Cilt:41 Sayı:72 (2022)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item BÜLENT ECEVİT: DP İKTİDARINA MUHALİF AYDIN / SİYASETÇİ SİLUETİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Özkandaş, Yaşar; Other; OtherMustafa Bülent Ecevit, Türk siyasal hayatını şekillendiren en önemli aktörlerden biri olmuştur. 1950’lı yıllar-dan itibaren Türkiye’deki siyasal yaşam üzerine düşünmeye başlamıştır. Çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan köşe yazılarında DP iktidarına karşı oldukça sert bir muhalefet sergilemiştir. Bir müddet sonra da aktif siyase-te katılmıştır. Bu çalışma Ecevit’in Ulus, Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerindeki yazılarından hareketle 1950’li yıllardaki siyasal tavrını ve görüşlerini ortaya koymayı amaçlamıştır. Yapılan çözümleme sonucunda Ecevit’in, DP iktidarıyla birlikte başlayan dönemi Türk demokrasinin gelişimi üzerinde olumsuz etkiler bırakan bir dö-nem olarak tasvir ettiği gözlemlenmiştir. Kuvvetler ayrılığına dayalı ve anayasal kurumlar vasıtasıyla denetle-nebilen bir parlamenter sistemi DP’ye alternatif bir siyaset anlayışı olarak öne sürdüğü görülmüştür.Item İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA İNGİLTERE-ALMANYA MÜCADELESİNDE KUZEY ATLANTİK MERKEZLİ DENİZ ABLUKASININ STRATEJİK ÖNEMİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Çınar, Burak; Other; OtherDeniz ablukası düşmanı barışa zorlayan bir strateji olup, her iki dünya savaşında da öncelikle İngiltere tarafından Almanya’ya uygulanmıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın seyri sırasında Almanya, ablukayı İngiltere’ye çevirmeyi başarmıştır. ABD savaşa girdikten Müttefikler ablukayı yeniden Almanya’ya çevirmiş ve bu üstünlük Avrupa’daki savaş sona erene kadar devam etmiştir. Bu çalışmada İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya ve İngiltere arasında karşılıklı uygulanan deniz ablukasının başlangıcı, gelişimi ve sonuçları anlatılmakta ve ablukanın stratejik ve teknolojik boyutları analiz edilmektedir.Item SERBEST CUMHURİYET FIRKASI’NDA GENEL SEKRETERLİK KURUMU VE NURİ CONKER’İN GENEL SEKRETERLİĞİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Gülen, Ahmet; Other; OtherTürkiye’de Cumhuriyet devrinde kurulan ikinci muhalefet partisi olan Serbest Cumhuriyet Fırkası siyasî tarihimizde önemli yere ve farklı özelliklere sahiptir. Parti bizzat Cumhurbaşkanı ve CHF Genel Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın isteği ve desteğiyle ortaya çıkmıştır. Hem Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar ve iktidarın denetlenememesi gibi unsurlar ve hem de tek partili sistemin Batı’daki negatif algısı bu muhalefet partisinin teşkilinde ana etkenler olarak görülmektedir. Kısa zaman içinde iktidar politikalarından memnun olmayan çevrelerin büyük ilgisiyle karşılanan SCF’nin bir başka önemli özelliği de kurucu kadrosu arasında Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşlarının bulunmasıdır. Bu isimlerden birisi olan Nuri Bey, partinin Genel Sekreterliği’ni üstlenmiş ve sadece üç ay kadar siyaset sahnesinde kalan bu partinin liderden sonraki ikinci ismi olmuştur. Bu çalışmada SCF Genel Sekreteri Nuri Bey’in parti adına yürüttüğü siyasî faaliyetler ele alınacaktır.Item KADROCULAR VE AHMET