Cilt:40 Sayı:69 (2021)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:40 Sayı:69 (2021) by Title
Now showing 1 - 18 of 18
Results Per Page
Sort Options
Item 16. Yüzyıl Osmanlı-İspanya Savaşlarının Gölgesinde Kehanet Olgusu: Miguel de Piedrola Örneği(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Tabakoğlu, Hüseyin Serdar; Other; OtherErken Modern Dönem Akdeniz’inde Osmanlı ve İspanyol imparatorluklarının mücadelesinde yer alan binlerce İspanyol askerinden biri olan Miguel de Piedrola meslektaşlarından önemli bir noktada ayrılmaktaydı. Piedrola mütevazi koşullardan gelen bir asker olarak kariyerini İspanya ve İtalya’da genel valilere ve hatta krala danışmanlık yapan bir kâhin olarak sürdürmek niyetindeydi. Akdeniz dünyasında apokaliptik düşünce ve beklentilerin önemini koruduğu bir dönemde Piedrola özellikle İnebahtı Savaşı (1571) ve Tunus Kuşatması (1574) gibi olayları yorumlamış ve gelişmelerin nasıl sonuçlanacakları hakkında kehanetlerde bulunmuştu. Piedrola 1580’ler boyunca İspanya ve İtalya’da kehanetleriyle meşhur olmuş ve sadece halk nezdinde değil, İspanyol soylular arasında da önemli destekçiler kazanmıştı. Buna karşılık Piedrola giderek İspanya Kralı II. Felipe’nin mutlak idaresinden memnun olmayanların etrafında toplandığı bir figür olmaya başlamıştı. Kendisinin faaliyetleri zararsız görüldüğü sürece görmezden gelinmiş ancak kehanetleri dolaylı olarak iktidarı hedef almaya başlayınca Piedrola da Kutsal Engizisyon Mahkemesince Toledo’da yargılanarak mahkûm edilmişti. Böylece 1560 ve 1587 yılları arasında hem bir asker hem de bir kâhin olarak oldukça hareketli bir hayat geçiren Miguel de Piedrola Kastilya Meclisi’nin kendisini kraliyet kâhini olarak tayin etmeyi düşündüğü bir anda her şeyi kaybetmişti. Bu durumun temel sebebi ise İspanya’da kralın politikalarına muhalif bir grubun aracı haline gelerek İspanya ve Habsburg hanedanının sonuna dair kehanetleriyle II. Felipe’nin iktidarını hedef almasıydı.Item Cumhuriyet Arşivi Belgelerinde Başbakan Adnan Menderes’in Libya Seyahati(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Geniş, Kaan Cem; Other; OtherDemokrat Parti, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde büyük bir zafer kazanmış ve tek başına iktidar olmuştur. Tarihe “Beyaz İhtilal” olarak geçen bu seçimlerle birlikte Demokrat Parti’nin sonu 27 Mayıs askeri müdahalesiyle noktalanacak 10 yıllık iktidarı başlamış oldu.1954 seçimlerine kadar geçen süren Demokrat Parti’nin yükseliş dönemi olarak adlandırılır. Marshall yardımının getirisi ve alınan dış borçlar ile birlikte Türkiye büyük bir yatırım sahası haline gelmiş ve Türk vatandaşlarının alım gücünde belirli bir artış görülmüştür. 50’li yılların ikinci yarısıyla Demokrat Parti’nin de gerileme süreci başlamıştır. Partinin bu dönem içerisinde Ortadoğu politikası da şekillenmiş ve batı güdümünde bir Arap coğrafyasının dizaynı için uğraşılmıştır. Demokrat Parti bu kapsamda Bağdat Paktı’nın kuruluşunda bulunmuş ve bölgede bir güç olmaya çalışmıştır. Adnan Menderes’in Libya seyahati 1957 yılının başına rastlar. Bu seyahatten umulan yarar Libya ile ilişkileri ilerleterek Ortadoğu’da yeni bir müttefik elde etmek ve paktın etki alanını artırmaktır. Bu kapsamda Başbakanın Libya seyahati ayrıntılarıyla verilmeye çalışılacaktır. Menderes’in Libya’da görüştüğü