Cilt:58 Sayı:02 (2018)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:58 Sayı:02 (2018) by Title
Now showing 1 - 20 of 32
Results Per Page
Sort Options
Item 70'li Polonyalı yazarlarda popülizmin ve pop kültürün etkisiyle gelişen pop fraksiyon üzerine(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Mıkolajczyk, Dorota Anna; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1989 yılında komünist rejimin son bulmasının ardından Polonya demokrasiyle birlikte kurulan yeni bir düzeni kabullenerek yeni bir döneme girmiştir. Polonya'nın yeni düzeninde ortaya çıkan yepyeni özgürlükler “popülizmin” ve “pop kültürün” tırmanmasına sebep olmuştur. 70'li yazarlar Polonya'nın eski düzeninde doğup yeni düzeninde boy attıkları için “pop kültürün” ve “popülizmin” etkisinde kalmışlar ve Polonya edebiyatına “pop fraksiyon” eğilimi kazandırmışlardır.Item Baba-oğul-otorite üçgeninde “kırmızı saçlı kadın” ve “trans-atlantik”(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Yüce, Neşe Munise; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBaba- oğul ilişkisi insan yaşamının en önemli ve belki de en zor ilişkisidir. Genelde babalar gerçekleştiremedikleri arzularını oğulları aracılığıyla yaşamak ister, bir anlamda oğullarını özel projeleri gibi görürler. Oğullarsa çoğu zaman, üzerlerinde kurulan veya kurulmak istenen otoriteye belli bir yaşa geldiklerinde karşı çıkarak, babalarının arzularından çok kendi arzu ve hayallerini gerçekleştirecekleri bir yaşam seçerler. Olaylar böyle gelişince de baba ve oğul arasında bir çatışma çıkması çoğu zaman kaçınılmaz olur. S. Freud, baba-oğul mücadelesinin tek sebebi olarak “ödipus kompleksini gösterir. S. Freud, “Totem ve Tabu” adlı kitabında bu mücadeleden söz eder ve baba-oğul mücadelesinin bilinçaltı dürtülerle geliştiğini öne sürer. Freud, baba-oğul mücadelesinin temelinde ödipal bir çatışma görür. Bu psikolojik motifin, bir başka deyişle, insanlığın varoluşundan bu yana devam eden bu sancılı motifin yani baba-oğul ilişkisinin edebiyatın en başat motiflerinden biri olduğu aşikârdır. Disiplinler arası bir düşünceyle yapılacak olan bu çalışmada biri Türk diğeri Polonyalı, ama dünya ölçeğinde ün kazanmış iki yazarın (Orhan Pamuk'un “Kırmızı Saçlı Kadın” ve Witold Gombrowicz'in “Trans- Atlantik”) romanlarında “babayı ve oğlu öldürme” arketipine değinilecektir. Yapılan çalışmada, bu “öldürme arzusu”nu” Erich Fromm'un ödipus kompleksine yaklaşımıyla, yani bu çatışmayı ataerkil bir toplumda oğulun baba otoritesine isyanının sembolü olarak ele almak amaçlanmaktadır. Polonya toplumu ve Türk toplumunun erkek otoritesine dayanan örgütlenme düzenini karşılaştırmak amacıyla yapılacak olan bu çalışmada, iki toplum arasında bu bağlamdaki ciddi benzerlikler ele alınan iki roman ölçeğinde gösterilmeye ve her iki romanın da “oğullarına değer vermeyen” toplumlar için bir meydan okuma olduğu kanıtlanmaya çalışılacaktır.Item Beckett'in not I oyununda dilin tersyüz edilmesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Nebioğlu, Rahime Çokay; Other; OtherBeckett'in tiyatro oyunları dilin ve öznelliğin sınırlarını, dil ve öznenin içten yıkımını gerçekleştirene değin zorlar. Bu sınırların zorlanıp esnetilmesi, aslında bir bakıma bu sınırlar içerisinde ve bu sınırlar sayesinde yaratılan epistemolojik kategorilerin ortadan kaldırılma girişimidir. Not I (1972), dilin ve öznelliğin olasılıklarının en son noktasına kadar zorlanıp esnetildiği ve sonuç olarak dil ve öznenin ters yüz edilip kendi sınırlarının dışına ulaştığı