Browsing by Author "Aysal, Necdet"
Now showing 1 - 20 of 27
Results Per Page
Sort Options
Item Atatürk dönemi doğal afetler (1923-1938)(Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2022) Kapusuzoğlu, Yusuf Bahri; Aysal, Necdet; Tarihİnsanlar ve diğer canlılar için önemli sosyo-ekonomik kayıplara neden olan doğal afetler, insanoğlunun yeryüzünde görülmeye başladığı zamandan bugüne kadar insanlar için hem bir korku hem de acı kaynağı olmuştur. İnsanların sosyo-ekonomik faaliyetlerini olumsuz etkileyen, büyük can ve mal kayıplarına neden olan deprem, sel, su taşkınları, heyelan, kuraklık, kıtlık, çekirge istilası gibi doğal afetler, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Anadolu'da da sık yaşanan, devlet ve toplum için derin yaralar açan doğal afetler olmuşlardır. Anadolu'da Osmanlı Dönemi'nde meydana gelen deprem, sel, su taşkını, heyelan, kuraklık, kıtlık, çekirge istilası gibi doğal afetler neden oldukları can ve mal kayıpları nedeniyle büyük maddi ve manevi kayıplara neden olmuşlardır. Osmanlı Devleti ülkede meydana gelen bu doğal afetlerin neden olduğu kayıpların telafi edilmesi, yaraların sarılması konusunda imkânları ölçüsünde reayaya çeşitli yardımlar yaparken zaman zaman da afet öncesi ve sonrası çalışmalar da yapmıştır. Anadolu'da Osmanlı Dönemi'nde olduğu gibi Cumhuriyet Dönemi'nde de doğal afetler çeşitli tarihlerde meydana gelmiş ve önemli can ve mal kayıplarına neden olmuşlardır. Ülkede meydana gelen ve önemli can ve mal kayıplarına neden olan bu doğal afetler uzun yıllar süren savaşlar nedeniyle büyük sıkıntılar çeken Türk Devleti ve milletinin sıkıntılarını daha da arttırmıştır. Atatürk önderliğinde büyük mücadeleler ve zorluklardan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti bir taraftan askeri, siyasi, sosyal ve ekonomik pek çok sorunla uğraşmak zorunda kalırken diğer taraftan ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanan ve pek çok can ve mal kaybına neden olan doğal afetlerle de mücadele etmek zorunda kalmıştır. Anadolu'da meydana gelen doğal afetler, ülkede ve toplumda telafisi güç maddi ve manevi kayıplara neden olurken yaşanan bu kayıplar sık sık yerli ve yabancı basında haberlere konu olmuştur. Meydana gelen bu doğal afetler zaman zaman bazı yerli ve yabancı basın organlarında asılsız haberler yapılmasına neden olsa da özellikle yerli basın, ülkede meydana gelen doğal afetlerin kamuoyuna duyurulmasında, yardım kampanyalarının organize edilmesinde, zaman zaman yaşanan usulsüzlüklerin kamuoyuna duyurulmasında çok önemli görevler üstlenmiştir. Anadolu'da gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet Dönemi'nde meydana gelen doğal afetlerde, yaraların sarılmasında Hilali Ahmer Cemiyeti önemli görevler üstlenmiştir. Her ne kadar kuruluş amacı doğal afetler olmasa da Hilali Ahmer Cemiyeti, afetzedelerin iaşe, barınma, iskân gibi ihtiyaçlarını giderilmesinde imkânları ölçüsünde önemli çalışmalar yapmıştır.Item Atatürk dönemi doğal afetler (1923-1938)(Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2022) Kapusuzoğlu, Yusuf Bahri; Aysal, Necdet; Otherİnsanlar ve diğer canlılar için önemli sosyo-ekonomik kayıplara neden olan doğal afetler, insanoğlunun yeryüzünde görülmeye başladığı zamandan bugüne kadar insanlar için hem bir korku hem de acı kaynağı olmuştur. İnsanların sosyo-ekonomik faaliyetlerini olumsuz etkileyen, büyük can ve mal kayıplarına neden olan deprem, sel, su taşkınları, heyelan, kuraklık, kıtlık, çekirge istilası gibi doğal afetler, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Anadolu'da da sık yaşanan, devlet ve toplum için derin yaralar açan doğal afetler olmuşlardır. Anadolu'da Osmanlı Dönemi'nde meydana gelen deprem, sel, su taşkını, heyelan, kuraklık, kıtlık, çekirge istilası gibi doğal afetler neden oldukları can ve mal kayıpları nedeniyle büyük maddi ve manevi kayıplara neden olmuşlardır. Osmanlı Devleti ülkede meydana gelen bu doğal afetlerin neden olduğu kayıpların telafi edilmesi, yaraların sarılması konusunda imkânları ölçüsünde reayaya çeşitli yardımlar yaparken zaman zaman da afet öncesi ve sonrası çalışmalar da yapmıştır. Anadolu'da Osmanlı Dönemi'nde olduğu gibi Cumhuriyet Dönemi'nde de doğal afetler çeşitli tarihlerde meydana gelmiş ve önemli can ve mal kayıplarına neden olmuşlardır. Ülkede meydana gelen ve önemli can ve mal kayıplarına neden olan bu doğal afetler uzun yıllar süren savaşlar nedeniyle büyük sıkıntılar çeken Türk Devleti ve milletinin sıkıntılarını daha da arttırmıştır. Atatürk önderliğinde büyük mücadeleler ve zorluklardan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti bir taraftan askeri, siyasi, sosyal ve ekonomik pek çok sorunla uğraşmak zorunda kalırken diğer taraftan ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanan ve pek çok can ve mal kaybına neden olan doğal afetlerle de mücadele etmek zorunda kalmıştır. Anadolu'da meydana gelen doğal afetler, ülkede ve toplumda telafisi güç maddi ve manevi kayıplara neden olurken yaşanan bu kayıplar sık sık yerli ve yabancı basında haberlere konu olmuştur. Meydana gelen bu doğal afetler zaman zaman bazı yerli ve yabancı basın organlarında asılsız haberler yapılmasına neden olsa da özellikle yerli basın, ülkede meydana gelen doğal afetlerin kamuoyuna duyurulmasında, yardım kampanyalarının organize edilmesinde, zaman zaman yaşanan usulsüzlüklerin kamuoyuna duyurulmasında çok önemli görevler üstlenmiştir. Anadolu'da gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet Dönemi'nde meydana gelen doğal afetlerde, yaraların sarılmasında Hilali Ahmer Cemiyeti önemli görevler üstlenmiştir. Her ne kadar kuruluş amacı doğal afetler olmasa da Hilali Ahmer Cemiyeti, afetzedelerin iaşe, barınma, iskân gibi ihtiyaçlarını giderilmesinde imkânları ölçüsünde önemli çalışmalar yapmıştır.Item Atatürk Dönemi Türk Devrimi(Siyasal Kitabevi, 2017) Aysal, Necdet; Türk İnkılap Tarihi EnstitüsüItem Atatürk Döneminde İç Politika(Siyasal Kitabevi, 2017) Aysal, Necdet; Türk İnkılap Tarihi EnstitüsüItem Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ATA-101 ders