02-DOKTORA TEZLERİ

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 8845
  • Item
    Türkiye'de müzik politikası ve örgütlenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Öçal, Erol Uğraş
    Birbirlerinden uzak gibi görünseler de devlet ve müzik birbiriyle yakın ilişki içindedir. Türkiye'de de devletin müzik alanında etkin bir rolü bulunmaktadır. Devlet bir yandan müzik kurumları kurarken bir yandan da belirli müzik türlerine yönelik öncü, destekleyici veya engelleyici politikalar geliştirmektedir. Devlet ve müzik arasında böylesine bir ilişki olmasına karşılık bu ilişkiye yönelik akademik çalışmalar oldukça sınırlı kalmıştır. Özellikle yönetim bilimi alanında yapılan çalışmaların çok daha az sayıda olduğu görülmektedir. Bu eksikliğe yönelen bu çalışmanın temelinde bu iki soru yatmaktadır. Bunlardan ilki devletin neden bir müzik politikası ve örgütlenmesi olduğu; ikincisi ise bu politika ve örgütlenmeyi nasıl hayata geçirdiğidir. Çalışma, bu sorulara cevabı mekân olarak Türkiye'de, zaman olarak Cumhuriyet'in ilanından 2023'e kadar geçen yüz yıllık süreçte aramaktadır. Nedene ve nasıla odaklanan böyle bir arayışta nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Araştırmada veri toplama tekniği olarak alanyazın taramasının yanı sıra arşiv, politika belgesi ve örgütsel belge taraması kullanılmıştır. Veri analizi tekniği olarak ise içerik analizi kullanılmıştır. Çalışmada, Türkiye'de müzik politikası ve örgütlenmesi, 1923-1960, 1960-1980 ve 1980-2023 olmak üzere üç ana dönemde ele alınmıştır. Bu üç ana dönem altında yer alan toplam altı alt dönemde, müzik politika ve örgütlenmesindeki süreklilikler ve kopuşlar bu alandaki üst örgütlenme, eğitim kurumları, temsil kurumları, hukuki altyapı, fiziki altyapı, insan unsuru, yayma-derleme-denetleme faaliyetleri üzerinden takip edilmiştir. Araştırmada ulaşılan sonuç; Türkiye'de devletin müzik politikası ve bu alanda örgütlenmesinin olmasının nedeni salt sanatsal yaratıcılığın desteklenmesi değil; 1923-1960 arasındaki dönemde yeni devletin kuruluşunda yeni topluma uygun müziği yaratmak ve ulusal bilinci güçlendirmek; 1960-1980 arasında planlı kalkınma için önemli olan insan kaynağını nitelikli hâle getirmek ve kalkınmanın kültürel boyutunu güçlendirmek; 1980 sonrasında ise yeni bir milliyetçilikle, yeni muhafazakarlıkla, küreselleşmeyle ve neoliberalizmle uyumlu bir kültür endüstrisini ve ekonomisini desteklemektir. Tespit edilen her bir dönem ve analiz birimi daha derin araştırmalar yapmayı gerektirmektedir. Çalışmanın, bu alanda yapılacak yeni araştırmalara yol açması umulmaktadır.
  • Item
    Ömer Bahâuddîn el-Emîrî ve şiiri
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Aşantoğrul, Muhammed
    Bu çalışmada Suriyeli şair, düşünür ve diplomat Ömer Bahâuddîn el-Emîrî (1916- 1992)'nin hayatı, eserleri, edebî kişiliği ve şiirleri ele alınmıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan İslâmî Edebiyat akımının önemli temsilcilerinden olan şairin, mesajını okurlarına ulaştırmak için şiiri bir araç olarak kullandığı görülmüştür. Çalışma, giriş ve üç ana bölümden meydana gelmektedir. Çalışmanın giriş bölümünde araştırmanın konusu, amacı, yöntemi ve kaynaklarının yanı sıra İslâmî Edebiyat akımına dair birtakım bilgiler verilmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde şairin hayatı, eserleri ve edebî kişiliği ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde el-Emîrî'nin şiirinde muhtevâ özelliklerine, üçüncü bölümünde ise şekil ve üslup özelliklerine yer verilmiştir. Bu kapsamda başta modern dönemde ortaya çıkan bazı dinî, siyasî ve ailevî şiirleri olmak üzere hiciv, gazel, mersiye, vasf ve fahr türü şiirleri örneklendirilmiştir. el-Emîrî'nin şiiirlerindeki sanatsal yapı, nazım türleri, vezin ve kâfiye durumu tespit edilerek Arap belağatındaki meanî, beyân, ve bedî' ilim dallarına göre şiirleri detaylı bir incelemeye tabi tutulmuştur. Modern dönemde muhteva ve şekil olarak yeni bir tür olan ve ilk defa el-Emîrî'nin ortaya koyduğu ḫumâsiyyât şiirleri, onun Arap şiirine yaptığı önemli bir katkı olmuştur. Ayrıca Filistin ve Mescid-i Aksa mücadelesini müdafaa için yazdığı şiirler ve divanlar şairin tanınmasında etkili olmuştur. Son olarak elEmîrî'nin şiirlerinden birçok örnekler barından bu çalışma, İslâmî Edebiyat akımının edebî anlayışı hakkında bir fikir edinmeye yardımcı olacaktır.
  • Item
    İkinci dil olarak Türkçe konuşurlarının sözcük işlemleme süreçlerinde anlambilim, sözdizim ve sözcük sıklığı etkisi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Karaca, Kübra
    İkinci dil edinimi alanında sözcüklerin eş bulunma sıklığına ilişkin işlemleme çalışmalarının azlığından hareketle gerçekleştirilen bu çalışma, Türkçe anadili konuşurlarının ve Türkçeyi ikinci dil olarak edinen öğrenicilerin sözcük sıklığı ile eş bulunma sıklığı yüksek ve düşük olan sözcükleri, okuma sürecinde işlemlemelerinde ortaya çıkan görünümü ruhdilbilimsel bakış açısıyla incelemeyi amaçlamaktadır. Göz izleme ve tepki süresi çalışmalarının da gösterdiği üzere, kullanım sıklığı düşük olan ve ilgili bağlamda tahmin edilmesi zor olan bir sözcüğe, anlamsal açıdan ilişkili, kullanım sıklığı yüksek olan ve tahmin edilmesi görece daha kolay olan bir sözcüğe kıyasla daha uzun süreyle odaklanılmaktadır (Kliegl v.d., 2004; Pollatsek v.d., 2008; Hohenstein, 2013). Bir sözcüğün ardından gelecek olan sözcüğün, bağlamından tahmin edilebilme oranı ne kadar yüksekse, o sözcüğe sabitlenme süreleri de o kadar kısa olmaktadır (Kliegl v.d., 2004; Staub, 2011). Bu kapsamda, araştırmanın çalışma grubu Türkçe anadili konuşurlarından ve ana çalışma grubu Türkçeyi ikinci dil olarak edinen öğrenicilerden oluşmuştur. Çalışmanın deney deseninde yer alan uyaran setlerinin belirlenmesinde tarama modeli kullanılmış, uyaran setinde yer alan ad ve eylemler, seçilen derlemde (TS Corpus_v2) ve sıklık sözlüğünde (Aksan v.d., 2017) yer alan ifadelerle sınırlı tutulmuştur. Bu çalışma temel olarak, (i) Türkçe anadili konuşuru ve Türkçeyi ikinci dil olarak edinen yetişkinlerin okuma süreçlerinde, sıklığı ve eş bulunma sıklığı düşük olan sözcüklerde ölçülen süre, sıklığı ve eş bulunma sıklığı yüksek olan sözcüklerde ölçülen süreye kıyasla daha mı fazla olacaktır?, (ii) bu iki grubun, eş bulunma sıklığı düşük ve yüksek olan sözcüklere sabitlenme süreleri arasında anlamlı bir farklılık ortaya çıkacak mıdır?, (iii) sıklığın etkisi, anlamsal ve dilbilgisel açıdan bozulma olduğunda nasıl bir görünüm ortaya koyacaktır?, (iv) sıfat-ad, ad-eylem birleşimlerine yönelik gerçekleştirilen işlemleme süreçlerindeki görünüm nasıl olacaktır? sorularına yanıt aramaktadır. Bu araştırma soruları doğrultusunda, iki ayrı deney gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen deneylerin sonucunda sıklığın, anlamın ve dilbilgisel bozukluğun gruplar temelinde yapılan incelemelerde bazı benzer ve farklı sonuçlar ortaya çıkardığı görülmüştür. Genel olarak, D1 ve D2 konuşurlarının okuma süreçlerinde sıklığı ve eş bulunma sıklığı düşük olan sözcüklerde ölçülen sürenin, sıklığı ve eş bulunma sıklığı yüksek olan sözcüklerde ölçülen süreye kıyasla daha fazla olduğu görülmüştür. Bu bulguya koşut bir biçimde, iki grubun sıklığı ve eş bulunma sıklığı düşük ve yüksek olan sözcüklere sabitlenme süreleri arasında yüksek düzeyde anlamlı bir farklılığın ortaya çıktığı da bulgulanmıştır. Nadir sıklıktaki ad ve eylemlerin yer aldığı birleşimlerin işlemlenme sürelerinin, yüksek sıklıktaki ad ve eylemlerin yer aldığı birleşimlerin işlemlenme sürelerine göre daha uzun olduğu ortaya koyulmuştur. Referans grubuyla deney grubunun işlemleme süreleri arasında ise yüksek düzeyde anlamlı farklılık oluşturabilecek bulgular sunulmuştur. Çalışmanın sonuçlarının yönlendirilen ikinci dil edinimi kapsamında, özellikle ikinci dil olarak Türkçe öğretiminde sözvarlığı geliştirme ve dil becerilerinin öğretimi çalışmalarına sezdirimler yoluyla ışık tutacağı düşünülmektedir.
