Cilt:62 Sayı:01 (2022)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item STRATEJİK İLETİŞİM ARACI OLARAK MÜZELERDE INSTAGRAM KULLANIM ANALİZİ: TROYA MÜZESİ ÖRNEĞİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Karataş, Esmeray; Other; OtherÇevrimiçi Sosyal medya platformlarının sürekli geliştiği ve çeşitlendiği günümüzde bu platformlar tüm kurum ve kuruluşların en önemli stratejik iletişim araçları haline dönüşmeye namzettir. Sosyal medya hesapları hem kar amacı güden hem de kar amacı gütmeyen kurum ve kuruluşların mevcut ve potansiyel hedef kitlelerine en kestirme yoldan ulaşabildikleri önemli bir iletişim mecrası durumundadır. Özellikle kar amacı gütmeyen kurum ve kuruluşlar için bu hesapların açılması ve yönetilmesinin ücretsiz bir şekilde gerçekleştirilebilme imkanı dolayısıyla sosyal medya platformları onlar için önemli iletişim araçlarından biri olmaktadır. Kar amacı gütmeyen kurumlardan biri olan müzeler arasında da mevcut ve / veya potansiyel hedef kitlelerine ulaşmak için sosyal medya platformlarının kullanımı yaygınlaşmaktadır. Bu araştırmanın amacı, müzelerin sosyal medya platformlarından biri olan Instagram’ı nasıl etkili bir iletişim aracı olarak kullanabileceklerine Troya Müzesi örneği ile dikkat çekerek müzeler tarafından Instagram kullanımının yaygınlaşmasına katkı sağlamaktır. Müzelerinin Instagram kullanımı konusunda sınırlı araştırma bulunmaktadır. Bu bakımdan bu araştırmanın Instagram’ın bir iletişim aracı olarak müzelerdeki kullanımına ilişkin alan yazındaki boşluğu doldurmaya katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Çalışma kapsamında öncelikle Troya Müzesi’nin instagram hesabı içerik analizi yöntemi ile incelenmiş, 22 Kasım 2018 - 08 Mart 2022 tarihleri arasında en çok görüntülenen ilk on gönderi detaylı olarak analiz edilmiştir. Daha sonra müzenin instagram hesabı ücretsiz bir sosyal medya ölçümleme sitesine eklendikten sonra elde edilen veriler, yerli ve yabancı benchmark müzeleri ile karşılaştırma hesaplamalarında kullanılmıştır. Ayrıca müze müdürüne müzenin instagram hesabının yönetimine ilişkin görüşme soruları yollanmış ve alınan yanıtlar ile çalışma zenginleştirilmiştir. Bu çalışma için yapılan analizlere, karşılaştırmalara ve görüşmeye göre Troya Müzesi’nin mevcut ve potansiyel hedef kitlesine erişebileceği bir iletişim aracı olarak Instagram’ı etkili bir biçimde kullandığı sonucuna varılmıştır.Item ÖĞRENCİLER İÇİN ZOOM TÜKENMİŞLİK VE YORGUNLUK ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE UYARLAMASI: GEÇERLİK VE GÜVENİLİRLİK ÇALIŞMASI(Ankara Üniversitesi, 2022) Ateş, Vildan; Other; OtherDünya Sağlık Örgütü tarafından 2020 yılında ilan edilen Kovid-19 salgını nedeniyle eğitim kurumlarında uzaktan eğitime zorunlu olarak geçiş yaşanmıştır. Bilgisayar ve ekran başında geçirilen süre literatürde Zoom yorgunluğu veya Zoom tükenmişliği olarak tanımlanan ve hızla artan bir soruna yol açmıştır. Bu çalışmanın amacı; Fauville, Luo, Queiroz, Bailenson ve Hancock (2021) tarafından geliştirilen “Zoom Tükenmişlik ve Yorgunluk (ZTY) Ölçeği”nin Türkçeye uyarlanmış halinin öğrencilerin Zoom tükenmişlik ve yorgunluğunu ölçmek için geçerli ve güvenilir bir araç olup olmadığıdır. Araştırmanın çalışma grubu Türkiye’deki devlet üniversitelerinde Bilgi ve Belge Yönetimi (BBY) bölümünde öğrenim gören 310 üniversite öğrencisidir. ZTY ölçeğinin yapı geçerliği açıklayıcı faktör analizi (AFA) ile ve ölçeğin faktör yapısı LISREL paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Yapı güvenirliği ve yakınsama geçerliği doğrulayıcı faktör analizi (DFA) ile gerçekleştirilmiştir. Analizler sonucu ölçekteki beş faktörün t değerleri, hata varyansları, standart katsayıları ve uyum indeksleri kontrol edilmiş ve ZTY ölçeğinin öğrencilerin Zoom tükenmişlik ve yorgunluğunu ölçmek için geçerli ve güvenilir bir araç olduğu görülmüştür. Ayrıca BBY bölümü öğrencilerinin orta seviyenin üzerinde Zoom tükenmişliği ve yorgunluğuna sahip oldukları tespit edilmiştir.Item YAPAY ZEKÂ İLE TOPLUMSAL GENEL ZEKÂNIN İLİŞKİSİ ÜZERİNE: FİKİRLERİN VE KURUMLARIN DÖNÜŞÜMÜNDE YAŞAMIN BAĞLANTISALLIĞI(Ankara Üniversitesi, 2022) Kürkçü, Sinan; Other; OtherBu makalede bilim, teknoloji ve toplum ilişkilerinin bir kesişim bölgesi olan yapay zeka fenomeninin, toplumsal genel zekada yaratmakta olduğu dönüşüm konu edilmektedir. Bu bakımdan yapay zeka ile düşünce biçimlerinde ve yaşam tarzlarında ortaya çıkmakta olan kolektif bir zeka olarak kavranan toplumsal genel zekanın nasıl bir bağlantısallık içinde olduğu sorunsallaştırılmaktadır. Yaşamın bağlantısal bütünlüğü üzerine bir yaklaşımla, bu sorunsala ilişkin olan kuramsal çerçeve ifade edilmiştir. Bu çerçeve ve ilişkin örneklendirmeler vasıtasıyla söz konusu bağlantısallığın