Cilt:64 Sayı:01 (2024)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:64 Sayı:01 (2024) by Title
Now showing 1 - 20 of 35
Results Per Page
Sort Options
Item (Antik) Yunan-Roma Dönemi Anadolu’sunda Bebek/Çocuk Sağliği(Ankara Üniversitesi, 2024) Mutlu, GülserenBebek/çocuk sağlığı ve ölüm oranları günümüzde olduğu gibi antik çağ toplumlarının da yaşam kalitesini, yaşam düzeyini, ekonomisini ve toplum sağlığını yansıtan en önemli veridir. Literatür tarama yöntemi kullanılarak hazırlanan bu çalışma, antik kaynaklarda bebek/çocuk sağlığı ve hastalıkları üzerine aktarılan bilgileri ve 1995-2020 yılları arası Arkeometri Sonuçları Toplantısı'nda sunulan, Anadolu'da yürütülen kazılarda elde edilen iskelet bulguları üzerinde saptanmış sağlık problemlerini içermektedir. Bu problemler modern kaynaklar ışığında değerlendirilerek bölgenin ve toplumun ekonomik, kültürel ve coğra dağılımı ile ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, antik çağ bebek/çocuk hastalıkları ile günümüz modern tıp literatüründe yer alan problemler arasında anolojik bağlantılar tespit edilmiştir. Antik çağ toplumlarında bebek/çocuk ölümlerinin sebebi, ortaya çıkartılan osteolojik bulgular üzerinde saptanabildiği gibi, kemikler üzerinde iz bırakmayan rahatsızlıklardan kaynaklı da olabilmektedir. Bu konudaki eksik bilgiler yazılı kaynakların aktardığı bilgilerle tamamlanmıştır. Antik Yunan-Roma toplumunda bebek/çocuk sağlığı hususunda folklorik izlere dikkat çekilmiştir. Toplumların çocuğa karşı tutumları ve geleneksel farklılıklarında, bebek/çocuk sağlığı konusundaki değer yargılarının ne derece önemli olduğu fark edilmiştir. Antik çağ toplumlarının sağlığı üzerinde beslenme ve beslenme dışı hijyen alışkanlıklarının, yaralanma, parazitoz, kötü yaşam koşullarına bağlı enfeksiyonların etkili olduğu anlaşılmıştır. Tedavi yöntemi olarak mineral ve bitkisel kaynaklı sıvılar, nadir durumlarda ise cerrahi yöntem kullanılmıştır. Genellikle semptomları ortadan kaldırmaya yönelik prosedürler tercih edilmiştir.Item Ármin Vámbéry’den Ceditçi Aydın Muhammed Fatih Kerimî’ye Mektuplar(Ankara Üniversitesi, 2024) Özsoy, EmreÁrmin Vámbéry, on dokuzuncu yüzyıl ve yirminci yüzyılın ilk çeyreği arasında Rusya Türkleri arasında ortaya çıkan yenileşme hareketlerini yakından takip eden isimlerdendir. Ona göre özellikle İdil-Ural bölgesi aydınlarının, modern zamanın gereklilikleri doğrultusunda hareket etme gayretleri ve bu yönde ortaya koydukları faaliyetler, Batı'nın, Asyalı şeklinde küçümsediği bir toplum adına önemli gelişmelerdi. Zira, günümüzde Ceditçilik olarak tanımlanan bu yenileşme faaliyetlerinin temsilcileri, sadece kültürel bir canlanma ortaya koymadılar, sosyal ve siyasi alanda da Çarlık idaresi karşısında haklarını savundular. Bu gelişmeler ünlü Macar müsteşrik Vámbéry tarafından ilgiyle karşılandı; kendisi yenileşme hareketleri hakkında eserler ortaya koymakla kalmadı, Rusya Türklerinin Batı dünyasında tanıtılmasında da önemli bir rol üstlendi The Times gazetesinde bu yönde yazılar kaleme aldı, İsmail Bey Gaspıralı, Rızaeddin Fahreddin ve Fatih Kerimî gibi dönemin önde gelen aydınlarıyla doğrudan iletişim kurdu; onlar tarafından yayımlanan eserler ve süreli yayınları yakından takip etti. Özellikle Muhammed Fatih Kerimî ile hayatının sonuna kadar iletişim halinde bulundu. İkili arasında İstanbul'da başlayan dostluk kri anlamda bir etkileşimi de beraberinde getirdi. Bu çalışmada, Vámbéry tarafından Muhammed Fatih Kerimî'ye gönderilen, hâlihazırda Tataristan Cumhuriyeti Millî Arşivi'nde bulunan mektuplar ele alınacaktır. Bu çerçevede Vámbéry'nin Tatar yenileşme hareketine yönelik ilgisi üzerinde kısaca durularak, İdilUral Türkleri hakkındaki değerlendirmelerine yer verilecek ve son olarak mektupların Latin harerine aktarımı yapılacaktır.Item Avustralya’da Osmanlicilik Fikrinin Doğuşu Ve Avustralya Osmanli Cemiyeti(Ankara Üniversitesi, 2024) Kıyanç, SinanBu makalede Osmanlı Devleti tebaası olarak Suriye ve Lübnan topraklarından Avustralya'ya göç edenlerin, bu ülkedeki milliyetçilik karşısında Osmanlıcılık krini benimsemeleri ve bunun bir göstergesi olarak ortaya çıkan cemiyetler ele alınmaktadır. İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesi Avustralya'da büyük heyecana neden olmuş ve İkinci Meşrutiyetin esin kaynağı birçok cemiyet kurulmuş, bu cemiyetlerden birçoğu kısa sürede faaliyetini sonlandırmıştır. Bu cemiyetlerden en dikkat çekeni Avustralya Osmanlı Cemiyeti'dir. Birinci Dünya Savaşı'na kadar faaliyetlerine devam eden cemiyet, İkinci Meşrutiyet'in ilanı yıldönümlerinde düzenlediği etkinliklerle Avustralya kamuoyunda sesini duyurmuştur. Bunun yanı sıra cemiyet yöneticileri ile Avustralya yönetimi arasında yakın ilişkiler kurulmuştu. Osmanlı Devleti ile her ne kadar resmi bir ilişki olmasa da cemiyet, Balkan Savaşları sırasında Avustralya'da gönüllü asker toplamıştır. Bu süreçte Osmanlı devleti aleyhine yürütülen propagandaya karşı mücadele edilmişti. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin İngiltere karşısında savaşa katılması Avustralya'daki havayı değiştirmişti. İngiliz Milletler Topluluğu üyesi olan Avustralya, İngiltere bünyesinde savaşa katılmıştı. Cemiyetin bu süreçte faaliyetleri sınırlansa da Broken Hill'de meydana gelen saldırı karşısında, bu saldırının Osmanlı Devleti ile ilgili olmadığı yönünde mücadelesi cemiyetin son faaliyeti olmuştur. Birinci Dünya Savaşı, Avustralya'da Osmanlıcılık krinin sonlanmasına neden olurken, bu amaçla kurulan cemiyetlerin yöneticilerinden bazıları bu ülkenin vatandaşı olmuşlardır. Bunun yanı sıra geldikleri toprakların İngiltere ve Fransa tarafından işgal edilme sürecinde de aktif rol üstlenmişlerdir.Item Baba Zheng Zhilong (郑芝龙) Ve Oğlu Zheng Chenggong (郑成功)’Un Çin Denizlerindeki Faaliyetleri(Ankara Üniversitesi, 2024) Duman , Aslı Can; Görez, FeyzaÇin, denize ve okyanusa kıyısı olan bir yarımada ülkesidir. Coğra konumu itibariyle denizcilik faaliyetleri Çin'de çok erken dönemlerde başlamıştır. Kıyılarındaki denizcilik faaliyetlerinin başlaması, Çin'i hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilemiştir. Denizcilik faaliyetlerinin baskılandığı dönemlerde de kıyılar savunmasız kalmıştır. Bu zaman dilimlerinde Çin, bazen kıyılarını korumak için korsanlarla iş birliği yapmış bazen de deniz haydutlarının tacizlerine maruz kalmışlardır. Zheng Zhilong ve oğlu Zheng Chenggong da dönemsel değişikliklerle korsan ya da deniz haydudu olarak Çin denizcilik tarihinde önemli şahıslar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu makalenin konusu Zheng Zhilong ve Zheng Chenggong'un denizcilik faaliyetleri ve sonuçlarıdır. Çalışmada, 17. yüzyılın başlarında Ming Hanedanlığının çöküşü sırasında bir denizci ve tüccar olarak Zheng Zhilong'un Qing'e Hanedanlığına karşı direnişi incelenmiştir. Babasının izinden giderek denizciliği sürdürmüş olan Zheng Chenggong'un hem Çin hem Tayvan tarihi açısından önemi üzerinde durulmuş, Tayvan için mücadelesi ortaya koyulmuştur. Zheng Zhilong ticari faaliyetlerine Japonya'da başlamış ve Mançu kuşatmalarında Ming'le birlikte direniş göstermek istese de bundan vazgeçip Qing tarafına geçmiş ancak yine Qing tarafından infaz edilmiştir. Oğlu Zheng Chenggong babasından kalan tüm loları tam teşekküllü askeri bir güce çevirmiş, Ming'den yana saf tutmuş ancak Qing'e karşı mücadele edemeyerek Tayvan'a yerleşmiş ve denizaşırı topraklarda büyük güç elde ederek Ming-Qing Hanedanlığı döneminde denizcilik tarihine büyük katkılar sunmuştur. Bu çalışmanın amacı tarihsel araştırma yöntemi kullanılarak birincil ve ikincil kaynakları inceleyerek dönem ve tarihi karakterleri anlamaya çalışmak, sonuç bölümünde babaoğulun faaliyetlerini bağıntısal olarak yorumlamaktır.Item Başbakan Tanaka Kakuei'in Bölgeye Yönelik Ziyareti Odağinda Japonya-Güneydoğu Asya İlişkileri (1974)(Ankara Üniversitesi, 2024) Kaplan, Emine Sicim1950'lerden bu yana Japonya uzun süredir Güneydoğu Asya ülkeleriyle ikili ilişkiler kurmaya ve sürdürmeye çalışmıştır. Genel anlamda kaşılıklı ilişkiler ekonomik işbirliği ve savaş tazminatı müzakereleri üzerine olmuştur. Öncelikle savaş tazminatı görüşmeleri gerçekleştirilmiş, ardından Japonya Başbakanları bölgeye yönelik birbiri ardına ziyaretlerde bulunarak karşılıklı ilişkileri pekiştirmeye çalışmışlardır. Bu ziyaretlerden en çok dikkat çekeni ise 1974 yılının Ocak ayında dönemin Başbakanı Tanaka Kakuei'in bölgeye yönelik gerçekleştirdiği on günlük kısa gezisidir. Tanaka'nın ziyaretiyle birlikte özellikle Tayland ve Endonezya'da büyük ölçekli Japon karşıtı protestolar düzenlenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Japonya Başbakanı Tanaka Kakuei'in 1974 yılının 7-17 Ocak tarihleri arasında gerçekleştirdiği Güneydoğu Asya gezisinde yaşananları incelemektir. Bir diğer ifade ile, Tanaka'nın ziyareti özelinde, Japonya'nın Güneydoğu Asya Bölgesi ile olan ilişkilerini, Japonya'nın bölgedeki konumunu ve Japon karşıtı protestoların altında yatan nedenleri ortaya koymaktır. Bu noktada Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın arşiv belgeleriden ve dönemin bazı gazetelerinden faydalanılmıştır. Çalışmanın sonucunda Başbakan Tanaka'nın gezisinin tam anlamıyla başarıyla sonuçlanmadığı görülmüştür. Tanaka, Güneyoğu Asya turunda Filipinler haricinde Endonezya, Tayland, Singapur ve Malezya'da olmak üzere gittiği her ülkede protestolar ile karşılanmıştır. Ancak Tanaka'nın ziyaretinde yaşanan protestoların sadece Japonya'ya yönelik olmadığı, bunun yanı sıra göstericilerin mevcut yönetimlerini değiştirmek için de protestolar düzenledikleri sonucuna ulaşılmıştır. Aynı zamanda 1974 yılında bölge halkının bazılarının