02-DOKTORA TEZLERİ

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 8858
  • Item
    Refah rejimlerinin kadının işgücü arzı üzerindeki etkisi: Türkiye örneği
    (Ankara Üniversitesi, 2019) Bodur, Nursel Durmaz
    lkelerin refah rejimi, kadınların çalışma hayatına katılımını destekleyici ya da engelleyici olmaktadır. Refah rejiminin meta-dışılaştırma ve aile-dışılaştırma yeteneği ne kadar yüksekse, kadını işgücü piyasasında istikrarlı bir biçimde tutma konusunda da o kadar başarılı olmaktadır. Tez kapsamında ele alınan refah rejimi göstergeleri; kadınların sosyal güvenceli istihdama erişimleri ve sosyal güvenlik uygulamalarının kadın işgücü arzı üzerindeki etkileri olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda, Türkiye refah rejimi, Güney Avrupa refah rejimine dâhil edilmiştir. İki ana amacı olan bu tezde nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bunlardan ilki, Türkiye'de sosyal güvenceli istihdam edilmeyi belirleyen faktörlerin tespit edilerek toplumsal cinsiyet temelli bakış açısıyla analiz edilmesidir. İkincisi ise Türkiye'de cömert sosyal güvenlik uygulamalarının kadın işgücü arzı üzerindeki etkisinin ortaya çıkartılmasıdır. Sonuç olarak; Türkiye'de sosyal güvenceli istihdam edilmeyi olumlu yönde etkileyen etmenler karşısında, kadınların dezavantajlı oldukları ortaya çıkmıştır. Eğitim, en önemli etmen olmasına rağmen, Türkiye'de yüksek eğitimli kadınların önemli bir kısmının işgücünde olmadığı görülmüştür. Diğer taraftan Türkiye'de dul-yetim aylığı ve bağımlı sağlık sigortalısı olma uygulamalarının kadın işgücü arzını olumsuz yönde etkilediği ortaya çıkmıştır. Tüm bunlar refah rejiminin birer yansıması olarak geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin benimsenmesi ile açıklanmaktadır. Tez kapsamında gerçekleştirilen öngörüde, Türkiye'de 2030 yılına kadar sosyal güvenceli biçimde istihdam edilen kadın sayısında önemli bir değişmenin yaşanmayacağının ortaya çıkması, kadınların birincil sektörde istihdam edilmeleri önündeki engelleri kaldıracak politikalara ihtiyaç duyulacağını göstermektedir.
  • Item
    Manisa ve Isparta iç su avlak sahalarında balıkçılık yönetimi, stratejileri, sorun ve çözüm önerileri
    (Ankara Üniversitesi, 2019) Yılmaz, Emre
    Bu tez çalışması ile Marmara Gölü ve Demirköprü Baraj Gölü (Manisa) ile Eğirdir Gölü ve Beyşehir Gölü (Isparta) olmak üzere dört avlak sahasında; balıkçıların sosyo-demografik ve sosyo-ekonomik yapısının, balıkçı filosunun sayı-niteliklerinin mevcut durumunun belirlenmesi ve balıkçıların gerek yönetim uygulamaları gerekse su ürünleri sektörüne ilişkin bazı konular, sorunlar, çözüm önerileri hakkında görüş ve düşüncelerinin tespiti amaçlanmıştır. Bu amaçla 2018 yılında 59 balıkçıya uygulanan anket verileri, istatistiki açıdan (mutlak-oransal hesaplamalar yapılarak ve doğrusal olmayan kanonik korelasyon analizi kullanılarak) değerlendirilmiştir. Araştırma bulgularına göre; a) Manisa ve Isparta İli'nde balıkçıların sosyo-demografik özellikleri benzer olmakla birlikte, Beyşehir Gölü'nde nispeten daha genç nüfus, Eğirdir-Beyşehir Gölleri'nde ise daha eğitimli balıkçılar faaliyet göstermektedir b) Eğitim düzeyi yüksek balıkçılara göre, aşırı avcılık, pazarlama, su seviyesindeki değişiklikler balıkçılıkta karşılaştıkları önemli sorunlardır. Yasak dönemde-yasak av araçlarıyla avlanma doğal balık stoklarının azalmasında etkendir; son on yılda su ürünleri sektöründe herhangi bir gelişme olmamıştır c) Gelir ve eğitim düzeyi düşük balıkçılara göre ise ruhsatsız-yasak av araçlarıyla avcılık yapılması, cezaların caydırıcı olmaması sorundur; küçük balıkların avlanması stokların azalmasında etkendir. İç su balıkları avcılığındaki en önemli sorun çevresel problemler olup, balıkçılığın daha iyi yönetilebilmesi için çevresel koruyucu tedbirlerin alınması gerektiği görüşü ön plandadır d) Sektörde yaşanan sorunların çözümünde, eğitim düzeyi-gelir kaynakları yüksek balıkçılar yasal düzenlemelerin iyileştirilmesi ve yasal düzenlemelere uyulması görüşünü benimserken, daha düşük eğitim ve gelir seviyesine sahip balıkçılar, pazarlamada yaşanan sorunların giderilmesi gerektiğini düşünmektedirler. Çalışma bulguları ışığında, yörede iç sularda avcılığın ekonomik sürdürülebilirliğinin önünü açacak, balıkçılığı ikincil meslek konumundan kurtaracak etkin stratejilere ve balıkçı görüş-düşünceleri doğrultusunda ortaya çıkan yönetsel boşlukların doldurulmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
  • Item
    Teknoloji, inovasyon ve Ar-Ge'ye yönelik devlet politikaları ve TÜBİTAK tarafından verilen Ar-Ge desteklerinin firmalar üzerindeki etkisine yönelik analiz
    (Ankara Üniversitesi, 2020) Ertan, Figen
    Günümüzde ekonomik büyüme ve teknolojik gelişmenin içiçe olması, birinin diğeri üzerindeki etkisini ayırt etmeyi imkansız hale getirmiştir. Bu çalışmada literatürde yer alan çok sayıda çalışmadan tarihsel süreç içerisinde devletin teknoloji, Ar-Ge ve inovasyondaki rolü konusunda bazı iktisadi düşünce akımlarına yer verilmiş ve ekonomik büyümenin önemli bir kaynağı olan Ar-Ge faaliyetlerine odaklanılmıştır. Türkiye'de Ar-Ge faaliyetinde bulunan firmalara TÜBİTAK tarafından hibe şeklinde verilen doğrudan desteklerin bu firmaların performansları üzerindeki etkisi analiz yöntemiyle değerlendirilmeye çalışılmıştır. Devlet tarafından verilen destek ve teşviklerin etkinliği çok sayıda parametreden etkilendiğinden hesaplanması çok zor olmakla birlikte genel olarak belirli bir fikir vereceği düşünülmektedir.
