Türkoloji Dergisi
Permanent URI for this community
Browse
Browsing Türkoloji Dergisi by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 367
Results Per Page
Sort Options
Item Babalar ve oğullar metaforuyla “âsım”a bakmak(Ankara Üniversitesi, 2019) Dayanç, Muharrem; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1924 yılında kitap halinde neşredilen Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat’ının Altıncı Kitabı’nı oluşturan “Âsım”, 1919 yılında Sebîlürreşâd dergisinde tefrika edilmeye başlandığı tarihten bugüne kadar Türk edebiyatı ve düşünce tarihinde iz bırakmış önemli eserlerden biridir. Manzum bir tiyatro havasında ve daha çok diyalog tekniğinden hareketle kurgulanan bu manzumenin hemen başında eşhâs-ı muhâvere (şahıs kadrosu) okuyucuya tanıtılır ve bu kadro sırasıyla Hocazâde, Köse İmam, Âsım ve Emin’den oluşur. Bu durum devri için alışılmış bir sanatçı tavrı olmamakla birlikte okuyucuda bir tiyatro eseriyle karşı karşıya olduğu izlenimi uyandırması bakımından ilginçtir. Bu dört şahsa, babalar ve oğullar metaforu münasebetiyle dâhil edebileceğimiz, konuşmalarda çeşitli münasebetlerle zikri geçen, Hocazâde’nin büyükbabası Nureddin Ağa, yine Hocazâde’nin babası ve Köse İmam’ın hocası olan Hoca Tahir Efendi de eklenebilir. Şahsiyetlere dikkatle bakıldığında bunlar arasında baba-oğul, hoca-talebe ilişkisi olduğu hemen fark edilir. Bunun yanı sıra metni ilginç kılan niteliklerden biri de manzumenin şahıs kadrosunun bir kısmının gerçek/yaşayan bir kısmının da hayali/ütopik kahramanlardan oluşmasıdır. Manzumede gerçek hayatta var olan şahıslar, kurmaca birtakım özelikler verilmek suretiyle idealize edilmiş ve ikincil bir hüviyetle sembol karakterler haline getirilmiştir. Bu yazıda, Safahat’ın “Âsım” bölümünün kahramanları, babalar ve oğullar metaforundan hareketle, hem kendi zamanları hem de tarihsel süreç içindeki niteliklerinden hareketle yorumlanacaktır.Item Taşlıcalı Yahya'nın Gazellerinde Yaşlılık(Ankara Üniversitesi, 2019) Çınar, Beytullah; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada, yaklaşık bir asırlık ömrüne pek çok önemli eser sığdırmış olan Taşlıcalı Yahya’nın gazellerinde yaşlılık konusu değerlendirilmiştir. Yaşlılık şairin kimi zaman yekahenk gazellerinde kimi zaman da müstakil beyitlerinde işlenmiştir. Bu şiirler Yahya’nın gazelleri göz önünde bulundurulduğunda azımsanmayacak kadar çoktur. Ayrıca bu durum Yahya’nın yaşlılık döneminde de şiiri bırakmadığını göstermektedir. Yahya Divanı’nda bulunan yaşlılık konulu şiirler elin titremesi, gözlerin bozulması gibi alt başlıklar hâlinde sıralanıp incelenmiştir. Bu incelemeler doğrultusunda şiirin gerçeklikle olan ilişkisi divan şiiri özelinde değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca incelenen gazellerden hareketle Yahya Divanı’nın tenkitli basımını yapan Mehmed Çavuşoğlu’nun nüshaları tanıtırken A nüshasının Yahya’nın gençliğinde tertip edilmiş bir nüsha olduğuna dair tezi yeniden ele alınmıştır.Item Milliyetçilik Kuramları Bağlamında Ömer Seyfettin’in Hikâyelerine Göre Türk Kimliğinin Tanımları ve Millî Kimlik Bağları(Ankara Üniversitesi, 2019) Aktaş, Atilla; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde diğer siyasî akımlar içinde kendisine yer arayan Türk milliyetçiliğinin önde gelen temsilcilerinden biri olan ve Türk hikâyeciliğinin gelişmesinde önemli katkıları bulunan Ömer Seyfettin, makaleleri ve hikâyeleriyle Türk kimliğinin inşasına yön kazandırmaya gayret etmiştir. Ulus-devletlerin yaygınlaşmaya başladığı bir dönemde, geç kalmışlık