İkinci Dünya Savaşı'nda Japonya'nın kendilerine yaşattıklarını hala hatırladıkları görülmüştürItem Bebeklikten Okul Çağına Sayı Gelişimi(Ankara Üniversitesi, 2024) Yalçıner, Hüseyin; Yalçınkaya , Tuğçe; Karadöller , Dilay Z.Bebeklikten okul çağına sayı gelişiminin, çocuğa dair ve çevresel birçok faktörden etkilendiği öne sürülmektedir. Bu faktörler, yaş, dil becerisi, uzamsal beceriler ve ebeveyn girdisi gibi başlıklarda incelenebilir. Bu derlemede öncelikle sayı gelişimi üzerine öne sürülmüş teorilerin ve bu teorileri destekleyen ampirik bulguların bir sentezi yapılıp devamında sayı gelişimi ile yakından ilişkisi olduğu bulunan uzamsal beceriler, dil becerileri ve ebeveyn girdisi gibi çocuğa dair ve çevresel faktörlerin incelemesi yapılmıştır. Temel Bilgi Teorisi (İng. Core Knowledge Theory), insanların sayısallık ve geometri konusunda temel bilgilere doğuştan sahip olduğunu belirtir. Birçok çalışma doğuştan gelen sayısallık bilgisi bağlamında çeşitli ilkelerde hemkirdir. Okul öncesi dönemdeki sayı gelişimi, çocukların okul dönemindeki matematik başarılarının önemli bir yordayıcısıdır. Çeşitli çalışmalar yaşın sayı öğrenimindeki boyutlardan biri olduğunu ifade etmiştir. Yaşa ek olarak çocuğun uzamsal becerileri ve dil yetenekleri de ilerleyen dönemlerdeki matematik performansları ile ilişkisi olan önemli faktörlerdendir. Çocuğa dair bu faktörlerin yanı sıra okul öncesi dönemdeki çocukların maruz kaldığı çevresel faktörlerin de sayı gelişimi konusunda önemli etkileri olduğu gösterilmektedir. Ev ortamında yapılan aktivitelerde (örn., kitap okuma, oyun oynama) sayılarla ilgili konuşmalara maruz kalmanın veya günlük aktivitelerde (örn., alışveriş) sayılar ve matematiksel kavramlar ile tanışmanın, çocukların güncel ve gelecek yıllardaki sayı gelişimi ile yüksek derecede ilişkili olduğu bulunmuştur.Item Bondage Of ‘Independent’ Nations: Neo-Imperialism In Ngugi Wa Thiong’o’s Petals Of Blood And Indra Sinha’s Animal’s People(Ankara Üniversitesi, 2024) Degirmencioglu, NesrinAccording to Frantz Fanon, in the former colonies ''[i]ndependence does not bring a change of direction'' (1978, p. 100). In postcolonial era the ''national bourgeoisie discovers its historical mission as intermediary. As we have seen, its vocation is not to transform the nation but prosaically serve as a conveyor belt for capitalism, forced to camouage itself behind the mask of neocolonialism'' (1978, p. 100-101). In both Ngugi wa Thiong'o's Petals of Blood and Indra Sinha's Animal's People after independence, the colonialists are replaced by a national bourgeoisie who, without capital and economic power, become dependent on foreign investment. In both novels, the unprivileged poor are the victims of the neo-imperialist system which attracts multinational corporations to take advantage of low-cost land and cheap labour. Ngugi explores the subjectivity of African history as reected by Westerners by the dual narration of his novel, from a subjective and a relatively objective but complementary narrative voice. Neither the previous colonial domination nor the national bourgeoisie which replaces them represents the victims of the system. The narration of the novel from the perspective of Munira, who refuses the familial capitalist wealth by escaping to live in Ilmorog, successfully reects the contradictory concerns of the capitalists and the victims. In Animal's People, Sinha gives voice to the subaltern victims of the system by the rst-person narrative of Animal, who is one of the worst victims of the system. Sinha emphasizes the reality of his story by indicating each chapter as a tape recording and using a sharp, slangy, and witty language for Animal. Both novels give voice to the subaltern victims of the society, and they are milestones in the freeing of the unprivileged classes from the bondage of the dominating national and foreign powers.Item Buket Uzuner’in İki Yeşil Susamuru Romanında Nevroz Ve Sebepleri(Ankara Üniversitesi, 2024) Yavuz, YasinNevrozlar, ruhsal iç çatışmalara verilen genel bir isimdir. Freud’a göre kalıtımsal sebeplerle oluşan bu iç çatışmalara modern psikanalizin önemli isimlerinden Karen Horney'ın getirdiği yorum oldukça önemli ve farklıdır. Horney, nevrozları açıklarken içsel çatışmaları doğuran bu hastalıkta, sosyal ve kültürel koşulların etkili olduğunu söyler. Özellikle çocukluk döneminden yaşanan sorunların ilerleyen dönemlerdeki davranışlar üzerinde etkili olduğunu vurgulayan Horney, ebeveynlerinden yeterli ilgi ve şefkati görmeyen çocukların önce düşmanlık duyguları geliştirdiğini, daha sonra da temel kaygılara kapıldığını belirtir. Horney, insanların bu kaygılardan kurtulmak için insanlara yönelme, insanlara karşı olma ve insanlardan uzaklaşma olmak üzere üç eğilim gösterdiğini belirtir. Normal