oyunlardan biridir. Dilin ve öznelliğin içi ve dışıyla yapılan bu radikal oynamalar, Lacan'ın özün oluşumu ve yıkımına dair teorilerinin somut birer yansıması gibidir. Ancak dilin ve öznelliğin sınırlarını irdelerken, Beckett Lacan'a göre oldukça olumlayıcı bir yaklaşım sergiler. Lacancı psikanalizde, parçalanmış dil ve özne psikotik çöküntünün belirtisi olarak kabul edilip bir acı ve sorun kaynağı olarak görülürken, Beckett'te yaratıcı ve iyileştirici bir karşı gelişi temsil eder. Bu bağlamda, bu çalışma Not I oyununu Lacan'ın teorileri ışığında incelemeyi ve oyunun öznenin dil içerisindeki konumunu bir yandan nasıl somutlaştırdığını ve bir yandan da nasıl sorunsallaştırdığını, Lacan ve Beckett'in düşünceleri arasındaki benzerlik ve farklılıklara ışık tutarak irdelemeyi amaçlamaktadır.Item Bilince duyulan güven ve ahlâksal önyargılar arasındaki etkileşimlere yönelik bir sorgulama: herkes kendi için yaşar ve tanrı herkese karşıdır(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Çağlıyan, Çağdaş Emrah; Other; Otherİnsanların soyutlama ve kavram yaratma yetisi, onların günden güne yalnızca kendi yaratımları olan bu kavramlarla kuşatılmasını getirmiş, kendi bilinçlerinin sarsılmazlığına yönelik inancını pekiştirmiştir. Böylece, olasıdır ki, insanın doğayla arasındaki uzaklık daha da aşılmaz olmuştur. Peki, bilinç doğayı açıklama gücüne sahip midir ve daha da önemlisi, bilinçli bir varlık tasarımına sahip olmak, nasıl bir ahlâk anlayışı doğurur? Günlük yaşantımızda, dağarcığımızdaki kavramların dışsal dünyayı açıkladığına yönelik inancımız tamdır. Bu dünyayı kavrama ayrıcalığına sahip olduğumuz için, onun içerdiği zorunluluklardan bağışık olduğumuzu, eylemlerimizi özgür istencimiz uyarınca belirlediğimizi düşünürüz. Ancak Friedrich Nietzsche'ye göre, bu yöndeki sanılarımız yanılgıdan ibarettir; insanların bilinç sahibi varlıklar olmalarının ve kendi kavram dağarcıklarını oluşturmalarının ardında aslında, bedensel güçsüzlükten kaynaklanan bir zorunluluk bulunur. İnsanlar, güçsüz varlıklar olarak hayatta kalabilmek için, dünyayı kendi kavramlarıyla anlamlandırmaya mecburdur; ancak bu kavramlar, doğadaki zenginliği, “aynı olmayanı aynılaştırma” yoluyla budayan ortak eğretilemelerden ibarettir. İnsan, içselleştirdiği bu gönüllü yanılgıyı ahlâksal yaşantısına da yansıtır ve ortak kabuller uyarınca başkalarını sınıflandırabileceğine, onları yargılayabileceğine inanır. Çünkü bilinç, istenç özgürlüğünü, özgür istence ilişkin düşünce ise, kişileri eylemlerinden soyutlayabileceğimize yönelik bir önkabulü içerir. Ancak Nietzsche'ye göre bu varsayım tümüyle dayanaksızdır. Çünkü kişileri eylemlerinden sorumlu tutmak, güçlü olanın gücünü dışavurmasını engelleme amacı taşır ve hınç duygusundan kaynaklanır. İnsanlar ise, gerçekleştirdikleri eylemleri ortaya koymama özgürlüğüne sahip değildir, en bilinçli görünen eylemlerin ardında dahi içgüdüsel belirlenimler vardır ve dolayısıyla doğal zorunluluğa tabidir. Çalışmamızda, Nietzsche'nin gündelik bilinç kavrayışımız ve bu çerçevede gelişen ahlâksal varsayımlarımız arasında kurduğu bağlantıyı ve bu konudaki kabullerimize yönelttiği eleştirileri irdeleyeceğiz. Bu bağlamda, incelememizde yararlanacağımız film, Herkes Kendi İçin Yaşar ve Tanrı Herkese Karşıdır (Jeder für Sich und Gott gegen Alle, Werner Herzog, 1974) olacaktır. İlk gençlik yıllarına kadar bir mahzende tutularak toplumdan yalıtılmış, böylece ortak kavram evreni ve ahlâksal kabullerden bağışık kalmış bir başkarakterin yer aldığı bu film, incelememiz