Sayı:41 (2021)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item DÜZELTME / CORRIGENDUM to: Meslekî eğitim merkezinde çıraklık eğitimi gören bireylerin beslenme durumları ve antropometrik açıdan değerlendirilmesi: Van ili örneği(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Onur, Sebile Merve; Arıhan, Seda Karagöz; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu düzeltme yazısı, "Onur, S. M., ve Karaöz Arıhan, S. (2020). Meslekî eğitim merkezinde çıraklık eğitimi gören bireylerin beslenme durumları ve antropometrik açıdan değerlendirilmesi: Van ili örneği. Antropoloji, (40), 84-91. https://doi.org/10.33613/antropolojidergisi.758469" künyeli makaleye ait bir düzeltme yazısıdır. Makalenin aslı 30 Aralık 2020’de yayımlanmıştır.Item What made our ancestors put the words together?(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Şeker, Emrullah; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiThis article introduces an evolutionary approach to the ontogeny of grammar and establishes a relation between sexual behaviors and mental linguistic mechanisms in phylogeny. Initially, it presents a summary of evolutionary ideas relating to language evolution and the nature of adaptations, and holistically discuss them in terms of sexual selection. Next, generative, hierarchical, gendered, combinatorial and recursive operations are illustrated, explained and discussed in order to unroll the ancestral linguistic characters in the ontogeny of grammar. Finally, the linguistic characters such as generation, symbolism, hierarchy, gender, merge and recursivity in the ontogeny are correlated with other reproductive, symbolic, sexual, combinatorial, hierarchical, iterative, repetitive, recursive experiences in ontogeny and phylogeny in order to identify what mental mechanisms in the phylogeny are recapitulated. The conclusion is that symbolic thought as the origin of several developments in human mental evolution as well as merge and recursivity characters of grammar in ontogeny is the side-effect of sexual pleasure from ventro-ventral sexual experience. In other words, ventro-ventral sex is introduced as the antecedent of symbolic thought and protolanguage. This grounding led to the postulation that generation, symbolism, hierarchy, gender, merge and recursivity in the ontogeny of grammar are regressions to earlier evolutionary stages of copulatory, particularly ventro-ventral, patterns in the phylogeny.Item Güzellik tüketimi estetiği olarak Winx çizgi film serisi ve zihin altı mesajları(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Küçük, Özlem; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİtalyan Iginio Straffi tarafından üretilen Winx Club film serisi, cadılar, periler ve doğaüstü yaratıkların bir arada yaşadığı fantastik bir evreni konu almaktadır. Straffi, animasyon filminin tasarımında Japon mangasını (çizgi roman) ve Batı öğelerini beraber kullanmıştır. Böylece, doğa üstü güçleri olan peri kahramanların fiziksel görünümleri, Beyonce, Jennifer Lopez ve Kim Kardashian’a benzetilmiştir. İletişim teknolojilerinin yayılımı ve popülaritesinin arttığı günümüzde, eskiden var olan değerler ve toplumsal bağların dışında yeni bir tüketim kültürün ortaya çıktığını görmekteyiz. Straffi, filmin beklentinin üzerinde başarısı sonrası, Viacom (ABD’li medya şirketi) ile ortaklık kurmuştur. Birlikteliğin ardından yayımlanan yeni bölümlerde, daha abartılı dış görünüm ve lüks tüketim ön plandadır. Bir şeyi yada birini güzel yapan şey, ister kişinin, ister nesnenin bir özelliği olsun, daha ziyade bakanın nazarındadır. Tam olarak neyin güzel olduğu hususunda bir fikir birliği olup olmadığı antik çağlardan beri düşünürleri meşgul eden hususlardan biridir. Ancak, Winx perileri tek tip ve yapay