Cilt:58 Sayı:02 (2018)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:58 Sayı:02 (2018) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 32
Results Per Page
Sort Options
Item Üniversite kütüphanelerinde kurumsal imaj oluşumunda etkili olan unsurlar ve kütüphane kullanımı üzerindeki rolü(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Öndoğan, Ayşe Gedikçi; Other; OtherKurumların nasıl algılandıklarına ve tanındıklarına ilişkin değerlendirmelerden oluşan kurumsal imaj, kurumun dışa yansıyan bir görüntüsü olup paydaşları ile olan ilişkileri doğrultusunda oluşur ve şekillenir. Üniversite bünyesinde yürütülen eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri açısından büyük bir role sahip olan üniversite kütüphanesinin kurumsal imajının ele alındığı bu çalışma bir üniversite kütüphanesi için kurumsal imaj oluşumunda etkili olan unsurların belirlenmesi, önem derecelerinin tespiti ve kütüphane kullanımı ile kurumsal imaj arasındaki ilişkisinin ortaya konulması açısından önem taşımaktadır. Araştırma kapsamında bir devlet üniversitesinde öğrenim gören ve kota örneklem yöntemine göre belirlenmiş 400 lisans öğrencisine yapılandırılmış anket uygulanmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda katılımcıların başta altyapı unsurlarını temsil eden kütüphane vizyonu ve kütüphane misyonu ifadeleri ile soyut imaj unsurları arasında yer alan “Eğitim-öğretim hayatıma olumlu yönde katkı sağlama”, maddelerine katılım düzeylerinin yüksek olduğu; bunu iç imaj unsurları ve dış imaj unsurlarının takip ettiği görülmüştür. Barındırdığı çeşitlilik nedeniyle fiziksel unsurlar, hizmet unsurları ve halkla ilişkiler unsurları olarak alt başlıklar şeklinde incelenen dış imaj unsurları arasında ise en yüksek katılım oranı hizmet unsurlarıyla ilgili maddelere olmuştur. Elde edilen veriler doğrultusunda bir hizmet kurumu olan üniversite kütüphanelerinde kurumsal imaja etki eden unsurların birbiri ile ilişki içerisinde bulundukları ve birbirlerini etkiledikleri değerlendirmesinde bulunulabilir. Ayrıca, olumlu bir kütüphane imajı ile kütüphane kullanımı arasında doğru orantılı bir ilişki olduğu düşünülmektedir.Item Modern teodise denemelerinin olanağı üzerine(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Molacı, Melike; Other; OtherKötülük problemi ya da teodise, düşünce tarihi kadar kadim bir sorun olarak Antik çağlardan günümüze değin çeşitli biçimler altında varlığını sürdürmektedir. Teistik içerimlerinin yanı sıra düşünce tarihinin her döneminde düşünürlerin odağında bulunma ayrıcalığına sahip bu problem, Modernizm ve Aydınlanma boyunca da çeşitlenerek düşünürlerin zihninde yer almaya devam etmiştir. Kötülük problemine ilişkin düşünceleri ile felsefi sistemleri arasında uygunluk bulunan Leibniz, Hume ve Kant'ın teodise denemelerinin ele alındığı bu çalışma, halihazırda bulunan bir probleme ilişkin farklı yaklaşımların ve çözüm önerilerinin mahiyeti ile modern düşüncede kötülüğe olan yaklaşımın nasıl bir değişime uğradığına odaklanmaktadır.Item Tereddütlü Modernistler: Huxley ve Tanpınar ses sese karşı ve huzur romanlarının karşılaştırması(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Kaya, Hilal; Other; OtherBu çalışma, Aldous Leonard Huxley ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın modernite ve modernizasyon bağlamında hoşnutsuzluğu açısından, Huzur'un (1949) Ses Sese Karşı (1928) ile ne ölçüde bağ kurduğunu ve/veya tezat içerisinde olduğunu incelemeyi amaçlamaktadır. Bu yazı farklı bağlamlarda oluşturulmuş fakat benzer endişeler yansıtan iki romanın mukayeseli bir çalışmasıdır. Temel olarak bu inceleme, Huxley ve Tanpınar'ın romanlarının, onların modernite ve modernizasyona karşı takındıkları eleştirel tavrı sergilediğini öne sürmektedir. Romanlardaki teknik ve tematik benzerlik ve farklılıkların analizi, romanların modernite