Sayı:66 (2020)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Dernekten Sı̇yasal Partı̇ye: Toprak, Emlak ve Serbest Teşebbüs Partı̇sı̇ (t.e.s.t.)(Ankara Üniversitesi, 2020-05-26) Koyuncu, Ayşe Yenilmez; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürk siyasal hayatında siyasi partilerin yeri, işlevi ve var olma süreçleri pek çok açıdan önemli bir yer tutmaktadır. Zira bir siyasal fikrin dışa vurumu olarak hayata geçen siyasi partiler, içinde bulunduğu dönemi inceleme açısından fikir verirken, günümüze ve geleceğe dair çeşitli çıkarımlar yapmaya da olanak sağlamaktadır. Bu açıdan Toprak, Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi gerek kurucu kadrosu gerekse ortaya koyduğu siyasal fikirler açısından oldukça ilginç bir tablo çizmektedir. Zira partinin kurucuları, siyasi partiyi kurmadan önce fikirlerinin hayata geçebilmesini sağlamak adına bir dernek kurmuşlar ve faaliyetlerine bu dernek doğrultusunda başlamışlardır. Dolayısıyla makalede Toprak, Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi’nin temeli olan Gayrimenkul Sahipleri Derneği’ne de değinilmiştir.Item İnönü Muharebeleri’nde Şehit Düşen Subaylar(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Tavukçu, İbrahim; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİnönü Muharebeleri Milli Mücadele’nin önemli kırılma ve dönüm noktalarından biridir. Türk milletinin yokluk içinde varlık mücadelesi verdiği bu muharebelerde elde edilen neticelerden sonra İstiklal savaşında yeni bir aşamaya geçilmiş, bu muharebelerin yaratmış olduğu iklimin bir neticesi olarak içerde TBMM Hükümeti’nin otoritesi tesis edilmiş, kuruluş aşamasındaki Düzenli ordunun akıbeti hakkındaki tartışmalar nihayetlenmiş, dışarda ise TBMM Hükümeti muhatapları tarafından resmi olarak tanınmaya başlanmıştır. Bu muharebelerde istiklal uğrunda şehadete yürüyen milletin evlatları, şehadetleri ile devlet otoritesinin tesisi ve memlekette düzenin sağlanması sürecine de önemli katkılarda bulunmuşlardır.Bu çalışmada, İnönü Muharebeleri’nde şehit düşen subayların bilgilerinin kaydedildiği Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivi’nden tespit ve temin edilen “Birinci-İkinci İnönü Muharebeleri’nde Şehit Olan Ümera ve Zabitanın Künye Defteri” adlı defter esas alınarak İnönü Muharebeleri’nde şehit olan üst rütbeli subaylar ile zabitlerin künye bilgileri, doğum tarihleri, şehadet tarihleri, şehadet mahalleri ve suret-i şehadetlerine ilişkin bilgiler ortaya konulmuş, bu bilgiler üzerinden İnönü Muharebeleri’nde şehit olan subaylar hakkında çeşitli istatistiklere dayalı değerlendirmeler yapılmıştır.Item Ali Fuad Başgil ve Tarık Zafer Tunaya’nın Laiklik Üzerine Söylemleri(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Öztürk, Hasan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada, farklı düşünce dünyalarına sahip iki aydının hayat hikayeleri çerçevesinde, Türk modernleşmesi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında laikliğin inşa edilmesine yönelik fikir ve eleştirileri ele alınmaktadır. Konu bu anlamda Ali Fuad Başgil ve Tarık Zafer Tunaya’nın Türk modernleşmesi ve vardıkları noktayı teşkil eden laiklik üzerine söylemlerini kapsamaktadır. Ele alınan çalışma sırasında Başgil ve Tunaya’nın hayat hikayeleri ekseninde Türk