Sayı:46 (2020)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Türkiye Müzelerinden (İzmir – Marmaris) İki Harpokrates Figürü(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Arslan, Melih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada Türkiye’deki müzelerde yanlış teşhir edilen iki eser ele alınacaktır. Çalışmada değerlendirilen eserler İzmir Arkeoloji Müzesi ve Marmaris Arkeoloji Müzesi’nde yer alır. Eserlerden biri Mermer Roma Dönemi Heykeli diğeri ise altın amulet olarak tanımlanmıştır. Söz konusu eserlerin ikonografik olarak incelenmesi ve araştırılması neticesinde “Çocuk Harpokrates” heykeline ait tiplemeler olduğu anlaşılmaktadır. Harpokrates’in Mısır tanrılar panteonuna ait olduğu fakat bunun yanında Yunan ve Roma inancında da oldukça önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Çalışmamızda Mısır kökenli bu çocuk tanrının mitolojisi ve eserlerin ikonografik tasviri yapılacaktır. Söz konusu eserlere benzer örnekler verilerek bu eserleri Harpokrates olarak tanımlama nedenimiz gerekçelendirilecektir. Ne yazık ki Türkiye müzelerinde burada tanıtımı yapılan eserler gibi pek çok eser yanlış bir tanımlama ile teşhir edilmektedir. Bu çalışmanın müzelerimizdeki eserlerin yeniden farklı bir bakış açısı ile tekrar ele alınması için bir örnek olmasını amaçlamaktayız.Item Corinthian, Attic Black Figure and Red Figure Pottery from Sinope(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Kutalmış, Görkay; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makalede 1951 ve 1953 yılları arasında Sinope antik kentinde E. Akurgal ve L. Budde tarafından yürütülmüş olan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmış Korinth, Attika Siyah ve Kırmızı Figür seramikleri ele alınmıştır. Gerçekleşen bu kazılar dışında, Sinop’ta ele geçmiş diğer bazı buluntular da istatiksel analizlerde değerlendirilmiştir. Sinope’de ele geçmiş en erken Korinth seramik buluntusunun GPK dönemine tarihlenebilecek bir oinokhoe olduğu ve bu buluntunun Kıta Yunanistan’dan ithal edilmiş şimdilik bilinen en erken seramik olduğu anlaşılmıştır. Diğer Karadeniz yerleşimleriyle benzer seramik yoğunlukları gösteren Sinope’de Attika üretimi kırmızı figürlü seramiklerin miktarının MÖ. 5. yüzyıl sonlarında Perikles döneminde başlayan yeni kolonizasyon politikaları çerçevesinde Atina’dan Sinope’ye yerleştirilen Atina vatandaşlarının kente gelmesinden sonra çoğalarak artış gösterdiği görülmektedir. The article deals with Corinthian; Attic Black and Red Figure pottery finds from the excavations conducted by E. Akurgal and L. Budde in the ancient city of Sinope between 1951 and 1953. The study also assesses relevant pottery finds which were found in successive periods found in Sinope and their evaluations in statistical analysis. Assessment of the pottery finds has indicated that the earliest Corinthian products in Sinope is represented by an oinochoe from LPC period. Having relatively parallel pottery densities with the other cities on the Black Sea area, the amount of Attic red-figured ceramics in Sinope appear to increase after the arrival of the Athens citizens, who settled in Sinope, after the new colonization policies that was promoted during reign of Pericles in the last quarter of the 5th century BCE.Item Isparta Arkeoloji Müzesi’ndeki Mezar Taşlarının Yeniden Değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Özgan, Ramazan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiIsparta Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen ve bugüne değin iyi koruna gelmiş iki adet anthemionlu mezar taşı define arayıcıları tarafından ortaya çıkartılmıştır. Delipınar Tümülüsü olarak adlandırılan mezar yapıtı, Isparta İli, Senirkent İlçesi Yassıören Kasabası’nın 2 km. doğusunda, antik Tymandos Öreni’nde bulunmaktadır. Dikdörtgen prizma biçimli mezar taşlarının yüksekliği 2.80 m. olup, Anthemionlu taçlarının yükseklikleri de 30-35 cm. dir. Anthemion taçları da 23-24 palmet yapraklarından oluşmaktadır. Her iki stel ile birlikte bir de Sfenks betimlemeli 137 x 100 x 32 cm. boyutlarında üçüncü bir kabartma ele geçmiş olup, Sfenks üçgen alınlıklı bir çerçevede sağa yürür biçimde betimlenmiştir. Söz konusu bu üç yapıt N.M. Özsaitler tarafından 1974 yılında fotoğraflarla belgelenmiş, 2005 yılında da bilim dünyasına tanıtılmıştır. Daha sonraları eserler, Isparta Müzesi kataloğunda özetlenmiş, sonra da Anthemion stelleri sevgili B. Hürmüzlü tarafından ayrıntılı ve bilimsel değerlendirmelerle ele alınmışlardır. B. Hürmüzlü her iki Anthemion stelinin içerdiği teknik ve motifsel özelliklerden, aynı dönem olduklarını hem de aynı atölye ürünü olduklarını haklı olarak saptamıştır. Stilistik değerlendirmeler sonucunda, Anthemion stellerini, İonya stellerine benzerliklerini işaret ederek, M.Ö. Geç 6. yy sonlarına tarihlemiştir. B. Hürmüzlü’nün özellikle kronolojik saptamalarına şüpheyle baktığımızdan, stellerin hem tipolojik, hem de kronolojik benzerlerinin daha iyilerini ve paralellerini arayarak, Kyklad adalarının ünlüsü olan Amorgos ve Paros Adaları’nda olduklarını saptadık. Amorgos ve Paros Adası Anthemion stelleriyle yaptığımız stilistik değerlendirmeler sonucu, Isparta, Delipınar kökenli mezar taşlarını M.Ö. 480-470 yıllarına tarihledik. Söz konusu Delipınar Tümülüsü’ne ait üçüncü bir eser de, vurgulandığı gibi, kadın başlı, aslan gövdeli ve kuş kanatlı mitolojik yaratık Sfenks betimlenmiştir. Dolgun ve ağır vücut yapısı, kuvvetli bacaklarıyla yürüyüş halinde betimlenen Sfenks’in kanat teleklerinin, Anthemion’un palmet yapraklarına benzerliği dikkat çekmektedir. Bunlara ilaveten Sfenksin geniş ve ağır, sarkık yüz yapısının yanı sıra, etli ve kalın göz kapaklarıyla hareketsiz ve somurtkan fizyonomik ifadesi, ciddi stil dönemi mutsuz ifadeyi çağrıştırmaktadır. Bu stilistik bağlamda Sfenks’in en yakın benzerlerinden biri M.Ö. 470 yılları civarına tarihlenen “L'exaltation de la fleur” olarak adlandırılan Louvre Müzesi’ndeki zengin içerikli kabartmadır. Anthemion stelleriyle çağdaş olan Sfenks kabartmasının da aynı Tümülüs mezar yapıtına ait olup, yontuculuğuyla ünlü Paroslu yontucular tarafından üretildiklerine inanmaktayız.Item Batı Anadolu’da Levallois Tekniği: Sürmecik Paleolitik Açık Hava Yerleşimi Üzerinden Bir Değerlendirme(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Karahan, Göknur; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSürmecik açık hava yerleşimi, Batı Anadolu, Uşak İli’nde konumlanan Paleolitik bir alandır. 