fikirler ve kurumlar açısından oluşturmakta olduğu dönüşümü anlayabilmek amaçlanmaktadır. Yöntemsel olarak, dönüşümün tartışılabileceği bilimsel üretim ile toplumsal üretimin etkileşimini sergileyen hususları vurgulamak yoluyla, bunların getirmekte olduğu açılımlara işaret edilmiştir. Toplumsal genel zeka içindeki teknolojilerden biri olan yapay zeka fenomeni, esas olarak bilimsel ve toplumsal bilgilerin, üretim süreçlerinin ve güç ilişkilerinin değişimini ifade etmektedir. Günümüzde zekaya ilişkin hale gelmeye başlayan üretim biçimleri ve bunların toplumsal etkileşimleri, zekanın kullanımını yaşamın bağlantısallığı içinde çeşitlendirmek suretiyle sergilemektedir. Çözümlemeye değer olan, zihinsel etkinlik zenginlik üretiminin ana kaynağı haline gelmeye başladığında bu etkinliğin sahip olduğu bağlantısal ve toplumsal niteliktir. Bu niteliğin fikirlerde ve fenomenlerde yer bulan etkilerini, yaşamı üretim biçimleriyle düşünmenin yeni imkanları bakımından kavramak gerekir. Buna göre yapay zeka gelişmelerinin yanı sıra getirebileceği sorunsalların kavranabilmesinin, yeni bir bilimsel paradigma ile insan sonrası bir toplumsal düzlemin kurucu etkileşimlerine ve analizine yönelmekten geçtiği tespit edilmiştir.Item BİRİNCİ ULUSAL MİMARLIK AKIMI DEMİRYOLU LOJMAN BİNALARI İÇİN BİR TİPOLOJİ DENEMESİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Sunay, Serkan; Sanat Tarihi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı İmparatorluğu’nda 19. Yüzyıldan itibaren demiryolu ulaşımına verilen önem artmaya başlamıştır. Bu yüzyıl içerisinde Osmanlı coğrafyasında ticari amaçlar doğrultusunda bir takım imtiyazlarla işletmesi yabancı sermaye kaynaklı demiryolu yatırımları yapılsa da, Mondros Antlaşması’ndan sonra sadece Anadolu, Rumeli ve Kafkas demiryolunun bir kısmı kalabilmiştir. Kurtuluş Savaşı’nı takiben Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde yabancı şirketlerin işlettiği hatların devletleştirilmesi yanı sıra memleketi demiryollarıyla donatmak milli bir politika haline gelmiştir. Böylece demiryolu hattı 1927’de Kayseri’ye, 1930’da Sivas’a ulaştırılmış, 1930’lu yıllar bitmeden ise Malatya, Niğde, Diyarbakır ve Erzurum’a götürülmüştür. Bu kapsamda yeni hatlar için yeni demiryolu binalarına ihtiyaç duyulmuştur. Bu yıllarda ulus-devlet fikrinin mimarideki fiziki kanıtı gibi yorumlanabilecek Birinci Ulusal Mimarlık Akımı üslubunda, hattın ilerleyişine durak teşkil eden merkezlerde demiryolu binaları inşa edilmiştir. Yapılan bilimsel çalışmalarda genellikle istasyon binalarının mimarisine, yeniden işlevlendirilmesine, koruma ve onarımına değinildiği, istasyon sahasının siluetini oluşturan ambarlar, depolar, lojmanlar, su depoları, cendereleri, makasçı binaları, hangarlar gibi binalara yoğunlaşılmadığı anlaşılmaktadır. Bu çalışmada demiryolu yapılarından önemli bir grubu teşkil eden lojman binalarının nasıl sınıflandırılması gerektiği sorunsalından hareketle, mevcut binalardan bir tip veya grup için seçilmiş eserler ışığında bir tipolojik sınıflandırma yapılmıştır. Bu tasnif neticesinde, müstakil lojmanların ve istasyon sahasında farklı fonksiyondaki başka bir binaya bitişik lojmanların üst çerçevede bütünü oluşturduğu görülmüş; sadece lojman fonksiyonuna sahip eserler veya lojman ve işyeri görevine yönelik çok fonksiyonlu binalar gibi kullanım amaçları, kat sayıları ve kaç kullanıcıya yönelik inşa edildikleri alt gruplar halinde irdelenmiştir.Item CONTROVERSIAL EFFECT OF BERTOLT BRECHT’S EPIC THEATRE ON THE DEVELOPMENT OF BRITISH POLITICAL DRAMA AND ITS ILLUSTRATION IN DAVID HARE’S FANSHEN(Ankara Üniversitesi, 2022) Özcan, Tuba Ağkaş; Other; OtherBritish political drama took its place on contemporary British stage without the boundaries of a certain manifesto but with the political consciousness of a group of leftist playwrights in the late 1960s. It reflected the disillusionment of these playwrights with the Labour Party politics at home and with some worldwide events like the Vietnam War, student riots in Paris, Soviet Russia’s interventions in Hungary and in Czechoslovakia. British political dramatists wrote explicitly politically and produced their plays, in the first place, by the help of fringe theatre companies, which were touring and which took theatre to the public. Bertolt Brecht was one of the most important literary influences on the development of British political drama, which was mostly denied by political dramatists. Brecht’s impact dated back not only to his theatre company Berliner Ensemble’s visit to London in 1958 but even before the World War II. British playwrights and directors in 1950s and 1960s got acquainted with Brecht’s works both in Britain and in Germany and they helped to introduce Brecht’s epic