modernleşmesinin Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar olan gelişimi ile bu dönemde yaşanan farklılaşmanın nedeni olarak laikliğin nasıl inşa edilmeye çalışıldığı ele alınmaya çalışılacaktır. Aynı zamanda bu tarihi serüvenin Türk düşün dünyasındaki iki farklı zihniyette nasıl tezahür ettiği gözler önüne serilecektir. Konu ile ilgili öncelikli olarak Tunaya ve Başgil’in olaylara yaklaşımını gözler önüne sermek için ağırlıklı olarak onların eserlerinden faydalanılmıştır. Bu çalışmada elde edilen temel sonuç ise farklı düşünce dünyalarına sahip iki aydının, hayatları ve düşüncelerindeki farklılıklara rağmen hangi noktalarda birleştikleri ve ayrıldıkları açık olarak görülmesidir.Item Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Osmanlı Devleti’nde Karaborsa(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Korkmaz, Erdal; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı sırasında askerî, sosyal ve ekonomik birçok problemle karşı karşıya kalmıştır. Bu bağlamda, bir yandan ülkenin uzak cephelerinde mücadele ederken, diğer yandan sosyal ve ekonomik krizlerle baş etmeye çalışmıştır. Bu sırada ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü koşullar temel tüketim maddelerinde yüksek fiyat artışlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Savaş ekonomisinin getirdiği koşullar ile iaşe problemleri, bu süreçten yararlanmak isteyen kişi ve grupların karaborsacılık yapmasına neden olmuştur. Savaş yıllarında gıda maddelerine olan talebin artması, üretimin düşmesi ve ulaşım yollarının kapanması sonucu ithalatın durmasıyla karaborsa yaygınlaşmıştır. Karaborsa, arz ve talep dengesinin olumsuz bir yansıması olarak depoculuk, istifçilik, vurgunculuk ve spekülasyon yapmak suretiyle toplumsal yaşamda yer bulmuştur. Osmanlı Hükümeti karaborsa sonucu oluşan hiper enflasyonu aşmak, iaşe problemini çözmek amacıyla bazı tedbirler almasına rağmen başarılı olamamıştır. Neticede savaş yılları boyunca ülkenin sosyal ve ekonomik yaşamında karaborsa etkili olmuştur. Bu çalışmada Birinci Dünya Savaşı yıllarında savaş ekonomisi ile ortaya çıkan karaborsa ve sonuçlarına, arşiv belgeleri çerçevesinde yer verilecektir.Item Köy Envanter Etüdü ve İstatistiki Veriler ile Ağrı Kırsalında Tarımsal Üretimde Yaşanan Değişimin Sosyo-Kültürel Sonuçlarının İncelenmesi (1960-2000)(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Karabağ, Hacer; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiToplumların her an değişme halinde olduğu kabul edilen bir gerçektir. Bu değişmenin hızının belirlenmesi ve çeşitli konuların karşılıklı etkileşiminin nasıl gerçekleştiğinin ortaya konulması, yorumlanması ve yeni bilgiler üretilmesi farklı disiplinlerin uğraş alanları içerisinde ele alınmaktadır. Türk toplumunda, 1950’lerde başlayan ve 1980’lerde kademeli olarak hızlanan değişimin ana ekseni, köylülüğün çözülüp, köylerden şehirlere kırsal nüfusun göç etmesi olarak kabul edilmektedir. Köylülüğün çözülmesindeki en önemli nedenlerden biri de tarımsal üretimdeki değişimdir. Tarımsal üretim, pek çok kişinin düşündüğü üzere sadece bitkisel üretimi ifade etmez. Bitkisel üretimin yanında, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık gibi alanları da kapsamaktadır. Bununla birlikte tarım sadece bir geçim kaynağı veya üretim biçimi olarak da