Cilt:62 Sayı:01 (2022)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:62 Sayı:01 (2022) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 34
Results Per Page
Sort Options
Item SAĞ KANAT YETKECİLİĞİ: KAVRAMSALLAŞTIRMA, ÖLÇÜM VE TÜRKİYE’DEKİ BULGULARA DAİR SİSTEMATİK BİR DERLEME(Ankara Üniversitesi, 2021) Ulu, Banu Cingöz; Other; OtherSağ kanat yetkeciliği (SKY) olgusu sosyal psikoloji alanının ve özellikle de gruplar arası ilişkiler araştırmalarının en ilgi çekici konularından biri olagelmiştir. Dünya’nın çeşitli yerlerinde ve Türkiye’de yapılan araştırmalar sağ kanat yetkeciliğinin pek çok sosyopolitik tutumla ilişkili bir değişken olduğunu ortaya koymaktadır. Bu olgu, genel olarak geleneksellik, otoriteye boyun eğme ve toplumsal otoritenin koyduğu kuralları esneten ya da onlara uymayan kişileri cezalandırma arzusu gibi özellikleriyle tanımlanmaktadır (Altemeyer, 1996, s. 8, 1998, s. 85-86). Bu çalışma sağ kanat yetkeciliğinin kavramsallaştırılmasına, ölçülmesine ve Türkiye’deki sağ kanat yetkeciliği ile ilgili araştırmalara ilişkin sistematik bir derleme niteliği taşımaktadır. Sağ kanat yetkeciliğinin Türkiye’deki ölçümleri, Altemeyer tarafından 1996 yılında geliştirilmiş ölçeğin farklı adaptasyonlarına dayanmaktadır. Ancak gerek sağ kanat yetkeciliğinin kavramsallaştırılmasına yönelik, gerekse kullanılan ölçeklere dair dünyadaki süregelen tartışmalarla beraber Türkiye’deki ölçümlerde karşılaşılan sorunlar nedeniyle ölçeğe dair soru işaretleri bulunmaktadır. Dünyadaki tartışmalar, SKY’nin kavramsallaştırılmasına, Altemeyer’in SKY ölçeğinin alt boyutlarıyla beraber tutarlılığına, farklı ölçeklerle tutarlılığına ve kültürel geçerliliğine yapılan eleştirilerden oluşmaktadır. Ek olarak, Türkiye’de kullanılan ölçeklerde tutarlılıkla ilgili problemlerin bulunmasının yanı sıra, SKY ölçeğinin Altemeyer’ın belirttiğinin aksine tekli faktör yapısına sahip olmamasının sorun yarattığı düşünülmektedir. Ayrıca, görece uzun olan bu ölçek için daha iyi hazırlanmış bir kısa formun gerekli olduğu sonuçlarına varılabilir. Tüm bunlardan yola çıkarılarak, mevcut problemlerin giderilmesi ve de Türkiye’deki SKY alanyazınının daha sağlam temellere oturabilmesi için önemli görülen önerilerde bulunulmuştur.Item THE SEMANTIC ASPECTS OF TURKISH DIMENSION ADJECTIVES “BÜYÜK (BIG)” AND “KÜÇÜK (SMALL)(Ankara Üniversitesi, 2021) Akkok, Elif Arıca; Dilbilimi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiLiteral ve imgesel anlamlar bir sürerliliğin iki ucunu oluşturmaktadır ve bu iki anlam türü arasında keskin bir ayrımdan söz etmek mümkün değildir (Dirven, 2002; Gibbs & Colston, 2012; Radden, 2002). Böylesi bir sürerlilik, farklı imgesellik düzeylerini de içermektedir. Radden (2002) bu sürerliliği literal-metonimi-metafor sürerliliği olarak adlandırırken; Dirven (2002) sürerliliği kavramsal yakınlık ve kavramsal uzaklık karamlarına vurgu yaparak açıklamıştır. Bu çalışma, Türkçe büyük ve küçük sıfatlarının anlamsal görünümlerini Türk Ulusal Derlemini (TUD) kullanarak, Dirven (2002)’nin önerdiği literal-imgesel anlam derecelenmesine dayalı olarak incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaca ulaşmak için, öncelikle sıfatların nitelediği ad türleri ve deneyimsel alanlar belirlenmiş; ardından literal-imgesel anlam sürerliliği üzerindeki anlamsal kategoriler sunulmuştur. Çalışmanın sonuçları, büyük+ad kurulumlarının sıklıkla soyut adları nitelediği ve DEĞERLENDIRME deneyimsel alanıyla kullanıldığını; küçük+ad kurulumlarının ise en fazla canlı varlıkları nitelediği ve FIZIKSEL BOYUT deneyimsel alanıyla kullanıldığını göstermiştir. Her iki sıfata ait anlamsal kategoriler de literal-imgesel sürerliliği üzerinde literal, metonimi öncesi, metonimi, metonimi sonrası ve metaforik anlamlar olmak üzere beş başlık altında toplanmıştır.Item ÇATIŞMA ÇÖZÜM VE MÜZAKERE EĞİTİM PROGRAMLARININ ETKİSİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Mahmatoğlu, Nihal; Other; OtherMüzakere becerileri eğitimleri, müzakerecilere mantık ve davranış hatalarından uzak durmayı ve tüm müzakere durumlarında sonuçlarını artıracak şekilde davranmayı öğretmek üzere tasarlanmaktadır. Çatışma çözümü ve müzakere becerileri eğitimlerinin temel amacı, müzakere becerilerinin katılımcıya aktarımının (transfer) sağlanmasıdır. Ayrıca müzakere becerileri eğitimlerinin süresi de eğitimin aktarımı tartışmalarına yeni bir boyut eklemektedir. Bu çalışmanın da temel amacı; etkili çatışma çözümü ve müzakere becerileri eğitimlerinin, söz konusu becerilerin gelişimi üzerinde etkili