Cilt:64 Sayı:01 (2024)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Göçer Üretim Tarzından Feodal Üretim Tarzına Geçiş Sürecinde İkili Sınıf Durumu Ve Sınıf Mücadeleleri Karahanlılar Örneği(Ankara Üniversitesi, 2024) Şahin, Ozan GirayKarahanlı dönemi, göçebe Türk boylarının göçer üretim tarzından feodal üretim tarzına geçiş dönemindeki önemli duraklardan biridir. Göçer üretim tarzı düzeninden feodal üretim tarzı düzenine geçiş, geçiş sürecine özgü belirli yapısal formasyonları beraberinde getirmektedir. Feodal üretim tarzına özgü üretim ilişkileri ve pratiklerinin göçer üretim tarzı dairesinde örgütlenmiş topluluklar içerisinde yayılması süreci, karşımıza ikili sınıf ve ikili üretim tarzı durumunu çıkarır. Karşımızda bir yanda göçer üretim tarzı içerisinde yaşamakta ısrarcı kara budun diğer yandan ise feodal üretim ilişkilerinin hâkim olduğu bir düzende egemen sınıf işlevlerini üstlenmeye başlamış olan ak budun fraksiyonlarının olduğu bir çelişki düzlemi vardır. Ak budun ve kara budun, feodal üretim ilişkileri içerisinde yaşayan yerleşik toplulukların artı emeğinin paylaşılması ve göçer üretim tarzı düzenine iç sömürü ilişkilerinin eklemlenmesi düzleminde karşı karşıya gelirler. Söz konusu karşılaşma göçer üretim tarzına özgü kurum ve pratiklerin feodal üretim ilişkilerine uygun formlara tercüme edilmesi ile neticelendiği ölçüde üretim tarzlarının feodal üretim tarzı hakimiyetinde birbirlerine eklemlenmesi söz konusu olur. Eklemlenme ise sınıf mücadelelerinin sonucuna bağlıdır. Sınıf mücadeleleri sonucunda eklemlenme gerçekleşmiyorsa yapı, siyasal varlığını feodal üretim ilişkilerine dayanarak sürdüremez hale gelir ve göçer üretim tarzı düzenine doğru geri çekilir ya da siyasal varlığı sona erer. Karahanlılar dönemi de eklemlenme ve çelişme dinamikleri ile ikili sınıf ve üretim tarzı durumunun izlerini bünyesinde taşımaktadır. Yerleşik feodal topluluklar üzerinde egemen sınıf işlevlerini üstlenmekte olan ak budun fraksiyonları, feodalleşme sürecinde feodal üretim tarzına özgü pratikleri göçer üretim tarzı dairesinde yaşayan göçer kitlelerine kabul ettirmeye çalışırken kara budun ile karşı karşıya gelmişlerdir. Ak budunun egemen sınıf işlevlerini üstlenmeye başlayan fraksiyonları ile kara budun arasındaki bu çelişki, Karahanlı siyasal sistemi içerisinde göçer kökenli isyanlar ve yapısal istikrarsızlık eğilimlerinin temelinde yatmaktadırItem Polifonik Üslupta Bir Köy Destanı: Taş Taş Üstünde(Ankara Üniversitesi, 2024) Atak, Nevra VardalPolonya edebiyatında köy akımının önemli örneklerinden birini oluşturan, Wiesław Myśliwski'nin Taş Taş Üstünde (Kamień na kamieniu) başlıklı romanı, Polonya köy yaşamına tutulan bir ayna gibidir. Yazarın günlük köy yaşamına detaylıca değinmesi, doğanın köy yaşamı üzerindeki etkisini ele alması, köy gelenekleri ve ritüellerini yansıtması ve köylünün inanç konusundaki eğilimlerini ortaya koyması bağlamında, yapıt bazı edebiyat eleştirmenleri tarafından bir köy destanı olarak adlandırılır. Bu açıdan da Polonya edebiyatında köy sorunsalını en iyi şekilde yansıtan Nobelli yazar Władysław Reymont'un Köylüler (Chłopi) adlı romanıyla benzerlik gösterir. Destansı özellikleri aynı zamanda onu Adam Mickiewicz'in Bay Tadeusz (Pan Tadeusz) başlıklı epik manzumesine da yaklaştırır. Bu iki yapıt da Polanya edebiyatı için oldukça önemli, mihenk taşı kabul edilen yapıtlardandır. Romanın destan türüne yakıştırılmasındaki önemli nedenlerden biri de üslubudur. Başkahraman Szymon Pietruszka'nın dilinden bir monolog biçiminde anlatılan olaylarda, bilinç akışı ve iç monolog teknikleri kullanılarak üç kuşak geriye dek uzanılır. Bu yöntemler sayesinde de Polonya siyasi tarihindeki önemli dönüm noktalarına değinilir. Ayrıca okur Polonya köyünde zaman içerisinde yaşanan değişimlere de tanıklık yapmış olur. Kronolojik bir sıra olmaksızın, geçmişle şimdinin iç içe geçerek ilerleyen romanın içeriği Szymon'un köy jargonuyla zenginleşmiş, mizah dolu, ironik ve coşkulu diliyle, gerçekçi ve hatta natüralist betimlemeleriyle şekillenir. Ayrıca yazar, günlük konuşma tarzını, retorik bir stille beslemiş, zaman zaman şiirsel betimlemelere yer vermiştir. Felse ve politik propaganda tonun da içinde bulunduğu bu polifonik üslup, romanın anlatımındaki zenginliği ortaya koymaktadır.Item Buket Uzuner’in İki Yeşil Susamuru Romanında Nevroz Ve Sebepleri(Ankara Üniversitesi, 2024) Yavuz, YasinNevrozlar, ruhsal iç çatışmalara verilen genel bir isimdir. Freud’a göre kalıtımsal sebeplerle oluşan bu iç çatışmalara modern psikanalizin önemli isimlerinden Karen Horney'ın getirdiği yorum oldukça önemli ve farklıdır. Horney, nevrozları açıklarken içsel çatışmaları doğuran bu hastalıkta, sosyal ve kültürel