Cilt:62 Sayı:02 (2022)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Van Ağzında Görülen Yansıma Sözcükler Üzerine Bir İnceleme(Ankara Üniversitesi, 2022) Özok, GamzeYansıma sözcük, doğadaki seslerin bir dilin imkânları dâhilinde ve o seslere en yakın şekilde sözcüklere dökülme biçimidir. Dillerin doğuşuyla ilgili ileri sürülen teorilerden biri olan yansıma teorisine göre diller, insanların doğada duydukları sesleri taklit etmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu teoriyi savunanların temel dayanak noktası da dünyada konuşulan dillerin hemen hemen hepsinde az ya da çok yansıma sözcük bulunmasıdır. Fakat her dilde yansıma sözcük bulunmasına rağmen bu kelimeler, dillerin sözcük dağarcığında çok büyük bir yer tutmamaktadır. Türkçe ise sahip olduğu söz varlığına oranla bünyesinde bulundurduğu yansıma sözcük sayısı bakımından dünyanın en zengin dillerinden biridir. Türkçenin her lehçesinde ve bu lehçelerin ağızlarında çok sayıda yansıma sözcük bulunması da bu durumu kanıtlar niteliktedir. Kaleme alınan edebi eserlerde, konuşma dilinde bir durumu, varlığı ya da hareketi daha etkili, kalıcı bir şekilde anlatmak için yansıma sözcükler sıklıkla kullanılmaktadır. Doğadaki seslerin taklidi olan bu sözcükler, Türkçenin yüzlerce yıllık tarihi gelişim sürecinde sürekli kullanılarak, kullanım şekilleri çeşitlenerek ve bu şekilde canlılıklarını koruyarak bugün sadece standart konuşma dilinde değil ağızlarda da yerlerini almışlardır. Bu çalışmada da amaç, Van ağzında bir durumu, varlığı ya da hareketi karşılayan yansıma sözcükleri anlam, ses ve şekil özellikleri açısından inceleyip değerlendirmektir.Item Karanlığa Dokunmak: Refik Halit Karay’ın Yezidin Kızı Romanında Duyular Ve Duyular Arası Geçiş(Ankara Üniversitesi, 2022) Biçer, İsmail AlperenBetimleme, canlandırma ve duyular arası geçiş bakımından incelendiğinde Refik Halit’in eserlerinin oldukça zengin ve etkili oldukları görülür. Onun eserlerini biçim ve içerik açısından inceleyen çalışmalar ağırlıklı olarak anlatım teknikleri, sosyal değişim, mekân ve insan ilişkisi, aile, kadın eğitimi gibi konular üzerinde yoğunlaşır. Buna mukabil eserlerde duyuların nasıl aktarıldığı ve duyular arası geçişin nasıl sağlandığı ise gözden kaçırılır. Gerek yazarın politik tavırları gerekse eserde işlenen konu, Yezidin Kızı adlı romanın daha ziyade tarihsel, siyasal ve toplumsal açıdan incelenmesinde kuşkusuz pay sahibi olmuştur. Fakat yazarın politik duruşu ve eserin ana yönelimi gözden kaçırılmadan ifade etmek gerekir ki Yezidin Kızı, yazarın gözlem kabiliyetini, ifade gücünü, sanat kudretini göstermesinin yanı sıra okurun hemen her duyusunu harekete geçirecek tarzdaki tasvirleriyle de dikkat çekici bir metindir. Yezidin Kızı’nda Refik Halit, okurun dokunma, görme, koklama, tatma ve işitme duyularını uyaracak ifadeleri yoğun bir biçimde kullanır, güçlü ve etkili tasvirleriyle okurun imgeleminde pek çok duyunun birbirinin yerine geçerek algılanmasını sağlar. Romanda koklama duyusunun diğerlerine nazaran çok az; dokunma duyusuna aktarımın ise daha fazla olduğu göze çarpar. İnceleme alanı Refik Halit’in Yezidin Kızı adlı romanı olan bu makale, romanda yazarın anlattıklarını okurun zihninde canlandırabilmesi için yoğun bir şekilde kullandığı tasvirlerin mahiyetini, bu tasvirleri yaparken duyulara nasıl hitap ettiğini ve duyular arası geçişi nasıl sağladığını örnekler üzerinden ortaya koymayı amaçlamaktadır.Item Türk Hamamı Mekânları Üzerine Terminolojik Bir Yaklaşım(Ankara Üniversitesi, 2022) Avcı, OğulcanGeleneksel bir Türk hamamı, birbirinden farklı işlevlere sahip, kişilerin temizlenme ve yıkanma eyleminin tüm aşamaları için kullandıkları bir dizi mekândan meydana gelen, temelde soğuk ile sıcak olmak üzere iki ana hacmin bir bütünü oluşturduğu hazırlık ve yıkanma bölümüyle bu mekânlara sıcak su ile sıcak ortam sağlamaya yarayan, birbirleriyle bağlantılı mimari unsurlar ile hacimlerden meydana gelen ısıtma bölümünden oluşmaktadır. Türk hamam yapılarını oluşturan mekân ve hacimlerden her birine soyunmalık/soğukluk, soğukluk/ılıklık, cehennem/cehennemlik/ocak/külhan gibi iki ya da daha fazla isim verildiği görülmekte bu da hamam yapıları özelinde mekân/hacim-adlandırma konusunda sorunlar olduğunu düşündürmektedir. Bu sorunun çözümüne yönelik ilk adımı genellikle Türk hamamlarının öncüsü olduğu kabul edilen ve Türk hamamının bölümleri tanımlanırken sık sık referans verilen Roma hamamlarının mekânlarını işlev ve tanımlama yönünden, aynı zamanda Türk