olup olmadığını görgül olarak ortaya koymaktır. Bunun yanı sıra bu çalışmada alınacak eğitimin aktarımı ölçümleri ile eğitimlerin gerçek hayata aktarımları ile ilgili görgül araştırma desteği sağlanmak hedeflenmiştir. Bu amaçla bu çalışmada uzun süreli eğitim programlarının etkisini test etmek üzere İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji 3. sınıf olan 35 öğrenci deney grubunu, 28 öğrenci kontrol grubunu; kısa süreli eğitim programlarını test etmek üzere Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (BAİBÜ) Sosyoloji bölümünden 43 öğrenci deney grubunu, Uluslararası İlişkiler bölümünden 25 öğrenci kontrol grubunu oluşturmuştur. Deney ve kontrol gruplarının çatışma çözüm ve müzakere becerileri tutumları ile davranışlar/ eğitim aktarımı açısından karşılaştırılması sonucunda da anlamlı farklar ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra uzun ve kısa eğitim deney gruplarının çatışma çözüm ve müzakere becerileri tutumları ile davranışlar/ eğitim aktarımı açısından da gruplar arasında anlamlı farkların olduğu görülmüştür.Item OBJECTIFICATION OF INFANTILE BODIES: UNDERSTANDING THE BIOPOLITICS OF ANTEBELLUM AMERICA THROUGH BABY SHOWS(Ankara Üniversitesi, 2022) Karaköse, Onur; Other; OtherBu çalışmanın amacı, İç Savaş öncesi Amerika toplumunda bebek gösterilerinin ailede, çocuk yetiştirmede, anne ve bebek bedenlerinin nesneleştirilmesinde ikili cinsiyet mantığının nasıl teşvik edildiğini İç Savaş öncesi Amerikan biyopolitiğiyle ilişkilendirerek araştırmaktır. Bu çalışma ilk olarak 1854 yılında tarım fuarlarının parçası olarak düzenlenen ilk bebek gösterilerinin biyopolitik yönlerini, bu olayların gazetelerdeki yansımalarına odaklanarak inceleyecektir. Daha sonrasında Phineas Taylor Barnum’un bebek gösterilerini ticari başarı için ucube gösterilerinin içine katarak 1855 yılında yeniden halka sunmasına değinilecektir. Bu çalışma Barnum’un gösterilerinde; beyaz Amerikan bebeklerinin üretilmesinin şovlarda düzenlenen anketlerde ve doktorların anne ve bebekleri değerlendirmedeki incelemelerinde nasıl teşvik edildiğini ve bu kıstasların en iyi Amerikan bebeğinin niteliklerini belirlemede öjenik bir normallik aşıladığını savunacaktır. Son olarak, anormal “ucubeler” ve “tuhaflıklar”ın “melek” bebeklerle yan yana getirilmesinin Barnum'un Amerikan müzesi aracılığıyla gerçekleştirilmesi, bu çalışmanın savunduğu üzere, Barnum müzesinin, kurallara uygun orta sınıf Amerikan aile yapısı yaratmak amacıyla bir Amerikan aile miti kurup söylemsel bir tarihsel gerçeklik oluşturmaya ve bunu teşvik etmeye çalışması ve bunu Amerikan ailesi üzerinde heterotopik bir otorite olarak güç/bilgi yetkisini kullanarak yapmasıyla açıklanacaktır.Item YENİ MODERNİZM YA DA KERBERUS-KAPİTALİZMİNİN KÜLTÜREL MANTIĞI VE MİKROFAŞİZME DÖNÜŞ: IAN MCEWAN’IN CUMARTESİ ROMANINDA SAKATLANMIŞ SEMPATİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Nebioğlu, Rahime Çokay; Other; Other21. Yüzyılda yükselen kültürel üretim, şu ana kadar birçok farklı disiplinden araştırmacıların tartışma konusu olmuştur. Bu yeni kültürel üretimin kendine has doğasını anlamak adına, kimi araştırmacılar duygulanım kavramına yeni yaklaşımlar geliştirirken, kimileri ise yeni samimiyet dalgasına dikkat çekmişlerdir. Bu çalışma, ileri sürdüğü “mikrofaşizme dönüş” kavramıyla mevcut tartışmaya katkıda bulunmayı amaçlamakta ve kapitalizmin son evresinin,“yeni modern an” olarak adlandırdığı çağdaş anı nasıl şekillendirmekte olduğunu anlayabilmek için mikrofaşizme dönüşün anlaşılması gerektiğini savunmaktadır. Bu çalışmaya göre, mikrofaşizme dönüşle olumsuz duygulanımların yoğunlaştırılmasından çok sempati gibi olumlu duygulanımların yoksunlaştırılması günümüzde direniş ve devrimci hareketleri için en büyük tehdidi oluşturmaktadır. Bu düşünce doğrultusunda, bu çalışma mikrofaşizme dönüşü sempati sorunsalıyla olan ilişkisi bağlamında ele almayı ve Ian McEwan’ın Cumartesi romanını inceleyerek bu yeni duygu yapılarının çağdaş romandaki yansımalarını göstermeyi amaçlamaktadır.Item STRATEJİK İLETİŞİM ARACI OLARAK MÜZELERDE INSTAGRAM KULLANIM ANALİZİ: TROYA MÜZESİ ÖRNEĞİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Karataş, Esmeray; Other; OtherÇevrimiçi Sosyal medya platformlarının sürekli geliştiği ve çeşitlendiği günümüzde bu platformlar tüm kurum ve kuruluşların en önemli stratejik iletişim araçları haline dönüşmeye namzettir. Sosyal medya hesapları hem kar amacı güden hem de kar amacı gütmeyen kurum ve kuruluşların mevcut ve potansiyel hedef kitlelerine en kestirme yoldan