düşünülmemelidir. Kendisine bağlı olan insanların mutfak kültürünü, giyim kuşamlarını, örf ve adetlerini, komşuluk ilişkilerini, ev ve barınmaya yönelik mimari yapılarını, dini algılayış ve yorumlayışlarını, yani o toplumun maddi ve manevi kültürüne ilişkin tüm temel öğeleri kapsar. Tarımı en iyi ifade edebilecek söz belki de Lamartine’nin “Buğday değildir yalnızca, tüm bir uygarlıktır topraktan yükselen” sözüdür. Bu bağlamda diyebiliriz ki tarım, eski çağlardan günümüze kadar insanların en temel uğraşı alanı ve geçim kaynağı olmuştur. Çalışmamızda bu noktadan hareketle, özellikle Türkiye genelinde sanayileşmenin hızlandığı 1960-2000 yılları arasında, tarımsal üretim ve mekanizasyon konularında Ağrı ilinde yaşanan değişimin, kırsaldaki etkilerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır.Item Osman Nuri Fettahoğlu’nun Trakya Gazetesine Göre 1952 Yılında Türk-Yunan İSlişkileri(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Hacıoğlu, Ahmet Can; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürk-Yunan ilişkileri açısından 1952 yılı adeta bir zirveyi teşkil etmektedir. Gerek iki ülke arasında gerçekleşen karşılıklı ziyaretler gerekse basına yansıyan açıklamalar bunun somut kanıtlarını oluşturmaktadır. Belki de bu iki ülke, tarihlerinde hiç olmadıkları kadar birbirleriyle yakın ilişkiler kurmuşlardır. Dahası, çeşitli çevreler tarafından “Bir devlet” olma görüşü dahi dillendirilmiştir. İlişkilerin geliştiği bu yılda Yunanistan’da Batı Trakya Türklerine yayın yapan Trakya gazetesi ise yaşanan gelişmeleri olabildiğince okuyucularına aktarmaya çalışmıştır. Trakya gazetesinin sahibi ve müdürü olan Osman Nuri Fettahoğlu’nun 1952 yılında milletvekilliği yapmış olması ve kimi zaman iki ülke arasındaki temaslarda yer alması, Trakya gazetesinin önemini bir kat daha arttırmıştır. Bu makalede Osman Nuri Fettahoğlu’nun sahibi ve müdürü olduğu Trakya gazetesinin 1952 yılında Türk-Yunan ilişkilerine yaklaşımı incelenmiştir.Item Türk Basın Hayatında Demirkırat Gazetesi ve Fikret Karakoyunlu(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Gözcü, Alev; Çakmak, Fevzi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkiye’de İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Demokrat Parti’nin kuruluş sürecinde, İstanbul’da yayın hayatına başlayan Demirkırat gazetesi muhalefetin sesi olmuştur. Demirkırat gazetesi ilk sayısının 27 Mayıs 1947’de çıkarmış olup başlangıçta Pazartesi, Perşembe günleri olmak üzere haftada iki gün yayımlanmıştır. Kendisini “siyasi demokrat gazete” olarak tanımlayan gazeteyi, Türkiye’nin önemli siyasetçilerinden ve devlet eski bakanlarından biri olan Yılmaz Karakoyunlu’nun babası Fikret Karakoyunlu çıkarmıştır. Fikret Karakoyunlu, Türkiye’nin değişik yerlerinde kaymakamlık görevinde bulunmuş, uzun yıllar devlet hizmetinde görev yapan biriydi. Fikret Karakoyunlu, siyaset yapma arzusuyla Demokrat Parti’nin kuruluş sürecinde yer almış, çıkardığı gazetenin imtiyaz sahibi ve aynı zamanda yazarı olarak, gazetesinde etkili yazılar kaleme almıştır. Gazetenin yazı işlerini fiilen idare eden kişi Türk basın hayatının önemli bir ismi Bedii Faik Akın’dı. Gazetenin yazarları arasında Fikret Karakoyunlu ve Bedii Faik’in yanı sıra dönemin önemli isimlerinden Kenan Öner, Samed Ağaoğlu gibi isimler de yer