Cilt:13 Sayı:01(2024)

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 6 of 6
  • Item
    Kavram Analizi: Terapötik Oyun
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Yıldız, Dilek; Tansel , İpek
    Çocuk ve ergenler için terapötik oyun, hemşirelik uygulamalarında geniş çapta yer almaktadır. Çocuk ve ergenlere nitelikli hemşirelik bakımının sunulmasında terapötik oyun kavramının ayrıntılı bir şekilde ele alınması gerekli görülmektedir. Terapötik oyun kavramının açıklık kazanması, hastalık, hastaneye yatmak, çocuğun hastanedeki ağrılı işlemlere hazırlanması ve bunların yarattığı stresin azaltılmasında çocukların bakımına terapötik oyun tekniğini entegre etmek için önemlidir. Bu makalede ‘terapötik oyun’ kavramının Walker ve Avant’ ın “kavram analizi” yöntemi kullanılarak açıklanması amaçlanmıştır. Bu çalışmada, Walker ve Avant’ın sekiz adımdan oluşan kavram analizi yöntemi kullanılmıştır. Yapılan kavram analizi sonucunda terapötik oyunun hemşirelikte ve diğer alanlardaki tanımları araştırılarak ‘tedavi’, ‘bakım’, ‘iletişim’, ‘oyun’, ‘başa çıkmak’, ‘güven’ ve ‘rahatlamak’ kavramlarının terapötik oyun ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Terapötik oyun kavramının hazırlayıcı özellikleri ‘hastaneye yatma’, ‘ağrılı işlemler’, ‘stres’, ‘bilinmeyen korkusu’, ‘çocuğun yaş dönemine ait özellikleri’, ‘çocuğun bilişsel özellikleri’, ‘oyun oynamak’, ‘sosyal destek’ ve ‘hemşirelik bakımı’ olarak saptanmıştır. Terapötik oyunun hemşirelik bakımında kullanılması sonucunda ‘stresin azalması’, ‘işlemlere katılım ve kabul’, ‘tedavi edici’, ‘iyileşme’, ‘sorunlarla başa çıkma’, ‘cesaret’ ve ‘sakinlik’ davranışlarının edinildiği görülmüş ve bu özellikler ışığında model vaka, sınırda vaka ve karşıt vakalar tartışılmıştır. Kavram analizinin bulgularına göre, hemşirelerin terapötik oyun tekniklerinin öğrenmelerinin önemli ve hemşirelik bakım planına dahil olması gerekliliği görülmektedir. Therapeutic play is widely included in the literature of nursing practice of children and adolescents. The concept of therapeutic play should be dealt with in detail in the provision of qualified nursing care to children and adolescents. Clarifying the concept of therapeutic play is crucial for integrating the therapeutic play technique into the care of children to reduce the stress caused by illness, hospitalization, and preparation for painful procedures in the hospital. In this article, it is aimed to explain the concept of 'therapeutic play' by using the concept analysis method of Walker and Avant. In this study, the concept of therapeutic play was investigated using Walker and Avant’s 8-step concept analysis method. According to the concept analysis of therapeutic play, it was determined that treatment, care, communication, play, coping, trust and relief are related concepts to therapeutic play. The preparatory concepts of therapeutic play were determined as hospitalization, painful procedures, stress, fear of the unknown, child's age characteristics, child's cognitive characteristics, playing games, social support and nursing care. As a result of therapeutic play being included in nursing care, it was seen that skills such as stress reduction, participation and acceptance in procedures, curative, recovery, coping with problems, courage and calmness were achieved. According to these properties, model, borderline and contrary cases were discussed. The findings of this concept analysis emphasized the importance of learning therapeutic play techniques by nurses and the necessity of including them in the nursing care plan.
