Cilt:64 Sayı:02 (2024)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:64 Sayı:02 (2024) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 31
Results Per Page
Sort Options
Item Çankırı Çorakyerler Fosil Lokalitesinin Coğrafi Özellikleri: Fırsatlar Ve Riskler(Ankara Üniversitesi, 2024) Özür, Nazan Karakaş; Güler , Gülşah; Tuncay , Anıl Levent; Erol, Ayla SevimBu araştırmada coğra analiz ya da başka bir ifadeyle monogra yöntemi kullanılarak Çankırı ili merkez ilçe sınırları içinde kalan Çorakyerler fosil lokalitesi incelenmiştir. Çalışmada Harita Genel Müdürlüğünü'nün (HGM) 2023 ve 1990 yılına ait hava fotoğraarı, uydu görüntüleri ve Google Earth verileri kullanılmıştır. MTA Jeoloji Haritası, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri, Çankırı Valiliği Kadastro Müdürlüğü Verileri, Çankırı Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Verileri, MTA Saha Raporları, Ulaştırma Bakanlığı Raporları ve ilgili literatür ana veri kaynaklarıdır. Araştırma bulguları coğra sistematiğe dikkat edilerek sunulmuştur. Çorakyerler fosil lokalitesi, jeolojik yapı, konum, ulaşım ve erişim imkânları gibi konularda kendine has özellikler göstermektedir. 1997'den beri aktif kazı alanı olan Çorakyerler'de şimdiye kadar 4320 buluntu gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu buluntular arasında evrim sürecini aydınlatacak omurgalı/memeli fosilleri yer almaktadır. Şimdiye kadar, ulusal-uluslararası birçok uzman kazılara destek vermiş, uluslararası dergilerde akademik yayınlar yapılmıştır. İncelemede belirlenen fırsatlar, jeolojik ve jeomorfolojik yapı, güncel iklim şartları, bulunduğu konum, şehre yakınlık ve devlet tarafından desteklenen bütçe şeklinde sıralanabilir. Temel tehditler, bütçe kesintisi veya destek verilmemesi, yerleşme alanlarının ve yolların kuşatıcı ya da ortadan kaldırmaya dönük durumları olarak sıralanabilir. Kazı alanının tanıtımının yapılması, yerel idarenin bu alan ile ilgili politika geliştirerek yatırım yapması gereklidir. Yine bu kapsamda Karatekin Üniversitesi'nde bir enstitü kurulabilir, okullarda etkinlikler planlanabilirItem Ölüm Ve Sahne İletişimsizliği Üzerine Felsefi Bir Üçleme: Amédée, Bizim Şehir, Eski Bir Masal(Ankara Üniversitesi, 2024) Canar, BurcuBu çalışma, Eugéne Ionesco'nun Amédée ya da Nasıl Başından Atarsın Onu, Thornton Wilder'ın Bizim Şehir ve José Joaquin Gamboa'nın Eski Bir Masal adlı oyunları çerçevesinde sahne ve ölüm iletişimsizliğini inceleyecektir. Her üç oyun, ölüm temasını kendilerine özgü bir biçimde ele alırken bu oyunlardaki “seyirlik ölüm” hem tiyatroya özgü ölüm düşüncesi üzerine söz söyleme imkânı bakımından hem de sahnenin ölüme yakınlığını ifade etmenin birer aracı olmaları nedeniyle bu incelemeye konu olmuştur. Tiyatro metinleri yazı yüzeyinde 'sahnelenmeye hazır' oluşlarıyla üzerinde düşünülmeye değerdir. Böylesi bir yazıyı aynı zamanda henüz sahnede mevcut olmayan performans olarak da tanımlayabiliriz. Sahne ve yazı arasındaki fark, tiyatro metni tiyatronun kendisini imlediğinde pek dikkati çekmez. Bununla birlikte tiyatro metni daha çok oynamak için süregiden bir hazırlıktır. Tiyatro metinleri, kendilerine özgü yazı biçemleri olarak yalnızca tiyatro çalışmaları açısından değil; felsefe, özellikle de yazıyı farklı bir düşünme biçimi olarak kavrayan iletişim felsefesi alanındaki çalışmalar açısından oldukça verimli kaynaklardır. Bu çalışmanın amacı, incelenen oyunları, sahnelenmedikleri yerde (yazıda) açığa çıkarmaktır. Bir tiyatro metni henüz sahnelenmemiş olanı neredeyse sahnenin üzerinde oynanıyormuş gibi gösterir. Bu yönüyle yazıdaki tiyatro, onun karşısında ne oyuncu ne de seyirci olan okurun karşılaşabileceği en sessiz metindir. Başka hiçbir metin, okumayı bu kadar boşa çıkaramaz. Sahneye gelince, ismi var kendisi yokken alabildiğine ölüme benzer. Bu benzerliğin ancak iletişim kurmayan bir düşüncede açığa çıkabildiğini göstermekse yalnızca yazıya düşer.Item Romeykanın Etnodilbilimsel Canlılık Kuramı Çerçevesinde İncelenmesi(Ankara Üniversitesi, 2024) Akkuş, MehmetBu çalışma, Türkiye sınırları içerisinde dil çeşitliliğinin göreceli olarak yüksek olduğu Doğu Karadeniz dil ekolojisi görünümü içerisinde konuşulmakta olan Platon'un kendi çağında konuştuğu dilin arkaik özelliklerini koruduğu düşünülen Romeykanın etnodilbilimsel canlılık durumu incelemeyi amaçlamaktadır. Etnodilbilimsel canlılık kuramı, konuşma topluluklarının dillerinin canlılığını koruma ve devam ettirme olasılığını değerlendirmenin bir yöntemi olarak geliştirilmiştir. Romeykanın dilsel canlılığını ilgili alanyazında ilk defa ortaya çıkartmayı amaçlayan bu çalışmanın temel araştırma sorusu şu şekilde belirlenmiştir: Romeykanın etnodilbilimsel canlılık kuramı çerçevesinde güncel görünümü nasıldır? Bu kapsamda Trabzon'un Tonya, Çaykara, Of, Köprübaşı ve Sürmene ilçelerinde gerçekleştirilen alan araştırmalarında farklı yaş, toplumsal konum ve meslek