Browsing by Author "Ay, Mahmut"
Now showing 1 - 20 of 22
Results Per Page
Sort Options
Item Ashâbu'l-hadîs'in akaid metinlerinde dışlayıcı söylem(3./9. asır reddiye literatürü)(Ankara : Ankara Üniversitesi : Sosyal Bilimler Enstitüsü : Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı : Kelam Bilim Dalı, 2019) Yurtalan, Büşra; Ay, Mahmut; İlahiyat Fakültesiİslam düşünce tarihinde, farklı dini anlama ve yorumlama biçimleri tezahür etmiş ve farklı dinî söylemler ortaya çıkmıştır. Aynı din içinde var olan farklı söylemler ve gruplar, grup kimliğinin verdiği motivasyonla, kendilerini, diğerlerinden ayırt eden özelliklerini belirlemiş ve ön plana çıkarmışlardır. Kimi zaman dinî söylemler, hakikat ve kurtuluş iddiasına dönüşerek, diğer grupları dışlayan bir söyleme dönüşmüştür. Ashâbu'l-Hadîs'in akaid metinlerinde, akla bilgi değeri yükleyen her türlü gruba karşı, dışlayıcı bir söylemin varlığı dikkat çekmektedir. 3./9. asırda Ashâbu'l-Hadîs'in dışlayıcı söyleminin tespit ve analiz edildiği bu tez; giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Girişte, araştırmanın konusu, kapsamı, kaynakları ve yöntemi hakkında bilgi verildikten sonra, 3./9. entelektüel yapısı ve iki farklı dinî söyleme zemin hazırlayan, re'y ve eser/hadis perspektifleri ele alınmıştır. Sonrasında dışlayıcı söylemin muhatapları hakkında kısaca bilgi verilmiştir. Birinci bölümde, Ashâbu'l-Hadîs'in akaid metinlerinde dışlayıcı söylem, teorik/teolojik ve pratik düzeyde tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda dışlayıcı söyleme temel oluşturan içeriksel çerçeve, dışlayıcı söylemin somutlaştığı kavramlar ve dışlayıcı söylemin sosyal alana yansımaları ele alınmıştır. İkinci bölümde, Ashâbu'l-Hadîs'in akaid metinlerinde dışlayıcı söyleme temel oluşturan düşünsel çerçeve; metodolojik, zihinsel ve ahlâkî bakımlardan tahlil edilmeye çalışılmıştır. Ashâbu'l-Hadîs'in metodolojik, zihinsel ve ahlâkî esaslarının, dışlayıcı söyleme, ne ölçüde ve ne şekilde zemin hazırladığı değerlendirilmiştir. In History of Islamic thought, different forms of religious understanding and interpretation have appeared and different religious discourses have emerged. The different discourses and groups that existed within the same religion have identified and featured the characteristics that distinguish themselves from others with the motivation of group identity. Religious discourses sometimes become a claim of truth and salvation and turn into a discourse that excludes other groups. It is remarkable that an exclusionary discourse against all groups emphasizing the value of information for the mind takes place in aqa'id texts of Ashab al-Hadith. This dissertation in which the exclusionary discourse of the Ashab al-Hadith in the 3rd/9th century, detected and analyzed, consists of an introduction, two chapters, and a conclusion. At the introduction, after giving information about the subject, scope, sources, and method of the research, the intellectual structure of 3rd/9th century and the perspectives of ra'y and asar/hadith which provide a basis for two different religious discourse are discussed. Then brief information is given about the interlocutors of the exclusionary discourse. In the first chapter, the exclusionary discourse of the Ashab al-Hadith texts is tried to be determined in theoretical/theological and practical ways. The contextual framework which constitutes the basis of exclusionary discourse, the concepts in which exclusionary discourse becomes concrete and the reflections of exclusionary discourse on the social domain are discussed. In the second chapter, the intellectual frame constituting the basis of exclusionary discourse in the Ashab al-Hadith's aqa'id texts is tried to be analyzed in terms of methodological, mental and moral aspects. In this chapter, to what extent and how the methodological, mental and ethical principles of Ashab al-Hadith provided a basis to the exclusionary discourse has been interpreted.Item Ebû'l-Kāsım El-Ka'Bî El-Belhî'de bilgi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Koç, Zeynep Hümeyra; Ay, Mahmut; OtherThe opinions of Abū l-Qāsim al-Ka'bī al-Balkhī (d. 319/931) on knowledge, who is one of the authority names of the Baghdad School of Mu'tazila, constitutes the main axis of this study. The study consists of ″Introduction″ and four chapters. In the introduction section, Abū l-Qāsim al-Balkhī's life, his scientific personality, his works, and his place in Mu'tazila are discussed. The information in this section is important in terms of determining his position and his ideas in the historical process. In the first part of our study, the possibility, nature, and the conceptual framework of knowledge are evaluated both within the framework of al-Balkhī's theory of knowledge and related approaches. Additionally the existent-knowledge relationship is discussed. Balkhī's approach of existence at that time attracted attention with its detailed explanations and