DÖNEM PROJELERİ
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item TÜRKİYE’ DE Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Yer Seçim Süreçlerinin Sürdürülebilir Kalkınmadaki Rolü(Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2021) ERDEM, Gülen; Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi; Fen Bilimleri EnstitüsüDünya ülkeleri ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomik gelişmelerinin doğal bir sonucu olarak enerji talebinde her geçen gün meydana gelen yükseliş yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimi artırmıştır. Türkiye gibi cari açığının büyük bir bölümün enerji ithalatından kaynaklanan ülkelerin yenilenebilir enerjiden faydalanarak kendi enerjisini üretebilecek düzeye gelmesinin dışardan gelen krizler veya dış şokların ekonomiye verdiği zararın büyük ölçüde azalacağı düşünülmektedir. Bu araştırmada öncelikle enerji kavramı tanımlanarak, yenilenemez ve yenilenebilir enerji kaynaklarının incelenmesi ardından bu kaynakların kullanımına bağlı olarak açığa çıkan etkiler değerlendirilmiştir. Yapılan araştırma yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının aynı zamanda istihdam yaratarak ekonominin gelişimine katkı sağlarken sürdürülebilir kalkınma konusunda ki hedeflere ulaşmanın da önünü açtığı saptanmıştır. Enerji veriminin sürdürülebilir enerji kaynaklarının kullanılması ile ülke ekonomisine yapacağı katkıların, bu alanlara yapılacak olan yatırımların önemini ortaya koymuştur. Bu araştırmada sürdürülebilir enerji yatırımlarının yer seçiminin gayrimenkul geliştirme ve yönetimi ile ilgili yasal düzenlemeleri irdelenmiş, yer seçiminde izlenen yöntemin kaynak verimliliği üzerinde pozitif yönde etkileri olduğu ortaya konulmuştur. Gelişmekte olan Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları açısından potansiyeli dikkate alındığında küresel rekabette kayba uğramamak için özellikle rüzgâr, hidrolik ve güneş enerjisi bakımından yatırımlarını artırmasının tam bir zorunluluk olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda yenilenebilir enerji kaynaklarından optimum seviyede yararlanabilmek için gerek duyduğu gerekli teknolojik altyapıyı geliştirmesi ve yatırımlarını arttırması gerekmektedir.Item Düznleme ortaklık payı ve kamu ortaklık payı değerlendirmesi(Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2022) MERTEL, Aydın; Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi; Fen Bilimleri EnstitüsüÇalışmamızın amacı Türkiye’de idare tarafından uygulanan çeşitli imar uygulamalarından bir olan Düzenleme Ortaklık Payı ve Kamu Ortaklık Payı uygulamasını değerlendirmektir. Ancak öncesinde kavramsal belirlemelere değindikten sonra dünyada ve ülkemizdeki çıkış gerekçelerine bakıp, ülkemizdeki uygulama yöntemlerine ve bu süreçte karşılaşılan örnek bir yargı kararı irdelenerek öneriler getirilecektir. Türkiye’de aktif olarak imar hususunda uygulama araçları arasından en yaygın olanı arazi ve arsa düzenlemesi yani parselasyon işlemleridir. Bahse konu işlemler kapsamında yapılan ve mülkiyet hakkına kısıtlama getiren uygulamalarından birisi düzenleme ortaklık payı (DOP), diğeri ise imar mevzuatında yeni yer alan kamu ortaklık payı (KOP) uygulamasıdır. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla çalışma içerisinde mülkiyet hakkı, imar planı ve uygulama yöntemleri hususlarına ve imar hukuku açısından açıklamalarımızı yapıp akabinde kamulaştırma hususu da irdelenmiştir. Çalışama neticesinde Düzenleme Ortaklık Payına ve Kamu Ortaklık Payına neden ihtiyaç duyulduğu, hangi kanun ve yönetmelikler ile hayatımıza girdiği, neleri kapsadığı ve yasal dayanağı hakkında bilgi verilmek suretiyle günlük hayatta özellikle arsa ve arazi sahibi kişilerin karşılaşması muhtemel olan bu durumlar hakkında bilgi sahibi olunması amaçlanmaktadır.Item Kamu özel işbirliği projeleri kapsamında yurt binalarının değerlemesi: Kütahya üniversitesi yerleşkesi örneği.(Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2022) ULUSAN, Hakan; Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi; Fen Bilimleri EnstitüsüTürkiye’de 1980’li yıllardan bu yana yaşanan ekonomik ve politik gelişmelerin de etkisiyle Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projeleri önem kazanmıştır. Özellikle 2000’li yıllardan bu yana ise, KÖİ projeleri verimlilik, etkinlik, şeffaflık, ekonomik göstergeler ve ‘kamu yararına’ ilişkin başlıklar çerçevesinde tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda bu çalışmanın temel sorunu, Türkiye’de KÖİ projelerinin hem kamu hem de özel sektör açısından işlevselliğinin ortaya çıkarılmasıdır. Buradan hareketle bu çalışma, bir yandan kamu-özel işbirliği projelerinin hem ulusal hem de küresel bağlamda tarihsel gelişimine ilişkin genel bir çerçeve sunmayı hedeflerken; diğer yandan Türkiye’de mevcut uygulamalar üzerine eleştirel bir perspektif ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmanın araştırma kısmında hayata geçirilen Kütahya Dumlupınar Üniversitesi içinde yer alan yurt binaları karşılaştırmalı satış analizi yöntemi, maliyet yöntemi ve gelir yöntemi ile incelenmiştir. Aynı zamanda bahsi geçen projeye ilişkin değerleme raporu hazırlanarak, projenin hem kamu hem de özel sektör yatırımcısı açısından işlevselliği/karlılığı değerlendirilmiştir. Türkiye’nin mevcut ekonomik göstergeleri göz önünde bulundurularak yapılan değerlemenin ardından, araştırmaya konu olan projenin karlı olmadığı sonucu ortaya çıkmıştır. Çalışmanın araştırma kısmında bahsi geçen yatırımın neden karlı olmadığı irdelenmiştir. Sonuç kısmında ise yeni yapılacak KÖİ projelerinde zarar riskini ortadan kaldırmaya yönelik öneriler yer almaktadır.Item Kamu-özel ortaklığı projeleri yap işlet devret,yap sat,sat geri kirala modellerinde vergi muafiyet ve istisnalarının gayrimenkul sektörü üzerinde etkileri.(Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2023) KAMİLOĞLU, Mustafa Serhan; Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi; Fen Bilimleri EnstitüsüBu çalışmada genel olarak kamu kurum ya da kuruluşları tarafından gerçekleştirilen hizmet üretimi ve kentsel altyapı faaliyetlerinin kamu özel işbirliği modeli olarak tanımlanan yöntemle özel sektör aracılığı ile yürütülmesi ve modelin Dünya ve Türkiye üzerindeki uygulanma tür ve esasları ile modelin özel sektör tarafını oluşturan şirketlerin vergilendirilmesine ilişkin yasal mevzuatın incelenmesi ve özel sektör yatırımcılarına tanınan vergi muafiyetlerinin Türkiye’deki gayrimenkul piyasasına etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada kamu özel işbirliği olarak adlandırılan modelin Türkiye’deki gelişim evreleri, modelin sahip olduğu avantajlar ve riskleri, finansal yapısı ve finans kaynakları, mevzuattaki yeri ve yürürlükteki ilgili kanun ve yönetmeliklerin aksayan yönleri, Dünya ve Türkiye’de gerçekleştirilmiş olan örnek projeler üzerinden anlatılmış olup, çalışmanın devam eden kısmında Türk Hukuk Sisteminde kamu özel işbirliği modeli ve bu modelle yürütülmekte olan projelerde sürecin özel sektör tarafını oluşturan şirketlerde aranan nitelikler, vergi mükellefiyetlikleri, şirketlere tanınan muafiyetler, kamu garantili alımlar ve imtiyazlarla bu hususların gerek bölgesel düzeyde gerekse ülke genelindeki gayrimenkul sektörü üzerine etkileri anlatılmıştır.Item Eğitim alanında kamu-özel işbirliklerinin Türkiye'de uygulanabilirliği(Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2023) GÜVEREN, Mustafa Gökhan; Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi; Fen Bilimleri EnstitüsüBir ülkenin beşerî sermayesinin geliştirilmesi, ekonomide verimliliğinin artırılması ve sürdürülebilir büyümesinin sağlanması için stratejik önem taşıyan milli eğitim, genellikle kamu tarafından finanse edilmektedir. Ancak artan nüfus ve çağın getirdiği yeniliklerin yakalanmasına duyulan ihtiyaç kamu maliyesi üzerindeki yükleri artırmakta, bu da hükûmetlerin özel sektör ile yenilikçi işbirliği yöntemleri araştırmasına yol açmaktadır. Kamu-Özel İşbirlikleri (KÖİ) dünyada sıkça başvurulan bir işbirliği yöntemi olup, öğrencilerin daha yüksek standartlarda ve daha iyi eğitim koşullarına erişimlerini amaçlamaktadır. Özel sektörün bu alandaki uzmanlığı, sermayesi, yönetim kapasitesi ve teknolojiye erişimi, bu yöntemin cazibesini artıran unsurlardır. Bu çalışmada, KÖİ modellerinin eğitim alanındaki dünya uygulamaları ve bu modellerin Türkiye’de kullanılabilirlikleri incelenmiştir. Her ne kadar çeşitli zorlukları ve riskleri bünyesinde barındırmakta olsa da doğru bir planlama ve tasarım çerçevesi koşuluyla eğitim sektöründe KÖİ uygulamaları ve özel sektörün rolünün artması önemli avantajları beraberinde getirebilecektir. Özellikle düşük gelir düzeyine sahip ailelerden gelen çocukların eğitime erişiminin artırılması, kalitenin yükseltilmesi ve eğitim alanındaki teknolojik gelişmelerden ve diğer yeniliklerden özel sektör dinamizmi kullanılarak yararlanılması mümkün olacaktır. Başarılı bir KÖİ uygulaması için öncelikle kapsamlı bir eğitim stratejisi belirlenmesi, uygun bir yatırım ortamı sağlanması ve kamunun kurumsal kapasitesinin artırılması son derece önemli unsurlardır.Item Hazine Taşınmazlarının Değerlemesinde Karşılaşılan Sorunların Tespiti ve Çözüm Önerileri(Ankara Üniversitesi: Fen Bilimleri Enstitüsü: Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2021) Demir, Alper; Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi; Fen Bilimleri EnstitüsüHazinenin özel mülkiyetinde 2018 yılı ilk yarısına kadar 240.678 km2 taşınmaz mal bulunmaktadır. Türkiye’nin yüz ölçümü 784.562 km2 olduğuna göre Hazine’nin özel mülkiyetindeki taşınmaz malların yüzölçümü toplamı, Türkiye yüzölçümünün yaklaşık %31’ne tekabül etmektedir. Hazine’nin özel mülkiyetindeki mallara, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan 6.522 km2 yüzölçümlü yerler de dahil edildiğinde, Türkiye yüzölçümünün yaklaşık %32’si, Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmaz mallar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmaz mallardan oluşmaktadır. Türkiye yüzölçümünün yaklaşık %32’sinin Hazine’nin mülkiyetinde olması, bu taşınmaz malların yönetiminin ne kadar önemli olduğunu birkez daha ortaya koymaktadır. Çünkü Hazine taşınmazları önemli bir ekonomik kaynak ve etkili bir maliye politikası aracıdır. Hazine taşınmazlarını satış, kira ve irtifak hakkı gibi işlemlere konu edilmesi hem devlete gelir sağlanır hem de yatırımcıya yatırım yeri arazi sağlanması yatırım ve istihdamın arttırılmasına yardımcı olmaktadır. Bu doğrultuda Hazine taşınmazlarının doğru bir şekilde değerlemesi konusu önümüze çıkmaktadır. Bilindiği üzere, gayrimenkul değerlemesinin temel amacı gayrimenkule ilişkin alınacak kararlara yardımcı olmaktır. Bu nedenle önemli bir ekonomik kaynak kalemi ve etkili bir maliye politikası aracı olan Hazine taşınmazlarının doğru bir şekilde değerlemelerinin yapılması için Milli Emlak Genel Müdürlüğü bünyesinde tüm teşkilata sirayet edecek şekilde tamamı Sermaye Piyasası Kurulu Gayrimenkul Değerleme Lisansı sahibi olan personelden oluşan Hazine Taşınmazı Değerleme Birimi kurulmalı ve her yıl kurumdan gerekli eğitimlerin alınması ve Uluslararası Değerleme Standartlarına (UDES) uygun Değerleme Raporlarının yazılması gerektiği tespit edilmiştir.Item CBS Tabanlı Ağırlıklı Çakıştırma Yöntemi ile GES Kuruluş Yer Seçimi Analizi: Beypazarı Örneği(Ankara Üniversitesi: Fen Bilimleri Enstitüsü: Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2022) Çakıroğlu, Alper; Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi; Fen Bilimleri EnstitüsüDünyada yenilenebilir enerji kaynakların kullanımına yönelik isteklerde son zamanlarda artış gözlenmektedir. Geleneksel enerji kaynaklarıyla enerji üretiminde ki sınırlamalar ve doğaya oluşturduğu tehdidin boyutu giderek arttığından yenilenebilir enerji kaynakların kullanımına sevk etmektedir. Yenilenebilir enerji kaynaklardan biri olan güneş enerjisi Türkiye’de kullanımı yaygınlaşmaktadır. Güneş enerji santrallerin kurulum maliyetlerin yüksek olması fizibilitesi çok iyi yapılması gerekmektedir. Güneş enerji santrallerin yer seçimi yapılma aşamasında analiz edilmesi gereken kıstasları belirleyerek uygun değerdeki yer seçilmektedir. Yer seçiminde belli başlı matematiksel modeller ve yazılımlar kullanılarak belirlenmiş olan kıstasların aralarında ilişkilendirilerek sonuçlar elde edilmektedir. Elde edilen sonuçlar coğrafi bilgi sisteminde Arcgis programı ile gerekli sorgulamalar neticesinde en iyi analiz edilmektedir.Item İmar Barışı Uygulaması Kapsamında Yapı Kayıt Belgesi Alınması ve İptal Edilmesi Nedenlerinin Analizi(2021) Mahmut, Seydanlıoğlu; Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi; Fen Bilimleri EnstitüsüPlansız şehirleşme ve kayıt dışı yapılaşma, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerin temel sorunlarından biri olarak her zaman ön plana çıkmıştır. Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan Türkiye’de, aynı sorunlar yaşanmış ve halen de yaşanmaya devam edilmektedir. Söz konusu sorunun en belirgin sebeplerinden birinin gelir dağılımındaki eşitsizlik ve denetim mekanizmalarının yeterince çalıştırılmaması olduğu, kayıt dışı yapılaşma oluştuktan sonra, yıkım ve cezai yaptırımlara ilişkin yasal düzenlemeler olmakla birlikte, sosyal ve siyasi nedenlerle yasal düzenlemelerin her zaman uygulanmadığı bilinmektedir. Bu nedenle, hem kayıt dışı yapıları kayıt altına almak, hem de tekrar oluşmasını engellemek üzere 1948 yılından buyana Türkiyede birçok imar affı düzenlemesi yapılmıştır. Ancak yapılan her bir imar affı düzenlemeleri kayıt dışı yapılaşmayı azaltmak bir yana, daha da artmasına sebep olduğu gözlenmiştir. Kamuoyunda “imar Barışı” olarak bilinen düzenlememenin yapıldığı tarih olan 2017 yılı sonu itibarıyla da Türkiye’deki yapı stokunun %50’yi aşan kısmının kayıt dışı (kaçak) olduğu ilgili kurumlarca belirlenmiştir. İmar affına ilişkin yapılan her düzenlemenin, kamuoyunda adeta kayıt dışılığa teşvik edici mahiyette algılandığı tahmin edilmektedir. Yeterli teknik ön hazırlığı yapılmadan yasalaştığı düşünülen “İmar Barışı” düzenlemesinden, Türkiye ekonomisine hatırı sayılır bir gelir sağlanmakla birlikte, kamuoyunda bir sonraki imar affı düzenlemesinin ne zaman yapılacağına ilişkin beklentilerin de doğmasına sebep olunduğu tahmin edilmektedir. İmar Barışı düzenlemesine başvurmayan kayıt dışı yapı sahipleri, söz konusu düzenlemeyi suiistimal etmek suretiyle İmar Barışı düzenlemesine başvuranlar ile yeni yapılan kayıt dışı yapılar göz önüne alındığında, ülke refah seviyesi yeterli seviyeye gelmeden, kayıt dışı yapılaşma ile mücadele de istenen düzeyde başarı sağlanamayacağı anlaşılmaktadır. Bu çalışmada, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Türkiye İstatistik Kurumundan elde edilen veriler analiz edilerek, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıından elde edilen bilgiler ışığında; İmar Barışı uygulaması kapsamında Yapı Kayıt Belgesi alınması ve iptal edilmesi nedenleri ile elde edilen diğer bulgular açıklanmıştır.Item Kentsel Dönüşüm Projelerinde Değer Esaslı İmar Uygulamasının Uygulanabilirliğinin Değerlendirilmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2021) Tığlı, Emine; Fen Bilimleri EnstitüsüTürkiye’de günümüz koşullarında kentsel dönüşüm ülke gündemindeki önemli konuların başında yer almaktadır. Kentsel dönüşüm projeleri kapsamında kentin yıpranan kısımlarının yenilenmesi ve afet riskinin bertaraf edilmesi amaçlanmaktadır. Parsel ölçeğinden, yüzölçümü çok büyük alansal uygulamalara kadar geniş bir uygulama alanı olan kentsel dönüşüm projelerinde; imar planı değişikliği ile kentsel alan yeniden düzenlenmekte ve yapılaşma koşulları yeniden karara bağlamaktadır. Kentin yıpranan kısımlarının, genellikle kent merkezinde kalan çöküntü alanları olduğu dikkate alındığında, kentsel dönüşüm projelerinde; imar planı değişikliği ile beraber değer artışı (rant) meydana gelmektedir. Bu nedenle, kentsel dönüşüm projelerinde hak sahipleri ile değer esasına göre anlaşılması ve rantın adaletli dağıtılması oldukça önemlidir. Rantın daha adaletli dağıtılması ile vergilendirilmesine olanak sağlayan yöntemlerden birisi değer esasına dayalı arazi ve arsa düzenlemesi olarak ifade edilebilir. Değer esasına dayanan imar uygulaması dünyada birçok ülke tarafından uygulanmaktadır. Türkiye’de 3194 sayılı İmar Kanunu’nun ek 8’inci maddesi ile 2020 yılının Eylül ayında yürürlüğe giren “İmar Planı Değişikliğine Dair Değer Artış Payı Hakkında Yönetmelik” kapsamında plan değişikliğinin neden olduğu değer artışının (rantın) ölçümü ve kamuya döndürülmesine ilişkin ilk düzenleme yapılmıştır. Ancak yapılan düzenleme ile 6306 Sayılı Kanun kapsamındaki uygulama alanları istisna kapsamına alınmış ve halen meri mevzuatta kentsel dönüşüm alanlarında değer esasına dayanan uygulama yöntemlerine ilişkin yasal düzenlemenin olmadığı açıktır. Diğer yandan kentsel dönüşüm mevzuatı; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkili idarelere planlama, uygulama ve arazi ve arsa düzenlemesi hususunda çok geniş ve esnek yetkiler tanımaktadır. Ancak, uygulama yöntemlerinin neler olacağı ve nasıl uygulanacağına dair yasal çerçeve hem kentsel dönüşüm mevzuatında, hem de İmar Kanunu’nda açıklanmamıştır. Bununla birlikte, kentsel dönüşüm projelerinde halihazırda, arazi ve arsa düzenlemesinden, arsa payı dağıtımına ve imar hakkı transferine kadar birçok farklı yöntem uygulanabilmektedir. Hangi yöntem olursa olsun adaletli bir yaklaşım ile rantın dağıtılması, kentsel dönüşümün etkinliğini, hızını ve başarısını arttıracaktır. Bu çalışmada örnek bir alan üzerinden değer esaslı imar uygulamasının kentsel dönüşüm alanlarında uygulanabilirliği incelenmiş ve kentsel dönüşüm sürecindeki yeri tartışılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre projeye özgü olarak çeşitlenen kentsel dönüşüm uygulamalarında, değer esaslı imar uygulaması, kimi zaman faydalı bir çözüm aracı olarak görülürken, kimi zaman ise sürecin içerisinde anlamsız kalmaktadır. Çünkü bazı uygulamalarda; yeni bağımsız bölümlerin değerinin tespiti ve bu bağımsız bölümlerin arsa payının dağıtılması veya imar hakkı transferinin uygulanması daha önemli hale gelebilmektedir. Bu nedenle, kentsel dönüşüm projelerinde, yalnızca