koşulların etkili olduğunu söyler. Özellikle çocukluk döneminden yaşanan sorunların ilerleyen dönemlerdeki davranışlar üzerinde etkili olduğunu vurgulayan Horney, ebeveynlerinden yeterli ilgi ve şefkati görmeyen çocukların önce düşmanlık duyguları geliştirdiğini, daha sonra da temel kaygılara kapıldığını belirtir. Horney, insanların bu kaygılardan kurtulmak için insanlara yönelme, insanlara karşı olma ve insanlardan uzaklaşma olmak üzere üç eğilim gösterdiğini belirtir. Normal insanlara oranla nevrotik bireyler bu üç eğilimden birine veya birkaçına çok radikal biçimde bağlı olurlar. Bu ise, Horney'ın zorlantı olarak ifade ettiği bir benliği ortaya koyar ki bu idealleştirilmiş bir benliktir. Bu çalışmada ise, Buket Uzuner’in İki Yeşil Susamuru adlı romanındaki insan ilişkilerine Horney'ın geliştirdiği kuram çerçevesinde yaklaşılmıştır. Buna göre romanın hem başkişisi Nilsu Baran’da hem de yardımcı kişi olan Teoman'ın çocukluk dönemlerinde temel düşmanlık geliştiği görülmüştür. Roman her ne kadar aşk ve intihar merkezli olsa da, özellikle Nilsu ve Teoman'ın eylemlerinin merkezinde çocukluk dönemlerinde geliştirdikleri düşmanlık ve kaygıların yattığı söylenebilir. Bu dönemlerinde Nilsu, yalnızlıkla boğuşurken Teoman anne baskısı altında ezilmiştir. Çalışma ise bu sorunların merkezine inmek ve daha önce aynı esere yönelik yapılan diğer araştırmalara bir katkı sunmak, farklı bir açıdan bakmak amacıyla yapılmıştır.Item Unsurî'nin Kasîdelerinde Sultan Mahmud(Ankara Üniversitesi, 2024) Bağrıaçık, Yeşim IşıkIX. yüzyıl sonlarında büyük Horasan topraklarında kurulan Gazneli Devleti, kurulduğu coğra toprakların siyasi, edebî ve kültür değerlerine kıymet vermiştir. Sâmânî devlet geleneği mirası içerisinde yer alan Gazneli sultanları dönemin ilmi ve edebî ortamı içerisinde yetişmişlerdir. İslam dininin şekil aldığı bu dönemde hem İslam dininin bölgede yayılmasına hem de Fars şiirinin gelişmesine büyük ölçüde katkı sağlamışlardır. Gazneliler başta Sultan Mahmud olmak üzere seçkin sınıf; devlet geleneğinin, kültürünün, yaşam şeklinin, düşünme biçiminin ve padişahın isminin sonraki nesillere aktarımına vesile olduğuna inandıkları kasîdeye oldukça önem vermişlerdir. Farsça şiir yazan şairleri destekleyen Sultan Mahmut şairleri sarayında ağırlamıştır. Böylece şairler padişah ile yakın temasta olmuş ve çoğu zaman savaşlarda padişahın yanında yer almışlardır. Farsça kaynaklarda Gazneli sarayının şairleri desteklemesi ve saray şairlerinin sultanları övmeleri sultanların kişisel hırsı ve kibiri ile örtüştürülse de aslınsa Gazne sarayındaki bu durum Sâmânî devlet geleneğinin bir devamı olarak düşünülebilir. Bu bağlamda şairlere kıymet veren saray ve çevresi, şairleri adeta baş tacı etmişlerdir. Bu çalışmada Unsurî'nin Gazneli Devleti'nin en başarılı padişahı olan Sultan Mahmud için kaleme aldığı Farsça kasîdeleri üzerinde durulacaktır. Tarihi veriler dikkate alınarak yapılan çalışmada bilgiye kıymet veren Sultan Mahmud'un dindar, cömert, adil, kararlı ve savaşçı bir padişah olması hasebiyle Unsurî'nin övgüsüne mazhar olduğu tespit edilmiş, Sultan Mahmud'un kişiliğinin şiire ne şekilde yansıdığı araştırılmıştır.Item Ármin Vámbéry’den Ceditçi Aydın Muhammed Fatih Kerimî’ye Mektuplar(Ankara Üniversitesi, 2024) Özsoy, EmreÁrmin Vámbéry, on dokuzuncu yüzyıl ve yirminci yüzyılın ilk çeyreği arasında Rusya Türkleri arasında ortaya çıkan yenileşme hareketlerini yakından takip eden isimlerdendir. Ona göre özellikle İdil-Ural bölgesi aydınlarının, modern zamanın gereklilikleri doğrultusunda hareket etme gayretleri ve bu yönde ortaya koydukları faaliyetler, Batı'nın, Asyalı şeklinde küçümsediği bir toplum adına önemli gelişmelerdi. Zira, günümüzde Ceditçilik olarak tanımlanan bu yenileşme faaliyetlerinin temsilcileri, sadece kültürel bir canlanma ortaya koymadılar, sosyal ve siyasi alanda da Çarlık idaresi karşısında haklarını savundular. Bu gelişmeler ünlü Macar müsteşrik Vámbéry tarafından ilgiyle karşılandı; kendisi yenileşme hareketleri hakkında eserler ortaya koymakla kalmadı, Rusya Türklerinin Batı dünyasında tanıtılmasında da önemli bir rol üstlendi The Times gazetesinde bu yönde yazılar kaleme aldı, İsmail Bey Gaspıralı, Rızaeddin Fahreddin ve Fatih Kerimî gibi dönemin önde gelen aydınlarıyla doğrudan iletişim kurdu; onlar tarafından yayımlanan eserler ve süreli yayınları yakından takip etti. Özellikle Muhammed Fatih Kerimî ile hayatının sonuna kadar iletişim halinde bulundu. İkili arasında İstanbul'da başlayan dostluk kri anlamda bir etkileşimi de beraberinde getirdi. Bu çalışmada, Vámbéry tarafından Muhammed Fatih Kerimî'ye gönderilen, hâlihazırda Tataristan Cumhuriyeti Millî Arşivi'nde bulunan mektuplar ele