  • Item
    Rıza Şah Pehlevi döneminde İran'da Türk toplulukları
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Celep, Zühre Nur
    Türklerin yaşadığı coğrafya genel itibariyle Çin Seddi'nden başlayarak Tuna boylarına, Sibirya'dan Hint Okyanusu ve Büyük Sahra çölüne kadar uzanan bölgeleri kapsamaktadır. Bu bağlamda İran coğrafyası da Türklerin uzun bir süreden beri meskun oldukları önemli bölgelerden biri olmuştur. Türkler İran'da sırasıyla Gazneliler, Selçuklular, Harzemşahlar, Timurlular, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler, Afşarlar ve Kaçarlar devletlerini kurmuşlardır. Bu devletlerden Safeviler ve ardılları Şia inancına mensuptur. Şiilik özellikle Safevi Şahlarından I. Şah Abbas dönemi itibariyle Türk kimliğinin önüne geçmeye başlamış, bu da Farsi unsurların tedricen kültürel alana hakim olmalarıyla sonuçlanmıştır. Kaçarlar döneminde kültürel eksenli Farslaşma hareketleri daha da artmış, Rıza Şah Pehlevi dönemiyle birlikte Farslaşma kültürel alanın yanı sıra ekonomik ve siyasi alanda da sistemli ve köklü uygulamalarla kendini göstermiştir. Rıza Şah'ın iktidara gelmesiyle birlikte devletin yeni bir yörünge içerisine girmesi, toplumun tüm kesimlerini etkileyen bir süreci de beraberinde getirmiştir. Milliyetçi ideolojiye sahip olup devleti merkezileştirme ve yine modernleşme yanlısı bir hareket izleyen Rıza Şah, sahip olduğu ideoloji çerçevesinde İran'ın siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatına şekil vermeye çalışmıştır. Rıza Şah uyguladığı modernleşme politikalarıyla İran'ın kalkınmasında önemli bir rol oynamış olsa da onun devleti merkezileştirme ve milliyetçiği esas alan faaliyetleri, toplumun bazı kesiminin tepkisiyle ve isyan hareketleriyle sonuçlanmıştır. Bu bağlamda Rıza Şah'ın faaliyetlerini Türkler açısından ele aldığımızda; örneğin Türkçenin yasaklanması, ezici çoğunluğun Türklerle meskun olduğu Azerbaycan eyaletinin gözden düşürülmesi, silahsızlandırma politikaları ve zorunlu yerleşik hayata geçirme (Tahta Kapı) politikaları İran'daki Türk toplulukları tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi bu politikalardan tüm Türkler aynı oranda etkilenmemiş, bu etkileşimin mahiyetinde onların göçebelik-yerleşiklik durumu belirleyici olmuştur. Örneğin silahsızlandırma ve Tahta Kapı politikalarından yalnızca konar-göçer Türk toplulukları etkilenirken sosyo-kültürel ve ekonomik politikalardan tüm Türk toplulukları ve özellikle de en fazla nüfusa sahip olan Azerbaycan Türkleri etkilenmiştir. Çalışmamız İran'da Türk varlığını tanıma ve tanıtma, Rıza Şah dönemindeki İran'ın siyasi tarihine ve bu dönemdeki siyasi iradenin Türk topluluklarına olan yaklaşımlarına ışık tutma amacını taşımaktadır. Bu bağlamda Rıza Şah Pehlevi dönemi ve bu dönemin siyasi ve kültürel politikaları, İran'da yaşayan Türk topluluklarının tarihi geçmişleri ve Rıza Şah döneminin sonlarına kadarki siyasi faaliyetleri ve yine Rıza Şah döneminde uygulanan politikaların buradaki Türk topluluklarının siyasi ve kültürel hayatlarına etkileri ele alınmıştır. Çalışmamızda, "Türklerin İran coğrafyasında yaşadıkları bölgeler neresidir, siyasi faaliyetleri nelerdir? Panfarsizm (Farslaştırma) politikaları ne zaman ve hangi nedenlerle ortaya çıkmıştır? Bu harekete etki eden siyasi, sosyal ve kültürel olaylar nelerdir? Rıza Şah Pehlevi'nin Farsçılık politikasının Türk topluluklarına yansımaları ve onların bu politikalara tepkileri ne şekilde cereyan etmiştir? Panfarsist politikaların Türk toplulukları aleyhine sonuçları neler olmuştur? İran'da yaşayan Türk topluluklarında millî bilincin gelişmesinde söz konusu politikalar etkili olmuş mudur ve eğe olmuşsa bunların yansımaları neler olmuştur?" gibi sorular ele alınmıştır.