hamamında bulunan, karşılıkları olarak gösterilen ya da gösterilebilecek mekânlarla karşılaştırmalı şekilde inceleyerek atmak gerekir. Bir Türk hamamının yıkanma ve ısıtma bölümünü oluşturan mekânlarla hacimleri adlandırırken bu mekânlarla hacimlerin nasıl kullanıldığı, mimari olarak nasıl kurgulandığı meselesi temel faktörler olarak göz önüne alınmalıdır. Bu açıdan bakıldığında soyunmalık, soğukluk, aralık, ılıklık, külhan, cehennemlik, cehennem, ocak adlarının karşılıkları olarak gösterilen mekânların/hacimlerin/öğelerin doğru karşılıklar olup olmadığı gözden geçirilmesi gereken bir konu olarak belirmiş ve tartışılmıştır. Sonuç olarak bu karmaşa giderilmeye çalışılmış ve Türk hamamını oluşturan mekânların nasıl adlandırılabileceği konusunda öneriler sunulmuştur.Item “Birlikte Yaşama”: Ankara'da Kediler Ve İnsanlar Üzerine Çoktürlü Etnografi(Ankara Üniversitesi, 2022) Dişli, Semra Özlemİnsan ve hayvan ilişkilerinin tartışılmasındaki yerleşik yaklaşımları eleştirel bir çözümlemeye tabi tutan bu çalışmada, paylaşılan bir mekân olarak ev içinde kurulan insan ve kedi ilişkileri konu edilmektedir. Çalışmanın amacı ise, paylaşılan bir mekân olarak evde kurulan kedi ve insan ilişkilerinin nasıl yorumlandığı ve anlamlandırıldığını çoktürlü etnografi yaklaşımı ile ele almaktır. Araştırma alanı Ankara olan bu çalışmada yer alan yorum ve analizler, derinlemesine mülakatlar yolu ile derlenen verilere dayanır. Bu çerçevede, kedi veya kediler ile beraber yaşayan kadın ve erkek toplam yirmi altı kişi ile görüşmeler yapılmıştır. Gerçekleştirilen bu görüşmelerde, kediler ile ilişkiler betimlenirken “birlikte yaşama” kavramı kullanılmaktadır. Kedilerinde de insanlar gibi fail oldukları kabulünü içeren “birlikte yaşama” kavramı, insan ve insan olmayan iki failin ilişkilerini ifade ederken, aynı zamanda doğa-kültür, özne-nesne gibi ikiliklerin ötesine geçmemize olanak sağlar ve bu dikotomilerin aslında iç içe geçmiş olduklarını da ortaya koyar. Anlatılarda ifade edilen kediler ve insanlar arasındaki ilişkilerin nasıl kurulduğuna ve nasıl yaşandığına ilişkin gündelik pratikler ve deneyimler ise, kedilerin ve insanların karşılıklılığa dayanan bir ilişkiyi inşa etme olanaklarını gösterir. Karşılıklılık ilişkisi çerçevesinde gelişen birlikte yaşama, her zaman “uzlaşmaya” dayalıdır. Böylelikle bu çalışmada, insanlar ve kediler arasında, “birlikte yaşama” ve “uzlaşma” kavramları etrafında kurulan yakın, gündelik ve karmaşık ilişkilerin açığa çıkartılmasına çalışılmaktadır.Item Sosyal Medya Ve Gerçek Yaşamda Otobiyografik Bellek: Fenomenolojik Özellikler Ve Algılanan İşlevler(Ankara Üniversitesi, 2022) Ozdes, AylinSosyal medya her yaştan insan için hayatın önemli bir parçası haline gelmiştir. Sosyal medya platformlarında her gün yeni deneyimler yaşanmakta ve gerçek yaşamdaki deneyimler bu platformlarda paylaşılmaktadır. Metin, fotoğraf ve video gibi alışılmışın dışında içeriklere sahip bu olayların gerçek yaşam olaylarından farklılaşması olasıdır. Bu farklılıkların anlaşılması sosyal medya kullanımının otobiyografik bellek süreçleri üzerindeki etkisinin tespiti açısından önemli görünmektedir. Güncel çalışmada sosyal medyada ve gerçek yaşamda deneyimlenmiş olayların fenomenolojik özellikleri ve algılanan işlevleri arasındaki farklılıkların tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla genç yetişkinlerden gerçek yaşamda ve sosyal medyada deneyimledikleri birer olay yazmaları ve bu olayların fenomenolojik özellikleri (duygusal değerlik, duygusal şiddet, önem, gönüllü ve istemsiz hatırlama, kimlik ve yaşam öyküsüne merkezilik) ve işlevlerini (yansıtıcı, sosyal, üretici, ruminatif) puanlamaları istenmiştir. Bulgular sosyal medya olayları için hissedilen duyguların şiddetinin gerçek yaşam olaylarından daha düşük, daha az önemli, kimlik ve yaşam hikayesi için daha az merkezi olarak algılandığını göstermiştir. Ayrıca bu olayların istemli ve istemsiz olarak gerçek yaşam olaylarından daha az sıklıkla geri çağrıldığı raporlanmıştır. Son olarak sosyal medya olaylarının gerçek yaşam olaylarından daha az işlevsel algılandığı görülmüştür. Çalışma otobiyografik belleğe kaydedilen sosyal medya olaylarının niteliksel ve işlevsel açıdan gerçek yaşam olaylarından farklılaştığını göstermektedir. Sonuç olarak, benlik algısının ve sosyal ilişkilerin ve nihayetinde psikolojik sağlığın bu yeni otobiyografik bellek bağlamından etkilenmesi mümkün görünmektedir.Item Şüphecilik, Komplo Teorileri Ve Bilimsel Otoritenin Epistemolojisi(Ankara