liderler, ziyaret ettiği kişi ve kurumlar ve bu ziyaretin basına yansımaları Türkiye Cumhuriyeti Devlet Arşivleri’nde bulunan Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü fonundan elde edilmiş olan arşiv vesikaları çerçevesinde aktarılmaya çalışılacaktır. Bunun yanı sıra çeşitli araştırma eserlerden de yararlanılarak çalışma desteklenecektir. Bu çalışma ile dönemin Türkiye-Libya ilişkileri hakkında fikir sahibi olunması amaçlanmaktadır.Item Demokrat Parti İktidarında Devlet Anlayışının Değişimi (1950-1960): Dönemin Siyasalarına Bir Bakış(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Tutan, Melih Nadi; Other; OtherDemokrat Parti (DP) döneminde bürokrasideki devlet anlayışının izleri Metin Heper’in Türkiye’de Devlet Geleneği adlı çalışmasında aşkıncı, DP’li siyasal elitlerin ise araçsalcı anlayış olarak ifade edilmektedir. Bu ve diğer kavramsallaştırmalar aşağıda detaylandırılacaktır. Ancak DP’nin on senelik iktidarı boyunca aynı devlet anlayışını izlediği, incelenmeye değer bir argümandır. Bu çalışmada da Marksist devlet kuramcıları ve onların fikirleri etrafında araçsalcı ve yapısalcı devlet kavramları tartışılmış, ardından DP’nin devlet anlayışı, başlıca siyasalar bağlamında değerlendirilmiştir. Çalışmanın argümanı; siyasal hayatta devlet anlayışının değişimler geçirebileceği ve DP’nin de önce araçsalcı bir anlayışla yola çıkıp sonrasında yapısalcı bir devlet anlayışını benimsediğidir. Bu argüman etrafında Marksist devlet kuramına ilişkin eserler, Türk siyasal hayatı incelemeleri, DP’yi inceleyen çalışmalar, dönemin tanıklarının kitaplarından faydalanılmış; ulusal gazeteler ve meclis tutanakları birincil kaynaklar olarak kullanılmıştır. Çalışmanın sonunda DP’nin, kesin bir tarihten bahsetmek mümkün olmasa da, 1953 ila 1956 yılları arasında bir geçiş dönemini yaşadığı ardından ise, DP’nin araçsalcı devlet anlayışının, yerini yapısalcı bir anlayışa bıraktığı görülmüştür.Item Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî’nin El-Muntazam Adlı Eseri’nde Bağdat(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Polat, Hüseyin; Other; OtherKuruluşundan XII. yüzyılın ikinci yarısına kadar Bağdat’ı ele alan bu araştırmada, şehrin kuruluş dönemi incelendikten sonra şehirde meydana gelen değişiklikler aktarılmıştır. Bağdat, Abbasî devletinin başkenti olarak sıfırdan inşa edildiği için şehir planlaması açısından da döneminin diğer şehirlerine örnek bir şehir olma özelliğine sahipti. Kurulduğu dönemden itibaren yüzlerce yıldır İslâm dünyasının merkezi konumunda kalmıştı. Abbasî devletinin yıkılışına kadar halifeliğin merkezi olmasından dolayı İslamiyet’in yönetim yeri olmuştur. Araştırmada Bağdat şehrinin yaşamış olduğu siyasi değişimlere de yer verilmiştir. Çünkü Abbasî devletinin kuruluşunda, devletin lideri aynı zamanda İslamiyet’in lideriyken zamanla bu durum değişmiştir. Abbasî halifesi özellikle Büveyhiler ve Selçuklular zamanında sadece dini bir kimlik olarak kalmıştır. Diğer yandan tarih yazıcılığı ve araştırmalarında art zamanlı çalışmalar söz konusu olduğu için yararlanılan kaynakların güvenirliliği önemlidir. Bu araştırmada bazı olayları bizzat yaşamış olan Ebû’l-Ferec İbnu’l-Cevzî’nin tarih konusunda kaleme almış olduğu el-Muntazam adlı eseri temelinde Bağdat incelenmiştir. el-Muntazam, yazıldığı dönemin tarih