için uygun bir örnek oluşturmaktadır. Bu bakımdan, söz konusu film, ilerlediğimiz izlekteki sorgulamalarımızı derinleştirdiği yönleriyle irdelenmiştir.Item Çiviyazılı belgelere göre Tiliura kenti'nin konumu (II)(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Bozgun, Şafak; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiII.Muršili döneminde yeniden yerleşime açılan ve özellikle III.Hattušili ile önemli bir kent görünümü kazandırılan Tiliura, bir dönem Hatti-Kaška memleketlerinin ortak uç noktasında ve Azzi-Hayaša'ya geçiş güzergahındadır. Bazı imtiyazlarla yükümlülüklerin belirlendiği istisnai durum ve konumda olan Tiliura'nın bu özel statüsü onun (Hitit imparatorluk dönemi ile daha da önem kazanan) jeopolitik konumundan kaynaklanmaktadır. Araştırmamızda söz konusu sınır kentinin konumu ile yakın coğrafyası değerlendirilmektedir.Item Dijitalleştirilen kültürel mirasa açık erişim: türkiye için bir model önerisi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Yılmaz, Bülent; Other; OtherKüreselleşmenin etkisiyle homojenleşen kültürel değerler, ulusları yerel kültürlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya bırakmıştır. Kültür varlıklarının korunmasına ve ait olduğu toplumla birlikte tanınmasına ilişkin duyarlılık, kültürel miras ürünlerini sürdürülebilir bir anlayışla koruma ve kitlesel düzeyde erişilebilir kılma çabalarını artırmıştır. Kültürel miras ürünlerine engelsiz erişim kütüphane, arşiv ve müze gibi kültürel bellek kurumlarının dijital kapılarını aralamaları ve web üzerindeki görünürlüklerini artırmalarıyla sağlanabilir. Bu çalışmanın amacı -Türkiye örneğinde- dijitalleştirilen kültürel mirasa açık erişim sağlanmasına öncülük edecek bir model önermektir. Kültürel mirasa açık erişimin yasal, teknik, idari ve mali süreçlerine rehberlik etmesi beklenen modelin, kültürel miras ürünlerinin evrensel düzeyde keşfedilmesine, bireysel ve toplumsal bağlamda yaratıcılığın gelişmesine ve kültürel miras yönetiminde standart yaklaşımların benimsenmesine de katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Item Bir dis/ütopya olarak pozitivizm karşısında farklı bilimsel yaklaşımlar(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Çelik, Ezgi Ece; Other; OtherToplumsal gelişmenin ancak bilimsel gelişmeyle sağlanabileceği savına ve çizgisel ilerleme fikrine dayanan pozitivizm, Auguste Comte tarafından Baconcı bilim ütopyası misali putlardan kurtarıcı bir bilim hareketi olarak ortaya konmuşsa da, indirgemeci tavrından ve daha sonra neo-pozitivistlerce geliştirilen kimi savlarından dolayı kendi putlarını yaratarak epistemolojik ufku kısıtlayan bir yaklaşım haline gelmiştir. Bu çalışmada amaçlanan, pozitivizm ile bilimin neliği tartışmasındaki anlam problematiğine değinerek, pozitivist bilim görüşünün sığlaştırıcı etkilerine karşı farklı bilim tasarımlarını tartışmaya açmaktır. Bu amaç doğrultusunda öncelikle pozitivizmin tarihine değinilecek; ardından Popper ve Adorno arasındaki tartışmadan söz edilecek ve sonrasında farklı bilim tasarımları ve disiplinlerarası güncel çalışmalar, bilgi alanındaki verimlilik, güvenilirlik ve toplumsal sorumluluk bakımından değerlendirilmeye çalışılacaktır.Item Gazete köşe yazılarında 'demokrasi' kavramına ilişkin metaforlar: derlem temelli bir eleştirel metafor çözümlemesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Baş, Melike; Other; OtherBu çalışma, bilişsel dilbilim çerçevesi içerisinde 'demokrasi' kavramına ilişkin metaforik kavramsallaşmaları tespit etmeyi ve bu kavrama