Sayı:48 (2020)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Otam Dergisi 48. sayı (Tüm Sayı)(2020) Otam, Dergisi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Economic Concessions for Ottoman Rumelia Railway Projects and Involvement of Foreign Capital, 1860-1936(2020) Zeytinli, Emine; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOttoman authorities considered a network of railways as an effective way of strengthening the sovereignty, benefitting more from trade with Western Europe and serving military purposes. Railways played a crucial role in transporting Western European manufactured goods and commercialisation of raw materials and other inland products of Central Anatolia. Also, efficient railway transportation allowed the connection of certain trade centres and ports. However, lack of capital, financial and technical abilities drove the Ottoman authorities back to foreign investors. Therefore performance of large scale, capital intense projects initiated European investors was substantial in the nineteenth century. The Rumelia railways and concession experienced political conflicts, negotiations, and financial difficulties. The concession was first awarded to a Belgian company which later passed to a German investor due to some financial problems. The Ottoman Empire lost some of its territories in Balkans and the railway company started to operate in multiple countries. This study aims to analyse the development of the Ottoman Rumelia Railway, so-called Oriental Railway, constructed by the European investors with concession provided by the Ottoman Government in the 1860s until it was bought and nationalised by the Turkish government in 1937Item Feniks Neşriyat-I Matbua Osmanlı Anonim Şirketi’nin Nizamnamesi ve Faaliyetleri(2020) Uzundal, Edip; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nde Müslümanların eserlerini bastıkları ilk resmî matbaanın kuruluşu 1727 olmakla birlikte, uzunca bir süre devletin basım-yayın hayatında önemli bir gelişme yaşanmamıştır. Bununla birlikte devletin hızla modernleştiği 19. yüzyılda basım-yayın faaliyetleri hız kazanmış ve birçok gazete ve özel matbaa kurulmuştur. Bilhassa II. Meşrutiyet’in ilanından sonra sansürün kaldırılmasıyla birlikte onlarca yeni gazete ve dergi yayın hayatına başlamış bu da özel matbaacılığın hızla gelişmesini beraberinde getirmiştir. Bu özel matbaalardan biri de bildiriye konu olan “Feniks Neşriyat-ı Matbua Osmanlı Anonim Şirketi Matbaası”dır. Adı geçen matbaa Osmanlı Devletinin Rum vatandaşlarından tüccar Kostantin Sarafidi ve arkadaşları tarafından Aralık 1920’de kurulmuştur. Bu bildiride söz konusu matbaanın nizamnamesi incelenerek matbaanın ticari ve idari yapısı ile faaliyet alanları tespit edilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda kaynakların elverdiği ölçüde Feniks Matbaası’nın basın-yayın faaliyetlerinin neler olduğu ve neşredilen eserlerin önemine de değinilecektir. Çalışmada kullanılacak temel kaynaklar Cumhurbaşkanlığı Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivleri ile döneme ait süreli yayınlardır.Item State Honours in Ottoman Nicosia: The Bishops as Agents of Modernity(2020) Michael, Michalis N.; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Trabzon Şer‘iyye Sicillerindeki Nikah Kayıtları (1750-1755)(2020) Türkal, Merve Karaçay; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİnsanlık tarihi kadar kadim olan aile kurumu, günümüze kadar her dönemde varlığını devam ettirmiştir. Bu kurum, değişik zaman dilimlerinde ve değişik coğrafyalarda, toplumların dini, sosyal ve iktisadi yapılarına göre farklılık göstermiştir. Bu çalışma, 18. yüzyılın ortasında Osmanlı Devleti’nin en önemli kaza merkezlerinden biri olan Trabzon’da, ailenin oluşum sürecini ihtiva eden nikâh kayıtlarını içermektedir. Bu