insanlara oranla nevrotik bireyler bu üç eğilimden birine veya birkaçına çok radikal biçimde bağlı olurlar. Bu ise, Horney'ın zorlantı olarak ifade ettiği bir benliği ortaya koyar ki bu idealleştirilmiş bir benliktir. Bu çalışmada ise, Buket Uzuner’in İki Yeşil Susamuru adlı romanındaki insan ilişkilerine Horney'ın geliştirdiği kuram çerçevesinde yaklaşılmıştır. Buna göre romanın hem başkişisi Nilsu Baran’da hem de yardımcı kişi olan Teoman'ın çocukluk dönemlerinde temel düşmanlık geliştiği görülmüştür. Roman her ne kadar aşk ve intihar merkezli olsa da, özellikle Nilsu ve Teoman'ın eylemlerinin merkezinde çocukluk dönemlerinde geliştirdikleri düşmanlık ve kaygıların yattığı söylenebilir. Bu dönemlerinde Nilsu, yalnızlıkla boğuşurken Teoman anne baskısı altında ezilmiştir. Çalışma ise bu sorunların merkezine inmek ve daha önce aynı esere yönelik yapılan diğer araştırmalara bir katkı sunmak, farklı bir açıdan bakmak amacıyla yapılmıştır.Item Büyük Günahlari Önlemek İçin Küçüklerine İzin Vermek: Tolerantia, Yahudiler Ve Hayat Kadinlari(Ankara Üniversitesi, 2024) Kalkan, Mehmet TalhaBirçok araştırmacı, "hoşgörü" kavramının modern bir bağlama sahip olduğunu düşünerek onun Erken Modern ve Aydınlanma Avrupa'sında doğduğunu ifade etmişlerdir. Erken Modern ve Aydınlanma dönemlerine yoğunlaşan araştırmacılar, ilgili kavramın Ortaçağ sürecini ihmal etmişler, bu kavramın Ortaçağ ile ilişkisine dair son derece sınırlı sayıda çalışma ortaya koymuşlardır. Hoşgörü ile Ortaçağ arasındaki ilişkiye dair ortaya konan bazı çalışmalar ise Ortaçağ'ın tam anlaşılamamasına veya en azından yanlış anlaşılmasına sebebiyet vermiştir. Bu nedenle, birçokları tarafından "Karanlık Çağlar" olarak adlandırılan Ortaçağ boyunca Avrupa'ya kilise odaklı bir baskının hâkim olduğu ve neredeyse farklı olan hiçbir unsurun yaşamadığı vurgusu ön plana çıkarılmış, böyle bir ortamda da dinî özgürlüğün ve hoşgörünün barınamayacağına dair bir algı ortaya konmuştur. Öte yandan, Antik Roma'dan beri vatandaşların sahip olması gereken erdemlerden biri olarak görülen hoşgörü, Ortaçağ Avrupa'sında daha kapsayıcı bir manaya kavuşmuş, Hristiyanlığın da etkisiyle dinî bir anlam kazanarak toplumsal bir niteliğe dönüşmüştür. Esasen hoşgörü; kilisenin iyi, ahlâki ve dinî olanın sınırlarını çizmesine yardımcı olmuş, toplumun hangi günahları ve suçları normalleştirerek bu suçların ve günahların ağırlığını taşıyabileceğini belirlemiştir. İşbu çalışmada bu yazarların görüşleri üzerinden hoşgörünün Yahudiler ve hayat kadınları vasıtasıyla nasıl kullanışlı hale geldiği hakkında bilgiler sunulacaktır.Item Critical Animal Studies And Non-Speciesist Perception Of Animals In Thomas Hardy's Poetry(2024) Sarıkaya, Dilek BulutThis study intends to foreground Thomas Hardy's (1840-1928) social and ecological responsibility to the ongoing animal exploitation by analyzing his poems from the perspective of a recently emerging theory of critical animal studies. Hardy's poetic responsiveness to the unjust human treatment of animals as disposable materials to be used and consumed is worthy of critical attention pertaining to his depiction of animals as self-conscious, intelligent, and emotional individuals. Going against the conventional anthropocentric assumptions of the Victorian period that perceives animals as insentient, passive, and automated objects who cannot feel pain and suffering, Hardy adopts an animal-oriented viewpoint and confronts his readers with the dreadful consequences of implacable human attitude to animals. In addition to giving voice to animals who are tortured and murdered for trivial human reasons, Hardy disentangles the indubitable principles of humanity and its moral standards which give consent to the iniction of pain and anguish on another living being. While questioning the morality of human values, Hardy depicts animals as moral communities who are perfectly accomplished and sufciently advanced to initiate meaningful interaction with their environment. An elucidation of Hardy's poetry from the viewpoint of critical animal studies, hence, will provide a broad insight into Hardy's scientic understanding of the universe, replete with intelligent, socially and emotionally developed individuals who deserve the respect and approbation of humans.Item Demokrat Parti İktidari Dönemi'nde Muhalif Bir Şehir Mebusu: X. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Ahmet Bilgin Muhalefeti(Ankara Üniversitesi, 2024) Gök, Hacı VeliKırşehir'in X. Dönem TBMM'deki varlığının incelendiği bu çalışmada, bahse konu dönem Cumhuriyetçi Millet Partisi Kırşehir Mebusu Ahmet Bilgin'in mevcut siyasi iktidara karşı nasıl bir muhalefet içerisinde olduğunu incelenmiştir. Bilgin ve diğer CMP mebusları ile birlikte yapılan bu muhalefetin Kırşehir'e neler kazandırıp kaybettirdiğini, memleket çapında da ne gibi kazanımlar sağladığını anlamamız açısından çalışma önem arz etmektedir. Bu bağlamda X. Dönem Kırşehir mebuslarına bakıldığında bu dönemde Kırşehir'i TBMM'de beş mebusun temsil ettiği görülmektedir. Bu mebusların en etkilisi olan Osman Bölükbaşı matematikçi ve çiftçi, Ahmet Bilgin eczacı, Hacı Mehmet Mahmutoğlu hukukçu, Osman Alişiroğlu hukukçu ve Tahir Taşer de yine hukukçu kimliği ile Kırşehir'i temsil etmiştir. Her ne kadar, Kırşehir mebuslarından Osman Bölükbaşı gibi popülaritesi yüksek bir mebus hakkında yayınlanmış birçok eser söz konusu ise de, bahse konu dönemde mecliste en az Bölükbaşı kadar etkin bir muhalefet örneği gösteren ancak çok az sayıda araştırmaya konu olan Ahmet Bilgin'in siyasi faaliyetleri hakkında çok az şey bilinmektedir. Zira Bilgin, X. Dönem TBMM'de oldukça etkin bir kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki, bir muhalefet parti temsilcisi olmanın gereği olarak ortaya koymuş olduğu sert muhalefet Mecliste hararetli tartışmaların vuku bulmasını sağlamıştır. Bu bağlamda bu çalışma ile Ahmet Bilgin'in TBMM faaliyetleri incelenerek mebusun TBMM faaliyetleri hakkında genel bir kanaat oluşturulması hedeenmiştirItem Eski Mezopotamya’da Bir Yaratiliş Anlatisi: Dunnu Teogonisi(Ankara Üniversitesi, 2024) Karaköz, KübraMezopotamya, yazının ortaya çıktığı dönemden itibaren, birçok farklı türdeki belgenin kayıt edildiği bir coğrafya olmuştur. Eski Mezopotamya literatürü oldukça geniş ve gelişkindir. Birçok farklı belge türünün yer aldığı coğrafyada, dini-mitoloji türünden eserler de günümüze kadar gelmiştir. Belgelerde, kentlerin, krallıkların, hanedanların ve bunlarla beraber evrenin nasıl yaratıldığına ilişkin bilgi veren yazılı kaynaklar bulunmaktadır. Bu kaynaklardan, Eski Mezopotamya'nın siyasi ve kent devletleri arasındaki çekişmeli yapısının dönemin mitoslarına ne şekilde yansıdığını da görebilmekteyiz. Yaratılış türü mitoslarda, insan dünyası ve tanrıların dünyasının ne şekilde var edildiği yazılmıştır. Bu mitolojik belgelerde, hiçlikten, topraktan ya da sudan var edilen tanrılar, diğer tanrıları ve evreni oluşturmuştur. Tanrıların yaşadıkları alanı biçimlendirmelerinin ardından gökyüzündeki krallık için birbirileriyle olan mücadelesi yaratılış mitoslarının ana konularından biri olmuştur. Bu mücadeleyi kazanan tanrı, yeryüzünde düzeni meydana getirmiştir. Kurduğu düzenle beraber kendisine ait bir kent kuran tanrı, o kentin kurucusu ve koruyucu tanrısı olmuş, kentin başına geçen kralları da vekil ilan etmiştir. Bu tür mitoslarda, krallıkların, kentler ile olan ilişkisi açıkça verilmekte, tanr ılar krallığı temsil etmekteydiler . Yaratılış mitoslar ında perspektif gelenekselleşmiştir. Anlatımlar çeşitli olmakla beraber tema, birbirini tekrar etmektedir. Bu anlatı türünden daha farklı içeriğe sahip metinlerin sayısı oldukça azdır. Bu spesik metinlerden biri Dunnu teogonisi ya da diğer adıyla Harab Mitolojisidir. Günümüze kadar sadece tek bir nüsha bulunmuştur. Mitosa ait bilgiler bu nüshadan sağlanmakta, ulaşılabilecek bilgi alanı ise sınırlıdır. Dunnu teogonisinde, olay örgüsü tek bir kent etrafında dönmektedir. Tanrılar arasındaki savaşta, ölümsüz tanrıların ölümü ve Dunnu kentine gömülmesiyle devredilen hanedanlık perspekti özgündür. Hanedanlığın devredilmesinde bir takım tarihler ön plana çıkmaktadır. Bu tarihler, kent, tanrılar ve mücadelesi sırasında yaşananlar mitosta özgün bir bağlamda yer almaktadır. Çalışma, Dunnu teogonisini ele alarak mitosu metaforik açıdan yorumlamayı amaçlamaktadır.Item Future Anxiety Under Covid-19 Circumstances: Testing The Effect Of Gratitude And Mediating Role Of Threat Perception(Ankara Üniversitesi, 2024) Demirdağ, Ahmet; Hasdağ, Derya; Ulutaş, ElifThe Covid-19 outbreak increased the importance of dispositional qualities and easy-touse self-help strategies to promote mental well-being. Previous research indicate that disposition to gratitude enhances well-being by protecting mental health. However, evidence for the efcacy of gratitude-inducing interventions in preventing psychological problems is mixed. Further, data on the gratitude-well-being link under Covid-19 circumstances are inconclusive. In the present reseach, we examined the role of trait gratitude and gratitude-listing intervention in alleviating future anxiety during the pandemic, and the mediating role of perceived realistic and symbolic threats from Covid19. In the rst study, a correlational study (N = 405), participants rated the predictor and outcome measures—the scales of gratitude, future anxiety, and perceived realistic and symbolic threats from Covid-19. In the second study, a pretest-posttest intervention study (N = 150), participants were randomly assigned to three conditions: to list grateful experiences or important