  • Item
    Pediatrik Popülasyonda COVID-19 Sonrası Görülen Bilişsel İletişim Bozuklukları
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Başol , Esra; Parlak, Mümüne Merve; Köse, Ayşen
    Geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirus Hastalığı-2019 (COVID-19), milyonlarca insanın COVID-19 tanısı almasıyla sonuçlanmıştır. COVID-19 semptomları oldukça çeşitlidir ve vakalarda çeşitli sistemlerde etkisini gösterebilmektedir. Sistemlerdeki etkilenimler, farklı alanlardaki işlevlerde bozulmaya yol açabilmektedir. Etkilenen alanlardan bir tanesi de bilişsel alanlardır. Vakalar, hastalık sürecini atlatsalar dahi COVID-19 tanısıyla birlikte ortaya çıkan bilişsel semptomların etkileri uzun süre devam edebilmekte hatta bazı semptomlar kalıcı olabilmektedir. En çok etkilenen bilişsel alanlar arasında dikkat, konsantrasyon ve bellek göze çarpmaktadır. Bilişte görülen çeşitli etkilenimler, bilişsel iletişim bozukluklarıyla sonuçlanabilmektedir. Özellikle yetişkin popülasyonda yapılan çalışmalar, COVID-19 tanısını takiben gelişen bilişsel iletişim bozukluklarına kanıt sunmaktadır. Yetişkin popülasyonda bilişsel iletişim bozukluklarının görülmesi pediatrik popülasyonda da aynı sorunların görülebileceğini akla getirmektedir. Pediatrik popülasyonda yapılan sınırlı sayıda çalışma, COVID-19 tanısı sonrasında bilişte ve iletişimde etkilenimler bildirmiştir. Sağlık personelleri, pediatrik popülasyonda COVID-19 sonrası görülen bilişsel iletişim bozuklukları hakkında bilgi sahibi olmalı, bozukluğu değerlendirebilmeli ve değerlendirmeler sonucunda vakanın gereksinimlere yönelik geliştirilen müdahaleyi sunabilmelidir. Pediatrik popülasyonda COVID-19 sonrası görülen bilişsel iletişim bozukluklarıyla ilgili çalışmaların oldukça sınırlı olması, COVID-19 tanısı ve sonrasındaki süreçlerin yönetiminde zorlukları ortaya çıkarabilmektedir. Bu derleme çalışmasında pediatrik popülasyonda COVID-19 sonrasında görülebilecek bilişsel iletişim bozukluklarının özellikleri, tarama, tanı, değerlendirme ve müdahale süreçlerinin açıklanmasıyla sürecin daha uygun ve etkili bir şekilde ele alınması amaçlanmaktadır. The Coronavirus Disease-2019 (COVID-19), which emerged in recent years and has affected the whole world, has resulted in millions of people being diagnosed with COVID-19. The symptoms of COVID-19 are quite diverse and can affect various systems in cases. The effects on systems can lead to impaired functioning in different areas. One of the affected areas is cognition. Even if the cases overcome the disease process, the effects of cognitive symptoms that occur with the diagnosis of COVID-19 may continue for a long time, and some symptoms may even be permanent. Attention, concentration and memory are among the most affected cognitive areas. Various effects on cognition can result in cognitive communication disorders. Studies, especially in the adult population, provide evidence of cognitive communication disorders following a diagnosis of COVID-19. The occurrence of cognitive communication disorders in the adult population suggests that the same problems may be seen in the pediatric population. A limited number of studies in the pediatric population have reported effects on cognition and communication following a diagnosis of COVID-19. Healthcare professionals should have knowledge about cognitive communication disorders seen after COVID-19 in the pediatric population, be able to evaluate the disorder and provide the intervention developed for the needs of the case as a result of the evaluations. The limited number of studies on cognitive communication disorders seen after COVID-19 in the pediatric population may reveal difficulties in the diagnosis of COVID-19 and the management of the processes afterwards. In this review study, it is aimed to explain the characteristics of cognitive communication disorders that can be seen after COVID-19 in the pediatric population, screening, diagnosis, evaluation and intervention processes and to address the process in a more appropriate and effective way.