Üniversitesi, 2022) Karaca, ÇağlarBu makalede, içinde bulunduğumuz pandemi döneminde hayatî bir sorun haline gelen komplo teorilerinin gelişimi, şüphecilik ve bilimsel otorite etmeniyle bağlantılı olarak ele alınmaktadır. Komplo teorileri, bilimin insanî bir etkinlik olması nedeniyle kaçınılmaz olarak beliren epistemolojik boşluklara yerleşmektedir. Bu bağlamda, insanları komplo teorilerine inanmaya sevk eden düşünce yapısındaki şüphecilik ve otoritenin sorgulanması etmenlerini çözümlemek, özünde olumlu olan bu etmenlerin komplo teorilerinde nasıl dogmatik bir yola saptığını anlamak adına önemlidir. Makalede, ilgili problem sosyal epistemoloji açısından tartışılmaktadır. Bilimsel düşünceyi destekleyen yapıcı (metodolojik) şüphecilik yaklaşımı, bilginin olanaksızlığına değin varan genel skeptik yaklaşımdan ayrı olarak değerlendirilmelidir. Bilimin şüpheci epistemolojik temellere sahip olması, açık uçlu ve tarih boyunca değişime uğrayan bir etkinlik oluşuyla yakından bağlantılıdır. Öte yandan, komplo teorilerinin şüphecilikle ilişkisi farklı boyutlarıyla değerlendirilmektedir. Komplo teorisi olarak etiketlenen varsayımlara da yapıcı şüpheci bir tarzda yaklaşılmalıdır. Bu doğrultuda, birçok komplo teorisinin ardındaki bilimsel olmayan düşünüş tarzı ile varsayımın içeriğinden ayrı olarak hesaplaşılmalıdır. Makalede son olarak bilimsel otoritenin tanıklığının araçsal bir rolü olduğu ve bu nedenle devre dışı bırakılamayacağı vurgulanacak, bununla birlikte epistemik otorite etmenine eşlik eden felsefî problemler irdelenecektir. Modern bilimin doğuşuyla birlikte epistemik otoritede skolastik temelden kanıta dayalı temele bir dönüşüm gerçekleşmiştir. Bilimde kanıta dayalı yaklaşım, bireyi temele alır. Otoritenin rolü ise, bilimsel etkinliğin epistemik ağlar içerisinde, tek bir insanın sınırlarını hayli aşan bir yoğunlukta gerçekleştirilmesine bağlı olarak ortaya çıkar. Bu tür bir araçsal işlevi nedeniyle bilimde otoritenin rolü reddedilmemeli, fakat diğer yandan, ilk izlenimde olası görülmeyen açıklamalar kimden gelirse gelsin, bilimsel değerlendirme kapsamına alınmalıdır.Item Revısıtıng Gentlemanlıness In 20th Century Brıtaın: Kazuo Ishıguro’s The Remaıns Of The Day(Ankara Üniversitesi, 2022) Akbay , YakutNew Historicism is a literary approach that came into prominence in the 1980s owing to Stephen Greenblatt’s studies based on Renaissance works. Greenblatt treats a literary text as a product of the social and political setting from which it emerges. Conducting his studies primarily on Shakespeare’s plays, the author illustrates how a literary text is affected by the interrelationship between history and literature. The new historicist approach shows that any literary text is shaped not only by the socio-political context of the author but is also largely determined by the critic’s response to it. Accordingly, such a viewpoint affects the reader’s conventional perception of time and history. The purpose of the present study is to perform a new historicist reading of Kazuo Ishiguro’s The Remains of the Day (1989) with a particular focus on the representation of the concept of gentlemanliness to question the validity of its conventional perception. Given the theoretical framework, the study employs such concepts as self-fashioning, representation, persona, time, and history. The novel is based on the reminiscences of a former butler, Stevens, who has devoted his entire life to the service of an English gentleman and owner of a spectacular mansion near Oxford. Never being outside the boundaries of the estate and unaware of the rapid changes in the world, Stevens is determined to live by the conventional principles of gentlemanliness characterized by such values as dignity, loyalty, and modesty. The research argues that the perception of gentlemanliness has changed over the decades due to the subversive force of time undermining its validity in 20th-century Britain. Hence, a new historicist approach to Kazuo Ishiguro’s The Remains of the Day focuses on the impact of various socio-political contexts on the conventional understanding of gentlemanliness.Item Predıctors Of Rumınatıon Reflectıon And Rumınatıon Broodıng: The Self-Determınatıon Theory Perspectıve(Ankara Üniversitesi, 2022) Manuoğlu, ElifPast research has shown that rumination is a multifaced construct and two types of rumination were distinguished, reflection (adaptive contemplation) and brooding (pessimistic thinking style). Although