ve modernizasyon eleştirisini hangi şekillerde yaptıklarını ortaya çıkarmaktadır. Bilhassa, bu çalışma, Huxley'nin moderniteyi Batı ile eş tutan bir bakış açısıyla kavradığını ve bu modernite anlayışını Ses Sese Karşı romanında ön plana çıkardığını iddia etmektedir. Fakat Tanpınar'ın modernite anlayışı Huzur'da sergilediği kadarıyla Huxley'nin romanında belirttiğinden çok farklıdır çünkü Tanpınar'ın romanını da şekillendiren modern felsefesi, 'yerel' ve 'çok-merkezli' bir modernite anlayışına dayanmaktadır. Son olarak, bu çalışma, her ne kadar yazarların modernite anlayışında romanlarında belirtildiği kadarıyla farlılıklar olsa da her iki yazarın da modernite anlayışından hoşnutsuz olduğunu ve romanlarında benzer bir teşhiste bulunmuş olduğunu vurgulamaktadır. Huxley ve Tanpınar'ın teşhisi, modern yaşamdaki harmoni ve bütünlük hissi yoksunluğudur; bu Huxley için Batı dünyasını, Tanpınar için ise ülkesi, Türkiye'yi, işaret etmektedir.Item Malta dili üzerine tarihsel bir bakış(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Kurtulmuş, Gamze Yücetürk; Other; OtherMalta, küçük bir ada ülkesi olmasına rağmen, bulunduğu konum sebebiyle çok çeşitli milletlerin izlerinin görüldüğü önemli bir tarihe ve sürekli yenilenen, biçim değiştiren bir dile sahiptir. Arapçanın bir lehçesi olan bu dil, Latin harfleriyle yazılan tek Sami dildir. Dünya genelinde Maltaca çalışmaları, özellikle son yıllarda artmaya başlamış ve bu dil üzerine konferanslar düzenlenmiş, “Malta Centre”, “International Association of Maltese Linguistics” gibi dil merkezleri/dernekler kurulmuştur. Malta, çok derin dilsel ve politik tarihe sahipken Türkiye'de sadece Malta sürgünleri ve Osmanlı Devleti'nin 1565 yılındaki kuşatması üzerine yayınlara rastlanmaktadır. Malta dili ya da edebiyatına dair neredeyse hiç çalışma bulunmamaktadır. Bu makalede, söz konusu dilin kökeni, geçirdiği evreler, edebî dilin oluşumu ve bugünkü Maltaca üzerinde durulacaktır.Item Polonya edebiyatında rönesans’tan barok’a geçiş Mikołaj Sęp Szarzyński’nin sonelerinde ruh ve beden sorunsalı(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Kemer, Seyyal Körpe; Other; OtherMikołaj Sęp Szarzyński'nin sanatı Polonya edebiyatında Rönesans'tan Barok'a geçiş sürecini yansıtır. Sanatçının 1550-1581 yılları arasındaki kısa yaşantısı Rönesans sınırları içinde yer almıştır. Oldukça mütevazı bir kişilik ve coşkulu katolik olarak bilinen Sęp, ardından yalnızca ölümünün 20 yıl ardından yayınlanabilen Rytmy albo wiersze polskie (Vezinler ya da Polonya Şiirleri) adlı bir şiir cildi bırakmıştır. Eserlerinde Rönesans dönemine has bir özellik olarak yaşama karşı sevgi duygusu beslediği hissedilir. Buradaki ayrım noktası Sęp'in dünyevi yaşamın geçiciliğine karşı yüksek bir farkındalık düzeyinde olmasıdır. İşte bu nedenden ötürü yaşamsal güzelliklere karşı beslediği sevgi duygusuna derin bir korku da eşlik eder Bunun nedeni yeryüzünde kendisine tanınan süre boyunca insanın şeytanla amansız bir mücadele vermek zorunda olduğuna ilişkin inancıdır. Bu bağlamda aşk, sevgi, şeytan, yaşam, ölüm, günah, savaş, korku ve dehşet eserlerinde sıklıkla öne çıkan unsurlar arasında yer alır. Sanatçı insanı değerli, kudretli, asil bir varlık olarak nitelendirir. Ancak varlığının özellikle bedensel boyutundan kaynaklanan zayetiyle durmaksızın savaş vermek gibi bir yaşamsal bir görevi olduğunun altını çizer. Bu doğrultuda insan varlığının çift kutuplu, çelişkili ve bölünmüş doğasına ilişkin düşüncelere odaklanmıştır. Tanrı ile olan bağını güçlendirmek, bu doğrultuda yüksek bir irade gösterme suretiyle insanın ebedi ve hakiki mutluluğa ulaşabileceğine karşı köklü bir inanç beslemesine karşı bunun oldukça meşakkatli bir yol olduğuna ilişkin bakış açısının sanatçıyı sıklıkla karamsarlığa ittiği fark edilir.Item Peter Ackroyd'un Dan Leno and the Limehouse