daily life events every two days for a month, or to complete only the pretest and posttest measures. Results indicated that disposition to gratitude was associated with lower future anxiety (study-1), whereas the gratitude-listing intervention did not reduce this anxiety (study-2). Furthermore, in both studies, the perceived Covid-19 threats did not mediate the relationship between gratitude and future anxiety. Exploratory qualitative analyses of participants' gratitude lists and feedback in the second study showed that the pandemic situation hindered the benets of the intervention. Overall, the results suggest that trait gratitude is more strongly associated with alleviation of psychological distress during the Covid-19 pandemic than gratitude listing. This supports the accumulating data that gratitude interventions, while benecial for well-being, have limited effectiveness in reducing symptoms of ill-being, such as anxiety.Item Göçer Üretim Tarzından Feodal Üretim Tarzına Geçiş Sürecinde İkili Sınıf Durumu Ve Sınıf Mücadeleleri Karahanlılar Örneği(Ankara Üniversitesi, 2024) Şahin, Ozan GirayKarahanlı dönemi, göçebe Türk boylarının göçer üretim tarzından feodal üretim tarzına geçiş dönemindeki önemli duraklardan biridir. Göçer üretim tarzı düzeninden feodal üretim tarzı düzenine geçiş, geçiş sürecine özgü belirli yapısal formasyonları beraberinde getirmektedir. Feodal üretim tarzına özgü üretim ilişkileri ve pratiklerinin göçer üretim tarzı dairesinde örgütlenmiş topluluklar içerisinde yayılması süreci, karşımıza ikili sınıf ve ikili üretim tarzı durumunu çıkarır. Karşımızda bir yanda göçer üretim tarzı içerisinde yaşamakta ısrarcı kara budun diğer yandan ise feodal üretim ilişkilerinin hâkim olduğu bir düzende egemen sınıf işlevlerini üstlenmeye başlamış olan ak budun fraksiyonlarının olduğu bir çelişki düzlemi vardır. Ak budun ve kara budun, feodal üretim ilişkileri içerisinde yaşayan yerleşik toplulukların artı emeğinin paylaşılması ve göçer üretim tarzı düzenine iç sömürü ilişkilerinin eklemlenmesi düzleminde karşı karşıya gelirler. Söz konusu karşılaşma göçer üretim tarzına özgü kurum ve pratiklerin feodal üretim ilişkilerine uygun formlara tercüme edilmesi ile neticelendiği ölçüde üretim tarzlarının feodal üretim tarzı hakimiyetinde birbirlerine eklemlenmesi söz konusu olur. Eklemlenme ise sınıf mücadelelerinin sonucuna bağlıdır. Sınıf mücadeleleri sonucunda eklemlenme gerçekleşmiyorsa yapı, siyasal varlığını feodal üretim ilişkilerine dayanarak sürdüremez hale gelir ve göçer üretim tarzı düzenine doğru geri çekilir ya da siyasal varlığı sona erer. Karahanlılar dönemi de eklemlenme ve çelişme dinamikleri ile ikili sınıf ve üretim tarzı durumunun izlerini bünyesinde taşımaktadır. Yerleşik feodal topluluklar üzerinde egemen sınıf işlevlerini üstlenmekte olan ak budun fraksiyonları, feodalleşme sürecinde feodal üretim tarzına özgü pratikleri göçer üretim tarzı dairesinde yaşayan göçer kitlelerine kabul ettirmeye çalışırken kara budun ile karşı karşıya gelmişlerdir. Ak budunun egemen sınıf işlevlerini üstlenmeye başlayan fraksiyonları ile kara budun arasındaki bu çelişki, Karahanlı siyasal sistemi içerisinde göçer kökenli isyanlar ve yapısal istikrarsızlık eğilimlerinin temelinde yatmaktadırItem Hatt-I Müdafaa İle Sath-I Müdafaa Arasinda Ankara’nin Terki Meselesi Ve Amerikan Basinina Yansimasi(Ankara Üniversitesi, 2024) Bulut, Engin ÇağdaşI.Dünya Savaşı sonrasında Türk Milli Mücadelesi başladığı ilk günden beri büyük zorluklar içerisinde sürmüştür. Mücadelenin merkezi, Ankara'da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi olmuştur. Anadolu'nun ortasında bulunan bu bozkır kenti KütahyaEskişehir Muharebelerinden sonra büyük bir tehlikeyle karşılaşmıştır. Bu muharebelerde Afyon, Kütahya ve Eskişehir kaybedilmiş, Yunan kuvvetlerinin Ankara'ya doğru ilerleme ihtimali belirmişti. Bu tehlike karşısında Türk Hükûmeti meclisin Ankara'dan başka bir yere nakline karar vermiştir. Böylece Ankaralılar arasında bir panik ortaya çıkmış ve göç hareketleri hızlanmıştır. Her ne kadar Amerikan basınında taşınacak yer Sivas olarak ilan edilse de Türk kaynaklarında bu şehrin Kayseri olduğu en başından beri kesin olarak belirlenmişti. Fakat TBMM üyelerinin direnişiyle karşılaşan bu karar, sadece aileler, arşivler ve ağırlıkların gönderilmesi şeklinde güncellenmiştir. Bir çok mebus savaşmadan geri çekilmek istemediği için meclisin Ankara'da kalması sağlanmıştır. Sakarya'nın gerisine çekilen Türk ordusunun akibeti Ağustos ayı sonlarına doğru yeniden zor duruma düşmüştür. Bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından ikinci kez Ankara'dan nakil kararı verilmiş ancak bu karar uygulanamadan Sakarya'da Türklerin zaferi kesinleşmiştir. Türklerin taarruza kalkıp ilerlemesiyle birlikte TBMM'nin nakli