psikolojisinin de tesiriyle bütün düşünsel ve edebî hayatını Türk milliyetçiliğinin çerçevesini belirgin kılmaya adadığı söylenebilir. Bu aşamada Türk kimliğinin çeşitli açılardan tanımlarını yapmaya çalışan yazar, hikâyelerinde savunduğu kimlik unsurlarına değişik boyutlarda yer vererek, milliyet bağının çeşitli yönlerini vurgulamıştır. Bu makalede giriş ve sonuç kısmının haricinde iki bölüm bulunmaktadır. İlk bölümde milliyetçilik kuramları eşliğinde millî kimlik unsurları kısaca açıklanmıştır. İkinci bölümde ise üç alt başlık hâlinde, yazarın hikâyelerindeki milliyetçilik anlayışının yansımaları, soy bağının yanı sıra tarihî ve dinî boyutlarıyla millî kimliği tanımlamada tercih ettiği yönelimler örnekleriyle incelenmiştir.Item Tanzimat döneminde feminizmin masculin anlatısı Ahmet Mithat ve Bend-i mahsus feminizm(Ankara Üniversitesi, 2019) Şermet, Sevim Karabela; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nde Tanzimat Fermanının ilanıyla başlayan süreç siyasî, sosyal ve ekonomik alanda gerçekleşen değişimin sonucu olarak özellikle kadınlar için modernleşmenin de ilk/ilkel başlangıcı anlamına gelmektedir. Bu başlangıçtan dahi kaygılanan aydınların zihinlerinde oluşan çeşitli endişeler, onları modernleşirken yitirilmek istenmeyen alanlarda kurgu ve kurgu dışı metinler yazmaya iter. Kadın ve aile bu alanların en önemlileri arasındadır. Bu bağlamda Osmanlı modernleşmesi içerisinde Doğu ile Batıyı belirleyen değerler manzumesi kadının sınırları ve kadının sınırlılığı üzerinden sorgulanır. Kadının sınırları ve sınırlılığı doğal olarak literatürünü de beraberinde getirir. Bu anlamda lisanımız daha önceden tanışık olmadığı feminizm kelimesi ile tanışır. Sorgulama üsluplu kadına dair metinlerde feminizm kelimesi Tanzimat sonrasında yer almakla birlikte II. Meşrutiyet sonrası metinlerde artmaktadır. Yeni ve modern kadının kimliğini sorgulayan ve bu konuda en fazla zihin yoranların başında gelen Ahmet Mithat, ansiklopedist sıfatının gereklerini yerine getirerek feminizme dair kurgusal metinlerin dışında alanında ilk diyebileceğimiz makaleler de yazar. Tercüman-ı Hakikat’te II. Meşrutiyetin ilanından 9 yıl önce, 1899 yılında Bend-i Mahsus sütununda yayınlanan “Feminizm” adlı makalesi Türk toplumunu feminizm kelimesi ile tanıştıran çok kapsamlı bir makaledir. Bu makale, erkek egemen bir toplumun erkek egemen zihniyetine sahip ansiklopedist Osmanlı aydınının Avrupalı kaynaklardan edindiği bilgiler üzerine Türk/Osmanlı zihin yapısının katkıları ile oluşturulmuş bir ansiklopedi maddesi özelliğindedir.Item Hâşim nesrine yeni bir bakış: hâşim’in mensur şiirleri(Ankara Üniversitesi, 2019) İldeş, Özgür; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiAhmet Hâşim’in düzyazılarının şiir tadı taşıdığı bugüne kadar pek çok kişi tarafından dile getirilmiştir. Ama Hâşim’in düzyazılarının bir kısmının, şiirsel olmanın ötesinde, bizzat “şiir” (mensur şiir) olduğunu ifade eden pek çıkmamıştır. Bu makalede Hâşim’in düzyazıları, taşıdıkları kurucu imgelerin merkeze alındığı rekonstrüktif bir okumaya tâbi tutularak, Hâşim’in nesirlerinin bir kısmının, dış yapı bakımından nesir görünümlü olmakla birlikte, özünde nesir değil, şiir oldukları ifade edilmiştir. Fransız şiirinde Comte de Lautréamont, Aloysius Bertrand, Charles Baudelaire ve Arthur Rimbaud gibi şairlerin kuruluşunda rol aldıkları mensur şiirin klasik örnekleri incelendiği zaman, Hâşim’in pek çok nesrinin de pekâlâ “mensur şiir” türü altında değerlendirilebileceği görülmektedir. Bir metnin şiir olup olmadığı belirlenirken, satırların