Cilt:59 Sayı:02 (2019)

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 22
  • Item
    Dijital küratörlük: kavramsal bir değerlendirme
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Özel, Nevzat; Bilgi ve Belge Yönetimi; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    “Dünya dijitalleşiyor” fenomeni günümüzde bilginin yönetsel süreçleriyle ilgili her aşamasını derinden etkilemektedir. Dijitalleşen dünyada bilgi profesyonellerinden beklenen, geleneksel mesleki işlevlerinden bilginin koruyucusu olma durumunu, dijital bilgilerin kalıcı olarak korunması ve yeniden kullanımı için de gerçekleştirmeleridir. Bu beklentiyi karşılayan uygulamalar dijital küratörlük süreçleriyle sağlanmaktadır. Yaşam döngüsü boyunca dijital verilerin muhafazasını, erişilebilir olmasını, yeniden kullanılmasını ve değerinin korunmasını sağlayan dijital küratörlük, dijital dünyanın anlamlı veri dağlarının gelecekte de yaşatılmasını öngören çabaları içermektedir. Bu çalışmanın amacı, bilimsel ya da kültürel miras ürünlerine ilişkin veri yaratma çabalarını tekrarlayan süreçlerden arındıran dijital küratörlük kavramını, temel özellikleri ve dijital bilgi yönetimi süreçleriyle olan ilgisi bağlamında değerlendirmektir. Çalışmanın, dijital küratörlük becerilerinin mesleki eğitim süreçlerine adaptasyonuna dikkat çekmesi ve konuya ilişkin literatüre katkı sağlaması beklenmektedir.
  • Item
    Dünyada ve Türkiye'de işitme engellilik: zaman çizelgesi
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Subaşıoğlu, Fatoş; Bilgi ve Belge Yönetimi; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    İşitme engelli bireyler toplumda özel bir konuma sahiptir. Bu bireyler için gerekli olan; toplumla bütünleşmelerini, toplum yaşamına uyumlarını kolaylaştıracak ve farklılıklarını giderecek olanakları sağlamaktır. Bu zaman çizelgesi, dünyada ve ülkemizde işitme engellilerin yaşamını etkileyen önemli tarihsel olayların, bireylerin, grupların, kurumların, bazı teknolojilerin kronolojik gelişim çizgisini içererek, dünyada ve Türkiye'de işitme engellilerin yaşam kalitesini iyileştirme yönünde yapılan toplumsal, kültürel, siyasi, eğitimsel ve tıbbi girişimlerin tarih içindeki gelişimine olan farkındalığı artırmayı amaçlamaktadır.
  • Item
    The begınnıngs of Shakespearean ınfluences on Ottoman- Turkısh drama: Namık kemal's Akif bey (1874) and Gülnihal (1875)
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Dinçel, M. Sibel; Other; Other
    Bu makalenin amacı, Namık Kemal'in Akif Bey (1874) ve Gülnihal (1875) adlı oyunlarının, William Shakespeare'in Hamlet, Othello, Macbeth ve Fırtına'sıyla teknik, tema ve eleştirel bakış açılarıyla olan benzerliklerinin metinlerarasılık kavramı çerçevesinde gerekçelendirilerek incelenmesi ve bu itibarla Kemal'in, kendi toplumundaki güç ilşkilerini ve muhalefet, itaatsizlik gibi konuları anlatabilmek ve eleştirebilmek adına, kendi oyun metinlerini Batı'nın en iyisi olarak nitelendirdiği Shakespeare'le zenginleştirdiğini göstermektir. Ancak bu durum, hiç şüphesiz Shakespeare'in Ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı Türk Tiyatrosu üzerindeki etkilerinin ilk örneklerinin ve varlığının ispatlanması anlamına gelse de, bu işe Onyedinci yüzyılın sonlarında başlayan Avrupa'ya kıyasla belli bir geç kalmışlığa da işaret etmektedir. Bunun da nedenleri arasında Osmanlı'nın kendisini dünyanın merkezi olarak görmesi olabileceği gibi, dini çekinceler veya otoriteye karşı başkaldırının sergilenmesi kaynaklı tehlikeleri de saymak mümkündür. Bütün bunlara karşın Namık Kemal otoriter rejimlere karşı olan duygularını ilk oyunu Vatan Yahut Silistre (1872)'de korkusuzca sergilemekten çekinmemiştir. Ancak oyunun sahnelenmesi sonrasında vatan sevgisiyle çoşan halk sokaklara çıktığı için Kemal, halkı kışkırtmak suçuyla tutuklanarak Magosa'ya sürgüne gönderilmiştir. Daha sonra Shakespeare'den aldığı ilhamla sürgündeyken kaleme aldığı Akif Bey (1874) ve Gülnihal (1875)' de üstü kapalı olarak ifade ettiği eleştirileri ise onun ne birkaç sefer daha hapse girmesine, ne de tekrar sürgün edilmesine engel olabilmiştir; ki ölümü bile Sakız adasında sürgündeyken gerçekleşmiştir. Son olarak, Kemal'in kendi ülkesindeki mevcut otoriter devlet yönetimine karşı yaptığı tüm eleştirilere rağmen, ümidini hiç kaybetmeyip bunu vatanseverliği ile harmanlayarak yine de vurguladığını söylemek mümkündür: Gülnihal'de baskıdan uzak ve adil bir yönetimin mümkün olabileceğinden söz ederken, Akif Bey'de ise dilin gücüne başvurmak yoluyla, Shakespeare'in/Avrupa'nın o bilindik olumsuz Osmanlı Türkü ve Türk askeri imajını değiştirme gayreti içerisinde olduğunu söylemek mümkündür.