different paradigms. For this reason, it shapes its epistemological approach. In the second part of our study, sources and types of information are discussed. This section is important in terms of putting forward the epistemological approach of Bakhī. In the last part of the research, the value of knowledge in theological and moral fields are discussed. Based on the fact that having knowledge is a necessity for people, Balkhī has revealed the value of this knowledge as knowing God theologically and acting on a morally knowledgeable basis. The cognitive basis of Balkhī's moral understanding has parameters that reveal that this is the case with reason, which does not attribute the determination of good and evil to the divine command.Item Ebu'l-Vefa İbn Akîl'de akıl-vahiy ilişkisi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) İmamoğlugil, Hatice Kübra; Ay, Mahmut; OtherAkıl-Vahiy ilişkisi, öteden beri İslam uleması içinde tartışılmış, dini epistemolojinin kaynağına yönelik geliştirilen argümanların başat konusu olmuştur. İslam düşünce ekolleri içerisinde Selefi yaklaşım, aklı bütünüyle vahye tabi kılan, dolayısıyla sadece vahyi ve rivayetleri kaynak olarak kabul eden ve fikri taassuba en çok sahip olan bir geleneği temsil etmektedir. Ebu'l-Vefa İbn Akîl, bu geleneğe mensuptur ancak onun düşüncelerinde aklın, dini anlamada ve yorumlamada işlevsel olduğuna dair mütekellimlerin söylemlerinin izleri bulunmaktadır. Dolayısıyla o, Ashabu'l Hadis geleneği içerisinde taklitten kaçınmak ve nazari akla önem vermek gibi bazı aykırı söylemlere sahiptir. Onun düşüncelerinde yer yer Eş'ari ve Mutezili yaklaşımların tesiri görülmektedir. Bunun nedeni, Selefi/Hanbeli bir âlim olmasına rağmen kelam ilmi ile ayrıca meşgul olmasıdır. Çalışmamız, İbn Akîl'in; bir yandan gelenekçi, öte yandan rasyonalist eğilimli oluşunun, akıl-vahiy ilişkisi zemininde nasıl tezahür ettiği ekseninde teşkil edilmiştir. İbn Akîl'in akıl-vahiy ilişkisine dair temel iddiası, her ikisinin de birbiriyle uyumlu olduğudur. Akıl, vahyi doğrular; vahiy ise akla mutabık olarak gelmiştir. Aralarında bir çelişki ya da çatışma söz konusu değildir. Nitekim vahyin doğru anlaşılması sadece aklın doğru işletilmesi ile mümkündür.Item Felsefi ve kelami açıdan Tanrı-âlem ilişkisi-İbn Sînâ ve Kādî Abdülcebbâr örnekliğinde(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Koçak, İsmail; Ay, Mahmut; Otherİslam düşünce geleneğinin iki ana damarı vardır. Bu iki ana damarı kelâm ve felsefe olarak tasnif edebiliriz. İslam düşünce geleneğinde Tanrı-âlem ilişkisi önemli bir yer teşkil etmiştir. Zira teolojik sorunların ortaya çıkması ve bu sorunlara cevap aranması aynı noktada karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Tanrı'ya inananlar için her şeyin başlangıcı Tanrı-âlem ilişkisi ile başlamaktadır. Biz çalışmamızda İslam felsefe geleneğinin en etkili sistem kurucu filozofu olan İbn Sînâ (ö. 1037) ile Mu'tezilî geleneğinin önemli temsilcisi olan Kādî Abdülcebbâr'ın (ö. 415/1025) Tanrı-âlem ilişkisini karşılaştırmalı olarak ele almayı hedefledik. Kelâmın ele aldığı konular, mantıktan fiziğe, fizikten metafiziğe kadar uzanmaktadır. Sözgelimi Tanrı'nın varlığını kanıtlamada ve Tanrı'nın bilgisine ulaşmada, şahid âlemden ġā'ib âlemine gitmeyi bir yöntem olarak benimsemiştir. Bu yöntemi benimseyen kelâmcıların amacı âlem ile Tanrı arasında kesin bir ayrım ve farklılığın olduğunu göstermektir. Özellikle Mu'tezile kelâmcılarının Tanrı ve âlem tasavvuru bu temel ayrıma dayanmaktadır. İbn Sînâ da Mu'tezililer gibi Tanrı-âlem arasındaki farka önem vermektedir. Tezimizde İbn Sînâ ve Kādî Abdülcebbâr seçmemizin önemi burada yatmaktadır. Her iki düşünürün ortak olduğu noktalar; 1) Allah'ı tenzih etmek, 2) Kurmuş oldukları sistemi akla dayandırmalarıdır. Ancak ortak kaygıları olan bu düşünürlerimizin bu problemlere vermiş oldukları cevaplar birbirinden farklıdır. Bu bağlamda Tezimizin konusu "Tanrı-âlem ilişkisi" konusunda felsefe ile kelâm arasında ciddi tartışmalara yol açan temel kırılma noktalarını ortaya koymayı amaçlamaktadır.Item İbnü'l Melâhimi el-Hârizmi'de Aslah teorisi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Turganalı, Hatice Betül; Ay, Mahmut; Sosyal Bilimler Enstitüsüİslam düşünce geleneğinde ayrı bir yeri olan ve ‘ilk akılcılar’ olarak adlandırılan Mu’tezile, kelamî problemlerin yorumlanmasında akli bakış açısını öncelemeleri ve bu sebeple İslam filozoflarından daha önce aklın, varlığın yorumlanmasındaki etkinlik ve geçerliliğini öne sürmeleri ile bir fırka, ekol yahut mezhep olmakla değil, sistematik bir düşünce yapısının temsilcisi olmakla ön plana çıkmaktadır. Dinin temel ilkelerini aklî temeller üzerinden yorumlamaları ve bu bağlamda oluşturmuş oldukları reddiye literatürü ile Mu’tezilî düşünce, İslam düşünce geleneğindeki görüş farklılıklarının odak noktasında yer almakla tarih içerisinde hem kendi aralarında bölünmelere hem de diğer kelamî düşüncelerin eleştirilerine maruz kalmıştır. Mu’tezile’nin