theatre on British stage. This generation of playwrights and directors paved the way for the development of political drama in Britain. Even though political dramatists did conceal, Brecht’s epic theatre was, in literary terms, one of the greatest influences on political drama. This study will briefly talk about the development of British political drama and then it will reveal to what extent Brecht’s epic theatre affected British political playwrights. Lastly, it will explore Brechtian influences in a play Fanshen (1975) by one of the representative political playwrights, David Hare.Item TÜRKÇEDE ANNELİK VE BABALIK METAFORLARININ DERLEM TEMELLİ ÇÖZÜMLEMESİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Akcan, Pınar İbe; Other; OtherMetafor dilbilim ve dilbilim dışı hem yabancı hem Türkçe alanyazında çok geniş yer bulmuş bir konudur. Özellikle Lakoff ve Johnson (1980) ile Kövecses (2002) sonrasında dış dünyayı anlamlandırış biçimimizin önemli dilsel göstergeleri olarak sıkça tartışılmıştır. Türkçe alanyazında ağırlıklı olarak yazınsal metinler ve anadili konuşucularına ürettirilen metaforlar çerçevesinde incelemeler yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı annelik ve babalık kavramlarının Türkçede nasıl kavramsallaştırıldığını anlamak üzere iki araştırma sorusunu yanıtlamaktır. Bunlardan ilki Türkçede annelik ve babalık kavramlarına ilişkin öne çıkan metaforların neler olduğu, ikincisi ise bu kullanımların, kavramsal alanlar açısından ne yönleriyle benzeşmekte ya da ayrışmakta olduğudur. Bu amaçla doğal dil verisine erişim için TUD v3.0 ve gerçek zamanlı güncel dilsel veri için tamamlayıcı kaynak olarak WebCorp Live’dan yararlanılmıştır. İlgili kavramlara ilişkin bağımlı dizinler bir araya getirilerek bir veritabanı oluşturulmuş , ilgisiz kullanımlar ayıklanmış ve sıklıkla birlikte bulunuşlar incelenerek özgün kavramsal metaforlar belirlenmiştir. Sonuçlar, annelik ve babalık kavramları için karşılaştırılarak yorumlanmıştır. Türkçe anadili konuşucularının kavramsallaştırmaları bağlamında, annelik ve babalık kavramlarına ilişkin metaforların bir bölümü benzerlik göstermekte, bir bölümü ise ayrışmaktadır. Anneliğe özgü metaforların devingen bir süreç anlatımına sahip iken, babalık metaforlarının daha durağan ve noktasal sezdirimleri olduğu gözlemlenmiştir.Item COLLISION OF EROS AND THANATOS IN “THE SNAKE”(Ankara Üniversitesi, 2022) Bezci, Şenol; Amerikan Kültürü ve Edebiyatı (İngilizce); Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiJohn Steinbeck’in ünlü öyküsü “Yılan”, yazarı bu yönde bir açıklama yaptığı için, amacı ve iletisi bilinmeyen, gizemli bir öykü olarak kabul edilir. Steinbeck öyküde geçen olayın gerçekten de yaşandığını ve kendisinin, olayı sadece olduğu gibi kağıda geçirdiğini söyler. Çoğu okur ve eleştirmen yazarın bu açıklamasını kabul etmektedirler. Ancak, Freudyen bir inceleme yapıldığında öykünün, yaşam ve ölüm dürtülerinin, yani Eros ve Thanatos’un çatışmasını gösteren, iyi düşünülmüş ve iyi işlenmiş bir metin olduğunu görürüz. Dolayısıyla, bu makale önce Freud’un yaşam ve ölüm dürtüleri kuramını açıklamayı, sonra da öyküdeki karakterlerin davranışlarının, bariz bir şekilde yaşam ve ölüm dürtüleriyle yönlendirildiğini göstermeyi amaçlamaktadır. Freud birden çok eserinde insanların, birisi bireyi hayattan keyif almaya ve birlikte yaşamaya, diğeri saldırganlık ve yıkıma yönlendiren iki baskın dürtü tarafından yönetildiğini ortaya koyar. Bu dürtülerin ilki Eros, ikincisi Thanatos’la sembolize edilmektedir. “Yılan”ın kadın karakteri, zehirli bir çıngıraklı yılan satın almak ve yılanın bir fareyi yiyişini seyretmek istediği için özünde Thanatos dürtüsüyle hareket etmektedir. Kadın, yılanın fareyi yeme sahnesini seyrederek erotik ve saldırgan dürtülerini tatmin ederken, bir biyolog olan ve hem işi hem de yaradılışı gereği bir Eros insanı olan erkek karakter, şaşkınlık içinde kadını ve sahneyi seyretmektedir. Böylece öykü Eros ve Thanatos’un çatışma yeri haline gelir. Bu açıdan bakıldığında, çoğu okurun düşüncesinin aksine, öykü açık bir metin haline gelir.Item ŞİİRİN ÜÇ GÜZELİ: HÜSN-İ MATLAʻ, HÜSN-İ TAHALLÜS, HÜSN-İ MAKTAʻ(Ankara Üniversitesi, 2022) Şahin, Ebubekir Sıddık; Eski Türk Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiŞiir Bilgisi konusunda Türkiye’de hazırlanan bazı yayınlarda, belâgat ilmine ait üç terimin klasik kaynaklardan farklı kullanılması dikkat çekicidir. Aynı kavramı karşılayan çeşitli terimler arasıda herhangi birinin seçilip diğerlerinin unutulmasının, ona bağlı birçok başka terimi nasıl etkilediğini gösteren bu çalışmada, gazel ve kaside ile ilgili en çok bilinen terimler ele alındı: Matlaʻ, mahlas, maktaʻ, hüsn-i matlaʻ, hüsn-i tahallüs ve hüsn-i maktaʻ. Osmanlının