güzelliğin büyülü evreninde beden ve kimlik üzerinde yerel kültürel etkilerden bağımsız, lüks tüketimi ve kozmetik cerrahiyi özendirir imgeleri barındırır içinde. Nitekim gençler, erişkinler ve çocuklar için yeni nesil tüketim kültürü ve pazar öğelerini içermektedir. Winx kanatları, dergileri, kitapları, bebekleri, giysileri, ayakkabıları, kırtasiye ürünleri, makyaj malzemeleri şeklinde envai tür, tüketim ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, Winx Club animasyon filminin fiziksel görünüş ve yapay güzellik algısıyla von Schiller’in estetik güzellik algısı karşılaştırılırken, klasik liberalizmin bir yansıması olan Heidi, Viking Vicky animasyon filmlerinde yer alan akıl, cesaret ve hoşgörüyle zorluklarla mücadelenin aksine doğaüstü bir evrende, kötülükle savaşan iyilik perilerinin atanmış sihir ve dışardan gelen yardımla mücadele anlayışı sorgulanacaktır.Item Neden antropoloji? Aktivist antropoloji üzerine bir değerlendirme(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Dİşli, Semra Özlem; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi2020 yılının başından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını ve salgın yöntemi ekolojik yıkım, iklim krizi, yoksulluk ile yerleşik eşitsizlik gibi mevcut birçok sorunu daha da görünür hale getirdi. Bu yazı da antropolojinin bu mevcut sorunların çözümüne nasıl katkı sağlayabileceği üzerine düşünerek, aktivist antropoloji yaklaşımını konu edinmektedir. Bu bağlamda yazı konuyu üç aşamada ele almaktadır. İlk olarak disiplinin sınırlarına ilişkin genel bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu değerlendirme aktivizm ile antropoloji arasındaki keskin ayrımdan hareket etmektedir. İkinci olarak ise toplumsal sorunların çözümüne yönelik antropoloji yaklaşımını ifade eden uygulamalı antropoloji yaklaşımı ele alınmaktadır. Uygulamalı antropolojinin ele alınmasındaki amaç, aralarındaki benzerlik ve farklılıkları yoluyla aktivist antropolojinin analizine zemin hazırlamaktadır. Nihayet, aktivist antropoloji incelenerek antropolojiyi kamusal bir ses ve sorumluluğa, dahası bir mücadele alanı haline dönüştürme imkânın ortaya konması hedeflenmektedir.Item Türlerin yok oluşunun antropojenik nedenleri(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Tan, Duygu; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiGünümüzde sıklaşan küresel felaketler, ekolojik sorunların git gide ağırlık kazanacağına ve yaşamları doğrudan etkileyeceğine yönelik bilim insanlarından gelmekte olan uyarıların ciddiyetini ortaya koymaktadır. Toplumsal yaşam biçimlerini sarsan felaketler, genel kanının aksine ne şaşırtıcıdır ne de beklenmedik. İnsan eylemlerinin küresel dengeyi alt üst etmekte olduğu ve bu dönüşümün bu ve benzeri sonuçlara gebe olduğu çoktandır dile getirilmektedir. Ekolojik dengelerin hassaslaşması ve krizlere açık hale gelmesinin altında yatan nedenleri anlayabilmek, insan eylemleri sonucu yerküreye verilen zararı tekrar gözden geçirmeyi gerektirir. Ancak bu şekilde verilen hasar azaltılarak yerküreyle daha uyumlu bir yaşam biçimi geliştirmek mümkün olacaktır. Bu anlamda yeryüzünde yaşayan insan dışındaki canlılar üzerinde binlerce yıldır yaratılmış ve artarak devam eden baskının incelenmesi, ekolojik dengenin nasıl zarar gördüğünü anlamak açısından önemli görülmektedir. Yukarıda değinilen amaç doğrultusunda bu çalışmada türlerin yok oluşunun doğal nedenleri ile insana bağlı/antropojenik nedenleri incelenmekte, bu iki etken arasındaki farklar değerlendirilmektedir. Çalışmada, antropojenik yok oluşların doğal süreçte kendiliğinden ortaya çıkan ve kaybolan yok oluşlardan pek çok açıdan farklılık gösterdiği ve küresel denge açısından ciddiye alınması gereken bir fenomen olduğu savunulmaktadır.Item “İlkel” savaşın görünümleri: Claude Lévi-Strauss ve Pierre Clastres arasındaki irtibatlar ve ihtilaflar(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Tunçbilek, Şeyda Sevde; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi“İlkel” toplumlarda savaşın anlamı ve işlevi konusunda 1971 yılındaki anlaşmazlığa kadar, 20. yüzyılın iki önemli antropoloğu Pierre Clastres ve tez danışmanı Claude Lévi-Strauss arasında oldukça yakın bir ilişki söz konusudur. Eserlerinde ilkel toplulukların mübadele üzerinden okunmasından ilkel şeflik kurumunun tanımı ve işlevine kadar pek çok konuda paralellik bulunmasına rağmen bu ikili, ilkel savaş hakkındaki pozisyon alışları itibariyle birbirlerinden ayrılarak antropolojik spektrumun farklı kutuplarına yerleşirler. Bu makale, Clastres ve Lévi-Strauss arasındaki irtibatları ve ihtilafları gayrişahsileştirerek makro düzeye taşımakta, 2. Dünya Savaşı sonrasında antropoloji disiplini içindeki dönüşümlerin ve cereyanların, bir altdisiplin olarak siyasal antropolojinin ortaya çıkışını dolayımlayan koşulların bütün özelliklerini haiz bir pars totalis olarak takdim etmektedir. Claude Lévi-Strauss ile Pierre Clastres arasındaki irtibatlar Paris’teki Labaratoire d’anthropologie sociale arşivlerinde yer alan yazışmalarından, ihtilaflar kısmı ise metinlerinden ve polemiklerinden hareketle kaleme alınmıştır.Item Antroposen Çağı’nda pandemi ve kentlerin durumu(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Polat, Erkan; Kahraman, Sümeyye; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİnsanlar, 4,5 milyar yaşında olan Dünya üzerinde yaklaşık 200.000 yıldır yaşamaktadır. İnsanlık ilk günden beri gezegenin tüm organizmalarının bağlı olduğu fiziksel, kimyasal ve biyolojik sistemleri temelden değiştirmeye başlamış, özellikle son 60 yılda, bu etkiler eşi görülmemiş bir oranda ve ölçekte, özellikle kentlerde kendini göstermiştir. Geçmişteki salgınlar ve 2019 yılında ortaya çıkan COVID-19 salgını tesadüfen yaşanmamıştır. Salgının bir insan yaratımı olduğunu anlamak önemlidir; çünkü bu problemi, bulunduğumuz tür ve yarattığımız gezegen (kentler) yüzünden ortaya çıkardık. Geçmiş ve mevcut pandemiler, Antroposen olarak bilinen insan yapımı gezegen krizinin sadece bir yönüdür; iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve diğer sorunların hepsi birbirine bağlıdır. Bu sorunların temel taşlarından biri Antroposen’in bir parçası olan kentlerdir ve bu sorunların etkileri en çok kentlerde yoğunlaşmaktadır. 2020-2021 yıllarının küresel sorunu olan pandemi gibi... Bu çalışmada Antroposen Çağı’nın bir sorunu olan pandemilerin kentteki geçmişi-geleceği, Antroposen Çağı’nın başlamasına neden olan felaket mekânları olan, asıl sorunları (insanlar) içinde barındıran kentler ile bağlantısı kuramsal bir tartışma bazında ele alınmıştır. Kentli insanlar yüzünden giderek artan COVID-19 salgını üzerinden kentsel alanlarda planlamayla getirilecek çözüm yöntemlerine ilişkin öneriler çalışmada sunulmuştur.Item Günlük yaşamda kadınlar arası mizah ilişkilerine antropolojik bir yaklaşım(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Pembeci, Barış İşçi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada mizahın antropolojik çalışmalarda ciddiye alınması gerektiği iddiasından yola çıkılarak günlük yaşamın kültürel bir öğesi olması ötesinde mizahın toplumsal cinsiyet, sosyal ilişkiler, otorite ve statü gibi daha genel konuları anlamada kilit görev üstlendiği gösterilmeye çalışılmıştır. Antropolojik mizah çalışmalarının temelini oluşturan mizah teorileri incelenmiş ve bu teorilerden faydalanarak ama mizahın günlük yaşamda üretilme, paylaşılma ve tüketilme biçimlerini analiz etmede daha kullanışlı olabilecek bir teorik çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Bu teorik çerçeve içerisinde Muğla