  • Item
    Grafen temelli nanokompozitlerin süperkapasitör uygulamalari i̇çin performanslarinin i̇ncelenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2020) Zafer Çıplak
    Bu tez çalışmasında, süperkapasitör uygulamasına yönelik, yüksek spesifik kapasitans, yüksek enerji ve güç yoğunluğu ile uzun döngü ömrüne sahip grafen temelli nanokompozitlerin sentezlenmesi amaçlanmıştır. Grafen oksitin (GO) çevre dostu bir indirgeyici ve stabilizör ajan olan liken özütü (Cetraria islandica (L.) Ach.) ile indirgenmiş grafen oksit (rGO) yapısı elde edilmiştir. Çalışma kapsamında ayrıca GO, rGO ve azot katkılı indirgenmiş grafen oksit (N-rGO) yüzeyinde, metal nanotanecik (Ag, Au), bimetalik nanotanecik (AgAu), metal oksit nanotanecik (Fe3O4) ve iletken polimer (PANI) yapılarının sentezlenmesi ile süperkapasitör uygulamasına yönelik olarak hem elektriksel çift tabaka hem de psödokapasitans mekanizmaları ile enerji depolama özeliğine sahip, yüksek iletkenlik ve mekanik dayanımı olan hibrit elektrot nanomalzemeleri başarıyla sentezlenmiştir. Hazırlanan nanokompozitler Fourier-dönüşümlü kızıl ötesi spektroskopisi (FTIR), Raman spektroskopisi, UV-görünür bölge spektrofotometre analizi, X-ışınları kırınımı (XRD), X-ışınları fotoelektron spektroskopisi (XPS), elementel analiz, Taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve EDX analizi, Geçirimli Elektron Mikroskobu (TEM) ve Yüksek Çözünürlüklü Geçirimli Elektron Mikroskobu (HR-TEM) analizleri ile karakterize edilmiştir. Nanokompozitlerin sentez parametreleri ve kompozit bileşiminin elektrokimyasal performanslarına etkileri incelenmiştir. Elektrokimyasal özelikler üçlü ve ikili elektrot konfigürasyonlarında dönüşümlü voltammetri (CV), galvanostatik şarj-deşarj (GCD) ve elektrokimyasal impedans spektroskopisi (EIS) analizleri ile belirlenmiştir. Literatürde ilk kez Cetraria islandica (L.) Ach. ekstraktı ile hazırlanmış olan LrGO-AgAu bimetalik nanotanecik nanokompoziti yüzeyinde DBSA sulu çözeltisinde anilin monomerinin polimerizasyonu ile hazırlanmış olan LrGO-AgAu-PANI nanokompoziti, ikili elektrot konfigürasyonunda 1 A/g akım yoğunluğu değerinde, LrGO-PANI (428.9 F/g) ve saf PANI (61 F/g) gibi bileşenlerinden daha üstün elektrokimyasal performans sergileyerek, 592.2 F/g spesifik kapasitans ortaya koymuş ve 3000 tekrarlı şarj-döngüsünün ardından kapasitansının 93.1%'ini koruyarak yüksek kapasitans ve döngü kararlılığı ortaya koymuştur. Bu nedenle literatürde ilk kez sentezlenmiş olan LrGO-AgAu-PANI nanokompoziti başta olmak üzere tez çalışması kapsamında hazırlanmış olan elektrot malzemeleri süperkapasitör uygulamaları için önemli potansiyele sahiptir. Elde edilen bulgular elektrot malzemelerinin birbirleri ile oluşturdukları kompozitlerin, sahip oldukları dezavantajları önemli ölçüde gidermenin yanında, birbirleri arasındaki sinerjik etkiler yoluyla kompozitin elektrokimyasal performansını kayda değer şekilde geliştirdiğini göstermektedir.
  • Item
    İklim krizi bağlamında toplumsal cinsiyet tartışması ve Türkiye / Climate crisis in the context of gender discussion and Turkey
    (Ankara Üniversitesi, 2019) Kovancı, Esra
    İklim krizi tüm dünyayı etkileyen, kökü eşitsiz toplumsal ilişkilere dayanan bir sorundur. Sosyal adaletsizlik temelinde şekillenen iklim krizi, kadınların ve erkeklerin farklı ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran, toplumsal cinsiyet nötr bir kriz değildir. Özellikle doğal kaynaklar üzerinden geçimini sağlayan yoksul ve gelişmekte olan ülkelerdeki kadınlar, krizden orantısız şekilde daha çok etkilenmektedirler ve krizle başa çıkma kapasiteleri sosyal, ekonomik ve hatta politik engellerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu çalışmada dünyada ve Türkiye'de iklim değişikliği politikalarında toplumsal cinsiyet özelinde kadınların durumunun analiz edilmesi amaçlanmıştır. Tezin konusu tematik olarak sınırlanmamış olmakla birlikte, uluslararası kuruluşların ve başarıyı yakalamış ülkelerin toplumsal cinsiyet eşitliğini politikalarına nasıl yansıttıkları değerlendirilmiştir. Bu bağlamda başarıyı yakalamış ülkelerden yola çıkarak Türkiye'nin iklim politikalarının değerlendirmesi yapılmıştır. Türkiye'de toplumsal cinsiyet özelinde kadınların iklim değişikliği politikalarında ne derece yer aldıkları tezin ana unsurlarından birisini oluşturmuştur. Dört bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümde, feminizm ve toplumsal cinsiyet kavramlarının çevre bağlamında değerlendirilmesi yapılmıştır. İkinci bölümde iklim değişikliği sorunsalına toplumsal cinsiyet duyarlı yanıt ihtiyacı üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde iklim değişikliğine ilişkin uluslararası politikalar toplumsal cinsiyet bağlamında değerlendirilmiştir. Tezin dördüncü ve son bölümünde Türkiye'nin iklim değişikliği politikalarında toplumsal cinsiyet değerlendirmesi yapılmıştır.
  • Item
    Yerli İzolat Bazı Bacillus Türleri Kullanılarak Farklı Gıda ve Tarım Atıklarından Ksilanaz Üretiminin Optimizasyonu
    (Ankara Üniversitesi, 2020) Güler, Fatma
    Tez çalışması kapsamında toprak, buğday kepeği, çürümüş saman, fıstık kabuğu, buğday sapı, nohut mayası, bitki atıkları, meyve atıkları, elma posası, ekşi hamur mayası ve fıstık kabuğundan 66 adet yerli bakteri örneği izole edilmiştir. İzolatların 39 adedinin Gram pozitif ve basil hücre morfolojisine sahip olduğu, bu izolatların Bacillus cinsine ait olabileceği; yüksek ksilanaz aktivitesi gösteren 8 izolatın (3, 39, 45, 46, 64, 65, 66, 67 nolu izolatlar), 16S rRNA testi sonucunda tamamının Bacillus cinsine ait olduğu belirlenmiştir. Yüksek ksilanaz aktivitesi gösteren 39 numaralı (13,33 U/mL) ve 67 numaralı (5,57 U/mL) izolatlar seçilerek; çalışmanın Yanıt Yüzey Yöntemi ile optimizasyon aşaması için, ksilanaz aktivitesine sahip referans bakteri Bacillus subtilis ATCC 6633 ile birlikte kullanılmıştır. 39, 67 numaralı izolatlar ve referans bakteri ile ksilanaz enziminin üretimi için besiyeri başlangıç pH değeri, karıştırma devri ve inkübasyon sıcaklığı parametreleri bağımsız değişken olarak seçilmiş olup; bu parametreler Horikoshi besiyerinde Yanıt Yüzey Yöntemi ile optimize edilmiştir. Optimizasyon denemeleri sonucunda, 39 numaralı izolatın optimum ksilanaz enzim üretim noktası 135 rpm, 30C ve pH 8; 67 numaralı izolatın optimum ksilanaz üretim noktası ise 127 rpm, 30C, pH 8 olarak belirlenmiştir. Optimizasyon ile 39 numaralı izolatın enzim aktivitesini 1,31 kat, 67 numaralı izolatın ise 4,21 kat arttırdığı görülmüştür. Optimum enzim üretim parametrelerinde, Horikoshi besiyerine %2, %5 ve %7 oranlarında, ayrı ayrı elma posası, buğday kepeği ve mısır koçanı ilave edilerek ksilanaz üretimi gerçekleştirilmiştir. En yüksek ksilanaz aktivitesi değerleri, %5 oranında elma posası ilave edilmiş besiyerinde elde edilmiş olup; 39 numaralı izolat için 12,16 U/mL, 67 numaralı izolat için 12,26 U/mL olarak bulunmuştur.