2016-2017 yılları arasında gerçekleştirilen kurtarma kazılarında stratigrafik bir veriye rastlanılmamasına rağ-men, elde edilen 86.246 adet yontmataş malzeme bugün Türkiye’nin en büyük Paleolitik koleksiyonunu oluşturur. Kurtarma kazılarında tespit edilen yontmataş endüstrisinin büyüklüğü, tüm malzemelerin üretim zincirleri içerisinde incelenmesine olanak sağlamıştır. Bu çalışma, hazırlanmış çekirdekler içerisinde %57,87 oran ile temsil edilen Levallois tekniğiyle ilişkili öğelerin tekno-tipolojik analizine odaklanarak Batı Anadolu için bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır. Ulaşılan sonuçlara göre, Sürmecik’te Levallois tekniğinin görü-nümü hazırlık ve çıkarım yöntemlerine bağlı olarak çeşitlilik sunmaktadır. Levallois çekirdekler ve ürünler Levallois’nın Hacimsellik Kavramı ile uyumludur, ancak çoğunlukla hammadde ile ilişkili olarak bazı yerel teknik uygulamaların varlığı da görülmektedir. Sürmecik Levallois tekniği, bölgede yüzey araştırmaları ile izlediği-miz tek ve az sayıda oldukları için anlamlandıramadığımız unsurları yoğun ve bir bütün olarak barındırarak bölgenin Paleolitik Çağ endüstrilerine büyük bir katkı sağlamaktadır.Item Arkeoloji Mikroskop Altında: Tarihöncesi Yerleşmelerin Yorumlanmasında Arkeolojik Mikromorfolojinin Katkısı(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Uzdurum, Melis; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiFen bilimsel yöntemlerin arkeoloji dünyasında kalıcı bir yer edindiği 1960’lardan bu yana mikroskobik ve ultramikroskobik analizlerin hızla arttığı görülür. Başlangıçta küçük fakat gözle görülebilen maddi kültür ögelerinin, küçük parçaların incelenmesinde kullanılan bu analizlerin sınırları zamanla sedimanlar, mineraller, mikroorganizmalar gibi mikron ölçeğindeki kalıntı ve hatta izleri de içine alacak şekilde genişlemiştir. Bugün geldiğimiz noktada dönüşen yaklaşımlar ve gelişen teknikler ile geçmiş yaşam daha yüksek çözünürlükte incelenebilmektedir. Arkeolojik mikromorfoloji buna katkı sunmakla kalmayıp mikro bağlamın kurulmasını sağlayan bir yöntem olarak ön plana çıkar. Yöntemin günümüz Türkiye arkeolojisinde özellikle de tarihöncesi araştırmalarında halen yeterince tanınır olmadığı, analizlerin münferit örneklerle sınırlı kaldığı görülür. Bu yazıda arkeolojik mikromorfoloji, incelediği kalıntılar ve ilgi alanına giren konuların arkeolojiye sunduğu katkı çerçevesinde ilk kez kapsamlı olarak sunulmaktadır. Bu bağlamda yazı hem Türkçe literatürde arkeolojik mikromorfoloji ile ilgili kuramsal ve terminolojik bir altlık oluşturulmasına hem de arkeolojik mikromorfolojinin Türkiye arkeolojisindeki yerinin sağlamlaştırılmasına katkı sağlamaktadır.Item Sürmecik (Banaz – Uşak) Paleolitik Açık Hava Yerleşimi Kenar Kazıyıcıları(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Sarıoğlu, Engin Koray; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSürmecik Paleolitik Açık Hava Yerleşimi hem Dünya hem de Anadolu arkeolojisi açısından oldukça önemli bir yerleşim yeridir. Yerleşim yeri, buluntu topluluğu açısından, tipolojik olarak Orta Paleo-litik Dönem olarak nitelendirilir. Kenar Kazıyıcılar Orta Paleolitik Dönem’de en sık rastlanan alet grubudur. Paleolitik Çağ’ın her döneminde görülebilen bu aletler özellikle Orta Paleolitik’te çok fazla çeşitlenme gös-termiştir. Kenar kazıyıcılar bu çalışma kapsamında incelenen küçük alet grubu içerisinde dişlemeli aletler, çontuklu/çentikli aletler, düzeltili yonga ve dilgilerden sonra dördüncü büyük grubu