tartışmaları uzun süreliğine sona ermiştir. Bu süreç boyunca Ankara'da ve Kayseri'de birçok hazırlık yapılmıştır. Bu çalışmada çeşitli arşiv belgeleri, hatıratlar, Amerikan gazeteleri, resmi yayınlar ve diğer kaynaklar ışığında Ankara'nın nakli tartışmaları, yapılan hazırlıklar ve Ankara'daki durum ele alınmıştır.Item Intersections Of Autobiography, Fiction, And Postmodernism In Kazuo Ishiguro’s When We Were Orphans(Ankara Üniversitesi, 2023) Düzgün, ŞebnemKazuo Ishiguro's When We Were Orphans (2000) can be read as a postmodern ctional autobiography, in which Christopher Banks, a ctional detective, uses autobiographical writing to relieve himself from his childhood traumas caused by the mysterious disappearance of his parents. Christopher reects on past events from his mature perspective and lls in the gaps in his childhood memories by using his imagination to cope with his traumatic past. However, the narrator is unable to make a complete assessment of past events from his current perspective because of the temporal distance between the past and the present. Challenging the notions of metanarrative and linear temporality, he reimagines and reconstructs the past to create his own truths about his life. On the other hand, Christopher's ctional autobiographical writing serves as a means for self-discovery, which compels him to confront his traumatic past rather than hide it behind the facade of a successful and renowned detective. Referring to the arguments on postmodernism and autobiographical writing, this article examines When We Were Orphans as a postmodern ctional autobiography to show that the narrator reconstructs and reshapes his story in order to create a coherent and cohesive personal reality and mitigate his childhood traumasItem Kültürel Yönelimlerden Kendini Ayarlama Ve Otantikliğe: Benlik Bilinçliliğinin Araci Rolü(Ankara Üniversitesi, 2024) Elmas , Pınar; Sunal, Ayda BüyükşahinBu çalışmanın amacı, kültürel yönelimlerin (bireycilik ve toplulukçuluk) kendini ayarlama (korumacı ve kazanıcı kendini ayarlama) ve otantiklik (otantiklik ve ilişkisel otantiklik) ile ilişkisini incelemek ve bu ilişkide benlik bilinçliliğinin (özel benlik bilinçliliği ve aleni benlik bilinçliliği) aracı rolünü test etmektir. Ayrıca, çalışmada Kendini Ayarlama Ölçeği'nin iki faktörlü bir yapıda olup olmadığı merak konusu olmuş ve farklı bir örneklemde psikometrik bir inceleme yapılmıştır. Ölçeğin beklendiği gibi iki faktörlü bir yapıda olduğu ve kabul edilebilir düzeyde geçerli ve güvenilir olduğu görülmüştür. Ardından, ana çalışma için 425 (%66)'i kadın ve 218 (%34)'i erkek olmak üzere 643 üniversite öğrencisine ulaşılmıştır. Kişisel Bilgi Formu, Kısa Bireycilik Toplulukçuluk Ölçeği, Kendini Ayarlama Ölçeği, Otantiklik Ölçeği ve Benlik Bilinçliliği Ölçeği veri toplama araçları olarak kullanılmıştır. Sonuçlar, özel benlik bilinçliliğinin bireycilik ile otantiklik arasındaki ilişkide ve toplulukçuluk ve ilişkisel otantiklik arasındaki ilişkide aracı rolde olduğunu göstermiştir. Ayrıca, aleni benlik bilinçliliğinin toplulukçuluk ile korumacı kendini ayarlama, kazanıcı kendini ayarlama ve otantiklik arasındaki ilişkilerde aracı rol üstlendiği görülmüştür. Çalışma bulguları, sosyal koşullara göre davranışlarını ayarlayan kişilerin, gerçek benlikleriyle uyumlu bir yaşam sürmede zorlanabilecekleri sonucunu düşündürmektedir. Bu da otantikliğin önemine işaret etmektedir. Ayrıca, özel benlik bilinçliliğinin kişiyi otantikliğe yakınlaştırdığı, aleni benlik bilinçliliğinin ise otantiklikten alıkoyduğu ve korumacı kendini ayarlamaya yönelttiği görülmüştür. Bu bulgu da bireyin kendine özgü yanlarının bilincinde olmasının önemini ortaya çıkarmaktadır. Şöyle ki, sürekli başkaları tarafından izlendiği ve bu doğrultuda değerlendirmeye tabi tutulduğunu düşünmek, kişinin kendisini ortaya koyabilmesini engelleyebilmektedir. Çalışmanın sınırlılığı ise katılımcı grubunun üniversite öğrencilerinden oluşmasıdır. Verilerin genellenebilirliği için aynı modelin yetişkin örneklemi ile de test edilmesi önerilebilir.Item Livane Kazasi İle İlgili Hukukî Talep Ve Davalar (1800-1861)(Ankara Üniversitesi, 2024) Yücetürk, ZemzemLivane kazası XIX. yüzyılda Erzurum ve Trabzon eyaletleri arasında bölünmüş, küçük bir idari birimdi. Çalışmada XIX. yüzyılın başından Padişah Abdülmecit'in tahttan ayrılmasına kadarki dönemde Livane kazasıyla ilgili talep ve davalar Osmanlı Arşivi'nden belgeler incelenerek ele alınmıştır. Talep ve davaların konusu idari değişiklik, eşkıyalık olayları, mali konular ve mimarî yapılarla ilgilidir. Böylece söz konusu dönemde kaza halkının bu konulardaki sıkıntıları ve istekleri belirtilerek bu sıkıntı ve isteklere devlet tarafından nasıl çözümler getirildiği ortaya konulmaya çalışıldı. Çalışma sonucunda bahsi geçen kazada