grubundan toplam 107 katılımcıya Türkçeye uyarlanmış olan Öznel Etnodilbilimsel Canlılık Anketi uygulanmıştır. Yüz yüze ve odak grup görüşmeleri aracılığıyla nitel araştırma aşamasında ankete verilen yanıtlar derinlemesine irdelenerek bu görüşmelerden elde edilen veriler tematik analize tabi tutulmuştur. Nitel araştırmaya söz konusu ekolojiden katılımcılar (n=12) dâhil olmuştur. Elde edilen bulgular, kuşaklar arasındaki farkın (veya cinsiyet, meslek gibi diğer toplumsal değişkenler dikkate alındığında) Romeykanın etnodilbilimsel canlılığı bağlamında istatistiki olarak önemli olmadığını ancak Türkçe ve Romeykanın her birinin öznel canlılığı dikkate alındığında bu iki dilin canlılık algısının istatistiki olarak anlamlı olduğunu ortaya koymuştur. Yüz yüze ve odak grup görüşmeleri sonucunda elde edilmiş olan çalışma bulguları da nicel verileri desteklemektedir. Bu durum dahi Doğu Karadeniz'de farklı toplumdilbilimsel etkenlerin dillerin toplumsal kullanım alanlarının genişlemesine veya daralmasına neden olduğuna işaret etmektedir. Bu çalışma bu toplumdilbilimsel değişmenin dinamik yapısına küresel örneklerle karşılaştırmalı bir lensle bakarak sui generis bir bağlamdan katkı sunmayı amaçlamaktdırItem Haruki Murakami’nin “Zemberekkuşu’nun Güncesi” Başlıklı Romanında Büyülü Gerçekçilik Kapsamında “Kuyu” İmgesi(Ankara Üniversitesi, 2024) Altın, EsmaHaruki Murakami, Rüzgârın Şarkısını Dinle başlıklı romanıyla edebiyat dünyasına giriş yaptığı andan itibaren Japonya'da ulusal çapta ilgi çekmeyi başarmış ve bu ilk romanı yayınlandığı 1979 yılında prestijli bir ödül olan “Gunzo Yeni Yazarlar Edebiyat Ödülü (群 像新人文学賞-Gunzō Shinjin Bungaku Shō)”'ne layık görülmüştür. Bu başarısı sonrasında da her yazdığı romanla birlikte popülerliği ivme kazanmıştır. Romanları pek çok dile çevrilerek uluslararası geniş bir okur kitlesine ulaşan Japon yazar Murakami'nin yazını üzerine dünyada çok sayıda çalışma yapılmaktadır. Fakat bu çalışmalar arasında yazarın eserlerinde büyülü gerçekçilik üzerine çalışmalar ise yok denecek kadar azdır. Yazarın büyülü gerçekçi romanları üzerine kapsamlı çalışmalar bulunmamakla birlikte daha çok yüzeysel kalmaktadır. Ülkemizde de Murakami'nin romanları üzerine çalışmalar yeni yeni gelişme göstermektedir. Bu çalışmada, çağdaş Japon edebiyatı yazarı Murakami'nin ciltler halinde yayınladığı ve 1996'da “読売文学賞-Yomiuri Bungaku Shō” prestijli edebiyat ödülü kazanan “Zemberekkuşu'nun Güncesi” başlıklı romanı detaylı bir şekilde incelenmektedir. Yazarın bu romanı Wendy B. Faris'in büyülü gerçekçi metinlere yönelik nitelikleri belirttiği büyülü gerçekçilik kuramı bağlamında incelenmektedir. Ayrıca, kuyu imgesinin İkinci Dünya Savaşı yolunda ilerleyen Japonya'nın yakın tarihini sorgulamayı mümkün kılan bir metafor olarak irdelenmesi ve bu imgenin içerdiği derin anlamın tarihsel ve toplumsal çerçevede ortaya çıkarılması amaçlanmıştırItem Toplanma Alanları Olarak Yeşil Alanlar Ve Parklar: Araştırmalara Dayalı Bir Bakış(Ankara Üniversitesi, 2024) Önal, SibelDeprem ve sellerde hem can hem de mal kaybı gerçekleşmektedir. Afetlerin ardından afetzedelerin barınma, hijyen gibi hayati ihtiyaçlarının karşılanmasında ilk durak toplanma alanlarıdır. Afetler ardından açık ve yeşil alanlar ile parklar toplanma alanı olarak kullanılmaktadır. İhtiyaçları karşılaması beklenen toplanma alanlarının planlanması nüfusun ve yapılı alanların yoğunluğu gibi parametreler göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Bazen depremlerden sonra binaların yıkılmasıyla hem toplanma alanı olarak belirlenmiş olan alanlar kullanılamaz hale gelmekte hem de ulaşım ağları zarar görebilmektedir. Bu nedenle toplanma alanlarının belirlenmesinde kolay erişilebilirlik, kapasite ve altyapı göz önünde bulundurulmalıdır. Mevcut çalışma, temelde toplanma alanlarını konu edinmiş olan araştırmaların bulguları, sonuçları ve önerilerini ele almaktadır. Yapılan araştırmalar, kentlerdeki yeşil alanlar ve parkların afet sonrası toplanma alanı olarak yeterli olup olmadıklarını tartışırken bir yandan da betonlaşma yüzünden açık alanların azalmasına vurgu yapmaktadır. Araştırmaların sonuçları, toplanma alanlarının nüfusa oranla yetersizliğinin yanı sıra kimi kentlerin her mahallesinde mevcut olmadıklarını göstermektedir. Toplanma alanlarının yetersizlikleri ülke genelinde benzerdir. Araştırmaların ortak önerileri, toplanma alanlarının eksiklerin belirlenerek giderilmesi ve nüfusa oranla yetersiz olan alanların tespit edilerek yeni alanların oluşturulmasıdır. Araştırmalar, afet ardından akla gelen ilk şeylerden birisinin güvende hissetmek için açık alanlar ya da parkların tercih edildiğinin yanı sıra kentler ve kent sakinleri için destek sistemi olarak hizmet eden bu alanların yetersizlik durumunun afete hazır olmamakla eşdeğer olduğu vurgulamaktadır.Item Postmodern Lampoon: Metatheatrical Satire On Neoliberalism In Timberlake Wertenbaker’s