  • Item
    Dürrenmatt'ın “Şüphe” adlı polisiye romanında kurgu ve üslup
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Akçit, Betül Yalçınkaya; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    İlk örnekleri 19. yüzyılda görülen polisiye romanların ortaya çıkışıyla birlikte günlük hayattan gerçeklerin ve toplumsal olayların polisiye romanlarda işlendiği görülmektedir. Polisiye romanlar hızlı tüketilmeleri ve genelde yazarlarının edebî kaygı gütmeyişi gibi sebeplerle yığın edebiyatı altında değerlendirilmiştir. Böyle olsa da okurun polisiye romandaki aktif katılımı, başından sonuna içinde yer aldığı kovalamaca ve sonunda suçlunun adalete teslim edilmesi, okura belki de diğer romanlarda bulamadığı bir okuma zevki verdiğinden, polisiye romanların popülerliği 21. Yüzyılda bile devam etmektedir. Önemli bir edebiyatçı ve oyun yazarı olan Friedrich Dürrenmatt da maddi kaygılar nedeniyle polisiye roman yazmıştır. Dürrenmatt, yazdığı polisiyelerle türün şablon özelliklerinin sınırlarını aşmış ve türe yeni bir soluk getirmiştir. Polisiyelerinde kullandığı üslup da eserlerinin yığın edebiyatı altında yer alan polisiye romanlardan farklılaşmasını sağlamıştır. Bu çalışmada, Dürrenmatt'ın “Şüphe” (1951) adlı polisiye romanı iki aşamada incelenmiştir. Birinci inceleme aşamasında söz konusu roman, klâsik polisiye anlatıların kurgusal özelliklerine göre incelenmiş ve bu özelliklerle örtüşen ya da onlardan ayrılan yerleri gösterilmiştir. İkinci aşamada ise roman edebî metinlerde üslubu belirleyen unsurlara göre ele alınmıştır. Sonuçta Dürrenmatt'ın “Şüphe” adlı polisiye romanının klâsik polisiye anlatıların kurgusal özelliklerinden farklılaştığı ve taşıdığı üslup özellikleriyle yığın edebiyatı altında değerlendirilemeyeceği gösterilmeye çalışılmıştır.
  • Item
    Toplumsal dönüşüm çerçevesinde değişen anlam ve kullanımlarıyla “boş zaman” sosyolojisi
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Güven, Uğur Zeynep; Other; Other
    Bu çalışmanın temel amacı toplumsal dönüşüm çerçevesinde boş zaman olgusunun değişen anlam, temsil ve kullanımlarını incelemek ve boş zaman sosyolojisinin temel konularını ve güncel yaklaşımlarını, üretim ilişkileri, tüketim örüntüleri ve gündelik hayatın diğer bileşenleri bağlamında ortaya koymaktır. Makalede, boş zaman sosyolojisinin odağa aldığı okul ya da iş hayatı gibi resmi ya da kurumsal bağlardan azade zaman diliminin ne ölçüde boş veya serbest olduğu sorgulanacaktır. Bu doğrultuda literatür taraması gerçekleştirilerek, öncelikle tarihsel bir yaklaşımla boş zaman olgusunun çağlar boyu değişen anlamı değerlendirilmeye çalışılacaktır. Ardından, kültürel etkinlik, spor faaliyetleri ve turizm başta olmak üzere “ciddi” ve “ciddi olmayan” türleriyle gündelik hayatın içinde boş zamanın temsili ve kullanımı tartışılacaktır. Son olarak, dünyadan ve ülkemizden örneklerle boş zaman kavramını merkeze alan akademik çalışmalarda değişen yaklaşımlar ortaya konulacaktır. Her şeyin şimdiki zamanın uzamı içine sıkıştırıldığı günümüzde, boş zamanın, derin düşünce ve değer üretiminden uzak, kalıcılığa ulaşmadan sönümlenen kirler ve eylemlerle sarılı etkinlikler dizisine indirgenmiş durumda bulunması çalışmanın temel bulguları arasındadır.