içerikleri(2017) Bulut, Sedef; Sükan, Bige; Uzun, Hakan; Ökte, Sezai Kürşat; Orakçı, Meryem; Tağmat, Çağla Derya; Kemal, Cemal; Bakacak, Alper; Ertan, Temuçin Faik; Kaya, Yusuf; DinçeR, Hasan; Unat, Kadir; Koç, Ceyhan; Bağcı, Yeliz; Yaman, Ahmet Emin; Aysal, Necdet; Çapa, MesutItem Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ATA-102 ders içerikleri(2017) Çapa, Mesut; Aysal, Necdet; Tağmat, Çağla Derya; Bakacak, Alper; Koç, Ceyhan; Kemal, Cemal; Yaman, Ahmet Emin; Dinçer, Hasan; Kaya, Yusuf; Ertan, Temuçin Faik; Unat, Kadir; Orakçı, Meryem; Ökte, Sezai Kürşat; Bağcı, Yeliz; Uzun, Hakan; Sükan, BigeItem Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ATA-105 ders içerikleri(2017) Aysal, Necdet; Unat, Kadri; Dinçer, Hasan; Bakacak, Alper; Ertan, Temuçin FaikItem Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ATA-106 ders içerikleri(2017) Aysal, Necdet; Unat, Kadri; Dinçer, Hasan; Bakacak, Alper; Ertan, Temuçin FaikItem Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ATA-109 ders içerikleri(2017) Aysal, NecdetItem Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi ATA-110 ders içerikleri(2017) Aysal, NecdetItem Çanakkale Savaşlarında Hukuk İhlâlleri: Kimyasal Gaz ve Domdom Kurşunu Kullanımı(2015) Aysal, Necdet; Türk İnkılap Tarihi EnstitüsüItem Cumhuriyet Dönemi etnografya çalışmalarına bir örnek: Ankara Etnografya Müzesi(Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2017) Avcı, Ahmet; Aysal, Necdet; OtherFransız ihtilali ile birlikte ortaya çıkan milliyetçilik akımı sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel hayatı etkilemiş ve şekillendirmiştir. Kültür bilimi olan etnografya da milliyetçilik akımından etkilenmiş ve şekillenmiştir. Etnografya gelişimini büyük ölçüde milliyetçilik sonrası oluşan ulus devlet anlayışına borçludur. Coğrafi keşiflerle birlikte yeni keşfedilen coğrafyaları ve toplumları kayıt altına alma ve kendisi üzerinden kıyaslama yaparak kendini yeninden inşa eden batı etnografyayı öteki üzerinden kimlik tanımlaması yapmıştır. Egemenliği altında birçok milleti barındıran Osmanlı imparatorluğunda milliyetçilik akımlarından etkilenmiştir. Osmanlı imparatorluğunun ekonomik ve siyasi olarak zayıflaması ile baş gösteren isyanlar milliyetçilik düşüncesinden fazlası ile etkilenmiş ve isyanlar sonrası kurulan yeni devletler ulus devlet anlayışı üzerine inşa edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğunu yaşatmak için düşünülmüş olan Osmanlıcılık ve İslamcılık düşünceleri imparatorluğun dağılmasına engel olamamıştır. Osmanlı Devletinin asli unsuru olan Türkler, İmparatorluk dağılınca Türk Milliyetçiliği ve Türk Ulusu anlayışı üzerine bina etmeye çalıştıkları Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk'ün işaret ettiği üzere Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temeli Kültür olacaktır. Milli kültürü ve milli kimliği inşa ederken bilimsel alan Etnografya, Antropoloji ve Arkeoloji olacaktır. Tez konusu olan Ankara Etnografya Müzesi mimari ve içerik açsısından milliği temsil etmektedir. Yeni kurulan Cumhuriyetin yeni başkenti Ankara'da yapılan ilk müze binası milli bir mimari anlayışla yapılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyetin ilk beş yılında yapılan Etnografya Müzesi milliyetçilik fikirleri öncülüğünde yapılmıştır. Osmanlı Devleti'nin parçalanmaya başlamasıyla daha sonra kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri ulus devlet fikri üzerine kurulmuştur. Bu fikrin gereği olarak da düşünür ve devlet adamları kurumları aynı doğrultuda tasarlamaya çalışmışlardır. Bu düşüncenin bir yansıması da Ankara Etnografya müzesidir. Tezimizde çok uluslu bir devlet Osmanlı Devleti'nin bakiyesi üzerinden ulus devlet fikri ile inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin asli unsuru olan Türk milletine geçmişini ortaya çıkarma (tarih) ve milletin köklerini ortaya koyarak, ortak tarih ve kültür üzerinden mazi ve kader birliği düşüncesinin inşa edilmesi amacıyla Ankara Etnografya Müzesi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Etnografya çalışmaları incelenmiştir. Bu süre zarfında ülkemizde bu fikre hizmet eden kişi ve kurumlara değinilmiştir.Item Cumhuriyet Döneminde aydın bir öğretmen: Adnan Cemgil-hayatı ve fikirleri /(Anklara : Ankara Üniversitesi : Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü : Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, 2020) Şahin, Eren; Aysal, Necdet; Türk İnkılap Tarihi EnstitüsüÖğretmen, yazar, çevirmen, siyasetçi olan Adnan Cemgil, 20. Yüzyılı neredeyse başından sonuna kadar yaşamış ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşadığı pek çok tarihsel olaya tanıklık etmiştir. 1909 yılında İstanbul'un Fatih ilçesinin Zeyrek semtinde dünyaya gelmiştir. İlk ve orta öğrenimini Kadıköy İlkokulu ve Kadıköy Ortaokulunda tamamlayan Cemgil, lise eğitimini ise Kabataş Lisesi'nde tamamlamıştır. 1932 yılında Darülfünun'da Felsefe Bölümünde lisans eğitimine başlamış, 1933 yılında üniversite reformuna tanıklık etmiştir. Öyle ki Darülfünun'da başladığı üniversite eğitimini 1935 yılında İstanbul Üniversitesi'nde tamamlamıştır. 29 Mart 1939 tarihinde Ankara Erkek Sanat Okulu'na tayin edilmiş, Ankara Musiki Öğretmen Okulu ve Ankara Atatürk Lisesi gibi okullarda meslekten istifa ettiği 21 Şubat 1947 tarihine kadar öğretmenlik mesleğini sürdürmüştür. İlk yazıları üniversite yıllarında içerisinde yer aldığı Milli Türk Talebe Birliği'nin çıkardığı "Birlik" dergisinde yayınlanmıştır. Üniversite sonrasında eski hocası İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nun çıkardığı "Yeni Adam" dergisinde de bir süre yazan Cemgil, 1941 yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde öğretim üyesi olan Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Niyazi Berkes ve Mediha Berkes ile "Yurt ve Dünya" dergisini çıkarmıştır. 