Our Country’s Good(Ankara Üniversitesi, 2024) Çimen, Esra ÜnlüMetatheatre, which generally indicates a number of strategies revealing the ctionality of plays, has been prevalent throughout the history of theatre. The metatheatrical vehicles like the play-within-the-play have been sustainedly employed by playwrights in Ancient Greek theatre, Roman theatre and English theatre since the Renaissance. In English theatre, many studies on this concept have focused on the Renaissance as it became popular in this period. Studies on metatheatre have often described it as a technical novelty breaking the illusion created by traditional/realist plays. However, a careful analysis of its use in plays from varying periods and cultures shows that metatheatre has also been employed as a tool of satirizing politics by the playwrights. In both Renaissance and eighteenth-century English drama, metatheatrical tools were used to satirize domestic politics and familiar politicians. However, with postmodernism, in the twentieth century, the context of satire changed since it was directed at universal problems, ideologies and accustomed ways of thinking rather than the contemporary problems of a certain country. In line with such a change, metatheatrical satires in the twentieth century aimed to target grand narratives produced by modernity. One such play is Our Country's Good (1988) by Timberlake Wertenbaker in which neoliberalism as a master narrative is satirized through the device of the rehearsal-within-the-play. Within this context, this study aims to explore Our Country's Good as a postmodern satire to show that satire still has validity in the postmodern age and draw attention to the symbiotic and persistent relation between satire and metatheatre.Item Isaac Newton Ve Kütleçekiminin Keşfinde Deneyin Rolü: Astronomi Ve Fizik Bilimlerinde Gözlemlenen Gelişmeler Ekseninde Bir İnceleme(Ankara Üniversitesi, 2024) Somuncuoğlu, Seda Özsoy“Bir elma neden dalından yere düşüyor da yukarı doğru gitmiyor?”, “Gezegenler neden belirli bir yörünge üzerinde Güneş'in çevresinde dönüyorlar?” ya da “Ay neden Dünya'nın etrafında dolanıyor?” gibi sorulara sağlam ve güvenilir yanıtların verilebilmesi kütleçekimi kavramlaştırması sayesinde mümkün olabilmiştir. Astronomi ve zik bilimlerindeki gelişmelere koşut olarak Newton tarafından kuramsallaştırılan kütleçekimi, doğada var olduğu savlanan düzenlilik hakkında yasaya dayalı bir açıklama biçimine tekabül eder. Kopernik'in heliosentrik evren anlayışının temellendirilmesini sağlayan bütünüyle matematiksel nitelikteki kanıtlamaları, Brahe'nin dakik gözlemleri, Kepler'in gezegenlerin devinimlerini betimleyen elips yörüngelerin ve mesafeler arası bağıntıların izahını içeren yasaları, Galilei'nin teleskopla gökyüzünü gözlemleyerek Aristotelesçi evren kavrayışını sarsan ve eylemsizlik ilkesini oluşturan görüşleri kütleçekiminin kavramsal ve kuramsal zeminini kurar. Bu katkılar ekseninde Newton, o meşhur hikâyedeki elmanın, yere nasıl düştüğünün gözlemlenmesinden yola çıkarak evrensel çekim yasasına ulaşmayı başarmıştır. Bu çalışmada, Newton'un kütleçekimi ve onu bu keşfe götüren süreçte üzerinde durduğu bilimsel yöntem ile ilgili görüşleri incelemeye tabi tutulacaktır. Bunun için de çalışmanın bağlamı açısından öncelikle Kopernik, Kepler ve Galilei'nin astronomi ve zik bilimlerindeki açıklamaları ile Grosseteste, F. Bacon ve Descartes'in bilimsel yönteme ilişkin görüşleri aktarılacak ardından Newton'un yaklaşım tarzı değerlendirilecektir. Bilim tarihinin dikkat çekici bir kesitini işaret eden kütleçekiminin keşnin irdelenmesi hem astronomi ve zik bilimlerindeki gelişmelerin yeniden hatırlanması hem de bu keşn gerçekleşmesini sağlayan bilimsel yöntemin çözümlenmesi bakımından önem arz etmektedir.Item Wujing Zongyao Adli Esere Göre "Altin Dağin" Konumu Üzerine(Ankara Üniversitesi, 2024) Kirilen, GürhanGöktürk Türeyiş Destanı ile ilgili en eski kayıtlar 7. Yüzyılın ilk yarısına tarihlenen Zhou Shu (ZS) ve Sui Shu (SS) adlı eserlerde karşımıza çıkmaktadır. Batılı Sinologlar gibi, Çinli tarihçiler ve Türk tarihi uzmanları da bu iki eserde bulunan anlatılardan yararlanarak Göktürklerin ilk dönemlerini incelemiş, Çince "Tujüe" adıyla anılan Göktürklerin neşet ettiği "Jinshan/Altın Dağ" hakkında görüşler ortaya koymuşlardır. Göktürklerin ortaya çıkışı üzerine bugün dahi tam olarak anlaşılamayan anlatılar içindeki "dişi kurt", "mağara" ve "Jinshan/Altın Dağ" gibi motier merak uyandırmış, söylencelerin nasıl anlaşılması gerektiği tartışma konusu olmuştur. Türeyiş ile ilgili Çince pasajların mitoloji mi, yoksa erken dönemlere ışık tutan örtük hikayeler mi olduğu netlik kazanmamıştır. Her iki durumda da, Çince kayıtları değerlendirmek için yalnızca birkaç anahtar kelime olduğu için Tujüe/Göktürklerin aslında nereden neşet ettiği sorusu belirsiz kalmıştır. Zhou Shu (ZS) ve Sui Shu (SS) adlı