değer esaslı imar planı uygulaması değil, üç boyutlu değer esasına katkı sağlayacak tüm uygulama yöntemlerinin yasal dayanağının oluşturulması; uygulamalardaki çekişmeyi azaltabileceği gibi; başarıyı arttırabilecektir. Ayrıca, dönüşüm projelerinde; hak sahiplerinin taşınmazının değerlenmesi, arsa ve arazi düzenlemesi, üretilen bağımsız bölümlerin değerinin tespiti ile arsa payı dağıtımı neticesinde kat mülkiyetinin kurulması ve bu uygulamalar yapılırken en uygun yöntemin seçilmesine ilişkin çalışmaların gayrimenkul geliştirme ve yönetimi uzmanlarının sorumluluğu altında yürütülmesinin uygulamalardaki aksaklıkların azaltılmasında önemli ölçüde katkı sağlayabileceği ortaya çıkmaktadır.Item Sosyal Ve Lüks Konutlarda Kira Çarpanı Analizi, İstanbul İli Başakşehir İlçesi, Kayaşehir Mahallesi Örneği(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2021) Aktemur, Serdar Kağan; Fen Bilimleri EnstitüsüII. Dünya Savaşı sonrası sanayileşmenin artması ile beraber yeni iş imkanlarının olduğu kentlere göçler başlamış, göçlerin sonucu olarak ise gecekondulaşma ve imarsız yapılaşma ortaya çıkmıştır. Bu düzensiz yapılaşmayı engellemek için devlet tarafından alt gelir düzeyine sahip haneler için sosyal konutlar inşa edilmiştir. Bazı bölgeler ağırlıklı olarak sosyal konutlardan oluşurken, bazı bölgelerde konum avantajlarından dolayı sosyal konutlar ile lüks konutlar iç içe inşa edilmiştir. Sosyal konutlarda barınma birinci öncelikken, lüks konutlarda barınma, güvenlik, konforlu yaşam ve sosyalleşme birinci öncelik olarak belirlenmiştir. Yatırım aracı olarak sosyal konutlar ile lüks konutlarda yatırım yapılması durumunda yatırım kararı verilirken veriye ulaşımın kolay olması ve hızlı yatırım kararı verilirken en çok tercih edilen yöntem brüt kira çarpanı yöntemidir. Sosyal ve lüks konutlarda bölgesel olarak yapılan analizde sosyal konutların, lüks konutlara göre brüt kira çarpanının daha düşük olmasından dolayı sosyal konutlara yatırım yapmanın daha avantajlı olduğu tespit edilmiştir.Item Diyarbakır İli Sur İlçesi Ali Paşa Ve Lalebey Mahalleleri Kamulaştırma Uygulamalarının Değerlendirilmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2020) Özyılmaz, Serap; Fen Bilimleri EnstitüsüKamulaştırma, Türkiye’de merkezi ve yerel yönetimlerce etkin bir kamusal tercih olarak değerlendirilmekte ve taşınmaz edinim yöntemi olarak kullanılmaktadır. Bu da gerek yöntemin uygulanma sürecinden gerekse taşınmaza takdir edilen değer ve kullanılan yöntemden kaynaklanan, yargısal boyuta taşınan ve kamu hizmetlerinin aksamına neden olan birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Kamulaştırmanın temel yasal dayanağını; 1982 Anayasası’nın 35’inci ve 46’ncı maddeleri ile 24.04.2011 tarih ve 4650 Sayılı Kanun ile değişik 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu oluşturmaktadır. İhtiyaç duyulanların özel mülkiyete konu taşınmazlar 2942 Sayılı Kanun’da belirtilen usul ve esaslara göre kamulaştırılması veya amaç için yeterli olması halinde taşınmaz üzerinde irtifak hakkı kurulması yoluyla ilgili idarece edinimi de söz konusu olmaktadır. İdareler tarafından önem taşıyan, kamu yararına uygun olan hizmetler için kamu kurumlarınca arazi ediniminde çoğunlukla kamulaştırma yöntemi tercih edilmektedir. Olağan kamulaştırma yöntemlerinin uygulama işlemlerinin uzun sürmesi nedeniyle kamu yatırımlarında yaşanan gecikmelerin önüne geçilmesi ve yatırımlarda aksamaların meydana gelmemesi gerekçesiyle acele kamulaştırma yöntemine yoğun olarak başvurulduğu görülmektedir. 1956 tarih ve 6830 sayılı İstimlâk Kanununun 27’nci maddesi ile ilk defa düzenlenmiş olan acele kamulaştırma yöntemi ile 1970’li yıllardan 2000 yılına kadar yapılan acele kamulaştırma sayısının 20’den az olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte 2003 yılında Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi için alınan acele el koyma kararından sonra acele kamulaştırma hemen her merkezi idare ve yerel yönetimlerce sık tercih edilmeye başlanmış ve özellikle 2010 sonrası dönemde acele kamulaştırma en sık başvurulan bir yöntem niteliğine sahip olmuştur. Diyarbakır ili Suriçi ilçesinde 2012 yılında 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında kentsel dönüşüm ve yenileme çalışması için acele kamulaştırma kararı alınmış ve ilçede yaşanan terör olaylarının ardından proje alanında çok hızlı arazi edinimi ve yenileme projesi gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmada koruma alanı sınırları içerisinde yer alan Diyarbakır ili Sur ilçesi Suriçi bölgesinde bulunan Ali Paşa ve Lalebey Mahallelerindeki kamulaştırma sürecinin incelenmesi ve bu süreçte yaşanan idari, sosyal ve ekonomik zorlukların ortaya konulması amaçlanmıştır. Kamulaştırma sürecinde karşılaşılan sorunların analizi amacıyla yapılan bu çalışmada, ilk olarak mülkiyet kavramı ve mülkiyeti kısıtlayan uygulamalardan biri olan kamulaştırma ii uygulamaları kuramsal olarak ele alınmış, Diyarbakır ili Sur ilçesi Ali Paşa ve Lalebey Mahallelerinde 2942 Sayılı Kanun’un 27’nci maddesi kapsamında yapılan acele kamulaştırma işlemleri yasal düzenleme, uygulama ve yargı kararları yönlerinden incelenmiş, temel sorunların tespiti yapılmış ve çözüm önerileri sıralanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre proje alanındaki taşınmazların tespiti, değerleme ve satın alma sürecinin çok yavaş ilerlediği, idare bünyesindeki kıymet takdiri komisyonu ve yerel bilirkişi kurullarının değerleme çalışmalarının bilimsel esaslar ve uluslararası değerleme standartları yönlerinden kabul edilebilir nitelikten uzak bulunduğu, kamulaştırılacak taşınmazların değerleme işleminin sadece mühendislik veya mimarlık eğitimi almış kişilerden beklendiği ve bu dallardan mezun olan teknik elemanların birçoğunu değerleme bilimi alanında bilgisi ve deneyiminin olmaması nedeniyle mücavir parsellerin değerleme sonuçları arasında farkların ortaya çıktığı ve bu sorunların da memnuniyetsizliğin artmasına ve uzlaşma oranının düşmesine neden olduğu gözlenmiştir. Öncelikle 6306 Sayılı Kanun’un 12’inci maddesi ve daha sonra 6754 sayılı