Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi
Permanent URI for this community
Browse
Browsing Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 390
Results Per Page
Sort Options
Item Farklı içecekler ve parlatma yöntemlerinin, iki farklı estetik restoratif materyalin yüzey pürüzlüğüne etkisi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2008) Yılmaz, Kerem; Öztaş, Derya; Özkan, Pelin; Diş Hekimliği; OtherItem Dört premolar çekimli sınıf ıı maloklüzyon tedavisinin üçüncü molar erüpsiyonuna etkisi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Şenol, Aslı; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiÇalışmanın amacı; Sınıf II maloklüzyonun dört premolar çekimli tedavisinde, maksiller ve mandibular üçüncü molar dişlerin angulasyonunun tedavi süresince değişiminin izlenmesi, maksiller ve mandibular keser/molar dişlerin konum değişikliğine bağlı olarak oluşan angulasyon değişiminin incelenmesidir. İskeletsel ve dental Sınıf II maloklüzyona sahip 30 birey ortalama yaş 13.48 yıl çalışmaya dahil edilmiştir. Tedavi için dört birinci premolar diş çekimi planlanan bireylerin lateral sefalometrik ve dental panoramik radyograflarından yarar-lanılmıştır. 24 birey standart Edgewise, 6 birey ise Begg tekniği ile tedavi edilmiştir. Üçüncü molar dişin erüpsiyon paterni tedavi başında T1 ve tedavi sonunda T2 değerlendirilmiştir. Maksiller ve mandibular keser/molar dişlerin anteroposterior konumundaki değişiklik, molar diş için mevcut alandaki ve üçüncü molar dişin mesiodistal angulasyonundaki değişiklik Paired-t test ile ölçülmüştür. Tedavi teknikleri Student-t test ile karşılaştırılmıştır. Keser diş ve birinci molar diş konumlarındaki değişiklik ve üçüncü molar diş angulasyonundaki değişiklik arasındaki ilişki ise korelasyon analiziyle değerlendirilmiştir. Maksiller ve mandibular keser/molar dişlerin konum değişikliği, üçüncü molar diş için mevcut alandaki değişiklik Edgewise ve Begg tekniklerinde benzer bulunmuştur. Maksiller keser dişlerde retroklinasyon, maksiller molar dişlerde ise mesiale migrasyon izlenmiştir. Her iki tedavi tekniğinde de üçüncü molar diş için mevcut alanda artış gözlenmiştir. Maksiller sağ üçüncü molar dişin uzun aksının okluzal planla yaptığı açı artmıştır ancak bu artış istatistiksel olarak önemsiz bulunmuştur. Mandibular sağ üçüncü molar dişte önemli düzeyde dikleşme izlenmiştir. Mandibular sağ üçüncü molar dişin inklinasyonu ve mandibular keser/birinci molar dişlerin konumu arasında pozitif korelasyon bulunmuştur. Dört premolar çekimli tedavi edilen moderate ankrajın kullanıldığı vakalarda üçüncü molar diş erüpsiyonu için yer sağlanmıştır. Üst ve alt dental arklar üzerindeki posterior yapısal değişiklikler kullanılan yöntem ile ilişkilendirilemez. Bu sonuç moderate ankrajın kullanıldığı Sınıf II malokluzyonlarda geçerlidir. Üçüncü molar diş erüpsiyon değişiklikleri uzun dönemde takip edilmelidir.Item Okluzal düzensizliklere bağlı temporomandıbular eklem rahatsızlığının protetık rehabilitasyonu: vaka raporu(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Gönüldaş, Fehmi; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiTemporomandibular eklem rahatsızlıkları TMR ile ilgili pek çok etiyolojik faktörler vardır. Ash ve Ramfjord’a göre, stres ve oklüzal düzensizlikler TMR’nin en önemli nedenlerindendir. Bu sebeple araştırmacılar, TMR’yi biyo-psikolojik bir rahatsızlık olarak açıklar. Çeşitli araştırmalar TMR’ye neden olan etiyolojik faktörün öncelikle ortadan kaldırılmasının, TMR’nin tedavisinde en uygun yaklaşım olduğunu bildirmektedir. Bu vakada TMR’nin tedavisinde okluzal düzensizliklerin ortadan kaldırılması