  • Item
    Bağ küllemesi etmeni Erysiphe necator Schw.'in QoI ve DMI grubu fungisitlere karşı oluşturduğu direncin belirlenmesi
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Erdurmuş, Gamze
    Bu çalışma bağcılığın yoğun olarak gerçekleştirildiği Manisa, İzmir ve Tekirdağ illerindeki bağ alanlarından elde edilen külleme hastalığı etmeni Erysiphe necator Schw. izolatlarında iki önemli fungisit grubu olan QoI ve DMI grubundan en yoğun kullanılan azoxystrobin ve penconazole aktif maddeli fungisitlere karşı direnç gelişip gelişmediğinin tespit edilmesi amacıyla yapılmıştır. 2019, 2021, 2022 ve 2023 üretim sezonlarında yürütülen surveyler ve izolasyon çalışmaları sonucunda 191 adet E. necator izolatı elde edilmiştir. Azoxystrobin ve penconazole aktif maddeli bitki koruma ürünleri ile bioassay çalışmaları yürütülerek izolatların bu aktif maddelere duyarlılık düzeyleri belirlenmiştir. Azoxystrobin aktif maddeli bitki koruma ürünü ile yürütülen biyoassay çalışmaları sonucunda 0.0095 µg/ml ile en düşük EC50 değerine sahip ve dolayısıyla en hassas izolatların Süleymanpaşa 2 ve Süleymanpaşa 5 isimli izolatlar olduğu tespit edilmiştir. En yüksek EC50 değerine sahip dirençli izolatlar ise Yayaköy 1, Yayaköy 2 ve Yayaköy 4 olup bu izolatların EC50 değeri 2.0183 µg/ml olarak belirlenmiştir. İzolatların % 16.23'lük bir kısmının azoxystrobin aktif maddeli fungisit için tespit edilen EC50 değerlerinin 1 µg/ml 'nin üzerinde olduğu görülmüştür. Penconazole ile yürütülen bioassay çalışmasında ise en hassas izolatlar 0.0548 µg/ml EC50 değeri ile Saruhanlı1, Saruhanlı 2, Saruhanlı 3 ve Saruhanlı 4 isimli izolatlardır. 1.3645 µg/ml 'lik EC50 değerine sahip Cardinal B2, Cardinal B3 ve Cardinal B10 isimli izolatlar ise penconazole'e karşı en dirençli izolatlar olarak tespit edilmiştir. Penconazole bioassayleri sonucunda izolatların yalnızca % 3.66'lık bir kısmının penconazole aktif maddeli fungisit için 1 µg/ml üzerinde EC50 değerlerine sahip olduğu görülmüştür. Sonuç olarak ülkemiz bağ alanlarında azoxystrobin ve penconazole aktif maddelerine direnç kazanmış ve duyarlılığı azalmış E. necator Schw. izolatlarının bulunduğu tespit edilmiştir. Duyarlılığı azalan ve direnç kazanan izolatların miktar ve yaygınlığındaki artış bağ alanlarında külleme hastalığının mücadelesinde kullanılan pestisitlerin etkinliğini düşürmektedir. Bu hastalıkla mücadelede yaşanılacak en küçük bir etkisizlik problemi büyük oranda ürün kaybına neden olabileceğinden belirli aralıklarla bağ alanlarının taranarak pestisitlere duyarlılığı azalan izolatların tespit edilmesi direnç yönetimi ve sürdürülebilir kimyasal mücadele açısından önemlidir.
  • Item
    Üretken yapay zeka destekli programlama eğitiminde sorgu mühendisliğinin çeşitli değişkenler açısından değerlendirilmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Atun, Handan
    Bu çalışma, üretken yapay zeka destekli programlama eğitiminde bilişsel yüklerin, etkileşimsel uzaklık algısının ve öz düzenleyici öğrenmelerinin öğrencilerin sorgu (prompt) mühendisliği becerileri üzerindeki etkisini incelemektedir. Çalışma iç içe (gömülü) karma araştırma yöntemiyle Ankara ilinde bir devlet üniversitesi bünyesindeki Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi ile Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulunda yürütülmüştür. Araştırmanın nicel bölümüne 185 programlama öğrencisi katılırken, 185 öğrencinin 41'i araştırmanın nitel bölümüne de katılmıştır. Nicel analizde, bağımsız örneklemler için t-testi, tek yönlü ANOVA, korelasyonlar, doğrusal regresyonlar ve yol analizi dahil olmak üzere çeşitli istatistiksel teknikler kullanılmıştır. Nitel veriler içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. Araştırmada, bilişsel yük, öz-düzenleyici öğrenme (ÖDÖ), etkileşimsel uzaklık algısı ve öğrencilerin başarı puanları arasındaki etkileşimleri ortaya çıkaran yol analizine dayalı üç model oluşturulmuştur. Bulgular, yüksek içsel bilişsel yükün (İBY) hem ÖDÖ hem de etkinlik puanları üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğunu, yüksek ÖDÖ becerilerinin ise başarı üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu göstermiştir. Üretken yapay zeka ile etkili diyalog, öğrenmeye ve anlamaya yönelik bilişsel çaba olan etkili bilişsel yükü (EBY) artırırken, iyi yapılandırılmamış ders öğelerinin dışsal bilişsel yükü (DBY) artırdığı görülmüştür; bu da etkili sorguların yazılmasında diyaloğun ve esnek öğretim tasarımının önemini ortaya koymaktadır. Ayrıca ÖDÖ ile öğrencilerin yapay zekaya sordukları soruların verimliliği arasında bir ilişki bulunmuştur. ÖDÖ'sü yüksek öğrenciler ÖDÖ'sü düşük öğrencilere göre daha az sayıda sorguyla doğru sonuca ulaşmışlardır. Bu da yüksek ÖDÖ'ye sahip öğrencilerin daha etkili sorgu yazdığını ve üretken yapay zekanın daha az soruyla doğru yanıtı verebildiğini göstermektedir. Aynı zamanda öğrencilerin sorgu puanlarından alınan sonuçlara göre yüksek düzeyde dışsal bilişsel yük, öğrencilerin soru sorma becerilerini olumsuz etkileyerek, başarılarının düşmesine neden olmuştur. Sonuç olarak, ChatGPT gibi üretken yapay zeka araçlarının öğrenciler tarafından kullanılması eğitim anlayışımızı tamamıyla değiştirebilecektir. Eğitim artık sadece öğrencilerin bilgi edinmesini sağlamakla sınırlı kalmayıp, yapay zekanın gücünü kullanma ve ürettiği içerikleri eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirme becerisini de kazandırmayı amaçlamalıdır. Bu sayede öğrenciler, geleceğin karmaşık dünyasında başarıya ulaşmak için gerekli olan bilgi ve becerilere sahip olacaklardır.
  • Item
    İlkokul döneminde çocuğu olan ebeveynlerin dijital ebeveynlik farkındalıkları
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Özşahin, Sunay
    Bu çalışma ilköğretim döneminde çocuğu olan ebeveynlerin dijital ebeveynlik farkındalıklarını derinlemesine anlamaya yöneliktir. Araştırma kapsamında ilkokul dönemine (1.- 4. Sınıf) devam eden çocuğu olan ebeveynlerin dijital ebeveynlik farkındalığının demografik değişkenler açısından araştırılması; dijital araç kullanım sürelerinin eğitim durumu ve kullanım amacı açısından ele alınması; ebeveynlik stresi, ebeveynlik stili ve dijital ebeveynlik tutumu ile ilişkisinin ortaya konulması ve dijital ebeveynlik süreçlerine ilişkin deneyimlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada iki aşama olup karma yapıdadır ve açımlayıcı sıralı desen kullanılmıştır. Birinci aşama nicel aşama olup korelasyonel ve nedensel araştırma deseni kullanılmıştır. Nicel çalışma grubunu 378 kadın 139 erkek ve 6 cinsiyetini belirtmeyen ebeveyn olmak üzere toplam 523 ebeveyn oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında kişisel bilgi formu, Dijital Ebeveynlik Farkındalık Ölçeği, Çok Boyutlu Ebeveynlik Stillerini Değerlendirme Ölçeği, Ebeveynlik Stres Ölçeği, Dijital Ebeveynlik Tutum Ölçeği araçları kullanılmıştır. Elde edilen bulgular doğrultusunda cinsiyet, eğitim durumu, dijital araç kullanım sürelerinin dijital ebeveynlik farkındalığı ile ilişkili olduğu ayrıca dijital ebeveynlik tutumu, ebeveynlik stresi ve ebeveynlik stilinin dijital ebeveynlik farkındalığı ile ilişkili olduğu görülmüştür. Araştırmanın ikinci aşaması olan nitel boyutunda ise durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Çalışma grubunu oluşturan 12 kişi ile görüşme yapılarak veriler toplanmıştır. Nitel bulgulara bakıldığında çocukların iki yaşında dijital araçla tanıştığı ve telefon, televizyon ve tablet kullandığı görülmüştür. Ebeveynler çocukların dijital araçtan faydalanmasını desteklerken aşırı kullanımlarından ve olası risklerle karşılaşmalarından kaygı duymaktadırlar. Dijital araç kullanımının ebeveynlik davranışlarını etkilemediğini belirtenler olduğu gibi, bu nedenle çocuklarla yeterince ilgilenemediklerini söyleyenler de bulunmaktadır. Ebeveynler, dijital araç kullanımına ilişkin en çok yönlendirici rol üstlenmekte, bazıları ise tutarlı davranış ve hoşgörü göstermenin önemini vurgulamaktadır.