son dönem aydınlarından Muallim Naci’ye atfedilen bu değişimin sebepleri araştırılırken Arapça klasik belâgat kaynaklarından sonra Türkçe, Farsça ve Urduca kaynaklara bakıldığında değişikliğin aslında zaman olarak daha eski, coğrafya olarak da hayli uzaklarda olduğu kanaati güçlendi. Osmanlı coğrafyasında ilk olarak 18. yüzyılda Müstakimzade Süleyman Sa’deddin Efendi’nin Istılâhâtu’ş-Şiʻriyye adlı küçük risalesinde görülen hüsn-i matlaʻ tanımı şimdilik tespit edilen en eski değişikliktir. Ancak bu değişimin asıl merkezinin İstanbul değil, Hindistan olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Gerçi o bölgede tespit edilen kaynaklar Muallim Nâcî’den çok eski değildir. Ancak Nâcî’nin örnek olarak verdiği bir beyit bu ihtimali güçlendirmektedir. Ünlü Sebk-i Hindî şairi Şevket-i Buhârî’nin hüsn-i matla’ı matla’dan ayrı bir beyit olarak anlattığı şiiri bize bu değişikliğin Sebk-i Hindî ile alakalı olduğunu düşündürüyor. Üstelik 18. yy.’ Lâle Devri’nin ünlü şairi Nedîm’in bir kasidesinde de benzer bir tasarruf söz konusudur. Bu tespit, kültür sanat alanında Osmanlı-Hint münasebetleri konusunda ayrıntılı araştırmaların gerekliliğini de hatırlatmış oluyor.Item XVIII. YÜZYILDA DEVLET VE TOPLUM İLİŞKİSİNE BİR ÖRNEK: ADANA SANCAĞI ÖRNEĞİNDE İLTİZAM SİSTEMİNİN YENİ YÖNETİCİLERİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Çelik, Mehtap; Other; OtherÇalışmamızın amacı, 18. yüzyılda Osmanlı mâliyesinde iltizâm sistemi içerisindeki yeni uygulamaların taşra idaresindeki kullanımının, devlet ve toplum ilişkilerini ne biçimde değiştirdiğini ve dönüştürdüğünü ortaya koyabilmektir. Bu bağlamda 18. yüzyılda devlet ve toplum ilişkilerinin boyutunu değerlendirebilmek için, yönetim düzeneğinin hem birbirleriyle hem de toplumla olan ilişkileri, uzlaşı kavramı çerçevesinde çözümlenmiştir. Sonuç olarak taşradaki ehl-i örf halkalarına yenilerinin eklenmesiyle yetki çatışmalarının arttığı ve bu halkaların hem birbirleriyle hem de devletle olan uzlaşılarının kuramda ve pratikte farklılaştığı görülmüştür. Elimizdeki veriler, devlet ve toplum ilişkilerinde uzlaşıdan çok, problemlerin devam ettiğini göstermiştir. Nihâyetinde uzlaşı kavramı çerçevesindeki uygulamaların kuramda ve pratikte nasıl gerçekleştiği sorunsalının analizi sonucunda diyebiliriz ki, taraflar arasında bir anlaşma zemini sağlanmaya çalışılsa da uzlaşı kuralı çoğu zaman ihlâl edilmiş, mâlikâne uygulaması ile getirilmeye çalışılan uzlaşı alanı çoğunlukla kuramda kalmıştır. Nitekim mâlikâne uygulaması kapsamında ortaya çıkan yeni taşra yöneticilerinin başka bir söylemle devlet otoritesinin yeni temsilcilerinin, ellerindeki yetkileri iltizâm sistemindeki mültezim profilinden farklı bir şekilde kullanamadıkları görülmüştür. Esâsen idarî ve malî organizasyonda devletin yardımcısı olan mültezimlerin, iltizâm sisteminde olduğu gibi kısa süreli olarak atanmaları, kendi menfaatlerinin ön plana çıkmasına ve nihâyetinde 18. yüzyılın bu yeni ve etkili aktörlerinin, iltizâm sistemi içinde edindikleri nüfûz ve servet yoluyla devlet ve toplum ilişkilerine farklı bir boyut kazandırmalarına neden olmuştur.Item JEOPATOLOJİ VE HİSTOPATOLOJİ: TOM STOPPARD'IN LEOPOLDSTADT OYUNUNDA MEKÂN, TARİH VE SÜRGÜNÜN TEATRALLEŞTİRİLMESİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Günenç, Mesut; Other; OtherZamanının en etkileyici ve geniş kapsamlı düşünür ve oyun yazarlarından biri olan Tom Stoppard, Wyndham's Theatre'da sahnelenen Leopoldstadt oyununu (son oyunu 2020) kaleme almıştır. Stoppard, Leopoldstadt'taki Çek atalarını daha fazla araştırmış ve Hermann Merz'in Viyana'daki yüksek sınıf Yahudi ailesini betimleyerek kendi Yahudi ailesini ve köklerini tasvir etmiştir. Oyun şüphesiz Stoppard'ın kendi kimliğinin birincil incelemesi olsa da ve kapsamlı bir Avrupa tarihini tasvir etmektedir. Stoppard'ın oyunu neredeyse yüz yılı kapsamakta ve kademeli olarak ortadan kaybolma, çözülme, sürgün ve evsizliğin anlatısını ifade etmektedir. Histopathology (tarihyazımı patolojisi/kimlik krizlerinin özellikleri) ve Una Chaudhuri'nin geopathology kuramına odaklanan makale, Stoppard'ın Leopoldstadt oyununu incelemeyi amaçlamakta ve bu nedenle oyunun okumasına farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Hem geopathology hem de histopathology’nin tıbbi tanımları vardır. Chaudhuri'nin geopathology terimini farklı bir bağlamda kullanması gibi, amacım da histopathology teriminin etnisite, kayıp, katliam, sürgün, psikolojik rahatsızlıklar ve tarihsel bağlamda kimlik krizinin özellikleri gibi kullanımlarını genişletmektir. Chaudhuri, kimlik krizleri ve korkunç hatıraların yol açtığı kederi karakterize etmek için ‘geopathology’ ve ‘geopathic’ bozukluklar terimlerini yeniden kullanmaktadır. Farklı coğrafyalar, etnik köken, ulus ve dil ile tanımlanmaktadır. Kültürel ve ulusal kimlikler sıklıkla belirli bölgelere yönelik oluşturulur veya bu bölgelere atfedilir. Una Chaudhuri, eserinde ‘nerede?’ kavramını ‘Coğrafyasız nerede yaşıyorsun?’ kavramına dönüştüren “bir yerin kurbanı” ilkesini tartışmaktadır. Oyun ilerledikçe aile üyelerinin sayısı azalmakta ve aile ortamında evsiz yurtsuz kalma durumu giderek artmaya başlamaktadır. Bu bağlamda, bu makale aynı zamanda Stoppard'ın Leopoldstadt'taki sürgün coğrafyasını nasıl bir köksüzlük ve soykırım sembolü olarak farklı tarihsel dönemler bağlamında tasvir ettiğini de anlatmaktadır.Item HALKLA İLİŞKİLERDE KONSTRÜKTİVİST TEORİ AÇISINDAN SPONSORLUK UYGULAMALARININ ÖNEMİ: TEORİK BİR ÇALIŞMA(Ankara Üniversitesi, 2022) Tarhan, Ahmet; Other; OtherKonstrüktivist teori, sosyal inşacılık olarak da bilinmektedir. Sosyal olarak inşa edilen olgu, psikolojide benlik, uluslararası ilişkilerde devletlerle bireyler arasındaki ilişkiler ve halkla ilişkilerde imajlardır. Halkla ilişkilerde konstrüktivist teoriye göre imajların sosyal inşası, nihayetinde bir gerçeklik yaratmaktadır. Bu gerçeklik, kuruluşa avantaj ve kazanç sağlayacak bir ortamı anlatmaktadır. Sponsorluk ise imaj inşa etmek ve bir gerçeklik yaratmak için kuruluşlar tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Sponsorluk, başta reklam amaçları, pazarlama amaçları ve halkla ilişkiler amaçları olmak üzere pek çok hedefi gerçekleştirmek için planlanan ve yürütülen bir faaliyettir. Sponsorluğun halkla ilişkiler amaçları arasında yer alan imaj oluşturmak ya da yerleştirmek, sponsorluğu halkla ilişkilerde konstrüktivist teori bağlamında son derece önemli bir uygulama haline getirmektedir. Sponsorluğun hedef kitle tarafından nasıl algılandığı ve değerlendirildiği, bir imajın başarıyla inşa edilebilmesi için üzerinde durulması gereken bir etkendir. Bu noktada kuramsal yaklaşımlar, bu algılama ve değerlendirme sürecini detaylı biçimde açıklamayı hedeflemektedir. Çalışmanın amacı, sponsorluk faaliyetleri aracılığıyla imajın nasıl inşa edilebileceğinin teorik bir irdelemesini sunmaktır. Bu doğrultuda çalışmada, halkla ilişkilerde konstrüktivist teori ve sponsorluk kavramı açıklanmaya çalışılmaktadır. Ardından, sponsorluk uygulamalarının algılanmasını inceleyen kuramsal yaklaşımlar tanıtılmakta ve bunların bir değerlendirmesi yapılmaktadır. Çalışmada ulaşılan en temel sonuç, imaj inşa etme sürecine önemli katkılar sağlaması nedeniyle sponsorluk faaliyetlerinin halkla ilişkilerde konstrüktivist teori açısından son derece kritik bir noktada bulunduğudur.Item BİR İNANÇ ESTETİZMİ ‘’HİNDUİZM’’: POLİTİK ESTETİZASYON VE PSİKOLOJİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Ceylan, Ezgi Gül; Other; OtherEstetizm, psikolojik kodların özüdür. Bu çalışmada estetizm ve estetizasyon kavramları, psikolojik olguları açıklamak için kullanılmaktadır. Bir sistemin psikolojik durumlarını tanımlamak için kullanılan kapsayıcı değerler (din, politika, ekonomi, ahlaki değerler v.b.g) ile psikolojik estetizasyonlar, karşılıklı bir ilişki varsayımından hareket edilmiştir. Psikolojik değerlerin varlığının temellendirilmesi, bireysel estetizasyonların ifadesidir. Dönüşüm, uyarlama, entegre gibi psikolojik düşün, duygu ve davranış yapıları hâkim yapılara uyarlanarak kendini meşrulaştırmaktadır. Özellikle tüm yaşamın kutsallıklarla dolu olduğu ülkelerde, kutsallık içinde kendini konumlandırma psikolojisi kutsallığın yüce değerlerinin estetizasyonları ile mümkün olmaktadır. Bu nedenle bu çalışma, inanç estetizmleri ile psiko-patolojik rahatsızlıklar ilişkisini ele almaktadır. Bu kavramların ve ilişkilerin açıklanması için oldukça yararlı olan Hindistan (Hinduizm) örneği ele alınmıştır. Çalışmada, nitel araştırma metolojisinden, literatür taraması ve metin analizinden yararlanılmıştır.Item YENİ MODERNİZM YA DA KERBERUS-KAPİTALİZMİNİN KÜLTÜREL MANTIĞI VE MİKROFAŞİZME DÖNÜŞ: IAN MCEWAN’IN CUMARTESİ ROMANINDA SAKATLANMIŞ SEMPATİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Nebioğlu, Rahime Çokay; Other; Other21. Yüzyılda yükselen kültürel üretim, şu ana kadar birçok farklı disiplinden araştırmacıların tartışma konusu olmuştur. Bu yeni kültürel üretimin kendine has doğasını anlamak adına, kimi araştırmacılar duygulanım kavramına yeni yaklaşımlar geliştirirken, kimileri ise yeni samimiyet dalgasına dikkat çekmişlerdir. Bu çalışma, ileri sürdüğü “mikrofaşizme dönüş” kavramıyla mevcut tartışmaya katkıda bulunmayı amaçlamakta ve kapitalizmin son evresinin,“yeni modern an” olarak adlandırdığı çağdaş anı nasıl şekillendirmekte olduğunu anlayabilmek için mikrofaşizme dönüşün anlaşılması gerektiğini savunmaktadır. Bu çalışmaya göre, mikrofaşizme dönüşle olumsuz