  • Item
    De-constructıng the ıdentıty of the other vıa legal and educatıon systems: the squatter and the don, the lıfe and adventures of joaquın murıeta and amerıcan ındıan storıes
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Gümüş, Gamze Katı; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Bu makale, öteki olma durumları 19. yüzyıl Amerika Birleşik Devletleri'nin sömürgeci ve ırksal yasalarına maruz kalmalarından kaynaklanan Meksikalı Amerikalıları ve Yerli Amerikalıları incelemektedir. Ötekileştirilmiş bu iki grup Amerika Birleşik Devletleri'nin sömürgeci gücü tarafından yerlerinden edilen, halihazırda o bölgenin yerlisi insanlar olmasına ve bir zamanlar onlara ait topraklara olan bağları yer değiştirme ve eğitim yasaları ile koparılmasına rağmen Amerikan siyasi sistemi bahsi geçen grupların kültürel kimliğini de bozarak daha fazlasını yapmayı amaçlıyordu. Bu sistemlerin Meksikalı Amerikalıların ve Yerli Amerikalıların edebiyatlarında nasıl temsil edildiğini incelemek için Meksikalı Amerikalı ve Yerli Amerikalı kimliklerine vurgu yapan, hukuk ve eğitim odaklı benzer konular üzerinde duran üç esere bakılacaktır. María Amparo Ruiz de Burton'ın The Squatter and the Don adlı kitabı, John Rollin Ridge'in yazdığı The Life and Adventures of Joaquin Murieta ve Gertrude Bonnin'in (Zitkala-Ša) American Indian Stories adlı eseri hukuk ve eğitim sistemlerinin Meksikalı Amerikalılar ve Yerli Amerikalılar'ın edebiyattaki kimlik oluşumuna olan etkisini görmek üzere incelenecektir. Ayrıca Amerikan yasal prosedürleri Meksika-Amerika Savaşı, Guadalupe Hidalgo Anlaşması, Kızılderili Nakil Yasası ve eğitim reformu gibi olgular aracılığıyla ötekiyi parçalamayı ve beyaz halkın çıkarlarına hizmet etmeyi amaçladığından, bahsedilen bu olgular bu makalenin merkezinde yer almaktadır.
  • Item
    Spatıal organızatıon and productıon actıvıtıes at bakla tepe durıng the fırst half of the 3 mıllennıum bc
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Gündoğan, Ümit; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Coğrafi, iklimsel ve kültürel benzerliklere sahip olan Batı Anadolu sahil kesimi ve Doğu Ege Adaları'nda, MÖ 3. Binyıl'ın başlarında yerleşim modelleri ve yapı tipleri açısından birbiriyle benzer bir mimari gelişim süreci yaşanmıştır. Bakla Tepe mimarisi üzerinde yapılan detaylı çalışma yalnızca Batı Anadolu sahil kesiminin değil aynı zamanda Doğu Ege Adaları mimarisinin ve yerleşim dokusunun gelişiminin de anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. MÖ 3. Binyıl'ın başlarında Bakla Tepe ve Batı Anadolu sahil kesimi yerleşimleri güçlü savunma sistemleri ile çevrelenmiştir. Sur ile çevrile alanların kısıtlı olması, yeni yerleşim planlama sistemini ortaya çıkarmış ve sur içinde kalan tüm alanlar mümkün olan en verimli şekilde kullanılmaya çalışılmıştır. Bu organizasyon şemasına uygun olarak, üretim aktiviteleri yerleşimin içinde ve dışında özel alanlarda üretilmiştir.
  • Item
    Yabancı dil öğretiminde yeni bir paradigma: yöntem sonrası dönem
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Özel, Rabia Tekin; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Çok kültürlülüğün ve buna bağlı olarak çok dilliliğin yaygın olduğu günümüz dünyasında, insanlar arasında iletişim kurmak ve bunun için de ikinci bir dili öğrenmek önemli hale gelmiştir. İkinci dili öğretirken de, hangi öğretim yönteminin uygulanması gerektiği her zaman sorun olmuştur. Yabancı dil öğretiminde neden başarılı olunamadığı ya da daha iyi bir dil öğretiminin nasıl gerçekleştirilebileceği konusundaki düşünceler, kuramcıları ya da dil öğreticilerini sürekli bir yöntem arayışına itmiştir. Bu çalışmada, yabancı dil öğretiminde yöntem sorunu ele alınmıştır. Yabancı dil öğretimini gerçekleştirmek için öğrenme-öğretme sürecinde geçmişten bugüne oluşturulan ve uygulanan yöntemler üzerinde durulmuş; yöntemin gerekliliği tartışılmış; postmodernizmin etkisinde gelişen yöntem sonrası dönem algısı ve bu yeni paradigmanın uygulanabilirliği konusunda bilgi verilmiş ve eğitimin paydaşlarının değişen rolleri ortaya konulmuştur.