eşkıyalık olaylarının yaşandığı incelenen belgeler ışığında ortaya çıkmıştır. İncelemeler doğrultusunda kadın kaçırma, Livane kazası halkından bazılarının katilleri korumak için yerel yönetimlere karşı başkaldırarak eşkıyalarla birlikte hareket etmesi ve halkın bir takım eşkıyanın çevresinde birleşerek vergilerini ödememek için direnişe girmesi gibi olaylarda devletin bölgeye asker sevk etmek durumunda kaldığı ve asayişi sağladığı tespit edilmiştir. İncelenen belgeler doğrultusunda mali sıkıntılar ve talepler de kazanın bu konulardaki durumunu ortaya çıkarmıştır. Kaza halkının vergilere muhalefet etme sebepleriyle ekonomik durumları ve talepleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Mali alanda da devletin vergilerde indirim yaparak halka ödeme kolaylığı sağladığı da anlaşılmıştır. Yine mimari yapıların tamiri başlığı altında söz konusu halkın cami, çeşme, köprü ve tekye gibi mimari yapılara ne derece ihtiyaç duydukları ve bu yapıların tamiri hakkında istekleri de belgeler ışığında aydınlatılmıştır. Halkın kazaya cami, medrese, tekke gibi yapılar inşa edilmesi konusunda talepleri doğrultusunda da devletin söz konusu binaların inşa edilmesi için yerel idarecilerle irtibata geçtiği görülmüştür.Item Lozan Konferansi’nda Misir Delegasyonu: Misir’in Bağimsizliğinin Taninmasi Ve Süveyş Kanali Hakkinda Özel Nota(Ankara Üniversitesi, 2024) Uygur, FatmaBirinci Dünya Savaşı'nın etkileri henüz devam ederken Doğu Akdeniz ve Orta Doğu'da taşlar yerine oturmamıştı. Osmanlı Devleti, kâğıt üzerinde Kuzey Afrika'nın bazı bölgelerinde nominal bir egemenliğe sahipti. I. Selim tarafından fethedilen, bir Osmanlı vilayeti olarak 16. ila 19. yüzyıl arasında Osmanlı egemenliği altında kalan Mısır buna örnektir. Mısır, 1806 yılında, Fransa tarafından büyük reformatör olarak kabul edilen Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminde özerklik kazanmış ancak daha sonra ilen1882'de İngiliz işgaline uğramıştır. “Mısır Mısırlılarındır” diyerek başlatılan bağımsızlık mücadelesi İngiltere'nin emperyalist gücü karşısında zayıf kalacaktır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Mısır, 1922'de krallık olarak bağımsızlığını kazanmadan önce, kısa süreliğine İngiliz himayesi altına girmişti. İşte bu süreçte Mısır'ın bağımsızlığının tanınmasının yanı sıra jeopolitik ve jeostratejik bir su yolu projesi olarak görülen, Akdeniz ile Kızıldeniz'i birbirine bağlayan Süveyş Kanalı ile ilgili çeşitli argümanların bulunduğu bir dosyayı 19 Aralık 1922 tarihinde Lozan Barış Konferansı Başkanlığına sunan Mısır Delegasyonu Düveli Muazzama karşısında Türkiye'nin desteğini alarak diplomatik alanda sesini duyurmaya çalışmıştır. Bu çalışmada, Mısır delegasyonunun hazırladığı ve Lozan Barış Konferansı heyetine sunduğu özel nota çerçevesinde Mısır'ın bağımsızlığının tanınması ve Süveyş Kanalı'nın tarafsızlığının sağlanması çabaları ele alınmıştırItem Mîhâ'îl Nu'âyme'nin Kaleminden Eleştiri(Ankara Üniversitesi, 2024) Kazar, ZühalModern Arap edebiyat eleştirisinde önemli katkıları olduğu düşünülen Mîhâ'îl Nu'ayme, edebi eleştiri alanında farklı başlıklar altında yazdığı makalelerini el-Gırbâl adlı kitabında derlemiştir. Nu'ayme makalelerinde Arap edebiyatında karşılaştığı sorunları dile getirmekle yetinmemiş, sorunların çözümüne ilişkin öneriler de sunmuştur. Yazar, bu eserde yer alan birçok makalesinde, kendisinden önceki dönemlerde yaşamış edebiyatçıları ve çağdaşı olan tanınmış edipleri eleştirmekten çekinmemiştir. Eleştirilerini Arap edebiyatını Batı edebiyatıyla karşılaştırarak, bazı yazarlar ve eserleri üzerinden örnekler getirerek sunmuştur. Ayrıca, eleştiri kavramı ve eleştirmenin görevleri üzerine yoğunlaşan yazar, Arap edebiyatında bir eleştiri metodolojisinin oluşturulmasının gerekliliğine dikkat çekmiştir. Bu çerçevede okuyucuyu da dile getirdiği sorunlar üzerine düşünmeye davet etmiş ve okuyucuların etkin bir okuma yapmasının ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. Yazarın el-Hubâ'ib (Ateşböcekleri) makalesine okuyucuya sorular yönelterek giriş yapması bunun örneklerindendir. Yazar, kitapta yer alan ve burada ele aldığımız el-Garbala (Eleme), Mihveru'l-Edeb (Edebiyatın Ekseni), erRivâyetu't-Temsîliyyetu'l 'Arabiyye (Arap Draması), el-Hubâ'ib (Ateşböcekleri), ez-Zihâfât ve'l-'ilel (Şiir Vezinlerindeki Değişimler) başlıklı makalelerinde eleştiri alanında öne çıkan görüşlerini ifade etmiştir. Yazar eserinde edebiyat, şair, şiir, tiyatro ve edebi eleştiri başta olmak üzere bazı temel edebi kavramları açıklayarak, bu kavramalara ilişkin tanımlar ortaya koymuştur. Bu bağlamda el-Gırbâl, yazarın edebi kavramlar hakkındaki düşüncelerinin edebi bir dille sunulduğu bir kitaptır. Bu çalışmada yazarın edebi bir üslupla kaleme aldığı düşünceleri eleştiri kuramları bağlamında ele alınarak, yorumlanmıştır.