AĞAOĞLU TARTIŞMALARI(Ankara Üniversitesi, 2022) Türkislamoğlu, Elif; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürk düşünce dünyasının önemli yayın hareketlerinden biri olarak 1932-1934 yılları arasında faaliyetlerini sürdürmüş olan Kadro dergisi yazarları ile hem Türkçülük hem de Türkiye’de liberalizmin öncü isimlerinden biri olan Ahmet Ağaoğlu arasında gazete yazıları üzerinden yapılan tartışmalar genç Cumhuriyet’in kalkınmasının hangi ilkeler etrafında olması gerektiği üzerine dikkate değer bir fikri mücadele niteliğindedir. Tartışma esas olarak Şevket Süreyya Aydemir’in 1932’de yayımlanan ve Kadro hareketine zemin teşkil eden düşüncelerinin yer aldığı İnkılâp ve Kadro (1932) kitabına ilişkin olarak Ahmet Ağaoğlu’nun Cumhuriyet gazetesinde yaptığı yorumları üzerine başlamıştır. Bu yazılara karşılık olarak yine aynı gazetede Şevket Süreyya Aydemir’in cevabi yazıları yayımlanmıştır. Sonrasında iki düşünürün yeniden cevap vermesiyle devam eden tartışmaya Yakup Kadri Karaosmanoğlu da 1933 yılı başlarında Vakit gazetesinde yazılarıyla dahil olmuştur. Bu çalışmada Ahmet Ağaoğlu ve Kadrocular arasındaki tartışmanın düşünsel yönleri üzerinde durulmaya çalışacaktır. Böylelikle Cumhuriyet’in kuruluşunun onuncu yılına doğru meydana gelen tartışma çerçevesinde Türk inkılabının nasıl yol alması gerektiği, özellikle toplumsal ve ekonomik kalkınmanın hangi ilkeler etrafında gerçekleştirilmesi konularında devrin önde gelen iki farklı düşünce odağının yaklaşımlarına ilişkin bir çıkarsama yapılması amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda önce Kadro hareketi ve Ahmet Ağaoğlu hakkında kısaca bilgi verilecek, ardından gazete yazılarına ve Kadro dergisine yansıyan tartışma metinleri ele alınacaktır.Item BİR ALMAN SUBAYININ GÖZÜNDEN OSMANLI ASKERİ EĞİTİMİ; GOLTZ PAŞA VE ARAZİ EĞİTİMİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Şimşeker, Somer Alp; Other; OtherBu çalışmada, 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda askeri reformları yönetmek üzere görevlendirilen Colmar Von Der Goltz’un askeri talim ve terbiye hakkındaki görüşleri yeni askeri tarihçilik ve topyekûn harp kavramları içerisinde değerlendirilecektir. 19. Yüzyıl küresel bir değişimin simgesi olmuştur. Teknolojik gelişmeler, zorunlu askerlik sisteminin doğuşu, sevkiyat olanaklarının değişmesi gibi gelişmeler, siyaset-ordu-toplum gibi kavramların iç içe geçmesini sağlamış ve ordular olası bir topyekûn harp ihtimaline karşı düzenlenmeye başlamıştır. Osmanlı da tıpkı Avrupa Devletleri’nde olduğu gibi bu değişime tabî olmuştur. Colmar Von Goltz Paşa bu reformların yapılması hususunda önemli bir role sahiptir. Bu araştırma, 19. Yüzyılda oluşan dönüşümü ve topyekûn harp kavramının yansımalarını Osmanlı Ordusu’nda Goltz Paşa’nın tespit ettiği eksiklikler ve önerilerinde arayacaktır.Item TÜRK ÇAĞDAŞLAŞMA SÜRECİNDE İSMAİL GASPIRALI ÖNDERLİĞİNDE BAŞLATILAN USUL-Ü CEDİT HAREKETİNİN ROLÜ(Ankara Üniversitesi, 2022) İme, Gamze; Other; OtherCedit hareketi Türk milli bilincinin gelişimi ve Türk halklarının bağımsızlık mücadelelerine önemli fikri etkisi olmuş bir hareket olarak nitelendirilir. Usul-u Cedit (Yeni Usul) akımı ise eğitim ve kültür alanlarında çağın gerisinde kalmanın sebeplerini belirlemek ve bu soruna