Golem'inde Londra haritacılığı: bir katilin zihninde gezintiler(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Tekin, Kuğu; Other; OtherBu makale Peter Ackroyd'un Dan Leno and the Limehouse Golem başlıklı romanındaki şiddet olgusunu incelemektedir. Makale romandaki şiddetin kaynağı olan şehir imgesi ile baş karakter arasındaki ilişkiyi ele alır. Makaleye göre okuyucunun gerçek kimliğini ancak romanın sonunda anlayabildiği acımasız seri katili yaratan, besleyen ve bir sonraki katliam için sürekli cesaretlendirerek adeta bir canavara dönüştüren on dokuzuncu yüzyıl Viktorya Dönemi Londra'sının sosyo-ekonomik koşullarında hüküm süren fiziksel ve psikolojik güçlerdir.Yaşadığı tüm zorlukları aşarak çocukluk hayallerini gerçekleştiren ve genç yaşta başarılı bir müzikhol oyuncusu olan Elizabeth Cree kanlı sanatını makrokozmik bir tiyatro sahnesi olarak betimlenen Londra'da izleyicilerin beğenisine sunmaktadır.Katilin kurbanları arasında etnik köken, sınıf, cinsiyet ve yaş ayrımı yapmaması, okuyucunun katilin motivasyonunu anlamlandırarak mantıklı bir sebep-sonuç ilişkisi kurmasına engel olur. Postmodern anlatım teknikleri kullanılarak oluşturulan olay örgüsü yazarın hem dedektif romanı geleneğine meydan okuyarak türü yeniden kurgulamasını hem de okuyucunun önyargı ve varsayıma dayanan suç kavramı ve suçlu psikolojisi ile ilgili yerleşik algılarını yeniden sorgulamasını sağlar. Sonuç olarak makale bir Viktorya Dönemi metropolü olan Londra sakinlerine eşit sosyo-ekonomik, sanatsal fırsatlar sağlayabiliyor mu? Yoksa şehir yoksul, zayıf, yoksun sakinlerini, özellikle kadınları, bir canavar gibi çiğnemeden yutup posalarını tükürüyor mu?Londra'nın özgün tarihçesi ve kimliğini seri katilin yaşam öyküsü ve kimliği ile örtüştürmek olası mıdır? Etimoljik açıdan isminin kökeni “şiddet” kelimesine dayanan bir şehir olan Londra, alt sınıftan, nefret duyguları ile büyütülmüş bir karakterin zihinsel haritasına dönüştüğünde ne olur? gibi sorulara cevap aramaktadır.Item Üniversite son sınıf öğrencilerinin mezuniyet stresiyle başa çıkma tarzları ile romantik bağlanmanın ilişkisi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Ayva, Ayşe Tuğçe; Other; OtherItem Gazete köşe yazılarında 'demokrasi' kavramına ilişkin metaforlar: derlem temelli bir eleştirel metafor çözümlemesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Baş, Melike; Other; OtherBu çalışma, bilişsel dilbilim çerçevesi içerisinde 'demokrasi' kavramına ilişkin metaforik kavramsallaşmaları tespit etmeyi ve bu kavrama ait kültürel-bilişsel bir model önerisinde bulunmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın veri tabanını oluşturmak için gazete köşe yazılarından oluşan TS Columns Corpus kullanılmıştır. Derlem içerisinde {demokrasi} kök sözcük olarak taranmış ve çıkan sonuçlardan 1500 örnek rastgele seçilerek çalışmaya dahil edilmiştir. Demokrasi kavramı ile ilişkili metaforların tespiti, yorumlaması ve açıklanmasında Charteris-Black tarafından ileri sürülen Eleştirel Metafor Çözümlemesi temel alınmıştır. Yapılan inceleme sonucu demokrasi kavramı ile ilişkili FİZİKSEL BİR NESNE, MÜCADELE, HEDEF, CANLI BİR VARLIK, KAP, YAPI, MAKİNE ve ARAÇ temel kaynak alanları tespit edilmiş ve bu alanların sayısal dağılımları hesaplanmıştır. En fazla dilsel ögeye sahip ilk dört kaynak alan ve alt alanlarına ait metaforik eşleşmeler çalışmada detaylı bir şekilde incelenmiştir. Çalışmada tespit edilen metaforlar, sosyal ve politik bir olgu olarak demokrasi kavramının Türkçede nasıl kavramsallaştığına ve bu kavramın içeriğinin farklı yönlerine dair bilgi vermektedir. Çalışmanın bulguları, insanların ne tür bir demokrasi ile yönetildiklerine dair algılarının yönlendirilmesinde metaforun işlevlerini ortaya koymaktadır.Item Karain mağarası tayacian alet endüstrisi