ortaya koymuş olduğu farklı görüşler arasında yer alan ve ilk kez onlar tarafından ortaya atılan bir teori olarak tezin temel konusunu teşkil eden aslah teorisi, çalışma içerisinde Ehl-i Adl’in nuru olarak nitelenen ve halis Mu’tezile’nin son büyük mütekellimi olan İbnü’l Melâhimî el-Hârizmî’deki yeri ve yorumu ile konu edilmekte olup, İbnü’l-Melâhimî’nin aslah teorisini hangi kavramlar etrafında incelediği ve bunlardan hareketle nasıl yorumladığı esas olarak problem edilmektedir. Nitekim İbnü’l Melâhimî el-Hârizmî’nin, Mu’tezilî düşünce geleneği içerisindeki tarihi yeri dolayısıyla kendinden önceki birçok Mu’tezilî âlimin görüşüne toplu olarak bakabilme imkanına sahip olması ve bu bağlamda aslah teorisi hakkındaki kapsayıcı yorumları kelam literatürü açısından önem arz etmektedir. Yaratıcı olarak Allah’ın, kulları için ‘en iyi olan’ı yaratan olmasını bir vücûbiyet olarak ele alan aslah teorisi, İslam’ın inanç esaslarıyla ilgili birçok kelamî tartışmaya da temel teşkil etmektedir. İlk defa Mu’tezile tarafından ortaya atılmış olan bu argüman, 163 Mu’tezile’nin adalet ilkesi üzerine inşa edilmiş ve ilahi fiillere yüklediği vücûbiyetten ötürü vücûb ‘alellah kavramının üzerinde yükselmiştir. Allah’ı tüm kötülük ve çirkinliklerden tenzih etme hassasiyeti, Mu’tezile’yi Allah’ın yarattığı her şeyin iyi ve faydalı olduğu sonucuna götüren temel sebeptir ki, Mu’tezile’nin teşekkül sürecinden yıkılışına dek ele aldığı tüm kelamî konuların arka planında da bu hassasiyetin yer aldığı müşahede edilmektedir. Mu’tezilî bir âlim olarak İbnü’l Melâhimî’nin de aslah teorisini tenzih hassasiyeti ile ele aldığı görülmektedir. Bu sebepten ötürü araştırma, İbnü’l Melâhimî’nin aslah teorisini hangi kavramlar etrafında incelediğini ve bunlardan hareketle nasıl yorumladığını açıklamaya çalışmaktadır. Mu'tazila, whom has a special place in the tradition of Islamic thought and are called the 'first rationalists', are in the forefront not because they prioritize the reason in the interpretation of theological problems and therefore put forward the effectiveness and validity of the mind in the interpretation of the existence before the Islamic philosophers, but rather they stand out as the representative of a systematic mindset. With their interpretation of the basic principles of religion on rational foundations and the rebuttal literature they have created in this context, Mu'tazilian thought has been at the focal point of the differences of opinion in the Islamic thought tradition, and has been subjected to both divisions among themselves and criticism of other theological ideas throughout history. The theory of Aslah, which is among the different views put forward by Mu'tazila for the first time and constitutes the main subject of the thesis as a theory, is the subject of its place and interpretation in, whom described as the light of the Ehl-i Adl in the study theologian and is the last of the pure Mu'tazila, Ibnu'l Malâhimî al-Hârizmî, its problematic in which concepts Ibnu'l Malâhimî examine the theory of Aslah and how he interprets it based on these. Thus, the fact that Ibnu'l Malâhimî al-Hârizmî has the opportunity to look collectively at the views of many Mu'tazilî scholars before him due to his historical place in the Mu'tazilî tradition of thought and in this context, his comprehensive comments on the theory of Aslah, are important in terms of Kelam literature. The theory of Aslah, which considers Allah as the creator to be the creator of the "best" for mankind, constitutes the basis for many theological debates on the principles of belief in Islam. This argument, which was first put forward by Mu'tazila, is built on the principle of justice of Mu'tazila and rises above on the concept of vucûb ‘alellah due to the necessity (vucûbiyet) it imposes on divine acts. The sensitivity to deviate Allah from all evil and ugliness is the main reason that leads Mu'tazila to the conclusion that everything Allah has created is good and beneficial, which is also the reason that this sensitivity can be observed in the background of all theological issues that Mu'tazila dealt with from their formation process to their destruction. It is seen that Ibnu'l Malâhimî, as a Mu'tazilî scholar, also handles the theory of Aslah with the sensitivity of beyond. For this reason, the research tries to explain the concepts around which Ibnu’l Malâhimî studied the theory of Aslah and how he interpreted it based on these.Item Kâdî Abdulcebbâr'da teolojik antropoloji: İnsanın mahiyeti sorunu(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2020) Zafar, Abdul Basit; Ay, Mahmut; İlahiyat FakültesiBu çalışmada, Kâdî'nin teolojisinde insanın mahiyetin sorununu incelemek hedeflenmiştir. Bir insanı oluşturan şey ile insanın Tanrı ile olan ilişkisini irdeleyen konular incelenmektedir. Kâdî Abdülcabbâr, müteahhirün dönemdeki kelamcılar gibi Aristocu argümanları kullanmasa da ancak Behşemiye ekolünün sınırları içinde kapsamlı