21. sayıdan itibaren derginin Neşriyat Müdürlüğü'nü yapan Cemgil'in yazılarında Irkçılık ve Faşizm karşıtlığı, pozitivizm, halkçılık, inkılâpçılık, demokrasi gibi düşünceler ön plana çıkmaktadır. Dergi; savaş yıllarında siyasi tartışmaların şekillenmesinde etkili olduğu kadar sosyolojik araştırmalar, edebiyat incelemeleri, güncel bilimsel konular hakkındaki yazıları ile de kültür hayatına katkısı olmuştur. Ülkedeki siyasi gerilimin artması ve basın üzerindeki denetimin artması sonucu Yurt ve Dünya dergisi yayın hayatına son vermiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye'nin çok partili hayata geçtiği yıllarda Adnan Cemgil, demokratik bir düzenin kurulabilmesi için çaba göstermiştir. Cumhuriyet Halk Partisi'ne muhalif olan ve farklı eğilime sahip isimlerin bir araya geldiği "Görüşler" dergisinin yazar kadrosunda yer almış, ancak bu derginin ömrü çok kısa olmuştur. Kalıcı barışın sağlanması için dünya çapında gelişen barış hareketinden etkilenmiş ve Temmuz 1950'de Türk Barışseverler Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer almış ve Genel Sekreterliğini yapmıştır. Cemiyetin kurulmasından çok kısa bir süre sonra Demokrat Parti hükümeti Kore Savaşı'na asker gönderme kararı almıştır. Bu karara tepki gösteren cemiyet üyeleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne telgraf çekmiş, kararı protesto eden bir bildiri yayınlayıp halka dağıtmışlardır. Hükümetin bu karara tepkisi sert olmuş, Adnan Cemgil ve diğer cemiyet üyeleri tutuklanmışlardır. 27 Mayıs 1960'ta gerçekleşen askeri müdahale sonrası yeni bir anayasa ilan edilmiş, bu anayasada siyasi özgürlükler, ifade özgürlüğü, kişi hak ve özgürlükleri, sendikal haklar gibi konular oldukça geniş bir şekilde yer almıştır. Yeni anayasanın getirdiği demokratik ortamda daha önce engellenen sosyalist parti, yayın ve derneklerin faaliyetlerine de olanak tanınmıştır. Türkiye İşçi Partisi, bu olanaktan yararlanılarak 13 Şubat 1961 tarihinde sendikacılar tarafından kurulmuştur. Sendikacıların kurdukları partiye bir sene sonra aydınlar da katılmış ve Genel Başkanlığa Mehmet Ali Aybar seçilmiştir. Adnan Cemgil, bu dönemde eşi Nazife Cemgil ile Türkiye İşçi Partisi'ne katılmış ve partinin önemli kademelerinde yer almıştır. Bir dönem partinin genel yönetim kurulunda bulunmuş; 1965 genel seçimlerinde Bursa milletvekili adayı, 1968 senato seçimlerinde Zonguldak'tan senatör adayı olsa da seçilememiştir. Türkiye İşçi Partisi, 1965 seçimlerinde 15 milletvekili ile temsil hakkı kazanma başarısını elde etmiş ancak sonraki süreçte yaşanan gelişmeler partiyi zor durumda bırakmıştır. Milli bakiye sistemi kaldırılması, parti içi görüş ayrılıklarının meydana gelmesi, partinin öğrencilerin ve sendikacıların desteğini yitirmesi gibi gelişmeler sonucu Türkiye İşçi Partisi istediği başarıyı elde edememiş, 12 Mart muhtırası ile kapatılmıştır. Partinin kapatılması ile Adnan Cemgil de politika ile bağlarını koparmıştır. Tercüme Bürosu kapsamında çeviriler yapan Adnan Cemgil, İnönü Ansiklopedisinde redaktörlük yaparak Türk kültür hayatına katkıda bulunmuştur. Hayatının önemli bir bölümünü çeviri yaparak geçiren Cemgil'in tamamı Fransızcadan olmak üzere Edebiyat, Tarih, Felsefe ve pek çok alanda 40'ı aşkın çevirisi bulunmaktadır. As a teacher, author, translator and politician, Adnan Cemgil, has almost lived the entire 20th century and witnessed many events in the history of Republic of Turkey. He was born in 1909 in the neighborhood of Zeyrek in Fatih, Istanbul. Cemgil completed his primary and secondary education in Kadıköy Primary School and in Kadıköy Secondary School and then he completed Kabataş Highschool. He began studying in Darülfünun (university) in Philosophy in 1932 and he witnessed the university reform in 1933. His university education began in Darülfünun was ended in Istanbul University in 1935. He was appointed to the Ankara Men's Art School on March 29, 1939, and he continued his career until March 29, 1393when he resigned from Ankara Music Teaching School and Ankara Atatürk Highschool. His earliest articles were published in the journal of "Birlik" issued by National Turkish Students Unity (Milli Türk Talebe Birliği) which he took part during his undergraduate study. Having written in the journal "Yeni Adam" published by his former teacher İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Cemgil started publishing the journal "Yurt ve Dünya" with Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Niyazi Berkes and Mediha Berkes, academicians at the faculty of languages, history and geography. In the articles of Cemgil, who worked as the publication director of the journal as of the 21st issue, the opinions such as anti-racism and anti-fascism, positivism, populism, reformism, and democracy come to the forefront. During the war years, the journal contributed to the cultural life with the articles written on sociological studies, literature reviews, and current scientific issues, as well as having an impact on political debates. With the escalating political tension in the country and the increase in control over the press, the journal 'Yurt ve Dünya' ceased to be published. After the Second World War, during the multi-party period of the Republic of Turkey, Adnan Cemgil made an effort to establish a democratic order. He served as a member of the author staff of the journal "Görüşler" (Opinions), where people opposing the Republican People's Party and having different tendencies. However, the publication of the journal was quite short. Cemgil has been influenced by worldwide peace movements in terms of providing a permanent peace and he was among the founders of Turkish Peaceful Community on June 1950 and served as General Secretariat of this Association. Not long after the establishment of the community, Democrat Party Government has decided to send troops to Korean War. The Community members reacting this decision, drafted a telegram to the Turkish Grand National Assembly and distributed leaflets protesting the decision to the public. The government showed serious reaction against their action and Adnan Cemgil and other community members were arrested. After the military intervention on March 27, 1960, a new constitution was declared and issues such as political freedoms, individual rights and