kentinin dağlık köyü Yeniköy’de kadınlar arası mizah ilişkileri sosyal ve güç ilişkileri içinde devam eden günlük yaşam bağlamında incelenmiştir. Mizahın yaşadıkları toplumda marjinal bir pozisyonda bulunan kadınlar için bir eylemlilik alanı yarattığı ve kadınların bu alanda mizahı yaratıcı bir direniş taktiği olarak kullandığı iddia edilmiştir. Dünyada antropolojik mizah çalışmaları artarken Türkçe mizah çalışmalarında mizahın sosyal günlük yaşamın önemli boyutlarına ışık tutma potansiyeli henüz keşfedilememiştir. Bu çalışma günlük yaşamda yoğun bir fiziksellik içeren, kişisel ve sosyal bedende akseden mizahı incelemede antropolojinin uzun dönem katılımcı gözlem, yerel bağlama yoğunlaşma ve deneyim-temelli yaklaşımı ile bu eksiği doldurmaya yönelik bir girişimdir.Item Arkeotanatoloji ve Anadolu Arkeolojisi’nde uygulanması (Tekli birincil gömütler)(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Yılmaz, Yasemin; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiGömüt, ölen birey için, yaşayanlar tarafından oluşturulan, mimarisi, dolgusu, ölü nesnesi, bulunduğu alan ve zamanın bileşimidir. Arkeotanatoloji, arkeolojik kazılarda açığa çıkarılan gömütlerden, iskeletlerden/insan kemiklerinden, farklı analitik yöntemler kullanılarak üretilen verilerle, geçmişte yaşamış toplumların ölü gömme uygulamalarının belirlenmesidir. Arkeolojik bağlamların etkileşimli olarak ele alınması, cesedin iskeletleşme sürecinin tafonomik analizi, iskelet sistemini oluşturan kemiklerin eklemlenmelerinin dağılma kronolojisi gibi analitik araçlarla, arkeotanatoloji, farklı nitelikteki gömütlere özgü sistematik yaklaşımlar önermektedir. Yöntemin kuruluşuna 1980’lerde Fransız bilim insanları Henri Duday ve Claude Masse öncülük etmiştir. Günümüzde Fransa’da gömüt analizlerinin temelini oluşturmakta, Avrupa ülkelerinde de kullanımı yaygınlaşmaktadır. Yöntem, Anadolu Arkeolojisi’nde ilk olarak Aşıklı Höyük’te kısmî olarak arazide ve Çayönü Kafataslı Bina’da açığa çıkarılan insan kemiği kalıntılarının laboratuvar analizlerinde kullanılmıştır. Arkeotanatoloji, makalenin yazarı tarafından son yıllarda Ilısu Baraj Projesi kapsamında kazılan Çemialo Sırtı’nda ve İstanbul’daki Yenikapı, Pendik, Sirkeci, Sulukule, Beşiktaş ve Haydarpaşa kurtarma kazılarında bulunan gömütlerin analizinde kullanılmaktadır. Makale, birincil tekli gömütlerin kazı ve analitik araçlarına odaklanmaktadır. Farklı tipteki gömütlerden seçilen örnekler aynı zamanda arkeotanatolojik yöntemin uygulanmasında referans niteliğindedir.Item Yaşlılarda ölçülen boy uzunluğu ve diz yüksekliğinden hesaplanan boy uzunluğu değerlerinin incelenmesi(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Hınçal, Sibel; Gültekin, Timur; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİlerleyen yaşlarda kas, eklem ve kemik yapılarda ortaya çıkan kayıplar bireylerde ölçülen boy uzunluğu değerlerini etkilemektedir. Bu çalışmanın amacı yaşlılarda ölçülen boy uzunluğu değerlerini ve diz yüksekliğinden hesaplanan tahminî boy uzunluğu değerlerini karşılaştırmaktır. Bu doğrultuda Ankara’daki huzurevlerinde yaşayan 62-94 yaş aralığındaki 57 kadın ile 50 erkek bireyin boy uzunluğu, diz yüksekliği ve ağırlık ölçümleri alınmıştır. Veriler SPSS programında analiz edilmiş, formüller ise Excel programında hesaplanmıştır. Değişkenler arasındaki ilişkiyi anlamak için bağımsız örneklem t-testi ve korelasyon analizi yapılmıştır. Sonuç olarak bireylerden ölçülen boy uzunluğu ile hesaplanan tahmini boy uzunluğu değerleri arasında anlamlı derece fark elde edilmiştir (p<0,05). Yaş ve tahminî boy uzunluğu arasında hafif derecede negatif yönde korelasyon bulunmuştur (p<0,05). Ayrıca kadınlarda erkeklerden daha fazla boy kaybı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.Item Bir ismin