tekno-tipolojisi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Aydın, Yavuz; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÇalışmamız kapsamında Karain Mağarası'nın Alt Paleolitik seviyelerinden bulunmuş olan toplam 261 adet yontmataş aletin tekno-tipolojik analizleri gerçekleştirilmiştir. Yapılmış olan çalışmalara göre yontmataş alet topluluğunun Alt Paleolitik Dönem'in Tayacian kültür özelliklerini gösterdiği tespit edilmiştir. Karain çevresindeki radyolarit kaynakları Tayacian endüstrisinin yapımında yoğunlukla tercih edilmiştir. Ayrıca daha az oranlarda çakmaktaşının da kullanıldığı görülmüştür. Yontmataş aletler üzerinde tespit edilen teknolojik veriler sert vurgaçla doğrudan yongalama tekniğinin tercih edilmiş olduğunu göstermiştir. Levallois teknolojiyi yansıtan herhangi bir kanıt yoktur. Tipolojik gözlemlere göre birçok farklı yontmataş alet tipi tespit edilmiştir. Ayrıca aletler üzerinde yapılan çalışmalara göre baskın düzelti tipinin pulcuklu tip düzelti olduğu görülmüştür. Çalışma kapsamında elde edilen sonuçlar Karain Alt Paleolitik yontmataş alet endüstrisinin daha iyi anlaşılmasını sağlayan bir veri tabanı niteliğindedir.Item 70'li Polonyalı yazarlarda popülizmin ve pop kültürün etkisiyle gelişen pop fraksiyon üzerine(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Mıkolajczyk, Dorota Anna; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1989 yılında komünist rejimin son bulmasının ardından Polonya demokrasiyle birlikte kurulan yeni bir düzeni kabullenerek yeni bir döneme girmiştir. Polonya'nın yeni düzeninde ortaya çıkan yepyeni özgürlükler “popülizmin” ve “pop kültürün” tırmanmasına sebep olmuştur. 70'li yazarlar Polonya'nın eski düzeninde doğup yeni düzeninde boy attıkları için “pop kültürün” ve “popülizmin” etkisinde kalmışlar ve Polonya edebiyatına “pop fraksiyon” eğilimi kazandırmışlardır.Item Türkiye'de bilgi yoğun iş hizmetlerinin (BYİH) bölgesel uzmanlaşma örüntüsü(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Yılmaz, Mutlu; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBilgi Yoğun İş Hizmetleri (BYİH), ekonomik kalkınma ve yenilikçiliğinin önemli itici gücü olarak algılanmaktadır. BYİH genel olarak, ekonomik güç, bilgi üretimi ve bilgi transferi ile ilgili olarak bölgesel ve ulusal ölçekte kalkınmanın en önemli alanlarından biridir ve bu nedenle BYİH'nin coğrafi yoğunluğunun bölgeler açısından kritik bir faktör olması beklenmektedir. Bu makale, bilgi-yoğun iş hizmetleri faaliyetleri kavramını tanıtmayı ve bölgesel kalkınmada BYİH'nin rolünü, özellikle bölgesel uzmanlaşma açısından incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla detaylı sektör verilerinden yararlanılmıştır. BYİH faaliyetleri üretici hizmetlerin bir alt dalı olarak görülmekte ve 10 alt sektörde tanımlanmaktadır. Bu 10 alt sektör, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'ndan alınan 2009 ve 2015 yıllarına ait işyeri ve istihdam sayısı ile ciro verilerine göre analiz edilmektedir. Bu analizler Türkiye'deki 26 adet Düzey-2 bölgesi üzerinden yapılmıştır. Analiz için yerelleşme katsayısı (LQ) tekniği kullanılmaktadır. Sonuçlar, telekomünikasyon sektörü dışında tüm BYİH sektörlerinin büyük şehirlerde uzmanlaştığını göstermektedir. BYİH'nin bölgesel uzmanlaşma örüntüsünü ortaya koymak, bölgesel planlara ve politika yapıcılara yol göstermesi açısından önem taşımaktadır.Item Baba-oğul-otorite üçgeninde “kırmızı saçlı kadın” ve “trans-atlantik”(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Yüce, Neşe Munise; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBaba- oğul ilişkisi insan yaşamının en önemli ve belki de en zor ilişkisidir. Genelde babalar gerçekleştiremedikleri arzularını oğulları aracılığıyla yaşamak ister, bir anlamda oğullarını özel projeleri gibi görürler. Oğullarsa çoğu zaman, üzerlerinde kurulan veya kurulmak istenen otoriteye belli bir