  • Item
    N/O donör atomlu ferrosenil siklotetrafosfazenlerin mono ve bidentat ligandlar ile tepkimelerinin ve antitüberküloz aktivitelerinin incelenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2019) Binici, Arzu
    Bu çalışmada, ferrosenkarboksaldehit ile 3-amino-1-propanolün metanol ortamındaki kondenzasyon tepkimeleri sonucunda oluşan Schiff bazının NaBH4 ile indirgenmesinden 3-(N-ferrosenilmetilamino)-1-propanol, FcCH2N(CH2)3OH (1), elde edilmiştir. Sentezlenen bu NO donör atomlu bidentat ligandın sodyum tuzu (2) oktaklorosiklotetrafosfazen (tetramer, N4P4Cl8, 3) ile reaksiyonları sonucunda ise hekzakloro-mono-ferrosenil-spiro (4) ve hekzakloro-mono-ferrosenil-2,4-ansa (5) bileşikleri kolon kromatografisi ile ayrılarak elde edilmiştir. Kısmen sübstitüe spiro (4) ve ansa (5) bileşiklerinin sırasıyla aşırı miktardaki pirolidin, morfolin, piperidin, 1,4-dioksa-8-azaspiro[4,5]dekan (DASD), benzil amin ve hekzil amin ile tepkimelerinden tamamen sübstitüe spiro ürünler (6-11) ve 2-cis-4-dikloro ansa bileşikleri (12-15) sentezlenmiştir. İki dişli ligand olan diaminin (18) aşırısı ile tetramerik fosfazenlerin (4 ve 5) reaksiyonlarından kısmen sübstitüe (20) ve tamamen süstitüe (21), (24) ve (25) bileşikleri elde edilmiştir. İki dişli NO ligandının sodyum tuzunun (19) aşırısı ile spiro (4) ve ansa (5) bileşliklerinin reaksiyonundan kısmen sübstitüe spiro fosfazen türevleri (22-23) ve ansa fosfazen türevleri (26-28) elde edilmiştir. Sentezlenen bileşiklerin (4-28) yapıları element analizi, kütle spektrometresi (ESI-MS), FTIR, HSQC, HMBC, 1H, 13C ve 31P NMR tekniklerinden faydalanılarak belirlenmiştir. Bileşik 4'ün moleküler ve kristal yapısı X-ışını kırınımmetre (kristallografi) yöntemi ile aydınlatılmıştır. Tüm ansa fosfazen türevleri birden fazla stereojenik P atomuna sahiptir. Sentezlenen bileşiklerin (6-11 ve 12-17) Mycobacterium Tuberculosis H37Rv suşuna karşı antitüberküloz aktivite çalışmaları yapılmıştır. Ayrıca, sentezlenen bileşiklerin 12 ve 13 kiralitesi kiral HPLC ile incelenmiş ve rasemik karışım halinde olduğu bulunmuştur.
  • Item
    Türkı̇ye'de ekonomı̇k yapı ve bölgesel dayanıklılık ı̇lı̇şkı̇sı̇
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Molu, Abdurrahman Mohammed
    Bu doktora tezi, Türkiye'de bölgesel ekonomik yapı ile bölgesel ekonomik dayanıklılık arasındaki ilişkiyi analiz etmektedir. Çalışmanın amacı, Türkiye'nin farklı bölgelerindeki ekonomik yapıların bu bölgelerin dayanıklılık performansını nasıl etkilediğini araştırmaktır. Özellikle, ekonomik uzmanlaşma, çeşitlilik ve ilişkili çeşitliliğin bölgesel dayanıklılık üzerindeki etkileri analiz edilmiştir. Çalışma, Türkiye ekonomisinin 2003- 2020 yılları arasında yaşadığı kriz ve toparlanma süreçlerinde bölgelerin ekonomik dayanıklılık kapasitelerini değerlendirmektedir. Ayrıca, yüksek ve orta-yüksek teknoloji sektörlerindeki ilişkili çeşitliliğin bölgesel dayanıklılığa etkisi de incelenmiştir. Bölgesel dayanıklılık daralma ile toparlanma süreçlerine yönelik endeksleri kullanılarak ölçülmüştür. Bölgelerin ekonomik uzmanlaşma ve çeşitlenme düzeyleri, Herfindahl- Hirschman Uzmanlaşma Endeksi (HHI) ve Krugman Çeşitlenme Endeksi (KDI) kullanılarak değerlendirilmiş; ilişkili ve ilişkili olmayan çeşitlilik ise entropi ölçüleriyle analiz edilmiştir. Ekonomik yapı ile dayanıklılık arasındaki ilişkileri keşfetmek için çoklu regresyon modelleri kullanılmıştır. Araştırmanın temel bulguları, dayanıklı ve dayanıklı olmayan bölgeler arasında sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi açısından belirgin farklar olduğunu göstermektedir. Sosyoekonomik açıdan daha az gelişmiş bölgelerin dayanıklılık konusunda daha yüksek performans gösterdiği gözlenmiştir. Buna karşılık, kriz ve toparlanma dönemlerinde düşük performans gösteren bölgelerin daha gelişmiş bölgeler olduğu görülmüştür. Literatürde, sektörel çeşitliliğin bölgesel ekonomik dayanıklılığı artırdığına dair yaygın bir görüş bulunmasına karşın, Türkiye bağlamında bu çalışmanın sonuçları, endüstriyel çeşitliliğin krize karşı dayanıklılığı artırmadığını göstermektedir. Hem kriz hem de toparlanma dönemlerinde çeşitlenmiş bölgelerin performanslarının düşük olduğu ve çeşitliliğin istihdamı olumsuz etkilediği görülmüştür. Öte yandan, bir bölgenin yalnızca birkaç sektörde uzmanlaşması dayanıklılığı artırmada yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Bölgesel uzmanlaşmanın dayanıklılık üzerindeki etkisinin sabit olmadığı, ölçüm yöntemlerine göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Mutlak uzmanlaşmanın dayanıklılık üzerinde etkili olmadığı, ancak göreceli uzmanlaşmanın olumlu etkiler yarattığı görülmüştür. İlişkili çeşitlilik değişkeni, dönemler arasında tutarlı bir etki göstermemiş ve yalnızca belirli dönemlerde anlamlı bulunmuştur; bu dönemlerinde de dayanıklılığı olumsuz yönde etkilediği gözlemlenmiştir. Bu bulgu, ilişkili çeşitliliğin önemli bir teorik kavram olmasına rağmen, pratik sonuçlarının bağlama bağlı olduğunu ve öngörülenden daha karmaşık olduğunu ortaya koymaktadır. İlişkili olmayan çeşitlilik ise çeşitli kriz dönemlerinde yapılan analizlerde, bölgesel dayanıklılığı anlamlı ve tutarlı bir şekilde olumsuz yönde etkilemiştir. İstihdam üzerindeki etkileri göz önüne alındığında, ilişkili olmayan çeşitliliğin, ilişkili çeşitliliğe kıyasla daha belirgin bir faktör olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca, çalışmanın bir diğer önemli bulgusu, sanayileşme değişkeninin ekonomik