  • Item
    3 Boyutlu Baskı Teknolojilerinin Ortotik ve Prostetik Rehabilitasyona Katkıları
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Alsancak, Serap; Acar, Ahmet Gökhan; Özgün , Ali Koray
    Bu çalışma, 3 boyutlu (3B) baskı teknolojisinin ortez ve protez üretimindeki etkisini incelemekte ve değerlendirmektedir. Geleneksel üretim yöntemlerinin alternatifi olabilecek bu teknoloji, özellikle fonksiyonunu kaybetmiş veya eksik uzuvlara sahip bireyler için özelleştirilmiş ve uygun maliyetli yardımcı ürünlerin üretimini mümkün kılmaktadır. Makale, 3B baskı teknolojisinin temel prensiplerini, kullanılan malzemeleri ve üretim yöntemlerini ayrıntılı olarak açıklamaktadır. Ayrıca, 3B baskıyla üretilen ortez ve protezlerin rehabilitasyon süreçlerine katkılarını ve kullanıcılar üzerindeki etkilerini ele almaktadır. Çalışmada, 3B baskı teknolojisinin sağladığı hızlı üretim süreci ve uygun maliyet avantajları vurgulanmaktadır. Özellikle, hastalara özel tasarımların kolayca yapılabilmesi ve üretilebilmesi, rehabilitasyon süreçlerinde önemli bir ilerleme sağlamaktadır. Üretilen ortez ve protezlerin vücut yüzeyine tam uyum sağlaması, kullanıcıların konforunu ve işlevselliğini artırmaktadır. Ayrıca, 3B baskı teknolojisinin geleneksel üretim yöntemlerine göre daha az zaman ve kaynak kullanarak daha iyi sonuçlar elde etmeyi mümkün kıldığına dikkat çekilmektedir. Çeşitli araştırma ve uygulama örnekleri üzerinden yapılan değerlendirmeler, 3B baskı teknolojisinin mevcutta birçok ortez ve protez ile alakalı alanda kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bu noktadan hareketle ortez ve protez alanında gelecekte daha da yaygınlaşacağını ve geleneksel üretim yöntemlerine alternatif bir çözüm olacağını göstermektedir. Sonuç olarak, bu çalışma, 3B baskı teknolojisinin temel prensiplerine değinerek ortez ve protez üretimindeki önemli potansiyelini vurgulamaktadır. Ortez ve protez alanındaki güncel çalışmaları ortaya koymakta ve 3B baskı yönteminin önemini vurgulamaktadır ve bu alandaki araştırma ve uygulamaları teşvik etmektedir. This study examines and evaluates the impact of 3-dimensional (3D) printing technology on orthosis and prosthesis production. This technology, which replaces traditional production methods, makes it possible to produce customized and cost-effective assistive products, especially for individuals with impaired function or missing limbs. The article explains in detail the basic principles of 3D printing technology, the materials used and production methods. It also discusses the contributions of orthoses and prostheses produced by 3D printing to rehabilitation processes and their effects on users. The study emphasizes the rapid production process and cost-effective advantages provided by 3D printing technology. In particular, the ability to easily create and produce patient-specific designs provides significant progress in rehabilitation processes. The fact that the orthoses and prostheses produced fully adapt to the body surface increases the comfort and functionality of the users. It is also noted that 3D printing technology makes it possible to obtain better results by using less time and resources compared to traditional production methods. Evaluations made through various research and application examples reveal that 3D printing technology is currently used in many orthotics and prosthesis-related areas. From this point of view, it shows that it will become more widespread in the field of orthoses and prosthetics in the future and will be an alternative solution to traditional production methods. In conclusion, this study touches on the basic principles of 3D printing technology and highlights its significant potential in the production of orthoses and prostheses. It reveals current studies in the field of orthotics and prosthetics, emphasizes the importance of the 3D printing method and encourages research and applications in this field