yaşa geldiklerinde karşı çıkarak, babalarının arzularından çok kendi arzu ve hayallerini gerçekleştirecekleri bir yaşam seçerler. Olaylar böyle gelişince de baba ve oğul arasında bir çatışma çıkması çoğu zaman kaçınılmaz olur. S. Freud, baba-oğul mücadelesinin tek sebebi olarak “ödipus kompleksini gösterir. S. Freud, “Totem ve Tabu” adlı kitabında bu mücadeleden söz eder ve baba-oğul mücadelesinin bilinçaltı dürtülerle geliştiğini öne sürer. Freud, baba-oğul mücadelesinin temelinde ödipal bir çatışma görür. Bu psikolojik motifin, bir başka deyişle, insanlığın varoluşundan bu yana devam eden bu sancılı motifin yani baba-oğul ilişkisinin edebiyatın en başat motiflerinden biri olduğu aşikârdır. Disiplinler arası bir düşünceyle yapılacak olan bu çalışmada biri Türk diğeri Polonyalı, ama dünya ölçeğinde ün kazanmış iki yazarın (Orhan Pamuk'un “Kırmızı Saçlı Kadın” ve Witold Gombrowicz'in “Trans- Atlantik”) romanlarında “babayı ve oğlu öldürme” arketipine değinilecektir. Yapılan çalışmada, bu “öldürme arzusu”nu” Erich Fromm'un ödipus kompleksine yaklaşımıyla, yani bu çatışmayı ataerkil bir toplumda oğulun baba otoritesine isyanının sembolü olarak ele almak amaçlanmaktadır. Polonya toplumu ve Türk toplumunun erkek otoritesine dayanan örgütlenme düzenini karşılaştırmak amacıyla yapılacak olan bu çalışmada, iki toplum arasında bu bağlamdaki ciddi benzerlikler ele alınan iki roman ölçeğinde gösterilmeye ve her iki romanın da “oğullarına değer vermeyen” toplumlar için bir meydan okuma olduğu kanıtlanmaya çalışılacaktır.Item Rusça ve türkçedeki zarf-fiil yapılarındaki anlamsal özellikler ve zaman kavramı(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Dalkılıç, Leyla Çiğdem; Rus Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkçede zarf-fiiller cümlede yüklemin anlamını çeşitli yönlerden etkileyen, fiilden bazı eklerle oluşturulan, şahıs ve zaman belirtmeyen zarf görevindeki kelimelerdir. Rusçada zarf-fiiller ise, şahıs, zaman ve kip kategorileri bulunmayan buna karşılık görünüş ve çatı kategorilerine sahip olan, zarf-fiilin kendi yapısından çok sözcük anlamına ve bağlamına göre çeşitli süreçsel özellikler yansıtan kelimelerdir. Her iki dil için zarf-fiil yapılarına ilişkin yapılan tanımlamalardan hem eylemlerin hem de zarfların özelliklerini barındırmaları açısından bu yapılara ilişkin iki dil arasında benzerlik olduğu görülmektedir. Buna karşılık, bu yapıların kullanım özellikleri daha detaylı incelendiğinde bu yapılara ilişkin her iki dilde farklılıklar bulunduğu görülmektedir. Bu farklılıklar yapısal, anlamsal ve işlevsel farklılıklar olmak üzere üç temel grupta toplanmaktadır. İki dil arasındaki farklılıkların ortaya çıktığı bir diğer alan da eylemler arası zaman ilişkilerde kendini göstermektedir. Zaman anlamı mutlak ve göreceli zaman kavramları çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu açıdan zarf-fiillerde zaman kavramının ortaya çıkması iki şekilde ele alınabilir. Birincisi, eylemin gerçekleştiği zaman dilimi içerisinde ifade edilmesi, ikincisi ise, konuşmacının olayı algılayış biçimi şeklinde kendini gösterebilmesidir. Bu bakımdan birleşik bir cümlede ifade bulan zarf-fiilli bir cümlede zamansal ilişkileri belirtmek için belirli bir zaman dilimi kullanılabileceği gibi, zamandan önce veya sonra bir görünüş de kullanılabilir. Bu çalışmada Rusça ve Türkçedeki zarf-fiil yapılarındaki anlamsal özellikler ve zaman kavramı ele alınmaktadır. Çalışmanın amacı bu kavramlar çerçevesinde iki dil arasındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koyarak Rusçadaki zarf-fiil yapılarının daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır.Item Üniversite öğrencilerinin ınstagram'daki benlik sunumları(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Gündüz, Ali; Other; OtherBu çalışma, Web 2.0 teknolojisiyle oluşturulan görsel