etnografisi: İmroz’dan Gökçeada’ya(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Münüsoğlu, Hasan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiYer adları (toponimi) hem kültürel hem politik anlamda önemlidir. Kültürel anlamda, yerli halk açısından bellek, kimlik ve aidiyet göstergesidir. Politik açıdan ise iktidarın gücünü ve ideolojisini uyguladığı alanlardır. Bu sebeple, zaman zaman farklı toponimiler karşı karşıya gelirler. Böylelikle iktidarlar, uygun görmedikleri yer adlarını değiştirirlerken, yeni isim karşısında yerel halk eski ismi kullanmaya devam ederek bir bellek alanı oluşturur. Dolayısıyla isim hatırlamanın bir öznesine dönüşür. İmroz’un hikayesi de bu duruma örnektir. Lozan Antlaşması ile Türkiye’ye dahil edilen ancak halkı nüfus mübadelesi dışında bırakılan İmroz, 1920’lerden itibaren adalı Rumları derinden etkileyen olumsuz uygulamalara maruz kalmıştır. Bunlar arasında Yunanca eğitimin kısıtlanması, kamulaştırma ve Tarım açık cezaevi açılması öne çıkan uygulamalardır. Diğer tarafta, önceden tüm halkı Rum Ortodoks olan adaya, Türkiye’nin çeşitli insanların iskân edilmesiyle, adanın demografisi değişmeye başlamıştır. Ardından adalıların da dışarıya göç etmeleriyle birlikte Rum nüfus azınlık durumuna düşmüştür. 1970 yılında ise Türk Müslüman nüfusun çoğunluk olduğu adanın adı Türkçeleştirilerek Gökçeada olarak değiştirilmiştir. Bu tarihten öncesinde hiçbir yerde “Gökçeada” ismi bulunmamaktadır. Bu ismin komşu ada “Bozcaada”nın ismiyle uyumlu olması için tercih edilmiş olması muhtemeldir. İmrozlular açısından Gökçeada, adada yaşanan olumsuzlukları çağrıştırmaktadır. Bu sebeple bu ismi kullanmamaktadırlar. İmroz ise kültürel kimliklerinin bir parçası, özel memleketlerinin adıdır. Bu çalışmada, toponimi mühendisliği ekseninde Türkiye’de uygulanan politikanın bir uzantısı olarak İmroz-Gökçeada örneği, alan araştırmasıyla elde edilen veriler çerçevesinde ele alınacaktır. Bu sayede isim, bellek ve kimlik ilişkisinin anlaşılması hedeflenmektedir.Item Eski toplumlarda diş anomalileri: Kayalıpınar örneği(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Sarı, İbrahim; Yıldırım, Ayşen Açıkkol; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiDiş anomalileri klinik çalışmalarda çok kez rapor edilen, arkeolojik iskelet popülasyonlarında ise nadir görülen gelişimsel olgulardır. Bu çalışmanın materyallerini Sivas İli Kayalıpınar arkeolojik yerleşim alanından elde edilen ve Hellenistik-Erken Bizans’a uzanan iskelet serisi oluşturmaktadır. Bu çalışmada, Kayalıpınar insanlarındaki diş anomalilerinin çeşitleri, sıklığı, cinsiyete göre dağılımı ve muhtemel nedenlerini belirlemek amaçlanmıştır. Araştırma sonucunda 150 bireyden 12’sinin (%8) çene ve dişlerinde bir ya da daha fazla diş anomalisi tespit edilmiştir. Gömülü dişlerden sonra en çok karşılaşılan diş anomalisi konjenital diş eksikliğidir. Oransal dağılım açısından cinsiyetler arasında istatistiksel bir farklılık yoktur. Anomalilerin etiyolojisi ile ilgili genetik ve çevresel etmenlerin önemi üzerinde daha çok durulmaktadır. Bu çalışmada ise diş gelişim sürecinde yaşanılan bir stresin ve persiste süt dişlerinin tespit edilen diş anomalileri üzerinde bir etkisinin olduğu/olabileceği düşünülmektedir.Item Kuru femur kemiklerinde kollodiyafiz (inklinasyon) açı ile diğer osteometrik ölçümler arasındaki ilişki ve klinik önemi(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Açar, Gülay; Digilli, Betül; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada antropologlar ve ortopedistler için faydalı olacak proksimal ve distal femoral geometriye ilişkin geniş bir morfometrik veri setinin oluşturulması amaçlanmıştır. Femoral morfometri adlî antropoloji alanında cinsiyet ve yaş tespiti için kullanılır. Femur anatomisine ilişkin