alınacaktır. Bu çerçevede Vámbéry'nin Tatar yenileşme hareketine yönelik ilgisi üzerinde kısaca durularak, İdilUral Türkleri hakkındaki değerlendirmelerine yer verilecek ve son olarak mektupların Latin harerine aktarımı yapılacaktır.Item Bebeklikten Okul Çağına Sayı Gelişimi(Ankara Üniversitesi, 2024) Yalçıner, Hüseyin; Yalçınkaya , Tuğçe; Karadöller , Dilay Z.Bebeklikten okul çağına sayı gelişiminin, çocuğa dair ve çevresel birçok faktörden etkilendiği öne sürülmektedir. Bu faktörler, yaş, dil becerisi, uzamsal beceriler ve ebeveyn girdisi gibi başlıklarda incelenebilir. Bu derlemede öncelikle sayı gelişimi üzerine öne sürülmüş teorilerin ve bu teorileri destekleyen ampirik bulguların bir sentezi yapılıp devamında sayı gelişimi ile yakından ilişkisi olduğu bulunan uzamsal beceriler, dil becerileri ve ebeveyn girdisi gibi çocuğa dair ve çevresel faktörlerin incelemesi yapılmıştır. Temel Bilgi Teorisi (İng. Core Knowledge Theory), insanların sayısallık ve geometri konusunda temel bilgilere doğuştan sahip olduğunu belirtir. Birçok çalışma doğuştan gelen sayısallık bilgisi bağlamında çeşitli ilkelerde hemkirdir. Okul öncesi dönemdeki sayı gelişimi, çocukların okul dönemindeki matematik başarılarının önemli bir yordayıcısıdır. Çeşitli çalışmalar yaşın sayı öğrenimindeki boyutlardan biri olduğunu ifade etmiştir. Yaşa ek olarak çocuğun uzamsal becerileri ve dil yetenekleri de ilerleyen dönemlerdeki matematik performansları ile ilişkisi olan önemli faktörlerdendir. Çocuğa dair bu faktörlerin yanı sıra okul öncesi dönemdeki çocukların maruz kaldığı çevresel faktörlerin de sayı gelişimi konusunda önemli etkileri olduğu gösterilmektedir. Ev ortamında yapılan aktivitelerde (örn., kitap okuma, oyun oynama) sayılarla ilgili konuşmalara maruz kalmanın veya günlük aktivitelerde (örn., alışveriş) sayılar ve matematiksel kavramlar ile tanışmanın, çocukların güncel ve gelecek yıllardaki sayı gelişimi ile yüksek derecede ilişkili olduğu bulunmuştur.Item Osmanlı İstanbul’unda Cenevreli Saatçiler (1600-1763)(Ankara Üniversitesi, 2024) Gürer, Ahmet ŞamilBu makalede incelenen belge grubu on yedinci yüzyıl başlarından itibaren İstanbul-Pera’da yerleşmiş olan küçük bir İsviçreli Protestan topluluğunun mevcudiyetine işaret etmektedir. Muhtemelen aralarında çok sayıda Fransız Protestanlarının da bulunduğu bu topluluk 1725 yılı itibarıyla seksen beş kişiden oluşmaktaydı. Dönemin Hollanda ve İsveç elçilerinin himayesi altında bir Protestan kilisesi kurmuşlardır. Bu kişiler Pera’da açmış oldukları dükkanlarda saat montajı ve ticareti yapmaktaydılar. İsviçre ile yaptıkları yazışmalarda topluluğun örgütlenme biçimi, açmış oldukları okullar ve hukuki meseleleri ile ilgili önemli bilgiler bulunmaktadır.Item The Dıonysıac Rupture In Equus: A Nıetzschean Perspectıve On Peter Shaffer’s Modern Tragedy(Ankara Üniversitesi, 2024) Albayrak, GökhanThis paper aims to explore Peter Shaffer's ritualistic play Equus (1973) by means of utilising Nietzsche's interpretation of ancient Greek tragedy which is based on the collision between the Apollonian impulse and the Dionysian impulse. Equus tells the story of Martin Dysart, a psychiatrist, who struggles to treat a young man, Alan Strang, who has a mystical fascination with horses and blinds six horses. This study argues that Alan represents the Dionsyian principle, while Martin embodies the Apollonian principle before his confrontation with Alan, and that the clash between these forces leads to tragedy in Martin's life as he comes to realise that he is divided between these two impulses. The Dionysian impulse is an urge towards obliteration of boundaries, dissolution of individual selves, excess, intoxication, and ecstatic experience of oneness whereas the Apollonian impulse gestures toward drawing and maintaining boundaries, individuality, distinction and discreteness. Alan is a Dionysian character who ecstatically experiences a sense of oneness with horses through bacchic frenzy. By contrast, Martin is an Apollonian character who attemtps to give a form to this chaotic force and whose sense of purpose as a psychiatrist is disrupted by his patient's mystical experience of primordial unity with horses. As an antagonistic force that shatters Martin's sense of meaning in life, Alan and his Dionysiac state compel Martin to rethink about his life and his profession. This paper contends that Martin is the protagonist of this play who, as the embodimentof the modern subject, experiences the battle between the Dionsyian impulse and the Apollonian impulse and thus undergoes a tragic moment in his life.Item Suriyeliler Ve Şanlıurfalılar Arasındaki Komşuluk İlişkileri Üzerine Nicel Bir Araştırma(Ankara