eserlerde karşımıza çıkan Göktürk Türeyiş efsanesinde "dört tarafı dağlarla çevrili bir vadi" konu edilmektedir. "Altın Dağ"ın yakınında yer alan bu vadinin batısında bir "Xihai/Batı Denizi" olduğu anlatılmaktadır. "Batı Denizi"nin doğusunda ve "Altın Dağ"ın güneyinde (ZS) veya güneydoğusunda (SS) ise "Gaochang" adını taşıyan bir yerleşim yerinin bulunduğu kaydedilmiştir. Bu makale, türeyiş efsanelerinde geçen yer adları üzerine, Wujing Zongyao (WJZY) ve Tianxia Jünguo Libing Shu (TXJGLBS) adlı eserlerde geçen birkaç cümle yardımıyla Jinshan/Altın Dağ sorununu yeniden ele almaktadır.Item Tanzimat Fermani’nin İtalya’daki Yankilari: "Gazzetta Piemontese" Örneği(Ankara Üniversitesi, 2024) Malara, Consuelo Emilj; Seyitdanlıoğlu, MehmetGülhane Hatt-ı Hümayunu veya Tanzimat Fermanı, Sultan Abdülmecid (1839-1861) adına 3 Kasım 1839 tarihinde Gülhane Parkı'nda, Osmanlı Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından, yerli ve yabancı konuklar huzurunda ilan edilerek Osmanlı tebaası ve Avrupa kamuoyuna duyurulmuştur. Tanzimat Fermanı, yasal olarak bütün Osmanlı vatandaşlarının can, mal ve namus güvenliğini teminat altına almış ve resmi olarak Tanzimat Dönemi'ni (1839-1876) başlatmıştır. Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa'nın okuduğu Tanzimat Fermanı'nın Fransızca tercümesi, İstanbul'da görev yapan Avrupa devletlerinin diplomatik temsilciliklerine de iletilmiştir. Bu temsilciler arasında bulunan Sardinya Krallığı Maslahatgüzarı Marki Domenico Pareto ise Tanzimat Fermanı'nın bu Fransızca tercümesini Sardinya Dışişleri Bakanı Clemente Solaro della Margherita'ya göndermiştir. İlan edildikten kısa bir süre sonra Tanzimat Fermanı'nın İtalyancaya yapılan çevirisi de Sardinya Krallığı'nın popüler bir haber kaynağı olan Gazzetta Piemontese'nin 27 Kasım 1839 tarihli nüshasının ilk sayfasında yayımlanmıştır. Bu makale, Gülhane Hatt-ı Hümayunu veya Tanzimat Fermanı'nın İtalyanca tercümesinin Torino Devlet Arşivi'nde bulunan belgeler aracılığıyla tam metnini sunmayı ve Sardinyalı diplomatların bu ferman hakkındaki görüşlerini anlamayı amaçlamaktadır. Ferman'ın İtalyanca olarak yayımlanması, Sardinya Krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasında pekiştirilmekte olan diplomatik ilişkilerin bir kanıtı olduğu gibi Tanzimat'ın erken döneminde iki devlet arasında örülecek ilişkilerin bir belirtisi olarak görülebilir. Nitekim bu diplomatik ilişkiler 1855 yılında Sardinya Krallığı'nın Kırım Savaşı'na Osmanlı İmparatorluğu'nun yanında katılmasıyla askeri bir ittifak haline gelerek doruğa ulaşmıştır.Item Uṣur-Ša-İštar Arşivinden Kervan Masraflarina İlişkin Bir Kültepe Tableti(Ankara Üniversitesi, 2024) Albayrak, İrfanBilindiği üzere Asur'dan hareket eden kervanların yükü genellikle çeşitli dokuma ürünleri ve Anadolu krallıklarında tunç yapımında çok ihtiyaç duyulan kalay madeniydi. Kervanlar Anadolu içlerindeki kārum ve wabartum'lara ulaşmak için karşılarına çıkan dağları, tepeleri ve nehirleri aşmak zorundaydılar. Bin kilometreyi aşan bu zorlu yolculuk sırasında eşek kervanları farklı krallıkların topraklarından geçmek ve taşıdıkları ürünlerin türüne göre çeşitli adlar altında vergiler ödemekle yükümlüydüler. Eldeki mevcut bilgiler tüccar kervanlarının Anadolu'ya üç ayrı güzergâh kullanarak girdiklerini göstermektedir. Yolculuk esnasında, kalay ve tekstil ürünleriyle yüklü kervanların yol boyunca uğradıkları irili ufaklı kasaba ve şehirlerde, yol giderleri ve önceden düzenlenen vadeli alış-verişler ile mal teslimatına ilişkin çok sayıda tutanak düzenlenmiştir. Bu kayıtlar literatürde itinerer (güzergâh) metinleri olarak bilinir ve bunlar eskiçağ Anadolu ve Mezopotamya'sının tarihi coğrafyası hakkında çok önemli içerikler vermektedir. AsurAnadolu kentleri arasında ticaret yapan tüccarlardan geriye kalan metinler seyahat bölgelerinin topografyası hakkında ayrıntılı bilgi vermezler. Çünkü kervan sorumluları ve tüccarlar, yol ve ticaret güvenliği açısından kendilerini tehdit eden herhangi bir olumsuzluk olmadığı sürece güzergâh üzerindeki kentler ve bölge topografyası hakkında belgelere ilave notlar düşmemişlerdir. Zaman zaman nehir ve dağ geçitlerinde yaşanan sıkıntılar, yolların siyasal ve bazı sosyal olaylar nedeniyle kapatılması, kaçakçılığın önlenmesine yönelik tedbirler gibi, tüccarlık faaliyetlerini doğrudan etkileyen süreçler olursa ancak yer, nehir ve dağ adları gibi coğra tanımlardan bahsetmişlerdir. Bu makalede ilk kez tanıtılan belge de gerek önceden neşredilmiş belgelerde az geçen yer adlarına sahip olması gerekse kervanın taşıdığı yükün çeşitliliği bakımında ilginç içerikler vermektedir. Kaniš-Kültepe'nin ünlü tüccarlarından Uṣur-ša-İštar ailesine ait evde ele geçen bu tabletin, içeriğinde aile üyelerinin isimlerine rastlanmamakla birlikte, aile ile ticari ilişkileri olduğu bilinen Kurara şahıs adını içerdiği için Uṣur-ša-İštar aile arşivine ait olduğu söylenebilir.Item