amaçlanmıştır.53 yaşındaki kadın hastanın esas şikayeti çift taraflı TME ağrısıdır. Hastanın klinik muayenesinde Angle class III çeneler arası ilişkiye sahip olduğu gözlenmiştir. Hastanın klinik hikayesinde daha önce okluzal split yaptırdığı ancak bunları kullanamadığı tespit edilmiştir. Hastanın tedavisine maksiller santral kesici dişlerin çekimi ile başlanmıştır. Maksiller sağ ve sol kanin dişleri ve sağ lateral kesici diş prepare edilmiştir. Restorasyonun mum modelajı ve döküm işlemleri konvansiyonel yöntemlerle hazırlanmıştır. Metal altyapının klinik kontrolleri ve gerekli düzenlemeleri yapılarak çeneler arası ilişki kaydedilmiştir. Sabit protetik porselen restorasyon geleneksel yöntemler kullanılarak tamamlanmıştır. Ayrıca hastaya 2 mm kalınlığında sert akrlik rezinden stabilizasyon splinti yapılmıştır.Protetik rehabilitasyondan sonra Angle class I çeneler arası ilişki elde edilmiştir. Tedavinin sonunda, tatmin edici sonuçlar gözlenmiş ve hasta, oklüzal ilişkinin düzeltilmesine bağlı olarak daha rahat stabilizasyon splinti kullandığını ve TME ağrısının azaldığını belirtmiştir.Item Radiküler kist görünümlü santral dev hücreli granüloma: vaka raporu(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Şaher, Doruk; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiSantral dev hücreli granüloma reaktif ve benign potansiyele sahip kemik içi bir lezyondur. Genellikle alt çene anterior bölgede ortaya çıkan lezyon nadir olarak dişlerin periapikal alanında ortaya çıkabilmektedir. Periradiküler santral dev hücreli granülomalar semptomsuz olarak kendilerini gösterebilmekte ve periradiküler inflamatuar durumlarla radiküler kist, kronik apikal paradontitis klinik ve radyografik olarak karışabilmektedir. Bu vaka raporunda sağ üst premolar bölgede periapikal bölgede ortaya çıkan bir santral dev hücreli granüloma vakası sunulmuş ve klinik ayırıcı tanıdaki önemi tartışılmıştır.Item İskeletsel sınıf 3 bireylerin mandibular morfolojilerinin panoramik radyografi ile değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Kılıç, Gökçe; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiPanoramik radyografiler ortodonti kliniğinde, ortodontik anomalilerin teşhis ve tedavi planlamasında sıklıkla kullanılmaktadır. Araştırmanın amacı; Sınıf 1 ve Sınıf 3 bireylerde panoramik radyografların, lateral sefalometrik radyograflarla ilişkisini incelemek ve panoramik radyograflarda ölçülen parametrelerle mandibulanın morfolojik özelliklerini ve farklılıklarını tanımlamaya çalışmaktır. Araştırma iskeletsel Sınıf 3 ANB° < 0 anomaliye sahip 53 birey ile iskeletsel Sınıf 1 0 < ANB°Item Dört premolar çekimli sınıf ıı maloklüzyon tedavisinin üçüncü molar erüpsiyonuna etkisi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Toz, Tuğba; Other; Otherİndirekt restorasyonların yapıştırılmasında tercih edilen self-adeziv yapıştırıcı simanlar, diş ve ağız dokuları ile uzun süre temas halindedirler. Bu nedenle bu materyallerin biyouyumlulukları hasta ve hekimler için artan bir şekilde önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, iki self-adeziv yapıştırıcı simanın “Biscem” Bisco, ABD ve “Maxcem” Kerr, İsviçre mutajenik potansiyellerinin Ames Salmonella/mikrozom test sistemi ile değerlendirilmesidir. Kullanılan test materyallerinin ekstraktları dimetil sülfoksit içerisinde 1 gün boyunca 37C0 ‘de bekletilerek hazırlanmıştır. Materyallerin mutajenik etkileri TA98 ve TA100 test suşlarının kullanılması ile plak inkorporasyon yönteminin uygulanması sonucu S9 kullanılmadan test edilmiştir. Her iki self-adeziv yapıştırıcı siman için herhangi bir mutajenik etki gözlenmemiştir P >0.05 . Bu çalışmanın