they are related, brooding and reflection are considered different constructs. Self-determination theory proposes that there are three basic psychological needs, namely autonomy, competence, and relatedness, which are essential for human functioning and well-being. The frustration of these needs can create a discrepancy between actual and ideal states of goal attainment (satisfaction of the needs for autonomy, relatedness, and competence), which initiate rumination about unattained goals. Grounded on self-determination theory, the present study aimed to examine the link between need satisfaction and frustration and dimensions of rumination with a cross-sectional design. The data of the present study were collected during the Pandemic. Undergraduate university students (N = 464, female 69%, Mage = 21.90, SD = 2.88) from different departments of a major state university in Turkey participated in the current study. Ruminative Response Scale-Short Form and Basic Psychological Need Satisfaction and Frustration Scale were administered via an online survey tool. Results showed that while the brooding dimension of rumination was predicted by the frustration of autonomy, relatedness, and competence need, the reflection dimension was predicted by relatedness and competence frustration. Need frustration explained unique variance in brooding and reflection. Although the reflection dimension of rumination is considered adaptive, the results showed that it might be a maladaptive coping strategy under a highly controlling and uncertain environment. The findings of the present research suggest that supporting need satisfaction has critical importance in decreasing rumination.Item Öntür Kuramı - Yaş Değişkeni Ölçütünde Bir İnceleme(Ankara Üniversitesi, 2022) Yalçınkaya, Ali Can; Gökmen, SedaAristocu klasik ulamlaştırma modeli ulamları analitik olarak ifade ederken ulam aidiyetlerini basit kriterlere ve özelliklere bağlı olgular olarak ifade etmekte, kavramların belirli ayırt edici özellikleri taşımaları halinde onların, ulamların eşit üyeleri olduklarını belirtmektedir. Eleanor Rosch’un 1970’lerde ortaya attığı bir dizi çalışmayla literatürde yer bulmuş olan Öntür Kuramı ise ulamları farklı ve eşit olmayan üyelere sahip birimler olarak ele almıştır. Kurama göre ulamın üyesi konumundaki bazı kavramlar, diğerlerine göre ulamı daha iyi temsil etmektedir. Bu temsiliyetin yani öntürleme eğiliminin, değişik yaş gruplarına göre ne tür farklılıklar ortaya çıkarabileceği sorusu bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır. Dört farklı yaş grubundan oluşan katılımcılara 12 ulam sunulmuş ve en iyi örnek olduğunu düşündükleri ya da akıllarına gelen ilk kavramı yazmaları istenmiştir. Ulamların gruplardaki öntürleri belirlendikten ve sayısal bulgular nicel anlamda ortaya konulduktan sonra bu bulguların yaş değişkeni ölçütünde içerdiği farklılıklar ‘nitel gözlemler’ kısmında yorumlanmıştır. Bu yapılırken ulamsal düzeyler ölçütündeki farklılıklar, biçimbilimsel farklılıklar ve somut ya da soyut ulamların öntürleme eğilimindeki etkisi tartışılmış, grupların öntürleme yaparken bu görünümler ölçütünde benzer güdülenmelere sahip olup olmadıkları sorusuna yanıt aranmıştır.Item Talcott Parsons’ın Toplumsal Eylem Kuramı Bağlamında Halkla İlişkiler(Ankara Üniversitesi, 2022) İngeç, Ali KeremKurumlar, ilerleme sağlamak ve varlıklarını sürdürebilmek için kamu ile ilişki içerisinde olmak ve bu ilişkiyi dengeli bir biçimde sürdürmek zorundadır. Kurumlar kamu ile ilişkilerini iletişim araç ve yöntemleriyle yürütür. Belirli bir kurumun iletişim faaliyetleri temelde halkla ilişkiler, reklam veya propaganda olarak nitelendirilir. Bu nitelendirmelerden hangisinin kurumun iletişim faaliyetlerini karakteriz ettiği kurumun kamuya yönelik tutum ve kanaatleri tarafından belirlenir. Eğer kurum kendi hedef ve menfaatlerini önceleyerek kamuyu belirli bazı dayatmalara maruz bırakıyor ve onlardan arzu edilen davranışı elde etmek amacıyla buyurgan bir iletişim şekli benimsiyorsa propaganda tercih edilmiştir. Diğer yandan kurum, kamunun ihtiyaçlarını gidererek kendi menfaat ve hedefleri doğrultusunda, onlardan arzu edilen davranışı elde etmeye yönelik iletişim faaliyetleri gerçekleştiriyorsa o kurumda kamu ile ilişkiler daha çok reklam çerçevesinde yürütülmektedir. Aksine belirli bir kurumda kamunun menfaatleri ve hedefleri kurumunki kadar önemseniyor ve göz önünde bulunduruluyorsa, kurumun kamuya olduğu gibi kamunun da kuruma tesir