  • Item
    Müzik performansında izlerkitle kültürünün müzik eğitimi açısından değerlendirilmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Alkaç, Nefise Abalı
    Bu tez çalışmasında izlerkitlenin müzik performansına katılım durumları ve izlerkitle profilinin türlere göre (klasik Batı müziği, çoksesli Türk müziği, Türk halk müziği, Türk sanat müziği ve sanal konserler) değişen müzikal beklentileri ve estetik algıları belirlenerek bunların müzik eğitimi süreçlerine sağladığı katkılar ortaya konmaktadır. İzlerkitle kültüründe belleğin mekâna ihtiyaç duyduğu, mekâna ve müzik türüne göre performans ritüellerinin ve dinleme davranışlarının değişiklik gösterdiği tespit edilmiştir. Müzik performansı sırasında beğeniyi ifade etme araçları içinde alkış pratiğiyle birlikte bis ve istek parça ritüellerinin öne çıktığı görülmekte, bunların yanı sıra ıslık çalma, bağırma, şarkılara eşlik etme gibi pratikler de yer almaktadır. Tekrarlama edimiyle kültürel bellek arasındaki ilişki, izlerkitle kültüründe de varlık göstermekte, seyircinin müzik zevkinin tekrarlama bağlamında aşinalık hissi üzerinden şekillendiği saptanmıştır. Marcel Mauss'un hediyeleşme kavramı ve Randall Collins'in etkileşim ritüeli teorisi ışığında bis ve istek parça ritüellerinin içeriği ve etkileri anlamlandırılmış, izlerkitle kültürü bağlamında üstlendikleri roller irdelenmiştir. Müzik performansı sırasında ritüeller, ortak eylemler ve bedensel bir arada bulunuşlukla birlikte ortaya çıkan kolektif coşkunun, dayanışmayı ve aidiyeti arttırdığı, sosyal bağları güçlendirdiği, ritüellere riayet edilmediğinde yabancılaşma ve dışlanmayla birlikte aidiyet duygusunun zedelendiği, bunun sonucunda hayal kırıklığı ve öfke duygusunun dışa vurulduğu tespit edilmiştir. İzlerkitle kültürü ve dinleme davranışı bağlamında ortaya konan tüm bu sonuçlar, müzik eğitimi uzmanlarının görüşleriyle değerlendirilmiş, bu sonuçların müzik eğitimine katkıları üzerinde durularak "eğitim ve kültür", "emek ve saygı" kategorileri altında uygulayıcılara ve eğitimcilere öneriler sunulmuştur.
  • Item
    Nijer sınıf öğretmenliği programının değerlendirilmesi ve bir program önerisi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Issoufou, Mamane Bachirou Djibril
    Nijer'in sınıf öğretmenliği programının Stufflebeam'in CIPP Modeline göre değerlendirilmesi ve bir sınıf öğretmenliği program önerisinin hazırlanmasını amaçlayan bu çalışmada karma araştırma yöntemi desenlerinden ardışık açıklayıcı karma araştırma deseni kullanılmıştır. Bu kapsamda araştırmanın evren örneklem ve çalışma grupları araştırmanın aşamalarına göre ayrı ayrı belirlenmiştir. Araştırmanın çalışma gruplarını sırasıyla Nijer'in Niamey ve Tahoua şehirlerinde bulunan Saadou Galadima ve Kaocen Normal Sınıf Öğretmeni Yetiştirme Okullarında sınıf öğretmenliği bölümünde okuyan öğretmen adayları, bu okullarda görev yapan öğretim elemanları ve Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki okullarda görev yapan uygulama sınıf öğretmenleri oluşturmuştur. Bu kapsamda nicel verilerin toplanmasında "Sınıf Öğretmenliği Programını Değerlendirme Anketi" kullanılmıştır. Nicel verileri zenginleştirmek ve derinlemesine bilgi elde etmek amacıyla öğretim elemanları ile yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Daha sonra, değerlendirme sonuçları ve alan yazın taraması sonucunda ortaya konan ilkeler doğrultusunda bir program önerisi hazırlanmış ve sınıf öğretmenliği, program geliştirme ve öğretmen eğitimi alanında görev yapan uzmanlarının katılımıyla bir program değerlendirme çalıştayı düzenlenmiştir. Araştırma kapsamında Nijer'de uygulanan mevcut sınıf öğretmenliği programının değerlendirilmesinde öne çıkan sonuçlardan ilki, programın toplam süresinin yetersiz olduğu, derslere ve öğretmenlik uygulamasına ayrılan sürenin yeterli olmadığıdır. Ayrıca, programa öğrenci seçme yöntemi olarak ortaokul diplomasına sahip olmanın ve yazılı giriş sınavının uygulamasının yetersiz olduğu araştırmanın bir diğer sonucu olarak ortaya konulmuştur. Bir yandan katılımcılardan elde edilen sonuçlardan, mevcut programın en güçlü yönünün sosyal yapılandırmacılığa dayalı olarak ulusal dillerde eğitim vermesi olduğu, bunun da adayların çevreleri ve kültürleriyle bağ kurmalarına yardımcı olduğu belirlenirken, öte yandan eğitmenlerin öğretme-öğrenme süreçlerinde kullandıkları materyallerin büyük çoğunluğunun geleneksel materyaller olduğu ve programın belirlenen hedeflere ulaşabilmesi için bu materyallerin geliştirilmesi gerektiği, aynı zamanda sınıf öğretmeni yetiştiren normal okulların teknolojik altyapı açısından da eksik olduğu sonucuna varılmıştır. Uzman çalıştayının sonuçlarına göre, önerilen programın süresinin üç yıl olduğu, programa kabul için lise diploması gerektiği ve genel olarak hazırlanan programın boyutlarının birbiriyle tutarlı olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak program önerisi hakkında daha detaylı bilgi edinmek için sınıf öğretmeni adaylarının ve uygulama okullarındaki öğretmenlerin de görüşlerinin alınması önerilmektedir.