Hess’ten Sárvár-Újsziget’e Macaristan’da Matbaanin Gelişimi(Ankara Üniversitesi, 2024) Altaylı, Yaseminİtalya'da ortaya çıkan Rönesans ve Hümanizm Avrupa'daki pek çok ülkeden önce Macar Kralı I. Mátyás (1458-1490) döneminde Macaristan'da etkisini göstermiştir. Bunun bir sonucu olarak Buda'da András (Andreas) Hess tarafından Macaristan'daki ilk matbaa kurulmuş ve Macaristan'da basılan ilk kitap olan Chronica Hungarorum 1473 yılında bu matbaadan çıkmıştır. Macaristan'ın ikinci matbaası olan Confessionale de yine Kral Mátyás döneminde ortaya çıkmış ve kısa bir süre faaliyet gösterdikten sonra kapanmıştır. Her iki matbaa da sınırlı sayıda Latince eser basmıştır. Hess ve Confessionale matbaalarının kapanmasından sonra ise Macaristan'da uzunca bir dönem başka bir matbaa faaliyet göstermemiştir. Bu uzun soluklu ara, 16. yüzyılda Reformasyonun da etkisiyle tarihȋ Erdel bölgesinde kurulan Nagyszeben ve Brassó'daki Sakson matbaalarıyla son bulmuştur. Nagyszeben'de kurulan matbaa ile ilgili literatürde oldukça sınırlı sayıda bilgi yer almakla birlikte bu matbaanın da kısa bir süre faaliyet gösterdiği düşünülmektedir. János (Johannes) Honterus tarafından Brassó'da kurulan matbaa ise hem bastığı eser sayısı hem de matbaanın faaliyet gösterdiği zaman aralığı bakımdan önceki matbaalardan farklılık göstermekte ve öne çıkmaktadır. Nagyszeben ve Brassó şehirlerinde kurulan bu iki matbaa da Hess ve Confessionale matbaalarında olduğu gibi Macarca eser basmamıştır. Macaristan'ın batısında Kont Tamás Nádasdy'nin desteği ile kurulan Sárvár-Újsziget Matbaası ise bu dört matbaadan farklı olarak Macar dilinin gelişimine de etki eden bir matbaa olmuştur. 1539 yılında Macar dilinin ilk gramer kitabı olan Grammatica Hungarolatina ve 1541 yılında Macaristan'da Macarca basılan ilk kitap olan Újtestamentum bu matbaadan çıkmıştır. Bu çalışmada Macaristan'da matbaanın ortaya çıkışı ve erken gelişim seyri incelenmiştir. Bu erken evrede kurulan Hess, Confessionale, Nagyszeben, Brassó ve Sárvár-Újsziget matbaalarının kuruluş aşamaları ve faaliyetleri tarihsel ve kültürel arka planla birlikte sunulmuş, Macar kültür tarihindeki yerleri gösterilmiştirItem Marina Tsvetayeva’nin Tiyatro Oyunlari(Ankara Üniversitesi, 2024) Aksüt, LadaMarina Tsvetayeva (1892-1941), Rus edebiyatının en parlak kadın şairlerinden biridir. Olağanüstü yeteneği, yetiştiği ortam ve aldığı eğitim, yaratıcılığına derin bir şekilde yansımıştır. Sovyet sistemine karşıt görüşleri nedeniyle eserleri, uzun süre hak ettiği değeri görememiştir. Son yıllarda artan ilgiye rağmen, Tsvetayeva'nın eserleri yeterince derinlemesine incelenmemiştir. Bu çalışmalar arasında özellikle tiyatro eserleri dikkat çekmektedir. Her ne kadar Tsvetayeva, tiyatroyu sevmeyen bir şair olarak bilinse de yaşamı incelendiğinde farklı dönemlerde tiyatro ile kesişen noktalarının olduğu görülür. Bu bağlamda, 1918-1919 yılları özellikle öne çıkar. Devrim sonrası Moskova'sında, kimsenin desteği olmadan iki küçük çocukla geçirdiği bu dönemde Tsvetayeva, tiyatrocularla tanışarak derin dostluklar kurar. Yeni ilişkilerin etkisiyle, şair tiyatro eserleri yazmak için yoğun bir çalışma sürecine girer. Bu süreç, Tsvetayeva'nın yokluk ve açlık koşullarından uzaklaşarak hayatta kalmasına yardımcı olur. Yaratıcılık açısından son derece verimli olan bu dönemin sonunda, diğer eserlerinin yanı sıra “Kupa Valesi”, “Kar Fırtınası”, “Macera”, “Ateş Kuşu”, “Fortuna” ve “Taştan Melek” adlı altı tiyatro oyunlarını kaleme alır. Geçmişte yaşanmış olayların kendi yorumu ya da tamamen hayal ürünü olarak şekillenen bu eserlerde, aşk, onur, ihanet, ölüm ve romantizm gibi temalar öne çıkar. Bu nedenle Tsvetayeva, bu oyunları daha sonra “Romantika” adı altında bir araya getirir. Oyunlar, Tsvetayeva'nın edebi mirasının ayrılmaz bir parçası olup kendine özgü özellikleriyle şairin ustalığının birer kanıtıdır. Çalışmamız, ülkemizde yeterince incelenmemiş bu eserleri, şairin yaşamı, tarihi olaylar ve anlatım biçimi ışığında incelemeyi amaçlamaktadır.Item Çoban Beyi Vergisi(Ankara Üniversitesi, 2024) Kök, AliHayvan ve hayvansal ürünler tarih boyunca insanların en önemli besin kaynağı, barınma, binek, geçim, nakliye, tarım, ticaret, ulaşım ve yük aracı, savaş vasıtası, deri ve tekstil sanayinin temel maddesi olagelmiştir. Söz konusu özelliklerinden ötürü devletler hayvancılığa önem vererek bu sektör üzerinde titizlikle durmuşlardır. Bunun için bir taraftan hayvan sahiplerinin haklarını koruyup kollarken diğer taraftan da üretimin gerçekleşmesi için uygun ortam ve güvenliği sağlamıştır. Üretim politikalarında başarılı olmak için bazen de hayvan varlığının devamı ve ıslahına dair yeni proje ve stratejiler denemişlerdir. Temelinde hayvan ve hayvansal ürünlerden en üst düzeyde yararlanmanın yattığı bu politikalardan kazandıkları deneyimlerle sağlam bir ekonomik sistem kurmayı amaçlamışlardır. Bunları yaparken de hayvanlar, hayvan