bir şekilde kendine özgü bir antropolojik teori geliştirmiştir. Kâdî, İbrâhîm b. Seyyâr en-Nazzâm (ö. 231/845) ve Muammer b. Abbâd es-Sülemî (ö. 215/830) gibi kelamcıların, ruh-beden dualizmini kabul eden diğer görüşleri çürütmüştür. Dahası, onun ayrıntılı eleştirilerinde dualistlere ve Gnostik antropolojiye hitap eden geniş bahisler mevcuttur. Bu çalışmamız beş bölüme ayrılmıştır. Giriş bölümünde klasik Muʿtezile düşüncesinde olduğu gibi insan tasavvurunu (mahiye'tül insân) ortaya koymaya çalıştık. Bu çalışmada insanın nelik konusuna dair çeşitli ve çelişkili görüşleri gözlemlenmiştir. Birinci bölümde, insan tasavvurunu oluşturan kozmolojik temelleri açığa çıkarmaya cesaret ettik. Kelamın atomizmi olan cevher, araz ve cisimlerin doğası üzerinde odaklandık. Kozmolojinin çeşitli cephelerinde bir insan kavramının nasıl geliştirildiğini inceledik. Daha sonra Kâdî'nin kozmolojik anlayışı ele alındı. Kâdî'nın görüşüne göre, canlı bir insan diğer nesnelerde olduğu gibi kendi bünyesinde yer tutan cevher ve arazlardan oluşur. İkinci bölümde, insanın ontolojik temelleri ele alınmaktadır. Ontolojik temeller üç ana kısma ayrılır; (a) insanlar fiziksel varlıklardır, (b) ruh ve beden karışımıdır, (c) insanlar ruh/ruhsal varlıklardır. Burada Nazzam ve Muʿammer gibi Dualistik görüşler, Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf'ın fiziksel yaklaşımı ile birlikte incelenmiştir. İnsan ruhu kendi başına cisimden öte bir varlık ise o halde onun nitelikleri ne tür olur? Kâdî Abdülcebbâr için insan ruhu, nefes alma sürecine karışan havadır. Kâdî'nin insan ve ruh hakkındaki böyle bir yaklaşımı, tüm varlığın tek bir birlik olduğunu açıkça ortaya koymaktadır; yani cevherler ve arazlar. İnsanı diğer hayvanlardan ayıran tek şey, ahlaki yükümlülük (teklîf) aracılığıyla Tanrı ile olan ilişkisidir. Üçüncü bölüm Kâdî'nin fiziksel ve bütüncül insan tasavvurunu araştırmaktadır. Kâdî Abdülcebbâr bir insan vücudundaki canlılığın bir araz olduğunu ileri sürer ve insanı tek bir bütün (cümle) olarak açıklar. Zira onun böyle bir tanımı esas alması insan vücudunun özel yapısına (mahsus bünye) dayanmaktadır. Dördüncü bölüm, insanın epistemolojik temellerini kapsamayı amaçlamaktadır. Kâdî'nin bilgi teorisinde yer alan akıl, Nazar ve havâtır gibi kavramlar dikkate alınmıştır. Son bölüm, Kâdî'nin teorilerinde, bir insanın iradesinden ve eyleminden, ahlaki bir fâil olarak hareket etme kapasitesinden ve Tanrı ile ilişkisinin doğasından bahsettiği gibi etik konuları ele almaktadır. Bu teolojik ilişkinin iki ucunda özgür ve iradeli iki varlık söz konusu olmuştur. Bir ucunda insan yaptıklarından sorumlu iken diğer tarafta Tanrı, insanın bilinç ile evrimleşmesi, öğrenmesi ve hareket etmesi için olanaklar yaratma lütfunu göstermektedir.Item Kelam ilminin doğuşunda İran kültürünün etkileri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Özoğlu, Oğuzhan; Ay, Mahmut; İlahiyat FakültesiMüslümanların İran coğrafyasını ele geçirmelerinin doğal sonucu, Arap ve Fars kültürünün karşı karşıya gelmesidir. Bu karşılaşma, İran'ın İslamlaşması ve İslam'ın da İranlılaşması sonucunu doğurmuştur. İslam'ın İranlılaşma süreci, Kelâm ilminin doğuş süreciyle eş zamanlıdır. Bu nedenle erken Kelamî tartışmalarda Zerdüştî geleneğin izleri görülmektedir. Araştırmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde İran'ın İslamlaşması yani İran'ın İslamiyet ile tanışması ele alınmaktadır. İkinci bölümde ise Müslüman kültürün İran'dan nasıl etkilendiği ve Zerdüştî inançlarının Kelam konuları arasında nasıl işlendiği tartışılmıştır. Sıfatlar, mebde' ve mead konuları, nübüvvet ile ilgili bahisler ve kader problemi, bu bağlamda ele alınmıştır. Araştırmamız, Arapça kaynaklar ile Pehlevice-Farsça eserlerin mukayesesine dayandığı için alanında ilktir ve bundan sonra yapılacak araştırmalara ışık tutması beklenmektedir. Bilhassa Zerdüştîlik araştırmalarının kendi kaynaklarından yapılması gerektiğine, Arapça kaynaklardaki yanlışlıklar gösterilerek dikkat çekmektedir. The natural consequence of Muslims taking over the Iranian geography is the confrontation of Arab and Persian culture. This encounter resulted in the Islamization of Iran and the Iranization of Islam. The Iranization process of Islam is synchronous with the emergence of Kalam. Therefore, the traces of the Zoroastrian tradition are seen in the early theological discussions (Kalam). Our research consists of two parts. In the first part, Islamization of Iran, in other words Iran's meeting with Islam, is discussed. In the second part, how the Muslim culture was influenced by Iran and how Zoroastrian beliefs are handled among Kalam topics are discussed. Sıfât, mebde' and mead issues, nubuvvât and the problem of fate (kader) are handled in this context. Since our research is based on the comparison of Arabic sources and Pahlavi-Persian works, it is the first in its field and is expected to shed light on future research. This research draws attention to the fact that Zoroastrianism