oluşturur. Kenar kazı-yıcıların literatürde bilinen bütün alt tiplerine bu yerleşim yerindeki 1854 adet kenar kazıyıcı içinde rastlamak mümkündür. Tek kenar kazıyıcılar 1015 örnek ile temsil edilir. Yatay kenar kazıyıcılar 302, iki kenar kazıyı-cılar 219, yöneşen kenar kazıyıcılar 167 adettir. Bileşik aletlerin sayısı 151’dir. 1449 örnek yonga üzerine, 405 örnek dilgi üzerine yapılmıştır. Kenar kazıyıcıların yapımında çakmaktaşı, radyolarit, kalsedon ve kuvarsit olmak üzere 4 adet hammadde tipi tercih edilmiştir. Moustérien’in bu karakteristik aletleri çok çeşitli işlevlere yönelik kullanılan aletlerdir. Buluntu yerinin keşfi ile Batı Anadolu’da Paleolitik Çağ açısından bir bütünlük sağlanmıştır.Item Orta Batı Anadolu Neolitik Çağ Obsidiyen Dağılımında Sosyal İletişim Ağlarının Rolü(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Bostancı, Nehir Kolankaya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTarihteki en eski takas malzemelerinden biri olan obsidiyen, tarihöncesi yerleşim yerlerinin birbirleri ile olan iletişimini belirlemede kullanıldığı gibi bu dönemlerdeki sosyal yaşantının yapısı hakkında da bilgi vermektedir. Söz konusu iletişimin yapısı ve boyutu hakkında takas/ticaret ağları önemli bir bilgi kaynağını oluşturmaktadır. Obsidiyen kaynak yerleri ile ele geçtiği buluntu yerleri arasındaki mesafelerin tespit edilmesi ile birlikte bu ilişki ve takas modelleri de belirlenebilmektedir. Obsidiyen dağılımı, bir dizi iklimsel, coğrafik ve ekolojik koşullar ile sınırlandırılmış olmasına rağmen, aslında ekonomik ve sosyal temellere de dayanmaktadır. Buna göre, her bir takas modeli farklı sosyal organizasyon formları ile ilişkilidir. Bu modelleri belirlemede, buluntu yerlerinin sosyo-ekonomik yapılarının yanı sıra hammadde kaynaklarının kullanımı, üretim organizasyonu ve tüketim alışkanlıkları gibi faktörlerin de incelenmesi gerekmektedir. Obsidiyen dağılımında sosyal iletişim ağlarının rolünün anlaşılması için, bu çalışma kapsamında Orta Batı Anadolu’da yer alan Neolitik Çağ buluntu yerlerinden ele geçen obsidiyen buluntular üzerine yapılan arkeolojik çalışmalardan yararlanılmıştır. Bu amaç doğrultusunda söz konusu döneme tarihlenen buluntu yerlerindeki obsidiyen kullanımı, yerleşimlerin hammadde kaynaklarına olan mesafeleri incelenerek elde edilen bilgiler obsidiyen dağılımında sosyal iletişim ağlarının rolünü belirlemede kullanılmıştır. Böylece, arkeolojik ve etnografik veriler kullanarak, prehistorik yerleşimler arasındaki kompleks takas ve etkileşim ağının varlığı üzerindeki sosyal ve ekonomik etkiler ortaya çıkarılmıştır.Item Anadolu Arkeolojisinde Göçebeler ve Görünürlükleri(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Aksoy, Belgin; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmanın amacı, göçebeliğin başta Anadolu arkeolojisi olmak üzere Eski Çağ araştırmala-rında ele alınışını irdelemektir. İnsanlığın aslında en uzun dönemi olan Paleolitik Çağ’da günlük yaşam ha-reket halinde olmayı gerektirmiştir. Bu dönemin sonlanmasıyla, bir taraftan yerleşik yaşama ilk adımlar atıl-mış, diğer taraftan hayatta kalmaya yönelik yeni stratejiler geliştirilmiştir. Toprağa bağlı bir üretimin en dikkat çekici özelliği, karmaşık süreçleri de beraberinde getirmesidir. Bu zaman içerisinde belli alanların uzmanlık haline gelmesinin önünü