freedoms, trade union rights were included comprehensively in this new constitution. In this democratic environment provided by the new constitution, the activities of Socialist Party, publications and associations which were previously prevented were also allowed to be carried out. Taking the advantage of such an opportunity, The Labor Party of Turkey was founded by trade unionists on February 13, 1961. The intelligentsia joined the party founded by trade unionists after a year and Mehmet Ali Aybar was elected as the party leader. Adnan Cemgil joined the Turkish Labor Party with his wife Nazife Cemgil at that time and he took part in key positions of the party. He became a member of the Board of Directors of the party for a while as well. Even though he was nominated as a member of the parliament from Bursa in the 1965 general elections, and as senatorial candidate from Zonguldak in 1968, he could not be elected. Labor Party of Turkey has succeeded by gaining right of representation with 15 deputies in the 1965 elections. However, the following developments experienced put the party in a difficult situation. As the result of abolition of National Balance System, disagreements within the party and the loss of the support of students and trade unionists, the Labor Party of Turkey could not be successful, and it was dissolved on with the memorandum issued on March 12th. As a result of the dissolution of the party, Adnan Cemgil also disassociated with politics. Adnan Cemgil, who performed translations for translation companies contributed to the Turkish cultural life by working as an editor for the İnönü Encyclopedia as well. Having spent most of his life by translation, Cemgil has more than 40 translations in Literature, History, Philosophy, and many other fields.Item Cumhuriyetin eğitimde öncü kurumlarından biri: Türk eğitim derneği(1928-2013)(Ankara : Ankara Üniversitesi : Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü : Türk Tarihi Anabilim Dalı : Türk Tarihi Bilim Dalı, 2019) Kalafat, Oğuz; Aysal, Necdet; Sosyal Bilimler EnstitüsüCumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1 Kasım 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış konuşmasında, özel eğitim kurumlarının önemine değinmiş ve bu kurumların bir an önce kurulabilmeleri için maddi durumu iyi olan vatandaşları ve özel girişimcileri göreve çağırmıştır. Bu direktif sonrasında devleti kuran Kadro girişimlere başlamış, 31 Ocak 1928 tarihinde Cumhurbaşkanlığının koruması altında hususi ve milli bir eğitim kurumu Türk Maarif Cemiyetini kurmuştur. Bu tarihten sonra hayat bulan kurum ülkenin her bölgesine ulaşmak için yürürlükte olan 1908 Cemiyetler Kanunu'na göre şubeler, temsilcilikler açmıştır. Bu şube ve temsilciliklerin çalışmaları ile yeni okullar ve yurtlar açılmış, her türlü eğitim öğretim faaliyeti gerçekleştirilmiş, basın ve yayın yolu kullanılarak dönemin şartlarına göre tüm vatandaşlara eğitim rehberliği yapılmıştır. Cemiyet, kurulduğu günden itibaren bir sivil toplum kuruluşu niteliği taşımış ve özellikle zeki, bilgili, ahlaklı Türk çocuklarına maddi eğitim desteği sağlayan, Türk milli eğitimine kültürel ve bilimsel katkı yapan köklü bir özel eğitim kurumu haline gelmiştir. Türk Maarif Cemiyeti, 1928 yılından 1946 yılına kadar bu ad altında devam etmiş, 1946 yılından sonra ise "Türk Eğitim Derneği" adını almıştır. Adı değişen bu kurum günümüze kadar eğitim faaliyetlerine ara vermeden devam etmiştir. Askeri müdahaleler gibi ülkenin içinde bulunduğu zor zamanlarda Dernek ayakta kalabilmek için devletin kanunlarına sıkı sıkıya bağlı kalmış ve yaşanan ekonomik sıkıntılarda ise yeni gelir yöntemleri bularak küçülme veya kendine bağlı kurumların adını değiştirme yoluna gitmiştir. Ekonomik sıkıntısı bulunmadığı zamanlarda yatırımlarına devam ederek büyümüştür. Ülkede eğitim imkânından uzak tüm Türk çocuklarına eşit bir şekilde yaklaşan Dernek, özellikle kurumun tüzüğünde yer alan "fakir, ihtiyacı olan ve zeki Türk çocuklarına eğitim imkânı sunma" maddesine istinaden her türlü yardım ve desteği sağlamıştır. Bu anlamda burs ve ücretsiz yurt imkânı sunmuştur. Öğrencilere burs sağlamak amacıyla uluslararası dernek ve vakıflarla iş birliğine gitmiştir. Amerika'da bulunan Türk Eğitim Vakfı (TEV) ve İsviçre'de bulunan İSTEK Vakfı işbirliği yapılan vakıflar arasında olmuştur. Dernek öğretim açısından Milli Eğitim Bakanlığının kanun, yönetmelik, yönerge ve ders programlarını uygulamıştır. Farklı olarak yabancı dil eğitimine ağırlık vermiştir. Bunun için ülke dışından yabancı öğretmenler de kurum bünyesinde çalıştırılmıştır. Eğitim öğretim işleri için Dernek, basım-yayın faaliyetlerini aktif bir şekilde kullanmıştır. Ders kitapları-defterler-yıllıklar basmış, pedagoji çevirileri yapmış, tarih yayınları çıkarmış ve yayınlardan bazılarını kâr amaçlı satmıştır. Bu değişik çalışmalar nedeniyle de farklı bir kurum kültürü oluşmuştur. 1943 yılında kendi öğrencilerinin çabalarıyla ilk defa Mezunlar Derneği kurulmuş, adları ve yapıları zaman içerisinde değişmiş olsa da adı geçen mezun dernekleri günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir. Bunun yanında Ankara Koleji Spor Kulübü kurulmuş, kulüp ülkede spor alanında sayısız başarıya imza atmıştır. 