studies should be done from their own sources; because there are errors in Arabic sources.Item Kur'an'da "Esatiru'l evvelin" kavramı ve epistemolojik değeri(Ankara : Ankara Üniversitesi : Sosyal Bilimler Enstitüsü : Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı : Kelam Bilim Dalı, 2019) Sertkaya, Abdullah; Ay, Mahmut; İlahiyat FakültesiÇalışmamızda, Kur'an'ın dokuz sûresinde söz konusu edilen "Esatiru'l Evvelin" kavramının sözlük ve terim anlamlarının tespit edilmesi yanında, bu kavramın kullanım bağlamları üzerinde durulmaktadır. Kelam ilminin ana konuları olan ve dinin temel esasları konumundaki tevhit, nübüvvet ve ahiret hakkında müşrikler tarafından yapılan itiraz ve ithamların kök nedenleri araştırılarak bunlara ilişkin verilerin analizi yapılmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucunda, müşrikler tarafından Hz. Muhammed'e (sav) yapılan itiraz ve ithamlarının temelinde; cahiliye Araplarının Esatiru'l Evvelin kültürü başta olmak üzere siyasal, ekonomik ve sosyal nedenler olduğu düşünülmektedir. Araştırmamızda esatiru'l evvelin kavramı kapsamında Kur'an'a ve Hz. Peygamber'e yapılan itham ve itirazların sosyo-kültürel, sosyo-politik, sosyo-ekonomik ve sosyo-teolojik gerçeklerin yer aldığı anlaşılmaktadır. Geçmiş milletlere ait anlatıları ifade eden esatir kavramı ile vahiy kavramının epistemolojik ve teolojik değeri tespit edilmeye çalışılmaktadır. In our study, besides the determination of the dictionary and term meanings of the concept of esatiru'l-awwalin mentioned in the 9th Sura of the Qur'an, the usage contexts of this concept are emphasized. The root causes of the objections and accusations made by Mecca pagan about monotheism, prophethood and the hereafter, which are the main subjects of theology of Kalam and which are the basic principles of religion, are investigated and the data related to them are analyzed. As a result of the research, by Mecca pagan, On the basis of the objections and accusations against Prophet Muhammad, The Arabs of the ignorance are thought to be political, economic and social reasons, especially the culture of esatiru'l-awwalin. In our research, the concept of esatiru'l-awwalin in the Qur'an and Prophet Muhammad. It is understood that the accusations and objections to the Prophet included socio-cultural, socio-political, socio-economic and socio-theological realities. It is tried to determine the epistemological and theological value of the concept of revelation and the concept of esatiru'l-awwalin, which expresses the narratives of pastnations.Item Maturidi düşüncede zulüm kavramı(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Assanov, Azamat; Ay, Mahmut; OtherAllah ve İnsan, İnsan ve Âlem ilişkilerindeki insanın zulüm zihniyetinin din açısın-dan en önemli temel problemlerinden biri olduğunu konu edinmiştik. Yürütmekte olduğu-muz tez, bir giriş, iki bölüm ve sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Tezimizin giriş bölümünde tezin amacı, önemi, yöntemi ve zulüm kelimesinin sözlük ve terim anlamları ele alındı. Bu kelimeye yakın anlamdaş bazı kelimelerin üzerinde de durulmuştur. Kur'an'dan önceki dönemde, Arap kültüründe zulmün hangi anlamlara geldiğini şiirlerden yararlanarak bulmaya çalıştık. Kur'an'da geçen zulüm kelimesi ve tefsir ilminde bu kelimeye verilen anlamlarını da mümkün olabildiğince aktarmaya gayret gösterdik. Birinci bölüm itikadi anlamdaki zulüm meselesine ilgili olup, Kur'an açısından insanın yaptığı en büyük zulüm olarak bilinmektedir. İnsanın kendisine yaptığı zulmü üç tane alt başlık halinde kategorize ederek inceledik. İkinci bölümde insanın ahlaki davranışı, sosyal(toplumsal) zulüm ve toplumların yokoluşunun sebeplerini konu edindik. Üçüncü bölümde ise, adalet ve zulüm, adalet ve hikmet kavramlarının ilişkilerini ve bu kavramların bir sistem üzerindeki bağlantılarını açıklamayı amaç edindik. Dolayısıyla son iki bölümde de asıl konumuz olan, İmam Ma-turidi'nin düşünce sistemine göre zulüm meselesinin yorumunu bir bütün olarak sunmaya çalıştık. Sonuç kısmında ise, adalet temelli din anlayışının önemi, zulüm zihniyetin dünyaya huzur getirmeyeceğini ifade etmiş bulunduk.Item Mu'tezile kelam sisteminde ahlakın teolojik temelleri kadı Abdulcebbar örneği(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013) Koçak, İsmail; Ay, Mahmut; OtherItem Mu'tezile'de kelamullah ve mahiyeti(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Türkmen, Hasan; Ay, Mahmut; OtherTezimiz giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Tezin giriş kısmında dilin ana unsurlarından biri olan kelam kavramının iletişim sürecinde dil ile olan ilişki sürecine yer verilmiştir. Daha sonra bu kavramın neliğine dair kelami ekollerin bakış açılarına değinilmiştir. Yine bu doğrultuda bu kavramın mütekellim ve logos kavramlarıyla olan ilişki sürecine temas edilmiştir. Tezin birinci kısmında yaratılmış varlıklarla iletişim ve irtibat halinde olan Tanrı'nın konuşmasının imkanı hususu