uygun çözümler üretmek amacını güden bir yaklaşım olarak karşımıza çıkar. Bu sayede eğitim alanında yapılacak olan reformlarla 19. yüzyılda Türk dünyasının içinde bulunduğu geri kalmışlığın önüne geçilmek istenmiştir. İsmail Gaspıralı, hareketin en bilinen ve en önemli isimlerinden biridir. Onun çalışmalarında da görüldüğü üzere söz konusu duruma öncelikli ve uygun çözüm olarak eğitim sisteminin değiştirilmesi, geliştirilmesi ve toplumun bu konuda eğitilmesi bulunmuştur. Fakat bu yaklaşıma toplumdaki bazı kesimler tepki vermiş ve muhalefet etmişlerdir. Kadimci olarak nitelendirilen kimseler, yenileşmeyi adeta bir yozlaşma olarak görmüşlerdir. Sonuçta İsmail Bey’in çıkardığı Tercüman gazetesi vasıtasıyla eğitim-öğretimde yenileşmeyi öngören bakış açısı, tüm Türk-İslam coğrafyasında yayılma imkânı bulmuştur. Eğitimdeki bu noksanlığın farkında olan İsmail Gaspıralı’nın başlattığı bu usul-ü cedit hareketi, başta Rusya'da yaşayan Müslüman ve Türk topluluklarının ulusal bilinçlerini kazanmasında, Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde ve bu ülkede yaşayan halkların hak arama mücadelesinde önemli görevleri yerine getirmiştir. Bu çalışmada eski usul eğitim anlayışı ile Rusya Müslümanlarından İsmail Gaspıralı’nın geliştirdiği yeni usul eğitim tarzının karşılaştırması yapılarak usul-ü cedit’in Çağdaş Türk Dünyasına katkıları incelenmiştir.Item RUS İÇ SAVAŞI'NDA BOLŞEVİKLERİN TÜRKİSTAN SİYASETİ VE ORENBURG TIKACI MESELESİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Teğin, Emre; Other; OtherŞubat 1917’de Rus İmparatorluğu’nun çöküşü ve Romanov Hanedanlığı’nın yönetimden uzaklaştırılması sonrası Rusya’da yönetim Geçici Hükümet’e devredilmiş, ancak Rusya’nın son yüzyılının sosyal, ekonomik ve idari sorunlarına çözüm olmamıştır. Halkın taşan sabrı ve büyük işçi şehirlerindeki sovyetlerin de desteğiyle Geçici Hükümeti deviren Bolşevikler Ekim 1917’de yönetimi ele geçirdiler. Kısa sürede eski imparatorluk sahasına doğru yönetimlerini yaymaya çalışan Bolşevikler, sert bir direnişle karşılaşmıştır. Beyaz Ordu’nun tesisi, atamanların isyanları, I.Dünya Savaşı sonrasında imparatorluk sahasında esir kalan Çek Lejyonu’nun isyanı ve İtilaf Devletleri’nin müdahalesiyle ülke büyük bir İç Savaş’a sürüklenmiş ve bu durum Bolşevikler’in 1920’lere kadar Rus Avrupası’nda küçük bir coğrafyaya sıkışmasına neden olmuştur. İç Savaş’ın önemli isimlerinden ataman Dutov’un Orenburg şehri ve tren hattını elinde tutması Bolşevik merkez yönetiminin Türkistan’dan idari ve ekonomik olarak kopmasına, Türkistan’da Bolşevikler adına yönetim merkezi olan Taşkent Bolşevikler’iyle de irtibat kuramamasına neden olmuştur. Orenburg Tıkacı olarak adlandırılan bu kopuş, İç Savaş’ın kaotik ortamında özellikle Taşkent Bolşevikler’inin keyfi idaresinde köylü-işçi ittifakını reddeden bir anlayışa ve ‘kızıl terör’ü bölgede çok daha amansız şekilde uygulamasına neden olarak Türkistan’da büyük bir yıkıma yol açmıştır. Bu yıkımla birlikte İç Savaş’ın Bolşevikler lehine sonuçlanmasında kilit öneme sahip Türkistan’ın iktisadî ürünlerine ulaşmak ve bu ürünleri kendi lehlerinde kullanmak adına Orenburg Tıkacı’nın her ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırılması ve Türkistan’a ulaşılması Bolşevikler adına