sahipleri, bakıcıları, ticaret ve kesimini yapanları vergiye tabi tutmuşlardır. Bu çalışmada, Safevî, Afşar, Kaçar ve Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Hanlıklarının iktisadi yapısı içerisinde yer alan vergi terimlerinden biri olan çoban beyi vergisi, onun tarihî dönemler içerisindeki yeri, bugüne kadar uzanan izlerinin tespit edilmesi bakımından art ve eş zamanlı süreçte, ilgili Türklük sahalarıyla ilişkilendirilerek ele alınmış, dönem kaynaklarına dayalı olarak köken, içerik ve kullanım alanlarının doğru bir biçimde belirlenmesi noktasında lolojik incelenmesi yapılmıştır. Bunlar yapılırken öncelikle verginin tanımı, niçin ortaya çıktığı, çoban beyi vergisi köken bilgisi bakımından incelenmiş, ardından da Türk dili, iktisatı ve tarihi alanında tanıklandığı sahalar, vergi mükelleerinin kimlerden oluştuğu, kimler tarafından ne zaman ve nasıl tahsil edildiği üzerinde durulmuştur. Dönem kaynaklarına dayalı olarak tespit edilen bu verginin belirli bir korpus alanı içinde özellikle ilk kez geçtiği alan ile diğer Türklük alanları arasında mukayesesi yapılarak kullanım ve içerik farklılıkları aydınlatılmaya çalışılmıştırItem The Representation Of Banlieues In Contemporary French Literature: A New Form Of Engaged Realism?(Ankara Üniversitesi, 2024) Dağtekin, Gülseren Şen; Kunt, ArzuThis article aims to address the following questions: What form does the representation of the banlieues imaginary take in contemporary French literature, and what position does it occupy within the literary eld? Can we speak of a new form of mimesis of reality? To explore these questions, three works have been selected from contemporary French literature that represent this imaginary, each written by a different author: Lydie Salvayre's Les belles Âmes (2000), Olivier Adam's Les Lisières (2012) and Mahir Guven's Grand frère (2017). This selection allows for a sufciently diverse range of works and author proles, offering relevant insights. The article will begin by analyzing the media portrayal of the banlieues in France and the collective imaginary constructed around this space. It will then analyze how contemporary novels, including those in our corpus, reconnect ctional narrative with social reality by attempting to "heal" from the antinarrativism of modernity. It will also address the concept of engaged realism present in the three novels, focusing on the question of legitimacy in writing about, for, and on behalf of the banlieues. A nal section will be dedicated to the techniques of realism in the corpus, through an analysis of these narrative techniques in the three novels. The conclusion will summarize our research and present observations regarding the answer to the question of the presence of a new peri-urban realism in contemporary French literature.Item Renk Adlarının “Çokluk” Anlamı Bağlamında Gök/Gömgök Örneği(Ankara Üniversitesi, 2024) Karakoyun, Ülkü ÇetinkayaEdebiyat, renk sembolizminin en etkin olduğu alanlardan biridir. Sözlüklerde mavi ve yeşil rengin adı olarak yer alan Türkçe gök sözcüğünün de diğer renk adları gibi edebî eserlerde sembolik işleviyle sıkça yer aldığını görmek mümkündür. Ancak bu makalede bir renk adı olan Türkçe gök sözcüğü ve onun pekiştirme hecesiyle türetilerek oluşturulmuş gömgök biçiminin “mavi/yeşil”, “masmavi/yemyeşil” biçiminde ifade edilen renk anlamları dışında, diğer bazı renk adları gibi “çok, fazla, aşırı, son derece” anlamında kullanımlarının divan şiirindeki örnekleri değerlendirilmiştir. Pek çok divan, mesnevi ve nazire mecmuası taranarak derlenen şiir örneklerine bakıldığında, gök ve gömgök sözcüklerinin farklı isimler önüne gelerek sıfat görevinde oldukları saptanmıştır. Buna göre, her bir sıfat tamlaması bir başlık olarak düzenlenmiştir. Bunlardan aynı anlama gelenler tek başlık altında ele alınmıştır. Farklı isimler önüne gelerek sıfat görevi üstlenen ve dolayısıyla niteledikleri isimlerle birlikte sıfat tamlaması oluşturan gök ve gömgök sözcüklerinin yer aldığı örnekler 10 başlık altında ele alınmıştır. Bunlar; 1. Gök kandil/ Gök kanzil/ Gök zurna/ Gök ser-hoş, 2. Gök düşmen, 3. Gök zügürd, 4. Gök başlu, 5. Gök demür/Gök âhen/Gömgök demür, 6. Gömgök delü/ dîvâne, 7. Gök/Gömgök ter (der), 8. Gömgök su, 9. Gömgök âşık ve 10. Gömgök gâzî başlıklarıdır. Gök/gömgök sözcüklerinin “çok, fazla, aşırı, son derece” anlamında kullanıldığı örneklerin pek çoğunda tevriye yoluyla renk anlamlarının da çağrıştırılarak çokanlamlılık yaratıldığı görülmektedir. Renk adlarının çokluk anlamı çerçevesinde, gök/gömgök örneğine ilişkin farklı örnekler çıkabileceği gibi farklı kullanımların ortaya çıkmasının da mümkün olduğunu belirtmek gerekirItem Uysal, Mehmet Başak(Ankara Üniversitesi, 2024) Demir, NalanThe study examines Yasmin Rahman's young adult novel, All The Things We Never Said (2019), from the perspective of narrative empathy. The work centres around