  • Item
    Arkaik ve klâsik hellen toplumlarının mekâna bağlı köken ve kuruluş mitosları
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Küçüker, Sultan Deniz; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Klâsik Dönem Hellen dünyasının ayırt edici nitelikleri Atina polis'i üzerinden tespit edilse de bu kültürün çerçevesi, Arkaik Dönem Hellen siyasi coğrafyasında bulunan tüm toplumların iletişim dünyası içinde belirlenmiştir. Erken Hellen toplumlarının iletişim dünyasının en önemli ortak birikimi olarak, Homeros'a atfedilen şiirler gösterilebilir ki Hellen siyasi, sosyolojik ve mitolojik hafızasına özgü birçok unsur, nitelikleriyle birlikte ilk defa bu dizelerde kendini gösterir. Konumuz bağlamında, özellikle dizelerde belirlenen mitolojik hafıza önem arz eder. Öyle ki, Hellen toplumları açısından mitolojinin yüklendiği tarihsel rol, burada ve diğer aktarımlarda konu edilen mitolojik kahramanların ya da olayların çoğunlukla siyasal nedenlerle Arkaik ve Klâsik Dönem ozanlarınca yeniden kullanılmasına, ekler görerek yeniden biçimlendirilmesine neden olmuştur. Bu çalışmada; Arkaik ve Klâsik Hellen toplumlarının kuruluş ve köken iddiaları aşamasında yoğunlukla kullanılarak öne çıkarılan mitoslar belirlenecek, toplumların mitoloji üzerinden izlediği diplomasinin iç ve dış politikalardaki etkileri ve sonuçlarına değinilecektir. Son olarak ise, Arkaik Hellen toplumlarının hafızasında olgunlaşmaya başlayan bu geleneğin, Hellenistik Dönem'le birlikte toplumlara kimlik oluşturma ve kültürel bütünlük kurma aşamasında üstlendiği işlevsel rol özetle konu edilecektir.
  • Item
    Üniversite öğrencilerinde kütüphane kaygısı: anadolu üniversitesi örneği
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Kurulgan, Mesut; Other; Other
    Kütüphane kaygısı ile ilgili yapılan çalışmalar, konunun üniversite düzeyinde öğrenim gören bireylerin bilgiye ve bilgi kaynaklarına verimli bir biçimde ulaşmalarını engelleyen ve onların akademik başarılarını olumsuz yönde etkileyen bir durum olduğunu göstermektedir. Bu çalışmanın amacı; kütüphane kaygısı kuramının kütüphanecilik ve bilgi yönetimi alanında yapılan çalışmalar ışığında gelişim sürecini inceleyerek; Anadolu Üniversitesi Merkez Kütüphanesi'ni kullanan öğrencilerin kütüphane kaygı düzeylerini ortaya çıkarmaktır. Çalışmada ayrıca, araştırma sonucunda elde edilen bulgulara dayalı olarak, üniversite ve kütüphane yönetimine yararlı olacağı düşünülen çeşitli öneriler sunulmaktadır. Araştırmada; Bostick tarafından oluşturulan Kütüphane Kaygısı Ölçeği'nin günümüz koşullarına uyarlanmış bir sürümü kullanılmıştır. Verilerin analizinde frekans analizi, faktör analizi, ortalama, bağımsız örneklemler t-testi ve tek yönlü ANOVA kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre; katılımcılar, kütüphane bilgisiyle ve kütüphaneyi kullanma kısıtlamalarıyla ilgili olarak hafif kaygılıdır. Mekanik engeller ve kütüphane personeliyle ilgili olarak orta kaygılı, duygusal ve kütüphaneyi kullanırken hissettikleri rahatlık/güven (kütüphane yapısı ile ilgili engeller) faktörüne göre ise şiddetli kaygı düzeylerindedir. Çalışmada ayrıca; kütüphane kaygısına, en çok, duygusal engellerin yol açtığı sonucuna ulaşılmıştır.
  • Item
    Llull ve Cervantes'e göre ideal şövalye kimdir?