İç Savaş ortamındaki en önemli misyonlarından biri olmuştur.Item HEYET-İ TEMSİLİYE ÖNCESİ ANKARA BASINI (1872 - 1919)(Ankara Üniversitesi, 2022) Eroğlu, Ferhat; Other; OtherOsmanlı Devleti'nde eyalet sisteminden vilayet sistemine geçişle birlikte devletin merkezileşme hamlelerinin bir uzantısı olarak doğan vilayet gazeteleri, merkez dışı basının -taşra basınının- ortaya çıkmasına önayak olmuştur. Ankara'da Heyet-i Temsiliye'nin şehre gelmesinden kısa bir süre önce yayınlanan Mefkûre ve Selamet'in kökleri de devletin vilayet gazeteleri çıkararak sesinin taşrada yankılanması isteğinin bir uzantısı olarak doğan Ankara vilayet gazetesindedir. Fakat Ankara basını söz konusu olduğunda Heyet-i Temsiliye'nin bir milat yarattığının altını çizmek gerekir. Heyet-i Temsiliye öncesi Ankara basını ile sonrası Ankara basını birbirinden çok farklıdır. Bu durum hem zaman içinde etkisi hissedilen merkezin Ankara'ya taşınması eğilimiyle hem de Heyet-i Temsiliye'nin gelişinin Ankara gündemini değiştirmesi ile ilgilidir. Heyet-i Temsiliye ile birlikte Ankara'nın gündemi taşralılık ve yerellikten öte ulusallıktır. Artık söz konusu olan İstanbul'un belirleyiciliğiyle refleks gösteren bir basın değil belirleyicilik çabası ağır basan bir basındır. Bu nedenle Ankara basınının, Heyet-i Temsiliye merkeze alınarak, öncesi ve sonrasıyla ayrı ayrı incelenmesi gerekir.Item II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE BİR HARİCİYE BÜROKRATININ PORTRESİ: HÜSEYİN HÜSNÜ PAŞA (1839-1916)(Ankara Üniversitesi, 2022) Akpınar, Mahmut; Other; OtherAsker kökenli bir aileden gelen Hüseyin Hüsnü Paşa İstanbul’da ve Paris’te aldığı parlak askeri eğitimin ardından mesleki kariyerine 1866’da Paris Elçiliğinde ateşemileter olarak başladı. Hüsnü Paşa 1873’te İstanbul’a döndükten sonra Harbiye Mektebine hoca olarak görevlendirilse de, hariciye ile iltisaklı geçici görevler üstlendi. Hüsnü Paşa, Balkanlarda yaşanan olaylarla birlikte orduda görevler üstlenerek esas kimliğine geri döndü. Paşa, 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonrasında savunma ve güvenlik kapsamında yer alan komisyonlarda bulunarak askeri görevlere devam etti. 1888’de önce Karadağ’da yaklaşık bir yıl ortaelçilik yaptıktan sonra, mesleki kariyerinin olgunluk döneminde Petersburg Büyükelçiliğine atandı. II. Abdülhamid’in güveni ve desteğiyle geldiği Petersburg’da on dokuz yılık hizmetiyle, paşa, kesintisiz en uzun süre görev yapan Müslüman elçi oldu. Ancak 1908’de meşrutiyet ilan edildiğinde İttihatçıların hışmına uğradı. İttihatçılar mutlak sadakati nedeniyle Abdülhamidci olarak gördükleri paşayı görevden uzaklaştırdılar. Otuz yılı aşan hizmeti ve mesleki tecrübesi hiçe sayılan paşaya, bir daha görev vermediler. Gördüğü muamele karşısında büyük hayal kırıklığı yaşayan paşa, 1916’da yani I Dünya Savaşı devam ederken vefat etti.Item OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA HALKIN YÖNETİM SÜREÇLERİNE KATILIMI: 18. YÜZYIL MİDİLLİ ÖRNEĞİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Adıyeke, Nuri; Other; OtherOsmanlı İmparatorluğunda merkezi yönetim, bütün karar mekanizmalarında temel belirleyicisiydi. Ancak bu merkezi karar mekanizması içinde çok önemli bir dayanak da çevrenin ve halkın talepleriydi. Bu çerçevede halkın