duygulanımların yoğunlaştırılmasından çok sempati gibi olumlu duygulanımların yoksunlaştırılması günümüzde direniş ve devrimci hareketleri için en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Bu düşünce doğrultusunda, bu çalışma mikrofaşizme dönüşü sempati sorunsalıyla olan ilişkisi bağlamında ele almayı ve Ian McEwan’ın Cumartesi romanını inceleyerek bu yeni duygu yapılarının çağdaş romandaki yansımalarını göstermeyi amaçlamaktadır.Item HOLLANDA HALK MASALLARI: YEREL-KÜRESEL GEÇİŞKENLİĞİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Güleç, Mustafa; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMasal olgusu, halkın yarattığı, ağızdan ağıza yani sözlü dil kullanılarak kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla insanların ya da tanrıların başından geçen olağandışı olayları anlatan hikâyeler; öğüt verici, ahlak dersi veren alegorik eserler olarak tanımlanmıştır. Nedensellik açısından farklı bir yaklaşım getirerek, demokrasi ve insan haklarının gelişmediği, yönetim ve toplum kaynaklı baskıların yoğun olduğu ortamları, masal oluşumuna gerekçe gösteren görüşler de vardır. Diğer yandan, Batı Avrupa dışındaki coğrafyalarda (örneğin Afrika ve Kuzey Amerika yerlilerinde) anlatıların, masal türüne göre daha dağınık, belirsiz ve iç içe geçmiş durumda olduğu, masalın ayrı bir yazın türü olarak belirlenmediği öne sürülür. Masal kavramının, yerel ve küresel olguların geçişkenliğini ya da sabitliğini ne düzeyde yansıttığı, tartışılan önemli konulardan biridir. Bu bağlamda, masal türündeki anlatıların üretiminde budunmerkezci yaklaşımın söz konusu olup olmadığı da yanıtlanması gereken sorular arasındadır. Dünyadaki halk masallarının çoğu yereldir ve yerelden küresele doğru doğru gelişir. Yerelden küresele doğru geçme göstermesi, masalların içeriğinin, verdiği iletinin ve izleğin evrensel niteliğinin olmasındandır. Belli bir halka ya da coğrafyaya ait olan masal, söylence ve destanlar, o halkın küresel kültürel düzlemde etkin ve baskın olup olmamasına bağlı olarak geçişkenlik gösterir. Hollanda halk masallarının birçoğu, örneklere bakıldığında, ulus-devlet sınırlarını aşan ve kültürel coğrafyayı birleştiren nitelikte metin türleridir. Böylece, yerel ile küresel arasındaki geçişkenliğe düzlem oluştururlar. Bu çalışmada, yukarıda açıklanan sorunsallar, yerel ve küresel eksende Hollanda masalları ele alınarak tartışılacak ve ilgili sorulara yanıt aranmaya çalışılacaktır. Hollanda masallarının genel yapısı, tarihsel, toplumsal konumu, anlatı özelliği ve içerikleri, Hollanda sözlü kültüründen seçilerek Hollanda halkına ve onun budunbilimsel yazınına aktarılmış üç örnek temel alınarak sunulacaktır.Item KOMEDİ Mİ? DRAM MI? VİŞNE BAHÇESİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Günör, Tuba; Other; OtherAnton Çehov’un dillere desten olan sanat yaşamının en son ürünü ‘Vişne Bahçesi’nin sanatçının gerek bireysel bakış açısı gerekse de sanatsal yaşamı içerisinde yeri birçok eserinden daha farklıdır. Hastalığının son evrelerine denk gelen yazım süreci sanatçıyı hem ruhen hem de fizikken derinden etkiler. Kısa yazmakta ki ustalığı bu eserinde işe yaramaz. Sanatçı eseri üzerinde çok uzun süre çalışmak zorunda kalır. Hastalığının ağır ataklarından arta kalan zamanları odasına kapanarak, çalışarak geçirir. Tüm bu zor süreçlere rağmen Çehov, ısrarla bir komedi yazmaya odaklanmıştır. Kişilerini, onların sıradan sohbetlerini, dünyaya bakış açılarını hatta kıyafetlerini bile sıradan bir şekilde kaleme alır. Oluşturmak istediği komik iskelet, dönemin değişmeye başlayan siyasi düzeni ve düşünce yapısıyla birleşince ne yazık ki sanatçının komedi olarak kaleme aldığı eseri bir drama dönüşür. Sanatçı her ne kadar kabul etmese de bu durumun en önemli nedeni eserin temelini oluşturan konunun dramatik olmasıdır. Çehov diyaloglarıyla konuyu yumuşatmaya çalışmış olsa da bu durumu onun gibi gören çok az kişi olmuştur. Sanatçıdan sonra oyunun rejisörleri K. S. Stanislavski ve V. İ. Nemiroviç-Dançenko’nun de eserde sadece bu drama yönelmesi ve oyuncularını bu yönde oynamaya sevk etmesi oyunu daha afişleri basılırken komediden bir drama çevirecektir. Sağlık sorunları nedeniyle provalara katılamayan Çehov da ne kadar çabalarsa çabalasın eserinin komedi olduğunu ne rejisörlere ne edebiyat eleştirmenlerine ne de izleyicisine ispatlamayı başaramaz. Bu çalışma sanatçının başyapıtlarından biri olan ‘Vişne Bahçesi’nin komedi mi yoksa dram mı olduğuna dair Çehov’un düşünceleri ve mücadelesini anlatmayı temel almışızdır. Anahtar KelimelerItem KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE TEŞBİHİN BASİT BELİRTİLİ VE BİRLEŞİK OLARAK SINIFLANDIRILMASI(Ankara Üniversitesi, 2022) Demirciler, Ahmet Zahid; Other; OtherEski Türk edebiyatı dönemi