irdelenmiştir. Bu hususta özellikle O'nun nasıl konuştuğundan ziyade niçin konuştuğu sorunu ön plana çıkmaktadır. Ayrıca bu bölümde O'nun konuşmasının tezahürü olan Kur'an'ın, O'nun bilgisi ve vahyi ile olan ilişki boyutuna da yer verilmiştir. Tezin ikinci bölümü, çalışmanın ana çerçevesini belirlemektedir. Bu bölümde ilahi kelamın mahiyetine yönelik Mu'tezili kelamcıların yaklaşımlarına değinilmiştir. Bu noktada onların ilahi kelamın ses ile harf arasındaki ilişki boyutu çerçevesinde ileri sürdükleri görüş ve düşüncelerine karşılaştırmalı olarak yer verilmiştir. Bunu yanısıra onların bu görüş ve düşüncelerinin rasyonel temelde değerlendirilmesi yapılmıştır. Tezin üçüncü bölümünde ise, ''Kur'an'ın yaratılmışlığı'' fikrinin Mu'tezili kelamcılar tarafından dilsel ve teolojik temellendirilmesi üzerinde durulmuştur. Bu eksende onların bu temellendirmelerinin gerekçeleriyle birlikte sunumunun yanısıra Sünni kelamcıların onların bu iddialarına yönelik itiraz ve eleştirilerine karşılaştırılmalı olarak yer verilmiştir.Item Muhyiddin Yavsî İskilibî'nin hayatı, eserleri ve tasavvufî görüşleri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Ay, Mahmut; Aşkar, Mustafa; İlahiyatYapmış olduğumuz bu çalışma ile Şeyh Muhyiddin Yavsî'nin tasavvuf tarihindeki yeri ve önemini ortaya koymak amaçlanmıştır. Tez giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında tezin önemi ve amacı açıklanmış, kullanılan kaynaklar değerlendirilmiş ve Muhyiddin Yavsî'nin yaşadığı XV. ve XVI. yy.'da Osmanlı Devletinin siyasî, sosyal, ekonomik, ilimî, kültürel, dinî ve tasavvufi durumu ele alınmıştır. Birinci bölümde Muhyiddin Yavsî'nin, hayatı ve eserleri, hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Muhyiddin Yavsî'nin tarikatı, dergâhları, halifeleri, keramet ve menkıbelerine yer verilmiştir. Üçüncü Bölümde ise Muhyiddin Yavsî'nin, Risâle fî sülûk-i tarîkati's-sûfîyye adlı eseri ile Bedreddin Simâvî'nin Vâridât isimli eserine yazdığı şerhi bağlamında, tasavvuf anlayışı ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Vâridât ve şerhleri hakkında bilgi verilerek özellikle Şeyh Bedreddin'in dile getirdiği tartışmalı konular hakında şarihlerin görüşlerine yer verilmiştir. Daha sonra Muhyiddin Yavsî'nin tevhid, vahdet-i vücûd, nefis, ruh, akıl, kalp, ibadet, tövbe, tasavvuf, zikir, tefekkür, keramet, ahiret, kıyamet, haşir, cennet, cehennem, melek, şeytan, ilim niyet ve ihlas gibi kavramlarla ilgili görüşleri açıklanmıştır.Item Müteahhirûn Dönemi Kelâm'ında tartışma ahlâkı (Âdâb-ı Sedâd min İlmi'l-Âdâb adlı eser örnekleminde)(Ankara : Ankara Üniversitesi : Sosyal Bilimler Enstitüsü : İlahiyat Fakültesi : Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı, 2020) Gündoğdu, Sinan; Ay, Mahmut; İlahiyat Fakültesiİslâmî ilimlerin her biri kendine has süreçler sonrası sistematik düzeye erişmiş ve müstakil birer disiplin formu kazanmıştır. Bu ilimler içerisinde temel bir konuma sahip olan Kelâm ilmi, nüvelerini Hz. Peygamber ve sahabe döneminden almış, takip eden yıllarda çeşitli meclislerde sürdürülen müzâkere ve tartışmalarla ilmi olgunluğunu yakalamıştır. Tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan bu olgunluk, kelâmî meselelerin belli birtakım metotlar çerçevesinde değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu doğrultuda erken dönemlerden itibaren âlimler, konuya ilişkin bazı yöntem ve kurallar benimsemişlerdir. Bu kuralların başlı başına ele alınmasıyla ortaya çıkan eserler, kelâmî tartışmalarda bir rehber rolü üstlenmiştir. Kelâmî mesâilin tartışılması ve delillerin analiz edilmesinde kullanılan yöntemlerin başında cedel ve münâzara gelmektedir. Cedel ve münâzara konusunda farklı yaklaşımlar olmakla beraber bu iki yöntembilimin birbirini tamamladığı söylenebilir. Buradan hareketle çalışmamızda, müteahhir dönem İslâm düşüncesindeki tartışma ahlâkı ele alınmış; cedel ve bilhassa münâzaranın Kelâm ilmi açısından öneminin ortaya konulması hedeflenmiştir. Islamic sciences, each of them has reached to a systematic level after their unique processes and acquired a separate discipline form. The theology or Kalam, which has an essential place within these sciences, got its cores from the period of the Prophet and his companions and arrived at its scientific maturity in following years through the negotiations and debates continuing in different majlises. This maturity arisen during the historical processes necessitates to be evaluated of theological issues within the scope of some certain methodologies. Accordingly, from the early periods the scholars have adopted some methods and rules concerning the issue. Moreover, the works by dealing independently those rules function a guide in theological discussions. Jadal and munazara are the primary among the methods used for discussing the theological issues and analysing the evidences. Although there are different approaches related to jadal and munazara, it could be said that both methodologies complete each other. From this point