açmıştır. Hayvancılık bunlardan birisidir ve bunun şekillendirdiği hareketlilik Pale-olitik Çağ’dan bilinen hareketlilikten daha farklı nitelikler sergiler. Etnografik gözlemler göçebelerin tarımcı topluluklarla bazen yan yana bazen iç içe yaşadıklarını ortaya koyarken, filolojik veriler de özellikle Mezo-potamya’dan bazı bilgileri vermektedir. Göçebe topluluklar yerleşik topluluklarla ilişkilerine göre ikiye ayrı-lırlar. Buna göre göçebeliğin yerleşiklikle iç içe geçmiş biçimi kapsayıcı göçebeliktir. Dışlayıcı göçebelikte ise böyle bir ilişki yoktur. Ayrıca hareket alanlarına göre ufki ve dağ göçebeliği olarak ikiye ayrılırlar. Anadolu’da özellikle ikincisi çok yaygın olarak görülmektedir. Bu durumun geçmişte de farklı olmadığını düşünmek için nedenler vardır. Hayvancılığın şekillendirdiği göçebelik biçiminin Neolitik Çağ’a kadar uzanan bir geçmişi olabileceğine yönelik veriler mevcuttur. Ancak toplumun gruplara ayrılmasını gerektirecek ölçüde bir uz-manlık olarak karşımıza Kalkolitik Çağ’dan itibaren çıkar. Mezopotamya’da yazılı kaynaklar üzerinden ora-daki göçebelerin kentsel nüfusla nasıl bir ilişki içinde olduğunu görmek mümkündür. Anadolu’nun tarih öncesinde Mevsimlik yerleşimlerin varlığını doğrulayabilecek kimi çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Doğu Anadolu’nun yanı sıra Güneybatı Anadolu’nun kimi yerleşimleri için bu olasılık mevcuttur. Hitit Dö-nemi ile artan yazılı kaynaklar dikkate alındığında göçebe topluluklar hakkında yoruma açık da olsa kimi ifadelere ulaşmak mümkündür. Kıt kaynakların paylaşımının göçebe ve yerleşikler arasındaki temel gerilim olduğu Ortadoğu örneğinden farklı olarak, Anadolu’da göçebe kavimler üzerinde güç kurmak isteyen bir merkezi hükümet ve ona karşı direnen gruplar söz konusudur. Arkeolojik araştırmalarda göçebeliğin ince-lenmesi için yapılması gereken uygulamalar pek çok zorluk barındırsa da, saptanması zor bu topluluklar hakkındaki soruları netleştirmenin hala yolları vardır. Bunun için arkeolojik çalışmalarla yanıtlanmak istenen ana soruda bir değişiklik yapılması gerektiği gibi, yeni teknolojileri içeren yeni stratejilerin uygulanması da zorunludur. Göçebelere ait maddi kültürün sistematik bir şekilde incelenmesi de büyük önem arz eder.Item Dirhelerin Kronoloji Sorunsalı Kapsamında Önemli Bir Veri: Pinişa (Şırnak-Uludere)(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Coşkun, Nilgün; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiVan Gölü Havzası ile Kuzey Mezopotamya arasındaki yüksek rakımlı kuşağın büyük bir kısmını oluşturan Dağlık Şırnak bölgesinde, 2017’den itibaren sistematik yüzey araştırmaları yürütülmektedir. Bölge, Orta Demir Çağ’da Urartu ve Assur devletleri arasında tampon bölge durumundadır. Çalışmalarımız sıra-sında batıda Gabar Dağı’ndan başlayan ve doğuya doğru artan bir şekilde devam eden dirhe türü yapılar tespit edilmiştir. Dirhe, kiklopik tarza inşa edilmiş kule biçimli yapılara bölge halkı tarafından verilen isimdir. Birbirini görecek şekilde izlemsel noktalara yapılmış bu yapılar, gruplar halinde bir rota oluşturur. Kanımızca, büyük ölçüde askeri amaçlarla tasarlanmışlardır. Geniş bir coğrafyaya yayılmış, büyük bir mimarlık sisteminin par-çaları durumundaki dirheler ile ilgili bilinmeyen pek çok nokta vardır; en önemli sorulardan biri ise yapıldık-ları dönemdir. Kronoloji probleminin temel nedeni; Van Gölü Havzası’nın güneyi ve Kuzeybatı İran’da yapılan önceki yüzey araştırmalarında ve bizim çalışmalarımızda dirhelerin içinden kesin tarihlendirmeye yardımcı olacak miktarda materyal malzeme bulunamamış olmasıdır. Dönem önerileri çoğunlukla mimari özellikler göz önünde bulundurularak yapılmıştır. 