Üniversitesi, 2024) Baydemir, RecepBu çalışmada, 2011 yılında Suriye'de meydana gelen iç savaştan dolayı zorunlu göçe maruz kalıp ülkelerini terk eden ve Türkiye'ye sığınan Suriyeliler ile ev sahibi topluluk arasındaki komşuluk ilişkileri, Şanlıurfa örneği üzerinden incelenmektedir. Bu perspektiften hareketle çalışma, ev sahibi toplum ve Suriyelilerin komşuluk ilişkileri üzerinden her iki topluluğun da birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduklarını ve bu anlamda birbirleriyle sosyal temaslarının olup olmadığını anlamayı amaçlamaktadır. Nicel araştırma yönteminin kullanıldığı bu çalışmada, veri toplamak için anket tekniğine başvurulmuştur. Bu kapsamda, Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı, Şanlıurfa'nın merkez ilçelerinden Eyyübiye ve Haliliye'ye bağlı 45 mahallede 360'ı Şanlıurfalı ve 360'ı da Suriyeli olmak üzere toplam 720 gönüllü katılımcıya olasılıklı/rastlantısal örneklem yoluyla anket formu uygulanmıştır. Elde edilen veriler, önce betimleyici, daha sonra ise karşılaştırmalı analize tabi tutularak bir sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Araştırma neticesinde, her iki topluluk arasındaki komşuluk ilişkilerinin zayıf ve bu anlamda iki topluluk arasında ciddi bir temas eksikliğinin olduğu saptanmıştır. Her iki grubun da birbiriyle olan komşuluk ilişkileri genel olarak kıyaslandığında, Suriyeli katılımcıların Şanlıurfalı katılımcılara nazaran Şanlıurfalı komşularıyla “kısmen daha iyi” ilişkilere sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Şanlıurfalı katılımcıların Suriyeli komşularıyla daha “mesafeli” oldukları, ama buna karşılık Suriyeli katılımcıların ise, Şanlıurfalı komşularıyla daha fazla temas kurmak istedikleri anlaşılmıştır. Dolayısıyla, bu araştırmanın ortaya koyduğu bulgular, nicel (sayısal) olarak, her iki halk arasında yoğun bir iç içe geçiş olsa da bu durumun, iki topluluk arasında, birbirlerine misarliğe gidip gelme, pazar alışverişine, AVM'ye veya parka birlikte gitme, yemek götürüp getirme, bayram ve taziye ziyaretlerinde bulunma, düğün ve nişan etkinliklerine katılma gibi temel komşuluk ilişkileri üzerinden ciddi bir sosyal temas etkisi yaratmadığını göstermektedir.Item Eski Mezopotamya’da Bir Yaratiliş Anlatisi: Dunnu Teogonisi(Ankara Üniversitesi, 2024) Karaköz, KübraMezopotamya, yazının ortaya çıktığı dönemden itibaren, birçok farklı türdeki belgenin kayıt edildiği bir coğrafya olmuştur. Eski Mezopotamya literatürü oldukça geniş ve gelişkindir. Birçok farklı belge türünün yer aldığı coğrafyada, dini-mitoloji türünden eserler de günümüze kadar gelmiştir. Belgelerde, kentlerin, krallıkların, hanedanların ve bunlarla beraber evrenin nasıl yaratıldığına ilişkin bilgi veren yazılı kaynaklar bulunmaktadır. Bu kaynaklardan, Eski Mezopotamya'nın siyasi ve kent devletleri arasındaki çekişmeli yapısının dönemin mitoslarına ne şekilde yansıdığını da görebilmekteyiz. Yaratılış türü mitoslarda, insan dünyası ve tanrıların dünyasının ne şekilde var edildiği yazılmıştır. Bu mitolojik belgelerde, hiçlikten, topraktan ya da sudan var edilen tanrılar, diğer tanrıları ve evreni oluşturmuştur. Tanrıların yaşadıkları alanı biçimlendirmelerinin ardından gökyüzündeki krallık için birbirileriyle olan mücadelesi yaratılış mitoslarının ana konularından biri olmuştur. Bu mücadeleyi kazanan tanrı, yeryüzünde düzeni meydana getirmiştir. Kurduğu düzenle beraber kendisine ait bir kent kuran tanrı, o kentin kurucusu ve koruyucu tanrısı olmuş, kentin başına geçen kralları da vekil ilan etmiştir. Bu tür mitoslarda, krallıkların, kentler ile olan ilişkisi açıkça verilmekte, tanr ılar krallığı temsil etmekteydiler . Yaratılış mitoslar ında perspektif gelenekselleşmiştir. Anlatımlar çeşitli olmakla beraber tema, birbirini tekrar etmektedir. Bu anlatı türünden daha farklı içeriğe sahip metinlerin sayısı oldukça azdır. Bu spesik metinlerden biri Dunnu teogonisi ya da diğer adıyla Harab Mitolojisidir. Günümüze kadar sadece tek bir nüsha bulunmuştur. Mitosa ait bilgiler bu nüshadan sağlanmakta, ulaşılabilecek bilgi alanı ise sınırlıdır. Dunnu teogonisinde, olay örgüsü tek bir kent etrafında dönmektedir. Tanrılar arasındaki savaşta, ölümsüz tanrıların ölümü ve Dunnu kentine gömülmesiyle devredilen hanedanlık perspekti özgündür. Hanedanlığın devredilmesinde bir takım tarihler ön plana çıkmaktadır. Bu tarihler, kent, tanrılar ve mücadelesi sırasında yaşananlar mitosta özgün bir bağlamda yer almaktadır. Çalışma, Dunnu teogonisini ele alarak mitosu metaforik açıdan yorumlamayı amaçlamaktadır.Item Büyük Günahlari Önlemek İçin Küçüklerine İzin Vermek: Tolerantia, Yahudiler Ve Hayat Kadinlari(Ankara Üniversitesi, 2024) Kalkan, Mehmet TalhaBirçok