paylaşım temelli, interaktif bir sosyal medya ağı olan Instagram üzerinedir. Aktif Instagram kullanıcısı olan üniversite öğrencilerinin kullanım pratikleri, temel olarak Erving Goffman'ın benlik sunumu kavramsallaştırması çerçevesinde, sembolik etkileşimci bir bakış açısıyla incelenmiştir. Pratikler, bakma hazzı, görme biçimleri, karnavalesk, ayna evresi (mirror stage), skopofili (gözetlemecilik) ve voyorizm (dikizlemecilik) gibi kavramlarla tartışılmıştır. Bu bağlamda, Goffman'ın benlik sunumu çerçevesinden hareket edilerek oyuncu, vitrin, rol, izlenim, performans gibi kavramlar kullanılmıştır. Var olan durumdan farklı, kurgusal paylaşım yapmanın problematize edildiği bu çalışmada Mersin Üniversitesi öğrencisi 11 katılımcıyla derinlemesine mülakat yapılmış, katılımcıların Instagram deneyimleri konusunda veriler toplanmıştır. Araçsal durum çalışmasıyla (instrumental case study) analiz edilen bu veriler; sosyal medyanın, kullanıcıların etkileşim ortamlarının, gündelik hayat ve sanal hayat arasındaki farkın ve paylaşım tasarımlarının anlaşılmasına ışık tutmuştur. Bunlara ek olarak Instagram'ın kullanım pratiklerinden yola çıkılarak Instagram'la ilgili terimleri anlatan bir sözlük oluşturulmuştur. Sonuç olaraksa; görülmekten haz alan kullanıcıların, Instagram sahnesinde kusursuz bir performans sergilemek için çaba göstererek paylaşım tasarımlarına zaman harcadıkları, titiz birer tasarımcı oldukları, profillerindeki görünürlüklerine özen gösterdikleri anlaşılmıştır. Kullanıcıların başkalarıyla olan etkileşimlerinde yorum alma, beğenilme, izlenilme gibi pratikleri oldukça değerli bulup, bu durumlardan duygusal doyum sağladıkları ve kimi zaman da sahne önü ve arkasının farklılaştığı paylaşımlarda bulundukları sonucuna ulaşılmıştır. Kullanıcıların sadece beğeni almak ya da görüntülenme sayısını yüksek tutmak için bile düzenli olarak bu mecrada vakit geçirdikleri ve beğeni ya da takipçi sayısını yükseltmek için karşılıklı beğeni ve takip yaptıkları sonuçları da saptanmıştır.Item Rus dilinde zaman anlamlarının oluşumunda görünüş kategorisinin etkisi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Dalkılıç, Leyla Çiğdem; Rus Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiRus dilinde zaman kategorisi konuşma anı ile eş zamanlı olarak şekillenmiştir. Buna göre eylemler geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman kavramları çerçevesinde anlam kazanmış ve bu anlamsal özellik çerçevesinde morfolojik yapılara sahip olmuştur. Ancak, konuşma anının çıkış noktası olmadığı ve dilde geçmiş, gelecek ve şimdiki zamana işaret eden zaman dilimleri gibi ayırıcı morfolojik bir yapıya sahip olmayan geniş zaman anlamı şimdiki ve gelecek zaman yapıları ile olmak üzere iki türlü dilde ifade bulabilmektedir. Hareketi geniş bir zaman dilimi çerçevesinde ortaya koyan eylemler anlamlarına göre hem bitmişlik hem de bitmemişlik görünüşlü fiiller ile ifade edilebilmektedir. Bu açıdan, Rus dilinde mutlak zaman ve göreceli zaman kavramlarının, diğer bir deyişle, gerçek hayatta veya gerçek hayat dışında yaşanan zamanın, dilde ne şekilde var olduğu ve morfolojik olarak hangi sembollerle ifade edildiği veya herhangi bir belirgin ve ayırıcı bir morfolojik yapıya sahip olmadan dilde nasıl ortaya çıktığı, konuşmacının dış dünya algısını kavrayabilmek açısından önemlidir. Bu çalışmada Rus dilinin zaman kategorisinin oluşumunda kendi içerisinde çeşitli iç anlamlara sahip olan görünüş kategorisinin zaman anlamlarının oluşumu üzerindeki etkileri incelenmektedir. Zaman ve görünüş kategorileri arasındaki bağı ortaya koyarken bu bağın zamansal anlamlar üzerindeki etkilerini ortaya koymak ve kişinin zaman kavramının oluşumundaki öznel dünya görüşünü anlamaya çalışmak bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır.Item Haset ve kıskançlığın tanımlanması ve klinik