2019 yılında Şırnak-Uludere’de Pinişa mevkiinde bulduğumuz dirhe, hemen yanına yapılan yeni askeri noktanın inşaatı sırasında oldukça tahrip görmüştür ve yıkıntılar içinden toplanan, görece yoğun çanak çöm-lek buluntusu, bu tip yapıların tarihlendirilmesine katkı sunabilecek durumdadır. Pinişa dirhede bulunan çanak çömlekler, yüzey araştırmamız sırasında daha önce dirhelere çok yakın konumda bulduğumuz kale, yerleşim ve mezarlardan bulunan örnekler ile yakın benzerlik içindedir. Çanak çömlekler büyük ölçüde, Van Gölü Havzası ile özellikle de Hakkâri M2 mezarında tespit edilmiş olan Pembe-Devetüyü Mallar ile paralellik gösterir. Bazı form ve bezeme unsurlarının da Orta Demir Çağ’da bölgede kullanıldığı görülür. Dirhelerin hiç değilse bir kısmının Urartu Krallığı öncesinde yapıldığını ve belki de uzun süre kullanıldığını şu anki sonuçlarımızla söylemek yanlış olmayacaktır.Item Hakemi Use Excavations Within the Ilisu Project(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Tekin, Halil; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiHakemi Use is located in the Upper Tigris valley. This mound settlement is ca. 150 km to the north of the modern Turkish-Syrian border. This site is within the flooding zone of Ilısu Dam built on the Tigris River. The excavations were started in 2001 and were completed in 2012 by a Turkish team from Hacettepe University at Ankara. The site consists of two indi-vidual settlements situated 200 m apart. The eastern one, known as Hakemi Use II, was a small Medieval (14th century) settlement. Hakemi Use I, to the west, contain just two periods: Late Assyrian and Late Neolithic. The archaeological deposit at Hakemi Use I are approxi-mately four-meter deep and contain two building levels for Late Assyrian, and five building levels for Late Neolithic. This study covers a general assessment of the excavations carried out in the Hakemi Use I settlement. Hakemi Use Yukarı Dicle Vadisinde konumlanmaktadır. Bu höyük yerleşimi günümüz Türkiye-Suriye sınırının yaklaşık 150 km kuzeyindedir. Yerleşim Dicle Nehri üzerine inşa edilen Ilısu Barajı göl sahasında kalmaktadır. Kazılar Ankara Hacettepe Üniversitesine mensup bir heyet tarafından 2001 yılında başlatılmış ve 2012 yılında sonlandırılmıştır. Burası birbirinden bağımsız 200 m uzaklıkta iki yerleşimden oluşmaktadır. Bunlardan doğuda bulunan ve Hakemi Use II olarak anılan küçük yerleşim Orta Çağ’a (14.yy) tarihlendirilmiştir. Batıdaki Hakemi Use I yerleşimi ise Geç Assur ve Geç Neolitik olmak üzere sadece iki dönemde iskan edilmiştir. Yaklaşık 4 metrelik arkeolojik dolguya sahip olan Hakemi Use I yerleşiminde Geç Assur dö-nemi 2 yapı katı, Geç Neolitik ise 5 yapı katı ile temsil edilmektedir. Bu çalışma Hakemi Use I yerleşiminde yürütülen kazıların genel değerlendirmesini içermektedir.Item Yakın Doğu’da Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem’de Yerleşik Yaşam ve Depolama Birimleri Üzerine Bazı Gözlemler: Boncuklu Tarla Örnekleri(Ankara