yan yana mı yoksa alt alta mı dizildiğinden ziyade, metnin özüne ve kurgusuna bakılması gerektiği fikri, yazıda esas alınmıştır. Bu fikir doğrultusunda; Hâşim’in nesir kitapları içinde, başta “Ay” yazısı olmak üzere, yoğun imgeler içeren bazı düzyazılarının “mensur şiir” olarak telakki edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Hâşim’in düzyazılarının bu şekilde yeni ve farklı bir bakış açısıyla okunması, hem Hâşim’in şairliğinin çok yönlü ve çok boyutlu şekilde değerlendirilebilmesini hem de Türkçe’de mensur şiir literatürünün sınırlarının belirlenmesi meselesine daha taze ve dinamik bir açıdan bakılmasını beraberinde getirebilir.Item ‘Hababam Sınıfı’nın “Semra öğretmeni” Semra Özdamar’ın eserlerinde kadınlar(Ankara Üniversitesi, 2019) Yılmaz, Ayfer; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSemra Özdamar, kitaplaştırdığı iki öykü kitabı, bir piyes ve bir kurgusal biyografi türündeki eseri ile Türk edebiyatına katkı sağlamış isimlerden biridir. Hababam Sınıfı adlı sinema filmindeki Semra Öğretmen rolü ile hafızalara kazınmasına rağmen, yazar kimliği ile de bir dönem adından söz ettiren Özdamar, eserlerinde bilhassa kadın karakterler üzerinden toplumun aksayan yönlerini öne çıkarmıştır. İncelediğimiz eserlerde hemen her kesimden kadının kendisini birey olarak ifade etmedeki zorlu mücadelesi ortaya konulurken, toplumun değer yargılarındaki samimiyet de sorgulanmaktadır.Item Bir askeri terim olan erat sözcüğü üzerine(Ankara Üniversitesi, 2019) Önler, Zafer; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiYakın döneme kadar sınırlı bir kullanım alanına sahip “erat” sözcüğü, askerlikte rütbesiz asker anlamında kullanılırdı. Türkçe Sözlükte “er” sözcüğüne “–at” Arapça çoğul ekinden oluştuğu belirtilerek, “1. Er, onbaşı ve çavuşlara verilen gene ad, 2. Erler.” olarak anlamlandırılmıştır. Şemseddin Sami’nin Kâmus-ı Türkî’sinde, “erat” sözcüğü yer almıyor. Eski metinlere baktığımızda, sözcüğün Türkçe “er” ve Arapça “-at” biçimindeki yapı izahının doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Kutadgu Bilig’de, yaklaşık elli küsur yerde geçen, çok yaygın olan sözcüğün, kullanımına ve bağlamlarına baktığımızda “asker” anlamına gelen, “er” ve “at” sözcüklerinden oluşan birleşik bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Arat, Kutadgu Bilig’de, “er” ve “at” olmak üzere sözcüğü birbirinden ayrı iki sözcük olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla “İndeks”te, “er” maddesi altında, “e. at” biçiminde alt veri olarak yer almıştır. İslamiyet öncesi “asker” anlamında kullanılmış olması muhtemel olan “erat” birleşik yapısı, Arapça “asker” sözcüğünün yaygınlaşmasıyla birlikte, anlam daralmasına uğrayarak sonuçta kullanımdan düşmüş olmalıdır.Item Orta Türkçede Moğolcadan Alıntı Bir Ek -(U)gsA(n)(Ankara Üniversitesi, 2019) Doğan, Cihan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkçe ile Moğolca tarihī süreçte birbirlerini yoğun olarak etkilemiş iki dildir. Asya ve Avrupa coğrafyasında kimi zaman iç içe, kimi zaman ayrı ayrı yaşamış bu iki topluluğun arasındaki dil etkileşimleri sürekli devam etmiştir. Bu bağlamda Türkler ile Moğollar arasında dile ve kültüre dair öğelerin ortaklaşa kullanıldığı veya ödünçlendiği bir alan ortaya çıkmıştır. 