2012 yılında dernek bünyesinde bir de üniversite kurulmuştur. Günümüze kadar modern eğitim kurumlarına sahip olan, eğitimde öncü ve çağdaş öğrenim çalışmaları yapan model bir eğitim kurumu haline dönüşmüştür. Türk Eğitim Derneği kurulduğu günden beri siyasetle herhangi bir bağı olmamıştır. Atatürk İlkelerine bağlı ve çağdaş çizgisini korumuştur. Tüm vatandaşlara ve özellikle Türk çocuklarına eşit bir eğitim imkânı sunmaya çalışmıştır. On the date of the first of November,1925; at the opening of speech of Turkish Grand National Assembly; Atatürk had both requested and referred to the establishment of private educational institutions. He had wanted this request from the citizens that are well of and specific request, the staff that founded the government, had started the interferences; it had founded a private and national educational society under the protection of presidency on the date of the thirty-first of January, 1928 and its name had become "Turkish System of Education Society." The foundation that finds life after this date in order to reach each area of the country had been founded with the opinion of society. Immediately after under the title of education; schools, dorms and all kinds of education and training activities had been made real, it helped other education foundations through press and publication. In the year 1928, Turkish System of Education Society had continued under this name until the year 1946, as to 1946 year, it had been named "Turkish Education Association". This foundation that the name was changed, had made real a lot of activities until nowadays. As for that nowadays it is a model foundation that has modern education foundations, was precursor in education and made contemporary learning studies. The association which approached coequally to all Turkish children that were far from education opportunities in the country; especially it had provided all kinds of help and support referring to article "Presenting education opportunities to the Turkish children that are poor and intelligent and requiring" that was in the association's standing rules. In this sense it had presented scholarship and free dorm opportunities. On the purpose of provide scholarship, it had joined forces with international associations and foundations. Turkish Education Foundation (TEF) which was located in U.S.A and İSTEK Foundation which was located in Switzerland were among the foundations which were collaborated. Association, with regards to teaching, had applied Ministry of National Education's law, regulations, instruction, ruling case and syllabuses. With the difference of it had lied heavy on foreign language education. For this, foreign teachers from abroad had been employed within the foundation. For education teaching works, the association had used press and broadcast activities actively. It had printed text books, had made pedagogics translations, had issued history editions, had printed and sold annuals and notebooks. Due to these different studies, it had constituted itself a different institution culture, too. In the year of 1943 Graduates Association had been founded, even if their names and structures had changed in time; it had maintained its existence until today. Besides that Ankara College Sports Club had been founded, the club had succeeded countless achievement in the sports field in country. In the year of 2012, a university had been founded within the association, too. Until today it had become a model education foundation that had modern education foundations, was pioneer in education and made contemporary learning studies. Turkish Education Foundation hadn't bear upon politics since the day that it was founded. It had depended Atatürk's Principles and Reforms and had protected its contemporary line. It had tried to present an equal education opportunity to all citizens and especially Turkish children. Today it had possessed an enormous construction that had universities and schools abroad.Item Hâkimiyet-i Milliye Gazetesine göre milli mücadele döneminde isyanlar (1920-1921)(Ankara : Ankara Üniversitesi : Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2020) Şişman, Muhammed Emre; Aysal, Necdet; Türk İnkılap Tarihi EnstitüsüBirinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı Devleti adına mağlubiyet ile sona ermesi üzerine imzalanan Mondros Mütarekesi, Anadolu'da yeni bir dönem başlatmıştır. Mütareke ile birlikte başlayan işgaller ve katliamlar karşısında İstanbul Hükümetleri etkisiz kalmış, resmî bir görev aracılığıyla Anadolu'ya giden Mustafa Kemal Paşa, görevinden farklı olarak Milli Mücadele'yi başlatmıştır. Bu dönemden itibaren Anadolu'nun pek çok bölgesinde etnik farklılıklar, siyasi görüşlerin çatışması, itaat meselesi gibi farklı sebeplerden kaynaklanan ve özellikle İngilizler ile İstanbul Hükümetlerinin kışkırtmalarından dolayı isyanlar ortaya çıkmıştır. Bu isyanların bir kısmı çok dar bir bölgede etkili olurken bir kısmı da geniş bir sahaya yayılmış ve Heyet-i Temsiliye ve akabinde TBMM'yi zor durumda bırakmıştır. Anzavur, Bolu-Düzce-Hendek, Yozgat, Kuva-yı İnzibatiye gibi etkisi geniş olan isyanların bastırılmasında rol oynayan Çerkes Ethem, düzenli ordu bünyesine dâhil olmayı kabullenmemiş ve bu durum O'nun isyancı konumuna düşmesine sebep olmuştur. Çerkes Ethem İsyanı'nın bastırılması ile birlikte Anadolu'daki isyanlar hemen hemen sona ermiş ve Yunanlılar ile mücadele başlamıştır. Bu çalışmada, meydana gelen isyanlara Mustafa Kemal'in Ankara'ya gelmesinden kısa bir süre sonra yayımlanmaya başlayan Hâkimiyet-i Milliye'nin perspektifinden bakmayı hedefledik. Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde 1920-1921 yılları arasında konu ile ilgili haber, makale, bildiri ve mahkeme kararı gibi çeşitli metinler incelenmiş ve ikinci el kaynaklar ile sentezlenerek ele alınmıştır. Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde isyanların gelişimi, bastırılması, elebaşların yakalanması, yargılamaların yapılması, isyanın bölgedeki etkileri ile ilgili haberlerin yanı sıra yeni isyan girişimlerinin ortaya çıkmasını engellemek adına birlik-beraberlik vurgusu yapılan metinlerin bulunduğu geniş bir yelpazede haberler neşredilmiştir. Bu metinler Milli Mücadele'deki isyan girişimlerine farklı bir pencereden bakılmasını sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Hâkimiyet-i Milliye, İsyan, Ayaklanma, Milli Mücadele, Heyet-i Temsiliye, TBMM, İstanbul Hükümeti The Armistice of Mudros was signed after the First World War, and ended with a defeat on behalf of the Ottoman State. It started a new period in Anatolia. In the face of the occupations and massacres that started with the armistice, the Istanbul Government was ineffective. Mustafa Kemal Pasha went to Anatolia through an official mission, and started the National Struggle differently from his duty. Since this