almıştı. Karakoyunlu ailesinden temin edilen belge ve bilgiler yanında İçişleri Bakanlığı arşivi ile Demirkırat gazetesinin çeşitli nüshalarından faydalanılarak, Demirkırat gazetesi ve Fikret Karakoyunlu hakkında bir bilimsel çalışma ortaya çıkmıştır.Item 1930 Yılı Sonlarında Cumhuriyet Halk Fırkası Taşra Teşkilatı: Heyet Raporları Üzerinden bir Değerlendirme(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Göndürü, Döndü Sena; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1930 yılında Cumhuriyet Tarihinin ikinci çok partili yaşama geçiş denemesi yaşanmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası güdümlü bir şekilde kurulmakla birlikte kısa sürede önemli bir başarı elde etmiş, kitlelerin yoğun ilgisi ile karşılaşmıştır. Bu ise Cumhuriyet Halk Fırkası teşkilatlarının beklemediği bir sonuçtur. İktidar partisi yönetimi, taşra teşkilatlarında Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın oluşturduğu sarsıntının giderilmesi, Serbest Fırka sonrası vilayetlerde durumun tetkik edilmesi amacıyla milletvekillerinden oluşacak heyetlerin gönderilmesine karar vermiştir. 26 heyet 46 il için görevlendirilmiştir. Heyetler 1930 yılı sonu 1931 başlarında görev yapmışlardır. Cumhuriyet Halk Fırkası taşra teşkilatı için görevlendirilen heyetler, Parti Genel Sekreterliğine gözlem ve çalışmalarını içeren raporlar göndermişlerdir. Söz konusu raporlarda Cumhuriyet Halk Fırkası’nın taşra teşkilatında hem örgütlenme hem de örgütlerin işleyişi konusunda önemli sorunların var olduğu ortaya konmuştur. Halkın ve hatta parti mensuplarının parti ilkelerini ve rejimi henüz benimseyemediği de dile getirilmektedir. Raporlarda parti teşkilatının güçlendirilmesi için de pek çok öneriye yer verilmiştir. Bu önerileri yeni nizamnamenin oluşturulmasında ve parti yönetiminde yapılacak değişimlerde büyük ölçüde etkili olmuştur.Item Demokrat Parti’nin Eğitim Politikalarında Din ve Dini Okullar(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Baytal, Yaşar; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1945-1950 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin din ve din eğitimi ile ilgili konuları gündemde tutarak önceki dönemlerden farklı bir siyaset izlemiş olması, Türkiye’nin daha liberal seçim sürecine girmesinin bir sonucu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu bağlamda medrese eğitimi almış bir profesör olan Şemseddin Günaltay’ın 1949 yılında Başbakanlık makamına getirilmiş olması, CHP’nin muhafazakâr seçmen kitlesini kazanmaya yönelik seçim yatırımı olduğuna dair yorumlar yapılmıştır. Demokrat Parti, iktidar olduğu ilk yıllarından itibaren eğitimde milli kültür değerlerini tanımlarken Cumhuriyetin ilanından itibaren taviz verilmeyen laiklik konusunu iç ve dış gelişmeleri de gözeterek yeniden ele almıştır. Bu bağlamda DP iktidarı, kendi tabanının istek ve beklentilerini karşılayacak mukaddesatçı politikaları yürürlüğe koyarken, eğitimi Osmanlı döneminde yetişmiş ulema ve tarikat şeyhlerine bırakmamak için kamusal faaliyetlere yönelmiştir. DP’nin eğitimde hangi modele ağırlık verdiğine dair sübjektif değerlendirmeler bir kenara bırakılacak olursa eğitimin hedef ve içerik yönünden daha liberal ve küresel boyuta taşımak için gayret edildiği açıkça görülür. Bu çalışmada DP’nin eğitim politikalarında