yönetime şikayetlerini ve önerilerini sundukları görülmektedir. Yönetim de halkın taleplerini yönetim aygıtı olarak dikkate almakta ve kararlarda bu talepler bir dayanak oluşturmaktaydı. Bu çalışmada, halkın yönetime katılım süreçleri açısından örneklem olarak 18. yüzyılda Midilli sancağı ele alınmıştır. Kadı sicillerinden izlenen bu süreçte halkın yönetime sunduğu talepler dört konuda öbekleşmektedir. Bunlar; vergi problemleri, reayaya yapılan zulmün önlenmesi, bazı yerel atamalar ve farklı katılım uygulamalarıydı. Midilli’de de halkın yazılı veya sözlü yaptığı başvurular sonucu birçok konuda yönetim, halkın talepleri doğrultusunda kararlar almış ve halkın yönetim süreçlerine bir şekilde katılımı gerçekleşmiştir.Item FETİHTEN SONRA KIBRIS’TA KURULAN İLK OSMANLI VAKIFLARI(Ankara Üniversitesi, 2022) Armağan, Abdüllatif; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1571’de Kıbrıs’ın fethinden sonra Osmanlıların adada kurmuş olduğu en önemli teşkilatlardan biri vakıf teşkilatı olmuştur. Osmanlı hâkimiyetine girmesi ve ardından Osmanlı idari kurumlarının tesis edilerek Kıbrıs Beylerbeyliğinin oluşturulması ve nihayet Anadolu’dan Türk-İslam ahalinin yerleştirilmesiyle Kıbrıs, klasik bir Osmanlı toprağı kimliğini kazanmış ve adada ilk vakıflar kurulmaya başlanmıştır. Fetihten hemen sonra adada Osmanlı vakıf düzeninin oluşması için her türlü ortam hazırlanmıştı. Nitekim 1572’de Sultan II. Selim tarafından ilk vakıf kurulduktan sonra adaya atanan yüksek rütbeli asker ve yöneticiler de vakıf faaliyetlerine girişmişlerdir. Kıbrıs’ta kurulan ilk Osmanlı vakıflarının en önemlileri arasında Sultan II. Selim Vakfı (1572), Kıbrıs Fatihi Lala Mustafa Paşa Vakfı (11 Mayıs 1579), Kıbrıs Beylerbeyi Kaptan-ı Derya Cafer Paşa bin Abdülmennan vakıfları (17 Ocak 1590, 2 Ağustos 1599, 4 Ocak 1602 ve 27 Mayıs 1607) ile sâbık Baf Sancakbeyi Mehmet Bey bin Ebubekir Vakfı (7 Kasım 1592) gibi vakıflar yer almaktadır. Fetihten sonra ilk planda yapılan vakıflar, Ebussuud Efendi’nin de ifade ettiği gibi, cihada katılarak şehit olanların geride kalan ailelerine, gazilere ve fethedilen yerlerin imarında sarf edilmek üzere kurulmuştur. Vakfiye ve diğer arşiv belgelerine dayanılarak hazırlanan bu çalışmada, fetihten sonra Kıbrıs’ta görev yapan Osmanlı asker ve yöneticileri tarafından adada kurulan ilk Osmanlı vakıflarına ilişkin bilgi ve değerlendirmelere yer verilmiş ve fetihten sonra adada kurulan bu vakıfların adanın imar ve iskânı ile dini, sosyo-ekonomik ve kültürel hayatına etkileri üzerinde durularak Kıbrıs’ın Türkleşmesindeki rolü ve katkılarına değinilmiştir.Item PORTEKİZ KAYNAKLARINDA ÇALDIRAN SAVAŞI’NA AİT BİR ANLATIM(Ankara Üniversitesi, 2022) Taştan, Tuna Kaan; Other; OtherÇaldıran Savaşı, hem dünya askeri literatürü üzerinde meydana getirdiği değişikliklerden, hem de Ortadoğu gibi önemli bir coğrafyanın siyasi yapısı üzerindeki etkisinden dolayı, yalnızca Osmanlıları ve Safevileri değil, neredeyse bütün dünyayı değiştirmiş savaşlardan biridir. Avrupa'nın en batı ucundan Hindistan'a giden deniz yolunu keşfederek gelen Portekizliler, yalnızca Hindistan kıyılarını değil, bütün Umman Denizi ve Hint Okyanusu'nu kontrol altına almaya çalıştıklarından, hakimiyet alanlarını Basra Körfezi'nin girişinde bulunan