period, there have been rebellions provoked by the British and Istanbul Government in many regions of Anatolia due to different reasons such as ethnic differences, conflict of political views, and obedience. Some of these rebellions were effective in a very narrow area while some of them were spread over a wide area. Therefore, Heyet-i Temsiliye and TBMM were in a difficult situation. Circassian Ethem, who played a role in suppressing rebellions such as Anzavur, Bolu-Düzce-Hendek, Yozgat, Kuva-yı Inzibatiye, did not accept to be included in the regular army, and this caused him to fall into a rebel position. With the suppression of Circassian Ethem, the rebellions in Anatolia almost ended, and the struggle with the Greeks started. In this study, we aimed to look at the rebellions that took place from the perspective of the Hâkimiyet-i Milliye, which started shortly after Mustafa Kemal came to Ankara. Between 1920-1921, various texts such as news, articles, declarations and court decisions were examined in the Hâkimiyet-i Milliye, and were synthesized and handled with academic publications. The details about the rebellions were included in the Hâkimiyet-i Milliye. These texts provide a different view of the rebellion attempts in the National Struggle. Key Words: Hâkimiyet-i Milliye, Rebellion, Riot, National Struggle, Heyet-i Temsiliye, Grand National Assembly of Turkey, Istanbul GovernmentItem Halkevleri'nin toplum sağlığının korunmasına yönelik faaliyetleri (1932-1951)(Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2021) Aydoğan, Serap Demir; Aysal, Necdet; OtherIn this study, the establishment, expansion and closing adventure of the People's Houses in the period when it operated between 1932-1951 are discussed. Houses originally emerged within an organization based on the principles of Republican People's Party's Republicanism, Nationalism, Populism, Statism, Secularism and Revolutionism. People's Houses, which are based on the aim of adopting the national culture to the citizens and aiming the social, cultural and political development of the Turkish nation. It was established in 1932. It focuses on many areas such as culture, education, fine arts, folklore and sports. The activities of houses regarding the protection and improvement of public health constitute the main subject of this study. After the People's Houses started to operate in 1932, the CHP brought organizations named People's Rooms to the country as small examples of People's Houses in the 1940s. Thus, these organizations, which had the opportunity to open up to the provinces, spread to all parts of the country with different branches. In the People's Houses in addition to Literature, History, Fine Arts, Representation, Sports, Public Courses and Courses, Library and Publications, Villagers, History and Exhibition Branches, there is also Social Assistance Branch; activities related to the development of public health were carried out under this branch. In this study, health policies before and after the Republic were primarily discussed. Then, the period from the opening of the People's Houses to its closing was given chronologically. The activities of the Houses for the protection of public health have been evaluated within the framework of the Social Aid Branch, where health-related activities are carried out. In addition to the main health care activities such as opening clinics, hospitals, hospice, dispensary, child maternity-nursing homes, nursery and treatment dormitories run by the branch, it also contributes to the development of health through collective events, conferences and media. Considering the spread of the activities across the country in terms of branches and activities and the number of citizens benefiting from health services, it will be seen how serious work People's Houses do for protecting public health.Item Halkevleri'nin toplum sağlığının korunmasına yönelik faaliyetleri (1932-1951)(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Aydoğan, Serap Demir; Aysal, Necdet; OtherIn this study, the establishment, expansion and closing adventure of the People's Houses in the period when it operated between 1932-1951 are discussed. Houses originally emerged within an organization based on the principles of Republican People's Party's Republicanism, Nationalism, Populism, Statism, Secularism and Revolutionism. People's Houses, which are based on the aim of adopting the national culture to the citizens and aiming the social, cultural and political development of the Turkish nation. It was established in 1932. It focuses on many areas such as culture, education, fine arts, folklore and sports. The activities of houses regarding the protection and improvement of public health constitute the main subject of this study. After the People's Houses started to operate in 1932, the CHP brought organizations named People's Rooms to the country as small examples of People's Houses in the 1940s. Thus, these organizations, which had the opportunity to open up to the provinces, spread to all parts of the country with different branches. In the People's Houses in addition to Literature, History, Fine Arts, Representation, Sports, Public Courses and Courses, Library and Publications, Villagers, History and Exhibition Branches, there is also Social Assistance Branch; activities related to the development of public health were carried out under this branch. In this study, health policies before and after the Republic were primarily discussed. Then, the period from the opening of the People's Houses to its closing was given chronologically. The activities of the Houses for the protection of public health have been evaluated within the framework of the Social Aid Branch, where health-related activities are carried out. In addition to the main health care activities such as opening clinics, hospitals, hospice, dispensary, child maternity-nursing homes, nursery and treatment dormitories run by the branch, it also contributes to the development of health through collective events, conferences and media. Considering the spread of the activities across the country in terms of branches and activities and the number of citizens benefiting from health services, it will be seen how serious work People's Houses do for protecting public health.Item Kıbrıs Barış Harekâtı'nın Türkiye ve Yunanistan basını eksenli analizi(Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2016) Yücesoy, Ozan; Aysal, Necdet; OtherKıbrıs Adası jeopolitik konumu sebebiyle her dönemde önemini korumuştur. Bu özelliği sebebiyle tarih boyunca çeşitli dönemlerde dikkatleri üzerine çekmiştir. 