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Çerçioğlu, Emine Ceren; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Ortaçağda şövalyelik çoğu Batı toplumunda olduğu gibi İspanyol toplumunda da büyük önem taşımaktaydı. Hristiyanlığın koruyucusu ve savunucusu, aynı zamanda adil, cesur, erdemli ve iyi bir savaşçı olan şövalyenin özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda eserlere konu olması şaşırtıcı değildir, zira modernleşen yeni dünya düzeninde şövalye artık nostaljik bir suretten başka bir şey değildir. Llull'un 13. yüzyılda kaleme aldığı Libro de la Orden de Caballería adlı eseri şövalyeliğin esaslarını anlatmasıyla edebiyat tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Okuru, bu eserde belirtilen vasıflara sahip alışılmış şövalyeden uzaklaştıran ve hikâyesiyle hem eleştiren hem güldüren Don Quijote ise karikatürize edilmiş bir şövalyedir. Llull'un saydığı özelliklerin aksine Cervantes'in geliştirdiği şövalye figürü esasen oldukça sıradan bir yapıya sahiptir. Bu çalışmada, Llull'un şövalyelik ile ilgili tanımları ve belirttiği özellikleri ile Don Quijote üzerinden Şövalye ve Şövalye Romanları ile ilgili bilgiler sunulmakta ve bunlar örneklerle desteklenmekte ve ideal şövalyenin hangi roman kahramanı olduğu tartışılmaktadır.
  • Item
    Fakirlerin Allah'ı, zenginlerin tanrısı: Orhan Pamuk romanlarında din ve maneviyat meselesi
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Cengiz, Kurtuluş; Sosyoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Orhan Pamuk romanlarının temel aksı olan Doğu-Batı meselesinin en önemli boyutlarından birini din oluşturmasına rağmen Pamuk'un eserlerini din meselesi etrafında analiz eden çalışmalar çok kısıtlı. Çalışmamız, Pamuk'un eserleri ile ilgili olarak pek tartışılmamış olan bu konuyu; Pamuk romanlarında din ve maneviyat meselesinin nasıl incelendiğini ve ne şekilde sorunsallaştırıldığını romanların yazılış sırasıyla teker teker analiz ederek literatüre katkıda bulunmaya hedefliyor. Pamuk, eserlerinin istisnasız hepsinde Türk modernleşme deneyiminin farklı tarihsel yönlerini incelerken, bireyin otonomisine engel oluşturabilecek hem pozitivist hem de dogmatik-dinsel tutumları eleştirel bir süzgeçten geçirmeye çalışıyor. Çalışmamız Pamuk'un katı seküler yaklaşımlara karşı dine ve maneviyata eleştirel de olsa bir alan açan, onu illa ki kötülemeyen, bir tür meşru hayat formu olarak kabul eden ama aynı zamanda onun sınırlarını ve marazlarını da dile getiren bir çerçevede yaklaştığını iddia edecektir. Pamuk'un belirli bir eleştirel sempatiyle betimlediği roman karakterlerinin bu bitmez tükenmez maneviyat arayışları, yukarıda bahsettiğimiz bu katı ikilikleri aşmak için geliştirdiği postmodern bir alternatif edebi tahayyül oluşturuyor. Nihayetinde Pamuk romanlarında ne modern bireyden vazgeçiyor, ne de ruhunu yitirmiş bir ethos'da kendi sahih varoluşunu hikâye edemeyen bir toplum anlayışını savunuyor. Bu yazı kendi tarihselliği içinde yeni evrensel yapıları ve bunlar içinde hareket edebilecek dogmatik olmayan mana arayışlarını Pamuk romanlarında ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.
  • Item
    Howard Barker's no end of blame: from theatre of catastrophe to hıstorıographıc metadrama
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Sümbül, Yiğit; Other; Other
    Howard Barker'ın tiyatrosu, yazarın temel ilkelerini oyun yazımı ve sahnelenmesi konusundaki iki önemli kitabında - Arguments for a Theatre and Death, the One and the Art of Theatre - listelediği ve kendi yaratımı olan 'Felaket Tiyatrosu' açısından karakteristik bir tür olarak ele alınır. Bu eserlerde Barker, kendi oyunlarını İngiliz tiyatrosuna on yıllardır egemen olan çağdaş anaakım Brehtçi politik tiyatrodan ayıran, izleyenleri kolektif bir tepkiden ziyade didaktik ve kathartik olmayan bir bakış açısıyla bireysel çıkarımlara yönlendirmeyi amaçlayan yeni bir türün ana hatlarını çizer. Barker'ın oyunları aynı zamanda ana akım tiyatrodan kullanılan karmaşık ve şiirsel dil ile anlam belirsizliğinin yanı sıra siyasî ve ahlakî mesajdan ziyade trajik deneyime önem vermesi bakımından ayrı durmaktadır. Ancak bu çalışma, Barker'ın tarihi konuları kullanımını ve karakterlerini sanatçılar arasından seçmesini göz önünde bulundurarak, onun en ünlü oyunlarından Suçlamanın Sonu Yok (1981) üzerinden örneklerle yeni bir bakış açısı getirmeyi amaçlamaktadır. Söz konusu oyun, Barker'ın üstü kapalı siyasî, ahlakî ve estetik kaygılarını ortaya koymak ve böylece Felaket Tiyatrosu'nun işlevsiz bir tür olduğuna dair iddiaları çürütmek amacıyla çağdaş bir dramatik tür olan tarihyazımsal üsttiyatro bağlamında yorumlanmaktadır. Bu çalışma ayrıca, Barker'ın tiyatrosunun, diğer özgün tematik ve teknik niteliklerine rağmen, zamanının anaakım politik tiyatrosuna dahil edilmesi gerektiği sonucuna varmaktadır.