of view, in our study it was handled the discussion ethic in the late Islamic thought and intended to present the significance of jadal and expressly munazara with respect to the theology.Item Mutezile - siyaset ilişkisi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000) Ay, Mahmut; Yazıcıoğlu, Mustafa Sait; İlahiyatThe name Mu'tezile was used among Muslims, a century before the life period of Vasıl b. Ata who was accepted as the founder of Mu'tazila. This usage, totally, carries a political character. For many reasons, in different periods, different meanings have been imposed on the name Mu'tazila. One of the most important problems of Muslims, that makes them busy until today and makes them divided into many groups, is "İmamet" (administration). This started immediately after the death of Hz.Muhammed. The arguments of administration problems have been also starting point of Theology that mostly deals with abstract things and theoretic among Islamic subject. Although the first representative of Mu'tazila displayed more objective and consequent approach about the problems of administration than the others, the latter pioneers of Mu'tazili put themselves in a race, about responding to the theory of Şii administration. For this reason, they have come together at the same point with Ehl-i Sunnah In the period of the opposite group Mu'tazila, insisting on the liberty of voluntary and due to the fact of human responsibility, displayed and opposite attitude against Emevi administration, which changed the administration style in the sovereignty and tried to provide its legality with compulsion/determinist doctrine, immemorial destiny doctrine and with pretension that has sources from indi vine. Mu'tazila, as an opposite group, is not only different from the example of fanatic Harici, that always threaten the unity and integrity of the community, but also different from the example of Murcii as an opposite group, that cause moral connivance and irresponsibility. Mu'tazila. in the period of power, applied a terrifying politics against its rivals by using the power. Abbasi administration tried to destroy to opposition group by starting the formal prosecution via the representatives of Mu'tezili and their ideas. The procedure of "Minna" (prosecution) effected deeply on both the progression of Mu'tazila and Islamic thought. The representatives of Mu'tezili, who were the members of Baghdad scholar, that worked with the power group, in applying this political approach, had to endure the result of this procedure. To say informally, Mu'tazila had to foot the bill for the formal prosecution.Item Nasranilere/Ebionitlere 11. yüzyılda Müslüman teolojide tanıklık: Kadı Abdulcabbar örneklemi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2022) Kara, Yasin; Ay, Mahmut; OtherF. C. Baur başta olmak üzere Gerd Lüdemann, M. D. Goulder, Hans-Joachim Schoeps gibi birçok modern araştırmacı tarafından Ebionitler/Nasraniler cemaati, Hz. İsa'nın özgün takipçileri olduğu kabul edilmektedir. İlk olarak, F.C. Baur tarafından, Ebionitler/Nasraniler, Yahudi-Hıristiyanlar olarak adlandırılmışlardır. Bu yüzden, bu cemaat akademik çalışmalarda da daha çok bu isimle anılmaktadırlar. Öte taraftan Ebionitler, kilise tarafından ikinci yüzyıldan itibaren açıkça heretik (sapkın) ilan edilmişlerdir. Zira, onlar, üçlemeyi reddetmiş, İsa'yı yalnızca bir peygamber olarak görmüş, İsa'nın günahlara kefaret ölümünü kabul etmemiş ve daha nice Hıristiyanlık açısından temel prensip olarak kabul gören düsturu reddetmişlerdir. Bu konunun detayları tez çalışmamda mündemiçtir. Onlar, esas kurtuluşun, Musa Şeriatına uyarak, salih amelle geleceğini savunmuşlardır. Musa Şeriatına karşı tutumları Yahudiliğin prensiplerine bağlı olduklarını gösterse de onların Musa Şeriatı anlayışları sözlü geleneği dışlayan bir anlayıştır. Üstelik, onlar, bir kilise babası ve yazarı olarak Epiphanius'un da aktardığı gibi, Kitab-ı Mukaddes'in sadece ilk beş kitabının (Pentateuch) yani Tora'nın sadece belli başlı pasajlarına iman etmektedirler. Bunun yanı sıra, Tora'daki müşebbiheye çalan ifadeleri bir tahrifin mahsulü olarak görmektedirler. Bu yüzdendir ki, onlar, Yahudiler tarafından da sapkın ilan edilmişlerdir. Epiphanius'un tanıklığından, beşinci yüzyıldan, sonraki dönemde tarihteki izlerini yitirdiğimiz bu grup, on ve on birinci yüzyıllarda özellikle Kadı Abdulcabbar'ın Tesbitü Delailü'n-Nübüvve adlı eserinde karşımıza çıkmıştır. Kadı Abdulcabbar'ın eserinde, Müslüman teolojide karşımıza çıkan bu gruba, el-Milel ve'n-Nihal adlı eseriyle meşhur, Müslüman dinler tarihçisi Şehristani ve meşhur Yahudi filozofu ve Tanah yorumcusu Saadia Gaon da tanıklık etmişlerdir. Bu tez çalışmasında, Yahudi-Hıristiyan bu grup, Müslüman teolojisine etkileri bakımından ele alınmıştır. Nitekim, Ebionitler, Hz. İsa'nın özgün havarileri midir? Sorusu bu tez çalışmasında çeşitli araştırmacıların görüşleri ile ortaya konulmuştur. Öte taraftan, Ebionitleri, Hz. İsa'nın