1570 yılında Osmanlı İmparatorluğu, Venedik himayesi altında bulunan Ada'ya fetih düzenlemiş ve 1571 yılında Kıbrıs'ı egemenliğine almıştır. Ada Osmanlı topraklarına dahil olunca, fetihte görev alan askerlerin bir kısmı Kıbrıs'ta bırakılmıştır. Ayrıca padişah emriyle Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde ikâmet eden Türkler, ihtiyaç dâhilinde Kıbrıs'a yerleştirilmiştir. Ada'daki Müslüman ve Türk nüfusu, Osmanlı iskân politikasının tipik örneği olan bu yöntemle sağlanmıştır. Kıbrıslı Türklerin kökeni, o yıllarda Ada'da bırakılan askerler ve sürgün hükmüyle gönderilen Anadolu Türkleridir. Kıbrıs'ın fethinden sonra Ada'da bulunan Ortodoks Rumlara kiliseleri geri verilmiştir. Başpiskoposa tanınan haklar ve imtiyazlar sayesinde kendi içinde yönetime sahip olan Kıbrıslı Rumlar, ticaret ile uğraşmışlardır. Osmanlı döneminde Ortodoks Rumların liderliği ve kendi içlerindeki yönetimi Başpiskoposlar tarafından gerçekleştirilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu adına vergiler Başpiskopos tarafından toplanmıştır. Avrupa'da yükselen milliyetçilik akımıyla Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yunan halkında "Megali İdea" oluşturulmuştur. 1821 yılında başlayan Yunan ulusunun bağımsızlık hareketi, ticaretle uğraşan Kıbrıs Rum toplumunu da etkisi altına almıştır. Mora Yarımadası'nda kurulan Yunan Devleti'nin ardından Megali İdea'da yer alan Enosis, Yunanistan ile birleşme fikri, Kıbrıslı Rumlar tarafından benimsenmiştir. 93 Harbi sonrasında imzalanan Ayastefanos Anlaşması sonuçlarından çekinen İngiltere, artan Rus gücü nedeniyle imparatorluk ticaret yolunun tehlikeye düşebileceğini düşünerek Osmanlı İmparatorluğu'ndan Kıbrıs'ın kendilerine kiralanmasını istemiştir. Osmanlı İmparatorluğu'na Rusya'nın saldırıda bulunması halinde askeri lojistik destek teklfinde bulunan İngiltere, 4 Haziran 1878 tarihli Kıbrıs Konvansiyonu ile Ada'yı kiralamıştır. Ada'ya İngilizlerin gelmesiyle birlikte, yönetici konumundan yönetilen konumuna geçen Kıbrıslı Türkler umutsuzluğa düşerken, Kıbrıslı Rumlar bu gelişmeyi Enosis yolunda bir adım şeklinde düşünerek memnuniyetle karşılamıştır. 1914 yılında İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'na dâhil olmasını bahane ederek, savaştan daha önce alınmış bir karar ile Ada'nın ilhakını açıklamıştır. 1923 yılında, Lozan Antlaşması'nda, Kıbrıs'ın İngiliz himayesi altında kalması, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmiştir. Kıbrıs'ın gün sonunda İngiltere tarafından kendisine verileceğine inanan Yunanistan, dolaylı yönden Kıbrıslı Rumları Enosis adına desteklemiştir. Buna karşın Türkiye Cumhuriyeti de iç meselelerin çözülmesinden sonra Kıbrıs ile daha fazla ilgilenmeye başlamış ve Kıbrıs Türklerine desteğini arttırmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında Kıbrıs'ta artan Enosis hareketleri sonucunda Rumlar tarafından 1950 yılında plebisit gerçekleştirilmiş ve bu karar BM'ye iletilmiştir. BM'den istenilen cevabın alınmaması üzerine, Enosis'in hayata geçirilmesi için Yunanistan'ın desteğiyle EOKA isimli bir örgüt kurulmuş ve İngilizlere karşı harekete geçilmiştir. İngiliz Polisleri arasında yer alan Kıbrıslı Türklerin de yaşanan saldırılarda hedef olmasıyla Ada'da Türkler ve Rumlar arasında çatışmalar başlamıştır. Çatışmalar sonrasında İngiltere, Yunanistan ve Türkiye'yi Londra'da 1955 yılında bir konferansa davet etmiştir. Türkiye, Kıbrıs meselesine resmen bu şekilde müdahil olmuştur. 1958 yılına gelindiğinde Kıbrıslı Türkler, Türkiye desteğiyle Enosis'e ve EOKA'ya karşı Türk Mukavemet Teşkilatını kurmuştur. Ada'da yaşanan çatışmaların ardından Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında imzalanan antlaşmalarla 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Cumhuriyetin kurulmasından üç sene sonra Makarios, Kıbrıs Anayasası'nda değişiklikler isteyince, Türk-Rum çatışmaları tekrardan başlamıştır. Kıbrıslı Türkler enklavlarda yaşamak zorunda kalmıştır. Gelişmelerin sonrasında Kıbrıslı Rumlar ekonomik refah seviyesini arttırırken, Kıbrıslı Türkler ekonomik zorluklar içerisine düşmüştür. Kıbrıs'ta havanın gerginleştiği ve toplumlararası çatışmaların yaşandığı bu dönemde Türkiye, Garanti Antlaşması'ndaki mevcut haklarını kullanarak, Ada'ya resmi olarak ilk kez müdahalede bulunmuştur ve Türk uçakları Ada'nın üstünde seyretmiştir. 1967 yılının 21 Nisan'ında Yunanistan'da yaşanan siyasi istikrarsızlık nedeniyle darbe olmuştur. Buna mukabil aynı yıl içinde Ada'da çatışmalar tekrardan başlamış ve sonrasında Kıbrıs'taki toplumların liderleri 1974 yılına kadar çeşitli görüşmeler gerçekleştirmiştir. Yunan Cuntası ile Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'un siyasi frekansları uyumluluk göstermemiştir ve sonucunda Enosis'ten uzaklaşan Makarios bağımsızlık çizgisini yaratmıştır.. Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında yaşanan bu hoşnutsuzluk,15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Cuntası'nın Kıbrıs'ta Makarios Hükûmeti'ni devirmek amacıyla darbe gerçekleştirmesine sebep olmuştur. Türkiye tarafından tehlike unsuru olarak görülen darbe sonrasında Türk askerleri, 1960 Antlaşmalarının vermiş olduğu haklara dayanarak, 20 Temmuz 1974 tarihinde Ada'ya Barış Harekâtı düzenlemiştir. Tarihe "Kıbrıs Barış Harekâtı" olarak geçen bu hareketin birinci ayağı, 22 Temmuz 1974 tarihinde sonlanmış, ateşkes ilan edilmiş ve ardından Cenevre görüşmeleri yapılmıştır. Konferans'ta Türk tarafı coğrafi temele dayalı federasyon önerisinde bulunmuştur. Konferanstan bir sonuç alınamaması, Türk askerlerinin hareket darlığı ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğinin sağlanamaması sebebiyle 14 Ağustos'ta II. Harekât gerçekleştirilmiştir. 