araştırmacı, "hoşgörü" kavramının modern bir bağlama sahip olduğunu düşünerek onun Erken Modern ve Aydınlanma Avrupa'sında doğduğunu ifade etmişlerdir. Erken Modern ve Aydınlanma dönemlerine yoğunlaşan araştırmacılar, ilgili kavramın Ortaçağ sürecini ihmal etmişler, bu kavramın Ortaçağ ile ilişkisine dair son derece sınırlı sayıda çalışma ortaya koymuşlardır. Hoşgörü ile Ortaçağ arasındaki ilişkiye dair ortaya konan bazı çalışmalar ise Ortaçağ'ın tam anlaşılamamasına veya en azından yanlış anlaşılmasına sebebiyet vermiştir. Bu nedenle, birçokları tarafından "Karanlık Çağlar" olarak adlandırılan Ortaçağ boyunca Avrupa'ya kilise odaklı bir baskının hâkim olduğu ve neredeyse farklı olan hiçbir unsurun yaşamadığı vurgusu ön plana çıkarılmış, böyle bir ortamda da dinî özgürlüğün ve hoşgörünün barınamayacağına dair bir algı ortaya konmuştur. Öte yandan, Antik Roma'dan beri vatandaşların sahip olması gereken erdemlerden biri olarak görülen hoşgörü, Ortaçağ Avrupa'sında daha kapsayıcı bir manaya kavuşmuş, Hristiyanlığın da etkisiyle dinî bir anlam kazanarak toplumsal bir niteliğe dönüşmüştür. Esasen hoşgörü; kilisenin iyi, ahlâki ve dinî olanın sınırlarını çizmesine yardımcı olmuş, toplumun hangi günahları ve suçları normalleştirerek bu suçların ve günahların ağırlığını taşıyabileceğini belirlemiştir. İşbu çalışmada bu yazarların görüşleri üzerinden hoşgörünün Yahudiler ve hayat kadınları vasıtasıyla nasıl kullanışlı hale geldiği hakkında bilgiler sunulacaktır.Item Baba Zheng Zhilong (郑芝龙) Ve Oğlu Zheng Chenggong (郑成功)’Un Çin Denizlerindeki Faaliyetleri(Ankara Üniversitesi, 2024) Duman , Aslı Can; Görez, FeyzaÇin, denize ve okyanusa kıyısı olan bir yarımada ülkesidir. Coğra konumu itibariyle denizcilik faaliyetleri Çin'de çok erken dönemlerde başlamıştır. Kıyılarındaki denizcilik faaliyetlerinin başlaması, Çin'i hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilemiştir. Denizcilik faaliyetlerinin baskılandığı dönemlerde de kıyılar savunmasız kalmıştır. Bu zaman dilimlerinde Çin, bazen kıyılarını korumak için korsanlarla iş birliği yapmış bazen de deniz haydutlarının tacizlerine maruz kalmışlardır. Zheng Zhilong ve oğlu Zheng Chenggong da dönemsel değişikliklerle korsan ya da deniz haydudu olarak Çin denizcilik tarihinde önemli şahıslar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu makalenin konusu Zheng Zhilong ve Zheng Chenggong'un denizcilik faaliyetleri ve sonuçlarıdır. Çalışmada, 17. yüzyılın başlarında Ming Hanedanlığının çöküşü sırasında bir denizci ve tüccar olarak Zheng Zhilong'un Qing'e Hanedanlığına karşı direnişi incelenmiştir. Babasının izinden giderek denizciliği sürdürmüş olan Zheng Chenggong'un hem Çin hem Tayvan tarihi açısından önemi üzerinde durulmuş, Tayvan için mücadelesi ortaya koyulmuştur. Zheng Zhilong ticari faaliyetlerine Japonya'da başlamış ve Mançu kuşatmalarında Ming'le birlikte direniş göstermek istese de bundan vazgeçip Qing tarafına geçmiş ancak yine Qing tarafından infaz edilmiştir. Oğlu Zheng Chenggong babasından kalan tüm loları tam teşekküllü askeri bir güce çevirmiş, Ming'den yana saf tutmuş ancak Qing'e karşı mücadele edemeyerek Tayvan'a yerleşmiş ve denizaşırı topraklarda büyük güç elde ederek Ming-Qing Hanedanlığı döneminde denizcilik tarihine büyük katkılar sunmuştur. Bu çalışmanın amacı tarihsel araştırma yöntemi kullanılarak birincil ve ikincil kaynakları inceleyerek dönem ve tarihi karakterleri anlamaya çalışmak, sonuç bölümünde babaoğulun faaliyetlerini bağıntısal olarak yorumlamaktır.Item Rusçada Ötümlüleşme Ve Ötümsüzleşme Süreçleri(Ankara Üniversitesi, 2024) Şahin, ZulfiyaHer dil özgün bir ses yapısına sahiptir. Sesler sözcükte yan yana gelerek birbirini etkiler ve bu etkileşim sonucu sesbilimsel süreçler meydana gelir. Yapılan çalışma, Rusçanın ünsüzler dizgesinin belirgin özelliklerinden olan ötümlüleşme ve ötümsüzleşme süreçlerinin kapsamlı bir analizini sunmaktadır. Araştırma, literatür incelemesi, betimleme, sesbilimsel veri analizi ve karşılaştırmalı dilbilimsel yöntemleri kullanarak, Rusçadaki ötümlü ve ötümsüz ünsüzler arasındaki etkileşimi derinlemesine incelemektedir. Çalışmada ötümlü/ötümsüz ünsüz sınıflandırması, konumsal ötümsüzleşmenin, benzeşme sonucu ötümlüleşmenin ve ötümsüzleşmenin yanı sıra sesbilimsel süreçlerin düzensizliklerine de odaklanılmaktadır. Özellikle ötümsüzleşme süreci üzerindeki yan boğumlanmanın ve Eski Rusçada var olan gırtlak patlamalı [ʔ] ünsüzünün etkisi incelenmektedir. Bununla beraber çalışmada Rusça ve Türkçe arasındaki ötümlü/ötümsüz ünsüz özelliklerinin karşılaştırmalı analizi yapılarak iki dizge arasındaki benzerlikler ve farklılıklar tespit edilmektedir. Çalışma, her iki dilin sesbilimsel