sınırları dahilinde self-adeziv yapıştırıcı simanlar Biscem ve Maxcem mutajenik etki göstermemişlerdir. Bununla birlikte; farklı test suşları, farklı çözücüler ve farklı ekstrakt sürelerinde ve ayrıca S9 varlığında yapılmış daha fazla araştırma gereksinimi vardır.Item Pedodontide lazer uygulamaları(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Küçükyılmaz, Ebru; Other; OtherLazerin diş hekimliği alanında kullanması amacıyla yapılan çalışmalar, 1960’lı yıllardan beri devam etmektedir. Son 25 yılda ise medikal alandaki ilerlemelere ve teknolojik gelişmelere paralel olarak gelişme gösteren lazer, diş hekimliğinin hemen her alanında kullanım olanağı bulan popüler bir gereç olarak öne çıkmaktadır. Diş hekimliğinde lazer; pulpada kan akımının tespiti, diş yüzeyinin pürüzlendirilmesi, çürüklerin temizlenmesi, vital pulpa tedavileri, kanal dezenfeksiyonu, dişeti ve çene cerrahisi, estetik diş hekimliği, dişeti renginin açılması, dişeti estetik seviyelemesi, dentin hassasiyeti, maksiller sinüzit, aft tedavileri, eklem rahatsızlıkları, yara iyileşmesi, hemostazın sağlanması, diş taşı temizliği, gingivitis, periodontitis ve periimplantitis tedavileri gibi birçok alanda kullanılabilmektedir. Pedodontide ise sağladığı birçok avantajının yanı sıra dental korkuyu azaltması açısından lazerlerin geleneksel yöntemlere alternatif olabileceği düşünülmektedir. Bu derlemede, dental lazerlerin pedodontideki kullanım alanları hakkında bilgi verilmesi amaçlanmıştır.Item Gülümseme Tasarımı(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Başaran, Saffet; Other; OtherGünümüzde artan sayıda hasta ağız sağlığı durumlarının estetik açıdan iyileştirilmesi niyetiyle diş hekimliği yöntemlerini talep etmektedir. Estetik tedavide amaç hastaya canlı ve inanılır bir görünüm veren geliştirilmiş ancak doğal bir görünüş kazandırmak olmalıdır. Geçmişte, dental estetikte yaygın anlayış dişlerin tek başına modifikasyonları ile sınırlıydı, halbuki günümüzde genel kanıya uygun olarak bu süreçte yüzün, dudakların, gingival dokuların ve dişlerin tümünün değerlendirilmesi ve analizi göz önünde bulundurulmalıdır. Doğal estetiği yaratmak için klinisyen, hastayı bütünüyle dikkatli bir şekilde değerlendirmelidir. Klinisyen gülüşün tüm ince nüanslarını temel unsurlarına ayrıntılandırabilmeli ve bir gülüşün sadece neden harika göründüğünü veya mükemmel olmadığını ifade etmekle kalmamalı aynı zamanda tam olarak ne eklemek veya uzaklaştırmak gerektiği bilgisine ve bunu yapacak beceriye de sahip olmalıdır. Yıllar boyunca hasta için estetik sonuç elde etmede tedavi planı geliştirmek için gülümseme tasarımı konseptinde pek çok makale yazılmıştır. Bu makale, klinisyene estetik tedavileri tasarlamak için yardımcı olacak çeşitli prensipleri derlemektedir.Item Kron içi beyazlatma tedavisinin siloran esaslı kompozit rezinin mikrosızıntısı üzerine etkisi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Gökay, Osman; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiKompozit rezinlerin en önemli problemi olan polimerizasyon büzülmesinin önlenebilmesi amacı ile Siloran esaslı kompozit rezin geliştirilmiştir. Bu çalışmanın amacı kron içi beyazlatma tedavisinin Siloran esaslı kompozit rezinin mikrosızıntısı üzerine etkisinin invitro olarak değerlendirilmesidir. Beyazlatma ajanı uygulanmadı Kontrol grubu , kron pulpa odasına pamuk pelet yerleştirildi, II. Sodyum perborat tetra hidrat ve su karışımı pat halinde kron pulpa odasına uygulandı, III. Sodyum perborat tetra hidrat ve % 30 hidrojen peroksit karışımı pat halinde kron pulpa odasına uygulandı, Tüm dişler geçici dolgu maddesi ile restore edilip, etüvde 72 saat