16 Ağustos'ta ateşkes kararı taraflarca kabul edilmiştir.Item Millî mücadelede hava gücünün kullanılması(Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2022) Korkmaz, Erdal; Aysal, Necdet; OtherBirinci Dünya Harbi'ni Osmanlı adına bitiren Mondros Mütarekesi'nden sonra Anadolu işgal edilmeye başlanmıştır. İtilaf Devletleri, işgal bölgelerine kara gücü yanında hava unsurları da getirmiştir. Bu sırada Osmanlı Devleti'nin elinde 14'ü deniz olmak üzere 92 tayyaresi kalmıştır. Cephelerde kalan tayyarelerin çoğu İtilaf Devletlerinin eline geçmiş, çok azı kurtarılarak İstanbul ve Anadolu'daki bazı merkezlerde toplanmıştır. Aynı dönemde cephelerden getirilebilenlerle birlikte İstanbul'da 72 tayyare toplanmıştır. Mütareke hükümleri gereği 13 Kasım 1918'de İstanbul işgal edilirken, aynı gün 9 İngiliz ve 4 Yunan tayyaresinden oluşan bir hava filosu Ayastefanos'daki meydana inmiştir. İtilaf güçlerinin İstanbul'a getirdikleri tayyare miktarı zamanla değişirken, elde edilen istihbarat raporlarından İngiltere'nin Ayastefanos'a60 adet kara tayyaresi konuşlandırdığı öğrenilmiştir. Bu sıradaİstanbul'a Fransızlar 83, İtalyanlar ise 4 tayyare getirmiştir. Aynı dönemde İngilizlerin, İstanbul ve Çanakkale'ye birer tayyare gemisi ve Gelibolu'ya 45 adet deniz tayyaresi konuşlandırdığı istihbar edilmiştir. İtilaf Devletleri tarafından İstanbul Ayastefanos Tayyare İstasyonu işgal edilince, buradaki kullanılabilir 45 tayyare Maltepe'ye taşınmıştır. Ancak Maltepe'deki havacıların Anadolu'ya kaçma girişiminde bulunması üzerine, İngilizler tarafından tayyareler yakılmış ve burası tahrip edilmiştir. Bu olay sonrasında 15 Haziran 1920'de alınan kararla Osmanlı havacılığına son verilmiştir. Yunanlar, 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal ederken, buraya getirdikleri 29 kara ve deniz tayyaresi ile harp harekâtlarına şekil vermiştir. Batı Anadolu'daki Yunan tayyare miktarı 50'ye kadar çıkmış, hatta bir istihbarat raporunda Yunanların İzmir'e 180 tayyare getirdiği belirtilmiştir. Aynı dönemde İtalyanların, miktarı belli olmamakla birlikte Antalya ve civarında tayyareleri etkin bir şekilde kullandığı görülmüştür. Bu sırada başlayan Millî Mücadele hareketinin 13 Haziran 1920'de aldığı kararla ilk hava teşkilatı tesis edilmiştir. Aynı dönemde Konya'da 4'ü uçamaz durumda 17 tayyare olduğu görülmüştür. Yapılan hazırlıklardan sonra tayyare bölükleri kurulmak suretiyle, cephe hattında kullanılmaya başlanmıştır. Türk faal tayyare sayısının 1'e kadar düştüğü bir ortamda İtalya, Fransa ve Almanya'danyapılan alımlarla Büyük Taarruz öncesinde 41 faal tayyare cephe hattında konuşlanmıştır. Büyük Taarruz'unilk günü harp harekâta elde bulunan faal tayyarelerden 17'si iştirak etmiştir. Böylece bu tayyarelerle, hava harp görev ve faaliyetleri yerine getirilmiştir. Millî Mücadele esnasında Doğu Cephesi'nde Ermenilerin 6 tayyaresine karşı, Türk ordusunun elinde bulunan faal 3 tayyare ile harp harekât görevleri icra edilmiştir. Güney Cephesi'nde Musul civarında İngilizlerin ilk dönemlerde 50, daha sonra 100 tayyareden oluşan bir hava gücü harekâtlarına yön vermiştir. Bu cephe hattında tayyare bölüğü kurularak, Musul'a harekât icra edilmek istenmişse de Batı Cephesi'ndeki kritik vaziyet sebebiyle bu düşünceden vazgeçilmiştir. Aynı cephe hattındaki Adana'da Fransızlar, bölgeye getirdikleri 10 tayyare ile Antep, Maraş, Urfa ve Çukurova'da hava harekât görevleri icra etmiştir. Türk ordusunun bu coğrafya da tayyare kullanma imkân ve durumu söz konusu olmamıştır. Millî Mücadele dönemindeki havacılık faaliyetlerinin aktarıldığı bu tez çalışmasında, İtilaf Devletleri ile TBMM'nin hava gücü arşiv belgeleri ışığında ortaya konulacaktır.Item Osmanlı Donanma Cemiyeti'nin Sosyal ve Kültürel Çalışmalarına Bir Örnek: Osmanlı Denizcilik Yurdu(Ankara Üniversitesi, 2020-12-25) Aysal, Necdet; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi20. yüzyılın başlarında Balkanlardaki ayrılıkçı isyanlar ve Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki topraklarının İngiltere ve Fransa arasında paylaşılması, Osmanlı toplumunda endişe ve hayal kırıklığına yol açmıştır. Bu olumsuz tabloyu ortadan kaldırabilmek için ordu ve donanmanın bir an önce güçlendirilmesi gerekiyordu. Ancak devletin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar dikkate alındığında, bu düşüncenin topyekûn bir seferberlikle mümkün olabileceği kamuoyunda tartışılmaya başlanmıştır. Bu tartışmalar İstanbul’da Osmanlı Donanma Cemiyeti’nin kuruluş sürecini hızlandıracaktır. Vatanı koruma ve kötü gidişatı durdurabilmek için bir araya gelen gönüllü vatanseverler tarafından kurulan Cemiyet, Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi için çalışmalara başlamıştır. Cemiyet, yurt içi ve dışında örgütlenme çalışmalarına hız vermiş ve yapmış olduğu faaliyetlerle kısa süre içerisinde adını geniş kitlelere duyurmuştur. Cemiyetin başlıca gelir kaynaklarından olan aynî ve nakdi yardımlar, hazırlanan Usûl-i Cibâyet Talimatnamesi çerçevesinde toplanmıştır. Geniş halk kitlesinin desteğini alan Cemiyet, kısa süre içerisinde pek çok savaş gemisinin satın alınmasında aktif rol oynamıştır. Cemiyetin bağış elde etmek amacıyla yapmış olduğu sosyal ve kültürel etkinlikler arasında tiyatro, sinema, konser, spor, kitap, mecmua ve risale basımları yer almaktadır. Bu kültürel etkinliklere toplumun çok büyük bir kesiminin maddi ve manevi destek vermesi, halkın devleti kurtarmaya yönelik samimi çabası olarak değerlendirilebilir. Türk sporuna da büyük katkılar sağlayan Cemiyet, gençleri denizcilik ve deniz sporlarına özendirmek amacıyla “Denizcilik Yurdu” adıyla bir derneğin temellerini atmıştır. Bu çalışmada Osmanlı Donanma Cemiyeti’nin sosyal-kültürel çalışmaları ve Denizcilik Yurdu’nun faaliyetleri, TİTE Arşiv belgeleri çerçevesinde ele alınarak değerlendirilmiştir.