özgün takipçileri olarak kabul edersek günümüzde Ebionitlerden bize sadece muhaliflerinin aktardığı malumatlar ve Pseudo Clementine Literatürü kalmıştır. Böylesi bir olgusal düzlemde, Kur'an'ın tasdiklediği İncil hangi İncil olmaktadır? Sorusuna da cevap mahiyetinde veriler ele alınmıştır. Son olarak ise, yine Kelam ana bilimi altında tartışılan Delailü Nübüvve (Hz. Muhammed'in Peygamberliğinin Delilleri) geleneğinde işlenecek yeni verileri bu tez çalışmamda ortaya koymuş bulunmaktayım.Item Tanrı tasavvurlarının politik tasarımlara yansıması(2005) Ay, MahmutItem Tanrısal ışık metafiziğinin İslam düşüncesine yansımaları ve Kelam'da İlahi nur tasavvuru(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Cansızoğlu, Gülhan; Ay, Mahmut; OtherÇalışmamızda, İslam düşüncesinde Tanrı-âlem ilişkisinin merkezinde hayati bir rol oynadığını düşündüğümüz "Nûr" tasavvurunun oluşmasına zemin hazırlayan psikolojik, sosyal ve kültürel bileşenler incelenmiş, varlık ve bilginin yaratıcısı olan Tanrı'nın hangi konteksler içerisinde "Nûr" kavramı ile ilişkilendirildiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. İslam düşüncesinde vahyi de dikkate alan felsefeciler ve mutasavvıflar, Tanrı-âlem ilişkisini sudûr-feyz-tecellî öğretileri ile açıklayarak, insanın metafizik boyutuna işaret etmişlerdir. Ontolojik ve epistemolojik bir Hakikât olarak sunulan, "Nûr", "Akıl" ve "Varlık" kategorileri sonsuz saadet ve kurtuluşun çerçevesini belirlemiştir. Kelam'da ise "Nûr" tasavvuru, Kur'ân'ın anlam bütünlüğü ve dini bağlamı içerisinde oluşurken, Tanrı-insan ilişkisinin mahiyeti ve insanın Tanrı karşısındaki konumu her zaman göz önünde bulundurulmuştur. Bu bakış açısından hareketle Kelam'da "Nûr" tasavvuru, Tanrı'nın hidayeti kapsamında şekillenmiştir. Kuran'da insanın sonsuz saadeti ve kurtuluşu, "hidayet" terimi ile kavramsal bir çerçeve kazanırken, bu çerçevenin boyutlarını belirleyen ana unsur, tanrısal olanla beşer olanın varlık alanlarını karıştırmamak ve Tanrı'nın insanoğluna müdahelesini göz ardı etmemektir. Bu nedenle Kelam, "Nûr" tasavvurunu, Tanrı'nın genel hidayeti olan akıl ve özel hidayeti olan vahiy nûru üzerine inşa etmiştir.Item Tasavvufta kutsallık inancı ve geleneksel teolojik eleştiriler /(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Şahin, Gülsüm; Ay, Mahmut; İlahiyat FakültesiÇalışmamızda, kutsallaştırma faaliyetinin, tasavvufta nasıl ortaya çıktığı, göstermiş olduğu gelişim incelenmiş ve geleneksel ulemanın bu faaliyetlere yönelik eleştirileri, ortaya konmaya çalışılmıştır. Ayrıca tasavvufta kutsallaştırılan bu inanışların, Kur'an'daki asıl anlamlarından koparılarak yeniden anlamlandırıldığı, bu inanışların dinde neye tekabül ettiği, belirlenmeye çalışılmıştır. Giriş bölümünde, zühd hareketinin nasıl doktirinel tasavvufa evrildiğine, kutsalın mahiyetine, dinlerdeki yerine ve Kur'an'daki kapsamına değinilmiştir. Birinci bölümde, tasavvuftaki kutsallığın, ontolojik ve epistemolojik temellerinin oluşumu, kronolojik olarak ele alınmıştır. Tasavvufta, Tanrı'nın ve yaratılmışların, aynı varlık kategorisinde kabul edildiği ve sûfîlerin, marifet adını verdikleri keşf ve ilhamın objektif bir bilgi kaynağı olamayacağı gösterilmiştir. İkinci bölümde, tasavvuftaki kutsallık inancının, pratikte doğurduğu inanışlar ve bazı ritüeller incelenmiştir. Bu inanışların dinî anlamda, ne gibi sorunlara ve çelişkilere yol açtığına dikkat çekilmiş, bazı sûfî uygulamaların ise dinsel bir karşılığının olmadığı belirlenmiştir. This thesis aims to reveal the emergence and development process of the sacralization attempts in the Islamic Sufism. Also it presents the criticisms of the traditional scholars towards these activities. This study further tried to show how some beliefs sacralized by Sufism were disconnected from their real meaning in the Qur'an and assigned a different meaning by Sufism, as well as what those beliefs mean in religion. In the introduction chapter, how the Zuhd movement evolves into doctrinal sufism, the nature of the sacred, its place in religion and its scope in the Qur'an is studied. The first chapter studies, in a chronological order, how the ontologoical and epistemological foundations of the sacral in Sufism emerged. It is shown that God and His creatures are accepted in the same being category in Sufism. Moreover, it shows inspiration and finding which is described as marifet and used as a source of knowledge by Sufism cannot be considered as an objective source of information. In the second section, the beliefs and the rituals stemming from the belief in holiness in Sufism are examined. It has been pointed out what kind of problems and contradictions these beliefs lead to, in terms of religion, and argued that some Sufi practices lack a religious foundation.Item Türkiye'de ilahiyat fakültelerinin konumu ve dini bilginin niteliği uluslararası sempozyum 16-18 Ekim 2009(Ankara Üniversitesi, 2016) İlahiyat; Ay, Mahmut; Çetin, Rabiye; İlahiyat Fakültesi