dayanıklılığı tutarlı bir şekilde olumsuz etkilemesidir. Yüksek ve orta-yüksek teknoloji sektörlerinde ilişkili çeşitliliğin bölgesel dayanıklılık üzerindeki etkisine dair yapılan analizler, modellerin çoğu dönemde anlamlı ve açıklayıcı olamadığını göstermektedir. Sonuç olarak, çalışma, Türkiye'de ekonomik yapının bölgesel ekonomik dayanıklılığı belirlemede önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Ancak, literatürdeki yaygın kanıların ve araştırma hipotezlerinin aksine, bölgelerde gözlemlenen dayanıklılığın mevcut yapının etkinliği ve uyum kabiliyetinden kaynaklanmadığı anlaşılmıştır. Bunun yerine, bu dayanıklılığın kaynağı, az gelişmiş bölgelerin basit ekonomik yapıları ve kriz dönemlerinde en fazla etkilenen sanayi sektörünün az gelişmiş bölgelerde düşük oranda bulunmasıdır. Bu durum, bu bölgelerin krize maruz kalmasını azaltmıştır. Dolayısıyla, analiz dönemindeki Türkiye'nin bölgesel dayanıklılığını açıklarken, ekonomik yapıdan çok, krizin niteliğine odaklanmanın daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, kalkınma stratejilerinin her bölgenin özgül kırılganlıklarına ve güçlü yanlarına duyarlı bir şekilde uyarlanması gerekliliğini vurgulamaktadır. Krizlerin doğasına ve niteliğine göre esnek politikaların geliştirilmesi ve bu politikaların duruma göre uyarlanması büyük önem taşımaktadır.
  • Item
    Çevresel sürdürülebilirlik kapsamında tüketici bilinci ve markadan kaçınma: İklim değişikliği katılımı ve öncüllerinin etkisi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Dinçer, Özge
    Bu tez, "iklim değişikliği" bağlamında duygular, kişisel çıkarlar, katılım, marka ve çevre dostu davranış etkileşimlerinin eksikliğinden yola çıkılarak, iklim değişikliği katılımını etkileyen psikolojik faktörleri ve bu katılımın markalardan kaçınma davranışları ile çevresel sürdürülebilir tüketim bilinci üzerindeki etkilerini incelemektedir. Aynı zamanda bu çalışmada özellikle, iklim değişikliği korkusunun doğa aşkı, egoizm ve özgecilik motivasyonları üzerindeki etkileri ile bu motivasyonların katılım davranışlarını nasıl şekillendirdiği araştırılmaktadır. Araştırmanın verileri, Birleşik Krallık'ta yaşayan tüketicilerden oluşan çevrimiçi anket yöntemiyle Prolific platformu aracılığıyla toplanmıştır. Toplamda 431 anket verisi elde edilmiş, bu veriler kontrol soruları ve istatistiksel yöntemler kullanılarak temizlenmiş ve sonunda 418 geçerli veri analize dahil edilmiştir. Hipotezleri test etmek için yapısal eşitlik modellemesi uygulanmıştır. Çalışmada, iklim değişikliği korkusu, doğa aşkını ve özgeciliği pozitif yönde, egoizmi ise negatif yönde etkilemektedir. Özgecilik ve doğa aşkı bireylerin iklim değişikliği katılımını pozitif yönde egozimin ise iklim değişikliği katılımını negatif yönde etkilediği ve aynı zamanda iklim değişikliği katılımının, markadan kaçınma ve çevresel sürdürülebilir tüketim bilinci arasındaki etkileşimlerin olumlu yönde katkı sağladığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Bu doğrultuda, pazarlama literatüründe duygular, katılım ve çevreci davranışların etkileşimlerini inceleyerek, bireylere ve işletmelere stratejik içgörüler sunmayı hedeflemektedir. Bu çalışmayla, pazarlama, psikoloji ve iklim değişikliği/sürdürülebilirlik literatürüne önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
  • Item
    Tek yıllık çim (Lolium multiflorum Lam.) çeşitlerinde fosforlu gübrelemenin yem kalitesi ve çinko biyofortifikasyonuna etkileri
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Öngören, Sema Çakır
    Bu araştırma Ankara koşullarında farklı dozda fosfor gübrelemesinin, tek yıllık çim (Lolium multiflorum Lam.) çeşitlerinde yem kalitesi ve çinko biyofortifikasyonuna etkilerini tespit etmek amacıyla yürütülmüştür. Ayrıca çalışma ile yarayışlı çinko ile fosfor içeriği yeterli olmayan tarla koşullarında maksimum verim ve kalite için optimum düzeyde fosfor ve çinko gübre gereksiniminin belirlenmesinde kaynak olabilecek veri elde edilmesi hedeflenmiştir. Bu çalışma Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü deneme tarlasında, 2022-2023 yılları yetiştirme mevsimi boyunca yürütülmüştür. Materyal olarak; tek yıllık çim çeşitleri arasından Çiğdem, Trinova, Star, Astound ve Campivert seçilmiştir. Gübre olarak, triple süper fosfat fosfor gübresi ve % 34 çinko sülfat (ZnSO4.7H2O) içerikli çinko gübresi kullanılmıştır. Denemede, tesadüf bloklarında bölünen bölünmüş parseller deneme desenine göre çeşitler ana parsele, fosfor dozları (10 ve 40 kg/da) alt parsele ve çinko dozları (0 ve 500 g/da) ise alt alt parsele gelecek şekilde ekim gerçekleştirilmiştir. Başaklanma olgunluğuna gelen bitkilere ait morfolojik gözlemler, tarımsal özellikler, bitki besin element içerikleri ve toplam verimler incelenmiştir. İki yıla ilişkin araştırma sonuçları değerlendirildiğinde; tek yıllık çim çeşitlerine uygulanan fosfor ve çinko dozları arasında sürekli bir etkileşimin mevcut olduğu, bu etkileşimden de tek yıllık çim çeşitlerinin olumlu yönde etkilenebildiği tespit edilmiştir. Artan fosfor ve çinko dozları her iki yılda da yeşil ot veriminde artış sağlamıştır. Çeşitlerin tepkisi yıllar itibari ile farklı olmuş, ham protein verinde artış gözlenmiştir. Birinci biçimde artan fosfor uygulaması ile bitkide çinko konsantrasyonu artmış, diğer biçimlerde çeşitlilik göstermiştir. Çinko uygulamasıyla çeşitlerdeki çinko konsantrasyonunda artış gözlenmiştir. Fosfor ve çinko uygulamaları çeşitlerdeki fosfor konsantrasyonunu artırmıştır.