  • Item
    Bütünleştirme eğitimi kapsamında öğrenme güçlüğü olan öğrencilere sunulan destek eğitim hizmetlerinin paydaş görüşlerine dayalı olarak karşılaştırılması
    (Ankara Üniversitesi, 2024) İnan, Bahadır
    Araştırma, bütünleştirme bağlamında ilkokullarda ve ortaokullarda eğitim yaşantılarını sürdüren öğrenme güçlüğü olan öğrencilere sunulan destek eğitim hizmetlerini araştırmak amacıyla tasarlanmıştır. Çalışma, nitel araştırma yaklaşımlarından fenomenoloji deseni kullanılarak şekillendirilmiştir. Çalışma grubunu Mili Eğitim Bakanlığı bünyesinde, kaynaştırma/bütünleştirme sınıflarında eğitim alan öğrenme güçlüğü tanısına sahip öğrencilerin velileri, sınıf öğretmenleri, branş öğretmenleri, rehber öğretmenleri ve okul yöneticileri oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri yarı yapılandırılmış görüşme formları aracılığıyla toplanmış, verilerin çözümlenmesi içerik analizi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, kaynaştırma/bütünleştirme eğitiminin ve destek eğitim hizmetlerinin, öğrenme güçlüğü olan öğrenciler için gerekli ve faydalı olduğu, ekip çalışması ve işbirliği konularında paydaşların uyumlu çalıştıkları, destek eğitimin genel eğitimdeki çıktılara olumlu katkılar sunduğu görülmektedir. Ancak paydaşlar, genel eğitimdeki kalabalık sınıf mevcutlarının ve genel eğitim müfredat yoğunluğunun öğrenme güçlüğü olan öğrencileri olumsuz etkileyebildiğini ifade etmiştir. Bununla beraber çocuklarının eğitimleri ile yakından ilgilenen veliler kadar, öğrenme güçlüğü ve destek eğitim hizmetleri ile ilgili sınırlı bilgiye sahip velilerin de bulunduğu belirlenmiştir. Öte yandan destek eğitim odalarının eğitsel materyaller açısından yetersiz olduğu, fiziksel koşullarının geliştirilmesi gerektiği ve öğretmenlerin öğretimsel uyarlamalar konusunda güçlük yaşadığı görülmektedir. Bunlara ek olarak paydaşlar, destek eğitim hizmetleri ile ilgili öğretmenlerin mesleki bilgilerinin güncel tutulması için eğitim gereksinimi duyduğunu, üst kurumların daha sistematik denetim yapması gerektiğini, okul-aile-özel eğitimi kurumunun etkileşimlerini artırması gerektiğini önermektedir. Ayrıca paydaşlar, destek eğitim hizmetlerinin profesyonelleşmesi ve özel eğitim öğretmenleri tarafından yürütülmesi gerektiğini, politika yapıcıların sahadan bilgi almaları gerektiğini ve merkezi bütçeden destek eğitim hizmetlerine özel kaynak ayrılması önerilerini dile getirmiştir. Sonuç olarak destek eğitimin geliştirilmesi gereken taraflarına ek olarak, öğrenme güçlüğü olan öğrencilere olumlu kazanımlar sağladığı belirlenmiştir.
  • Item
    Liselere geçiş sınavına yönelik algılanan sınav baskısının öğrenme düzeyi ile ilişkisinde öğrenci özelliklerinin aracılık rolü
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Yüksel, Muammer
    Bu çalışmada Liselere geçiş sınavına yönelik sınav baskısının öğrenme düzeyi ve akademik başarıyla olan ilişkisinde özyeterlik, başarı güdüsü ve okul başarısını algılama değişkenlerinin aracılık rolünün belirlenmesi ve incelenen değişkenlere ilişkin oluşturulan kuramsal modelin iki düzeyli (öğrenci ve okul) yapısal eşitlik modeliyle test edilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda nicel araştırma yaklaşımlarından ilişkisel model ile yürütülen araştırmada çalışma grubu kullanılmıştır. Toplam 945 öğrenciden elde edilen verilerle araştırma gerçekleştirilmiştir. Çalışmada; çoktan seçmeli maddelerden oluşan Öğrenme Düzeyi Testi, Sınav Baskısı Ölçeği, Başarı Güdüsü Ölçeği, Okul Başarısını Algılama Ölçeği, Özyeterlik Ölçeği ve öğrenci bilgi formu veri toplama araçları olarak kullanılmıştır. Öğrenci bilgi formundan elde edilen veriye göre; geçiş sınavı sürecinde hem bireysel hem de okullarda öğrencilerin çok yönlü gelişimlerine katkı sağlayabilecek olan etkinliklerin yeterli şekilde gerçekleştirilmediği belirlenmiştir. Ayrıca öğrencilerin liselere geçiş sınavına hazırlık sürecinde kaygı, stres, uykusuzluk, okula olan güven düzeylerinin, kitap okuma sürelerinin azaldığı; aile ile olan çatışmaların, sınav baskısının, yorgunluk hissinin arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Sınav baskısı ve akademik başarı puanları arasında kurulan aracılık modeline ilişkin sonuçlara göre; değişkenler arasında kestirilen katsayıların hepsinin manidar olduğu belirlenmiştir. Ayrıca sınav baskısı ve akademik başarı puanları arasında aracı değişkenlerle (Okul Başarısını Algılama, Özyeterlik ve Başarı Güdüsü) kurulan modelde okul başarısını algılama, başarı güdüsü ve özyeterlik değişkenlerinin sınav baskısı ile akademik başarı puanları arasında kısmi aracılık rolü olduğu belirlenmiştir. Sınav baskısı ve okul öğrenme düzeyi puanları arasında kurulan aracılık modeline ait sonuçlara göre; okul başarısını algılama, başarı güdüsü ve özyeterliğin aracılık etkisinin olduğu ancak sınav baskısının doğrudan etkisinin manidar olmadığı belirlenmiştir. Okul öğrenme düzeyi testini yanıtlayan öğrencilerin veri toplama sürecinde testten aldıkları puanların kendilerinin değerlendirilmesi sürecinde kullanılmayacak olması ve yalnızca öğrenme düzeylerinin belirlenmesi amaçlandığı ifade edildiği için sınav baskısını hissetmemiş olabilecekleri düşünülmektedir. Araştırmada yapılan çok düzeyli yapısal eşitlik modellemesi sonucuna göre öğrencilerin hissettikleri sınav baskısı ve okul öğrenme düzeyleri arasında kurulan ve okul düzeyinde okulun sosyoekonomik düzeyi ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısı değişkenleri ile yapılan incelemede, okul düzeyinde okulun sosyoekonomik düzey değişkeninin büyük ve manidar bir etkiye sahip olduğu belirlenmiştir.
  • Item
    Abbâsî dönemi Arap şiirinde av teması
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Şirin, Faruk
    Ṭardiyyât yani av şiirleri, avcı hayvanların ve av sahnelerinin tasvir edildiği şiir türüdür. Av ve avcılığı konu alan bu şiir türü, av teması da dâhil olmak üzere, birçok temayı içinde barındıran Câhiliye kasidelerinden ayrılıp zamanla konu bütünlüğü gösteren şiirler haline gelmiş ve ṭardiyyât olarak adlandırılmıştır. Ṭardiyyât şiirleri, Emevî Dönemi'nde gelişmiş, Abbâsî Dönemi'nde ise zirveye ulaşmıştır. Ancak bu şiirlerde ön plana çıkan unsur insanlar değil avcı hayvanlardır. Bu yüzden şairler, şiirlerinde daima avcı hayvanların başarılarından, üstün niteliklerinden bahsederek onlara övgüde bulunmuşlar ve onları yüceltmişlerdir. Bu çalışma giriş, Câhiliye Dönemi Şiirinde Av Sahneleri, Ṣadru'l-İslâm ve Emevîler Dönemi Şiirinde Av Sahneleri, Abbâsîler Dönemi Şiirinde Av Sahneleri olmak üzere üç bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Girişte, önce avcılığın tarihine dair genel bilgiler sunulmakta, ardından Orta Doğu'da av kültürü ve avcılığın tarihi hakkında bilgi verilmektedir. Birinci bölümde şairlerin av temasını işleyiş biçimi ve av sahnelerini tasvir etme amaçları ele alınmaktadır. İkinci bölümde ise hem geçmiş dönemlerle benzerlik gösteren şiirler hem de konu bütünlüğü sağlayan tek temalı uzun av şiirleri ele alınmaktadır. Abbâsî Dönemi'nde ise, av temasının işlendiği şiirler ve av şiirlerindeki konu çeşitliliği üzerinde durulmaktadır. Sonuçta da av şiirlerinde dikkat çeken değişimler ortaya konmaktadır.