görünümü(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Tuna, Ezgi; Other; OtherHaset ve kıskançlık, birbirinden önemli noktalarda ayrışan; fakat günlük hayatta sıkça birbiriyle karıştırılan karmaşık duygulardır. Haset, bir başkasının sahip olduğu ve bizde olmayan bir şey ya da özellik karşısında hissettiğimiz duygu iken; kıskançlık, bizim için önemli bir ilişkinin üçüncü bir kişinin varlığı sebebiyle tehdit altında olduğunu düşündüğümüzde ortaya çıkan duygudur. Dolayısıyla, hasette iki kişilik, kıskançlıkta ise üç kişilik bir yapı mevcuttur. Melanie Klein'a göre haset doğumdan sonra bebeğin meme ile kurduğu sevgi ve nefret ilişkisinde temellenir; kıskançlık ise gelişimsel olarak hasetten sonra gelir ve hasetin çözümlenmesinde rol oynar. Haset ve kıskançlık, temelde işlevsel duygular olsa da, kişinin ve ilişkilerin işlevselliğini bozarak patolojik boyuta ulaşabilirler. Bu makalede haset ve kıskançlık tanımlanmış, birbirleriyle benzer ve farklı yanları ortaya konulmuş ve hangi durumlarda işlevselliklerini yitirerek psikopatolojinin bir parçası oldukları incelenmiştir.Item Kaynak belleği: derleme çalışması(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Tanyaş, Hilal; Other; OtherBellek kayıtları bir anıyı kimden, nasıl, nerede ve ne zaman edindiğimiz gibi çok çeşitli bilgi içerir. Kaynak izleme, edindiğimiz bu bellek kayıtlarının kökenlerine atfedildiği bir bilişsel süreçtir. Bu izleme mekanizması sayesinde, spesifik bir anı belleğimizde var olan diğer anılardan ayırt edilebilir. Bireylerin hangi durumlarda kaynak belleği hatalarına daha yatkın, hangi durumlarda ise daha dayanıklı olduğunu incelemek, bilginin kökeninin izlendiği bu mekanizmayı anlamamıza yardımcı olacaktır. Kaynak izleme teorisine göre bellek yanılmaları bu izleme mekanizmasındaki bir hata sonucu oluşur (Johnson, Hashtroudi ve Lindsay 3; Lindsay 325). Dolayısıyla, kaynak belleği çalışmaları hem teorik hem pratik açıdan çok büyük önem taşımaktadır. Derlemenin giriş bölümünde kaynak belleği alanyazını detaylı incelenmiş ve kaynak izleme sürecini etkileyen faktörlerden bahsedilmiştir. Derlemenin ikinci bölümünde bilginin kendisi ve kaynağı arasındaki ilişki, üçüncü bölümünde ise kaynak belleği çalışmalarında kullanılan yöntemler ele alınmıştır.Item Beckett'in not I oyununda dilin tersyüz edilmesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Nebioğlu, Rahime Çokay; Other; OtherBeckett'in tiyatro oyunları dilin ve öznelliğin sınırlarını, dil ve öznenin içten yıkımını gerçekleştirene değin zorlar. Bu sınırların zorlanıp esnetilmesi, aslında bir bakıma bu sınırlar içerisinde ve bu sınırlar sayesinde yaratılan epistemolojik kategorilerin ortadan kaldırılma girişimidir. Not I (1972), dilin ve öznelliğin olasılıklarının en son noktasına kadar zorlanıp esnetildiği ve sonuç olarak dil ve öznenin ters yüz edilip kendi sınırlarının dışına ulaştığı oyunlardan biridir. Dilin ve öznelliğin içi ve dışıyla yapılan bu radikal oynamalar, Lacan'ın özün oluşumu ve yıkımına dair teorilerinin somut birer yansıması gibidir. Ancak dilin ve öznelliğin sınırlarını irdelerken, Beckett Lacan'a göre oldukça olumlayıcı bir yaklaşım sergiler. Lacancı psikanalizde, parçalanmış dil ve özne psikotik çöküntünün belirtisi olarak kabul edilip bir acı ve sorun kaynağı olarak görülürken, Beckett'te yaratıcı ve iyileştirici bir karşı gelişi temsil eder. Bu bağlamda, bu çalışma Not I oyununu Lacan'ın teorileri ışığında incelemeyi ve oyunun öznenin dil içerisindeki konumunu bir yandan nasıl somutlaştırdığını ve bir yandan da nasıl sorunsallaştırdığını, Lacan ve Beckett'in düşünceleri arasındaki benzerlik ve farklılıklara ışık tutarak irdelemeyi amaçlamaktadır.Item Bilince duyulan güven ve ahlâksal önyargılar arasındaki etkileşimlere yönelik bir sorgulama: herkes kendi için yaşar ve tanrı herkese