yazıcılığına göre olayları dünyanın yaratılışından itibaren anlatmaya başlamıştır. Araştırmada söz konusu eserin beş cilt halinde Haydarabad’da basılan nüshası temel alınmıştır. Eserin 1149-1179 yıllarını kapsayan kısımları Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu araştırmanın dünya tarihine ve Türk tarihine ışık tutacağı umulmaktadır.Item İlhanlı İdârî Teşkilatı I: Dîvânlar(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Dayı, Özkan; Other; OtherTarihte siyâsî ve askerî açıdan başarılı olan devletlerin idârî anlamda iyi bir şekilde teşkilatlandığını bilmekteyiz. Bu sistemi hazırlayan, tatbik ve takip eden, kayıt altına alan resmî yazışma sistemi yani dîvân teşkilatı İslâm medeniyetinin en önemli kurumlarından birisidir. Dîvânların özellikle Abbâsî ve Selçuklu dönemlerinde parlak bir dönem yaşadığı ve Selçuklulardan sonra kurulan Türk-İslâm devletlerine resmî işler açısından örnek teşkil ettiğini görmekteyiz. Bu özellikleri ile Sâsânîlerden XIII. yüzyıla kadar Yakındoğu idârî sisteminin ayrılmaz bir parçası olan dîvân teşkilatının İlhanlılar zamanında da bu coğrafyada uygulandığını bilmekteyiz. İlhanlı döneminde uygulanan dîvân sisteminin işleyiş anlamında olmasa da, Çin ve Uygur idari anlayışlarını bünyesinde barındırması açısından diğer Yakındoğu devletlerinden farklılık gösterdiğini rahat bir şekilde söyleyebiliriz. Bu farklılığın Yakındoğu unsurları ile kaynaştığını görmekteyiz. Tüm bu özellikleri ile çalışmamızda inceleyeceğimiz İlhanlı dîvân sistemi döneminde özgün bir karakter sergilemektedir.Item Kadim Doğu Asya Uluslararası İlişkilerinde Japonya -Yuan Hanedanlığı Dönemi Çin İmparatorluğu İle İlişkiler Örneğinde-(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Levent, Sinan; Japon Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmanın konusu, Yuan Hanedanlığı, nam-ı diğer Moğol-Çin İmparatorluğu dönemindeki (1271-1368) Çin-Japon münasebetleridir. Yaklaşık bir asırlık vetiredeki ikili ilişkileri inceleyerek Çin merkezli klasik dönem Doğu Asya bölgesel düzeni içerisinde Japonya’yı konumlandırmayı amaçlamaktayız. Yuan Hanedanlığı tarafından, 1300’lu yılların başına kadar doğrudan ya da dolaylı olmak üzere muhtelif zamanlarda 10’dan fazla sayıda resmi temsilci Japonya’ya gönderilmiş ve barışçıl yollardan Konfüşyüsçü normlarda geleneksel diplomasi kurulmaya çalışılmıştır. Yapılan barışçıl girişimler neticesinde, Sinosentrik bölgesel düzene Japonya’nın gönüllü dahli teşvik edilmeye çalışılmış, fakat bunda başarılı olunamamıştır. Gönderilen bazı temsilcilerin kafalarının kesilmesi, Japonların biat etmemekteki kararlılığını göstermekteydi. Çin merkezli geleneksel diplomaside barışçıl yollardan üst (Çin)-ast (Japonya) ilişkisinin inşası gerçekleşmediğinde devreye girecek bir diğer yöntem ise, harp idi. Nitekim, ilki 1274, diğeri de 1281 senesi olmak üzere iki defa askeri sefer düzenlenmek suretiyle, Japonya cebren sisteme dahil edilmeye çalışılmıştır. Lakin, bunda da başarılı olunamamıştır. Yuan Hanedanlığının tüm girişimlerine rağmen, Japonya’nın Kubilay Han ve haleflerine biat etmeyişindeki en büyük neden ise, yönetici güruhun Moğol kökenli olmasıydı. Nitekim, Moğollar da tıpkı Japonlar gibi Çin için “yabancı”, geleneksel Batı literatüründeki tabirle “barbar” unsurlardı ve eşit seviyedeydiler. Geleneksel