  • Item
    Karadeniz bölgesi Verçenik Yaylasında bulunan tardigratların farklı yükseklik gradiyenti boyunca dağılımı
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Tekatlı, Gülşah
    Bu çalışma, 12-15 Temmuz tarihlerinde 2021 yılında Rize il sınırı içerisinde gerçekleştirilmiştir. Saha çalışmalarına Rize ili Ardeşen ilçesinden başlanmış olup Fırtına Deresi takip edilerek Verçenik Yaylasına kadar ulaşılmıştır. Toplamda 7 örnekleme istasyonu belirlenmiştir. Her bir istasyon arasında 500 m yükseklik farkı gözetilerek çalışmalar 3.000 m'de sonlandırılmıştır. Tardigradlar çeşitli substratlarda yaşayabilmektedir. Bu tez çalışmasında ise ağaç üstü yosun, ağaç üstü liken, kaya üstü yosun, kaya üstü liken substratlarına odaklanılmıştır. 2.000-3.000 m arasında alpin sınır başladığı ve ağaç vejetasyonu yerini çayırlık alanlara bıraktığı için bu yüksekliklerde epifitik substratlardan örnekleme mümkün olmamıştır. Çalışma sonucunda toplam 13 türe ait 239 birey elde edilmiştir. Teşhis edilen türler arasında Ramazzottius affinis yeni kayıt olarak Türkiye tardigrad listesine girmiştir. Bu türle birlikte Türkiye'de şimdiye kadar teşhis edilmiş tür sayısı 57'e yükselmiştir.
  • Item
    P-(dimetilamino)benzilspirosiklotrifosfazen türevlerinin sentezi, spektral ve kristallografik özelliklerinin incelenmesi ve biyolojik aktivitelerinin deneysel ve kuramsal yöntemlerle belirlenmesi
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Tanrıkulu, Güler İnci
    Bu çalışmada, p-(dimetilamino)benzaldehit, sırayla N-metiletilendiamin, N-etiletilendiamin ve N-metil-1,3-propilendiaminle ile tepkimeye sokularak Schiff bazları sentezlenmiştir. Schiff bazlarının indirgenmesiyle oluşan N-alkildiamin bileşikleri (1-3), hekzaklorosiklotrifosfazen ile nükleofilik sübstitüsyon tepkimesi kullanılarak kısmen sübstitüe mono-spiro-fosfazenler (4-6) ele geçmiştir. Kısmen sübstitüe bileşiklerden tamamen sübstitüe bileşik eldesi için mono aminler ve p-hidroksibenzaldehit kullanılmıştır. Bileşik (4-6)'nın pirolidin ile tepkimesinden (4a-6a); piperidin ile tepkimesinden (4b-6b); morfolin ile tepkimesinden (4c-6c); 1,4-dioksa-8-azaspiro[4,5]dekan ile tepkimesinden (4d-6d); ve p-hidroksibenzaldehit ile tepkimesinden (4e ve 5e) bileşikleri elde edilmiştir. Ayrıca 5e bileşiği izoniazidle muamele edilerek 5f bileşiği sentezlenmiştir. Sentezlenen kısmen ve tamamen sübstitüe fosfazen bileşiklerinin yapılarının aydınlatılmasında MS, FTIR, NMR (1H,13C ve 31P) teknikleri kullanılmıştır. Uygun kristali elde edilen (4, 4b, 4e, 5 ve 6a) bileşiklerinin yapıları X-ışını kırınımmetre yöntemiyle aydınlatılmıştır. Gaussian 09 programı ile hesaplama çalışmaları yapılmıştır. Hesapsal yöntemlerle belirlenen bağ parametreleri ile X-ışını verileri karşılaştırılmıştır. Çalışmanın devamında, sentezlenen fosfazen bileşiklerinin antimikrobiyal aktiviteleri ve DNA etkileşim deneyleri gerçekleştirilmiştir. Hesapsal çalışma sonucu elde edilen reaktivite parametreleri ile biyoaktivite sonuçları ilişkilendirilmiştir.
  • Item
    Pendant kollu dispiro(N/N)siklotrifosfazen türevlerinin sentezi, spektral, kristallografik, stereojenik özelliklerinin ve biyolojik aktifliklerinin incelenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Cemaloğlu, Reşit
    Tez kapsamında, trimerik fosfazen bileşiği temelli orijinal hibrit bileşikler sentezlenmiştir. Moleküler hibritleşme stratejisi uyarınca yapılan sentez çalışmalarında, biyolojik etkinliği kanıtlanmış olan karbazolildiaminler ile benzil/klorobenzildiamin bileşikleri biyouyumlu bir materyal olan trimerik fosfazen temelinde bir araya getirilmiştir. Bu çalışmada, benzaldehit ve 4-klorobenzaldehitin, N-metil-1,2-diaminoetan, N-etil-1,2-diaminoetan ve N-metil-1,3-diaminopropan ile tepkimelerinden (N/N)benzil/4- klorobenzildiaminler (1-6) sentezlenmiştir. Diğer yandan, 9-etil-3- karbazolkarboksaldehit ile N-metil-1,2-diaminoetan, N-etil-1,2-diaminoetan ve N-metil-1,3-diaminopropan tepkimesinden N/N donör atomlu karbazolildiaminler (7-9) elde edilmiştir. Trimerin benzildiamin ve 4-klorobenzildiamin ile reaksiyonundan monospirosiklotrifosfazenler (10-15) sentezlenmiştir. Monospirofosfazenlerin, karbazolildiaminlerle (1:1) stokiyometrik oranda tepkimeleri sonucu cis/trans dispirofosfazenler (16a-29b) elde edilmiştir. Dispirofosfazenlerin yapıları; element analizi, FT-IR, MS, NMR spektroskopisi yöntemleri ile aydınlatılmıştır. UV-Vis ve Floresans spektroskopisi yöntemleri kullanılarak bileşiklerin fotofiziksel özellikleri incelenmiştir. Bileşik 16b, 22a/22b, 24b, 25b, 27a/27b, 28a/28b' nin kristal yapıları, X- ışını kristallografi tekniği ile aydınlatılmıştır. Ayrıca, spiro grupları simetrik olmayan cis/trans-dispirofosfazenler kiral fosfor merkezleri içermektedir. Bileşiklerin kiral özellikleri, X-ışını kristallografi yöntemi, kiral çözücü (chiral solvating agent; CSA) ilaveli 31P NMR spektroskopisi yöntemi ve dairesel çift kırınım (Circular Dichroism; CD) tekniğinden faydalanılarak detaylı bir şekilde değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, bileşiklerin bazı bakteri ve mayalara karşı antimikrobiyal aktiviteleri, DNA ile etkileşimleri ve antioksidan özellikleri araştırılmıştır.
