Sayı:47 (2021)

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 9 of 9
  • Item
    Kemik Objelerde Sembolik Uygulamalar: Prehistorik Çağların Gizli Kalmış Sembolizmi
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Bulut, Hande; Other; Other
    Doğum, yaşam ve ölüm… Bu hayatî döngüye tanıklık eden insan, tam olarak anlamlandıramadığı pek çok travmatik gerçeklikle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu gerçeklikler şüphesiz ki bilinmeyenden, anlam verilemeyenden, hiçlikten, yok olmaktan, boşluktan doğan algılarla pekişmiş ve çeşitli reaksiyonlara sebebiyet veren bir sistematiğin yolunu açmıştır. Pek tabiidir ki bu zorunlu gerçekle yüzleşme mahkumiyeti insan doğasında birtakım değişim ve gelişimlere sebebiyet vermiştir. Bilinmezlik mahkûmiyeti karşısında eli kolu bağlanan insan, doğası gereği kendine savunma duvarları inşa etmiş ve bir bakıma korkularını- kaygılarını dizginlemenin, kendini teselli etmenin ve sakinleştirmenin yollarını bulmuştur. Bu arayışın yansımaları ise sembolizasyonda, ritüellerde, inançta, dualarda kendini göstermiş gibidir.
  • Item
    Between inventiveness and interpretation: ground stones
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Baysal, Adnan; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    In Turkey, archaeological research has developed more with the scientific understanding of 'doing excavation' than a concept of 'the adequacy of digging'. Of course, archaeological research should involve excavation, but scientific understanding cannot be limited to this. Excavation is one of the techniques used by the science of archaeology. When we start from this point, excavation work should be as successful at knowing and understanding the past which is the essence of science, creating knowledge of this and sharing this information, using it and making it accessible to everyone as at excavation itself. However much archaeological work is generally understood as the ritual of excavating the soil to find 'new unknowns' (or 'newly re-discovereds’), and, having restored them, giving them to museums, this situation only makes up an accumulation of material culture and its visuality. Despite the focus on the enrichment of Turkish archaeology since the 1960s with interdisciplinary research and the putting into practice of multidisciplinary research, today it is difficult to move on without asking to what extent this has been successful. Archaeology, even if it has been reduced to the scale of excavation today, is a discipline generally evaluated as the system of the scientific practice of excavation operating within the triangle of theory, method, and practice. Today we can observe that it is in a position where the first of these is largely ignored, the second has not yet been seen and the third is taken directly or sometimes piecemeal from the excavation systems developed by German, American or English archaeology. Within this archaeology, based on the third process of the triangle, interpretation, which needs to take place after excavation, is among the most important of the missing components. Based on this general view, this study of ground stone industries, which have long been neglected in the archaeology of this country, is shaped in such a way as to be an example. In this study, which underlines the question of where the stone tools in question are and where they should lie in archaeology between inventiveness and interpretation, an attempt is made to lay the foundation for ground stones in the first corner of the above-mentioned triangle. Also, however much it is claimed that archaeology is a multidisciplinary field, I aim to show that this is not true when looked at from the perspective of ground stones.
  • Item
    Panhellenik Kutsal Alanların Değişimi, Festivaller, Hamamlar, Atletizm ve Smintheion Örnekleri
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Kaplan, Davut; Other; Other
    Panhellenik kutsal alanlar kurbanların kesildiği, adakların sunulduğu ve geleneksel dinsel törenlerin gerçekleştirildiği dini merkezlerdir. Planlama ve yerleşim açısından özünde altar ve anıtsal tapınağın yer aldığı temenosla çevrili alanlardır. Bu kutsal alanlar zamanla büyük halk kitlelerinin ziyaret ettiği ve katıldığı festival alanlarına dönüşürler. Bu bağlamda festivalleri ve spor organizasyonları ile ünlü dört büyük panhellenik kutsal alanın Yunanistan’da yer alması köklü bir geleneğin göstergesidir. Roma hâkimiyeti ile birlikte sadece bu dört büyük kutsal alan değil, bunlarla yarışır şekilde çok sayıda kutsal alanda festivaller ve olimpik spor organizasyonları yapılır. Smintheion’da ise kutsal alan yeniden planlanmış ve çok daha uzak bölgelerden gelen sporcularla yapılan agonlar Delphi’deki Pythia oyunlarına eş değer sayılmıştır. İçerik olarak da yine Olympia, Nemea, Delphi ve Isthmia gibi dört büyük panhellen festivalinden esinlenen Smintheia Pauleia oyunları kutsal alandaki köklü değişimin bir başka yansımasıdır. Özellikle ihtiyaçlar doğrultusunda inşa edilen italik hamamlar gibi yeni yapı türleri de ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Smintheion, Roma’nın politik ve kültürel gücünü Hellen kutsal alanlarında kültürel birlik ve propaganda amacıyla kullanışına en güzel örnektir.