Üniversitesi, 2020-11-12) Kodaş, Engin; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiNeolitik Çağ boyunca inşa teknikleri, formları ve boyutları açısından önemli değişimlere uğra-yan depolama birimlerinin (silolar, hücreler, binalar) söz konusu dönem topluluklarının ekonomik yapı-lanmalarının mimari olarak yansımaları oldukları öne sürülmektedir. Depolama birimlerinin ekonomik bo-yutlarının yanı sıra söz konusu birimlerin bulundukları mekânsal konumlanmalar aynı zamanda Neolitik Çağ topluluklarının köy-mekân yerleşme düzenleri ve dönemin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapı-lanmalarının mimari kalıntılar üzerinden incelenmesine de katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda depolama bi-rimlerinin tipolojik gelişimleri, inşa biçimleri, mekânsal konumlanmaları, nasıl kullanıldıkları gibi bazı soru başlıkları konu üzerine yapılan araştırmalar için ayrı bir önem teşkil etmektedir. Söz konusu sorunsallar ay-nı zamanda depolama birimlerinin Yakın Doğu’da Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem boyunca nasıl bir kronolojik değişim geçirdikleri ve avcı-toplayıcı-balıkçı ekonomi modelinden besin üretimine doğru deği-şim yaşayan söz konusu dönem topluluklarının ekonomik yapılanmaları içerisinde nasıl bir rol oynadıkları gibi bir takım tartışmalara neden olmaktadır.Item Zeugma’dan Ele Geçen Geç Roma Kırmızı Astarlı Seramikleri(Ankara Üniversitesi, 2020-11-12) Erol, Ayşe Fatma; Tamer, Deniz; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiZeugma Antik Kenti, günümüzde Gaziantep İli, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içinde, Fırat nehri kıyısında yer almaktadır. Makale konusunu oluşturan malzeme, Zeugma Doğu Konut alanlarında gerçekleştirilen kazılar çerçevesinde A, B Evi olarak adlandırılan konut alanlarından ve kısmen bu evlerin üzerine inşa edilen Geç Antik Dönem duvarlarının oluşturduğu mekanlardan ele geçen farklı gruplara ait ithal kırmızı astarlı seramik örnekleridir . Geç Antik Dönem’de Roma Dönemi sigillatalarının yerini alan kırmızı astarlı seramikler, deniz ticaretinde kullanılan ana rotaların belirlenmesi ve söz konusu dönemde yerleşim kronolojisinin oluşturulmasına katkı sunması bakımından oldukça önemlidir. Sözü edilen konutlardan ele geçen kırmızı astarlı seramik gruplarına ait; ARS, PHRS ve LRD formları saptanmıştır. Örneklerin değerlendirmesinde; kırmızı astarlı seramikler üzerinde ayrıntılı tanım ve değerlendirmelerde bulunan John W. Hayes’in ana form ve alt tip sınıflandırması ve bunlarla ilgili tanımlama ölçütleri temel alınmıştır. İlgili gruplara ait örnekler; teknik bilgileri, form tanımları, çizim ve fotoğraflarıyla birlikte Zeugma ile ilişkili yakın coğrafyaya ait örneklerle analoji kurularak metin içinde sunulmaktadır. Malzeme üzerinden yapılan değerlendirmeler ışığında, kentin Geç Antik Dönem seramik tipolojisi ve kronolojisini saptamak, kırmızı astarlı seramiklere ait yoğun kullanılan kap formlarının belirlenmesi ve bu bağlamda kentin MS 4. yüzyılın sonu – MS 7. yüzyılın ilk yarısı arasında Doğu Akdeniz genelinden Zeugma özeline doğru ticari ilişkilerinin saptanmasına ışık tutacak verilerin sunulması makalenin temel amacıdır. Çalışma konusunu oluşturan seramiklerde karşılaşılan fomlar ve bunların alt tipleri, kronolojileri ve oranları karşılaştırmalı