  • Item
    Mali saydamlığın temel dinamikleri ve ölçümü: Türkiye ve seçili ülkeler için panel veri analizi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Eker, Ali Yıldırım
    Mali saydamlık hükümetlere faaliyetleri sonucunda hali hazırda bildikleri ve ileride ortaya koyacakları her türlü mali bilgiyi zamanında, anlaşılabilir, tam ve karşılaştırılabilir şekilde kamuoyuna raporlama fırsatı tanımaktadır. Mali saydamlık iktisat ve maliye alanında çalışanlar arasında en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. İktisatçılar son dönemdeki finansal krizleri mali saydamlık eksikliğine bağlarken, IMF ve OECD gibi birçok uluslararası kuruluş ise konuyu maliye politikasının en önemli unsurlarından biri olarak değerlendirmekte ve yayımladıkları çok sayıda rapor ile bu alandaki literatürü zenginleştirmektedir. Bu çalışmanın amacı, "mali saydamlık" kavramını yaşanılan krizler sonrasında yeniden oluşturulan uluslararası standartlar ile saydamlık ölçüm mekanizmaları ışığında irdeleyerek saydamlığın temel dinamiklerini ve ölçümünü ortaya koymaktır. Çalışmada "bütçe sürecinin saydamlığı", "hesap verebilme saydamlığı" ile "mali verilerin saydamlığı" alt başlıklarında "açık bütçe endeksi" ile "yönetişim endeksi" ölçüm mekanizmaları" ile saydamlığı etkileyen mali, makro-kalkınma, vatandaş ve politik faktörler bazında Türkiye ve seçili 93 ülke için iki ayrı model kurulmuştur. Modellerde mali saydamlık bağımlı değişken olarak seçilmiştir. Mali, makro-kalkınma, vatandaş ve politik faktörlerin mali saydamlık üzerindeki etkileri verilerle ortaya konulmuştur.
  • Item
    Sömürgecilik, din ve öteki: İspanyol sömürgeciliği örneği
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Çiçek, Mehmet Fatih
    Bu tez çalışması, "Sömürgecilik, Din ve Öteki: İspanyol Sömürgeciliği Örneği" başlığıyla İspanyol sömürgeciliği özelinde din ve sömürgecilik ilişkisini ele almaktadır. Araştırmada sömürgecilik ve din olgusunun kavramsal analizi ve tarihsel arka planı, sömürgecilikte dinin Kutsal Şemsiye olarak bir meşrulaştırma aracı olarak kullanılması, sömürgecilik ve dinin kesişimi olarak Öteki-ötekileştirme, tarihsel bağlamda İspanya sömürgeciliği din ilişkisi olmak üzere üç başlıkta incelenmiştir. Öncelikle sömürgecilik, din, Öteki, şiddet, iktidar ve meşrulaştırmayı anlamak adına teorik tartışmalarla bu kavramlar analiz edilerek sömürgecilik ve Öteki ilişkisi tartışılmaktadır. Sonrasında Latin Amerika'daki İspanyol sömürgeciliği ve din ilişkisinin tarihsel süreci derinlikli olarak irdelenmektedir. Burada İspanyol Krallığı ve Roma Katolik Kilisesi'nin Latin Amerika'da ortaklaşarak sömürgeciliği, köleliği meşrulaştırması ve kurumsallaştırmasına yönelik dinin Kutsal Şemsiye olarak kullanılmasına dair politikalar ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. Sömürgecilik ve din ilişkisinde bilhassa bu süreçte rıza üretim amacıyla dinin araçsallaştırılması ve bu şekilde sömürgeciliğin kurumsallaşmasının öğrenilmesine katkı sağladığına yönelik çıkarımlar aktarılmıştır. Ayrıca bu meşrulaştırma ve kurumsallaşma araçlarından birisi olan encomienda ekonomik sistemi, plantasyonların işleyişi de ele alınmış, konu farklı argümanlar ile söylemler üzerinden değerlendirilmiştir. Dolayısıyla İspanyol sömürgeciliğinde asıl amaç, Katolik Hristiyan anlayışının yayılması mı yoksa ekonomik, kültürel ve ekolojik sömürü için dinin araçsal olarak kullanılması mıdır ve sömürgeci, hangi araçlarla sömürgeliyi ötekileştirerek ona uyguladığı şiddeti meşrulaştırmaktadır sorularına bu çalışma özelinde cevap aranmaktadır. Bu sorulara cevap ararken ortaya çıkan bulgulara bakıldığında; İspanyol sömürgeciliğinin kurumsallaşmasında ve toplumsal rızanın üretilmesinde din, ideolojik aygıt olarak kullanılmıştır. Dinin ideolojik bir aygıt olarak kullanılmasında, Roma Katolik Kilisesi ve birçok Hristiyan tarikat mensubu misyonerler bu sömürgeciliğin meşrulaştırılmasında başat aktör oldukları anlaşılmaktadır. Diğer taraftan din, hem İspanyol sömürgeciliğinin kurumsallaşması ve meşrulaştırılması hem de İspanyolların Latin Amerika halklarına uyguladıkları soykırımı da içine alan şiddet politikalarının görünmezliğini sağlayan, dışardan gelen eleştirilere karşı da bir koruma sağlayan kutsal bir şemsiye anlayışıyla araçsallaştırılmıştır. Bununla birlikte modernitenin oryantalist bir bakışı esas alan Avrupa merkezli bilgi üretim biçiminin ürünleri olan sanat, tiyatro, edebiyat ve tarih yazım pratiğiyle İspanyolların Latin Amerika'nın işgali ve sömürüsü "keşif", Yerli halkı "medenileştirme" tezi adı altında asimilasyonun meşrulaştırdığı görülmektedir. Ayrıca bu araştırmada dinin sadece sömürgeci politikaların meşrulaştırılmasında araçsallaştırılması bağlamında değil hem Latin Amerika'nın özgürleşme sürecinde hem de sonrasında dinin özgürleştirme için bir motivasyon aracı olabileceği tartışılmaktadır.
  • Item
    Burjuva devrimi tartışmalarında Lenin'in Jakobenizm yaklaşımı
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Başoğlu, Sadi
    Bu tez Vladimir İlyiç Ulyanov'un, namıdiğer Lenin'in Rusya'da burjuva devrimi için geliştirdiği kuramın Büyük Fransız Devrimi'nin Jakoben kesitiyle kurduğu ilişkiyi tüm yönleriyle ortaya koymayı amaçlamakta ve Lenin'in 1917'ye kadar olan Jakobenliğinin anlaşılabilmesi için bir yöntem önermektedir. Buna göre, Rus devrimcinin Jakobenliği dört temel düzlemde soyutlanabilir: Birincisi, Lenin'in 1905 Devrimi'yle birlikte Rusya için tarif ettiği iki devrim senaryosu ve bunlara denk düşen burjuva gelişim hatlarını içerir. Burada 1789 Fransız-1848 Alman Devrimleri ikiliği ve takip eden Fransa-Almanya gelişimleri ikiliği vardır. İkinci düzlemde Lenin'in başından bu yana Rusya'da devrim için kazanılması gerektiğine inandığı köylülükle en çok ilişkilendirilebilecek Narodnik teori ve programın sınıf temeli ve sınırları üzerine görüşleri ve 1905'le birlikte köylü temsilcilerinin savunduğu toplumsal projeye yüklediği Jakoben içerik ve işlev vardır. Üçüncüsünde, Rus sosyal demokrasisindeki Bolşevik-Menşevik bölünmesi ve devrim zamanı aldıkları farklı tutumlar, Jakobenizm temalarının bunlarda kazandığı görünümlerle birlikte irdelenmiştir. Lenin'in sosyal demokrasinin Jakobenleri ve Jirondenleri olarak da andığı bu iki hizbin apayrı siyasal kavrayışları ve bunlara denk düşen Marksist praksisleri vardır. Son düzlem Lenin'in burjuva devrimi için geliştirdiği iktidar planının Marx'ın Jakoben temel tarih teziyle ilişkisi ve buradan hareketle Rusya için yaptığı bir dizi dönüştürmeyle başlatılmıştır. Ardından Lenin'in diktatörlük konsepti ve bunu inşa ederken geliştirdiği iç savaş, restorasyon ve haddini aşma kavramlarıyla kuramındaki Jakobenlik ortaya koyulmuştur. Sonuç olarak, Lenin'in burjuva devrimi bağlamındaki Jakobenliği dönemsel, kısmi, arızi ya da rastlantısal değildir; onun devrim ve devlet kuramında kurucu nitelikte tarihsel ve teorik temelleri vardır.