Bilirkişilik Kanununun 59’uncu maddesi ile değişik 2942 Sayılı Kanun’un 15’inci maddesine göre gerek idare bünyesinde, gerekse bilirkişi kurullarında üniversitelerin gayrimenkul geliştirme ve yönetimi bölümlerinin lisans ve lisansüstü programlarından mezun olan uzmanların yer almasının sağlanması yoluyla değerleme kalitesinin yükseltilmesi ve proje başarısının artırılmasının mümkün olacağı vurgulanmalıdır. Hem kısıtlı kamu kaynağının etkin kullanılması, hem de malikler açısından mülkiyet hakkına haksız ve orantısız bir müdahalenin önüne geçilebilmesi yönlerinden uygulanacak kamulaştırma yöntemleri ve taşınmaz değerleme işlemlerinin bilimsel ilke ve esaslar ile uluslararası standartlara uygun olarak yapılması özel önem taşımaktadır. Merkezi ve yerel idarelerle üniversitelerin gayrimenkul geliştirme ve yönetimi bölümleri ile işbirliği yapılması yoluyla kamulaştırma uygulamalarını iyileştirilmesi ve özellikle idarelerin kamulaştırma birimlerinde çalışan uzmanları ile komisyon üyeleri ve bilirkişilerin kamulaştırma ve değerleme eğitimi ve sertifikasına sahip olmalarının yaralı olacağı vurgulanmalıdır. Araştırma bulgularının daha sonra yapılacak kentsel dönüşüm, yenileme ve koruma uygulamaları için arazi edinimi ve kamulaştırma uygulamaları için yol gösterici olması beklenmektedir.Item İmar Barışı Kapsamında Tapu Sicili Uygulamalarında Yapı Kayıt Belgelerinin Değerlendirilmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2020) Şen, Nurdan; Fen Bilimleri EnstitüsüGelişmekte olan ülkelerde kaynaklar görece kısıtlı ve yeni kaynak yaratma süreci de oldukça zor olduğundan, teknolojik bilgi birikimi eksikliği veya büyük yatırımlar gerektirmesi sebebiyle mevcut kaynakların yatırım alanlarına tahsisinde önemli sorunlar yaşanmaktadır. Birçok ülkede kaynak oluşturma yönünden büyük avantaj sağlayan inşaat ve gayrimenkul sektörleri yıllar boyunca kontrolsüz biçimde büyümeye devam etmiş ve bu süreçte genel olarak inşaat ve gayrimenkul sektörleri sıklıkla tartışma konusu olmuştur. Birçok kentte kaçak veya imara aykırı yapılar sebebiyle adeta kontrol dışı yerel ekonomiyi de beraberinde getiren bir mekan oluşumuna tanık olunmaktadır. Zamanla gelişmekte olan ekonomilerin yaşadığı bir sorun olarak kırsal yerleşimlerden kentlere göçün birincil sebebini oluşturduğu bu gelişigüzel yapılaşma ve bunun sonucu olarak çarpık kentleşme olgusuna siyasal iktidarlar çözüm bulmaya ve çeşitli yasal düzenlemelerle bir düzen getirmeye çalışmışlardır. İlk olarak 775 sayılı Gecekondu Kanunu ile kaçak yapılaşmayı önlemeye yönelik bir tahsis yasası yürürlüğe konulmuş ve bu yasa imar affı alanında yapılan ilk düzenleme olarak tanımlanmıştır. Gayrimenkul geliştirme alanında özellikle kentsel büyüme ve yapım kararlarının verilmesinde çok yönlü analizlerin yapılması ve rasyonel yatırım kararlarının verilmesi zorunlu olmaktadır. Kentlerde mevcut arsa ve yapı stokunun kaynak oluşturmada kullanılabilmesi için gerek mevcut yapı stoku gerekse daha sonra hukuken ve fiziksel olarak mevcut olması, muhtemel yapı stoklarının ilgili mevzuata (ekonomik, hukuki ve sosyal anlamda) uyumlu hale getirilebilmesi için gerekli çalışmaları yapmakla mükellef bir yapılanmadır. Yapı stoklarının öncelikle ipotek karşılığı menkulleştirilmiş kredilere altlık teşkil etmesi veya başka biçimlerde ekonomik hayatın içinde sermaye olarak kullanılabilmesi için ilgili bütün disiplinlerin (finans, mimarlık, mühendislik, hukuk, ziraat, orman, iktisat ve idari bilimler, matematik ve istatistik gibi) belirli bir meslek veya iş alanında toplanması ve disiplinler arası bir yaklaşım ile inşaat ve gayrimenkul konularının ele alınması zorunlu olmaktadır. Belirtilen ilgili disiplinleri içine alan ve disiplinler arası bir meslek ve iş alanı olarak hızla gelişen gayrimenkul geliştirme ve ii yönetimi bölümleri ve uzmanları tarafından imar affı ve gayrimenkul piyasalarına etkilerinin incelenmesi ve değerlendirilmesine şiddetli ihtiyaç duyulmaktadır. Konunun sadece kaçak yapıların kayıt altına alınması ve kamu kesimi için kaynak oluşturma gibi amaçlarla ele alınmasının yeterli olmadığı, mülkiyet hakkı, gayrimenkul piyasaları ve finansal sistem üzerinde önemli etkilerinin olabileceği değerlendirilmektedir. Türkiye’de özellikle kentlerin çeperleri ve yakın çevresinde yasalara aykırı olarak gerçekleşen gecekondu mahalleleri ile kentlerin içinde inşa edilen imara aykırı yapıların varlığı, imara aykırı yapıların sadece konut ile sınırlı olmadığı, ofis, rezidans, alışveriş merkezi, iş merkezi, endüstriyel ve diğer kullanımlara yönelik yapılarda da ortaya çıktığı ve zaman içinde imara aykırı yapılarak hızla artarak kentsel dinamikleri olumsuz yönde etkilediği gözlenmektedir. Belli sayıya ulaştıklarında ve buna bağlı olarak yerel idarelerin seçiminde etkin bir güce eriştiklerinde mevcut yapılarıyla ilgili mülkiyet hakkı ve yapılaşma talebiyle ortaya çıkarak, 1948 yılından günümüze yirmiden fazla imar affı içerikli yasanın çıkarılmasına sebep olmuşlardır. Yürürlüğe konulan imar afları, toplumsal adalet ve barışın zayıflamasına, planlama ve imar yapan kurumlara olan güvenin azalarak, zengin doğal kaynakların amaç dışı kullanımına yol açmıştır. Son çıkan ve kapsamı oldukça geniş tutulan 7143 Sayılı Kanun ile 3194 sayılı İmar Kanunu’na eklenen geçici 16’ncı maddesi ile afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması yoluyla kent yerleşimlerde toplam yapı varlığının niteliğinin tespitine imkan vermesi bakımından önemli bir düzenleme olarak ele alınabilecektir. Bununla birlikte imar barışı uygulaması yoluyla kaçak yapıların kayıt altına alınması için yapı kayıt belgelerinin verilmesi ve ikinci aşamada gerekli proje tadilatlarının yapılması, maliklerce onaylanması ve arsa tahsislerinin yapılmasına müteakip kat mülkiyetinin tesis edildiği dikkati çekmektedir. Tapu tescili ve özellikle kat mülkiyetine geçişte anataşınmazın kayıtlı bağımsız bölümlerinin arsa payları değişmekte, bazı taşınmazların yapı kayıt belgeleri iptal edilmekte ve sonuç olarak ortaya çıkan birçok anlaşmazlık yargı yoluna taşınmakta ve idari