istatistiklerle okuyucuya sunularak, Zeugma’nın ticari bağlantıları bölgesel ölçekte diğer merkezlerle karşılaştırmalı olarak yorumlanacaktır.Item Çemka Höyük’te Açığa Çıkarılan Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem A Evresi Radyan Planlı Yapıları(Ankara Üniversitesi, 2020-11-12) Çİftçi, Yunus; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSon yıllarda, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde baraj kurtarma kazılarıyla paralel olarak artan arkeolojik kazı çalışmalarında bölgenin uzak geçmişine dair önemli bilgiler elde edilmiştir. Bilhassa Ilısu Barajı ve HES Projesi kapsamında yapılan arkeolojik kazılar sonrası bölgenin Neo-litik Çağ kültürleri üzerine önemli veriler ortaya çıkarılmıştır. Bu bağlamda Ilısu Barajı ve HES Projesi kapsamında 2019 yılında Çemka Höyük’te yürütülen arkeolojik kazılar Yukarı Dicle Vadisi Çanak-Çömleksiz Neolitik dönem A evresi ve Geç Epi-Paleolitik dönem hakkında önemli bilgiler vermektedir. Yerleşim yerinde çok sayıda yuvarlak planlı yapı, yontmataş ve sürtme taş alet ve mezar açığa çıkarılmıştır. Çemka Höyük yerleşim yerinin bir diğer özelliği ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde örneği olmayan ve daha çok Suriye’de bulunan yerleşim yerleri ile özdeşleştirilen Rad-yan Planlı (içten köşeli bölmeli yuvarlak planlı) yapıların bulunmasıdır. Hem Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem’de bölgenin kültürel yapısı hem de çevre bölgelerle olan ilişkisi hakkında önemli bilgiler vermektedir.Item Karahayıt (Aiolis) Arkeolojik Araştırmaları ve Olası Bir Açık Hava Kutsal Alanı(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2020) Erdan, Emre; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi; Kolancı, Bilge Yılmaz; Taşpınar, Pınar: Karahayıt1, İzmir ili, Aliağa ilçesi, Güzelhisar Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. 2018 yılından itibaren söz konusu mevkiiyi de içine alan geniş bir alanda tarafımızca Tisna Antik Kenti ve Yakın Çevresi başlıklı bir arkeolojik yüzey araştırması projesi hayata geçirilmiş, bu kapsamda kentin yakın çevresinde de incelemeler gerçekleştirilmektedir. Araştırma sahasında yer alan Güzelhisar Mahallesi incelemeleri esnasında Karahayıt Mevkii ziyaret edilmiştir. Burada tespit edilen buluntular aracılığıyla Karahayıt Mevkii’nin Geç Arkaik Dönem’den başlayarak öncelikle bir kutsal alan olarak değerlendirildiği düşünülmektedir. Alanın Roma Dönemi’nde bir çiftlik ya da işlik alanı olarak kullanılmış olabileceği ve daha sonra Geç Bizans Dönemi’nde ise küçük bir nekropol alanı içerisinde kalmış olduğuna inanılmaktadır. : Karahayıt is located within the borders of Güzelhisar District of Aliağa of İzmir province. Since 2018, an archaeological survey project titled Ancient Tisna and Its Clouse Surrounding has been implemented by us in a wide area including the said location. As a result of the examinations, Karahayıt Site visited during the surveys of Güzelhisar Neighborhood in the research area. It’s thought by the examinations identified here indicate that Karahayıt Site was first considered as a sacred area starting from the Late Archaic Period. It’s believed that the area could have been settled as a farm or workshop during the Roman Period, and later remained within a small necropolis area during the Late Byzantine Period.