dinin yeri ve önemi ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda din derslerinin ilkokul ve ortaokul müfredatında yer alması, İmam-Hatip okullarının açılması, Yüksek İslam Enstitüleri’nin kurulması gibi konular ele alınarak dinin yeniden inkişafı söyleminin DP iktidarı için ne kadar geçerli olduğu sorgulanmıştır.Item Birinci Dünya Savaşı'nda Filistin-Suriye Cephesi'ne İlişkin Belgeler Işığında Genel Bir Değerlendirme(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Atabey, Figen; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesinin en önemli sebeplerinden birisi Filistin-Suriye Cephesi’nde uğradığı başarısızlıktır. Bu cephe, “Kanal Cephesi” adı ile açılmış, zamanla “Sina-Filistin-Suriye Cephesi” adını almıştır. 1915 Şubat ve 1916 Ağustos aylarında iki kez gerçekleştirilen Kanal Harekâtının mağlubiyetle sona ermesi, İngilizlerin Sina Yarımadası’na egemen olarak Filistin istikâmetinde ilerlemesine yol açmıştır. İngilizler, Mart ve Nisan 1917 aylarında gerçekleşen Birinci ve İkinci Gazze yenilgilerinin ardından aldıkları takviyelerle esaslı ve yoğun bir hazırlık dönemine girip, genel bir taarruza hazırlanmışlardır. Osmanlı Başkomutanlığı ise bu durumu iyi değerlendirmemiş, İngilizlere karşı bir kuvvet dengesi sağlanması için gereken tedbirleri zamanında almayı başaramamıştır. 11 Mart 1917’de kaybedilen Bağdat’ı kurtarma tartışmaları ile geçen dört aylık bir zaman dilimi, Filistin Cephesi’nin çökmesine sebep olmuştur. Zira, Bağdat’ı kurtarmak adına Halep civarında hazırlanan Alman Mareşal Falkenhayn komutasındaki Yıldırım Ordular Grubu, Sina-Filistin Cephesi’ne yetişinceye kadar Gazze ve Kudüs elden çıkmıştır. Bu durumda Osmanlı Devleti’nin Filistin ve Suriye topraklarının kaybedilmesinde Bağdat’ı kurtarmak adına Filistin Cephesi’nin ihmal edilmesinin önemi büyüktür. 1917 yılı sonbaharında Filistin üzerine başlayan İngiliz taarruzu, 19 Eylül 1918 tarihinde gerçekleşen Nablus Meydan Muharebesi ile son bulurken Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihine kadar Amman’ı, Şam’ı, Beyrut’u ve Halep’i kaybetmiştir. Çalışma, 31 Ekim 1917 tarihinde İngiliz General Allenby komutasındaki Mısır Sefer Kuvvetlerinin Birüssebi-Gazze hattından kuzeye doğru ilerlemesi ile başlayan Üçüncü Gazze Muharebesi’nden Osmanlı Ordusunun Halep’in kuzeyine çekildiği tarih olan 26 Ekim 1918’e kadar yaşanan siyasi ve askerî olayları kapsamaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın savaştığı son cephe olan Filistin-Suriye Cephesi’ni meydana geldiği koşullar içinde incelemeyi hedefleyen çalışmanın ana kaynağını Genelkurmay ATASE Arşivi ve İngiliz Ulusal Arşivi’nden temin edilen belgeler oluşturmaktadır.Item İstikbal ve Halk Gazetesine Göre Trabzon Basınında Lozan Barış Antlaşması(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Aksoy, Volkan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’yla yenilgiyi kabullenmiştir. Bununla birlikte mevcut duruma karşı çıkan vatanseverler, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış ve Türkiye adına savaşa asıl son veren belgeyi, yani Lozan Barış Antlaşması’nı imzalama başarısını göstermiştir. Lozan Barış Antlaşması, Milli Mücadele’den başarılı bir şekilde çıkan Türk Milletinin bağımsızlığını tüm dünyaya duyuran ve bu durumun kabul edilmesini sağlayan bir