özelliklerinin dil öğrenim sürecine nasıl etki ettiğine dikkat çekerek Rusça öğrenenler için potansiyel seslendirme zorluklarının daha kolay aşılması için tavsiyeler içermektedir. Çalışmadaki bilgiler hem kuramsal hem uygulamalı kullanıma uygun olup hem Rusça Sesbilgisi derslerinde hem öğrencilerin sessel yetilerini geliştirmesine odaklanan uygulamalı derslerde kullanılabilmektedir. Sonuç olarak sunulan çalışma Rusçada ötümsüzleşme ve ötümlüleşme süreçlerini ayrıntılı bir biçimde ele alarak konuyu dizgeleştirmeyi hedefleyen mütevazı bir denemedir. Çalışmada ötümsüzleşme ve ötümlüleşme süreçleri, Rus sesbilimsel geleneği ve günümüze değin ilgili alanda geliştirilen kuramlar çerçevesinde ele alınmaktadır.Item Demokrat Parti İktidari Dönemi'nde Muhalif Bir Şehir Mebusu: X. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Ahmet Bilgin Muhalefeti(Ankara Üniversitesi, 2024) Gök, Hacı VeliKırşehir'in X. Dönem TBMM'deki varlığının incelendiği bu çalışmada, bahse konu dönem Cumhuriyetçi Millet Partisi Kırşehir Mebusu Ahmet Bilgin'in mevcut siyasi iktidara karşı nasıl bir muhalefet içerisinde olduğunu incelenmiştir. Bilgin ve diğer CMP mebusları ile birlikte yapılan bu muhalefetin Kırşehir'e neler kazandırıp kaybettirdiğini, memleket çapında da ne gibi kazanımlar sağladığını anlamamız açısından çalışma önem arz etmektedir. Bu bağlamda X. Dönem Kırşehir mebuslarına bakıldığında bu dönemde Kırşehir'i TBMM'de beş mebusun temsil ettiği görülmektedir. Bu mebusların en etkilisi olan Osman Bölükbaşı matematikçi ve çiftçi, Ahmet Bilgin eczacı, Hacı Mehmet Mahmutoğlu hukukçu, Osman Alişiroğlu hukukçu ve Tahir Taşer de yine hukukçu kimliği ile Kırşehir'i temsil etmiştir. Her ne kadar, Kırşehir mebuslarından Osman Bölükbaşı gibi popülaritesi yüksek bir mebus hakkında yayınlanmış birçok eser söz konusu ise de, bahse konu dönemde mecliste en az Bölükbaşı kadar etkin bir muhalefet örneği gösteren ancak çok az sayıda araştırmaya konu olan Ahmet Bilgin'in siyasi faaliyetleri hakkında çok az şey bilinmektedir. Zira Bilgin, X. Dönem TBMM'de oldukça etkin bir kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki, bir muhalefet parti temsilcisi olmanın gereği olarak ortaya koymuş olduğu sert muhalefet Mecliste hararetli tartışmaların vuku bulmasını sağlamıştır. Bu bağlamda bu çalışma ile Ahmet Bilgin'in TBMM faaliyetleri incelenerek mebusun TBMM faaliyetleri hakkında genel bir kanaat oluşturulması hedeenmiştirItem Hatt-I Müdafaa İle Sath-I Müdafaa Arasinda Ankara’nin Terki Meselesi Ve Amerikan Basinina Yansimasi(Ankara Üniversitesi, 2024) Bulut, Engin ÇağdaşI.Dünya Savaşı sonrasında Türk Milli Mücadelesi başladığı ilk günden beri büyük zorluklar içerisinde sürmüştür. Mücadelenin merkezi, Ankara'da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi olmuştur. Anadolu'nun ortasında bulunan bu bozkır kenti KütahyaEskişehir Muharebelerinden sonra büyük bir tehlikeyle karşılaşmıştır. Bu muharebelerde Afyon, Kütahya ve Eskişehir kaybedilmiş, Yunan kuvvetlerinin Ankara'ya doğru ilerleme ihtimali belirmişti. Bu tehlike karşısında Türk Hükûmeti meclisin Ankara'dan başka bir yere nakline karar vermiştir. Böylece Ankaralılar arasında bir panik ortaya çıkmış ve göç hareketleri hızlanmıştır. Her ne kadar Amerikan basınında taşınacak yer Sivas olarak ilan edilse de Türk kaynaklarında bu şehrin Kayseri olduğu en başından beri kesin olarak belirlenmişti. Fakat TBMM üyelerinin direnişiyle karşılaşan bu karar, sadece aileler, arşivler ve ağırlıkların gönderilmesi şeklinde güncellenmiştir. Bir çok mebus savaşmadan geri çekilmek istemediği için meclisin Ankara'da kalması sağlanmıştır. Sakarya'nın gerisine çekilen Türk ordusunun akibeti Ağustos ayı sonlarına doğru yeniden zor duruma düşmüştür. Bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından ikinci kez Ankara'dan nakil kararı verilmiş ancak bu karar uygulanamadan Sakarya'da Türklerin zaferi kesinleşmiştir. Türklerin taarruza kalkıp ilerlemesiyle birlikte TBMM'nin nakli tartışmaları uzun süreliğine sona ermiştir. Bu süreç boyunca Ankara'da ve Kayseri'de birçok hazırlık yapılmıştır. Bu çalışmada çeşitli arşiv belgeleri, hatıratlar, Amerikan gazeteleri, resmi yayınlar ve diğer kaynaklar ışığında Ankara'nın nakli tartışmaları, yapılan hazırlıklar ve Ankara'daki durum ele alınmıştır.Item Mîhâ'îl Nu'âyme'nin Kaleminden Eleştiri(Ankara Üniversitesi, 2024) Kazar, ZühalModern Arap edebiyat eleştirisinde önemli katkıları olduğu düşünülen Mîhâ'îl Nu'ayme, edebi eleştiri alanında farklı başlıklar altında yazdığı makalelerini el-Gırbâl adlı kitabında derlemiştir. Nu'ayme makalelerinde Arap edebiyatında karşılaştığı sorunları dile getirmekle yetinmemiş, sorunların çözümüne ilişkin