Konfüçyüsçü ilişkiler perspektifinden bakıldığında, eşitlik üzerine kurulu olması öngörülen münasebette ast konumda muamele görülmeye mahkum edilmek, Japonlar için kabul edilebilir bir durum değildi.Item Kapodistrias'a Göre Yunan Bağımsızlık Hareketi Ve Rusya(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Erman, Arzu; Other; OtherYunan bağımsızlık hareketi 18. yüzyılın sonunda Batı Avrupa temelli düşünce hareketlerinden etkilenen bir diaspora hareketi olarak ortaya çıkmış ve 1821 senesinde Osmanlı Devleti’nden ayrılmaya yönelik genel bir ayaklanma başlamıştır. Bu bağlamda Rusya, Yunan hareketinin rahatça gelişip yayılma imkanı bulduğu başlıca ülke konumundadır. Bu harekettin Rusya’daki en büyük destekçisi ise uzun yıllar Rus Çarlığına hizmet eden ve 1816 ile 1822 yılları arasında Rusya’nın Dışişleri Bakanı olan Giannis Kapodistrias’tır. Kapodistrias, Rusya’nın bu meselede taraf olması için Çarı ikna etmeye çalışmış ancak Napoléon savaşları sonrasında oluşturulan yeni dünya düzeni ulusal nitelikli ayrılıkçı hareketlerin bastırılması ve monarşilerin korunması konusunda anlaşmıştır. Ayrıca isyanın çıktığı yerler, Avrupa’dan Osmanlı coğrafyasına ulaşan deniz ticaret yolları üzerinde olduğu için bütün Akdeniz ticaretini etkileyebilecek konumdadır. Bu nedenle Büyük Güçlerin birbirlerini kontrol altında tutarken aynı zamanda birbirlerine karşı avantajlı bir konuma geçmeye çalışması nedeniyle Yunan meselesi, Avrupa diplomasisinde uzun süre gündemi meşgul etmiş ve bağımsızlık ancak on yıl süren mücadeleler sonunda kazanılmıştır. Kurulacak Yunan devletinin ilk devlet başkanı olacak olan Kapodistrias’ın otobiyografisi, resmi ve şahsi yazışmaları Yunan bağımsızlık hareketini ve Rusya’nın isyandaki tutumunu aydınlatacak önemli bir kaynak niteliğindedir.Item Kaptan-I Derya Küçük Hüseyin Paşa’nın Gelirleri Ve Giderleri(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Ünlü, Ertan; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makale; varidat ve masarifat defterlerinden yola çıkarak, III. Selim döneminde (1789-1807) yaklaşık on iki yıl kaptan-ı derya olarak hizmet etmiş olan Küçük Hüseyin Paşa’nın (1792-1803), kazancı ile birlikte, görevi boyunca yaptığı harcamalara odaklanmaktadır. Bundaki amaç; Osmanlı İmparatorluğu’nun kabuk değiştirdiği bir süreçte, üst düzey bir yönetici elitin gelir giderlerinin ne kadar birbiriyle örtüşür nitelikte olduğunu ve bu gelir giderlerin hangi oranda onun hususi muhasebesini yansıttığını gözler önüne sermektir. Ayrıca, tüketim kalıpları açısından Küçük Hüseyin Paşa’nın nasıl bir profil çizdiği, çalışmada resmedilecektir. Zira o, yazdığı vasiyetnameyle, düyunlarının ödenmesi talebinde bulunan borçlu bir kaptan paşa olarak hayata veda etmiştir. Öte yandan Küçük Hüseyin Paşa, müsriflik ile cömertlik arasında bir dikotomi ekseninde literatürde değerlendirilmektedir.Item Mekteb-İ Hukuk’ta Tanzimat Fermanı’nı Anlatmak: Kemalpaşazâde Said’in Hukuk-I Siyasiye-İ Osmaniye Ders Kitabı(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Kaya, Gökhan; Other; OtherXIX. yüzyıl Osmanlı Devleti için yoğun bir reform çağıydı. Bu reformlar sürecinin en önemli halkasını oluşturan Tanzimat Fermanı’nın, Osmanlı yükseköğretiminde, hangi süreçlerin sonucu olduğu, içeriğinin nasıl aktarıldığı, meşruiyetinin nasıl temellendirildiği, Osmanlı