  • Item
    Kuraldışı durum belirleme yapılarında özne-eylem bağımlılığının işlemlenmesinde uzaklık uyum ve anlamsal karışma etkileri
    (2024) Sarıkaya, Süheyda
    Bu tezde, özne-eylem bağımlılığının işlemlenmesinde güçlüğe neden olduğu varsayılan uzaklık ve benzerlik-temelli karışma etkileri incelenmektedir ve söz konusu zorlukların, eylemdeki biçimbilimsel uyumun varlığından etkilenip etkilenmediğine odaklanılmaktadır. Türkçede biçimbilimsel uyumum seçimlik olarak görüldüğü Kuraldışı Durum Belirleme (KDB) yapıları, uyumun, söz konusu etkiler ile etkileşimini ele alabilmek için uygun bir test ortamı sunmaktadır. Bu yapılarda, özne ve eylem arasındaki çizgisel uzaklık ve [+canlı] özellikli çeldiricilerin yol açabileceği karışma etkileri ile uyumun bu olası güçlüklere etkileri kendi-hızında okuma deneyleri ile ele alınmıştır. Uzaklık ve uyuma yönelik Deney 1'de, dilbilgisel yargı testinde uyum etkisi anlamlı bulunmuş, uzaklık etkisi anlamlı bulunamamıştır. Kendi-hızında okuma deneyinde ise uyum etkisi anlamlı bulunmamıştır, ancak uzaklık etkisi anlamlıdır. Yargı testinde uyum etkisinin sonralık etkilerini yansıttığı düşünülmektedir. Kendi-hızında okumada ise uzaklık etkisi, BYK'nın bütünleştirme yükü varsayımıyla örtüşmektedir. Deney 2'de, dilbilgisel yargı testinde uyum ve karışma etkileri anlamlıdır. Burada, uyumlu tümcelerin ve bu yapılarda [+canlı] özellikli çeldiricilerin bulunduğu tümcelerin daha kabuledilebilir olarak değerlendirildiği görülmüştür. Öte yandan kendi-hızında okuma testinde uyum etkisi anlamlı bulunamamış, yalnızca anlamsal karışma etkisi anlamlı bulunmuştur. Deney 1 ve 2'nin uyuma yönelik bulguları örtüşmektedir. Her iki kendi-hızında okuma testinde de uyum etkisine yönelik anlamlılığın bulunmaması, katılımcıların biçimbilimsel özelliklere yönelik yüzeysel ya da yeterince iyi işlemleme yaptıklarını düşündürmektedir. İşlemlemede uyum etkisinin bulunamaması, uyumun sözdizimde değil, sözdizim sonrası gerçekleştiğine yönelik bir kanıt olarak da değerlendirilebilir. Sonuç olarak, çalışmada gözlemlenen uzaklık ve karışma etkileri bellek temelli işlemleme yaklaşımlarının varsayımlarıyla uyumludur.
  • Item
    Türkiye'de süt sığırcılığı çiftliklerinde iklim değişikliğine uyum ve azaltım kapasitesinin belirlenmesi ve geliştirilmesi /
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Aydın, Abdüssamet
    Küresel iklim değişikliği günümüzde tarım sektöründe sürdürülebilirliği etkileyen en önemli sorunlardan biri olarak kabul edilmektedir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim değişikliğinin ana nedeni olarak sera gazı emisyonlarındaki artışı ortaya koymuştur. Tarım sektörünün temel kolu olan hayvancılık sektörü ile iklim değişikliği arasında karşılıklı ilişkiler bulunmaktadır. Türkiye tarım sektörü ve üretim değeri içerisinde sığır sütü sektörü çok önemli bir yere sahiptir ve bu sektörün ilk ve en önemli aşamasını süt sığırı çiftlikleri oluşturmaktadır. Türkiye genelinde yaklaşık 1.2 milyon adet süt sığırı çiftliği bulunmaktadır ve bu çiftlikler esas olarak sırasıyla İç Anadolu, Ege ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde yoğunlaşmış durumdadır. Bu çalışmada bu üç bölgeyi temsil eden sırasıyla Konya, İzmir ve Kars ilindeki süt sığırı çiftliklerinin iklim değişikliği azaltım ve uyum kapasiteleri yapısal ve teknik faktörler bakımından analiz edilmiş ve elde dilen sonuçlar esas alınarak iklim değişikliği ile mücadele için hedef ve eylem planlarına yönelik önerilerde bulunulmuştur.
  • Item
    Türkiye'de müzik politikası ve örgütlenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Öçal, Erol Uğraş
    Birbirlerinden uzak gibi görünseler de devlet ve müzik birbiriyle yakın ilişki içindedir. Türkiye'de de devletin müzik alanında etkin bir rolü bulunmaktadır. Devlet bir yandan müzik kurumları kurarken bir yandan da belirli müzik türlerine yönelik öncü, destekleyici veya engelleyici politikalar geliştirmektedir. Devlet ve müzik arasında böylesine bir ilişki olmasına karşılık bu ilişkiye yönelik akademik çalışmalar oldukça sınırlı kalmıştır. Özellikle yönetim bilimi alanında yapılan çalışmaların çok daha az sayıda olduğu görülmektedir. Bu eksikliğe yönelen bu çalışmanın temelinde bu iki soru yatmaktadır. Bunlardan ilki devletin neden bir müzik politikası ve örgütlenmesi olduğu; ikincisi ise bu politika ve örgütlenmeyi nasıl hayata geçirdiğidir. Çalışma, bu sorulara cevabı mekân olarak Türkiye'de, zaman olarak Cumhuriyet'in ilanından 2023'e kadar geçen yüz yıllık süreçte aramaktadır. Nedene ve nasıla odaklanan böyle bir arayışta nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Araştırmada veri toplama tekniği olarak alanyazın taramasının yanı sıra arşiv, politika belgesi ve örgütsel belge taraması kullanılmıştır. Veri analizi tekniği olarak ise içerik analizi kullanılmıştır. Çalışmada, Türkiye'de müzik politikası ve örgütlenmesi, 1923-1960, 1960-1980 ve 1980-2023 olmak üzere üç ana dönemde ele alınmıştır. Bu üç ana dönem altında yer alan toplam altı alt dönemde, müzik politika ve örgütlenmesindeki süreklilikler ve kopuşlar bu alandaki üst örgütlenme, eğitim kurumları, temsil kurumları, hukuki altyapı, fiziki altyapı, insan unsuru, yayma-derleme-denetleme faaliyetleri üzerinden takip edilmiştir. Araştırmada ulaşılan sonuç; Türkiye'de devletin müzik politikası ve bu alanda örgütlenmesinin olmasının nedeni salt sanatsal yaratıcılığın desteklenmesi değil; 1923-1960 arasındaki dönemde yeni devletin kuruluşunda yeni topluma uygun müziği yaratmak ve ulusal bilinci güçlendirmek; 1960-1980 arasında planlı kalkınma için önemli olan insan kaynağını nitelikli hâle getirmek ve kalkınmanın kültürel boyutunu güçlendirmek; 1980 sonrasında ise yeni bir milliyetçilikle, yeni muhafazakarlıkla, küreselleşmeyle ve neoliberalizmle uyumlu bir kültür endüstrisini ve ekonomisini desteklemektir. Tespit edilen her bir dönem ve analiz birimi daha derin araştırmalar yapmayı gerektirmektedir. Çalışmanın, bu alanda yapılacak yeni araştırmalara yol açması umulmaktadır.