bekletildi. Süre sonunda geçici dolgu maddeleri uzaklaştırıldıktan sonra, dişlerin giriş kaviteleri su spreyi ile 30 s yıkandı ve kurulandı. Tüm dişlerin giriş kavitelerine üretici firma tavsiyesi doğrultusunda kompozit rezin Filtek Silorane, 3M, ESPE, USA restorasyonlar yapıldı ve 24 saat distile suda bekletildi. Kök uçları mum ve restorasyon çevreleri hariç tüm diş yüzeyleri ise iki kat tırnak cilası ile kaplandıktan sonra dişler 24 saat % 0,5’lik bazik fuksin solüsyonunda bekletildiler. Dişler bucco-palatinal yönde restorasyonların ortasından geçecek şekilde su soğutması altında kesildi. Her restorasyon mikroskop altında incelendi x30 ve skala yardımı ile skorlandı. Mikrosızıntı sonuçları istatistiksel olarak değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirmeye göre III. grubun diğer iki gruptan farklı olduğu saptandı α=0.05 . Sonuçlar intra koronal beyazlatmada kullanılan sodyum perborat ve % 30 hidrojen peroksit karışımının Siloran kompozit rezinin mikrosızıntısını arttırdığını gösterdiItem Farklı rotasyon modellerine sahip derin kapanışlı sınıf II ,1 ve sınıf ıı, 2 malokluzyonlu bireylerde maksillo-mandibular konum dağılımları(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2015) Kadıoğlu, Merve Berika; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiAmaç: Bu çalışmanın amacı, Sınıf II malokluzyon tiplerinin ortaya çıkışında katkısı bulunan maksillo-mandibular konum kombinasyonlarının görülme sıklıklarının, mandibular rotasyon modellerine göre incelenmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışma dental ve iskeletsel Sınıf II malokluzyonun yanısıra, artmış overbite’a da sahip 177’si Sınıf II,1 ve 181’i Sınıf II,2 olmak üzere toplam 358 birey üzerinde yürütülmüştür. Sınıf II malokluzyon grupları ayrıca mandibular plan açıları SN/GoGn dikkate alınarak Hipodiverjan, Normodiverjan ve Hiperdiverjan olmak üzere 3 alt gruba ayrılmıştır. Bunu takiben her bir rotasyon modelindeki Sınıf II,1 ve Sınıf II,2 malokluzyonlar için sagittal yönde maksillo-mandibular ilişkiyi belirten 6 ayrı kombinasyon K.1-K.6 oluşturularak yüzde dağılımları hesaplanmış ve gruplar arası farklılıklar “Z” testi ile karşılaştırılmıştır. Bulgular: Normodiverjan grup haricinde Sınıf II,1 ve Sınıf II,2 malokluzyonlar arasında maksillo-mandibular kombinasyonlar bakımından fark olmadığı belirlenmiştir. Tüm rotasyon modellerinde Sınıf II malokluzyonların her ikisinde de en sık rastlanan kombinasyonların normal maksilla- retrognatik mandibula K.2 kombinasyonu ile bimaksiller retrognati K.1 kombinasyonu olduğu tespit edilmiştir. Buna ilaveten Hipodiverjan rotasyon modelinde prognatik maksilla- normal mandibula kombinasyonun da K.5 sık görüldüğü belirlenmiştir. Mandibula rotasyon modeli posteriora kaydıkça bimaksiller retrognati görülme oranı artmıştır. Sonuç: Mandibular rotasyon modeli, derin kapanışa sahip Sınıf II,1 ve Sınıf II,2 malokluzyonlarda maksillo-mandibular konum üzerinde etkilidir.Item Kompleks problemlerle birlikte görülen derin kapanışlı sınıf ıı,1 malokluzyonun anterior minivida ve sabit mekaniklerle tedavisi vaka raporu(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Kadıoğlu, Merve Berika; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiSınıf II,1 malokluzyonlar çoğunlukla genetik geçişli olup toplumumuzda görülme sıklığı oldukça fazla olan ortodontik bir malokluzyon türüdür. Genel tabir itibariyle halk arasında ‘üst çene fırlaklığı’ olarak nitelendirilmekle birlikte, alt çenenin geride konumlanması ya da her iki durumun katkısı sonucunda da ortaya çıkabilmektedir. Vakanın ağırlığı ile ilişkili olarak, bu malokluzyona sahip bireylerde fasiyal estetiğin