13. yüzyıla kadar Türk dilinin Moğolca üzerindeki etkisi yoğunken, 13. yüzyıldan sonra Moğolcanın Türk dilleri üzerindeki etkisi daha fazla olmuştur. Moğol istilası sebebiyle göç eden Türk topluluklarında Moğolca tesiri daha az görülmekte iken, Orta Asyada Moğollarla iç içe yaşamaya devam eden Türk topluluklarına Moğolcanın tesiri çok daha fazla olmuştur. Bu duruma en açık örnek Harezm-Altın Ordu sahası metinlerinin söz varlığındaki alıntı kelimelerdir. Aynı zamanda söz varlığı ile sınırlı kalmayan bu dilsel temas Moğolcadan alıntılanan ekler yoluyla Türkçenin morfolojik yapısına da etki etmiştir. Bu çalışmada Moğolca sıfat-fiil -(U)GsA(n) ekinin Türkçeye yapım eki olarak alıntılanması değerlendirilecektir. Morfemin ekleştiği tek örnek olan ölügse(n) yapısı üzerine bilim adamlarının Türkçeyle ilişkilendirdikleri görüşler tartışılacak ve yeni bir bakış açısı ortaya konulacaktır.Item Farsçaya kopyalanmış bazı Türkçe kelimeler üzerine anlambilimsel bir inceleme(Ankara Üniversitesi, 2019) Çokol, Elmas; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkçe, şimdiye kadar Türklerin yaşadığı hayat tarzlarının, coğrafî sahaların ve tarihî sürecin bir gereği olarak birçok dille değişik yoğunluklarda sürekli ilişki içinde olagelmiştir. Uzun süreli ve yoğun ilişki içinde olduğu dillerden biri İran coğrafyası dilleridir. Dolayısıyla 2000 yılı aşkın süredir iç içe ya da komşu olarak yaşayan İranlıların dilleri ile Türklerin dilleri arasında, yaşanan bu yoğun ilişkiye bağlı olarak, geniş çaplı kelime alışverişleri olmuş; fonolojik, morfolojik, sentaktik ve semantik açıdan bazı benzeşmeler yaşanmıştır. Türkçe-Farsça ilişkilerini incelemek, Türklük bilimi açısından çok önemlidir. Bu sebeple bu makalede Gerhard Doerfer’in, Yeni Farsçadaki Türkçe ve Moğolca kopyaları ele alan eseri (DOERFER, Gerhard, 1963; 1965; 1967; 1975, Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen - Unter besonderer Berücksichtigung älterer Neupersischer Geschichtquellen, vor allem der Mongolen- und Timuridenzeit I-IV, Akademie der Wissenschaften und der Literatur. Veröffentlichungen der orientalischen Kommission 16; 19; 20; 21, Wiesbaden.) temel alınarak Türkçeden Farsçaya geçen kelimelerin hedef dilde yaşadığı anlam değişmeleri tespit edilmeye çalışılacaktır.Item Türkçe kelime türetmede kuruluş ve diziliş ilişkisi(Ankara Üniversitesi, 2019) Cosar, Asiye Mevhibe; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiDillerde kelime türetme ve kelimeyi kullanış sahasına çıkarma yöntemleri ya da söz varlığını geliştirmenin yolları çeşitli başlıklarda ele alınır. Türkçede kelime yapma yolları “türetme, birleştirme, uydurma, kalıplaşma, tarama, derleme, kısaltma, örnekseme, ödünçleme, halk etimolojisi, karma” ve benzeri başlıklarda incelenir. Türkçeyi dünya dilleri arasında sondan eklemeli dil kategorisine yerleştiren türetme, aslında bir yapı özelliğidir ve bu yapı da “kök + yapım eki” kuruluşu ile gösterilir. Bu kurucu yapıyı çeşitlendiren dizilişler ise dikkat çekici şekilde çeşitlilik arz etmektedir. Söz konusu çeşitliliğin kurucu yapıdaki iki birimli dizilişlerden hareketle gösterilmesi de bu çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Burada Türkçe Sözlük’te bulunan iki birimli kelimeler incelemeye alınmıştır. Türkçe Sözlük’te madde başı ve madde içi toplam 92.292 kelime vardır. Bu çalışmada Türkçe köklerden türeyen kelimeler, aldıkları eklere göre gruplandırılarak türetmeye katılan ek dizilişi verilmek suretiyle Türkçenin kelime türetmede izlediği yol ve imkânlar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu sırada bir yapı süreci olan türetmeden hareketle Türkçe için kuruluş ve diziliş ilişkilerinin “derin yapı” adlandırmasından mülhem “çekirdek yapı” değerlendirmesi yapılmıştır.Item Postmodern bir kurgu denemesi olarak Elif Şafak’ın pinhan