öneriler de sunmuştur. Yazar, bu eserde yer alan birçok makalesinde, kendisinden önceki dönemlerde yaşamış edebiyatçıları ve çağdaşı olan tanınmış edipleri eleştirmekten çekinmemiştir. Eleştirilerini Arap edebiyatını Batı edebiyatıyla karşılaştırarak, bazı yazarlar ve eserleri üzerinden örnekler getirerek sunmuştur. Ayrıca, eleştiri kavramı ve eleştirmenin görevleri üzerine yoğunlaşan yazar, Arap edebiyatında bir eleştiri metodolojisinin oluşturulmasının gerekliliğine dikkat çekmiştir. Bu çerçevede okuyucuyu da dile getirdiği sorunlar üzerine düşünmeye davet etmiş ve okuyucuların etkin bir okuma yapmasının ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. Yazarın el-Hubâ'ib (Ateşböcekleri) makalesine okuyucuya sorular yönelterek giriş yapması bunun örneklerindendir. Yazar, kitapta yer alan ve burada ele aldığımız el-Garbala (Eleme), Mihveru'l-Edeb (Edebiyatın Ekseni), erRivâyetu't-Temsîliyyetu'l 'Arabiyye (Arap Draması), el-Hubâ'ib (Ateşböcekleri), ez-Zihâfât ve'l-'ilel (Şiir Vezinlerindeki Değişimler) başlıklı makalelerinde eleştiri alanında öne çıkan görüşlerini ifade etmiştir. Yazar eserinde edebiyat, şair, şiir, tiyatro ve edebi eleştiri başta olmak üzere bazı temel edebi kavramları açıklayarak, bu kavramalara ilişkin tanımlar ortaya koymuştur. Bu bağlamda el-Gırbâl, yazarın edebi kavramlar hakkındaki düşüncelerinin edebi bir dille sunulduğu bir kitaptır. Bu çalışmada yazarın edebi bir üslupla kaleme aldığı düşünceleri eleştiri kuramları bağlamında ele alınarak, yorumlanmıştır.Item Reading Noël Coward’s Cavalcade As A Problem Play(Ankara Üniversitesi, 2024) Şensoy, AyşeSir Noël Peirce Coward (1899-1973) was a prolic English playwright, actor, director, writer, composer, songwriter, and screenwriter who produced numerous works of plays, musicals, songs, short stories, poetry and a novel. However, Coward is most admired for his drama. He is acknowledged to be a playwright of comedy of manners, musical comedy, and light comedy. The 1930s showed the peak of his theatrical success. Coward stages the realities of the twentieth-century life in Britain by means of intellectual, psychological, and witty discussion of the sociopolitical issues in everyday life. Although he is known for his comedies, he became successful with one of his noncomic plays, Cavalcade (1931). Coward reveals his sense of the theatre and his stagecraft in the play to thrill, distress and puzzle the audience. The play presents the changes in nation's spirit and society with the coming of the new age, which brings about domestic, social, political, economic, and moral problems for English people. It discusses such problems as the conict between patriotism and jingoism, Englishness, futility of war, human cost of war, breakdown of the social class system, tension between the lower and upper classes, social mobility, modernisation in life and society, generation gap, maintenance of peace, honour and dignity, and political partisanship. Although the play presents conicting opinions or situations at the same time, it does not suggest any formula to resolve the contradiction. In this respect, this article aims to analyse Coward's serious and realistic play as a problem play both in form and content by interpreting the historical events and topical sociopolitical issues of Coward's time.Item (Antik) Yunan-Roma Dönemi Anadolu’sunda Bebek/Çocuk Sağliği(Ankara Üniversitesi, 2024) Mutlu, GülserenBebek/çocuk sağlığı ve ölüm oranları günümüzde olduğu gibi antik çağ toplumlarının da yaşam kalitesini, yaşam düzeyini, ekonomisini ve toplum sağlığını yansıtan en önemli veridir. Literatür tarama yöntemi kullanılarak hazırlanan bu çalışma, antik kaynaklarda bebek/çocuk sağlığı ve hastalıkları üzerine aktarılan bilgileri ve 1995-2020 yılları arası Arkeometri Sonuçları Toplantısı'nda sunulan, Anadolu'da yürütülen kazılarda elde edilen iskelet bulguları üzerinde saptanmış sağlık problemlerini içermektedir. Bu problemler modern kaynaklar ışığında değerlendirilerek bölgenin ve toplumun ekonomik, kültürel ve coğra dağılımı ile ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, antik çağ bebek/çocuk hastalıkları ile günümüz modern tıp literatüründe yer alan problemler arasında anolojik bağlantılar tespit edilmiştir. Antik çağ toplumlarında bebek/çocuk ölümlerinin sebebi, ortaya çıkartılan osteolojik bulgular üzerinde saptanabildiği gibi, kemikler üzerinde iz bırakmayan rahatsızlıklardan kaynaklı da olabilmektedir. Bu konudaki eksik bilgiler yazılı kaynakların aktardığı bilgilerle tamamlanmıştır. Antik Yunan-Roma toplumunda bebek/çocuk sağlığı hususunda folklorik izlere dikkat çekilmiştir. Toplumların çocuğa karşı tutumları ve geleneksel