işlemlerine yüklerine ilave olarak açılan davaların da kamuya ilave bir yük getirdiği tespit edilmiştir. Diğer yandan 7143 Sayılı Kanun ile yapılan düzenlemenin öncekilerden farklı olarak mevcut kayıt dışı yapı varlığı ve kayıt dışı ekonomiyi ortadan kaldırma veya minimize etme, kentsel yapılı çevrede toplumsal uzlaşma sağlama ve mevcut yapıların maliklerinin vergisel yükümlüklerinin yerine getirilmesi, izleme ve değerlendirme ile kentsel dönüşüm projeleri uygulama alanlarının seçimine ilişkin avantajlarının olması mümkün görülmektedir.Item Belediye Hizmetlerinin Kentin Gelişimine Katkısı - Sosyolojik Bir Değerlendirme: Altındağ Belediyesi Örneği(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2021) Özel, Nilgün Yüksel; Fen Bilimleri EnstitüsüBelediyeler, sorumlu olduğu bölgede yaşayan halkın hizmetlerini gerçekleştiren ve kamu yönetiminde vazgeçilmez unsur olan kamu tüzel kişilikleridir. Belediyelerin özümsemesi gereken öncelikli politika, kendi sınırları içerisinde yaşayan insanların genel ortak ihtiyaçlarının en iyi şekilde giderilmesi, yapılan hizmetlerle daha yüksek bir yaşam kalitesi sunulması ve yaşam koşullarının mümkün olabildiğince iyileştirilmesidir. Belediyeler vatandaşlarının ihtiyaç ve problemlerine çözümler üreten ve vatandaş memnuniyetini gerçekleştirmek üzere kurumsallaşan, demokratik bir yaklaşım bütününde, yönetilen örgütsel yapılardır. Günümüzde, Belediyelerin işleyiş ve yapılarında oluşan değişimlerle birlikte topluma sunulan hizmetlerin yeterliliği ve vatandaşların sunulan hizmetler karşısında hissettiği memnuniyeti daha fazla önem kazanmıştır. Vatandaşlarının ihtiyaçlarının karşılanması, ortaya çıkan problemlerin çözümlenmesi ve kentin gelişiminin sağlanması; demokratik yönetim birimi olma özelliği taşıyan Belediyelerin en önemli görevidir. Yapılan demokratik seçimler ile göreve gelen Belediye yönetimlerinin, tekrar göreve gelmesi, ihtiyaçların karşılanması ve hizmetlerin sunumunun yerel halkın üzerinde oluşturduğu memnuniyete bağlıdır. Altındağ Belediyesi ’de bu tarihi ilçenin canlanması, ayakta kalması bununla birlikte ilçe sakinlerinin isteklerini göz önüne alarak ilçenin daha güzel yaşanabilir, daha turistik bir hale gelmesi adına çalışmalar yapmaktadır. Yerli ve yabancı turistlerin Ankara'ya geldiklerinde görmeden gitmedikleri yerlerden biri de Ankara'dır. Altındağ'ın tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Ankara Kalesi ile hemen hemen aynı tarihlere dayanmaktadır. Ankara, Roma ve Bizans halkına ev sahipliği yapıyor. Altındağ'ın 1073 yılında Türkler tarafından ele geçirildiği bilinmektedir. 1402'ye gelindiğinde ünlü Ankara Savaşı gerçekleşir. Şehir tamamen Anadolu'nun merkezi olur ve bölgedeki mimari ile ticaret gelişmeye başlar. Son olarak Cumhuriyet ile başkent ilan edildi. Anadolu Medeniyetleri Müzesi dünyanın en önemli müzeleri arasında yer alıyor ve bu müze Altındağ'da bulunuyor. Altındağ'ın ev sahipliğini yaptığı diğer önemli müzeler; Kurtuluş, Cumhuriyet, Etnografya, İstasyon olarak sıralanabilir.Item Kentsel Dönüşüm Projelerinin Konut Piyasalarına Ve Sosyal Yaşama Etkisi; Çukurambar Örneği(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2021) Özel, Ahmet Murat; Fen Bilimleri EnstitüsüKonut piyasaları, ekonomi ile birçok yönden ilişkili maddesel sistemin başlıca unsuru olarak görülmektedir. Ülkenin ekonomisi açısından konut alış ve satış fiyatlarında meydana gelen değişimlerin, ekonomi politikalarında analiz edilmesi gerektiğini gösteren birçok neden bulunmaktadır. Bunlardan ilki, hâlihazırda bulunan konut stokunun, hane halkı genel servetinin büyük bir bölümünü oluşturmasıdır. Konut fiyatlarında meydana gelen değişimin, hane halkı genel servetini konut alımı yapması ya da satması yönünde etkilediği bilinmektedir. İkinci neden, diğer piyasalarda olduğu gibi fiyatın, konut arzı ile konut talebinde belirleyici bir unsur olması, konut fiyatlarında meydana gelen dalgalanmaları ve konut inşaatı faaliyetlerini önemli bir düzeyde etkilemesidir. Konut fiyatlarında meydana gelen düşüşler, konut inşaat üretim faaliyetlerinde de azalmaya neden olmakta ve böylelikle ekonomik büyüme göstergelerinin üzerinde negatif bir etki oluşturmaktadır. Üçüncü bir neden olarak ise, konut fiyatlarında meydana gelen değişkenliğin, teminat etkileri sonucu finans sektörünü ve bankacılık sistemini büyük ölçüde etkilemesidir.Item Tapu Ve Kadastro Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesinin Kuruluşu Gayrimenkul Sektörü Ve Devlet Bütçesine Katkıları(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2019) Kaykaç, Sedat; Fen Bilimleri EnstitüsüTürkiye’de ilk defa 1925 yılında kamu kuruluşlarındaki atıl kapasitenin kullanımının değerlendirilmesi amacıyla kurulan döner sermaye uygulaması, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM) bünyesinde ilk kez 1988 yılında, tapu ve kadastro müdürlüklerinde yapılan işlemlerin, üretilen harita ve belgelerin ücretlendirilmesinden elde edilen gelirler ile Kurum ihtiyaçlarının giderilmesi için 1987 yılında yürürlüğe giren 3402 Sayılı Kadastro Kanun’a dayanılarak gerçekleştirilmiştir. Daha sonra yapılan yasal düzenleme ve değişiklikler sonucunda, 6083 Sayılı Kanun ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü’nün tabi olduğu mevzuat en son şeklini almıştır. Bu çalışmada kamu gelirleri içinde önemli yer teşkil eden döner sermayeli işletmelerin devlet bütçesindeki konumu, TKGM Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü’nün mali yapısı ve faaliyet alanları örneği esas alınarak incelenmiştir. 