romanı(Ankara Üniversitesi, 2019) Taş, Mehmet Recep; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKüresel kapitalizmin bir türlü doyum noktasına ulaşamayan itkisi sonucu ortaya çıkan iletişim ve bilişim teknolojilerindeki gelişmeler yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra insanların hem maddi hem de manevi değerler açısından yaşam tarzlarını, dünya algılarını ve tüketim alışkanlıklarını da değiştirir. Rönesans ve Aydınlanma düşüncesi çerçevesinde serpilip 2. Dünya Savaşı sonlarına kadar biriktirilen siyasal, sosyal, felsefi ve bilimsel anlatıların birer birer yapıbozuma uğramasıyla ortaya yeni bakış açıları ve yeni algılarla kuşanmış yeni durumlar çıkmaya başlar. Elbette bu değişim ve dönüşümün sanata ve onun bir türü olan edebiyata yansıması da kaçınılmaz hale gelir. Edebi türler içerisinde ise bu değişimden en çok etkilenen, insanın sosyolojik ve psikolojik evrimini dillendirmesiyle varlık bulan roman olur. Akıl, mantık ve bilim temelinde şekillenen bir bilinçle neden-sonuç ilişkisi üzerinden hareket eden olayların kurgulaştırıldığı modern romanın yerini; biçim, teknik ve ilkelerin radikal bir şekilde değişmeye başladığı; üst kurmaca, metinlerarasılık, çoğulcu yaklaşım, öznellik, parodi, popüler kültür, pastiş, kolaj vb. tekniklerin kullanıldığı postmodern roman alır. Postmodern roman; bahsi geçen teknik ve yaklaşımları da kullanarak sanal ile gerçeğin, mutlak ile izafinin, üst ile astın arasındaki mesafeyi kısaltır, her şeyi görelilik ilkesi üzerinden değerlendirildiği bir anlatı düzeni oluşturur. Bu doğrultudan hareketle bu makalede, 1990 sonrası romanda postmodern anlayışı benimseyen önemli yazarlardan Elif Şafak’ın ilk eseri olan ve feminizm, tasavvuf, aşk, eşcinsellik, modernleşme, Doğu-Batı çatışması, Türkiye’nin güncel toplumsal atmosferinin alegorisi gibi birçok göndermeleri içeren Pinhan adlı romanında belirgin ve örtük postmodern kurgu unsurları üzerinde durulacaktır.Item Tarihî Türk Yazı Dillerinde Fiil Üzerine Ulanan -çI Eki(Ankara Üniversitesi, 2019) Çam, Safiye Çelebi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMakelede tarihî Türk dilleri üzerine yapılan gramer çalışmalarında üzerinde pek durulmayan ancak metinlerde karşımıza çıkan, eklendiği fiile sıfat-fiil anlamı veren -çI eki üzerinde durulacak. Söz konusu ek, ilk önce lisansüstü aşaması, Karahanlı Türkçesi dersinde yapılan metin okumalarında Kutadgu Bilig’in oúıçı ol erdi bayattın saÆa sen ötrü köni yolúa kirdiÆ toÆa (KB 36) “Ey yiğit, o sana Tanrı’dan (gönderilmiş) davet eden, peygamber idi. Sen bu yüzden doğru yola girdin.” beyitindeki oúıçı (< oúı- ‘davet et-’ EDPT :79a) “davet eden” örneği ile karşımıza çıktı. Aynı ek, KB’de kütçi “çoban” ve küdezçi “muhafız, gözcü” örneklerinde de yer alır. Bu örneklerdeki -çI ekinin fiil tabanı üzerine ulanması bizi düşündürdü. Ek üzerine yaptığımız literatür taraması sırasında söz konusu ekin Ali Akar tarafından Türkiye Türkçesi ağızlarında incelendiğini gördük. Bunun üzerine biz de -çI ekinin tarihî Türk dillerindeki varlığını ve metinlerde nasıl geçtiğini inceleyeceğiz.Item Türkçede bazı kişi adlarında argolaşma, kavramlaşma ve temsil(Ankara Üniversitesi, 2019) Özşahin, Murat; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKişi adları, temel anlamından hareketle kişilere, yer yer başka canlılara ad olarak verilen ve artık temel anlamıyla ilgisi hissedilmeyen donuklaşmış sözlerdir. Kullanımda bir kimsenin adını teşkil eden sözün temel anlamı zihnimizde canlanmamaktadır. Ancak, kişi adlarının sosyal, kültürel değerler