Hürmüz Sultanlığı'na kadar uzatmış, bu da onları Ortadoğu ile komşu haline getirmiştir. Hindistan'a bir Haçlı zihniyeti ile gelen Portekizlilerin, ana amaçlarından biri Müslüman ticaretini baltalamak olduğundan, Osmanlı Devleti ve Safevi Devleti ile ilgili gelişmeler, bu Batı Avrupalı devletin de yakından takip etmeye çalıştığı konular arasında bulunmakta idi. Portekizliler, daha sonrasında İslam devletleri arasındaki mezhep savaşları hakkında bilgi sahibi olmuş, bu bilgileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmışlardır. Şah İsmail'in ismi Portekizli kaynaklarda geçmeyen bir kumandanının, ünlü Portekiz valisi Afonso de Albuquerque ile yaptığı konuşma bu çabanın en önemli örneklerinden birini teşkil etmektedir. Çaldıran Savaşı hakkında olan bu konuşma sonucunda, Portekizliler Osmanlı Devleti'ne karşı Safevi Devleti'ni bir müttefik olarak görmeye, hatta Şah İsmail'i Afonso de Albuquerque'in tabiri ile "Müslümanlar üzerine İsa tarafından gönderilmiş bir yıldırım" olarak nitelendirmeye başlamışlardır.Item İLHANLILARDA EYALET TEŞKİLATI(Ankara Üniversitesi, 2022) Güneş, İbrahim; Other; OtherÇalışmanın amacı, İlhanlı Devleti’ne bağlı eyaletlerin sayısı ve sınırlarını tespit etmek, bu eyaletlerde nasıl bir yönetim hiyerarşisi kurulduğunun değerlendirmesini yapmaktır. Büyük Moğol İmparatorluğu’nun bir parçası olarak İran merkezli 1256-1353 yılları arasında Ceyhun Nehri’nden Anadolu içlerine kadar alanda hâkimiyet kuran İlhanlıların siyasî tarihleri araştırmacılar tarafından önemli ölçü de irdelenmişse de devlet teşkilatı hususu söz konusu olduğunda birçok meselenin yeterince aydınlığa kavuşturulamadığı görülmektedir. Bunda kaynakların el verişsiz olması ve bu mevzuları çözüme kavuşturacak yeterli resmî vesikanın günümüze ulaşmamasının büyük etkisi vardır. Lakin tüm kaynak azlığına rağmen İlhanlı devlet teşkilatı hakkında bazı bilgilere sahip durumdayız. Bu bilgileri kullanarak da bazı değerlendirmeler yapmak da mümkündür. Bundan hareketle bu çalışmada devlet teşkilatı içerisinde mühim bir yer edinen eyalet teşkilatı hakkında bir değerlendirme yapılacaktır.Item MOĞOL DÖNEMİ TİCARETİN GELİŞMESİNDE DOĞU ANADOLU KERVAN YOLLARININ YERİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Keleş, Erol; Other; OtherXIII. asrın ilk çeyreğinde Kore’den Doğu Avrupa düzlüklerine kadar uzanan saha Moğol de canlandırmıştı. İmparatorluğun Ortadoğu’daki parçası İlhanlı Devleti ise, sahip olduğu konumu itibariyle ticarete büyük önem vermiş, ticareti geliştirmek için her türlü tedbiri almaktan geri durmamıştır. Memluklara karşı Papalığın başlattığı ambargo kısa sürede ticari güzergâhların İmparatorluğu’nun siyasi hâkimiyeti altına alındı. Bu geniş coğrafyanın tek elden yönetilmesi doğu-batı ticaretini yön değiştirmesine sebep olmuştur. Artık Çin ve Hint’ten Avrupa’ya uzanan yollar İlhanlı hâkimiyetindeki topraklar üzerinden geçmeye başlamıştır. Zira doğu ülkelerinden gelen kervanlar Tebriz’de toplanıyor, buradan Doğu Anadolu’nun kervan yolları vasıtasıyla batıya naklediliyordu. Neticede İlhanlı hazinesi büyük bir gelir elde ettiği gibi yol güzergâhları üzerinde yer alan yerleşim yerlerinin de refah düzeyi artmıştır. Bu çalışma, XIII. yüzyılın ikinci yarısında Tebriz merkezli kurulan İlhanlı