  • Item
    Ömer Bahâuddîn el-Emîrî ve şiiri
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Aşantoğrul, Muhammed
    Bu çalışmada Suriyeli şair, düşünür ve diplomat Ömer Bahâuddîn el-Emîrî (1916- 1992)'nin hayatı, eserleri, edebî kişiliği ve şiirleri ele alınmıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan İslâmî Edebiyat akımının önemli temsilcilerinden olan şairin, mesajını okurlarına ulaştırmak için şiiri bir araç olarak kullandığı görülmüştür. Çalışma, giriş ve üç ana bölümden meydana gelmektedir. Çalışmanın giriş bölümünde araştırmanın konusu, amacı, yöntemi ve kaynaklarının yanı sıra İslâmî Edebiyat akımına dair birtakım bilgiler verilmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde şairin hayatı, eserleri ve edebî kişiliği ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde el-Emîrî'nin şiirinde muhtevâ özelliklerine, üçüncü bölümünde ise şekil ve üslup özelliklerine yer verilmiştir. Bu kapsamda başta modern dönemde ortaya çıkan bazı dinî, siyasî ve ailevî şiirleri olmak üzere hiciv, gazel, mersiye, vasf ve fahr türü şiirleri örneklendirilmiştir. el-Emîrî'nin şiiirlerindeki sanatsal yapı, nazım türleri, vezin ve kâfiye durumu tespit edilerek Arap belağatındaki meanî, beyân, ve bedî' ilim dallarına göre şiirleri detaylı bir incelemeye tabi tutulmuştur. Modern dönemde muhteva ve şekil olarak yeni bir tür olan ve ilk defa el-Emîrî'nin ortaya koyduğu ḫumâsiyyât şiirleri, onun Arap şiirine yaptığı önemli bir katkı olmuştur. Ayrıca Filistin ve Mescid-i Aksa mücadelesini müdafaa için yazdığı şiirler ve divanlar şairin tanınmasında etkili olmuştur. Son olarak elEmîrî'nin şiirlerinden birçok örnekler barından bu çalışma, İslâmî Edebiyat akımının edebî anlayışı hakkında bir fikir edinmeye yardımcı olacaktır.
  • Item
    İkinci dil olarak Türkçe konuşurlarının sözcük işlemleme süreçlerinde anlambilim, sözdizim ve sözcük sıklığı etkisi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Karaca, Kübra
    İkinci dil edinimi alanında sözcüklerin eş bulunma sıklığına ilişkin işlemleme çalışmalarının azlığından hareketle gerçekleştirilen bu çalışma, Türkçe anadili konuşurlarının ve Türkçeyi ikinci dil olarak edinen öğrenicilerin sözcük sıklığı ile eş bulunma sıklığı yüksek ve düşük olan sözcükleri, okuma sürecinde işlemlemelerinde ortaya çıkan görünümü ruhdilbilimsel bakış açısıyla incelemeyi amaçlamaktadır. Göz izleme ve tepki süresi çalışmalarının da gösterdiği üzere, kullanım sıklığı düşük olan ve ilgili bağlamda tahmin edilmesi zor olan bir sözcüğe, anlamsal açıdan ilişkili, kullanım sıklığı yüksek olan ve tahmin edilmesi görece daha kolay olan bir sözcüğe kıyasla daha uzun süreyle odaklanılmaktadır (Kliegl v.d., 2004; Pollatsek v.d., 2008; Hohenstein, 2013). Bir sözcüğün ardından gelecek olan sözcüğün, bağlamından tahmin edilebilme oranı ne kadar yüksekse, o sözcüğe sabitlenme süreleri de o kadar kısa olmaktadır (Kliegl v.d., 2004; Staub, 2011). Bu kapsamda, araştırmanın çalışma grubu Türkçe anadili konuşurlarından ve ana çalışma grubu Türkçeyi ikinci dil olarak edinen öğrenicilerden oluşmuştur. Çalışmanın deney deseninde yer alan uyaran setlerinin belirlenmesinde tarama modeli kullanılmış, uyaran setinde yer alan ad ve eylemler, seçilen derlemde (TS Corpus_v2) ve sıklık sözlüğünde (Aksan v.d., 2017) yer alan ifadelerle sınırlı tutulmuştur. Bu çalışma temel olarak, (i) Türkçe anadili konuşuru ve Türkçeyi ikinci dil olarak edinen yetişkinlerin okuma süreçlerinde, sıklığı ve eş bulunma sıklığı düşük olan sözcüklerde ölçülen süre, sıklığı ve eş bulunma sıklığı yüksek olan sözcüklerde ölçülen süreye kıyasla daha mı fazla olacaktır?, (ii) bu iki grubun, eş bulunma sıklığı düşük ve yüksek olan sözcüklere sabitlenme süreleri arasında anlamlı bir farklılık ortaya çıkacak mıdır?, (iii) sıklığın etkisi, anlamsal ve dilbilgisel açıdan bozulma olduğunda nasıl bir görünüm ortaya koyacaktır?, (iv) sıfat-ad, ad-eylem birleşimlerine yönelik gerçekleştirilen işlemleme süreçlerindeki görünüm nasıl olacaktır? sorularına yanıt aramaktadır. Bu araştırma soruları doğrultusunda, iki ayrı deney gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen deneylerin sonucunda sıklığın, anlamın ve dilbilgisel bozukluğun gruplar temelinde yapılan incelemelerde bazı benzer ve farklı sonuçlar ortaya çıkardığı görülmüştür. Genel olarak, D1 ve D2 konuşurlarının okuma süreçlerinde sıklığı ve eş bulunma sıklığı düşük olan sözcüklerde ölçülen sürenin, sıklığı ve eş bulunma sıklığı yüksek olan sözcüklerde ölçülen süreye kıyasla daha fazla olduğu görülmüştür. Bu bulguya koşut bir biçimde, iki grubun sıklığı ve eş bulunma sıklığı düşük ve yüksek olan sözcüklere sabitlenme süreleri arasında yüksek düzeyde anlamlı bir farklılığın ortaya çıktığı da bulgulanmıştır. Nadir sıklıktaki ad ve eylemlerin yer aldığı birleşimlerin işlemlenme sürelerinin, yüksek sıklıktaki ad ve eylemlerin yer aldığı birleşimlerin işlemlenme sürelerine göre daha uzun olduğu ortaya koyulmuştur. Referans grubuyla deney grubunun işlemleme süreleri arasında ise yüksek düzeyde anlamlı farklılık oluşturabilecek bulgular sunulmuştur. Çalışmanın sonuçlarının yönlendirilen ikinci dil edinimi kapsamında, özellikle ikinci dil olarak Türkçe öğretiminde sözvarlığı geliştirme ve dil becerilerinin öğretimi çalışmalarına sezdirimler yoluyla ışık tutacağı düşünülmektedir.