şairleri orijinalliklerini geleneğin sunduğu mecaz dağarcığına bağlı kalarak göstermek durumundaydılar. Dolayısıyla marifetlerini eldeki malzemenin işlenişinde sergilemeleri gerekiyordu. Bu durum klasik şiirin gelişimini izlemede üslup tahlillerinin önemini artırmaktadır. Bu bakış ile tahlil edilmesi gereken dil kullanışlarından biri de teşbihlerdir. Belagat kitapları teşbih örneklerinin yapısını ayrıntılı bir biçimde işlemektedir. Yaklaşım yönlerinden biri de teşbih taraflarının nicelikleridir. Belagat kitaplarındaki bu sınıflandırma ve yaklaşım, üslup tahlilleri için önemli bir yöntem sunmasına rağmen büyük ölçüde teorik kitaplara münhasır kalmıştır. Bu çalışma ilgili yöntemi ayrıntılı bir şekilde ortaya koyup tartışarak edebiyat tahlillerinde daha etkin bir şekilde kullanılmasını hedeflemektedir. Kazvînî’nin kabul gören modeline göre teşbih tarafları basit (müfred), belirtili (mukayyed) ve birleşik (mürekkeb) olarak sınıflandırılmaktadır. Konu olarak Kazvînî’nin modeli zemininde Türk belagat kitaplarındaki sınıflandırma ve şiir örnekleri belirlenmiştir. Makalenin ilk bölümünde örnek beyitler tahlil edilerek basit, belirtili veya birleşik oluşları açıklanmıştır. İkinci bölümde belagat kitaplarının teşbih taraflarının nicelikleri hakkında verdiği bazı hükümler tartışılmış, basit olduğu söylenen bir teşbih tarafının birleşik, birleşik olduğu söylenen bazı tarafların belirtili olması gerektiği savunulmuştur. Sonuç olarak birleşik teşbihlere, belirtiliden, belirtiliye ise basitten daha çok kıymet ve yer verildiği görülmüş; birleşik teşbihlerin parçalarının birçoğunun tek başına bir teşbih meydana getirebildiği tespit edilmiştir. Teşbih kısımlarının karşılaştırılmasının Türk belagat ve edebiyat bilgisi kitaplarının içeriği ve birbirleriyle ilgilerine dair verdiği bazı ipuçları da ulaşılan sonuçlardandır.Item “A PEREMPTORY ADIEU TO BIODIVERSICALS”: ECOLOGICAL DECLINE AND EXPERIMENTATION IN PETER READING’S -273,15(Ankara Üniversitesi, 2022) Abacı, Özlem Türe; Other; OtherPeter Reading (1946-2011), pronounced as “the unofficial laureate of a decaying nation, Junk Britain” by Tom Paulin, has always been concerned with environmental deterioration, climate change, and decline of the species in many of his work from the 70s onwards. His poems of the new millennium advocate a more robust critique of the neo-liberal economic systems and human beings’ involvement in the current ecological crisis. Reading’s -273,15, [Absolute Zero], revisits his decades-long efforts to experiment with various poetic forms, registers and a grief-stricken tone presiding over most of his previous work with his suspicion of human language to convey the complexities of anthropocenic experience. Reading’s text combines his efforts not only to experiment with various poetic and non-poetic materials, registers, but also look for ways to cope with an approaching catastrophe. The verbal and visual collage pieces as the most frequently employed procedures in Reading’s poetry draw his poetry closer to the ‘entropological register’ Skinner puts forward and bring together the sources to show how Reading’s environmental agenda is conscious of its shortcomings. Drawing on Lynn Keller’s recent work on ecopoetics and the concept of the “self-conscious Anthropocene,” this paper aims to explore how Reading’s ecological agenda and experimental practices in -273,15 might forge an improved understanding of the connections between contemporary poetry and environmental justice.Item ŞARK MESELESİ BAĞLAMINDA FRANSIZ BÜYÜKELÇİLİĞİ ARŞİVİNDEKİ 1839 TÜRKİYE'SİNDE DEVLET RİCALİ VE HADİSELER(Ankara Üniversitesi, 2022) Uygur, Fatma; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiNapolyon’un Mısır’ı işgal etmesi üzerine İngilizlerle iş birliği yapan Osmanlılar Fransızları Doğu Akdeniz’den uzaklaştırmışlardı. Mısır’ın kaderi, Fransız işgalinden bir müddet sonra iktidara getirilen ve uzun süren saltanatıyla (1805-1848) gerçekten de önemli bir tarihi simgeleyen Mehmet Ali Paşa'nın (1771-1849) eseri olacaktır. Mısır’da, hem “modern” bir ulus-devletin başlangıcı hem de “bölgesel bir imparatorluk” oluşumu, taşra özerkliğinde özgün bir tecrübe hâlinde yaşanacaktır. Tabiatıyla Mısır’ın Osmanlıdan kopuşu, etkileri 1840'lı yıllara kadar hissedilen uluslararası bir krizin "Şark Meselesi/Doğu Sorunu"nun ana maddesi olacaktır. Bu süreçte her devlet kendi çıkarlarına göre bu meselenin devamını veya çözümünü istemiştir. Fransa en büyük rakibi İngiltere’nin tavrına göre politika geliştirerek hamleler yapmıştır. Fransız kamuoyu ise tıpkı Yunan isyanlarında Yunanlıları desteklediği gibi burada da Mehmet Ali Paşa’ya ciddi bir destek vermiştir. Zira Napolyon Mısır’ı Fransa’ya kazandırmak istemiştir. Öte yandan