de etkili olarak düzeltilebilmesi için karışık dişlenme döneminden itibaren tedavilerine başlanması gereklidir. Bireyin gelişim durumu erişkine doğru ilerlediğinde, fasiyal ve dental estetik için hem tedavi aygıtlarının yoğunluğu hem de şiddeti artırılmaktadır. Gelişimi bitmiş, orta dereceli maloklüzyona sahip bireylerde, sadece dentoalveolar düzeyde ortodontik uygulamalar söz konusu olabilmektedir. Ancak bu uygulamaların fasiyal estetiğe katkısı son derece kısıtlıdır. Erişkin bireylerin Sınıf II,1 malokluzyona bağlı ağır estetik kaygılarına ise sadece ortodonti ve cerrahi iş birliği ile çözüm getirilebilmektedir. Bu olgu sunumunda; arzu edilmeyen estetik görüntü, ileri derecede fonksiyon kaybı, çok sayıda diş eksikliği ile birlikte derin kapanışa sahip, üst sınırda Sınıf II,1 malokluzyonlu erişkin bireye ait ortodontik tedavi sonuçları değerlendirilecektir.Item Türkiye biyoetik derneği 2007 – 2012 çalışmaları üzerine kesitsel bir inceleme(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Genç, Savaş Volkan; Veteriner Hekimliği; Veteriner FakültesiSivil toplum örgütleri uygar toplumların en önemli özelliklerinden biri olarak değerlendirilir. İnsanlar arasındaki ilişkileri kurumsallaştırıp, sivil toplum değerlerini güçlendirerek sosyal sistemi fonksiyonel duruma getirerek toplumsal bütünleşmeyi sağlarlar. Türkiye Biyoetik Derneği, biyoetiğin gelişmesine ve eğitimine katkıda bulunmak, hekimlik, hemşirelik, diş hekimliği, veteriner hekimliği gibi sağlık uğraşları, diğer biyolojik bilimler ve belli başlı mesleklerdeki ahlâki değerleri incelemek, tartışmak bu amaçla bilimsel etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak amacıyla kurulmuş bir sivil toplum örgütüdür.Item Sterilizasyonun niti flexmaster kök kanal eğelerinin döngüsel yorgunluğuna etkisi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Yolagiden, Mehmet; Other; OtherBu in-vitro çalışmanın amacı sterilizasyonun FlexMaster NiTi eğe sisteminin döngüsel kırılganlığına etkisinin incelenmesidir. Seksen dört adet 20/.04, 25/.04 ve 30/.04 ebatlarında steril FlexMaster NiTi eğe seçilmiş ve iki gruba ayrılmıştır: Grup A=Kırk iki adet kullanılmamış eğe, B= Kırk iki adet sterilize edilmiş eğe. Grup B’deki her ensevtrüman beş kez sterilize edildi. Yeni ve sterilizasyon periyoduna sokulmuş eğelerin döngüsel yorgunluk testi, her bir eğenin içinde rahatça dönebildiği paslanmaz çelikten yapılmış ve iki ayrı kurvatüre sahip 5 mm ve 10 mm yapay kök kanallarında gerçekleştirildi. Enstrümanların kırılma gerçekleşene kadar olan dönüş sayısı hesap edildi. Sonuçlar yeni ve steril edilen eğeler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olup olmadığını anlamak için t-testi ile analiz edildi α=.05 . Döngüsel yorgunluk bakımından tüm enstrüman boyutları için Group A ve Grup B arasındaki fark iki ayrı kanal kurvatürü için istatistiksel olarak anlamlı bulunduItem Pterygomandibuler loja kaçan alt yirmi yaş diş kökünün cerrahi olarak çıkarılması(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Bozkurt, Poyzan; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiGömülü alt yirmi yaş dişi çekimi günümüzde ağız, diş ve çene cerrahisi alanında rutin olarak uygulanan bir işlem haline gelmiştir. Bu işlem sırasında meydana gelebilecek birçok komplikasyondan biri de çekilen dişin ya da dişin bir bölümünün submandibuler loj, pterygomandibuler lojya da lateral faringeal loj gibi komşu yumuşak dokulara kaçması-itilmesidir. Bu komplikasyon meydana geldiği zaman hekimin durumu tanıyabilmesi ve maxsillafasial cerraha yönlendirmesi gerekmektedir. Vaka raporumuzda gömülü alt yirmi yaş dişi çekimi sırasında, pterygomandibular loja deplase olan bir kökün cerrahi olarak çıkartılması paylaşılmıştır. 