reform hareketleri içindeki yerinin ve öneminin nasıl öğretildiği yeterince araştırılmamıştır. Bu çerçevede yüksek bürokratik mevkilerde bulunmuş, dönemin önde gelen yüksek okullarında hocalık yapmış, tercüme eserler yayınlamış, çeşitli alanlarda çok sayıda kitap ve gazete yazısı olan Tanzimat Dönemi’nin önemli bir bölümünü görmüş, II. Abdülhamid döneminin ise tamamını yaşamış olan Kemalpaşazâde Said Bey’in yazdıkları bahsi geçen eksikliği bir nebze de olsa giderilmesinde önemlidir. Zira Said Bey’in Mekteb-i Hukuk’ta verdiği Hukuk-ı Siyasiye-i Osmaniye dersinin notlarından oluşan kitabı, Tanzimat Fermanı’nı siyasal haklar açısından ele alan bir metindir.Item Osmanlı Devleti’ndeki Basın Özgürlüğü Konusunda Mebus Ohannes Varteks Efendi’nin Düşünceleri (1908-1914)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Eryaman, Ayşe; Other; OtherOsmanlı Devleti’nde özellikle 1860’lı yıllardan itibaren gazetelerde hükümete yönelik olarak yer almaya başlayan eleştiriler nedeniyle devlet bir takım düzenlemelerle basını kontrol altına alınmaya çalışmıştır. Bu sürecin son halkasını İkinci Meşrutiyet dönemi oluşturmaktadır. Bu çerçevede basın kanunu yürürlüğe girmekle beraber, ülkede askeri yönetimin kurduğu sansür uygulamaları İttihat ve Terakki’nin yönetime hâkim olmasıyla artmıştır. Basına yönelik olarak takip edilen bu politikalar çeşitli eleştirilere neden olmuş ve bu eleştirilerin Meclis gündemine de yansıdığı görülmüştür. Bu konuda dikkat çekici açıklamalar ve eleştiriler sunan bir mebus da Erzurum Mebusu Ohannes Varteks Efendi olmuştur. Kendisinin sunduğu bu eleştiriler farklı bir perspektif sunduğundan bireysel olarak incelenmeye değerdir. Kendisinin, beyanlarında yer alan ifadelerinden diğer mebuslardan daha radikal bir basın özgürlüğüne taraf olduğu görülmüştür.Item Polis Mecmuası'nın 1913-1928 Yazılarına Göre Osmanlı Devleti’nde Polis Teşkilatı(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Akdeniz, Cüneyt; Other; OtherBu makalede, Osmanlı Devleti’nde polis teşkilatının tarihsel gelişimi ve değişimi hakkında önemli bilgiler içeren polis mecmuası yazıları ele alınacaktır. 1913 tarihinden itibaren kaleme alınan mecmua Osmanlı polisi hakkında şimdiye kadar fark edilmemiş orijinal bilgileri vermesi bakımından önemlidir. Emniyet teşkîlâtının yüz yıl öncesini satırlarına taşıyan mecmua, polis tarihi hakkında önemli detaylar vermiştir. Günümüz emniyet teşkîlâtının, ilk süreli yayını olan polis mecmuası, yayınsal hayatı boyunca siyâsî meselelerden kendisini uzak tutmaya gayret göstermiştir. Polis mecmuası, içerdiği bilgi ve birikimleri polisliğin bütün incelik ve uygulamalarını sade ve anlaşılır bir dil kullanarak, örneklemeler yoluyla aktarmayı hedef edinmiştir. Polis mecmuası 1913 yılından günümüze kadar yayınsal hayatını aralıksız sürdürebilen nadir süreli yayımlardan biridir. Emniyet teşkîlâtının ilk süreli yayını adını alan polis mecmuası, çıkarılış amacını daha ilk sayısında belirtmiştir. “Polisin tenvir-i efkârına ve mesleğin terakkisine hadim olmak”. Polisi yayımlarının merkezine koyan mecmua, polislik dışında kalan konuları yayımlarına taşımamaya gayret etmiştir. Yayımlanan yazıların ve mecmuada hedeflenen çalışmaların emniyet teşkîlâtının günümüzde ulaştığı seviyeye katkı sağladığı muhakkaktır.Item Prof. Dr. Bekir KOÇ, Osmanlı