ulaşabildikleri önemli bir iletişim mecrası durumundadır. Özellikle kar amacı gütmeyen kurum ve kuruluşlar için bu hesapların açılması ve yönetilmesinin ücretsiz bir şekilde gerçekleştirilebilme imkanı dolayısıyla sosyal medya platformları onlar için önemli iletişim araçlarından biri olmaktadır. Kar amacı gütmeyen kurumlardan biri olan müzeler arasında da mevcut ve / veya potansiyel hedef kitlelerine ulaşmak için sosyal medya platformlarının kullanımı yaygınlaşmaktadır. Bu araştırmanın amacı, müzelerin sosyal medya platformlarından biri olan Instagram’ı nasıl etkili bir iletişim aracı olarak kullanabileceklerine Troya Müzesi örneği ile dikkat çekerek müzeler tarafından Instagram kullanımının yaygınlaşmasına katkı sağlamaktır. Müzelerinin Instagram kullanımı konusunda sınırlı araştırma bulunmaktadır. Bu bakımdan bu araştırmanın Instagram’ın bir iletişim aracı olarak müzelerdeki kullanımına ilişkin alan yazındaki boşluğu doldurmaya katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Çalışma kapsamında öncelikle Troya Müzesi’nin instagram hesabı içerik analizi yöntemi ile incelenmiş, 22 Kasım 2018 - 08 Mart 2022 tarihleri arasında en çok görüntülenen ilk on gönderi detaylı olarak analiz edilmiştir. Daha sonra müzenin instagram hesabı ücretsiz bir sosyal medya ölçümleme sitesine eklendikten sonra elde edilen veriler, yerli ve yabancı benchmark müzeleri ile karşılaştırma hesaplamalarında kullanılmıştır. Ayrıca müze müdürüne müzenin instagram hesabının yönetimine ilişkin görüşme soruları yollanmış ve alınan yanıtlar ile çalışma zenginleştirilmiştir. Bu çalışma için yapılan analizlere, karşılaştırmalara ve görüşmeye göre Troya Müzesi’nin mevcut ve potansiyel hedef kitlesine erişebileceği bir iletişim aracı olarak Instagram’ı etkili bir biçimde kullandığı sonucuna varılmıştır.Item ÖĞRENCİLER İÇİN ZOOM TÜKENMİŞLİK VE YORGUNLUK ÖLÇEĞİNİN TÜRKÇE UYARLAMASI: GEÇERLİK VE GÜVENİLİRLİK ÇALIŞMASI(Ankara Üniversitesi, 2022) Ateş, Vildan; Other; OtherDünya Sağlık Örgütü tarafından 2020 yılında ilan edilen Kovid-19 salgını nedeniyle eğitim kurumlarında uzaktan eğitime zorunlu olarak geçiş yaşanmıştır. Bilgisayar ve ekran başında geçirilen süre literatürde Zoom yorgunluğu veya Zoom tükenmişliği olarak tanımlanan ve hızla artan bir soruna yol açmıştır. Bu çalışmanın amacı; Fauville, Luo, Queiroz, Bailenson ve Hancock (2021) tarafından geliştirilen “Zoom Tükenmişlik ve Yorgunluk (ZTY) Ölçeği”nin Türkçeye uyarlanmış halinin öğrencilerin Zoom tükenmişlik ve yorgunluğunu ölçmek için geçerli ve güvenilir bir araç olup olmadığıdır. Araştırmanın çalışma grubu Türkiye’deki devlet üniversitelerinde Bilgi ve Belge Yönetimi (BBY) bölümünde öğrenim gören 310 üniversite öğrencisidir. ZTY ölçeğinin yapı geçerliği açıklayıcı faktör analizi (AFA) ile ve ölçeğin faktör yapısı LISREL paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Yapı güvenirliği ve yakınsama geçerliği doğrulayıcı faktör analizi (DFA) ile gerçekleştirilmiştir. Analizler sonucu ölçekteki beş faktörün t değerleri, hata varyansları, standart katsayıları ve uyum indeksleri kontrol edilmiş ve ZTY ölçeğinin öğrencilerin Zoom tükenmişlik ve yorgunluğunu ölçmek için geçerli ve güvenilir bir araç olduğu görülmüştür. Ayrıca BBY bölümü öğrencilerinin orta seviyenin üzerinde Zoom tükenmişliği ve yorgunluğuna sahip oldukları tespit edilmiştir.Item XVIII. YÜZYILDA DEVLET VE TOPLUM İLİŞKİSİNE BİR ÖRNEK: ADANA SANCAĞI ÖRNEĞİNDE İLTİZAM SİSTEMİNİN YENİ YÖNETİCİLERİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Çelik, Mehtap; Other; OtherÇalışmamızın amacı, 18. yüzyılda Osmanlı mâliyesinde iltizâm sistemi içerisindeki yeni uygulamaların taşra idaresindeki kullanımının, devlet ve toplum ilişkilerini ne biçimde değiştirdiğini ve dönüştürdüğünü ortaya koyabilmektir. Bu bağlamda 18. yüzyılda devlet ve toplum ilişkilerinin boyutunu değerlendirebilmek için, yönetim düzeneğinin hem birbirleriyle hem de toplumla olan ilişkileri, uzlaşı kavramı çerçevesinde çözümlenmiştir. Sonuç olarak taşradaki ehl-i örf halkalarına yenilerinin eklenmesiyle yetki çatışmalarının arttığı ve bu halkaların hem birbirleriyle hem de devletle olan uzlaşılarının kuramda ve pratikte farklılaştığı görülmüştür. Elimizdeki veriler, devlet ve toplum ilişkilerinde uzlaşıdan çok, problemlerin devam ettiğini göstermiştir. Nihâyetinde uzlaşı kavramı çerçevesindeki uygulamaların kuramda ve pratikte nasıl gerçekleştiği sorunsalının analizi sonucunda diyebiliriz ki, taraflar arasında bir anlaşma zemini sağlanmaya çalışılsa da uzlaşı kuralı çoğu zaman