kayıtlar, kadılar tarafından verilen hükümlerin yer aldığı şer‘iyye sicillerinden elde edilmiştir. Bilindiği üzere bu siciller, şehir ve bölge tarihçiliği açısından birinci elden kaynak hükmünde olup, çalışma konumuzu kapsayan aile yapısı bağlamında içerdiği bilgiler sebebiyle de önem arz etmektedir. Trabzon şer‘iyye sicillerine kaydedilmiş olan ve 1750-1755 yılları arasını kapsayan beş yıllık nikâh kayıtları incelenerek, öncelikle bu kayıtların yıllara ve aylara göre sayısal veri analizleri, ardından Müslüman ve gayrimüslim isimlerin tespiti ve istatistiği yapılmıştır. İsimlere eklenen unvan ve lakaplardan yola çıkarak bölgenin sosyo-ekonomik ve sosyokültürel yapısı hakkında ipuçları elde edilmeye çalışılmış ve mehir miktarlarının bu unvanlarla alakasına dair bazı çıkarımlarda bulunulmuştur.Item Birinci Dünya Savaşı’na Kadar Osmanlı Devleti’nde Demiryolu Politikaları ve İnşaatları(2020) Özlü, Zeynel; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSanayi Devrimi’nden sonra hız kazanmış olan sömürgecilik faaliyetleri, sömürgeleri ve sömürgelere giden yolları kontrol etmek isteyen emperyalist devletlerin ulaşım teknolojilerinde de mesafe almalarını sağlamıştır. Ulaşım araçları arasında önem kazanmış ve bu önemini günümüze kadar taşımış olan demiryolculuğu, ilk kez İngiltere’de başlamış ve kısa zaman içerisinde özellikle dünyanın stratejik bölgelerinde yaygınlaşmıştır. 19. yüzyılda eski gücünü ve kudretini kaybetmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, emperyalist politikaların hedefi haline gelmiş ve siyasî, askerî, iktisadî alanlarda kendisine yönelik tehditlerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Batı’da meydana gelen bilim ve teknik alanlarında ilerlemelerden geri kalmamak yanında siyasî ve iktisadî bütünlüğünü korumak isteyen Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere’de başlayan bu yeni ulaşım sistemini yakından takip etmiştir. 1829 yılında ilk demiryolculuğunun yapılmasından hemen bir yıl sonra 1830 yılında, Osmanlı topraklarında ilk demiryolu yapma fikrinin imparatorluğun yönetim kademesinde doğmuş olması bu bakımdan son derece önemlidir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun gerek teknik gerek ekonomik alanlarda yetersizliği, demiryollarının hayata geçirilmesi fikrinin Avrupalılara bağımlı olmadan gerçekleşmesine engel olmuştur. Bu yüzden, imparatorluk topraklarında demiryolu hatları inşa edilmesi için Batılı şirketlere başvurulmasına gerek duyulmuştur. Bu amaçla da Batılı şirketlere ve dolayısıyla da Avrupalı devletlere yeni imtiyazlar verilmek zorunda kalınmıştır. Böylece Avrupalı devletler de Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yapılması planlanan demiryolları hatlarını emperyalist politikaları çerçevesinde değerlendirmişlerdir. Osmanlı bürokrasisi tarafından farkında olunan mahsurlarına rağmen demiryolu projeleri hızla hayata geçirilmiş ancak kısa zaman içerisinde demiryollar konusunun bir yönüyle bağımsızlık sorunu halini aldığı da görülmüştür. Bunun giderilmesi için demiryollarının bir an önce millîleştirilmesi gereği doğmuş olsa da imparatorluk zamanında elde edilmeyen başarı Cumhuriyet Türkiye’sine intikal etmiştir. Bu çalışmada Osmanlı İmparatorluğu topraklarında 1836 yılından Birinci Dünya Savaşı’na kadar planlanmış olan ve projeler kapsamında hayata geçirilmiş demiryolları, ayrıntılı olarak incelenmiş ve demiryolları meselesi Avrupalıların emperyalist politikaları ekseninde değerlendirilmiştir. Bu yönüyle çalışmanın, Türk Demiryolları Tarihine katkı sağlayacağı düşünülmektedirItem Venice’s Ceremonial Treatment of the Ottoman and Safavid Envoys in Comparative Perspective(2020) Guliyev, Ahmad; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTaking a comparative perspective and drawing on the documents from the Venetian State Archives, the paper