Modernleşmesi ve Midhat Paşa, Tuna Vilayeti Meclisleri ve Yeniden Yapılanma Çabaları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2021, 384 sayfa, ISBN: 9786254052323(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Erol, Yasemin Zahide; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiProf. Dr. Bekir KOÇ, Osmanlı Modernleşmesi ve Midhat Paşa, Tuna Vilayeti Meclisleri ve Yeniden Yapılanma Çabaları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2021, 384 sayfa, ISBN: 9786254052323Item Savaşın Gölgesinde Kayıp Türklerin İzinde: Osmanlı Irak’ında Demografik Satranç(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Sonat, Ramazan; Other; OtherBu çalışma, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı sınırları içerisinde gerçekleşen demografik hareketliliğin kurumsal bazda yürütücüsü konumunda bulunan ve tartışmaların odağında yer alan Aşâir ve Muhâcirîn Müdüriyet-i Umûmiyesinin mevcut görevinin dışında bazı bölgelerde meskûn Türklere yönelik özel bir programının olup olmadığını araştırmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda çalışma temel olarak devlet aygıtını elinde bulunduran İttihat ve Terakki’nin savaşın gidişatına bağlı olarak Aşâir ve Muhâcirîn Müdüriyet-i Umûmiyesi vasıtası ile bazı noktalarda yer alan Türklerin ileride farklı bir gücün himayesi altına girebileceği endişesini benimseyip benimsemediği sorusuna cevap aramaktadır. Bu minvalde Arap coğrafyasını temsilen özel olarak Irak coğrafyasına odaklanılarak Aşâir ve Muhâcirîn Müdüriyet-i Umûmiyesinin ilgili alanda meskûn Türklerin varlığının hatırlanması/kanıtlanması ve ilgili alana belirli bir plan doğrultusunda Türk muhaciri sevki gerçekleştirip gerçekleştirmediği tespit edilmek istenmiştir. Ayrıca Aşâir ve Muhâcirîn Müdüriyet-i Umûmiyesinin haricinde devlet aygıtını sembolize eden farklı birimler arasında Türklüğün devamlılığını Irak coğrafyasında tesis etme noktasında yazışma yapılıp yapılmadığı belirlenmeye çalışılarak meseleye farklı bir boyut kazandırılmak arzulanmıştır.Item Sivas’ın Tarihi Yolları: Tacir, Rahip Ve Komutanın Ayak İzleri(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Hasdemir, Hülya Kaya; Other; OtherAnadolu’yu doğu-batı, kuzey-güney yönlerinde birbirine bağlayan yolların kavşağında yer alan Sivas, uzun tarihsel geçmişi ve sahip olduğu konumu sayesinde farklı dönemlere ait ticari, askeri ve dini önem taşıyan yollar ile donanmıştır. M.Ö. 3. bin yıldan itibaren kullanıldığını bildiğimiz bu yol ağları tarihi devirlerde, Asurlu tüccarlar, Hititler, Persler ve Romalılar tarafından ekonomik ve askeri önemini koruyarak kullanılmaya devam etmiştir. Zamanla yeni yolların eklenmesiyle genişleyen bu yol hattı, Roma’dan sonra Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de çeşitli amaçlarla tercih edilmiştir. Günümüzdeki modern kara ve demir yollarının büyük kısmı halen bu rotaları takip etmektedir. Bu çalışmada Koloni Dönemi ile Helenistik-Roma dönemleri arasında Sivas ili ve çevresinden geçen ticari, dini ve askeri yollar ele alınmıştır.Item Suriye’de Kullanılan Önemli Ticarî, Dinî Ve Askerî Yol Güzergâhları Ve Bu Yolların Kontrolü Meselesi (Ix-Xı.Yy)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Bilinir, Sedat; Other; OtherOrtaçağ’da, ticari yolların geçtiği güzergâhlara hâkim olmanın avantajları