the survival challenges faced by three young individuals: Cara, Olivia, and Mahreen. Cara is rendered immobile as a result of her father's death in a tragic incident, and thereafter manifests symptoms indicative of Post-Traumatic Stress Disorder (PTSD). Olivia is compelled to conceal her mother's lover's act of abuse in order to ensure her own survival, while Mahreen struggles with the challenges posed by anxiety and depression. The story ends with their relationship progressing from an initial endeavour to assist one another in dying to a strong friendship that promotes reciprocal healing. The novel's narrative strategies were examined within the framework of narrative empathy theory to understand how they may evoke empathic responses towards young adults with mental illnesses. This analysis is signicant because it highlights how the novel uses point of view and embodied narration to encourage readers to empathize with the experiences and struggles of young adults facing mental health challenges. By focusing on these narrative techniques, the novel aims to foster a deeper understanding and compassion for this demographic, thereby challenging stigmas and promoting mental health awareness. This highlights the importance of narrative empathy in literature, as it not only engages readers emotionally but also facilitates a more profound connection with the characters' inner livesItem Suriyeli Ve Ukraynali Göçmen Algisi Üzerine İngiliz Basinindan Bir Örnek: The Daily Express Gazetesi(Ankara Üniversitesi, 2024) Karakaş, A. Vildan; Bayar , Rüya; Özdemir , Mehmet; Yılmaz, MutluUluslararası göçmen haberlerinin Batı medyasına yansıyan aktarımları, uzun süredir kamuoyunda tartışılan bir konudur. Tartışmalar arasında göçmenlerin ayrıştırıldığı ve çifte standartlı bir dil kullanıldığı olguları hâkimdir. Bu çalışma ile yakın tarihli iki zorunlu göç örneği olan Suriyeli ve Ukraynalı göçmenlerin İngiliz medyasında nasıl ve hangi algısal temsillerle aktarıldığı ve bu algıların her iki göçmen grubu arasında ne gibi farklılıklar oluşturduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Popüler jeopolitik olan bu çalışma ile İngiliz medyasından seçilen (göçmen karşıtı bir yazılı basın örneği olarak sunulması nedeniyle) The Daily Express gazetesinin Suriyeli ve Ukraynalı göçmen haberleri eleştirel jeopolitik bakış açısıyla analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular, Suriyeli ve Ukraynalı göçmenler tarafından İngiltere'ye gerçekleştirilen göç olayının tanımı, Suriyeli ve Ukraynalı göçmenlerin kimliksel tanımı, Suriyeli ve Ukraynalı göçmenler için İngiltere'nin nasıl konumlandırıldığı ve son olarak Suriyeli ve Ukraynalı göçmenler için yapılması gerekenler şeklinde kategorilere ayrılmıştır. Çalışmada elde edilen bulgular ışığında Ukraynalı kimliğinin İngilizlere daha yakın ve yardıma daha layık kimseler (masum, savunmasız ve gerçek mülteci kavramlarının varlığı nedeniyle) olarak sunulduğu, buna rağmen Orta Doğu kökenli Suriyeli kimliğinin ise Batı değerlerine adapte olamayacağı endişesinin yanında İngiliz kültürüne yönelik bir tehdit oluşturabileceği (saldırgan ve şüpheli kavramlarının kullanılması) olgusunun hâkim olduğu sonucuna varılmıştır.Item Tarih Öğretiminde Tartişmali Konular: Tarih Ders Kitaplarinda 1915 Olaylarinin Konu Ve Kapsam Açisindan Değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi, 2024) Bozkuş, Yıldız Deveci; Ayantaş , TolgahanTarihin eğitim boyutu, bireylerin dünya görüşlerini ve kavrayışlarını biçimlendirmede hayati bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte, bazı tartışmalı konuların tarih öğretim programına dahil edilmesi, birçok ülkede eğitim sistemlerinde anlaşmazlıklara ve zorluklara neden olmaktadır. Tarih eğitimindeki tartışmalı konular önemli zorluklar doğurmakla birlikte aynı zamanda eleştirel düşünceyi, empatiyi ve tarihsel düşünme ve anlayışı geliştirmek için fırsatlar sunar. Tarih eğitiminde tartışmalı konular genellikle sömürgecilik, kölelik, savaşlar, dinler tarihi, milliyetçilik, 1915 Olayları ve emperyalizm başlıklarında toplanmaktadır. 1915 Olayları, uluslararası siyasi arenadaki yeri ve ülkemiz tarihindeki önemi nedeniyle tartışmalı bir konu olarak öne çıkmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de lise düzeyindeki tarih ders kitaplarının 1915 Olaylarına yaklaşımını incelemektir. Araştırma kapsamında altı farklı tarih ders kitabı, nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi yöntemiyle incelenmiştir. Araştırmanın sonuçları, incelenen kitaplarda 1915 Olaylarına ilişkin yeterli ve dengeli bir içeriğin bulunmadığını göstermektedir. Kitaplarda bu önemli tarihsel olaya gereken vurgunun yapılmadığı ve konularda derinliğin sağlanamadığı tespit edilmiştir. Ayrıca, 1915 Olaylarına dair farklı perspektierin ve olayların neden-sonuç ilişkilerinin eksik olduğu belirlenmiştir. Bu durum, incelenen tarih ders kitaplarında 