attempts to examine a ceremonial treatment of the Ottoman and Safavid diplomats in Venice. Both the Ottoman and Safavid envoys usually were graciously received in Venice. However, the degree of the Venetian hospitality was subject to changes and varied in accordance to the importance of the incoming mission and overall nature of its relations with the Ottomans and Safavids. It appears from the receptions of the Ottoman and Safavid diplomats in Venice that during the sixteenth and early seventeenth centuries, the ceremonial positions of the sultan’s envoys were equal or mostly above that of the Qızılbaş representatives. As it is evident from the Safavid Asad bey’s case in 1600, in its treatment of the Safavid envoys, Venetian government pursued a cautious policy and tried not to antagonize the Ottomans. Furthermore, the Ottoman factor had enduring impact both on the nature and on the dynamics of the Safavid-Venetian relations.Item Nilüfer Mayın Gemisi(2020) Gömleksiz, Eda Gülşen; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiNilüfer Vapuru, 1910 yılında doğrudan Bahriye Nezareti’ne bağlı olarak kurulan Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nin vapuruydu. Nilüfer, askeri nakliyatın sağlanabilmesi için Harbiye Nezareti’nin R.1326 yılı bütçesinden tasarruf edilerek Gülcemal, Karadeniz, Akdeniz, Bahriahmer, Kızılırmak ve Plevne vapurlarıyla beraber satın alınmış, gemilerin sened-i bahrîleri Bahriye Nezareti adına düzenlenmişti. 17 Aralık 1913’te Nezaret-i Umur-ı Bahriye bu gemilerin Bahriye’de kullanılabileceği bir yer olmadığını beyan etmiş, 23 Şubat 1914’te Meclis-i Vükela’nın da uygun görmesiyle gemiler Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’ne devredilmişlerdi. Gemilerin, sened-i bahrîleri ise Harbiye Nezareti adına düzenlendi. Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nin Nilüfer Vapuru, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla donanmanın emrine verilmiş ve mayın dökücüye çevrilmiştir. Osmanlı donanması Birinci Kumandanı Amiral Souchon’un komutası altında görevini sürdüren Nilüfer Mayın Gemisi, 17 Kasım 1914’te Batı Karadeniz’e sevk edildikten sonra bir daha geri dönmemiş, kazaya uğrayarak batmıştır. Bu makalede, Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nin vapuru iken daha sonra mayın gemisine çevrilen Nilüfer’in kısa süren görev süresi anlatılacak, geminin batışından sonra yaşananlar ve şehitleri hakkında bilgi verilecektir.Item 1909 Matbuat Kanunu Matbuat Hürriyeti Getirdi Mi? İkinci Meşrutiyet Osmanlı Meclisi Mebusan’ında “Matbuat Hürriyeti” Tartışmaları (1909-1914)(2020) Eryaman, Ayşe; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nde İkinci Meşrutiyet yılları matbuat alanında önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreçtir. Meşrutiyet’in ilanının yarattığı ortam içinde yayınlanan gazete ve dergi sayısında önemli artışlar gözlenmiştir. Diğer taraftan bu özgürlük havası içinde her grubun kendi ideolojik görüşünün savunuculuğu doğrultusunda giriştiği basın faaliyetleri neticesinde İkinci Meşrutiyet yıllarında birçok gazete kapanmış, gazeteciler tutuklanmış ve sürgüne gönderilmişlerdir. Bu gelişmeler ülkede matbuat hürriyeti konusunda geniş tartışmalara sebep olmuştur. Bu çalışmada yaşanan bu olayların “matbuat hürriyeti” noktasından mebuslar tarafından nasıl algılandığı incelenmeye ve değerlendirilmeye çalışılmıştır. Analiz sonucunda basına getirilen bu kısıtlamalar konusunda Meclis’te iki eğilimin oluştuğu tespit edilmiştir. Birinci eğilimdeki mebusların, matbuat hürriyetinin büsbütün ortadan kalktığını ve istibdat devrinde düştüğü dereceden daha aşağı bir dereceye indiğini savundukları görülürken, ikinci eğilimdekilerin fazla serbestînin memlekete zararlar verdiğini savundukları, gazete kapatma olaylarını daha çok vatanın menfaati noktasından değerlendirdikleri tespit edilmiştir.Item İskan Sürecinde Konar-Göçerler: Manisa Ve Çevresi Örneği (Xvi-Xx. Yüzyillar)(2020) Demir, Alpaslan; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1071 Malazgirt Savaşı akabinde Anadolu’nun Türkleşmesiyle birlikte Manisa ve çevresi, aynen bütün Anadolu’da olduğu gibi yeni bir iskân dönemine girmiştir. Bu çerçevede yerleşik nüfus yanında Oğuz boyları ağırlıklı olmak üzere diğer konar-göçer gruplar da gelerek, Türk hâkimiyetine geçen sahalarda yerleşmişlerdir. Manisa ve çevresinde kalıcı Osmanlı egemenliğinin kurulması XV. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşmiştir. Daha ilk Türkleşme döneminden itibaren kırsal kesimde yerleşik ahalinin yanı sıra coğrafi yapının uygunluğu nedeniyle konargöçer unsurlarında bu bölgede olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada 16. Yüzyıl Tahrir defterlerine göre Manisa kazası kırsal yerleşmeleri ele alınmıştır. Bu çerçevede bu yerleşmelerin ne kadarının konar-göçerler tarafından meskun olduğu ortaya konularak, bunların 16. yüzyıldan 20. yüzyıla giden süreçte ortadan kalkan yerleşmelerle ilintisi incelenecektir.Item Osmanlı İmparatorluğu’nda Çingenelerin SosyoEkonomik Yapıları (2020) Altınöz, İsmail; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı toplumunda diğer vatandaşlar gibi can, mal ve namuslarının korunması karşılığında Çingeneler de vergi vermekle yükümlü idiler. Çingenelerin Müslüman ve Gayrimüslimlerinden vergilerin ne şekilde alınacağı, bunların miktarı ve toplanma usulüne ilişkin olarak tahrir kayıtlarında bilgiler yer almaktadır. Cizye vergisi İslâm Devleti’nde yalnız Müslüman olmayan teb’anın yani zimmilerin kendilerinin korunmalarına karşılık ödenen bir vergi türü idi. Bu durum göz önüne alındığında Çingene teb’a için farklı bir uygulamanın olduğu görülmektedir. Çünkü cizye Gayrimüslimlerden alınan bir vergi olmasına rağmen Çingenelerin hem Müslim hem de Gayrimüslimlerinden cizye alınmıştır. Fakat miktarı farklı tutulmuştur. Çingenelerin Müslüman olanlarının her hâne ve mücerredlerinden 22, Gayrimüslimlerinden her hâne ve müccerred olanlarından 25 akçe ispenç alınmakta idi. Bîvelerinden alınan miktar ise 6 akçe idi. Osmanlı Devleti’nin Müslüman Çingenelerden cizye alması gerçekten düşündürücüdür. Niçin sadece Gayrimüslimlerden alınan bir vergiyi Müslüman ve Gayrimüslim ayırımı yapmadan bütün Çingenelerden almıştır. Bu uygulamanın hukuki dayanağı ne idi? Bu makalede, Çingenelerin Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan son dönemlerine kadar nasıl bir sosyo-ekonomik yapıya sahip oldukları ele alınacaktır. Osmanlı Devleti’nde Çingenelerin belirli bir meslekleri ve mekânları bulunmadığından bulunanların ise dâimî statüde olmayıp geçici özellik taşımalarından dolayı kuvvetli bir iktisâdî yapıya sahip olmadıkları, buna bağlı olarak da refah seviyelerinin düşük olduğu söylenebilir. Çingenelerin büyük bir çoğunluğunun göçebe bir yaşam sürmelerinden ve yerleşik olanların ise, belirli bir meslek ve düzenli bir hayatlarının olmayışından dolayı ekonomik olarak güçlü olmadıkları gözlenmektedir. Fakat, Osmanlı resmî kayıtlarından öğrenebildiğimiz kadarıyla bunlardan alınan vergiler, iktisadi faaliyetlerin boyutu hakkında bilgi vermektedir. Özellikle kırsal kesimden alınan vergiler bunların refah seviyeleri konusunda fikir vermektedir. Çingenelerden alınan cizye miktarları her zaman belli olmayıp bölgeden bölgeye değişiklik gösterdiğinden dolayı bunların refah seviyeleri konusunda net bir bilgiye ulaşmanın güç olduğu görülmektedir. Ancak, bu cemaatten toplanan cizye miktarı ile diğer cemaatlerden toplanan cizye gelirleri karşılaştırılmak suretiyle bunların ekonomik durumları hakkında bilgi sahibi olunabilir. Ayrıca, tahrir kayıtlarından yola çıkarak bunların sosyo-ekonomik yapıları hakkında fikir edinebilmekteyiz.