  • Item
    Rıza Şah Pehlevi döneminde İran'da Türk toplulukları
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Celep, Zühre Nur
    Türklerin yaşadığı coğrafya genel itibariyle Çin Seddi'nden başlayarak Tuna boylarına, Sibirya'dan Hint Okyanusu ve Büyük Sahra çölüne kadar uzanan bölgeleri kapsamaktadır. Bu bağlamda İran coğrafyası da Türklerin uzun bir süreden beri meskun oldukları önemli bölgelerden biri olmuştur. Türkler İran'da sırasıyla Gazneliler, Selçuklular, Harzemşahlar, Timurlular, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler, Afşarlar ve Kaçarlar devletlerini kurmuşlardır. Bu devletlerden Safeviler ve ardılları Şia inancına mensuptur. Şiilik özellikle Safevi Şahlarından I. Şah Abbas dönemi itibariyle Türk kimliğinin önüne geçmeye başlamış, bu da Farsi unsurların tedricen kültürel alana hakim olmalarıyla sonuçlanmıştır. Kaçarlar döneminde kültürel eksenli Farslaşma hareketleri daha da artmış, Rıza Şah Pehlevi dönemiyle birlikte Farslaşma kültürel alanın yanı sıra ekonomik ve siyasi alanda da sistemli ve köklü uygulamalarla kendini göstermiştir. Rıza Şah'ın iktidara gelmesiyle birlikte devletin yeni bir yörünge içerisine girmesi, toplumun tüm kesimlerini etkileyen bir süreci de beraberinde getirmiştir. Milliyetçi ideolojiye sahip olup devleti merkezileştirme ve yine modernleşme yanlısı bir hareket izleyen Rıza Şah, sahip olduğu ideoloji çerçevesinde İran'ın siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatına şekil vermeye çalışmıştır. Rıza Şah uyguladığı modernleşme politikalarıyla İran'ın kalkınmasında önemli bir rol oynamış olsa da onun devleti merkezileştirme ve milliyetçiği esas alan faaliyetleri, toplumun bazı kesiminin tepkisiyle ve isyan hareketleriyle sonuçlanmıştır. Bu bağlamda Rıza Şah'ın faaliyetlerini Türkler açısından ele aldığımızda; örneğin Türkçenin yasaklanması, ezici çoğunluğun Türklerle meskun olduğu Azerbaycan eyaletinin gözden düşürülmesi, silahsızlandırma politikaları ve zorunlu yerleşik hayata geçirme (Tahta Kapı) politikaları İran'daki Türk toplulukları tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi bu politikalardan tüm Türkler aynı oranda etkilenmemiş, bu etkileşimin mahiyetinde onların göçebelik-yerleşiklik durumu belirleyici olmuştur. Örneğin silahsızlandırma ve Tahta Kapı politikalarından yalnızca konar-göçer Türk toplulukları etkilenirken sosyo-kültürel ve ekonomik politikalardan tüm Türk toplulukları ve özellikle de en fazla nüfusa sahip olan Azerbaycan Türkleri etkilenmiştir. Çalışmamız İran'da Türk varlığını tanıma ve tanıtma, Rıza Şah dönemindeki İran'ın siyasi tarihine ve bu dönemdeki siyasi iradenin Türk topluluklarına olan yaklaşımlarına ışık tutma amacını taşımaktadır. Bu bağlamda Rıza Şah Pehlevi dönemi ve bu dönemin siyasi ve kültürel politikaları, İran'da yaşayan Türk topluluklarının tarihi geçmişleri ve Rıza Şah döneminin sonlarına kadarki siyasi faaliyetleri ve yine Rıza Şah döneminde uygulanan politikaların buradaki Türk topluluklarının siyasi ve kültürel hayatlarına etkileri ele alınmıştır. Çalışmamızda, "Türklerin İran coğrafyasında yaşadıkları bölgeler neresidir, siyasi faaliyetleri nelerdir? Panfarsizm (Farslaştırma) politikaları ne zaman ve hangi nedenlerle ortaya çıkmıştır? Bu harekete etki eden siyasi, sosyal ve kültürel olaylar nelerdir? Rıza Şah Pehlevi'nin Farsçılık politikasının Türk topluluklarına yansımaları ve onların bu politikalara tepkileri ne şekilde cereyan etmiştir? Panfarsist politikaların Türk toplulukları aleyhine sonuçları neler olmuştur? İran'da yaşayan Türk topluluklarında millî bilincin gelişmesinde söz konusu politikalar etkili olmuş mudur ve eğe olmuşsa bunların yansımaları neler olmuştur?" gibi sorular ele alınmıştır.
  • Item
    Bağ küllemesi etmeni Erysiphe necator Schw.'in QoI ve DMI grubu fungisitlere karşı oluşturduğu direncin belirlenmesi
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Erdurmuş, Gamze
    Bu çalışma bağcılığın yoğun olarak gerçekleştirildiği Manisa, İzmir ve Tekirdağ illerindeki bağ alanlarından elde edilen külleme hastalığı etmeni Erysiphe necator Schw. izolatlarında iki önemli fungisit grubu olan QoI ve DMI grubundan en yoğun kullanılan azoxystrobin ve penconazole aktif maddeli fungisitlere karşı direnç gelişip gelişmediğinin tespit edilmesi amacıyla yapılmıştır. 2019, 2021, 2022 ve 2023 üretim sezonlarında yürütülen surveyler ve izolasyon çalışmaları sonucunda 191 adet E. necator izolatı elde edilmiştir. Azoxystrobin ve penconazole aktif maddeli bitki koruma ürünleri ile bioassay çalışmaları yürütülerek izolatların bu aktif maddelere duyarlılık düzeyleri belirlenmiştir. Azoxystrobin aktif maddeli bitki koruma ürünü ile yürütülen biyoassay çalışmaları sonucunda 0.0095 µg/ml ile en düşük EC50 değerine sahip ve dolayısıyla en hassas izolatların Süleymanpaşa 2 ve Süleymanpaşa 5 isimli izolatlar olduğu tespit edilmiştir. En yüksek EC50 değerine sahip dirençli izolatlar ise Yayaköy 1, Yayaköy 2 ve Yayaköy 4 olup bu izolatların EC50 değeri 2.0183 µg/ml olarak belirlenmiştir. İzolatların % 16.23'lük bir kısmının azoxystrobin aktif maddeli fungisit için tespit edilen EC50 değerlerinin 1 µg/ml 'nin üzerinde olduğu görülmüştür. Penconazole ile yürütülen bioassay çalışmasında ise en hassas izolatlar 0.0548 µg/ml EC50 değeri ile Saruhanlı1, Saruhanlı 2, Saruhanlı 3 ve Saruhanlı 4 isimli izolatlardır. 1.3645 µg/ml 'lik EC50 değerine sahip Cardinal B2, Cardinal B3 ve Cardinal B10 isimli izolatlar ise penconazole'e karşı en dirençli izolatlar olarak tespit edilmiştir. Penconazole bioassayleri sonucunda izolatların yalnızca % 3.66'lık bir kısmının penconazole aktif maddeli fungisit için 1 µg/ml üzerinde EC50 değerlerine sahip olduğu görülmüştür. Sonuç olarak ülkemiz bağ alanlarında azoxystrobin ve penconazole aktif maddelerine direnç kazanmış ve duyarlılığı azalmış E. necator Schw. izolatlarının bulunduğu tespit edilmiştir. Duyarlılığı azalan ve direnç kazanan izolatların miktar ve yaygınlığındaki artış bağ alanlarında külleme hastalığının mücadelesinde kullanılan pestisitlerin etkinliğini düşürmektedir. Bu hastalıkla mücadelede yaşanılacak en küçük bir etkisizlik problemi büyük oranda ürün kaybına neden olabileceğinden belirli aralıklarla bağ alanlarının taranarak pestisitlere duyarlılığı azalan izolatların tespit edilmesi direnç yönetimi ve sürdürülebilir kimyasal mücadele açısından önemlidir.