1915 Olayları gibi tartışmalı tarihsel konuların öğretiminde belirlenen pedagojik ilkelere uyulmadığını göstermektedir. Bu ilkelere uyulmaması, öğrencilerin konunun farklı yönlerini ve çeşitli bakış açılarını anlamalarını zorlaştırabilir ve tarihsel olayların neden ve sonuç ilişkilerini tam olarak kavramalarını engelleyebilir. Bu da tarih eğitiminin etkili bir şekilde gerçekleşmesini ve öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmesini engelleyebilir. Bu bağlamda, öğretmenlerin ve eğitim otoritelerinin bu ilkelere daha fazla dikkat etmeleri ve tarih derslerinde tartışmalı konuların kapsamlı bir şekilde ele alınmasını sağlamaları gerekmektedir. Çalışma, tarih eğitimindeki tartışmalı konuları ele almakla birlikte ülkemizde tarih eğitimi alanında 1915 Olaylarına ilişkin önemli bir boşluğa dikkat çekerek eğitim otoritelerine, ders kitabı yazarlarına ve tarih öğretmenlerine bazı öneriler sunmaktadırItem Eski Kilise Slav Dilinin (Kilise Slavcasinin) Ortaya Çikişi Ve Çağdaş Rus Edebî Dili Açisindan Önemi(Ankara Üniversitesi, 2024) Akbaba, TülayHerhangi bir dilin tarihi üzerine yapılan araştırmalar aslında o dili konuşan halklar tarihinin araştırılması anlamına gelmektedir. Bu hususta ''ölü diller'' olarak adlandırılan dillerin incelenmesi tarih uzmanına etnik ve kültürel özellikler açısından faydalı bilgiler sunmaktadır. Dünyada 200'den fazla ölü dil olduğu düşünülmektedir. Örneğin Latince, eski Yunanca, Kilise Slav dili ölü dillerdir. Ancak Kilise Slav dilinin ölü bir dil olması onun yabancı bir dil olarak öğrenilebilir ve öğretilebilir olmasını olumsuz anlamda etkilememiştir. Slavların ilk yazılı edebî dili olan Kilise Slav dili resmi olarak Bulgarca, Makedonca, Sırpça, Hırvatça, Slovence ve Boşnakça ile birlikte Hint-Avrupa dil ailesinin Slav kolunun Güney Slav alt grubuna aittir. Kilise Slav dili, Hristiyan öğretisinin Slav dünyasında yayılmasında, manevi değerlerin aktarılmasında, Slavların yaşamında, Kiev Rus kültürünün gelişmesinde ve çağdaş Rus edebî dilinin gelişiminde büyük bir rol oynamıştır. Kilise Slav dili Rus edebî dilinin kelime hazinesini zenginleştirmiş, uluslararası kültürle tanışmasını sağlamış ve Rusya'nın diğer Slav halklarıyla kültürel bağlarını güçlendirmiştir. Dolayısıyla Kilise Slav dili hem Slav dilleri hem çağdaş Rus edebî dili açısından son derece büyük bir öneme sahiptir. Kilise Slav dilinin özellikleri Slav dillerinin karşılaştırmalı-tarihsel incelemesinde ve Slav dillerinin birçok dil bilimsel özelliklerinin anlaşılması ve kavranmasında araştırmacılar için güncelliğini korumaya devam etmektedir. Bu bağlamda çalışmanın amacı Kilise Slav dilinin ortaya çıkışı ve bu dilin çağdaş Rus edebî dili açısından önemini sunmaktır. Çalışmada betimleyici yöntem kullanılmıştır. Bu çalışma sonucunda Kilise Slav Dilinin çağdaş Rus edebî dili üzerindeki etkisinden dolayı tüm detaylarıyla öğrenilmesinin ve ülkemizde Rus Dili ve Edebiyatı, Rusça Mütercim Tercümanlık faaliyetlerini yürüten bölümlerin müfredatına ayrı bir ders olarak eklenmesinin gerekliliğini göstermek hedeenmektedir.Item Müze-İ Hümâyunu Bombardimandan Korumak(Ankara Üniversitesi, 2024) Coşkun, Yahyaİnsanoğlu en eski devirlerden itibaren kutsal saydığı veya değer atfettiği nesneleri düşman saldırılarından korumaya çalışmıştır. Değerli nesneleri biriktirme arzusu, çağlar boyu biçim ve içerik değiştirerek müzelerin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Bir yandan insanlığın ortak geçmişini korumak için kurulan müesseseler gelişirken diğer yandan savaşlarda kullanılan silahların yıkıcı gücü de artmıştır. Birinci Dünya Savaşı esnasında Osmanlı toprakları ve özelde başkent İstanbul, düşman uçaklarının bombalarına hedef olmuştur. Düşman uçaklarından atılan bombalar, Müze-i Hümâyunun da bazı tedbirler almasını gerektirmiştir. Müze yöneticileri, tehlikenin bertaraf edilmesi için gereken tedbirleri kendi tecrübelerine göre almamış, bu hususta askeriyeden yardım istemiştir. Askerî bilim heyeti müzeye gelerek bir inceleme yapmış ve incelemelerinin neticesinde yapılması gerekenleri bildiren bir rapor hazırlamıştır. Ancak bununla yetinilmemiş ve hazırlanan rapor, mimarlarla da müzakere edilmiştir. Bunlarla birlikte tarafsız bir hükümetle irtibata geçilerek düşman devletlerden müzeyi ve çevresini hedef almamaları için talepte bulunulması talep edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın henüz başlarında Müze-i Hümâyundaki eski eserlerin korunması gerektiği düşünülerek nakli mümkün olan eserlerin Konya'ya gönderilmesi; nakli mümkün olmayan eserlerin ise üzerlerine kum ve mumlu torbalar konularak muhafaza altına alınmasıyla başlayan süreç, savaşın sonunda bombalardan ve bombaların yıkıcı etkisinde korunma halini almıştır. Bu makalede Müze-i Hümâyunun Birinci Dünya Savaşı boyunca müzeyi ve eski eserleri korumak için bombalara karşı aldığı tedbirlerden bazılarının gösterilmesi hedeenmektedir.