belge niteliğini taşımaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolu da açması bakımından önemi haiz olan Lozan Barış Antlaşması’nın hem yurt içinde hem de yurt dışında önemli akisleri olmuştur. Özellikle Antlaşmanın ikinci evresini geçirdiği dönem, çok çetin müzakerelere yol açmış, gerek mecliste gerekse yurt genelinde basın yoluyla tartışmalar yaşanmış ve antlaşma sonrası değerlendirmeler yapılmıştır. Millî Mücadele’yi Türkiye adına bitiren Lozan Barış Antlaşması ile ilgili yapılmış çok sayıda inceleme ve araştırma olduğu da muhakkaktır. Ancak Anadolu’daki kamuoyunun antlaşmadan nasıl etkilendiği ve antlaşmanın basın organlarına nasıl yansıdığı konusuyla ilgili çalışmalar daha sınırlı olmak birlikte giderek artan bir öneme sahiptir. Dolayısıyla artan bu öneme binaen, Lozan Barış Antlaşması’nın Trabzon basını tarafından nasıl karşılandığı ve sütunlara nasıl yansıdığının bir değerlendirmesi yapılmaya, Trabzon şehrinin önde gelen iki basın mensubu ve gazetesinin Lozan’a yaklaşımı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan genel okuma ve değerlendirmelere bir katkı sunulması da hedeflenmiştir.Item Osmanlı Kadın Hareketinin Özgün Değerlerinden Kadınlık Mecmuası ve Aliye Haşmet'in "Feminizm Yâhûd Hukûk-u Nisvan Meselesi" Adlı Yazısı(Ankara Üniversitesi, 2020-06-26) Akagündüz, Ümit; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu araştırmanın amacı, II. Meşrutiyet döneminde yayımlanan Kadınlık adlı dergi ile “Feminizm Yâhûd Hukûk-u Nisvân Meselesi” adlı yazının incelenmesidir. Söz konusu dergi ile yazı, II. Meşrutiyet yılları kadın hareketinin niteliğinin aydınlatılmasını sağlayarak dönemin düşünsel karakterinin açığa çıkartılmasına yardımcı olmaktadır. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden birisi olan doküman analizi yaklaşımıyla gerçekleştirilmiştir. II. Meşrutiyet yıllarında özellikle süreli yayınlarda kadın, pek çok konuya göre daha yoğun irdelenmiştir. 21 Mart 1914-30 Mayıs 1914 yılları arasında 11 sayı yayımlanan Kadınlık mecmuası da döneminin özgün süreli yayınlarından bir tanesidir. Feminizm, kadınlık, evlilik, kadın eğitimi, kadın hukuku, çalışma hayatı, moda, kadın güzelliği ve terzilik gibi konu başlıklarını ele alan dergide tefrika romanlar, ünlü kadınları anlatan makaleler, öyküler, notalar ve şiirler yer almıştır. Kadın tartışmalarında yaşanan zıtlaşmanın zararlarına odaklanan mecmua, daha ılımlı bir yol takip edeceğini söyleyerek kadını içinde bulunduğu karanlıktan kurtarmayı hedeflemiştir. Dergide kadın eğitiminin genelleşememesi, milli bir kıyafetin geliştirilememesi, cinsler arasındaki ilişkinin erkek ile kadına bırakılmaması, cahil annelere çocukların teslim edilmesi, İstanbul dışındaki kadınların genellikle göz ardı edilmesi gibi noktalar eleştirilmiştir. Aliye Haşmet ise 26 Mart 1914’te yayımladığı makalesinde feminizm ve kadın hukuku hakkında bilimsel gerçeklerden yararlanarak bağlantılar kurmuştur. Kadın ile erkek arasındaki eşitliğin ancak hayatın ilk köklerinde mümkün olduğunu savunan yazar, uygarlık geliştikçe farklılıkların belirginleştiğini, kadının eşit olacağım derken erkekleştiğini iddia etmektedir. Kadının dış görünüşünün erkeğin dış görünüşüne yaklaşmasını eleştiren Aliye Haşmet, annelik görevi unutulmamak üzere yeni bir kadına işaret etmektedir.