  • Item
    Avrupa Birliği hukukunun gelişimi karşısında uluslararası yatırım anlaşmaları
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Aykanat, Mustafa
    II. Dünya Savaşı'ndan sonra ticaretin küresel boyutta artışa geçmesi uluslararası sermaye hareketlerinin düzenli bir zeminde gerçekleştirilmesi ihtiyacını arttırmıştır. Çok tarafları yatırım anlaşması çabalarının sonuçsuz kalması yatırım teşviki ve korunması arayışındaki devletleri ikili yatırım anlaşmalarına sevk etmiştir. Avrupa Birliği de (AB) 1990'lı yılların başında itibaren küresel ticarette yetki sahibi olmak arzusu içinde olmuştur. Ancak AB'nin kendine özgü hukuki yapısı nedeniyle bu yetki arayışı uzunca bir süre karşılıksız kalmıştır. Bir taratan üye devletlerin yatırım anlaşmalarının Birliğin ortak çıkarlarına zarar vermesini önlemek isteyen Birlik diğer taraftan bu alandaki yetki talebini canlı tutmuştur. Nihayet Lizbon Antlaşmasıyla birlikte doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) alanında münhasır bir yetki sahibi olan Birlik yaptığı yeni nesil anlaşmalar ve Birlik tasarruflarıyla etkisini arttırmaya devam etmektedir. Bu çalışmada uluslararası yatırım anlaşmalarının AB'nin kendine özgü hukuki yapısından ne ölçüde etkilendiği ve bu etkileşim neticesinde hangi hukuki meselelerin ortaya çıktığı araştırılmıştır. Tez çalışmasında ilk olarak yatırım anlaşmalarının uluslararası hukuktaki yeri ve önemine değinilmiş, sonrasında AB'nin yatırım anlaşmaları, üye devletlerin kendi aralarında üçüncü devletlerle akdettiği yatırım anlaşmaları incelenmiştir. Son olarak bu alandaki hukuki meselelerin Türkiye'nin yatırım anlaşmalarına nasıl yansıyacağına değinilmiştir. Çalışmada uluslararası yatırım anlaşmaları hükümlerinin giderek AB mevzuatına yakınlaştırıldığı, böylece Birlik hukuku dinamiklerine dikkat edilen yeni nesil yatırım anlaşmalarının ortaya çıktığı; ancak henüz yatırım uyuşmazlıklarının AB hukukunun özerk yapısını etkilemeden nasıl çözülebileceğine dair somut bir gelişme sağlanamadığı sonuçlarına ulaşılmıştır.
  • Item
    Toplumsal cinsiyet, aile içi roller, Tanrı algısı, erken dönem uyumsuz şemalar ve kadının konumu (İran örneği)
    (ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 2024) Kargar, Ayda
    Bu çalışma kişilerin erken dönem uyumsuzluk şemalarının ve partnerleri ile uyumlarının Tanrı algısıyla ilişkili olup olmadığının tespit edilmesi ve açık uçlu sorularla aile-içi ilişkilerdeki uyuma ve sorunlara ilişkin olarak kişilerin düşüncelerinin ne kadar etkili olduğunun belirlenmesidir. Araştırma evreni İran ülkesi, Doğu Azerbaycan bölgesi, Tebriz şehrinde ki 20 yaş üzeri 300 bireyi kapsamaktadır. Bu araştırma kapsamında Tanrı Algısı Ölçeği, Çiftler Uyum Ölçeği ve Young Şema Ölçekleri kullanılmıştır. Bu araştırmada elde edilen sonuçlara göre uyumsuz şemaların puanları cinsiyete göre farklılık göstermektedir, yani tüm değişkenlerinde erkeklerin kadınlara göre yüksek puan almaktadırlar. Ayrıca Katılımcıların yaşadıkları yere, sosyo-ekonomik düzeyine, anne babalarının eğitim düzeyine, eşlerinin eğitim düzeyine farklılık göstermektedir. Elde edilen diğer sonuç uyumsuz şemaların Tanrı algısı ile anlamlı bir ilişkisi olduğunun ortaya çıkmasıdır. Araştırmada evlilik uyum puanları ve bileşenleri cinsiyete, Anne babaların eğitim düzeyine, eşlerinin eğitim düzeyine göre farklılık göstermektedir. Ayrıca evlilik uyumu ve bileşenlerinin Tanrı algısı ile anlamlı bir ilişkisi vardır. Tanrı algısı puanları, katılımcıların babalarının eğitim düzeyine göre farklılık göstermektedir. Niteliksel sorularda, elde edilen sonuçlar 300 katılımcıdan 150'sinin yeniden doğumda yeniden kadın, 135 kişi, yeniden erkek olmak istediğini 11 kişi yeniden doğuşta cinsiyet seçimini umursamadığını ve 4 tanesi bu soruya verecek cevabı olmadığını belirtmiştir. Soru iki için, elde edilen sonuçlar 234'ünün yaşadıkları toplumda kadın ve erkek arasında eşit çalışma fırsatı olmadığına inanmaktadır. Cinsiyet eşitliğiyle ilgili 175'i ise ailelerinde ve evliliklerinde cinsiyet eşitliğinin tamamen var olduğuna inandıkları belirtmiştir. Feminizmle ilgili 112 katılımcı buna inandığını belirtmiştir. 234 katılımcı kadınlarla ilgili düzenlenen etkinliklere katılmadığını belirtmiştir. 229 katılımcı kadınlardan beklentilerinin ev işleri ve çocuk yetiştirme olduğuna inanmaktadır. 213 katılımcı muta nikâhına karşı olduğunu belirtmiştir. Erkeklerin birden fazla karısı olmasına 274 katılımcı karşı olduğunu belirtmiştir. 162 katılımcı eşiyle arasında kültürel bir fark olmadığına inandığını belirtmiştir. 295 kişi aile ilişkilerinin samimi, arkadaş canlısı, destekleyici ve işbirlikçi olması gerektiğine inanmaktadır. Eşile iletişim konusunda 295 katılımcı aile ilişkilerinin samimi, arkadaş canlısı, destekleyici ve işbirlikçi olması gerektiğine inandığını belirtmiştir. 240 katılımcı eşlerin ilişkilerinde sadık olması belirtmiştir. Toplumun sadakatsizlik konusunda 259 kişi sadakatsizliğin kötü ve çirkin bir davranış olduğuna inanmaktadır. 220 katılımcı sınırlara sahip olmanın daha iyi olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların 130'u evlilikte veya ailede sevgi, muhabbet ve ilginin sevgi göstergesi olduğuna inandığını belirtmiştir. Katılımcıların 91'i evlilikte anlaşmazlığın nedeninin tam tanışıklığın olmaması olduğuna inandığını belirtmiştir. 220 katılımcı aile içi şiddet denince aklına fiziksel şiddet geldiğini belirtmiştir. Katılımcıların 297'si düzeni sağlamak için aile bireylerine yönelik şiddete karşı olduğunu belirtmiştir. 230 katılımcı dinin kadın erkek arasındaki şiddete karşı olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların 138'i eğitim düzeyinin şiddette rol oynadığını belirtmiştir. Tüm tablolardan elde edilen anlamlılık düzeyine (p=0,001) göre kişilerin nitel sorulara verdikleri yanıtlardaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu söylenebilir.