ve bireysel ülküler üzerinden belirli anlamlar taşıyan sözlerden oluştuğu ise değişmez bir gerçektir. Argolaşma ise, bir sözün genel dildeki anlamından çıkarak bir zümre içerisinde yeni bir anlamla kullanılmasıdır. Özellikle örtmece, tabu sözleri teşkil ederler. Bazen zümreler tarafından kişi adlarının da argolaştırıldığı ve yeni anlamlar kazandırıldığı anlaşılmaktadır. Kimi zaman ise kişi adlarının belirli bir zümrenin kullandığı örtmece bir anlamı karşılamadığı, genel dilde kullanılan genel bir anlamı karşıladığı görülmektedir. Bu tür kullanımlar, kişi adlarının argolaşması şeklinde kabul edilmemelidir. Genel kavramları ifade eden kişi adlarını argolaşmış olarak değil, kavramlaşmış olarak kabul etmemiz gerekmektedir. Örneğin; Mehmet sözü, bir kişi ismi olarak kullanılırken “Türk askeri, Türk Ordusunun bir üyesi” anlamında da görülür. Genel dilde Mehmetçik biçiminde kavramlaşmıştır. Kavramlaşmış kişi adları için ayrı bir değerlendirme yapılmış ve buna dair örnekler çalışma içerisinde sunulmuştur. Ayrıca bu çalışma içerisinde argo sözlüklerde de yer alan bu kişi adlarının kavram alanı, kökenleri, cinsiyet yükleri, temsilleri gibi çeşitli konularda tasnifleri yapılmış ve Türkçenin argo sözlüğüne güncel katkılar sunulmuştur.Item Anlam ve edebiyat teorilerine dair Türkçe geleneksel literatürü tasnif denemesi(Ankara Üniversitesi, 2019) Demirciler, Ahmed Zahid; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiX. yüzyıldan XX. yüzyıla değin Arap harfleriyle yazılan Türkçe’nin zengin şiir ve nesir edebiyatı hâlen birçok araştırmanın mâlzemesi durumundadır. Bu bağlamda söz konusu yazı dilinde vücut bulan metin anlama ve değerlendirme faaliyetleri edebî inceleme ve değerlendirmelerde geçerliliğini hâlen devam ettirmektedir. Ortak ve benzer bir terimler kümesiyle inşâ edilen geleneksel literatür birbirinden bazı yönleriyle ayrılır. Söze yaklaşım yönleri dikkate alınarak anlam teorileri ve edebiyat teorileri biçiminde iki kategori olarak düşünülen literatür, Taşköprizâde’nin Mevzû’âtü’l-Ulûm’undan hareketle Arapça ve Farsça literatürdeki gelişim çizgilerine eklemlenerek tasnif edilecektir. Buna göre anlam ve edebiyat teorilerine dair Türkçe geleneksel literatür, belâgat, nakd-i şiir ve inşâ eserlerinden meydana gelmektedir.Item Yazılmamış Seyahatnameler(Ankara Ünivesitesi, 2019) Şenol, Hadi; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİnsanın gen tarihini araştıracak bilim adamlarının, büyük bir olasılıkla karşılaşacakları devamlılığı olan ilk gen, insanların gezginci yapılarını anlatan gen olabilir kanımca. Homo sapiens olarak adlandırılan bu tür, ilk günlerinden yani, avcılık ve toplayıcılıktan başlayarak sayısal anlatım ile yetmiş bin yıllık serüvenleri boyunca, kısacası günümüze dek, kimi kez, kendi istekleri ile kimi kez de hiç istemedikleri halde göçmek zorunda kalmışlar. Öncesinde bir yaşama savaşı olarak başlayan bu göç, sonraki yıllarda insanların hiç istemedikleri halde yaşadıkları yeri terk etmeleri zorunluluğu olarak karşılarına çıkar. Peygamberler tarihini şöyle bir gözden geçirdiğimizde hicrete zorlanmayan çok az peygamberin olduğunu görürüz. Bu göçleri bir yerde gönüllü ya da zorunlu seyahatler olarak adlandırdığımızda, göçenlere ilk aşamada, büyük zorluklar çekilmez bir hayat yükleseler de, ardından gelen kuşaklara edinilen deneyimlerden doğan önemli kazanımlar sağlarlar. Hayli geniş bir perspektife sahip olan “Yazılmamış Seyahatlerin” giriş bölümünü oluşturacak bu bildiride; bilimsel yaklaşımla köken efsaneleri ve peygamberler tarihinde altı