bu morfometrik bilgi, cerrahî açıdan kalça ve diz artroplastisinde özellikle önemlidir. Çalışmamızda yaşı ve cinsiyeti bilinmeyen 120 (60 sağ, 60 sol) kuru femur kemikleri incelenmiştir. Dijital kumpas ve gonyometre kullanılarak 15 doğrusal ve bir açısal antropometrik parametre değerlendirilmiştir. Ölçüm parametreleri; femur uzunluğu, femur gövde uzunluğu ve genişliği, femur başının çevresi ve dikey çapı, femur boyun çevresi, genişliği, ön ve eksen uzunlukları, intertrokanterik mesafe, kollodiyafiz açı (inklinasyon açısı), fossa intercondylaris genişliği ve yüksekliği, fossa intercondylaris endisi, medial ve lateral kondüllerin genişliği ve bikondüler genişlik olarak belirlenmiştir. Ayrıca femurlar, fossa intercondylaris’in şekline ve endisine göre üç gruba ayrılmıştır. Ölçüm değerleri arasında sağ-sol karşılaştırması açısından anlamlı fark bulunmamıştır (p>0,05). İnklinasyon açısının femur boynu ön ve eksen uzunlukları ile anlamlı negatif korelasyon gösterdiği tespit edilmiştir (r=-0,255, p=0,005; r=-0,190, p=0,038). İnklinasyon açısı dışında diğer proksimal femur parametreleri arasında kuvvetli pozitif korelasyon görülmüştür. Ayrıca, distal femur parametreleri arasında da medial kondül genişliği dışında pozitif korelasyon bulunmuştur. Elde edilen morfometrik verilerin ileride yapılacak antropometrik çalışmalar için referans veri tabanı olarak kullanılabileceği ve kalça ve diz protezlerinin tasarımı açısından cerrahlar için faydalı olabileceği düşüncesindeyiz.Item Adlî olgularda mesiodistal ve bukkolingual diş boyutlarından cinsiyet tespitinin geçerliliğinin saptanması(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Doğan, Yeşim; Aka, Sema; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÖlümle sonuçlanan bir olayda araştırmanın ilk aşaması kimliklendirmedir. Adlî olgularda kimliklendirme çoğunlukla görsel yöntemlerle gerçekleştirilse de cesedin tanımlanamaz olduğu durumda, bu mümkün olmaz. Özellikle vücut bütünlüğünün bozulduğu, ileri derecede çürümenin gerçekleştiği ya da sadece iskeletin ele geçirilebildiği durumlarda kimliklendirme farklı disiplinlerin bir arada çalışmasını gerektirir. Kimliklendirmenin ilk aşaması cinsiyetin saptanmasıdır. Tüm iskelet elimizde olduğunda belirgin seksüel farklılıklar içeren kemiklerin varlığında rahatlıkla gerçekleştirilen cinsiyet tayini, özellikle pelvis ve kafatası parçalarının yokluğunda zorlu bir süreç haline gelir. Dişler dirençli yapıları gereği patlama, yangın ve benzeri zorlu koşulların olduğu olaylarda elimizde kalan tek delil olma özelliği taşımaktadır. Diş örneklerinden cinsiyet tayini, odontometri ve DNA analizleri ile gerçekleştirilir. Odontometri ile doğru sonuç alma oranı toplumda diş boyutlarında gözlenen seksüel dimorfizm oranı ile ilişkili olup, değişik toplumlarda farklılıklar göstermektedir. Bu çalışmada amaç Türkiye’de diş boyutlarında tespit edilmiş seksüel dimorfizm oranının adlî vakalarda uygulanabilirliğini DNA analizleri ile test etmektir. Ankara Hastanesi, 75. Yıl Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde çekilmiş 110 diş örneği kullanılarak gerçekleştirilen odontometrik analiz sonuçları, Türk toplumu verileri ile kıyaslanmış ve cinsiyetin belirlenmesinde mesiodistal (MD) boyutun erkeklerde %40, kadınlarda %71,67 ve bukkolingual (BL) boyutun da erkeklerde %42, kadınlarda %78,33 başarı oranı tespit edilmiştir. Sonuç olarak yaşları, cinsiyet ve sağlık durumları bilinmeyen insanlardan çekilen dişlerde cinsiyet belirlemede odontometrik yöntemin başarı oranının, adlî bilimlerde bu yöntemin kullanılmasına olanak vermeyecek ölçüde düşük olduğu belirlenmiştir.Item Oromo’s religious conversion in Ethiopia: Historical perspective(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) DUİBE, Negesso