  • Item
    Göç araştırmaları alanında kavramsal sorunlar ve etik/politik sorumluluk
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Erbaş, Hayriye; Sosyoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Giderek değişen türleri ile göç, günümüzde tüm dünyayı etkileyen bir olgu halini almıştır. Özellikle uluslararası göçün yaygınlığı ve kitleselliği artık ülkelerin en önemli gündem maddesi olmaya başlamış ve ülkeler arasındaki ilişkileri etkileyen politik bir alana dönüşmüştür. Önceki dönemlerden farklı olarak yalnızca azgelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere değil; kitleselleşen ve çeşitlenen hali ile azgelişmiş ülkeden azgelişmiş ülkeye yöneliş boyutu da sürece eklenmiştir. Bu dönüşümde insanların planlayarak göç etmesi değil “kaçarak” ya da “kaçmak durumunda kalarak” yaşadığı yeri terk etmek durumunda bırakılması ile birlikte gelişmiş Kuzey ülkelerinin sınırlarını yükseltmesi de etkili olmuştur. Böylesine önemli bir konuda hem evrensel bilim anlayışı ile uluslararası bilim camiasını izleme ve alana katkıda bulunma hem de göç alan bir ülkede yaşıyor olmanın verdiği sorumluluğu taşıyarak alanda araştırma yapma ve katkı sunma araştırmacılara son derece önemli etik/politik sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluğun yükünü omuzlarında taşımanın verdiği duyarlılık ile alana bakıldığında ilk dikkat çeken konu alandaki kavramsal sorunlarıdır. Bu sorun özellikle politik, bürokratik ve bazı bakımlardan akademik olarak kitlesel göçe hazırlıksız yakalanan Türkiye için daha da belirgindir. Bu durumda uluslararası göç ve göçmenlik konusu daha da hassaslaşmakta ve kavram seçiminin kendi başına bir çaba gerektirdiği ortaya çıkmaktadır. Bu çaba bilim insanı sorumluluğu ile yanlı kavramlar yerine “tarafsız” kavramların kullanılması ve yoksa “üretilmesi” anlamını taşımaktadır. Bu yazıda böylesine bir sorumluluk bilinci taşıyarak alandaki kavramsal karmaşayı örnekleme adına belli kavramlar üzerinden sorun ele alınmaya çalışılacaktır. Seçilmiş kavramlar üzerinden kavramsal sorunların nedenlerini ve kavramsal tartışmaları içeren bu çalışmada amaçlanan, göç alanında kullanılan kavramların hassaslığını göstererek farkındalık yaratabilmek ve göç konusundaki diğer kavramlar için de kullanılabilecek bir çerçeve sunabilmektir.
  • Item
    The polıtıcs of sports ın Louıse Page's Golden Gırls
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Öğütcü, Murat; Other; Other
    1960 ve 1970 arasındaki dönem İngiltere'de sporun amatörlükten profesyonelliğe geçiş dönemine tanık olmuştur. Bundan sonra, sporcular sponsorluklar sayesinde maddi olanaklar elde etmişler ve spor girişimciler için de önemli bir odak haline gelmiştir. Ancak, bu yeni dönemde sponsorlar sporcuları tüketici davranışları tetiklemek ve manipüle etmek için kullandıklarından dolayı, sermaye sahipleri çıkarları doğrultusunda medya ve tıp sektörünü sporcu sağlığını hiçe sayarak kullanmaya başlamışlardır. Sporun metalaşması sonucu sporcu üzerinde baskı yaratılmış ve üzerinde baskı hisseden sporcu bunu yasadışı doping kullanımı ile atlatmaya çalışmıştır. Devlet tarafından desteklenen demir perde ülkelerindeki sporcular serbest girişimciler tarafından sportif başarıya zorlanmamış olsalar da, onlar devletleri tarafından benzer bir baskıyla karşı karşıya bırakılmışlardır. Demir perde ülkeleri siyasi üstünlüklerini göstermek amacıyla kendi sporcularını doping kullanmak için zorlamışlardır. Louise Page Golden Girls (1984) adlı eserinde ince bir alayla sporun politikaları eleştirilmiştir. Page, sporun amatörlükten profesyonelliğe dönüşmesinin sonucu olan İngiltere'deki spor anlayışını, demir perde ülkelerinde serbest doping kullanımı ile bunun İngiltere'de yasak olmasının karşılaştırılmasını kullanarak, İngiliz sporcular hakkındaki güncel konuları ve özellikle kadın sporcuların toplumsal cinsiyetlerinden dolayı sporun erkek egemen dünyası tarafından ezilmesini irdelemiştir. Bu nedenle, bu makale ilk olarak 1960'lardan itibaren İngiltere'de atletizmin gelişimi ile ilgili kısa bir tarih verecek, sonrasında 1980'ler İngiltere'sinde sporu metalaştıran medya ve spor arasındaki ilişki incelenecek, ve nihayetinde Golden Girls'de yansıtıldığı şekliyle doping sorunu ele alınacaktır.