31 yaşındaki kadın hastada kökün çıkartılması için lingual mukoza flebi kaldırılmış, mandibula altından ağız tabanına doğru uygulanan ekstraoral bası ile kök ağız içerisine doğru yükseltilmiştir. Künt doku makasları ile yapılan diseksiyonla kök parçasına ulaşılarak çıkartılmıştır. Yara dikilmiş, antibiyotik, ağrı kesici ve ağız gargarası reçete edilmiştir. İyileşme lingual sinir hasarı gelişmeden, komplikasyonsuz olarak gerçekleşmiştir.Item Farklı yöntemlerle açılan retrograd kavitelerde retrograd dolgu maddelerinin bakteriyel sızıntılarının değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Yılmaz, Funda; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiÇalışmamızda, 140 adet tek köklü insan dişleri kullanıldı. Dişlerin kök boyu standardizasyonunu sağlamak için apeksten 15 mm uzaklıkta olacak şekilde kesildi. Yüz kırk adet dişin 120 tanesi her bir grupta 40 diş içerecek şekilde rastgele 3 gruba ayrıldı. Geriye kalan 20 dişten ise pozitif n=10 ve negatif n=10 kontrol grubu oluşturuldu. Kök kanalları ProTaper ile prepare edildikten sonra kanallar lateral kondenzasyon yöntemi ile dolduruldu. Tüm grupların apikal rezeksiyonları konvansiyonel elmas fissür frez ile yapıldı. Retrograd kavite preparasyonu, ilk grupta frez, ikinci grupta ultrasonik uç, üçüncü grupta ise Er:YAG lazer ile yapıldı. Bu ana gruplar, retrograd dolguları yapılmak üzere içlerinde iki subgruba ayrıldı. Gruplar MTA ve DiaRoot BioAggregate ile dolduruldu. Hazırlanan örnekler etilen oksit gazı ile steril edildi. Bakteriyel sızıntı deneyi için test düzeneği hazırlandı. E. faecalis ve S. aureus inokulumu, steril Eppendorf tüplerin içine enjekte edildi. Tüpler etüvde 35 ± 2 ºC’ de, 90 gün boyunca inkübasyona bırakıldı. İnkübasyon süresince Eppendorf tüpü içindeki E. faecalis ve S. aureus inokulumu 5 günde bir yenilendi. Cam tüp içerisindeki BHI buyyon’un bulanıklaşması E. faecalis’in ve S. aureus sızıntısı ve üremesi olarak değerlendirildi. Çalışma grupları arasında sızıntı hızlarında ve ortalama sızıntı zamanlarında anlamlı farklılık olup olmadığı Log-Rank testi kullanılarak Kaplan Meier sağkalım analizi ile değerlendirildi.Item Karışık dişlenme döneminde sürmemiş kanin ve premolar dişlerin meziyo-distal genişliklerinin tahmininde kullanılan farklı analiz yöntemlerinin güvenilirliklerinin değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Alkan, Özer; Other; OtherAmaç: Bu araştırmanın amacı karışık dişlenme döneminde sıklıkla kullanılan üç farklı analiz yönteminin güvenirliklerinin değerlendirilmesidir. Materyal-metod: Bu araştırma Yüzüncü Yıl Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı arşivinde yer alan, birinci molar dişlere kadar tüm daimi dişleri sürmüş, 12-22 yaşları arasındaki 147 bireyin alçı modelleri kullanılarak yapılmıştır. Çalışma modelleri üzerinde gerekli dişlerin meziyo-distal boyutları 0.01 mm hassasiyete sahip dijital kumpas kullanılarak ölçülmüştür. Sürmemiş kanin ve premolar dişlerin meziyo-distal boyutlarının tahmininde Moyers olasılık tablosu, Tanaka-Johnston denklemi, Bernabe ve Floris-Mir regresyon eşitliği kullanılmıştır. Cinsiyet ve dental arklar arasında diş boyutlarının karşılaştırılmasında Student t testi kullanılmıştır. Kanin ve premolar dişlerin tahmini boyutları için denklemlerin belirlenmesinde lineer regresyon analizi yapılmıştır. Bulgular: Tüm gruplarda Bernabe ve FlorisMir regresyon eşitliği ve Tanaka-Johnston denklemiyle belirlenen tahmini boyutların gerçek boyutlardan daha fazla olduğu belirlenmiştir. Kadınlarda üst çenede Moyers %75, alt çenede Moyers %50 olasılık