  • Item
    Hacılar Kronoloji Sorunu ve Yeni Bir Yaklaşım Gereksinimi
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Türkteki, Sinem; Other; Other
    Anadolu’da Neolitik Dönem bulgularının ilk kez ortaya çıkışı, J. Mellaart’ın 1957-1960 yıllarında yapmış olduğu Hacılar Kazısı ile gerçekleşmiştir. İlerleyen yıllarda, Pisidya/Göller Bölgesi’nde gerçekleştirilen araştırmalar ve devam eden kazılar neticesinde, söz konusu bölgenin Çanak-Çömlekli Neolitik Dönem boyunca yoğun olarak iskân edildiğini anlaşılsa da, bu sürecin öncesine tarihlenen arkeolojik veriler son derece sınırlıdır. Hacılar şimdilik, söz konusu bölge-nin, Akeramik Neolitik tabakalar içeren tek kazısı konumundadır. Bu sebeple de bölgede yerleşik hayatın başlangıcı yaklaşık olarak MÖ 8000’lere kadar geri gitmektedir. Ancak, Pisidya/Göller Bölgesi’nde uzun yıllardır araştırma ve kazılar yapan Duru, Hacılar Nekropol aramaları çalışmalarında elde ettiği arkeolojik veriler neticesinde, Mellaart’ın oluşturduğu stratigrafiye dayanan kronolojik düzeni yeniden ele alarak yorumlamıştır. Hacılar’ın özellikle Akeramik Neolitik Dönem tabakalarının tarihlendirilmesi halen birçok araştırmacı tarafından tartışmalı olup söz konusu tabaka-lar, bu çalışma ile mevcut arkeolojik veriler ışığında ve yeni bir bakış açısıyla değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu değer-lendirme sırasında, bölgede ve Anadolu yarımadasında Hacılar’ın kazılmasından yıllar sonra ortaya çıkan ve Neolitik Dönem ile ilgili bilgilerimizi baştan kurgulayan pek çok yerleşmenin verilerinden de
  • Item
    Ankara'dan Silvanus Betimli Üç Yüzük Taşı Üzerine Düşünceler
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Yeğin, Yavuz; Other; Other
    Çalışmada üç adet yüzük taşı üzerinden tanrı Silvanus’un Küçük Asya’daki varlığı tanıtılmaya çalışılacaktır. Silvanus daha çok Roma ve çevresi başta olmak üzere Tuna Eyaletleri ve Balkanlarda yoğun tapımı olan bir tanrıdır. Bu tanrıya ait tapım merkezleri ve kült alanlarını kırsal alanlar ve ormanlık alanlar oluşturmaktadır. Bu özelliğinden hareketle Silvanus kırların, ormanların, doğanın ve doğal yaşamın öte yandan tarımın ve tarımsal yaşamın da koruyucusu bir tanrı olarak bilinmektedir. Avrupa’nın bir kesimi, Balkanlar ve Tuna boyları bu tanrının kültü bakımından bu kadar zenginken Küçük Asya’da söz konusu tanrı ile ilgili hemen hemen hiçbir ize rastlanmamaktadır. İlk defa burada ele alınan üç eser üzerinden Silvanus kültünün Küçük Asya’daki olası izlerine ışık tutulacaktır. Çalışmamızda Silvanus’a ait iki farklı tip tespit edilmiştir. Bunlardan biri Kelt tanrısı Seculus’un da bir adı olan ve daha çok Britania bölgesinde izleri yoğun görülen Cocidius Silvanus’tur. Diğer bir tipleme ise Silvanus kültü kapsamında oldukça nadir görülen ve esasen tarımın ve tarımsal yaşamın koruyucu tanrısı epitetiyle gördüğümüz Mars Silvanus örneğidir. Bu iki tipleme Silvanus kültünün Küçük Asya’daki varlığının şimdiye kadar somut olarak en ciddi kanıtlarıdır. Neticede çalışmamızda bu iki Silvanus tipi hem mitolojisi hem ikonografisi hem de tespit edilen benzer örnekleri üzerinden değerlendirilecek ve kültün Küçük Asya coğrafyasındaki varlığı üzerine yorumlar yapılacaktır.
  • Item
    Yontmataş Bulgular Işığında Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Yeni Bir Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem Yerleşim Yeri: Tarin Mağarası
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Kodaş, Ergül; Other; Other
    Yukarı Dicle Vadisi ile Yukarı Habur Bölgesi arasında bulunan Tur Abdin dağ sırası üzerinde bulunan Tarin Mağarası yontmataş buluntuları Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem’in erken evrelerine ve Paleolitik Çağ’a tarihlenmektedir. Bir mağara ve terası üzerinde bulunan yerleşim yerinde yontmataş aletler dışında başka bir buluntuya rastlanmamıştır. Söz konusu mağaranın çevresinde ele geçen Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem yontmataş aletler Güneydoğu Anadolu’da daha çok höyükleşme konteksti üzerinden tanımlanan bu dönemin bölgede daha dağlık alanlarında bulunan mağaralarda veya mağara teraslarında da farklı bir model olarak yaşanmış olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca aynı bölgede bulunan derin vadiler içerisinde veya mağara teraslarında tespit edilen diğer yontmataş buluntu alanları Geç Epipaleolitik ve Neolitik Çağ’da söz konusu dağlık bölgede düşünüldüğünden daha yoğun bir yerleşmenin söz konusu olduğunu destekler niteliktedir.