  • Item
    Üç tema üzerinden Niyazi Berkes sosyolojisi: toplumsal yapı, çağdaşlaşma ve aydınlar
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Sümer, Mustafa Doğacan; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Bu çalışmanın amacı Türk düşünce dünyasının en üretken isimlerinden biri olan Niyazi Berkes'in sosyolojisini tarihsel bir bağlam içerisinde ele almaktır. Türk sosyolojisinin kurumsallaşması ve gelişimi açısından önemli akademik müdahalelerde bulunan Niyazi Berkes'in sosyoloji alanındaki üretimlerini üç tema altında sınıflandırmak mümkündür: toplumsal yapı, çağdaşlaşma ve aydınlar. Bu çalışmada üç temaya yönelik çözümlemeleri yorumlanacak ve çözümlemelerinin Türkiye'deki sosyal bilim pratiğindeki yeri anlaşılmaya çalışılacaktır.
  • Item
    Hint, Yunan, Sümer ve Türk mitolojilerinde tufan mitinin kültürel bellek açısından önemi
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Akmaz, Gökhan; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Mitoloji tarihi dikkatlice incelendiğinde, neredeyse bütün kültürlerde eski düzeni alaşağı edip yeni bir düzen inşa ettiren tufan felâketlerine rastlanır. Tufan ile ilgili söylencelerde tanrısal güç veya güçlerden kaynaklanan bu felâketin sebebi olarak insanın günahkârlığı gösterilir. Burada ilgili dinlerde ve mitolojilerde su arındırıcı bir metafor olarak karşımıza çıkar: Hayat verdiği gibi son derece öldürücü de olabilmesi suyun mitolojik açıdan son derece ambivalan/ikircikli durumunu ortaya koyar. Tufan mitleri, karşılaştırmalı mitoloji ve dinler tarihi açısından bakıldığında daima geçiş dönemlerinin anlatılarıdır ve atlatılmış kıyametler olarak hikâye edilirler. Bu felâketi çok az sayıda 'iyi' insanın atlatabilmesi bütün dünya mitolojilerinde yaygın bir motiftir. Bu çalışmada Hint, Yunan, Sümer ve Türk menşeli tufan anlatıları ele alınırken bir anlamda tufan mitinin mizanseni veya ana omuru ortaya konulmaya çalışılacaktır. Tufan mitinin, ilgili toplulukların travmatik birer dönemlerine işaret ettiği ve tufan sonrası nesiller için birer geriye dönük kıyamet ve dolayısıyla uyarı anlamına geldiği söylenebilir. Bu mitler, bireysel düzeyde erginlenme ile ilgiliyken toplumsal düzeyde belirli dönemler arası geçişler ile ilgilidirler. Buna göre eski düzen yıkılırken yerine yeni bir düzen inşa edilmektedir: Günahkâr ve itaatsiz insanlar yok edilirken geriye yalnızca tanrı kelamına uyan, ahlâk lı ve dindar insanlar kurtulurlar.
  • Item
    Manuel Vázquez Montalbán'dan polisiye romana realist bir yaklaşım: “Merkez Komitesinde Cinayet”
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Karakaya, Mükerrem Aktoprak; Other; Other
    Katalan polisiye roman yazarı Manuel Vázquez Montalbán, İspanya'nın transición olarak bilinen demokrasi rejimine geçiş sürecinde polisiye roman türünün önünü açan en önemli yazarlardandır. Montalbán'ın 1972-2004 yılları arasında yazdığı Pepe Carvalho adlı dedektif serisi “whodunit” türündeki klasik polisiye çizgisinden ayrılan romanlardan oluşmasının yanında, Franco sonrası dönemde İspanya'nın geçirdiği toplumsal değişime ışık tutmaktadır. Merkez Komitesinde Cinayet (1981) ise, bu serinin romanlarından biri olarak Montalbán'ın kurguyla gerçeği bir araya getirdiği ve Pepe Carvalho adlı dedektif aracılığıyla İspanya'daki toplum düzenini eleştirdiği bir eserdir. Bu eser aracılığıyla Montalbán'ın, polisiye roman türünü gerçekçi bir yaklaşım ile nasıl yorumladığının bir örneği görülmektedir.