tablosu; erkeklerde üst çene ve alt çenede Moyers %50 olasılık tablosuyla belirlenen tahmini boyutlarla gerçek boyutlar arasındaki farkın ise istatistik olarak anlamlı olmadığı belirlenmiştir. Sonuç: Kadınlarda üst çenede Moyers %75, alt çenede Moyers %50; erkeklerde ise üst ve alt çenede Moyers %50 olasılık tablosuyla gerçeğe yakın sonuçların elde edilebildiği saptanmıştır.Item Alt çene tam dişsizlik olgularında anterior bölgeye yerleştirilen implantlar üzerine uygulanan farklı protez tasarımlarının in vitro olarak kuvvet dağılımı yönünden incelenmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Bağdatlı, N. Esra; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiAmaç: Maksiler ve mandibuler posterior bölgelerdeki sınırlamalar nedeniyle ancak anterior bölgede uygulanabilen implantlardan destek alınarak yapılan sabit protezlere hassas tutucularla bağlanan posterior hareketli bölümlü protezlerin kombine protezler , implantlar ve kemikte oluşturdukları stresleri, sonlu elemanlar stres analiz yöntemi kullanılarak top başlı ve bar tutuculu overdenture tarzı protezlerle karşılaştırmalı olarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Tam dişsiz mandibulada dört adet implant üzerine yapılan implant üstü sabit bir proteze hassas tutucularla bağlanan posterior hareketli bölümlü protez, top başlı ve bar ataçmanlı overdenture tarzı protez olmak üzere üç adet modeller üç boyutlu olarak tasarlanmış ve her bir modele 1. molar dişin merkezinden 100 N vertikal ve 100 N oblik kuvvet uygulanmıştır. Oluşan stresler, sonlu elemanlar stres analiz yöntemi ile incelenmiştir. Bulgular: İmplant üstü sabit bir proteze hassas tutucularla bağlanan posterior hareketli bölümlü protezde, top başlı ve bar tutuculu protezlere göre, implant ve peri-implant kemikte stresler daha yüksek, mukoza altındaki kortikal kemikte ise stresler daha düşük bulunmuştur. Aradaki farklar MPa cinsinden değerlendirildiğinde oldukça düşüktür. Sonuç: Anterior implant üstü sabit bir proteze hassas tutucularla bağlanan posterior hareketli bölümlü protez tasarımının, özellikle anterior bölgede kemik rezorpsiyonunun fazla olmadığı ve posterior bölgede ise bıçak sırtı kretlere sahip hastalarda top başlı ve bar tutuculu overdenture protezlere iyi bir alternatif tedavi seçeneği olarak kullanabileceği söylenebilirItem Tamamen intrüze olmuş maksiller lateral kesici dişin cerrahi yaklaşım ile yeniden konumlandırılması: 9 aylık takip(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Aykut Yetkiner, Arzu; Other; OtherBu olgu raporunda, travma nedeniyle sol maksiller santral kesici dişinde ekstrüzyon ve lateral kesici dişinde intrüzyon görülen 11 yaşındaki bir erkek çocuğun tedavi yaklaşımı sunulmaktadır. Hasta kliniğimize başvurmadan önce, hastanın maksiller santral kesici dişi başka bir diş hekimi tarafından konumlandırılmış ve dişler rijid bir tel ile splintlenmiştir. Hastanın radyografik muayenesinde sol maksiller lateral kesici dişinde 7 mm’den daha fazla intrüzyon ve mine dentin fraktürü olduğu saptandı. Gömük olan bu diş flep kaldırılmasını takiben davye ile hafifçe lükse edilerek istenilen konuma getirildi. Dişin konumlandırılmasını takiben yumuşak doku sütürlenerek dört hafta süre ile esnek bir tel ile splintleme yapıldı. Aynı seansta pulpa ekstirpe edilerek kanallara kalsiyum hidroksit ile pansuman yapıldı ve 2 hafta sonra kanal tedavisi tamamlandı. Klinik ve radyografik kontrollerde ve 9 aylık takip süresi sonunda, herhangi bir rezorbsiyon, marjinal kemik kaybı veya periapikal dokularda bir patoloji gözlenmedi. Tamamen intrüze olmuş daimi dişlerin tedavisinde cerrahi ekstrüzyon alternatif bir tedavi