ihlâl edilmiş, mâlikâne uygulaması ile getirilmeye çalışılan uzlaşı alanı çoğunlukla kuramda kalmıştır. Nitekim mâlikâne uygulaması kapsamında ortaya çıkan yeni taşra yöneticilerinin başka bir söylemle devlet otoritesinin yeni temsilcilerinin, ellerindeki yetkileri iltizâm sistemindeki mültezim profilinden farklı bir şekilde kullanamadıkları görülmüştür. Esâsen idarî ve malî organizasyonda devletin yardımcısı olan mültezimlerin, iltizâm sisteminde olduğu gibi kısa süreli olarak atanmaları, kendi menfaatlerinin ön plana çıkmasına ve nihâyetinde 18. yüzyılın bu yeni ve etkili aktörlerinin, iltizâm sistemi içinde edindikleri nüfûz ve servet yoluyla devlet ve toplum ilişkilerine farklı bir boyut kazandırmalarına neden olmuştur.Item TÜRKÇEDE ANNELİK VE BABALIK METAFORLARININ DERLEM TEMELLİ ÇÖZÜMLEMESİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Akcan, Pınar İbe; Other; OtherMetafor dilbilim ve dilbilim dışı hem yabancı hem Türkçe alanyazında çok geniş yer bulmuş bir konudur. Özellikle Lakoff ve Johnson (1980) ile Kövecses (2002) sonrasında dış dünyayı anlamlandırış biçimimizin önemli dilsel göstergeleri olarak sıkça tartışılmıştır. Türkçe alanyazında ağırlıklı olarak yazınsal metinler ve anadili konuşucularına ürettirilen metaforlar çerçevesinde incelemeler yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı annelik ve babalık kavramlarının Türkçede nasıl kavramsallaştırıldığını anlamak üzere iki araştırma sorusunu yanıtlamaktır. Bunlardan ilki Türkçede annelik ve babalık kavramlarına ilişkin öne çıkan metaforların neler olduğu, ikincisi ise bu kullanımların, kavramsal alanlar açısından ne yönleriyle benzeşmekte ya da ayrışmakta olduğudur. Bu amaçla doğal dil verisine erişim için TUD v3.0 ve gerçek zamanlı güncel dilsel veri için tamamlayıcı kaynak olarak WebCorp Live’dan yararlanılmıştır. İlgili kavramlara ilişkin bağımlı dizinler bir araya getirilerek bir veritabanı oluşturulmuş , ilgisiz kullanımlar ayıklanmış ve sıklıkla birlikte bulunuşlar incelenerek özgün kavramsal metaforlar belirlenmiştir. Sonuçlar, annelik ve babalık kavramları için karşılaştırılarak yorumlanmıştır. Türkçe anadili konuşucularının kavramsallaştırmaları bağlamında, annelik ve babalık kavramlarına ilişkin metaforların bir bölümü benzerlik göstermekte, bir bölümü ise ayrışmaktadır. Anneliğe özgü metaforların devingen bir süreç anlatımına sahip iken, babalık metaforlarının daha durağan ve noktasal sezdirimleri olduğu gözlemlenmiştir.Item KOMEDİ Mİ? DRAM MI? VİŞNE BAHÇESİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Günör, Tuba; Other; OtherAnton Çehov’un dillere desten olan sanat yaşamının en son ürünü ‘Vişne Bahçesi’nin sanatçının gerek bireysel bakış açısı gerekse de sanatsal yaşamı içerisinde yeri birçok eserinden daha farklıdır. Hastalığının son evrelerine denk gelen yazım süreci sanatçıyı hem ruhen hem de fizikken derinden etkiler. Kısa yazmakta ki ustalığı bu eserinde işe yaramaz. Sanatçı eseri üzerinde çok uzun süre çalışmak zorunda kalır. Hastalığının ağır ataklarından arta kalan zamanları odasına kapanarak, çalışarak geçirir. Tüm bu zor süreçlere rağmen Çehov, ısrarla bir komedi yazmaya odaklanmıştır. Kişilerini, onların sıradan sohbetlerini, dünyaya bakış açılarını hatta kıyafetlerini bile sıradan bir şekilde kaleme alır. Oluşturmak istediği komik iskelet, dönemin değişmeye başlayan siyasi düzeni ve düşünce yapısıyla birleşince ne yazık ki sanatçının komedi olarak kaleme aldığı eseri bir drama dönüşür. Sanatçı her ne kadar kabul etmese de bu durumun en önemli nedeni eserin temelini oluşturan konunun dramatik olmasıdır. Çehov diyaloglarıyla konuyu yumuşatmaya çalışmış olsa da bu durumu onun gibi gören çok az kişi olmuştur. Sanatçıdan sonra oyunun rejisörleri K. S. Stanislavski ve V. İ. Nemiroviç-Dançenko’nun de eserde sadece bu drama yönelmesi ve oyuncularını bu yönde oynamaya sevk etmesi oyunu daha afişleri basılırken komediden bir drama çevirecektir. Sağlık sorunları nedeniyle provalara katılamayan Çehov da ne kadar çabalarsa çabalasın eserinin komedi olduğunu ne rejisörlere ne edebiyat eleştirmenlerine ne de izleyicisine ispatlamayı başaramaz. Bu çalışma sanatçının başyapıtlarından biri olan ‘Vişne Bahçesi’nin komedi mi yoksa dram mı olduğuna dair Çehov’un düşünceleri ve mücadelesini anlatmayı temel almışızdır. Anahtar KelimelerItem BEBEK BEDENLERİN NESNELEŞTİRİLMESİ: İÇ SAVAŞ ÖNCESİ AMERİKA BİYOPOLİTİĞİNİ BEBEK GÖSTERİLERİYLE ANLAMAK(BEBEK BEDENLERİN NESNELEŞTİRİLMESİ: İÇ SAVAŞ ÖNCESİ AMERİKA BİYOPOLİTİĞİNİ BEBEK GÖSTERİLERİYLE ANLAMAK, 