Jima; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiThe Oromo are one of the indigenous peoples of Ethiopia who lived in the country for time immemorial. Nowadays, most of the Oromo are Christians (Orthodox, Protestant) and Muslim. Still, some Oromo adhere to their indigenous religion called Waqefanna. After the coming of Christianity and Islam, however, the Oromo abandoned Waqefanna and embraced either Christianity or Islam. The Oromo has undergone a major religious conversion over the past 150 years. While Oromo’s history has undergone a remarkable phase of study in recent years, it has remained quite impervious to the anthropological field. Specifically, issues related to Oromo’s religious changes have not been sufficiently studied, debated and historically reconstructed across many disciplines. The main purpose of this article is to document and overview the process of religious conversion in Oromo and how they were positioned in Ethiopian history until 1974. The current religious study, therefore, adds to the existing body of knowledge by presenting an outline of the Oromo religious conversion and its place before 1974. It discusses the Oromo religious conversion in Ethiopian history using oral and secondary sources. In fact, oral sources formed an integral part of the research due to insufficient written material on the previous history of Oromo until recently. The article shows that the religious conversion in Oromo took place as a means of resistance against the Ethiopian central government administration.Item Myndos nekropol iskeletlerinin paleoantropolojik analizi ve bir savaşçı mezarı(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Aytek, Ahmet İhsan; Yavuz, Alper Yener; Kesici, Seda; Bağcı, Ece Benli; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBodrum Yarımadası’nın batısında, Gümüşlük Beldesi sınırları içinde yer alan Myndos Antik Kenti, antik dönemde yoğun olarak kullanılan iki korunaklı doğal limana sahiptir. MÖ 4. yüzyıldan MS 4. yüzyıla kadar kullanıldığı bilinen nekropol alanında Bodrum Müzesi tarafından gerçekleştirilen kazı çalışmalarında tespit edilen 96 mezar içerisinde, 89 bireye ait iskeletler tespit edilmiştir. İskeletler üzerinde yapılan antropolojik incelemede 73 yetişkin ve 16 yetişkin öncesi döneme yaşlandırılan birey tespit edilmiş olup en sık karşılaşılan ölüm yaş aralığı 35-50 olarak belirlenmiştir. Çalışmada bireylerin cinsiyetleri, ölüm yaş aralıkları, boy uzunlukları, ağız ve diş sağlığı durumları, patolojileri ve varyasyonları da ortaya konulmuştur. Bir bireyde kültürel kafatası deformasyonu ve başka bir bireyde nadir görülen bir varyasyon olan iki köklü mandibular köpek dişi tespit edilmiştir. Bir mezarda ise, içinde bükülmüş bir kılıcın da olduğu savaş nesneleri tespit edilmiş olup, mezarın bir savaşçıya, muhtemelen Avrupalı bir paralı askere ait olduğu düşünülmektedir. Bu çalışma, Myndos Antik Kenti’nden çıkarılan iskeletler üzerinde gerçekleştirilen ve demografik verilerin ortaya konulduğu ilk çalışma olması bakımından önem taşımaktadır. Kentte gelecek yıllarda devam edecek kazılarda bulunması muhtemel iskeletler ile kent insanına dair daha detaylı bilgilerin ortaya çıkacağı düşünülmektedir.Item Türkiye’de ileri yaştaki yetişkinlerin düşme durumları(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Kozak, Deniz Akkaya; Bahar, N. Tuğba; Ay, Faruk; Kılıç, Barış; Başıbüyük, Gülüşan Özgün; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiYaşla birlikte artış gösteren düşme, yaşlılarda yüksek oranda morbidite ve mortaliteye neden olan bir sağlık sorunudur. Düşmeler bireyleri fizyolojik ve psikolojik olarak negatif yönde etkilemekte olup, içsel ve dışsal faktörlerden kaynaklanmaktadır. TÜBİTAK 115M548 No’lu “Anadolu Yaşlılarının Antropometrik