  • Item
    Üretken yapay zeka destekli programlama eğitiminde sorgu mühendisliğinin çeşitli değişkenler açısından değerlendirilmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Atun, Handan
    Bu çalışma, üretken yapay zeka destekli programlama eğitiminde bilişsel yüklerin, etkileşimsel uzaklık algısının ve öz düzenleyici öğrenmelerinin öğrencilerin sorgu (prompt) mühendisliği becerileri üzerindeki etkisini incelemektedir. Çalışma iç içe (gömülü) karma araştırma yöntemiyle Ankara ilinde bir devlet üniversitesi bünyesindeki Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi ile Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulunda yürütülmüştür. Araştırmanın nicel bölümüne 185 programlama öğrencisi katılırken, 185 öğrencinin 41'i araştırmanın nitel bölümüne de katılmıştır. Nicel analizde, bağımsız örneklemler için t-testi, tek yönlü ANOVA, korelasyonlar, doğrusal regresyonlar ve yol analizi dahil olmak üzere çeşitli istatistiksel teknikler kullanılmıştır. Nitel veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Araştırmada, bilişsel yük, öz-düzenleyici öğrenme (ÖDÖ), etkileşimsel uzaklık algısı ve öğrencilerin başarı puanları arasındaki etkileşimleri ortaya çıkaran yol analizine dayalı üç model oluşturulmuştur. Bulgular, yüksek içsel bilişsel yükün (İBY) hem ÖDÖ hem de etkinlik puanları üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğunu, yüksek ÖDÖ becerilerinin ise başarı üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu göstermiştir. Üretken yapay zeka ile etkili diyalog, öğrenmeye ve anlamaya yönelik bilişsel çaba olan etkili bilişsel yükü (EBY) artırırken, iyi yapılandırılmamış ders öğelerinin dışsal bilişsel yükü (DBY) artırdığı görülmüştür; bu da etkili sorguların yazılmasında diyaloğun ve esnek öğretim tasarımının önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca ÖDÖ ile öğrencilerin yapay zekaya sordukları soruların verimliliği arasında bir ilişki bulunmuştur. ÖDÖ'sü yüksek öğrenciler ÖDÖ'sü düşük öğrencilere göre daha az sayıda sorguyla doğru sonuca ulaşmışlardır. Bu da yüksek ÖDÖ'ye sahip öğrencilerin daha etkili sorgu yazdığını ve üretken yapay zekanın daha az soruyla doğru yanıtı verebildiğini göstermektedir. Aynı zamanda öğrencilerin sorgu puanlarından alınan sonuçlara göre yüksek düzeyde dışsal bilişsel yük, öğrencilerin soru sorma becerilerini olumsuz etkileyerek, başarılarının düşmesine neden olmuştur. Sonuç olarak, ChatGPT gibi üretken yapay zeka araçlarının öğrenciler tarafından kullanılması eğitim anlayışımızı tamamıyla değiştirebilecektir. Eğitim artık sadece öğrencilerin bilgi edinmesini sağlamakla sınırlı kalmayıp, yapay zekanın gücünü kullanma ve ürettiği içerikleri eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirme becerisini de kazandırmayı amaçlamalıdır. Bu sayede öğrenciler, geleceğin karmaşık dünyasında başarıya ulaşmak için gerekli olan bilgi ve becerilere sahip olacaklardır.
  • Item
    İlkokul döneminde çocuğu olan ebeveynlerin dijital ebeveynlik farkındalıkları
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Özşahin, Sunay
    Bu çalışma ilköğretim döneminde çocuğu olan ebeveynlerin dijital ebeveynlik farkındalıklarını derinlemesine anlamaya yöneliktir. Araştırma kapsamında ilkokul dönemine (1.- 4. Sınıf) devam eden çocuğu olan ebeveynlerin dijital ebeveynlik farkındalığının demografik değişkenler açısından araştırılması; dijital araç kullanım sürelerinin eğitim durumu ve kullanım amacı açısından ele alınması; ebeveynlik stresi, ebeveynlik stili ve dijital ebeveynlik tutumu ile ilişkisinin ortaya konulması ve dijital ebeveynlik süreçlerine ilişkin deneyimlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada iki aşama olup karma yapıdadır ve açımlayıcı sıralı desen kullanılmıştır. Birinci aşama nicel aşama olup korelasyonel ve nedensel araştırma deseni kullanılmıştır. Nicel çalışma grubunu 378 kadın 139 erkek ve 6 cinsiyetini belirtmeyen ebeveyn olmak üzere toplam 523 ebeveyn oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında kişisel bilgi formu, Dijital Ebeveynlik Farkındalık Ölçeği, Çok Boyutlu Ebeveynlik Stillerini Değerlendirme Ölçeği, Ebeveynlik Stres Ölçeği, Dijital Ebeveynlik Tutum Ölçeği araçları kullanılmıştır. Elde edilen bulgular doğrultusunda cinsiyet, eğitim durumu, dijital araç kullanım sürelerinin dijital ebeveynlik farkındalığı ile ilişkili olduğu ayrıca dijital ebeveynlik tutumu, ebeveynlik stresi ve ebeveynlik stilinin dijital ebeveynlik farkındalığı ile ilişkili olduğu görülmüştür. Araştırmanın ikinci aşaması olan nitel boyutunda ise durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Çalışma grubunu oluşturan 12 kişi ile görüşme yapılarak veriler toplanmıştır. Nitel bulgulara bakıldığında çocukların iki yaşında dijital araçla tanıştığı ve telefon, televizyon ve tablet kullandığı görülmüştür. Ebeveynler çocukların dijital araçtan faydalanmasını desteklerken aşırı kullanımlarından ve olası risklerle karşılaşmalarından kaygı duymaktadırlar. Dijital araç kullanımının ebeveynlik davranışlarını etkilemediğini belirtenler olduğu gibi, bu nedenle çocuklarla yeterince ilgilenemediklerini söyleyenler de bulunmaktadır. Ebeveynler, dijital araç kullanımına ilişkin en çok yönlendirici rol üstlenmekte, bazıları ise tutarlı davranış ve hoşgörü göstermenin önemini vurgulamaktadır.