2022) Karaköse, Onur; Other; OtherBu çalışmanın amacı, İç Savaş öncesi Amerika toplumunda bebek gösterilerinin ailede, çocuk yetiştirmede, anne ve bebek bedenlerinin nesneleştirilmesinde ikili cinsiyet mantığının nasıl teşvik edildiğini İç Savaş öncesi Amerikan biyopolitiğiyle ilişkilendirerek araştırmaktır. Bu çalışma ilk olarak 1854 yılında tarım fuarlarının parçası olarak düzenlenen ilk bebek gösterilerinin biyopolitik yönlerini, bu olayların gazetelerdeki yansımalarına odaklanarak inceleyecektir. Daha sonrasında Phineas Taylor Barnum’un bebek gösterilerini ticari başarı için ucube gösterilerinin içine katarak 1855 yılında yeniden halka sunmasına değinilecektir. Bu çalışma Barnum’un gösterilerinde; beyaz Amerikan bebeklerinin üretilmesinin şovlarda düzenlenen anketlerde ve doktorların anne ve bebekleri değerlendirmedeki incelemelerinde nasıl teşvik edildiğini ve bu kıstasların en iyi Amerikan bebeğinin niteliklerini belirlemede öjenik bir normallik aşıladığını savunacaktır. Son olarak, anormal “ucubeler” ve “tuhaflıklar”ın “melek” bebeklerle yan yana getirilmesinin Barnum'un Amerikan müzesi aracılığıyla gerçekleştirilmesi, bu çalışmanın savunduğu üzere, Barnum müzesinin, kurallara uygun orta sınıf Amerikan aile yapısı yaratmak amacıyla bir Amerikan aile miti kurup söylemsel bir tarihsel gerçeklik oluşturmaya ve bunu teşvik etmeye çalışması ve bunu Amerikan ailesi üzerinde heterotopik bir otorite olarak güç/bilgi yetkisini kullanarak yapmasıyla açıklanacaktır.Item JEOPATOLOJİ VE HİSTOPATOLOJİ: TOM STOPPARD'IN LEOPOLDSTADT OYUNUNDA MEKÂN, TARİH VE SÜRGÜNÜN TEATRALLEŞTİRİLMESİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Günenç, Mesut; Other; OtherZamanının en etkileyici ve geniş kapsamlı düşünür ve oyun yazarlarından biri olan Tom Stoppard, Wyndham's Theatre'da sahnelenen Leopoldstadt oyununu (son oyunu 2020) kaleme almıştır. Stoppard, Leopoldstadt'taki Çek atalarını daha fazla araştırmış ve Hermann Merz'in Viyana'daki yüksek sınıf Yahudi ailesini betimleyerek kendi Yahudi ailesini ve köklerini tasvir etmiştir. Oyun şüphesiz Stoppard'ın kendi kimliğinin birincil incelemesi olsa da ve kapsamlı bir Avrupa tarihini tasvir etmektedir. Stoppard'ın oyunu neredeyse yüz yılı kapsamakta ve kademeli olarak ortadan kaybolma, çözülme, sürgün ve evsizliğin anlatısını ifade etmektedir. Histopathology (tarihyazımı patolojisi/kimlik krizlerinin özellikleri) ve Una Chaudhuri'nin geopathology kuramına odaklanan makale, Stoppard'ın Leopoldstadt oyununu incelemeyi amaçlamakta ve bu nedenle oyunun okumasına farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Hem geopathology hem de histopathology’nin tıbbi tanımları vardır. Chaudhuri'nin geopathology terimini farklı bir bağlamda kullanması gibi, amacım da histopathology teriminin etnisite, kayıp, katliam, sürgün, psikolojik rahatsızlıklar ve tarihsel bağlamda kimlik krizinin özellikleri gibi kullanımlarını genişletmektir. Chaudhuri, kimlik krizleri ve korkunç hatıraların yol açtığı kederi karakterize etmek için ‘geopathology’ ve ‘geopathic’ bozukluklar terimlerini yeniden kullanmaktadır. Farklı coğrafyalar, etnik köken, ulus ve dil ile tanımlanmaktadır. Kültürel ve ulusal kimlikler sıklıkla belirli bölgelere yönelik oluşturulur veya bu bölgelere atfedilir. Una Chaudhuri, eserinde ‘nerede?’ kavramını ‘Coğrafyasız nerede yaşıyorsun?’ kavramına dönüştüren “bir yerin kurbanı” ilkesini tartışmaktadır. Oyun ilerledikçe aile üyelerinin sayısı azalmakta ve aile ortamında evsiz yurtsuz kalma durumu giderek artmaya başlamaktadır. Bu bağlamda, bu makale aynı zamanda Stoppard'ın Leopoldstadt'taki sürgün coğrafyasını nasıl bir köksüzlük ve soykırım sembolü olarak farklı tarihsel dönemler bağlamında tasvir ettiğini de anlatmaktadır.Item YAPAY ZEKÂ İLE TOPLUMSAL GENEL ZEKÂNIN İLİŞKİSİ ÜZERİNE: FİKİRLERİN VE KURUMLARIN DÖNÜŞÜMÜNDE YAŞAMIN BAĞLANTISALLIĞI(Ankara Üniversitesi, 2022) Kürkçü, Sinan; Other; OtherBu makalede bilim, teknoloji ve toplum ilişkilerinin bir kesişim bölgesi olan yapay zeka fenomeninin, toplumsal genel zekada yaratmakta olduğu dönüşüm konu edilmektedir. Bu bakımdan yapay zeka ile düşünce biçimlerinde ve yaşam tarzlarında ortaya çıkmakta olan kolektif bir zeka olarak kavranan toplumsal genel zekanın nasıl bir bağlantısallık içinde olduğu sorunsallaştırılmaktadır. Yaşamın bağlantısal bütünlüğü üzerine bir yaklaşımla, bu sorunsala ilişkin olan kuramsal çerçeve ifade edilmiştir. Bu çerçeve ve ilişkin örneklendirmeler vasıtasıyla söz konusu bağlantısallığın fikirler ve kurumlar açısından