Devleti’nin değişen siyasi ve iktisadi şartlar sonucunda kontrol ettiği Doğu Anadolu topraklarının doğu-batı ticaretinin seyrinde oynadığı rolü göstermek gayesiyle kaleme alınmıştır.Item 911 VE 944 RUS- BİZANS TİCARET ANLAŞMALARI (GEÇMİŞ YILLARIN HİKÂYESİ KRONİĞİ’NE GÖRE ‘PVL’)(Ankara Üniversitesi, 2022) Dikmen, Emine; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi750’lerde batı ve doğu yönlü gelişen İskandinav saldırıları, İsveçlileri (Ruslar) kadim Rus topraklarına yöneltmişti. Savaşçılığın yanı sıra epeyce hünerli tüccarlar olan İskandinavlar, bu yöndeki maharetlerini göstermek maksadıyla nehir yollarını sıkılıkla kullanmaya başlamışlardı. Ticaretin İtil (Volga) Nehri vasıtasıyla Hazar ve Arap topraklarına ulaşıyor olması, bu yöndeki istekleri daha da arttırmıştı. Ancak bir süre sonra İskandinavların, Doğu Slav boylarını hâkimiyetleri altında toplayarak teşkilatlı biçimde hareket etmeleri, en büyük kazancı ticaretten elde eden Hazarları tedirgin etmişti. Sert önlemlere başvuran Hazarlar sebebiyle rahatça hareket edemeyen Ruslar, Dinyeper (Özi) rotasını kullanmaya başlayarak dönemin en gözde ticaret merkezi olan Konstantinopolis ile doğrudan iletişime geçmişlerdi. Bu yeni ticaret arterinde münasebetlerin sıklaşması, kaçınılmaz olarak siyasi mücadeleleri de beraberinde getirmiş, Rusların Bizans’a saldırmaları neticesinde ilki 912 sonraki 945 senesinde akdedilen iki barış-ticari anlaşması tarihte yerini almıştı. Bu çalışmada her iki anlaşmaya dair detaylar ele alınmakla birlikte, Ruslar ve Bizans açısından siyasi ve ticari önemine değinilecektir.Item DĒMOKRATIA - OLIGARKHIA: ERKEN HELLENİSTİK DÖNEM’E DEĞİN DEMOKRASİ VE OLİGARŞİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Güler, Türkan Banu; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSiyasal egemenliğe ilişkin temel kavramlardan olan dēmokratia (demokrasi) ve oligarkhia (oligarşi), anayasal yönetim biçimleri olarak antik Hellen siyasi coğrafyasının tarihi koşulları içinde ortaya çıkmıştır. Arkaik Dönem’in farklı polis merkezlerinde, kısmen birbirine koşut olarak ortaya çıkmalarının ardından bu iki yönetim biçimi, değişen devletlerarası dengelerin bir sonucu olarak zaman içinde büyüyen kırılmalarla birbirinden uzaklaşmaya başlamış ve nihayet Erken Hellenistik Dönem ile birlikte yeni siyasi konjonktür içinde sadece dēmokratia, polis için arzu edilen siyasal düzen olarak öne çıkmıştır. Konu edilen bu tarihi süreç, mevcut çalışmada özgün edebi ve epigrafik belgelere dayalı olarak antik Hellen siyasal dünyasının yoğunlukla devletlerarası dinamikleri ile devlet ideolojileri ekseninde ele alınmaktadır. Araştırmada uygulanan karşılaştırmalı yöntem sayesinde dēmokratia’nın hangi tarihi koşullarda oligarkhia’yı aştığını ve yaklaşık İÖ 3. yüzyılın başlarında en iyi sivil yönetim biçimi olarak kabul edilmeye başlandığını ortaya koymak amaçlanmaktadır.Item AELİUS ARİSTİDES’İN KYZİKOS SÖYLEVİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Türk, Mustafa; Other; OtherHatip Aelius Aristides, M.S. 2. yüzyılın başlarında Mysia’da dünyaya gelmiştir. Ailesinin varlıklı olması sayesinde Pergamon, Smyrna, Atina gibi merkezlerde ünlü hocalardan ders alan Aristides, zamanın öne çıkan hatiplerinden biri olmuştur. Ancak çeşitli merkezlere