söz konusuysa o kurumun kamu ile ilişkileri halkla ilişkiler ilkeleriyle yürütülüyor demektir. Bu çalışmanın amacı, halkla ilişkiler, reklam ve propaganda bu karakterini, Talcott Parsons’ın Toplumsal Eylem Teorisiyle epistemolojik olarak temellendirilmektir. Buna göre; kurumlar toplum olarak ele alınmış, toplumu oluşturan alt sistemlerden kültürel sistemin baskın olduğu kurumlardan propaganda faaliyetlerinin, sosyal sistemin hakim olduğu kurumlarda reklam faaliyetlerinin, bu iki alt sistemin kişilik sistemi tarafında domine edildiği kurumlarda ise halkla ilişkiler faaliyetlerinin kurum-kamu ilişkilerini karakterize ettiği sonucuna ulaşılmıştır.Item Fear And Repulsıon: The Abject In Robınson Crusoe(Ankara Üniversitesi, 2022) Albayrak, GökhanThis paper aims to explore Daniel Defoe’s Robinson Crusoe from a Kristevan perspective. Kristeva’s theory of abjection is employed to discuss the powers of horror and disgust in this novel. Fear and repulsion are so fundamental to the story of Crusoe, to the construction and disintegration of his Western self, a subject in process and on trial in the words of Kristeva. Therefore, this study deals with the abject and abjection in Robinson Crusoe and consists of two sections in accordance with Defoe’s bifurcated text. The first section focuses on how Crusoe is haunted by the abject and how the abject becomes manifest in his tale. It explores Crusoe’s banishment from humankind, expulsion from the symbolic domain of the knowable and nameable into the asymbolic realm of the incomprehensible, his fear of losing his human shape, of sinking into sheer animality, his constant terror of being devoured by beasts and savages, his obsession with cannibalism, his fear of death and his confrontation with the other. The other section concentrates on how Crusoe, a deviser of territories and an organiser of chaos, demarcates his universe, consolidates his boundaries to strive against the abject, and seeks to become a subject in his struggle against the abject. It discusses how the subject gives birth to himself by means of abjection. Since abjection sheds light on what is excluded or digested, this discussion of the novel is also intended to provide insights into what is dismissed from the confines of this novel.Item Bu “Yollar” “O Belde”Ye Çıkar Mı?: Gösterge-Biçembilim Düzleminde Ahmet Haşim Şiirlerinde Özgöndergesellik(Ankara Üniversitesi, 2022) Turan, TanerTürk edebiyatında kendine özgü bir yere sahip olan Ahmet Haşim şiirleri pek çok bakımdan çözümlenebilir ve anlamlandırılabilir. Onun özellikle serbest müstezat biçimiyle yazılmış şiirleri, Türk şiirinde serbest şiir anlayışının gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Şiirlerinde kendine özgü bir biçem ve anlam evreni oluşturmuş olan Ahmet Haşim’in özellikle Yollar ve O Belde şiirlerini, birbirlerinden hareketle okumak, anlamlandırmak ve çözümlemek mümkün görünmektedir, çünkü O Belde şiirinde yaratılan ütopik uzamın çıkış noktası Yollar şiirinde bulunmaktadır. Söz konusu durum iki şiirin hem anlatım hem de içerik düzleminde birbirleriyle ele alınmasına olanak tanır. Şiirlerin doğrudan birbirlerinden hareketle çözümlenmesi, kaçınılmaz bir şekilde öz-göndergesellik kavramının öne çıkmasını sağlar. Yazınsal metinler özelinde sözceleme öznesinin kendi metinlerine gönderimde bulunması olarak tanımlanabilecek öz-göndergesellik kavramı, Yollar ve O Belde şiirlerini hem biçem hem de içerik açısından çözümlemek için son derece önemlidir. Bu çalışmada, öz-göndergesellik kavramı iki metni birbirleriyle açıklamak adına öncelenmiş, metinlerin tam anlamıyla çözümlenmesi için metinlerarasılığın özellikle anıştırma ve yenidenyazma kavramlarından incelemenin sınırları dâhilinde yararlanılmıştır, çünkü öz-göndergesellik, metinlerarasılık kavramını da devreye sokar ve bu kavramlar öz-yenidenyazma ve öz-anıştırma olarak metinler özelinde karşılığını bulur. Buna ek olarak gösterge-biçembilimin ise yineleme ve önceleme kavramları kullanılmış, metinlerin anlatısallık düzeyindeki ilişkileri incelenmiştir. Söz konusu kavramlar aracılığıyla metinler hem yüzey hem de derin yapıda çözümlenmiş ve aralarındaki öz-göndergesel ilişki ortaya konulmaya çalışılmıştır.Item Sosyoloji, Bireycilik Ve Modern Toplum: Liberal Bireycilik Öğretilerine Karşı Özgünlük Bireyciliği(Ankara Üniversitesi, 2022) Küçük , Ömer; Girgin, OrçunBu makalede, eleştirel realist ve ilişkisel bir sosyal teorik perspektiften hareket ederek sosyoloji, modern toplum ve bireycilik arasındaki ilişkileri irdeliyor ve birbiriyle ilişkili şu iki argümanı savunuyoruz: 1) Sosyoloji, tanımı gereği, klasik liberal geleneğin “kendi eylemlerine bütünüyle hâkim ve tercihlerinin tam bilincindeki özerk ve rasyonel birey” kurgusunun reddi anlamına gelmektedir ve bu kurgunun sosyal bilimlerdeki yansıması olan “metodolojik bireycilik”, sosyoloji için uygun olmayan bir yöntemdir. 