olduğu kadar dezavantajları da vardı. Ortaçağ’da Suriye bu özelliğe sahip bir ülkeydi. Anadolu ile Orta Doğu arasında köprü vazifesi gördüğü için oldukça işlek yollara sahipti. Ayrıca denize kıyısı olması ve Hac yolu güzergâhının bu ülkeden geçmesi, önemini arttıran bir diğer etkendi. Bu sebeplerden dolayı bölgede sürekli bir hâkimiyet mücadelesi söz konusuydu. Bu coğrafya, kendisine hâkim olana büyük bir ekonomik güç kazandırsa da bunun yanında da çok fazla düşman kazandırıyordu. Bu bağlamda çalışmada, bölgeye hâkim olan güçlerin bu ülkede en çok kullandıkları yollar ve tercih ettikleri güzergâhlar ana kaynaklar ışığında belirlenmeye çalışıldı. Ticarî, dinî ve askerî açıdan en çok tercih edilen yollar, bu yolların avantajları ve dezavantajları dönem dönem farklılıklar arz etmekteydi. Hükümdarlar, dönemin koşullarına göre kendince önlemler alıp bu sistemin bozulmaması için ellerinden gelen gayreti azamî derecede kullanmaya özen gösteriyorlardı. Bu yollarda hükümdarlar için olmazsa olmaz niteliğe sahip olan bir diğer mesele de iletişimi sağlamaktı. Ancak hükümdar ile yerli halkın kullandığı iletişim yöntemleri birbirinden farklıydı. Bunlara ek olarak, karayoluna kıyasla denizyolu taşımacılığı da oldukça ciddi boyutlara ulaşmıştı. Denizyolu taşımacılığının neden tercih edildiği, ikisinin de tüccarlar açısından avantajları ve dezavantajları, kroniklerin, seyyahların gözlemleri doğrultusunda verilen bilgiler ışığında anlatılmaya çalışılmıştır.Item XVII. Yüzyıla Ait İstanbul Mahkeme Kayıtları Işığında ‘Avarız Vakıfları’(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Kars, Rümeysa; Other; OtherOsmanlı İmparatorluğu nezdinde mahkeme defterleri sadece hukuk târihi bakımından değil, devletin sosyal, siyasî, iktisadî ve kültürel târihi bakımından da son derece önemli birer bilgi kaynağı hükmündedirler. İstanbul denilince dört bölge klasik tabiriyle İstanbul (sur içi İstanbul’u) ve bilâd-i selâse (Üsküdar, Galata, Eyüp) söz konusu olmaktadır. Bu çalışma İstanbul mahkeme tutanaklarının 1618-1697 yılları arasındaki dönemde kurulan mahalle avarız vakıfları ve bu vakıfların işleyişi, ayrıca bu gaye ile vakfedilen para ve gayrimenkuller ile bu vakıflardan borç para alanların kimler olduğuna ilişkin konuyu kapsamaktadır. Bunun yanında ahalinin maddi sıkıntılarını gidermede de aynı sosyal dayanışmayı yürütmekteydiler. Osmanlı Devleti’nde olağanüstü hallerde özellikle de savaş zamanlarında sefer için gereken masrafları karşılamak için padişahın emriyle halktan alınan her türlü hizmet, eşya ve paraya Avârız veya avârız-ı divanîye ismi verilmiştir. Bu örfi vergiler (tekâlîf-i örfiyye), başlangıçta nadiren ve çok cüzi miktarlarda toplanırken giderek ihtiyaçların artması ve devlet hazinesinin bunları karşılayamaz hâle gelmesi üzerine daha sık aralıklarla ve artan miktarlarda toplanmaya başlanmıştır. Nitekim bu vergileri ödemekte güçlük çeken fakir halka akar veya para olarak tahsis edilen vakıflar tarafından yardım edilmiştir. Bu vakıflar da yine aynı yerleşim birimi eşrafından maddi gücü yerinde olanlar aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.Item Xvııı. Yüzyılda el-halil kentinde bir sofra: simâtü’l-halîl(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Memiş, Şerife Eroğlu; Other; OtherSimâtü’l-Halil, Halil İbrahim Sofrası, İbrahim