seçeneği olarak uygulanabilirItem Farklı seramik kor yapılarının veneer porselen rengi üzerine etkilerinin değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Macit, Şule Nur; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiGiriş: Günümüzde restoratif materyallerin gelişimindeki hızlı ilerlemeler diş hekimliğinde çok çeşitli materyallerin kullanımına izin vermektedir. Dental materyal teknolojisinin gelişmesiyle estetik restorasyonlara talebin artması birçok uygulamada tam seramik restorasyonların kullanılmasına sebep olmaktadır. Tam seramiklerin doğal dişlerle uyum kabiliyeti, yüksek fiziksel ve optik özelliklerinden dolayı seramikler yüksek estetik beklentili hastalar için tercih edilmektedir. Yaptığımız in vitro çalışmanın amacı; CIE’nin belirlediği formülasyona göre farklı kor yapılarının final restorasyon rengine etkilerini karşılaştırmak ve bu renklerin farkedilebilirliğini incelemektir. Materyal ve Metod: Kor yapısını taklit etmek amacıyla kare formda 5 × 5 × 1,5 hazırlanmış zirkonyum oksit Y-TZP içerikli Cercon ve lityum disilikat içerikli IPS Empress 2 materyalleri kullanılmıştır. A1 skala renginde Cercon Ceram S ve d.Sign seramikleri; kor yapılar üzerine yığılmış, tüm örneklerin rengi kromametre ile ölçülmüştür. Örneklerin hepsi CIELAB sistemi tarafından kabul edilen kırmızı x , yeşil y ve mavi z 3 rengin isimlendirildiği tristimulus koordinatlarının baz alındığı CIELAB formülünce değerlendirilmiştir. Renk değişimlerinin değerlendirilmesinde CIELAB sisteminin tercih edilme sebebi minimum renk farklılıklarının ölçümündeki hassasiyettir. Bulgu: Her bir grupta L*, a*, b* verileri için ortalama ve standart sapma hesaplanmıştır. Sonuçlar; iki farklı seramik grubundaki renk farklılığının ΔE renk eşleştirmesinde aynı algılanılmasından öte olduğunu göstermektedir. Lityum disilikat örneklerin IPS Empress 2, ∆E: 4,97 renk değişikliği klinik uygulamalarda belirgin farklılığı ifade etmektedir. Zirkonyum oksit Cercon, ΔE: 1,99 içerikli örnekler ise algılanabilir renk farklılığına sahiptir. Sonuç: Dental klinisyenlerin en önemli handikaplarından birisi laboratuvarda üretilmiş restorasyon rengi ile seçilen renk arasında uyumsuzluk olarak bilinmektedir. Estetik olarak daha iyi sonuçlar elde edilebileceği düşünülen yüksek translüsensli seramik materyallerin çevresel etkilerden daha fazla etkilenip daha fazla renk farklılığı gösterebileceği göz önünde bulundurulmalıdırItem Maksiller retrognati kaynaklı fonksiyonel sınıf ııı malokluzyonun çift menteşeli maksiller genişletme apareyi ve ardışık hızlı maksiller genişletme-daraltma protokolü uygulanması ile tedavisi vaka raporu(Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Gökalp, Hatice; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği FakültesiMaksiller genişletmenin Angell tarafından ortodonti literatürüne kazandırılmasından bugüne kadar, çok çeşitli maksiller genişletme aygıtı ile farklı genişletme protokolleri uygulanmıştır. Bu vaka raporunda maksiller kaynaklı Sınıf III malokluzyonun çift menteşeli maksiller genişletme apareyi kullanarak Ardışık Hızlı Maksiller Genişletme ve Daraltma AHMG-D protokolü ile tedavisinin klinik sonuçları sunulmuştur. Bilateral olarak üst premolar ve molar dişlere çift menteşeli genişletme plağı simante edilmiş ve vida, birinci hafta sabah-akşam 2 tur açılarak toplamda maksilla günde 1 mm genişletilmiş; 2. hafta sabah-akşam 2 tur kapatılarak toplamda maksilla günde 1 mm daraltılmıştır. Bu uygulamaya birbirini takip eden 9 hafta boyunca devam edilmiştir. Dokuzuncu hafta sonunda pozitif overjet elde edilmiş ve başlangıçtaki materyal alındıktan sonra T2 sabit tedaviye başlanmıştır.