2) Bununla birlikte, sosyolojinin metodolojik bireyciliğe tanımı gereği karşı olması, sosyolojinin bireyciliğin tüm türlerine ve asli değerlerine kategorik olarak karşı olduğu ya da olması gerektiği anlamına gelmemektedir. Makalenin ilk iki bölümünde bu argümanları savunduktan sonra, son bölümde, sosyoloji ile bireycilik türleri arasındaki ilişkiye dair teorik ve metodolojik tartışmamızı modernitenin tarihsel ve kurumsal çözümlemeleri ile karşılaştırmayı deniyoruz. Wagner’ın ve Berman’ın tarihsel modernlik çözümlemelerinden hareketle, sosyolojinin teorik birikimiyle olduğu kadar modern toplumun yapısal veçheleriyle de uyumlu olan, liberal bireycilikten daha gelişkin bir bireyciliğin, “özgünlük ve kendini gerçekleştirme bireyciliğinin” mümkün olduğunu ileri sürüyoruz. Böylece eleştirel bir sosyal teorinin –karmaşık ve bulanık olabilen– “bireycilik” fikri karşısındaki tutumu bir nebze de olsa netlik kazanmış olmaktadır: Tanımı gereği metodolojik bireyciliğin reddini gerektiren sosyoloji, kendini gerçekleştirme fikrine dayalı özgünlük bireyciliğine karşı olmadığı gibi, onu destekleyen ve gelişimine katkıda bulunan en önemli modern kurumlardan biri konumundadır.Item Memory As The Agent Of Earthly And Spırıtual Restoratıon In Robert Of Cısyle(Ankara Üniversitesi, 2022) Taşdelen, PınarThe fourteenth century anonymous English romance Robert of Cisyle takes its plot from the saints’ legends; therefore, it is classified under the title of homiletic romances. Considered as a secularized hagiography, the romance describes the miraculous interference of the divine power to chastise a king, his subsequent submission to all suffering and withstanding it owing to his piety. Robert, the proud King of Cisyle, is indeed a self-victimizer as he puts his trust in the earthly powers until he is punished by God and realizes their triviality. As a passive romance hero, instead of pursuing his goals determinedly, Robert endures the ordeals in order to regain his rightful place in the society after he is estranged from it. By experiencing a descent in his status from a proud king to a king’s fool, he is not recognized even by his family members, mocked and degraded by his people. At the end of the painful experiences, he realizes his being vulnerable and limited, although he is noble and wealthy. An angel replaces Robert to punish his pride, enable him to achieve self-awareness to be become a better king, and repentant of his pride. His being consistently reminded that his status now is that of a fool makes him remember what has corrupted him and made him sinful. Accordingly, this article intends to discuss the role of memory in the romance that provides the key to restoration both in secular and religious sense, as epitomized in the case of Robert who not only achieves God’s forgiveness but also regains his royal status.Item Tormesli Lazarıllo Romanı İle Eserin Franco Dönemi Ve Sonrası Film Uyarlamalarının Karşılaştırmalı Çözümlemesi(Ankara Üniversitesi, 2022) Gökşenli, Ebru YenerBu makalenin amacı, modern romanın öncülerinden kabul edilen İspanyol edebiyatının ölümsüz eseri Tormesli Lazarillo’nun (El Lazarillo de Tormes) (1554) iki farklı tarihte gerçekleştirilen film uyarlamalarının incelenmesi ve birbiriyle karşılaştırılmasıdır. Bu çalışmada romanın 1959 ve 2001 yıllarına ait uyarlamaları, gerçekleştirildikleri yılların sosyo-politik, ideolojik ve kültürel farklılıkları aracılığıyla incelenmiştir. Aynı eserin izlek ve kurgu yönünden birbirinden temel farklılıklarla ayrılan bu iki uyarlama örneği, İspanyol yazar ve sinema eleştirmeni Jose Luis Sánchez Noriega'nın inceleme modeli aracılığıyla ele alınmıştır. Çalışmamıza örneklem oluşturan César Fernández Ardavín’in El Lazarillo de Tormes ile Fernando Fernán Gómez’in Lázaro de Tormes adlı film uyarlamalarından elde edilen bulgular ışığında şu sonuca varılmıştır: Pikaresk romanın öncü eseri olarak kabul edilen ve anonim bir roman olan Tormesli Lazarillo’yu beyazperdeye aktaran iki yapım arasında kırk yıllık bir zaman farklı bulunmaktadır. Bu süre boyunca İspanya’da farklı siyasi ve kültürel bağlamlar görülmüş, bu da birbirinden farklı mesajlar vermeyi hedefleyen iki uyarlama örneğinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. 