ait kültürel-bilişsel bir model önerisinde bulunmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın veri tabanını oluşturmak için gazete köşe yazılarından oluşan TS Columns Corpus kullanılmıştır. Derlem içerisinde {demokrasi} kök sözcük olarak taranmış ve çıkan sonuçlardan 1500 örnek rastgele seçilerek çalışmaya dahil edilmiştir. Demokrasi kavramı ile ilişkili metaforların tespiti, yorumlaması ve açıklanmasında Charteris-Black tarafından ileri sürülen Eleştirel Metafor Çözümlemesi temel alınmıştır. Yapılan inceleme sonucu demokrasi kavramı ile ilişkili FİZİKSEL BİR NESNE, MÜCADELE, HEDEF, CANLI BİR VARLIK, KAP, YAPI, MAKİNE ve ARAÇ temel kaynak alanları tespit edilmiş ve bu alanların sayısal dağılımları hesaplanmıştır. En fazla dilsel ögeye sahip ilk dört kaynak alan ve alt alanlarına ait metaforik eşleşmeler çalışmada detaylı bir şekilde incelenmiştir. Çalışmada tespit edilen metaforlar, sosyal ve politik bir olgu olarak demokrasi kavramının Türkçede nasıl kavramsallaştığına ve bu kavramın içeriğinin farklı yönlerine dair bilgi vermektedir. Çalışmanın bulguları, insanların ne tür bir demokrasi ile yönetildiklerine dair algılarının yönlendirilmesinde metaforun işlevlerini ortaya koymaktadır.Item Haset ve kıskançlığın tanımlanması ve klinik görünümü(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Tuna, Ezgi; Other; OtherHaset ve kıskançlık, birbirinden önemli noktalarda ayrışan; fakat günlük hayatta sıkça birbiriyle karıştırılan karmaşık duygulardır. Haset, bir başkasının sahip olduğu ve bizde olmayan bir şey ya da özellik karşısında hissettiğimiz duygu iken; kıskançlık, bizim için önemli bir ilişkinin üçüncü bir kişinin varlığı sebebiyle tehdit altında olduğunu düşündüğümüzde ortaya çıkan duygudur. Dolayısıyla, hasette iki kişilik, kıskançlıkta ise üç kişilik bir yapı mevcuttur. Melanie Klein'a göre haset doğumdan sonra bebeğin meme ile kurduğu sevgi ve nefret ilişkisinde temellenir; kıskançlık ise gelişimsel olarak hasetten sonra gelir ve hasetin çözümlenmesinde rol oynar. Haset ve kıskançlık, temelde işlevsel duygular olsa da, kişinin ve ilişkilerin işlevselliğini bozarak patolojik boyuta ulaşabilirler. Bu makalede haset ve kıskançlık tanımlanmış, birbirleriyle benzer ve farklı yanları ortaya konulmuş ve hangi durumlarda işlevselliklerini yitirerek psikopatolojinin bir parçası oldukları incelenmiştir.Item I.Ulusal mimarlık döneminin ankara’da bir temsilcisi: harita umum müdürlüğü binası(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Sunay, Serkan; Sanat Tarihi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkiye Cumhuriyetinin harita üretme ihtiyacına yönelik inşa edilmiş ve aynı zamanda bir okul vazifesi görmüş “Harita Umum Müdürlüğü” binası, halen sahip olduğu sanatsal ve mimari vasıflarıyla I. Ulusal Mimarlık Dönemi'nin başkentteki önemli bir temsilcisi olarak kabul edilmelidir. Bugüne kadar bina hakkında sanat ve mimarlık tarihi bakımından ayrıntılı bir çalışma yapılmamıştır. Bu makalede binanın inşa sürecini hazırlayan faktörler, ne zaman inşa edildiği, mimari ve sanatsal özellikleri aydınlatılmaya çalışılmış; Cumhuriyet arşivlerindeki belgeler taranarak edinilen bilgiler ışığında inşa süreci ve tarihi belirlenmiş; bina, plan, cephe karakteristikleri, sanatsal ve mimari vasıfları ile tanıtılarak ait olduğu I. Ulusal Mimarlık dönemi içerisindeki yeri ve önemi üzerinde durulmak istenmiştir.Item İstanbul öğretmenlerinin bursa seyahati ve Mustafa Kemal Paşa'nın başöğretmenliğe geçiş