yaptığı zorlu yolculuklar Aristides’in daha sonraki yaşamını derinden etkileyecek bir hastalığa yakalanmasına neden olmuştur. Hatip kronik hale gelen bu hastalığından sağlık tanrısı Asklepios’un kendisine rüyasında bildirildiği tedavileri uygulayarak kurtulmaya çalışmıştır. Diğer yandan hastalığı onu meslek yaşamından tamamen alıkoymamış ve hastalığı sırasında da gezilerine devam etmiştir. Bunlardan biri de söylev vermek amacıyla Kyzikos’a yaptığı gezidir. Aristides, söz konusu geziyi anlattığı Hieroi Logoi’da söylevin içeriğine değinmese de Kyzikos’da verdiği söylev, hatibin günümüze ulaşan eserleri arasında yer almaktadır. Kentin konumunun ve Roma’nın sağladığı barışın övüldüğü bu söylev, Kyzikos kenti ve Hadrianus Tapınağı açısından oldukça önemlidir. Zira içinde geçen bilgiler, bugün üst yapısı tamamen yok olmuş olan Hadrianus Tapınağı’nın görünümü hakkında tapınakla çağdaş az sayıdaki kaynaktan biridir. Yine söylev içerisinde geçen ifadelerden, söz konusu gezinin ve söylevin Marcus Aurelius ve Lucius Verus’un ortak imparatorlukları döneminde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.Item HARPUT VE ÇEVRESİ TARİHİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Kızıroğlu, İsmail; Other; OtherKeban ve Karakaya baraj inşaatlarından önceki kurtarma kazıları sayesinde, Harput ve yakın çevre coğrafyasında, çok sayıda paleolojik bölge olduğu ortaya çıkarılmıştır. Harput coğrafyasında bulunan bölgelerde yürütülen kazılarda ilk Kalkolitikten (MÖ 4500-3500) ve son Kalkolitiğe (MÖ 3500-3000) özgü seramik ve diğer objeler bulunmuştur. Harput’un da bulunduğu coğrafya tarihi açıdan İşuva bölgesinde yer almaktadır. Harput’un tarihi açısından ve yaşanmış bir kültürün izlerini taşıyan Hurrilere ait olduğu düşünülen Harput Kabartmasının /Röliyefi tarihi önemine de değinilmiştir.Item HOMEROS DESTANLARINDA DOSTLUK ANLAYIŞI: PHILOS VE KSEINOS KAVRAMLARI(Ankara Üniversitesi, 2022) Yakut, Ayşe; Yunan Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışma Homeros destanlarında philos ve kseinos kavramlarının incelenmesi yoluyla Homeros toplumunun kök değerlerinden biri olan dostluk anlayışına odaklanmaktadır. Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır: ilkin, philos’un iyelikten duygusal anlama uzanan semantik gelişimiyle ilgili tartışmalara ve değerlendirmelere yer verilmekte; ikincil olarak, “dost” anlamına gelen philos sözcüğü Homeros dünyasına özgü agathos’la ilişkisi bağlamında ele alınmakta ve son olarak dostluk olgusunu tamamlayacak bir başka kol olan “konuk-dost” anlamında kseinos sözcüğünün kullanımı işlenmektedir. Günümüzdeki gönüllü ve duygu yüklü dostluk anlayışından farklı olarak, Homeros’un anlattığı toplumda dostluk, çoğu zaman duygusal etkileşimin öncelikli olmadığı, yaşam koşullarının ve toplumsal ihtiyaçların yönlendirdiği bir ilişki biçimini imgeler. Farklı şekilde pratik edilmelerine rağmen philia’nın alt kümeleri sayılan philos (dost) ve kseinos (konuk-dost) kavramları dostluğun sosyal ve kurumsal boyutuna işaret eder. Polis’in henüz bir devlet birimi olarak olgunlaşmadığı ve bir mekân topluluğunu ifade ettiği bu tarihsel süreçte, philos ve kseinos’un Homeros’un anlattığı toplumun bey soylu üyelerini ayakta tutan dinamiklerden biri olduğu anlaşılmaktadır.