  • Item
    COVID-19 Pandemisinin Sağlık Ekonomisi Üzerine Etkisinin İncelenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Kambur, Elif Sena
    Sağlık sektörü, insanlığın var oluşundan bu yana önemli gelişmeler yaşamış ve yaşamaya devam etmektedir. Bu gelişmeler yöntem, teknik ve teçhizatlarla ilgili önemli gelişmelerdir. Bu gelişmelerle birçok hastalığa çare bulunmuş, yeni teşhis ve tedavi yöntemleri geliştirilmiş ve geliştirilmeye devam etmektedir. Her ne kadar önemli gelişmeler kat edilmiş olsa da toplumlar farklı dönemlerde farklı bulaşıcı hastalıklarla karşı karşıya kalmış ve kalmaya devam etmektedir. Bulaşıcı hastalıkların yayılması, epidemileri bir diğer adıyla salgınları meydana getirmektedir. Epidemilerin veya salgınların sınırları aşarak uluslararası boyutlara ulaşması ve birden çok ülkeye yayılmasıyla da pandemiler meydana gelmektedir. Pandemiler, yayıldıkları ülkelerde tüm sektörleri; ekonomiyi, sosyal hayatı ve ruh sağlığını etkilemekte ve birtakım olumsuzlara neden olmaktadır. Son yıllara gelindiğinde, bu pandemilerden biri olan COVID-19 ortaya çıkmış ve COVID-19 küresel ölçekli bir sorun olarak kendini göstermiştir. Tüm dünyada COVID-19 pandemisi ile vaka ve ölüm sayıları hızla artış göstermiştir. Bu dönemde sağlık hizmetlerine başvurularda ve özellikle de yoğun bakım ve acil servislerin kullanımında yoğunluklar yaşanmıştır. Bu durumlar ise ülke sağlık sistemlerinde ciddi sorunlar yaratmış ve ülkelerin sağlık ekonomileri üzerinde ağır yükler oluşturmuştur. Bu çalışmada ise dünya tarihinde yaşanan salgınlardan kısaca bahsedilerek, COVID-19 pandemisinin dünya genelinde ve Türkiye’de sağlık ekonomisi üzerinde yarattığı etkiler derlenmiştir ve gelecekte olası pandemilerin zararlı etkilerini en aza indirebilmek amacıyla öneriler sunulmuştur.
  • Item
    Hemşirelik Öğrencilerinin Gamet Donasyonu ve Taşıyıcı Annelik Hakkındaki Görüşleri
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Savaş , Fatma; Süt,Hatice Kahyaoğlu
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, hemşirelik öğrencilerinin gamet donasyonu ve taşıyıcı anneliğe ilişkin görüşlerinin belirlenmesidir. Örneklem ve Yöntem: Kesitsel tipte yürütülen bu araştırma Mayıs 2023- Haziran 2023 tarihleri arasında, bir Devlet Üniversitesinde Hemşirelik Bölümü (n=297) öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Veriler, öğrencilerin kişisel, gamet donasyonu ve taşıyıcı annelik ile ilgili görüşlerinin sorgulandığı 20 sorudan oluşan bir veri formu aracılığıyla elde edilmiştir. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistik ve ki-kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılımcı hemşirelik öğrencilerinin yaş ortalaması 21.0±1.6 olup %85.5’i kadındır. Hemşirelik öğrencilerinin %83.8’i “gamet donasyonu için bağışçı olmak istemeyeceğini”, %63.0’ı“gamet donasyonunun ülkemizde yasal olması gerektiğini”, %64.6’sı “dini inançlarından dolayı gamet alınıp verilmesini uygun bulmadığını” belirtmiştir Taşıyıcı annelik ile ilgili olarak öğrenciler %51.5 oranında “taşıyıcı anneliği uygun bulduğunu”, %52.5’i “taşıyıcı anneliğin ülkemizde yasal olması gerektiğini” belirtti. “Gamet donasyonu için bağışçı olabilirim” diyen erkek öğrencilerin oranı (%30.2), kadın öğrencilerin oranından (%13.8) (p=0.007), “Dini inançlarımdan dolayı gamet alınmasını ya da verilmesini uygun bulmuyorum” diyen kadın öğrencilerin oranı (%38.6), erkek öğrencilerin oranından (%16.3) (p=0.005), “Dini inançlarımdan dolayı taşıyıcı anneliği uygun bulmuyorum” diyen kadın öğrencilerin oranı (%39), erkek öğrencilerin oranından (%20.9) (p=0.023), “Dini inançlarımdan dolayı gamet alınmasını ya da verilmesini uygun bulmuyorum” diyen yüksek düzey dini inanç belirtenlerin oranı (%52.2), az/yok (20.0) ve orta düzey (31.7) olarak belirtenlerden anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p<0.05). Geniş aile tipine göre çekirdek aile tipine sahip olan öğrencilerin; taşıyıcı anneliği daha fazla onayladıkları saptandı (p>0.05). Sonuç: Hemşirelik öğrencileri gamet donasyonu ve taşıyıcı anneliğe ilişkin; erkek cinsiyetinde daha olumlu, kadın cinsiyeti ve yüksek dini inanç düzeyinde daha olumsuz görüştedir. Muhafazakarlık ve cinsiyet faktörünün çekirdek aile tipinde, gamet donasyonu ve taşıyıcı anneliğe bakış üzerinde etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Türkiye'deki mevcut yasaların; cinsiyet-aile yapısı-dini muhafazakarlık gibi sosyodemografik değişkenlere göre toplumsal görüşler alınarak, sağlık politika yapıcıları tarafından günümüz şartlarına uygun olarak düzenlenmesi önerilmektedir
  • Item
    Gebe Kadınlarda COVID-19 Korkusu ve Prenatal Stresin COVID-19 Aşı Kabulü Üzerine Etkisinin İncelenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Kaplan, Sena; Koç, Acar; Atasoy, Esma; Alaca , Cemile; Altun, Esra; Öztürk , Özlem
    Çalışma Türkiye’de COVID-19 pandemisi döneminde gebe kadınlarda COVID-19 korkusu ve prenatal distres düzeylerinin COVID-19 aşı kabulüne etkisini incelemek amacı ile yapılmıştır. Örneklem ve Yöntem: Kesitsel tipte tanımlayıcı çalışma, Ankara ilinde Ocak-Mayıs 2022 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinde 363 gebe ile yapılmıştır. Veriler bireysel bilgi formu, Prenatal Distres Ölçeği, COVID-19 Korku Ölçeği, Pandemilerde Aşı Tereddüt Ölçeği ile yüz yüze toplanmıştır. Ayrıca, katılımcıların gebelik öncesi ve gebelik döneminde COVID19 aşısı yaptırma endişe düzeyleri Görsel Analog Skalası (VAS) ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Katılımcıların COVID-19 korkusu puan ortalaması (19.39 ±6.90) ve pandemilerde aşı tereddüt ölçek puanı ortalamasının (27.01 ± 6.27) orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. Pandemi döneminde çalışmaya katılan gebelerin prenatal distres düzeyinin orta düzeyde olduğu belirlenmiştir (p<.05). Gebelik öncesi ve gebelik döneminde VAS değeri ile COVID-19 korkusu ve pandemilerde aşı tereddüt ölçek puanları arasında pozitif ilişki tespit edilmiştir (p<.001). Gebelik döneminde VAS değeri ile prenatal distres ölçeği puanları arasında pozitif ilişki tespit edilmiştir (p<.001). VAS değerleri arttıkça, COVID-19 korkusu, aşı tereddütü ve prenatal distres düzeyleri artmaktadır. Sonuç: Pandemi döneminde gebe kadınlarda aşının getireceği risklerin bilinmemesi, süreçte belirsizliklerin oluşması, prenatal distres düzeyinde artışa ve aşı tereddütüne neden olmaktadır. Doğum sonu uzun dönem yeni doğan ve anne üzerindeki aşı etkileri inceleyen çalışmaların yapılması önerilmektedir.