çizilmesi gereken noktalara değinilerek konunun ana hatları sergilenecektir.Item Türkçe sözlük’teki analitik tanımlar üzerine: doğal tür sözcükleri(Ankara Üniversitesi, 2019) Gençer, Bilge Gökter; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBilimsel terimlerin genel amaçlı sözlüklerde nasıl ele alınması gerektiği sözlükbilim alanındaki kuramsal çalışmalarda sıklıkla tartışılan konuların başında gelir. Özellikle, bu tür söz varlığının genel sözlüklerde yer alan tanımları sözlükbilimin tanımlama ilkeleri ve yöntemleri bakımından çeşitli çalışmalarda söz konusu edilmiştir. Genel olarak terim sözlüklerinin konusu olmakla birlikte, bitki bilimi ve hayvan bilimi gibi alanlara ait terimlerin aynı zamanda günlük dilin söz varlığında bulunması, bu sözlükbirimleri genel sözlükler için de tartışılır duruma getirmiştir. Ancak hem dilin farklı kullanım alanları hem de sözlükbilimin ilkeleri göz önüne alındığında, günlük dil-bilim dili, terim-sözcük kavramları ile sözlük türleri ve tanımlama yöntemleri bakımından bu tür sözcüklerin tanımlanmasında temel ayrımlar söz konusudur. Bu çalışmada da, sözü edilen temel ayrımlardan yola çıkılarak Türkçe Sözlük’te bitki bilimi (botanik) ve hayvan bilimi (zooloji) etiketiyle verilen ve bilimsel sınıflandırmada yer alan doğal türlere (natural kinds) ait söz varlığının nasıl tanımlandığı üzerinde durulacak, bu sözlükbirimler terim sözlüklerindeki tanımlarıyla karşılaştırılarak analitik tanımlama yönteminin uygulanması bakımından değerlendirilecektir.Item Divan Şairleri ve Hurufilik(Ankara Üniversitesi, 2019) Usluer, Fatih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKlasik Türk Edebiyatı’nda Hurufilik felsefesini kullanan şairlerin Hurufi olarak tanımlanması veya tanımlanmaması çoğu zaman araştırmacının takdirine bırakılmıştır. Bu makale öncelikle araştırmalarda sıkça kullanılan “Hurufi” ve “Hurufilikten etkilenmiş” gibi kavramları tartışmaya açmaktadır. Hurufiliğe ait kavramları ve yorumları kullanan ancak bunlar dışında Hurufiliklerine ait elimizde herhangi bir bilgi bulunmayan Klasik Türk Edebiyatı şairlerinin Hurufilikleri bu makalenin asıl konusunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla şiirlerini ve yazılarını Hurufiliği yaymak için kullanmış, Hurufiliği tartışılmaz olan Nesîmî, Refî’î, Misâlî, Arşî gibi şairler bu makalenin kapsamı dışındadır. Hurufi oldukları veya Hurufilikten etkilendikleri iddia edilen Hayretî, Usûlî, Rûhî-i Bağdâdî, Gelibolulu Âlî ve Hakîkî üzerinde durulacak ve öne sürdüğümüz metot çerçevesinde konuyla ilgili beyitler değerlendirilecektir.Item Epistemik kiplik işaretleyicilerinin söz dizimsel özellikleri: Özbek ve Türkiye türkçesi(Ankara Üniversitesi, 2019) Üzüm, Melike; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiEpistemik kiplik, konuşurun önerme hakkındaki inanç, bilgi ve gerçekle ilişkili olarak ürettiği ifadeye kattığı yorumdur. Bu ifadeler olasılık, zorunluluk, inanç, aktarım, söylenti, çıkarım, görüş, sorumluluk yüklenme, tahmin, alıntılama, şüphe, kanıt ve kesinlik vb. anlamlar taşırlar. Epistemik anlam; sözcüksel işaretleyiciler, kiplik tümceler, deyimsel ifadeler vb. yollarla ifadeye yüklenebilir. Bu anlam alanının incelenmesinde semantik ve pragmatik yaklaşımlar önem taşır. Daha önceki çalışmalarda epistemik kiplik kategorisinin alt kategorileri ya da işaretleme yolları üzerinde durulmuş ancak söz dizimsel özellikleri hakkında yeterince çalışılmamıştır. Bu işaretleyicilerin söz dizimsel özellikleri, hem anlambilimsel açıdan hem de dilbilgiselleşme açısından farklı