Mısır ordusu Fransız mühendisler tarafından sağlanan teknik donanım ve mukavemet sayesinde Osmanlı ordusunu perişan etmişti. Aslında Mehmet Ali Paşa Fransız kültür ve tekniğine aşina idi, yani Mısır Fransa’ya çok yakındı ve İngiltere’nin Akdeniz’deki çıkarlarını Fransa adına sınırlandıran kıymetli bir müttefik olabilirdi. O halde Fransa’nın Osmanlı yerine Mehmet Ali Paşa’yı desteklemesi Doğu politikasının tabii bir sonucu olacaktır. Bu durumda diğer devletler de bu politikanın karşında yer alacaklardır. Bu çalışmada, Fransız diplomasisinin bütün sırlarına vakıf olan Emile Desages’ın koleksiyonunda bulunan el yazması “1839 yılında Türkiye’de Devlet Ricali ve Hadiseler” başlıklı bölümü çok yönlü ele alınmıştır. Bu rapor çerçevesinde Mısır Meselesinde yaşanan diplomatik gelişmeler, olaylar ve dönemin devlet ricali hakkındaki iddialar incelemeye konu edilmiştir.Item PUGAÇOV İSYANI’ NIN TEMATİK İZDÜŞÜMÜ: YÜZBAŞININ KIZI(Ankara Üniversitesi, 2022) Yüksel, Tuba Aydoğdu; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiII. Katerina döneminin en kanlı ayaklanması olarak tarihe geçen ve 1773-1775 yılları arasında ülke gündemini meşgul eden Pugaçov İsyanı’ nı bastırma girişimleri, devam etmekte olan Osmanlı-Rus Savaşı’nın yarattığı yorgunluk, asker eksikliği ve salgın hastalık nedeniyle bir süre uzamıştır. İsyanın 1775 yılında bastırılmasıyla Pugaçov idam edilmiş ve destekçileri ağır cezalar almıştır. Bununla birlikte oldukça uzun süren ve yıkıcı sonuçları olan isyandan sonra bile bir süre tam bir durgunluk sağlanamamıştır. İsyanın bastırılmasından sonra hasar gören yerlerde yürütülen eski haline dönüştürme çabaları, zayıflayan idare sistemini kuvvetlendirme denemeleri ile birlikte isyanın toplum üzerinde yarattığı etkileri irdeleyen çeşitli kaynaklar gün yüzüne çıkmıştır. Büyük ozan, aynı zamanda bir düzyazı ustası Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1799-1837), gerçekçi yazar kimliğinin ayrılmaz bir özelliği olarak toplumun yaşamıyla ve tarihsel gelişimiyle yakından ilgilenmiştir. Son düzyazı ürünü olan Yüzbaşının Kızı (1836) romanında, tarihin tanıklık ettiği ve bir süre tozlu sayfalara hapsedilen Pugaçov İsyanını konu edinen A. Puşkin, yaşanan olayların insan hayatıyla sürekli bir etkileşim içerisinde olduğunu ve yaşamda yansımasını bulduğunu romantik ve gerçekçi bir yaklaşımla vurgulamıştır. Rusya tarihinde önemli bir konumda yer alan Pugaçov İsyanı hakkında genel bir bilginin ardından, A. Puşkin’ in kaleme aldığı Yüzbaşının Kızı romanıyla, edebiyat ve toplum birlikteliğinin nasıl ete kemiğe büründüğünü gözler önüne sermek ve romanın bazı kuramsal özelliklerine değinmek bu çalışmanın genel çerçevesini oluşturmaktadır.Item YAPILANDIRILMIŞ GÖMÜLÜ TEORİ YAKLAŞIMI İLE KÜLTÜREL COĞRAFYA ÖĞRETİMİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Okur, Miyase; Other; OtherKültürel coğrafya, Amerika’da Carl Sauer tarafından kurulmuş ve geleneksel kültürel coğrafya olarak adlandırılmıştır. Beşeri coğrafyanın pozitivizm eleştirisinin bir parçası olan bu yaklaşım, 1980’lerde kültürel dönüş sürecinde, ontolojik ve epistemolojik gerçeklerle eleştirilmiştir. Çünkü kültür yaklaşımları tarihin, kırsalın yorumlanmasıyla sınırlı ve çağdaş kültürel konularla ilgisizdir. Bireylerin cinsiyetleri, sosyal sınıfları açısından nasıl farklılaştırıldığını görmemişlerdir. Yeni kültürel coğrafyacılar bu eleştiriyle, geleneksel kültürel coğrafyaya meydan okumuş, konunun mülkiyeti üzerine tartışma oluşturmuştur. Bu durum, 1990’lı yıllarda kültürel coğrafyanın, daha büyük disiplinin kritik dönüşünü canlandıran, disiplin konumlandırmasını hızlandırmaya yardımcı olmuştur. Bu bağlamda çalışmanın amacı, kültürel coğrafyanın nasıl öğretilmesi gerektiğini belirlemektir. Bu çalışma, 2020-2021 eğitim ve öğretim yılında, Marmara üniversitesi coğrafya öğretmenliği bölümünde okuyan yirmi beş öğrenci ile yarı yapılandırılmış görüşmeler aracılığıyla yapılmıştır. Yapılandırılmış gömülü teori yöntemiyle yürütülen çalışmada, katılımcıların kültürel coğrafya öğretimi sürecindeki deneyimleri, yaşamlarında kültürün nasıl etkili olduğu, bununla ilgili deneyimleri ve algılarını ortaya koymak istenmiştir. Kültürel coğrafya öğretimi ile ilgili daha önce çalışma yapılmaması açısından önemlidir. Sonuç olarak, sosyal düzen verili veya doğal bir durum değildir. Bu sosyal düzen kapitalizm için oluşturulmuş, adaletsizliklerin nedeni olan güç ise kurumsallaşmıştır. Gücün kurumsallaşmasında temsiller, ataerkil yapı, kültür endüstrileri, söylemler, pratikler etkili olmuştur. Gücün eleştirilmesiyle bireyler üzerindeki olumsuz etkisi azaltılabilir ve böylece toplumsal dönüşüm sağlanabilir. Bu dönüşüm, yeni kültürel coğrafya öğretiminin yaygınlaştırılmasıyla mümkün olabilir.