konuşması(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Özcan, Halil; Other; OtherMustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz sonrası bir yandan kazanılan zaferi kalıcı hâle getirebilmek için çareler ararken, bir yandan da hiçbir gecikmeye fırsat vermeden ve zaferin rehavetine kapılmadan geleceğin inşası savaşımına hazırlık yaptı. Bu kapsamda mesajlarını vermek ve programını açıklamak üzere seçtiği yer on dört gün kaldığı Bursa oldu. Bursa, Osmanlı Devleti'nin ilk başkentiydi ve işgalden henüz kurtulmuştu. Bu tarihi mekânda, Bursa öğretmenleriyle birlikte İstanbul'dan gelecek olan öğretmenlere hitap edecekti. Ancak, Osmanlı Devleti'nin mevcut başkenti olan İstanbul da henüz işgal altındaydı. Bursa'da kazandığı zaferle gururlanan bir komutan değil, geleceği ilim ve fen temelinde kurmak isteyen bir teorisyen ve inkılâpçı olarak öğretmenlerin karşısına çıktı ve geleceğin mesajlarını verdi. Belli ki bu zorlu İstiklal Savaşı'nı kazanacağını biliyordu ve geleceğin de planına hazırlıklıydı. İşgallere karşı Bağımsızlık Zaferini topyekûn bir milletin seferberliği ile askerî cephede kazanmıştı. Kuruluşun ve aydınlanmanın zaferini akıl ve bilim temelinde eğitim ordusu ile kazanmak için mücadele başlatacaktı. Eğitim ordusunun neferleri olan öğretmenler, Anadolu'ya eğitim ışıklarını götürecekler ve aydınlanmanın öncüleri olacaktı. Buna bağlı olarak, İstanbul'dan zaferini tebrik etmek için Bursa'ya gelen öğretmenler aracılığıyla tüm öğretmenlere ilim ve fen temelinde milletimizi aydınlatma görevi verdi. Bu kapsamda, İstanbul öğretmenlerinin seyahatlerinin incelenmesi ve Mustafa Kemal Paşa'nın Bursa'da öğretmenlere yaptığı konuşmanın Amasya Tamimi ile gerekçe ve yöntem açısından benzerliklerinin ilk defa yapılmış olması bu çalışmanın özgün yanını oluşturmaktadır.Item İstanbul’daki halk kütüphanelerinde okul öncesi dönem çocukları(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Yıldız, Asiye Kakırman; Other; OtherDünyada olduğu gibi Türkiye'de de okul öncesi eğitim konusu özellikle 2000'li yıllarda önemli gündem konuları arasında yer almış; okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ve desteklenmesi için Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından bazı yasal düzenlemeler yapılmıştır. Okul öncesi eğitimde okullaşma oranının artırılmasına yönelik çalışmalar yapılıyor olsa da, asıl önemli olan bu yaygınlaştırma çalışmalarına paralel olarak, okul dışı ücretsiz eğitim hizmetlerini desteklemeye yönelik çalışmaların geliştirilmesidir. Kendileri için özel alanlar ve programlar hazırlanmış olan farklı sosyo-ekonomik çevreden gelen çocukların halk kütüphanelerine erişiminin sağlanması ile çocuklar arasındaki akademik farkları eşitlemek ve duygusal kırılganlıkları azaltabilmek için çok önemli bir fırsat elde edilmiş olacaktır. Nitekim erken yaşlardan itibaren kütüphane kullanımı desteklenen çocuklar, büyük olasılıkla ileriki yıllarda da kütüphane kullanıcısı olarak kalacaklardır. Fakat milli eğitim sistemi ile kütüphaneler arasında organik bağın kurulmamış olması, Türk Kütüphaneciliğinin mekân, kullanıcı ve hizmet olarak gruplanabilecek sorunlarının temeli olarak da gösterilebilir. Nitekim 6- 17 yaş arası çocuk ve gençlerin hayatlarında zorunlu bir sürecin temelini oluşturan milli eğitim müfredatının, kitap okuyan ve kütüphaneyi üçüncü mekân olarak kullanan insan tipini yetiştirecek biçimde düzenlenmemiş olması kütüphane-okul arasındaki işbirliğinin kurulmasına ve çocuk ve gençlerin bu işbirliğinin doğal bir üyesi olmasına engel olmaktadır. Bu çalışmanın