farklılıklarında, bebek/çocuk sağlığı konusundaki değer yargılarının ne derece önemli olduğu fark edilmiştir. Antik çağ toplumlarının sağlığı üzerinde beslenme ve beslenme dışı hijyen alışkanlıklarının, yaralanma, parazitoz, kötü yaşam koşullarına bağlı enfeksiyonların etkili olduğu anlaşılmıştır. Tedavi yöntemi olarak mineral ve bitkisel kaynaklı sıvılar, nadir durumlarda ise cerrahi yöntem kullanılmıştır. Genellikle semptomları ortadan kaldırmaya yönelik prosedürler tercih edilmiştir.Item Critical Animal Studies And Non-Speciesist Perception Of Animals In Thomas Hardy's Poetry(2024) Sarıkaya, Dilek BulutThis study intends to foreground Thomas Hardy's (1840-1928) social and ecological responsibility to the ongoing animal exploitation by analyzing his poems from the perspective of a recently emerging theory of critical animal studies. Hardy's poetic responsiveness to the unjust human treatment of animals as disposable materials to be used and consumed is worthy of critical attention pertaining to his depiction of animals as self-conscious, intelligent, and emotional individuals. Going against the conventional anthropocentric assumptions of the Victorian period that perceives animals as insentient, passive, and automated objects who cannot feel pain and suffering, Hardy adopts an animal-oriented viewpoint and confronts his readers with the dreadful consequences of implacable human attitude to animals. In addition to giving voice to animals who are tortured and murdered for trivial human reasons, Hardy disentangles the indubitable principles of humanity and its moral standards which give consent to the iniction of pain and anguish on another living being. While questioning the morality of human values, Hardy depicts animals as moral communities who are perfectly accomplished and sufciently advanced to initiate meaningful interaction with their environment. An elucidation of Hardy's poetry from the viewpoint of critical animal studies, hence, will provide a broad insight into Hardy's scientic understanding of the universe, replete with intelligent, socially and emotionally developed individuals who deserve the respect and approbation of humans.Item Üniversite Öğrencilerinin Dijital Okuryazarlik Becerileri(Ankara Üniversitesi, 2024) Gültekin, Vedat; Özel , NevzatDijital okuryazarlık, 21. yüzyılda sahip olunması gereken bir yetkinliktir. Yükseköğretimde öğrenim gören öğrencilerin gerek eğitim hayatlarında gerekse iş hayatlarında dijital teknolojileri etkin kullanabilmesi için dijital okuryazarlık becerilerine sahip olması önemlidir. Öğrencilerin dijital okuryazarlık düzeylerinin belirlenmesi, eksik yönlerinin saptanması ve buna yönelik planlamaların ve çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bu araştırmada, Ankara Üniversitesi öğrencilerinin dijital okuryazarlık düzeyinin belirlenmesi ve dijital okuryazarlık düzeyinin çeşitli değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığının tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda öğrencilerin dijital okuryazarlık düzeyleri, dijital okuryazarlık düzeylerinin cinsiyet, yaş, vb. gibi değişkenlere göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen verilere göre, öğrenciler orta düzeyde dijital okuryazarlığa sahiptir. Kadın öğrencilerin dijital okuryazarlık düzeyleri, erkek öğrencilere göre daha düşüktür. Öğrencilerin yaşlarına göre sadece genel bilgi ve işlevsel beceriler alt boyutunda istatiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Bu farklılık 21-25 yaş ve 26 ve üstü yaş grubundaki öğrenciler lehinedir. 21-25 yaş ve 26 yaş ve üstü öğrenciler, 20 yaş ve altındaki öğrencilere göre daha yüksek düzeyde dijital okuryazarlık becerilerine sahiptir. Öğrencilerin eğitim düzeylerine göre günlük kullanım ve profesyonel üretim alt boyutunda ön lisans ve lisansüstü öğrencileri arasında istatiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Bu farklılık günlük kullanım alt boyutunda lisansüstü öğrenciler lehinedir. Günlük kullanım açısından, lisansüstü öğrencilerin dijital okuryazarlık düzeyleri ön lisans öğrencilerine göre daha yüksek düzeydedir. Profesyonel üretim alt boyutunda ise bu farklılık ön lisans öğrencileri lehinedir. Ön lisans öğrencileri, profesyonel üretim konusunda lisansüstü öğrencilere göre daha yüksek düzeyde dijital okuryazarlık bilgi ve becerisine sahiptir. Öğrencilerin dijital okuryazarlık düzeylerinin, dijital okuryazarlık eğitimi alıp almama durumlarına göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermediği saptanmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler doğrultusunda öğrencilerin dijital okuryazarlık düzeylerinin yükseltilmesi için çeşitli önerilerde bulunulmuştu