oluşturmakta olduğu dönüşümü anlayabilmek amaçlanmaktadır. Yöntemsel olarak, dönüşümün tartışılabileceği bilimsel üretim ile toplumsal üretimin etkileşimini sergileyen hususları vurgulamak yoluyla, bunların getirmekte olduğu açılımlara işaret edilmiştir. Toplumsal genel zeka içindeki teknolojilerden biri olan yapay zeka fenomeni, esas olarak bilimsel ve toplumsal bilgilerin, üretim süreçlerinin ve güç ilişkilerinin değişimini ifade etmektedir. Günümüzde zekaya ilişkin hale gelmeye başlayan üretim biçimleri ve bunların toplumsal etkileşimleri, zekanın kullanımını yaşamın bağlantısallığı içinde çeşitlendirmek suretiyle sergilemektedir. Çözümlemeye değer olan, zihinsel etkinlik zenginlik üretiminin ana kaynağı haline gelmeye başladığında bu etkinliğin sahip olduğu bağlantısal ve toplumsal niteliktir. Bu niteliğin fikirlerde ve fenomenlerde yer bulan etkilerini, yaşamı üretim biçimleriyle düşünmenin yeni imkanları bakımından kavramak gerekir. Buna göre yapay zeka gelişmelerinin yanı sıra getirebileceği sorunsalların kavranabilmesinin, yeni bir bilimsel paradigma ile insan sonrası bir toplumsal düzlemin kurucu etkileşimlerine ve analizine yönelmekten geçtiği tespit edilmiştir.Item DİYARBAKIR, BİTLİS, MAMURETÜLAZİZ VE URFA’DA MEYDANA GELEN 1895 ERMENİ OLAYLARINDA SÜRYANİLERİN TUTUMU(Ankara Üniversitesi, 2022) Bozan, Oktay; Other; OtherOsmanlı Devleti, idaresi altındaki gayrimüslimleri din ya da mezhep esasına göre örgütleyerek idare etmiştir. Millet Sistemi denilen bu idarede gayrimüslimler her türlü din ve dâhili işlerinde serbest bırakılmıştır. Büyük bir sarsıntıya neden olan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan Ermeniler arasında bağımsız bir devlet kurma düşüncesi yeşermeye başlamış ve bu durum birçok etmenin de etkisiyle XIX. yüzyılın sonlarına gelindiğinde isyanlara dönüşmüştür. Bu kapsamda Diyarbakır, Mamuretülaziz ve Bitlis vilayetleri ile Urfa Sancağında başlayan olaylar kısa süre içerisinde halklar arası çatışmaya dönüşmüştür. İsyanı geniş bir tabana yaymak isteyen Ermeniler özellikle Süryanileri kendilerine destek vermeye zorlamışlardır. Böylece Osmanlı Devleti’ne karşı giriştiği ihtilal mücadelesini “Müslüman-Hristiyan” olarak göstermek istemişlerdir. Bu nedenle Ermeni komitacıları ile hareket eden veya aldatılmış bazı Süryaniler, yaşanan olaylarda yer almıştır. Bu çalışmada Diyarbakır, Mamuretülaziz ve Bitlis vilayetleri ile Urfa’da meydana gelen 1895 Ermeni olaylarından Süryanilerin nasıl etkilendikleri ele alınacaktır. Böylece Süryanilerin, Ermeni olayları sırasında Ermenilere, Müslümanlara ve Osmanlı Devletine karşı bakışı ve nasıl bir politika takip ettiği ortaya konulacaktır.Item MACKINTOSH'UN MAVİ BİLET ROMANI: ATAERKİL SÖYLEMDE HAPSOLMUŞ “VAHŞİ” KADINLAR(Ankara Üniversitesi, 2022) Coşkun, Kübra Kangüleç; Other; OtherBritanyalı yazar Sophie Mackintosh Mavi Bilet (2020) başlıklı distopik romanında kendilerine biçilmiş roller içinde sıkışıp kalmış kadınların özgürlük arayışlarını anlatır. Mackintosh’un yasaya karşı gelerek hamile kalan ana karakteri Calla, aslında bastırdığı annelik arzusunun peşinden gider ve bu uğurda fiziksel, sosyolojik ve psikolojik bir dönüşüm geçirir. Yazarın insan bedeninin sınırlarını zorlayan Calla tasviri Clarissa P. Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar (1992) eserindeki “vahşi kadın” arketipini örnekler. Karnı büyüdükçe daha da toplum dışına itilen Calla romanın sonuna doğru yabani bir hayvana, bir ucubeye dönüşerek, ataerkil imgelemdeki korkunç anne tasvirlerini pekiştirir. Bu bağlamda, Mackintosh’un annelik, öteki kadın bedeni, cinsiyet rolleri gibi konuları sorgulamaya niyetlenen romanı Antik Yunan’dan günümüze süregelen ve kadını doğayla ilişkilendiren özcü yaklaşımın kıskacından kurtulamaz. Calla sistemin uçlarında, ormanın karanlığında “uluyarak” kendini yeniden yaratan yabanıl ve hayvansı, yani şeytani olarak görülen kadın “öteki”nin bir temsilidir. Hamilelikle birlikte ontolojik sınırları geçen ve gittikçe vahşileşen bu kadın Estés’in eski anlatılar yoluyla keşfettiği yaratıcı dişi gücü, tekinsiz ve korkutucu bir güce indirger. Yani, Mackintosh bastırılan “vahşi” benliklerinin peşine düşen kadınları periferden merkeze, doğadan medeniyete getirmeyi başaramaz. Bu bağlamda, bu makale Mackintosh’un yarattığı karakterleri arketipçi eleştiri ışığında inceleyecek ve vahşi doğayı kadınla eş tutarak, her ikisini de medeniyetin dışına yerleştiren yazarın aslında oldukça ataerkil olan söylemini ortaya koyacaktır.Item ŞİİRİN ÜÇ GÜZELİ: HÜSN-İ MATLAʻ, HÜSN-İ TAHALLÜS, HÜSN-İ MAKTAʻ(Ankara Üniversitesi, 2022) Şahin, Ebubekir Sıddık; Eski Türk Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiŞiir Bilgisi konusunda Türkiye’de hazırlanan bazı yayınlarda, belâgat ilmine ait üç terimin klasik kaynaklardan farklı kullanılması dikkat çekicidir. Aynı kavramı karşılayan çeşitli terimler arasıda herhangi birinin seçilip diğerlerinin unutulmasının, ona bağlı birçok başka terimi nasıl etkilediğini gösteren bu çalışmada, gazel ve kaside ile ilgili en çok bilinen terimler ele alındı: Matlaʻ, mahlas, maktaʻ, hüsn-i matlaʻ, hüsn-i tahallüs ve hüsn-i maktaʻ. Osmanlının son dönem aydınlarından Muallim Naci’ye atfedilen bu değişimin sebepleri araştırılırken Arapça klasik belâgat kaynaklarından sonra Türkçe, Farsça ve Urduca kaynaklara bakıldığında değişikliğin aslında zaman olarak daha eski, coğrafya olarak da hayli uzaklarda olduğu kanaati güçlendi. Osmanlı coğrafyasında ilk olarak 18. yüzyılda Müstakimzade Süleyman Sa’deddin Efendi’nin Istılâhâtu’ş-Şiʻriyye adlı küçük risalesinde görülen hüsn-i matlaʻ tanımı şimdilik tespit edilen en eski değişikliktir. Ancak bu değişimin asıl merkezinin İstanbul değil, Hindistan olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Gerçi o bölgede tespit edilen kaynaklar Muallim Nâcî’den çok eski değildir. Ancak Nâcî’nin örnek olarak verdiği bir beyit bu ihtimali güçlendirmektedir. Ünlü Sebk-i Hindî şairi Şevket-i Buhârî’nin hüsn-i matla’ı matla’dan ayrı bir beyit olarak anlattığı şiiri bize bu değişikliğin Sebk-i Hindî ile alakalı olduğunu düşündürüyor. Üstelik 18. yy.’ Lâle Devri’nin ünlü şairi Nedîm’in bir kasidesinde de benzer bir tasarruf söz konusudur. Bu tespit, kültür sanat alanında Osmanlı-Hint münasebetleri konusunda ayrıntılı araştırmaların gerekliliğini de hatırlatmış oluyor.Item CONTROVERSIAL EFFECT OF BERTOLT BRECHT’S EPIC THEATRE ON THE DEVELOPMENT OF BRITISH POLITICAL DRAMA AND ITS ILLUSTRATION IN DAVID HARE’S FANSHEN(Ankara Üniversitesi, 2022) Özcan, Tuba Ağkaş; Other; OtherBritish political drama took its place on contemporary British stage without the boundaries of a certain manifesto but with the political consciousness of a group of leftist playwrights in the late 1960s. It reflected the disillusionment of these playwrights with the Labour Party politics at home and with some worldwide events like the Vietnam War, student riots in Paris, Soviet Russia’s interventions in Hungary and in Czechoslovakia. British political dramatists wrote explicitly politically and produced their plays, in the first place, by the help of fringe theatre companies, which were touring and which took theatre to the public. Bertolt Brecht was one of the most important literary influences on the development of British political drama, which was mostly denied by political dramatists. Brecht’s impact dated back not only to his theatre company Berliner Ensemble’s visit to London in 1958 but even before the World War II. British playwrights and directors in 1950s and 1960s got acquainted with Brecht’s works both in Britain and in Germany and they helped to introduce Brecht’s epic theatre on British stage. This generation of playwrights and directors paved the way for the development of political drama in Britain. Even though political dramatists did conceal, Brecht’s epic theatre was, in literary terms, one of the greatest influences on political drama. This study will briefly talk about the development of British political drama and then it will reveal to what extent Brecht’s epic theatre affected British political playwrights. Lastly, it will explore Brechtian influences in a play Fanshen (1975) by one of the representative political playwrights, David Hare.Item COLLISION OF EROS AND THANATOS IN “THE SNAKE”(Ankara Üniversitesi, 2022) Bezci, Şenol; Amerikan Kültürü ve Edebiyatı (İngilizce); Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiJohn Steinbeck’in ünlü öyküsü “Yılan”, yazarı bu yönde bir açıklama yaptığı için, amacı ve iletisi bilinmeyen, gizemli bir öykü olarak kabul edilir. Steinbeck öyküde geçen olayın gerçekten de yaşandığını ve kendisinin, olayı sadece olduğu gibi kağıda geçirdiğini söyler. Çoğu okur ve eleştirmen yazarın bu açıklamasını kabul etmektedirler. Ancak, Freudyen bir inceleme yapıldığında öykünün, yaşam ve ölüm dürtülerinin, yani Eros ve Thanatos’un çatışmasını gösteren, iyi düşünülmüş ve iyi işlenmiş bir metin olduğunu görürüz. Dolayısıyla, bu makale önce Freud’un yaşam ve ölüm dürtüleri kuramını açıklamayı, sonra da öyküdeki karakterlerin