bulgular sunmaktadır. Bu çalışmada, Özbek ve Türkiye Türkçesinde kullanılan epistemik kiplik işaretleyicilerinin söz dizimsel özellikleri belirlenerek anlam bilimsel değeri ve bilgi yapısındaki rolü tartışılacaktır. Çalışma, korpus temelli bir incelemeye dayanır. Eserlerin seçiminde; diyalog içermesi, konuşma diline yakın olması, dilin karakteristik özelliklerini yansıtması, yazılış tarihlerinin aralıklı olması ve farklı üslup özellikleriyle yazılmış olması ölçütleri göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca Türkçe Ulusal Derlemi ve BBC Uzbek’ten de kullanım örnekleri verilmiştir. Çalışmanın amacı; iki Türk dilinden hareketle epistemik kiplik işaretleyicilerinin söz dizimsel özelliklerini ortaya koymak, işaretleyici türüne göre ortaya çıkan kısıtlayıcı etkenleri ve bilginin tümcede kodlanmasında bu işaretleyicilerin rolünü açıklamaktır.Item Yaşar Kemal’in romanlarında ekososyoloji(Ankara Üniversitesi, 2019) Şeker, Aziz; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiYaşar Kemal, insana ve topluma odaklı bir yazar olduğu kadar doğayı, doğadaki dönüşümü romanlarına konu yapan bir yazardır. Yaşar Kemal’in romanlarında ekososyoloji açısından doğanın işlenişi iki şekilde karşımıza çıkar: İlkinde doğa, romanın fiziki çevresi içinde çeşitli bitki türleri ve daha çok yaban hayatındaki hayvanlarıyla ekolojik dengenin önemini ve işlevini gözeterek verilir. Burada yazar bizi çok sayıda çiçek ve bitki ile romanın geçtiği yörede yaşayan hayvanların isimleriyle tanıştırır. İkincisinde, üretim ilişkilerinin değişimi ve Çukurova’da endüstriyel tarım geçişle toprağın kullanımında ortaya çıkan büyük değişimden etkilenen ekosistemin yanında, İstanbul’da çarpık kentleşmeye ve denizin kötüye kullanımına bağlı olarak bozulan doğayı işler. Bu çalışmada yukarıda sözü edilen her iki durumu örnekleriyle ele almamızın amacı, roman çözümlemelerinde ekososyolojik bir bakışın önemi konusunda yol gösterici tartışmalara katkı vermektir.Item “Bin hüzünlü haz” - Ahmet hâşim’in “o belde”si: ütopya mı, poetika mı?(Ankara Ünivesitesi, 2019) Reyhanoğulları, Gökhan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTemelde sosyolojik terimler olan ütopya ile karşı-ütopyalar, kurgusal olma niteliği açısından edebiyat alanında da yerlerini almışlardır. Ütopya ve karşı-ütopyalardaki bir hayalî mekân yaratma arzusu ve bu mekânı görünür kılma yönelimi, bu metinlerin gerçek ile gerçek olmayanı aynı düzlem içerisinde ele alma gibi bir gerekliliği ortaya çıkarır. Bu açıdan edebî metinlerin kurgusal düzlemleri dikkate alındığında bu yanyanalığın edebî metin için de geçerli olduğu görülecektir. Dünya edebiyatlarında yerini aldığı gibi, Türk edebiyatında da mevcut olan ütopik algıların Tanzimat’la birlikte oluştuğunu söylemek mümkündür. Genel bağlamda roman ve öyküye daha çok uygun olan ütopyaların, şiirde de denendiği söylenebilir. Ancak şiirin yapısal düzleminde ütopyalardan beklenen özelliklerin şiirde yansıtılması oldukça güçtür. Ütopik algının şiirde yoğunlaştığı Servet-i Fünûn döneminde de bir kaçış tematiği olarak ortaya konulan arzu’lar, ütopik olarak değerlendirilmiştir. Fecr-i Âti şairi olarak Ahmet Haşim de bu arzuları işaret eden birçok metin ortaya koymuştur. “O Belde” şiiri, bu metinlerin en dikkat çekicisidir. Ancak bu metnin doğrudan bir ütopik metin sayılması beraberinde bazı sorunsalarl getirmektedir. Çünkü metin, Ahmet Haşim’in şiir sanatıyla ilgili yaklaşımlarını da içermektedir. Bu bağlamda metnin, bu ütopik algıların dışında da değerlendirilebileceği incelenecektir.