2016 yılı itibari ile elde ettiği yaklaşık 826 milyon TL geliri ile 2.739 adet döner sermayeli işletmenin gelirleri toplamındaki payının % 1,53 oranında, devlet genel bütçesindeki payının ise % 0,091 oranında olması, TKGM Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü’nün, etkin mali-idari yapısı ve diğer kamu kurumlarına nazaran esnek çalışma modeline sahip olmasına rağmen tüzel kişiliğinin olmadığı ve doğal olarak gayrimenkul sektöründe yeterince etkili olamadığı, yapılacak yeni yasal düzenlemeler ile bu sektördeki etkinliğinin artırılmasının önem arz ettiği ortaya konulmuştur.Item Kamulaştırma kanunu’nun 8. maddesi ile 27. maddesinin incelenmesi, botaş doğal gaz boru hattı projelerindeki uygulamaların değerlendirilmesi(Ankara: Ankara Üniversitesi: Fen Bilimleri Enstitüsü: Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2019) Kırımker, Gülay; Doç. Dr. Aliefendioğlu Yeşim; Fen Bilimleri EnstitüsüTürkiye bulunduğu coğrafya itibariyle zengin doğal gaz ve petrol kaynaklarına sahip ülkelere komşu olmasının yanında, enerji talebi olan Avrupa ülkelerine de yakın konumdadır. Bu durum, Türkiye’nin bir petrol ve doğal gaz transit ülkesi olmasını sağlamaktadır. Türkiye, bir enerji köprüsü olma imkânını sağlayan ve coğrafi konumundan kaynaklanan bu avantajı kullanmak amacıyla; konu ile ilgili olarak gerekli tüm tedbirleri almak ve düzenlemeleri yapmak zorundadır. Bu zorunluluk sebebiyle Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ), kanunlarla verilmiş görevlerini yerine getirmek için kamu yararının gerektirdiği hallerde plan ve projelerini uygulayacağı yerlerdeki özel mülkiyete konu taşınmazları kamuya mal etmek üzere ilgili kanun maddelerinde belirtilen esaslara göre hukuka uygun şekilde kamulaştırmak zorundadır. Bu çalışmada, kamulaştırma işlemi hakkında genel bilgiler verildikten sonra 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 8. maddesinde düzenlenen satın alma usulü ve 27. maddesinde düzenlenen acele kamulaştırma usülleri üzerinde durulmuş, BOTAŞ’ın doğal gaz boru hattı projelerindeki kamulaştırma süreci genel olarak değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre; BOTAŞ’ın Aralık 2017 tarihi itibarıyla toplam 456 projenin 246’sında projelerin ivedilik durumu sebebiyle 2942 Sayılı Kanun’un 27. maddesi, 200 adet projede 8. maddesini uygulandığı görülmüştür. Bu iki yönteme göre yapılan kamulaştırma çalışmalarında; geçen süre, kamulaştırma bedeli, taşınmaz malikleri ile anlaşma ve anlaşamama durumları açısından kıyaslandığında iki yöntemin uygulanmasında çok büyük farklar tespit edilememiştir. Kamulaştırma maliyeti açısından ise dava açma maliyetinin oluşması nedeniyle 8. maddeye kıyasla 27. maddenin uygulanmasının kamulaştırma maliyetini iki katı kadar artırdığı tespit edilmiştir. Kamulaştırmada 8. maddenin uygulanabilmesi için boru hattı güzergâhında kalan taşınmazda inşai çalışmanın başlatılabilmesi için kamulaştırma sürecinin tamamlanması gerekmektedir. Ancak, 27. madde gereği acele el koyma kararı alınması ile taşınmazlara el konularak kanun gereği hukuki süreç bedelin bankaya blokesinden sonra tamamlanacağı için inşai çalışmaların bir an önce başlatılabilmesine olanak vermesi sebebiyle acele kamulaştırmanın tercih edildiği görülmektedir. Ancak, acele kamulaştırma kararlarının her geçen yıl artması dikkate alınarak Bakanlar Kurulu Kararı ile verilen acele kamulaştırma işlemlerinde acelelilik halini gerekli kılan durumlar açıkca belirtilmeli ve acele kamulaştırma yapılmadığı takdirde idarenin uğrayacağı muhtemel zararlarının ne olacağının net bir şekilde ortaya konulmasının gerekli olduğu değerlendirilmektedir. Aynı zamanda, mülkiyet hakkını kısmen ya da tamamen ortadan kaldıran kamulaştırma işleminde bireyin haklarının korunması, kamulaştırma sonucunda sadece toplumu değil, mülkiyet hakkı ortadan kalkan bireyi de memnun etmek için gerekli düzenlemelerin yapılması zorunlu görülmektedir.Item Kamulaştırma bedel tespitindeki uzlaşma sorunları ve çözümleri: eüaş örneği(Ankara: Ankara Üniversitesi: Fen Bilimleri Enstitüsü: Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2019) Ergün, Olcay; Doç. Dr. Aliefendioğlu Yeşim; Fen Bilimleri EnstitüsüKamulaştırma, bireysellikten toplumsallaşmaya geçmesi ihtiyaçların karşılanması gerekliliğinden, kamu yararı bulunması halinde başvurulan idari bir yoldur. Çalışmada 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na göre bedel tespitinde yaşanan uzlaşma sorunları ve çözüm önerileri tartışılmıştır. Burada kamulaştırma kapsamında mevzuattaki hükümler ve konu hakkında yapılan literatürden yararlanılarak EÜAŞ örneği üzerinde kamulaştırma süreci ve bu süreçte karşılaşılabilecek sorunlar ve çözüm önerileri ortaya konulmuştur. Kamulaştırma sürecinde uzlaşmaya varılmasının hem idare hem de vatandaş yönünden önemli olduğu, kamulaştırma işleminin teknik olmasının yanı sıra, sürecin öncesi ve sonrası beraberinde, sosyal bilimlerin; psikoloji, hukuk, siyaset, ekonomi, iletişim gibi uzmanlık alanlarının da içinde olduğu disiplinler arası bir çalışmayı gerektirdiği ortaya çıkmıştır. Ayrıca, kanun ile yapılan değişiklikler her zaman kamu yararı ve vatandaşa yönelik yapılsa da, uzlaşan maliklerin gerçekte hiçbir şekilde memnun olmadığı, dava yolunu tercih edenlerin daha kazançlı çıktığı tespit edilmiştir. Değerlendirmeler sonucunda EÜAŞ örneği üzerinden santral sahasında bulunan EÜAŞ’a ait gayrimenkullerin denetlenmesi tek bir merkezden yürütüldüğünden sağlıklı bir çalışmanın çok zor olduğu taşınmaların denetiminin yerinden yürütülmesi gerektiği saptanmıştır. Dolayısıyla santrallerin bağlı olan işletmelerde kamulaştırma işlerinin yürütülmesi ve denetlemesi açısından kamulaştırma birimlerinin kurulması gerekli olduğu görülmektedir.Item Kamulaştırmasız el atma çeşitlerinde hukuki el atma yöntemi: ankara büyükşehir belediyesi dava örnekleri(Ankara: Ankara Üniversitesi: Fen Bilimleri Enstitüsü: Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2019) Saburlu, Serkan; Doç. Dr. Aliefendioğlu Yeşim; Fen Bilimleri EnstitüsüKamulaştırmasız el atmanın bir türü olan hukuki el atma kavramı, şahıs mülkiyetinin imar planları doğrultusunda belirsiz süre ile kısıtlanması sonucunda kamu kurum ve kuruluşlarınca plan değişikliği veya kamulaştırma yapılarak mağduriyetin giderilmesini ifade etmektedir. Çalışmada, hukuki el atma kavramının açıklanması ve uygulamada yaşanılan sorunlara çözüm getirilmesi amaçlanmıştır. Kavramın gelişim süreci, hukuki el atma olgusu, Türkiye genelinde ve Ankara Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki örnekleri, mevzuat ve yargı kararları çerçevesinde ortaya çıkan sorunlar ile söz konusu sorunlara getirilen çözümlere yer verilmiş ve çözüm önerileri konuya dahil edilmiştir. Hukuki el atmaya ilişkin Yargıtay’ın 43 adet bozma kararı incelenmiş ve konusuna göre sınıflandırılmıştır. Ankara Büyükşehir Belediyesi aleyhine hukuki el atma gerekçesiyle adli yargıda 7.450 adet dava açılmış, bu davaların 630’u yerel mahkemelerce karara bağlanmasını müteakip 25 adet dava için ödeme yapılmış, 6.820 tanesinin ise 6487 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle idari yargıya yönlendirildiği anlaşılmıştır. İdari yargıda açılan 2.721 adet davadan, 122’si için taşınmaz kullanımlarına “ticari” ve “özel” ibareleri eklenmesinden dolayı taşınmaz üzerinde herhangi bir kısıtlılık hali almadığı gerekçesiyle, 744’ü davacının satış yoluyla taşınmazda hisse edindiği tarih itibariyle kısıtlılık halinin oluşmadığı gerekçesiyle, 5’i Ankara Büyükşehir Belediyesinin taraf olmaktan çıkarılmış olması nedeniyle, 1.850’sinin ise 6745 Sayılı Kanun ile yapılan değişik ile reddedildiği tespit edilmiştir. Hukuki el atma davalarında açılan dava sayısı ve sonuçlarına bakıldığında mahkeme masrafları haricinde başka bir sonuç elde edilemediği görülmektedir. Çalışmanın konusunu oluşturan hukuki el atmada karşılaşılan sorunların başında malikin taşınmazına ilişkin tasarruf yetkisinin süresiz şekilde kısıtlanması ile kamulaştırma yapmaya yetkili olan idarelerin kamulaştırma bütçelerinin yetersiz olmasından dolayı mahkemelerin sayısız dava ile karşı karşıya kalmasıdır. Taşınmaz malikinin, hukuki el atma sonucunda tasarrufunun kısıtlanması durumunda çözümü için plan değişikliği yapılması, plan değişikliğinin mümkün olmaması halinde programlı şekilde kamulaştırma işlemlerine başlanılması, kamulaştırma yapılamaması durumunda konunun yargıya intikal etmesi ile hukuki el atmaya sebebiyet vermeyecek şekilde 3194 sayılı İmar Kanununda belirtilen düzenleme ortaklık payı oranının yeniden değerlendirilmesi gerektiği tespit edilmiştir.Item Kat mülkiyeti kanunu kapsamında kat maliklerinin ve kat irtifakı sahiplerinin borçları konusunun yargı kararları çerçevesinde incelenmesi(Ankara: Ankara Üniversitesi: Fen Bilimleri Enstitüsü: Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2019) Değirmenci, Eda; Doç. Dr. Aliefendioğlu Yeşim; Fen Bilimleri EnstitüsüKat Mülkiyeti Kanunu (KMK) 1. maddeye göre kat mülkiyeti “tamamlanmış bir yapının kat, daire, iş bürosu, dükkan, mağaza, mahzen, depo gibi bölümlerinden ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya elverişli olanlar üzerinde, o gayrimenkulün maliki veya ortak malikleri tarafından” kurulmuş bağımsız mülkiyet haklarıdır. Bu araştırmanın amacı, taşınmaz mülkiyetinin en önemli unsurlarından, kat mülkiyeti ve kat irtifak hakkı sahiplerinin borçlarının yargı kararları çerçevesinde incelenmesidir. Bu çalışmada 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu hukuki açıdan incelenmiş, yargı kararları dikkate alınarak genel değerlendirme yapılmıştır. İnceleme sonucunda kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlülüğü dikkate alındığında kat maliklerinin borçlarına dair olan hükümlerin, bağımsız bölümlerdeki kiracılara ve oturma hakkı sahiplerine veya bu bölümlerden herhangi bir suretle devamlı olarak faydalananlara da uygulandığı; bu borçları yerine getirmeyenlerin ise kat malikleriyle birlikte, müteselsil olarak sorumlu olduğu yargı kararlarıyla vurgulanmıştır.Item Tekirdağ İli Ve Çevre İlçelerinde 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna Göre Riskli Yapı Tespitinde Karşılaşılan Uygulama Problemlerinin Vaka Tabanlı İncelenmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Fen Bilimleri Enstitüsü : Gayrimenkul Geliştirme Ve Yönetimi Anabilim Dalı, 2016) Saka, Murat; Fen Bilimleri EnstitüsüKentler, zamanla gelişen ve dönüşen karmaşık ve dinamik sistemlerdir. Ekonominin veya ekonomik düzenin değişmesiyle kentsel alanlarda birtakım değişimler ve dönüşümler yaşanmaktadır. Kentsel dönüşüm uygulamaları, kentsel alanlarda yapısal bir değişimi ifade ettiği gibi kentlerdeki farklı sosyal, fiziksel, siyasal ve ekonomik değişimlerden dolayı oluşan köhneme ve çöküntü bölgelerinin yeniden canlandırılmasını da ifade etmektedir. Bu çalışmada, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Uygulama Yönetmeliği’nin, “Riskli Yapıların Belirlenmesi” ile ilgili hükümlerinin uygulanması esnasında karşılaşılan problemler incelenmiştir. Kanun ve yönetmeliklerin vermiş olduğu teşviklerin belediyelerin gelirlerini azaltıcı yönde etkisi sebebiyle yerel yönetimler yasa uygulamalarında ilgisiz kalmıştır. Uygulama Yönetmeliği ile birlikte sağlanan teşvikler, özellikle büyükşehirlerde, konut sektörüne ivme katmasına rağmen Tekirdağ ili ve çevre ilçelerinde beklenen kentsel dönüşüm hamlesi gerçekleşmemiştir. Bu çalışmada; binalarda riskli yapı tespiti ile 2007 yılı Türkiye Deprem Yönetmeliğinde belirlenen deprem performansı ölçüm yöntemleri karşılaştırılmıştır. Ayrıca riskli yapı tespiti dosyalarının hazırlanması sürecinde istenen resmi ve özel belgeler, laboratuvar çalışmaları, statik hesaplamaların yapılması, hazırlanan dosyanın bakanlığın dijital sistemine kaydedilme yöntemleri anlatılmıştır. Riskli yapı tespit sürecinde, uygulama esnasında ortaya çıkan hak kayıpları, zaman kayıpları, Tekirdağ ili ve çevre ilçeler için hazırlanan 6 adet Tespit Raporu ele alınarak örneklerle ortaya konulmuştur. Kentsel dönüşüm sürecinde yaşanabilecek sorunlar ve çözüm önerileri belirlenmiştir. Vaka çalışmalarının sonuçlarına mevzuat ve uygulama süreçlerinde yaşanan olumsuzluklar hem genel olarak, hem de örnek olayların sonuçlarına göre ortaya konulmuştur. Riskli Yapı kapsamında olabileceği düşünülen eski binalar için yeterli imar artışı ve yeterli ii finansal teşvikler verilmediğinde, yapıların yenilenmesi imkânının olmayacağı ortaya konulmuştur. Kentsel dönüşüm sürecinin sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından ilgili yasal düzenlemeler ve uygulamalarda görülen aksaklıkların yeniden düzenlenmesi yanında finansal teşviklerin de arttırılması gerektiği vurgulanmalıdır.