amacı, İstanbul'daki halk kütüphanelerindeki çocuk bölümlerinde, okul öncesi dönem çocukları için ayrılmış olan alanların uygunluğunu analiz etmektir. Bu çalışma kapsamında, halk kütüphanelerinde en az %25 oranında temsil edilmesi gereken çocuk bölümlerinin koleksiyon, hizmetler, faaliyetler ve mekân olarak ne kadar etkin olduğu ve halk kütüphanelerinin hizmet planlarını oluştururken okul öncesi dönem çocuklarına bu planlamada ne ölçüde yer verdiği analiz edilmiştir. Bu analizleri gerçekleştirmek için, İstanbul'un farklı bölgelerinde faaliyet gösteren 30 tane halk kütüphanesinde bu çalışmalar yapılmıştır. Çalışmada kullanılan veri toplama formları 5 faktör altında 20 kriterden oluşmaktadır.Item İstemli ve istemsiz otobiyografik anılara ulaşmada doğrudan ve üretici geri çağırmanın rolü(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Ersoy, Pınar Kurdoğlu; Other; OtherOtobiyografik anılara ulaşmada, doğrudan (direct) ve üretici (generative) geri çağırma olarak bilinen iki farklı mekanizma işlemektedir. Günümüze dek yapılan çalışmalarda, bu iki geri çağırma mekanızmasının neden olduğu farklar yalnızca istemli bir hatırlama süreci sonrasında elde edilen anıların karşılaştırılmasıyla incelenmiştir. Ayrıca, istemli ve istemsiz otobiyografik anıları karşılaştıran çalışmaların neredeyse tamamında geri çağırma mekanizmalarının etkisi dikkate alınmamıştır. Bu çalışma, istemsiz otobiyografik anılara da doğrudan geri çağırma mekanizmasıyla erişildiği kabulünden yola çıkarak istemsiz otobiyografik anıları (İ-OA), doğrudan (D+OA) ve üretici geri çağırma (Ü+OA) ile erişilen istemli otobiyografik anılar ile grup-içi bir desende karşılaştıran ilk çalışmadır. İstemsiz anılar Uyanıklık Görevi, istemli anılar Galton-Crovitz anahtar sözcük yöntemi kullanılarak iki ayrı oturumda toplanmıştır. Bulgular, her iki oturuma da katılan 62 kişiden (44 kadın, 18 erkek) elde edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, D+OA'lar istemli bir şekilde hatırlanıyor olmasına karşın, çoğu özelliği açısından aynı geri çağırma mekanizmasını kullanan İ-OA'lar ile benzerlik göstermektedir. Özetle, Ü+OA'lara kıyasla, hem D+OA'lar hem de İ-OA'lar daha kısa sürede hatırlanmıştır. Ayrıca, bu anılar daha belirgin ve duygusal etkileri daha yüksek olan anılar olmuştur. Aynı sözcükler ile tetiklenen istemli ve istemsiz anılar arasında belirginlik açısından anlamlı bir fark bulunmaması ise İ-OA'ların belirginlikteki üstünlüğünün kişisel olarak ayırt edici ipuçlarıyla tetiklenmelerinden kaynaklandığına işaret etmektedir. Ek olarak, yakın geçmişte yaşanmış bir olayın istemli ya da istemsiz hatırlanmasında çoğu fenomenolojik değerlendirme açısından fark bulunmamıştır. Kısaca, bulgular, istemli ve istemsiz anılar arasındaki farkların genel olarak, kasıtlı ya da kendiliğinden oluşan bir hatırlamadan ziyade, geri çağırma mekanizmalarından ileri geldiğine işaret etmektedir.Item James J. Gibson’ın görsel algı kuramının bedenlenmiş biliş kavramı bağlamında bir tartışması(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Kadıhasanoğlu, Didem; Other; OtherBu makalede, James J. Gibson'ın görsel algı kuramının bedenlenmiş biliş kavramı bağlamında bir tartışması sunulmaktadır. Gibson'ın görsel algı kuramı, ilk olarak, Clark (348) tarafından öne sürülen basit bedenleme ve radikal bedenlenme ayrımı çerçevesinde tartışılmıştır. Daha sonra, Gibson'ın kuramı, Sharpiro tarafından önerilen kavramlaştırma, değiştirme ve oluşturma kategorileri bağlamında tartışılmıştır (Embodied Cognition: New… 4). Ardından Gibson'ın kuramı, bilişsel gelişime dinamik yaklaşım (Thelen ve diğerleri 1), algıya duyusal motor yaklaşım (O'Regan ve Noë, “A sensory motor account…” 1; O'Regan ve Noë, “What is it like…” 1) ve bilişe enaktif yaklaşım (Varela ve diğerleri 1) gibi bedenlenmeyi savunan diğer çalışmalar ile karşılaştırılmış; Gibson'ın kuramı ve bu çalışmalar arasındaki benzerlikler ve farklılıklar vurgulanmıştır. Makalenin sonunda bedenlenmenin Gibson'ın kuramındaki anlamına yönelik bir özet sunulmuştur.Item Karain mağarası tayacian alet endüstrisi tekno-tipolojisi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Aydın, Yavuz; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÇalışmamız kapsamında Karain Mağarası'nın Alt Paleolitik seviyelerinden bulunmuş olan toplam 261 adet yontmataş aletin tekno-tipolojik analizleri gerçekleştirilmiştir. Yapılmış olan çalışmalara göre yontmataş alet topluluğunun Alt Paleolitik Dönem'in Tayacian kültür özelliklerini gösterdiği tespit edilmiştir. Karain çevresindeki radyolarit kaynakları Tayacian endüstrisinin yapımında yoğunlukla tercih edilmiştir. Ayrıca daha az oranlarda çakmaktaşının da kullanıldığı görülmüştür. Yontmataş aletler üzerinde tespit edilen teknolojik veriler sert vurgaçla doğrudan yongalama tekniğinin tercih edilmiş olduğunu göstermiştir. Levallois teknolojiyi yansıtan herhangi bir kanıt yoktur. Tipolojik gözlemlere göre birçok farklı yontmataş alet tipi tespit edilmiştir. Ayrıca aletler üzerinde yapılan çalışmalara göre baskın düzelti tipinin pulcuklu tip düzelti olduğu görülmüştür. Çalışma kapsamında elde edilen sonuçlar Karain Alt Paleolitik yontmataş alet endüstrisinin daha iyi anlaşılmasını sağlayan bir veri tabanı niteliğindedir.Item Kaynak belleği: derleme çalışması(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Tanyaş, Hilal; Other; OtherBellek kayıtları bir anıyı kimden, nasıl, nerede ve ne zaman edindiğimiz gibi çok çeşitli bilgi içerir. Kaynak izleme, edindiğimiz bu bellek kayıtlarının kökenlerine atfedildiği bir bilişsel süreçtir. Bu izleme mekanizması sayesinde, spesifik bir anı belleğimizde var olan diğer anılardan ayırt edilebilir. Bireylerin hangi durumlarda kaynak belleği hatalarına daha yatkın, hangi durumlarda ise daha dayanıklı olduğunu incelemek, bilginin kökeninin izlendiği bu mekanizmayı anlamamıza yardımcı olacaktır. Kaynak izleme teorisine göre bellek yanılmaları bu izleme mekanizmasındaki bir hata sonucu oluşur (Johnson, Hashtroudi ve Lindsay 3; Lindsay 325). Dolayısıyla, kaynak belleği çalışmaları hem teorik hem pratik açıdan çok büyük önem taşımaktadır. Derlemenin giriş bölümünde kaynak belleği alanyazını detaylı incelenmiş ve kaynak izleme sürecini etkileyen faktörlerden bahsedilmiştir. Derlemenin ikinci bölümünde bilginin kendisi ve kaynağı arasındaki ilişki, üçüncü bölümünde ise kaynak belleği çalışmalarında kullanılan yöntemler ele alınmıştır.Item “Kesinliğin genel merkezi”ne doğru deneyimsel bir üst-seyahat: Giorgio Manganelli'nin Hindistanı(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Bedin, Cristiano; Other; OtherBu çalışma Giorgio Manganelli'nin “Esperimento con l'India” (Hindistan'la Deney) adlı seyahat kitabını incelemeye hedeenmektedir. Özellikle bu eserin neden bir üst-seyahat ve başka bir deyişle, seyyahın var olan edebi, popüler ve stereotipli bilgilerini yeniden şekillendiren bir tecrübe olduğunun vurgulanması istenmektedir. Nitekim Manganelli'nin eserinde, Batılı ilerici entelektüellerin tipik Avrupa merkezciliğinden uzaklaşıp, Hint kültürü ve tinselliğine dalma süreci tamamlanmaktadır. Seyahat, Bombay'dan başlayıp, Goa, Madras ve Kalküta'dan geçerek Delhi'de biter ve kendinden o kendisine oldukça yabancı olan bir kültür tarafından şaşırtılan yazarın aşamalı bir devingenliği olarak addedilir. Yabancılaşma süreci, seyahatin Hint gerçekliğinde tamamen kaybolmasıyla zirveye ulaşan derin bir huzursuzluk ve psikolojik bir hastalık gibi hissedilmektedir. 