1959 yılı yapımı uyarlamada Franco dönemine uygun olarak romanın kiliseyi eleştiren unsurları silinirken, 2001 yılına ait yapımda ise gerçekleştirilen değişikliklere rağmen romanın özüne daha bağlı kalındığı izlenir. Onur ve ulus kavramlarının ele alınışında da, özgün eser göz önüne alındığında iki uyarlama arasında önemli farklar görülmektedir.Item Rememberıng And Forgettıng In Umberto Eco’s The Mysterıous Flame Of Queen Loana And Murat Gülsoy’s Nisyan (Oblıvıon)(Ankara Üniversitesi, 2022) Alkan, BurcuThis article compares Umberto Eco’s The Mysterious Flame of Queen Loana (2004) and Murat Gülsoy’s Nisyan (2013, Oblivion) in terms of how they explore the relationship between memory and selfhood. The unique multi-layered ways in which the novelists depict remembering and forgetting render such a comparative analysis insightful. In The Mysterious Flame of Queen Loana, the protagonist, who suffers from memory loss following a stroke, embarks upon a journey of remembering to re-establish who he is/was. In this journey, the books he had read become his guide as he rebuilds his sense of self through his remembering of bookish memories. Approaching the topic from the opposite direction in Nisyan, Gülsoy portrays forgetting as a fragmentation of selfhood through a writer-narrator who suffers from dementia and struggles to write his final book. In his case, his scribbles of yellow pieces of post-it notes serve as the manifestation of the dissolution of his writerly self. The two characters of the two novels lean on the un/written word in their attempts at anchoring back to life as a reader and as a writer. In these narratives, the unreliable memory work becomes the precarious connection between life and death as the un/written word becomes the life force that holds together (or not) the broken structures of memory and selfhood.Item Resim Sanatında Kuğunun Dönüşümü: Leda Ve Kuğu Mitinden Rus Ressam M. A. Vrubel'in Kuğu Çariçe'sine(Ankara Üniversitesi, 2022) Küçük, Kamile SinemBatı resim sanatında “Leda ve Kuğu (Leda and swan)” mitini yansıtan eserler ve Rus resim sanatında M.A. Vrubel’in “Kuğu Çariçe (Tsarevna lebed)” eseri, içinde barındırdıkları kuğu figürleri ile Batı ve Doğu mitlerinin birer yansımadır. Bu yansıma Yunan mitolojisinde ve Slav mitlerini barından Rus masallarında bir insanın biçim değiştirerek kuğu kılığına girmesi ile ilgili anlatıları kapsamaktadır. Ancak kuğuların dönüşüm öyküleri ve altında yatan kültürel nedenler birbirinden farklıdır. Batı resim sanatında kuğu kılığına giren Zeus’un Leda ile ilişkisi resmedilirken, Rus resminde Rus yazar A.S. Puşkin’in “Kuğu Çariçe (Tsarevna lebed)” masalındaki mitolojik değerlere bağlı kalınarak kuğu-kadın imgesi güzelliği ve bilgeliği ile ele alınır. Bir kadının kuğuya dönüşme motifi hem Doğu hem Batı kültürlerinde yer aldığını belirtmek gerekir. Ancak Batı resim sanatında Yunan mitolojisinin etkisi doğrultusunda “Leda ve Kuğu” miti baskın çıkmaktadır. Batı ve Doğu’nun kültürel benzerliklerini ve farklılıklarını resim sanatında kuğu imgesi üzerinde karşılaştırmalı olarak ortaya çıkaran kültürel çalışmada İtalya’da Rönesans dönemi ressamlarının eserleri başta olmak üzere Batı resim sanatındaki “Leda ve Kuğu” konulu eserler ve Rus resim sanatında önemli bir yeri olan Vrubel’in “Kuğu Çariçe” resmi incelenir. Antik Çağlardan günümüze kadar güncelliğini koruyan kuğunun dönüşümü motifi, bir insanın bir hayvan bedenine girerek biçim değiştirmesinin altında yatan nedenlere odaklanılması gerektiğini göstermiş ve insanların kuğuya atfedilen çeşitli özellikleri elde etme çabasında olduğu ortaya çıkmıştır.Item Edebi Etik Analizine İlişkin Bir Uygulama Teklifi: Karma Analiz Yöntemi(Ankara Üniversitesi, 2022) Güzel, Firuzeİnsanın ahlaki gelişiminde edebiyatın yadsınamaz bir rolü vardır. Küçük yaşlardan itibaren okunan kitaplar ve duyulan hikâyeler, kişilerin bulundukları toplumun ahlaki yapısını anlamalarına ve kendi ahlaki tutumlarını geliştirmelerine yardımcı olur. Bu yönüyle edebiyat ve ahlak/etik arasındaki söz konusu ilişki, edebiyat eleştirmenlerinin incelemelerine de konu olmuştur. Ancak postmodernizm akımı ile beraber edebî eserlerde yer alan etik ile ilgili konular konuşulamaz hâle gelmiş, etik edebî eleştiri alanından dışlanmıştır. 