davranışlarının, bariz bir şekilde yaşam ve ölüm dürtüleriyle yönlendirildiğini göstermeyi amaçlamaktadır. Freud birden çok eserinde insanların, birisi bireyi hayattan keyif almaya ve birlikte yaşamaya, diğeri saldırganlık ve yıkıma yönlendiren iki baskın dürtü tarafından yönetildiğini ortaya koyar. Bu dürtülerin ilki Eros, ikincisi Thanatos’la sembolize edilmektedir. “Yılan”ın kadın karakteri, zehirli bir çıngıraklı yılan satın almak ve yılanın bir fareyi yiyişini seyretmek istediği için özünde Thanatos dürtüsüyle hareket etmektedir. Kadın, yılanın fareyi yeme sahnesini seyrederek erotik ve saldırgan dürtülerini tatmin ederken, bir biyolog olan ve hem işi hem de yaradılışı gereği bir Eros insanı olan erkek karakter, şaşkınlık içinde kadını ve sahneyi seyretmektedir. Böylece öykü Eros ve Thanatos’un çatışma yeri haline gelir. Bu açıdan bakıldığında, çoğu okurun düşüncesinin aksine, öykü açık bir metin haline gelir.Item ASUBJECTIVITY AND IMPERSONHOOD IN PATOČKA AND DELEUZE(Ankara Üniversitesi, 2022) Shores, Corry; Other; OtherDeleuze’ün kişisel olmayan ve asubjektif (ilk anlamıyla, göreceli olmayan) felsefesi onun anti-fenomolojik olduğu iddiasına yol açan nedenlerden biridir. Ancak, Patočka tarafından tartışıldığı gibi; fenomoloji, zaten, asubjektiftir. Bu durum Deleuze tarafından geliştirilen deneyleme (yaşantılama) felsefesinin asubjektif bir fenomenoloji olabileceği ihtimalini yeniden değerlendirmenin yolunu açar. Burada karşımıza çıkan; Patočka’nın kişisel deneylemesinden (yaşantılamasından) Deleuze’ün kişisel-olmayan deneyleme yoluyla farklılaştığıdır. Bu noktada; kişisel-olmayan, asubjektif bir fenomenolojinin Deleuze’ün çalışmalarında yer bulup bulmadığını merak etmekteyiz. Bu amaçla öncelikle Patočka’nın Husserl’e karşı geliştirdiği ve fenomenolojiyi “egosal-subjektiften uzaklaştırmanın” sebeplerini araştırmaktayız. Özet olarak; Patočka, öznelliğin verili bir fenomen olmadığını ve fenomolojinin asıl derdinin de bu olmadığını ileri sürer. Böyle bir dolaysız deneyleme (yaşantılama) araştırması aşkınsal öznellik yerine dünyamıza uyguladığımız bir “delme kuvvetini”, (Patočka’nın deyimiyle) bir thrust’ı açığa çıkarır. Benzer biçimde Deleuze’ün deneyleme (yaşantılama) felsefesi de böyle bir self-dışı hareketi, Ferlinghetti’nin “dördüncü tekil şahıs” kavramına olan atfı yoluyla gördüğümüz bu hareketi, araştırır. Hatta Deleuze’ün Peircie’çı “Sıfırıncılık” kavramı da buna delil teşkil eder. Patočka’dan farklı olarak; Deleuze’de, kişi-lik deneyimin temeline konumlandırılmaz, onun çalışmalarında kişisel-olmayan bir deneycilik, paneksperiantalizm vardır.Item A VIRTUOUS PANDEMIC? (IM)MORAL RESPONSES TO BLACK DEATH IN DANIEL DEFOE’S A JOURNAL OF THE PLAGUE YEAR(Ankara Üniversitesi, 2022) Arıkan, Seda; Other; OtherTarih boyunca insanlık, insanların farklı şekillerde karşılık verdiği, baş etmek için mücadele ettiği ve nihayetinde onları alt ettiği birçok pandemiden mustarip olmuştur. Tarihin insanlığı şahit kıldığı gibi, şu ana kadar insanlığın atlatamadığı tek bir pandemi yoktur. Bununla birlikte bir pandemide hayatta kalmak, sadece fiziksel, sosyal ve finansal değil, en önemlisi ahlâki olan birçok yetenek gerektirir. Bu anlamda, pandemi anlatıları zor zamanlardan geçerken ahlâki ve ahlâk dışı tutumların nasıl benimsendiğini kavramak için ilham vericidir. Bunun ışığında, Daniel Defoe'nun 1722'de yayımlanan A Journal of the Plague Year [Veba Yılı Günlüğü] adlı eseri, bu romanı gerçekçi bir tarihsel anlatı kategorisine dahil eden rasyonalist bir bakış açısıyla 1665 Londra Büyük Veba salgınına ışık tutar. Bununla birlikte, Defoe'nun 1665 veba salgınını belgelemesi, aynı zamanda insanların pandemi zamanlarında nasıl davrandıklarını ve pandemiye ahlâki veya ahlâk dışı olarak nasıl tepki verdiklerini tasvir eden ve bunu açığa çıkaran ahlâki bir anlatıdır. Defoe'nun insan yelpazesi göz önüne alındığında-–şehirden derhal kaçan önde gelen zenginler, insanları ölüme terk ederek evleri karantinaya alan valiler, vebayı yayan cahil insanlar, sahtekâr din adamları, doktorlar ve insanları sömüren sihirbazlar; ve birbirlerini kollayarak hayatta kalmayı tercih edenler–A Journal, acı çeken insanların ve onların acılarından faydalanan diğerlerinin ölümcül bir salgına nasıl ahlâki ya da ahlâk dışı tepkiler verdiğine işaret etmektedir. Bu çalışma, günümüz Covid-19 pandemisine verilen mevcut ahlâki (olmayan) tepkilere ışık tutmak için, yüzyıllarca öteden gelen bir çağrı olarak kabul edilebilecek Defoe’nun bu anlatısında ahlâk felsefesinin yerini görünür kılma çabasıdır.