Boyutları” adlı 1001 Projemiz kapsamında; her iki cinsiyet ve üç yaş grubundan (65-74, 75-84, 85+) yedi bölge, 26 ilde toplam 2721 bireyden veriler toplanmıştır. Elde edilen bilgiler veri tabanına aktarılıp SPSS 22.00 programında değerlendirilerek Türkiye yaşlılarına ait düşme durumları ve demografik bilgiler için veri bankası oluşturulmuştur. Araştırmaya göre; düşme ile cinsiyet ve bölgeler arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur. Kadınlarda düşme erkeklere göre daha sıklıkla görülmektedir. Düşme oranlarının en fazla olduğu bölgeler Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu’dur. Ayrıca düşme korkusu ile bireylerin yaşları, yaşadıkları bölgeler ve cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki tespit edilmiştir. İleri yaş ve kadın cinsiyette düşme korkusunda artış görülmüştür. Bölgelere göre dağılımlara bakıldığında düşme korkusu en çok Karadeniz Bölgesi’nde saptanmıştır. Yaş ve yaralanmalar arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönlü ilişki bulunmuştur. Düşme sonucu yaralanmalarda kadınların daha fazla yaralandığı ve kırıklarının oluştuğu saptanmıştır. Ayrıca 85 yaş ve üzeri katılımcılar daha çok konut içinde düşme deneyimlerken 65-74 ve 75-84 yaş grubundaki bireyler daha çok çevrede düşmüştür. Kadınlarda konut içinde, erkeklerde çevrede düşmeler daha fazla görülmüştür. İleri yaşla birlikte yüksek morbidite ve mortaliteye neden olan düşme için risk faktörleri belirlenmeli, iç ve dış mekân düzenlemeleri yapılarak bireylerin sosyal hayata katılımı desteklenmelidir.Item Tıp fakültesi öğrencilerinin 2P:4P el parmak uzunluk oranları ile kişilik özellikleri arasındaki ilişkinin incelenmesi(Ankara Üniversitesi, 2021-06-28) Karaoğlu, Nazan; Açar, Gülay; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİnsan vücudu ve hastalık semptomlarının genetik ve sosyokültürel yapıya bağlı olarak sürekli farklılık gösterdiği son yıllarda medikal antropoloji alanında yapılan çalışmalarda ortaya konmuştur. Benzer olarak hekimin kişilik özellikleri ve toplumun sosyokültürel yapısına bağlı değişimleri hekimlik pratiği için önemlidir. Prenatal cinsiyet hormonlarının hem kişilik özellikleri hem de elin işaret (2. parmak) ve yüzük (4. parmak) parmaklarının uzunluk oranları (2P:4P) ile ilişkili olduğu söylenmektedir. Bu çalışmada, preklinik tıp öğrencilerinde cinsiyet hormonlarının etkisine bağlı ortaya çıkan 2P:4P oranı ile pozitif-negatif duygulanımlar arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlandı. Çalışmaya katılan 493 tıp öğrencisinin (199 erkek, 294 kadın) boy, kilo ve iki elin 2. ve 4. parmak uzunlukları ölçülerek 2P:4P oranı bulundu. Ayrıca sosyodemografik bilgilerle Pozitif-Negatif Duygu Ölçeği (PANAS) ve Beş Faktörlü Kişilik Envanteri Kısa Formu (BFKE-K)’nu içeren anket uygulandı. Boy, kilo ve vücut kitle indeksi değerleri erkeklerde, her iki el 2P:4P oranları ise kadınlarda anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0,001). Sağ el 2P:4P oranı ile PANAS- Pozitif ve Negatif Duygu puanları arasında negatif yönde zayıf korelasyon (r=-0,106, p=0,018; r=-0,087, p=0,052) ve BFKE-K puanı arasında pozitif yönde zayıf korelasyon (r=0,090, p=0,045) saptandı. Sağ ve sol el 2P:4P oranlarının uyumluluk puanı ile pozitif korelasyon (r=0,126, p=0,005; r=0,091, p=0,043) gösterdiği bulundu. Dışa dönüklük puanı 3. sınıf öğrencilerinde yüksekti (p=0,006 ve p=0,002). Çalışmamızda olumlu kişilik özellikleri ve pozitif duygulanım puanı erkeklerde kızlara göre ve 3. sınıf öğrencilerinde ilk iki yıl öğrencilerine göre anlamlı düzeyde yüksek bulundu. Bu çalışmanın oluşturduğu farkındalıklar, hekimin kişilik özelliklerine uygun daha iyi bir tıp eğitimi almasını sağladığı gibi, seçtiği uzmanlık dalında daha etkin tedavi çözümleri üretmesine yardımcı olabilir.