Peygamberin bütün yolcula¬rı ağırlama ve karınlarını doyurma alışkanlığının bir gelenek halini aldığı yüzyıllar boyunca el-Halil kentinde bulunan fakir ve muhtaçlar ile hacılar, sufiler ve seyyahların ağırlandığı bir sofra idi. Halilürrahman Vakfı bünyesinde faaliyet gösteren Halil İbrahim Sofrası aynı zamanda da başta Hz. İbrahim olmak üzere pek çok peygamberin türbesi üzerine kurulmuş olan el-Halil Camiini de bünyesinde barındıran El-Halil Külliyesinin en önemli yapısı olarak külliyeye kendi adını vermiştir. Osmanlı fethi sonrası Osmanlı merkezi yönetiminin hac organizasyonu çerçevesinde önemi artarak devam eden simât için yeni vakıflar kurulmuş, bazı durumlarda vakıflardan tahsisatlar yapılmış veya vakıf kurucularının evlattan nesilleri kesildiğinde vakıf gelirlerinin yönlendirildiği mübarek mekânlardan olmuştur. Bölgeye hac mevsiminde gönderilen surre alayları ile hediyeler gönderilerek çeşitli ihsanlarda bulunulmuş, çalışanlarına tahsisatlar yapılmıştır. Çalışma, Halilürrahman Vakfı külliyesi bünyesinde faaliyet gösteren imaretin, 18. yüzyılda etkinliğini ve bulunduğu coğrafya açısından önemini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Öncelikle Osmanlı algısında el-Halil kenti ve Haremü’l-Halil’in yeri hacıların ve seyyahların anlatılarına referansla kısaca incelenecektir. Sonrasında Simâtü’l-Halil tanımlanarak, sunulan hizmetler tanıtılacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümünde imaretin 18. yüzyıldaki durumu imaretin muhasebe kayıtları, görevli atamaları, işleyişi ve yaşanan sıkıntılara ilişkin Dîvân-ı Hümâyun’dan gönderilen hükümlere referansla değerlendirilecektir.Item Yıldız Esas Evrakı Defterleri ve 93 Harbi Sonundaki Gelişmelere Işık Tutan İki Defter: 1016 ve 1017 Nolu Defterler(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-03-31) Malhut, Mustafa; Other; OtherOsmanlı arşivinde bulunan Yıldız Esas Evrakı Defterleri, Sultan II. Abdülhamit zamanına ilişkin pek çok farklı konuya dair çeşitli bilgileri bir araya getirmektedir. Araştırmacıların arşivde sıklıkla kullandığı kelime ile basit arama usulünün aksine defterlerin içinde yer alan bilgilere ulaşmak için defterlerin tek tek incelenmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, Y.EE.d tasnifleri, tasniflerde bulunan defter örnekleri ve ele alınacak dönemin tarihsel gelişimi hakkında bilgi verildikten sonra 1016 ve 1017 nolu defterler incelenecektir. Ele alınacak iki defter, 93 Harbi sonrasındaki gelişmelere ilişkin zengin içeriklere sahiptir. Bu iki defter özellikle Osmanlı diplomasisinin en yoğun dönemlerinden birinin yaşandığı bu sürecin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı Yıldız Esas Evrakı Defterleri’ne dikkat çekmek ve diplomasi ile dış politika açısından örneğine az rastlanacak derecede zengin olan bu iki defteri mercek altına almaktır. Defterlerde ele alınan süreç birbiriyle alakalı ve tamamlayıcı olarak ve genelde kronolojik bir sıra ile kayıt edilmektedir. Bu nedenle konu akışları tutarlı bir şekilde ilerlediğinden tarihsel süreç ayrıntısı ile izlenebilmektedir. İki defterin incelenmesi ile ortaya çıkan bulgular, 93 Harbi sonundaki dönemin biraz daha aydınlatılmasını sağlayacaktır. Ayrıca bu örnek inceleme, Y.EE.d tasniflerinde bulunabilecek defterlerin içerik ve değeri hakkında bir rehber olabilecektir.