karşıdır(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Çağlıyan, Çağdaş Emrah; Other; Otherİnsanların soyutlama ve kavram yaratma yetisi, onların günden güne yalnızca kendi yaratımları olan bu kavramlarla kuşatılmasını getirmiş, kendi bilinçlerinin sarsılmazlığına yönelik inancını pekiştirmiştir. Böylece, olasıdır ki, insanın doğayla arasındaki uzaklık daha da aşılmaz olmuştur. Peki, bilinç doğayı açıklama gücüne sahip midir ve daha da önemlisi, bilinçli bir varlık tasarımına sahip olmak, nasıl bir ahlâk anlayışı doğurur? Günlük yaşantımızda, dağarcığımızdaki kavramların dışsal dünyayı açıkladığına yönelik inancımız tamdır. Bu dünyayı kavrama ayrıcalığına sahip olduğumuz için, onun içerdiği zorunluluklardan bağışık olduğumuzu, eylemlerimizi özgür istencimiz uyarınca belirlediğimizi düşünürüz. Ancak Friedrich Nietzsche'ye göre, bu yöndeki sanılarımız yanılgıdan ibarettir; insanların bilinç sahibi varlıklar olmalarının ve kendi kavram dağarcıklarını oluşturmalarının ardında aslında, bedensel güçsüzlükten kaynaklanan bir zorunluluk bulunur. İnsanlar, güçsüz varlıklar olarak hayatta kalabilmek için, dünyayı kendi kavramlarıyla anlamlandırmaya mecburdur; ancak bu kavramlar, doğadaki zenginliği, “aynı olmayanı aynılaştırma” yoluyla budayan ortak eğretilemelerden ibarettir. İnsan, içselleştirdiği bu gönüllü yanılgıyı ahlâksal yaşantısına da yansıtır ve ortak kabuller uyarınca başkalarını sınıflandırabileceğine, onları yargılayabileceğine inanır. Çünkü bilinç, istenç özgürlüğünü, özgür istence ilişkin düşünce ise, kişileri eylemlerinden soyutlayabileceğimize yönelik bir önkabulü içerir. Ancak Nietzsche'ye göre bu varsayım tümüyle dayanaksızdır. Çünkü kişileri eylemlerinden sorumlu tutmak, güçlü olanın gücünü dışavurmasını engelleme amacı taşır ve hınç duygusundan kaynaklanır. İnsanlar ise, gerçekleştirdikleri eylemleri ortaya koymama özgürlüğüne sahip değildir, en bilinçli görünen eylemlerin ardında dahi içgüdüsel belirlenimler vardır ve dolayısıyla doğal zorunluluğa tabidir. Çalışmamızda, Nietzsche'nin gündelik bilinç kavrayışımız ve bu çerçevede gelişen ahlâksal varsayımlarımız arasında kurduğu bağlantıyı ve bu konudaki kabullerimize yönelttiği eleştirileri irdeleyeceğiz. Bu bağlamda, incelememizde yararlanacağımız film, Herkes Kendi İçin Yaşar ve Tanrı Herkese Karşıdır (Jeder für Sich und Gott gegen Alle, Werner Herzog, 1974) olacaktır. İlk gençlik yıllarına kadar bir mahzende tutularak toplumdan yalıtılmış, böylece ortak kavram evreni ve ahlâksal kabullerden bağışık kalmış bir başkarakterin yer aldığı bu film, incelememiz için uygun bir örnek oluşturmaktadır. Bu bakımdan, söz konusu film, ilerlediğimiz izlekteki sorgulamalarımızı derinleştirdiği yönleriyle irdelenmiştir.Item James J. Gibson’ın görsel algı kuramının bedenlenmiş biliş kavramı bağlamında bir tartışması(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Kadıhasanoğlu, Didem; Other; OtherBu makalede, James J. Gibson'ın görsel algı kuramının bedenlenmiş biliş kavramı bağlamında bir tartışması sunulmaktadır. Gibson'ın görsel algı kuramı, ilk olarak, Clark (348) tarafından öne sürülen basit bedenleme ve radikal bedenlenme ayrımı çerçevesinde tartışılmıştır. Daha sonra, Gibson'ın kuramı, Sharpiro tarafından önerilen kavramlaştırma, değiştirme ve oluşturma kategorileri bağlamında tartışılmıştır (Embodied Cognition: New… 4). Ardından Gibson'ın kuramı, bilişsel gelişime dinamik yaklaşım (Thelen ve diğerleri 1), algıya duyusal motor yaklaşım (O'Regan ve Noë, “A sensory motor account…” 1; O'Regan ve Noë, “What is it like…” 1) ve bilişe enaktif yaklaşım (Varela ve diğerleri 1) gibi bedenlenmeyi savunan diğer çalışmalar ile karşılaştırılmış; Gibson'ın kuramı ve bu çalışmalar arasındaki benzerlikler ve farklılıklar vurgulanmıştır. Makalenin sonunda bedenlenmenin Gibson'ın kuramındaki anlamına yönelik bir özet sunulmuştur.