  • Item
    Buddhist eser cātaka'daki anlatıların hint kültürüne etkisi ve alegorik yolla görsel yansımaları
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Kökdemir, Esra; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    Buddhizm'in merkezinde yer alan Buddha, yaşamı boyunca Hindistan'da bulunmuş, bu toprakları gezmiş ve öğretisini de yine ilk olarak bu kıtanın topraklarında aktarmıştır. Buddha'nın anlatmak ve öğretmek istediği bu felsefe, bu çalışmanın ana konusu olan Cātaka metni içinde geçen öykülerde yer almaktadır. Buddha, aydınlanmaya erişmeden önce bir Bodhisatta olarak yaşadığı olaylar bu eserde işlenmiştir. 547 anlatıdan oluşan bu eserde Bodhisatta'nın çeşitli formlarda bedenlendiği görülmektedir. Bu anlatılar içinde işlenen en önemli unsur ise, mesleği, kastı, dini ne olursa olsun Bodhisatta'nın her zaman yön gösterici, ahlâki değerlere önem veren ve doğruyu bilen biri olarak gösterilmesidir. Buddha hangi formda bedenlenmiş olursa olsun, öyküler Buddhist öğretiyi yaymayı amaçlamıştır. Bu nedenle Buddhizm'i yaymak bir amaç, öyküler ise bir araç niteliğindedir. Eserde anlatılan öykülerin Buddha'nın yaşamından izler taşıdığı düşünüldüğü için, Buddha'nın hayatı ele alınarak Cātaka anlatıları ile benzerlikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunun yanı sıra, bu çalışmada bu anlatıların Hint kültürüne hem edebi açıdan hem de alegorik yolla görsel yansımaları araştırılmıştır.
  • Item
    D. H. Lawrence's expressıonıst approach to tragedy: an analysıs of Touch And Go
    (Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Vurmay, M. Ayça; Other; Other
    D. H. Lawrence trajedi kavramına olumlu olarak yaklaşır ve yıkıcı ve olumsuz bakışı eleştirir. Lawrence trajedinin maddeci bir varoluş içinde insan ruhunun yeniden doğuşunu sağlamak için çabalayan dirençli, yaratıcı irade yoluyla üstesinden gelinebileceğini düşünür. Lawrence modernizmin trajedisini, emekle sermayenin, eskiyle yeninin, cinsiyetlerin çatışması ile aşk, sanayileşme ve savaşın trajedileri gibi içiçe girmiş birçok çatışma türünü irdeleyerek dramatize eder. Ancak, her bir çatışma türünde onun modernliğin trajedisine olumlu bakışı gözlemlenebilir. Lawrence'ın toplumda ütopyacı bir reformasyon isteğini modernist trajediye bir çare olarak sunduğu öne sürülebilir. Touch and Go oyunu Lawrence'ın trajediye tepkisini/direncini yaratıcı ve dışavurumcu bir biçimde açıklar. Bu makale Touch and Go oyununun Lawrence'ın modernizmin ve sanayileşmenin “meçhul” durumuna dışavurumcu direniş yoluyla meydan okuma düşüncesini açıkladığını ileri sürer. Oyun, Lawrence'ın “karmaşa” ve “sanat” olarak adlandırdığı, olumsuz ve olumlu trajedi kavramlarını ifade eden, trajik olana zıt bakışların tartışmasını ve çatışmasını barındırır. Maden işçileriyle sahiplerinin çatışması oyunda ele alınan başlıca trajedi kaynağı olmakla birlikte, dışavurumcu direnişle üstesinden gelinebileceği metinde önerilir. İnsanlıktan yoksun ve kısıtlayıcı bir toplumda yeni bir benlik ya da düzen arayışı oyunun merkezinde yer alır. İnsanlıktan çıkma kavramı dışavurumcu bir biçimde, grotesk unsurların kullanılması, alegorik kişiler ve basmakalıp bir dil kullanımı aracılığıyla sanayi çatışmasının bir karmaşa olduğu düşüncesini pekiştirir. Oyunda, ayrıca, sanatsal eylem ve unsurlar dışavurumcu niteliğe sahip olarak, trajedinin panzehiri işlevine sahiptir.