1980lere gelindiğinde ise edebî etik analizi tekrar popüler hâle gelmiş, kendi içinde değişimlere uğrayarak yeniden biçimlenmiştir. Bu yeni edebî etik analizi, nesnel bir analiz yöntemi ve çeşitli metotlarla edebiyat eserlerini incelemiştir. Ancak bu çabalara karşın, yeni edebî etik analizi metodolojisi de edebî çevrelerce tam anlamıyla kabul görmemiştir. Bu makalede Karma Analiz Yöntemi başlığı altında bir edebî etik analizi metodu teklif edilmektedir. Çalışmada, öncelikle edebî etik analizi hakkında teorik bir inceleme yapılmış, devamında ise teklif edilen yöntem açıklanmıştır. Son olarak bu yöntem David Walton’ın Terminal Mind (2008) adlı bilim kurgu eseri üzerinde uygulanarak örneklendirilmiştir.Item Karel Čapek’in R.U.R. Ve Semenderlerle Savaş Eserlerinde İnsanlar Ve İnsansı Ötekiler(Ankara Üniversitesi, 2022) Çekem, KarunRobotlar, androidler ve uzaylılar gibi “insansı ötekiler”, bilimkurgu yazarlarının otantik olarak insansal olanın ne olduğunu sorgularken sıklıkla kullandıkları, “insan” ve “insan-olmayan” kategorilerinin farklı tarzlarda iç içe geçtiği melez figürlerdir. Bu çalışmamda Çek yazar Karel Čapek’in bilimkurgu türünde verdiği iki ünlü eseri olan R.U.R. (Rossum’un Evrensel Robotları) (1920) ve Semenderlerle Savaş (1936) eserlerini karşılaştırmalı bir şekilde analiz ederek, bu metinlerdeki insansı ötekiler olarak robotların ve semenderlerin Čapek’in insanın neliğine dair soruşturmasında ne gibi bir işleve sahip olduğunu tartışmaya açacağım. Čapek, eserlerinde pek çok bakış açısını bir araya getiren, ancak hiçbirinden yana açıkça tavır almayan, okuyucunun da taraf tutmasını zorlaştıran, çoğulcu, tarafsız ve göreci bir yazar olarak ünlenmiştir. Dolayısıyla onun eserlerindeki karakterlerin tam olarak kimi veya neyi temsil ettiklerini ilk bakışta tespit etmek zordur. Ne var ki Čapek’in metinlerini dikkatlice incelediğimizde Čapek’in o kadar da tarafsız olmadığını, bu metinlerde normatif bir çekirdeğin de saklı olduğunu fark ederiz. Čapek, metinlerinde irdelediği ve eleştirdiği meselelere dair pek çok farklı görüşü sahneye çıkardığı çok-katmanlı anlatılarında, insanın ne olması veya ne olmaması gerektiğine dair kendi görüşlerini de örtük olarak da olsa bize aktarmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Čapek’e dair biyografik bilgilerden ve Čapek’in diğer metinlerinden de yer yer yararlanarak, Čapek’in bu iki edebi eserinde insansal olandan neyi anladığını incelemek ve bu eserlerdeki normatif çekirdeği açığa çıkarmaktır.Item Fıdelıty To Irısh Identıty: Allegory Of The Outsıder In Julıa O'faolaın's “Fırst Conjugatıon” And John Montague's “An Occasıon Of Sın”(Ankara Üniversitesi, 2022) Öğünç, ÖmerJulia O’Faolain’s “First Conjugation” and John Montague’s “An Occasion of Sin” are contemporary short stories that have received critical attention. The authors’ attempts to renovate stylistic qualities of short story writing and to experiment with thematic issues in Irish literary tradition are main sources of this attention. This article examines the impact of outsiders who suddenly appear in a contemporary Irish setting in both works. Traditionally, Irish writers of fiction have pointed out a sense of isolation and solitude dominating the mind of Irish characters, which results in a network of dark and gloomy social relationships. The intervention of outsiders, however, renders this critical analysis exceptional in that outsiders disrupt social formations resulting in an identity crisis. O’Faolain’s “First Conjugation” introduces outsider image in the form of an Italian instructor who challenges the worldview of a young Irish girl, an insider in this setting. Depicted from the perspective of the Irish protagonist, the story illustrates how easily outsider challenges Irish identity. On the other hand, Montague’s “An Occasion of Sin” narrates outsider’s experience among Irish characters. The conflict between outsiders and insiders illustrates the urgent need for a renewal of Irish perceptions. Both texts focus on the aftermath of the arrival of outsiders among insiders leading to a climactic point of collision. Accordingly, this article reviews the relationship between outsiders and insiders in the selected works and argues that both texts appoint outsider as an allegory of questioning. Furthermore, the article concludes that outsider is a means of self-questioning that faces traditional notion of Irish identity and that eventually a solution to this inner conflict appears once again in the form of traditional fidelity.