20. yüzyılın İtalyan edebiyatındaki en ilginç seyahat “deneyi” olan Manganelli'nin tecrübesini, Avrupalı diğer seyyahların gerçekleştirdiklerinden farklı bir Hindistan'a doğru yapılan bir seyahat olarak görmek mümkündür.Item Kula’da bulunan bir grup karamanlıca mezar taşı üzerine tespitler(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Bozer, Rüstem; Sanat Tarihi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiEge bölgesinde Karamanlıca yazılı örnekler, şimdiki bilgilerimizle ilk kez Kula'da tespit edilmiştir. Bazı evlerin kitabelerindeki kısıtlı yazılardan başka bolca yazı mezar taşlarında yer alır. Bugün Kula Belediyesi deposunda korunan ve bir kısmının Eski Kilise'den getirildiğini tespit ettiğimiz örnekler bu yazının konusunu teşkil eder. 1817 ile 1883 yılları arasına tarihli bu mezar taşlarının bir kısmı birden fazla kişi için kullanılmış olup, bazılarında şiirsel ifadelere, bitkisel ve geometrik süslemelere ve mesleki sembollere rastlanmaktadır. Mermerden genel olarak dikdörtgen biçimindeki Karamanlıca yazılmış bu taşlardan çoğu kırık olsa da genellikle yazıları okunabilir durumdadır. Büyük harf kullanımının daha yaygın olduğu metinler, Kula'daki gayrimüslimler hakkında bazı bilgiler sunar.Item Malta dili üzerine tarihsel bir bakış(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Kurtulmuş, Gamze Yücetürk; Other; OtherMalta, küçük bir ada ülkesi olmasına rağmen, bulunduğu konum sebebiyle çok çeşitli milletlerin izlerinin görüldüğü önemli bir tarihe ve sürekli yenilenen, biçim değiştiren bir dile sahiptir. Arapçanın bir lehçesi olan bu dil, Latin harfleriyle yazılan tek Sami dildir. Dünya genelinde Maltaca çalışmaları, özellikle son yıllarda artmaya başlamış ve bu dil üzerine konferanslar düzenlenmiş, “Malta Centre”, “International Association of Maltese Linguistics” gibi dil merkezleri/dernekler kurulmuştur. Malta, çok derin dilsel ve politik tarihe sahipken Türkiye'de sadece Malta sürgünleri ve Osmanlı Devleti'nin 1565 yılındaki kuşatması üzerine yayınlara rastlanmaktadır. Malta dili ya da edebiyatına dair neredeyse hiç çalışma bulunmamaktadır. Bu makalede, söz konusu dilin kökeni, geçirdiği evreler, edebî dilin oluşumu ve bugünkü Maltaca üzerinde durulacaktır.Item Modern teodise denemelerinin olanağı üzerine(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Molacı, Melike; Other; OtherKötülük problemi ya da teodise, düşünce tarihi kadar kadim bir sorun olarak Antik çağlardan günümüze değin çeşitli biçimler altında varlığını sürdürmektedir. Teistik içerimlerinin yanı sıra düşünce tarihinin her döneminde düşünürlerin odağında bulunma ayrıcalığına sahip bu problem, Modernizm ve Aydınlanma boyunca da çeşitlenerek düşünürlerin zihninde yer almaya devam etmiştir. Kötülük problemine ilişkin düşünceleri ile felsefi sistemleri arasında uygunluk bulunan Leibniz, Hume ve Kant'ın teodise denemelerinin ele alındığı bu çalışma, halihazırda bulunan bir probleme ilişkin farklı yaklaşımların ve çözüm önerilerinin mahiyeti ile modern düşüncede kötülüğe olan yaklaşımın nasıl bir değişime uğradığına odaklanmaktadır.