  • Item
    Doliche`de Yamaç Kilisesi ve Muhtelif Kült Yapıları
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Blömer, Micheal; Çobanoğlu, Dilek; Other; Other
    2015 yılında, Gaziantep `e bağlı Doliche antik kentinde, arkeolojik kazı çalışmaları başlamıştır. Proje kapsamında Doliche`nin kentsel gelişimini, kentsel yaşamını ve maddi kültürünü bütüncül ve diakronik bir bakış açısıyla incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmalar Almanya-Münster Üniversitesi`ne bağlı Küçük Asya Araştırma Merkezi`nin başkanlığında, T.C. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü`nün izni ve de Alman Araştırma Kurumu`nun finansiyel desteği sayesinde yürütülmektedir. Şimdiye dek kentin güneyindeki yamaçta Erken Hıristiyanlık Dönemi`ne ait bir Bazilika tespit edilmiştir. Kalıntıların üçte biri açığa çıkarılabilinmiştir. Yağmalama, yontma taş bloklarının devşirme kullanılması ve erozyon hasarlara sebep olmuştur. Yine de yapıya ait kalıntıları etkileyici olup, Geç Antik Çağ`ın kentsel kilise mimarisi hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Orijinal Bazilika MS geç 4. yüzyılda inşa edilmiş ve MS 7. yüzyılda terk edilmiştir. Bazilika`nın üç koridoru ve güney yanında bir Porticus`u mevcuttur. Orta Nef`te üst üste iki mozaik taban tespit edilmiştir. İki mozaik taban da kesinlikle geometrik desenlerle bezenmiş olup, MS 4. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilebilinir. Orta Nef`te paravanlarla çevrili, yükseltilmiş platform ilginç bir tespiti oluşturmaktadır. Bu bir Bema`dır. Kuzeybatı Suriye`deki antik kiliselerden bilinen ve nadir rastlanan mimari özelliktir. Her yerleşimde tek bir kilise Bema`ya sahipti. Genelde en önemli ve en büyük olanında görülürdü. İşlevselliği henüz tartışmalıdır. Doliche`deki Bema`nın varlığı sürpriz olmuştur. Bemata şimdiye dek sadece Orontes Antioch`unda tespit edilmiştir. Doliche antik kenti Antioch`un uzağında konumlu ve etrafındaki bölgede konumlu çok sayıdaki kilisede görülmemiş bir özelliktir. Doliche`de keşfedilen Bema sayesinde Orontes Antioch`u ile Doliche arasındaki bağlantıyla ilgili sorular merak konusu olmuş olup, Geç Antik Dönem`de karmaşık dini ritüellerin anlaşılırlığına biraz ışık tutmaktadır. Apsis`in küçük bir bölümü açığa çıkarılmış olsa da, yapının tarihi hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Yaklaşık MS geç 5. yüzyıl veya MS erken 6. yüzyıla şimdilik tarihlendirilen yapının final evresindeki Apsis tabanı Nef`inkinden 0,7 metre yükselmiş. Mevcut mozaiğinde nilotik bir bezeme görülmektedir. Kuzey geçişi açığa çıkarılmıştır. Binlerce çatı kiremit parçalarını barındıran tahribat katmanı bütün tabanı kaplamıştır. Kuzey Nef ve orta Nef`i birbirinden ayıran unsurların tespiti yapılabilinmiştir. Antik nekropol alanında yer alan, orta Bizans Dönemi`ne tarihli, iki kaya kilisesi mevcuttur. Ayrıca 1950`lerde Dülük Köyü`nde gerçekleştirilmiş yapım çalışmaları esnasında da Geç Antik Kilise kalıntılarına rastlanmıştır.
  • Item
    Flaviopolis'ten Yeni Bir Portre
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Arınç, Utku; Koçer, Kürşat; Other; Other
    Özet: Makalenin konusunu Osmaniye İli, Kadirli İlçesi, Bağ Mahallesi 246 ada 8 No.lu parselde bulunan ve Osmaniye Müzesi Müdürlüğü’nce yürütülen Alacami kurtarma kazıları sırasında ele geçirilen mermer portre baş oluşturmaktadır. Antik dönemde Kilikia Pedias territoriumunda yer alan Alacami aynı zamanda III. Derece Arkeolojik Sit Alanı olarak tescillenen Flaviopolis Antik Kenti sınırları içerisinde yer almaktadır. MS 72 yılında Vespasianus tarafından kurulan kent hakkındaki araştırma ve bulgular da oldukça yetersizdir. Modern Kadirli ilçesinin Antik Flaviopolis üzerine kurulmuş olması maalesef kente yönelik kalıntıların büyük bir kısmını yok etmiştir. Alacami’deki ilk kazı çalışmaları 1961 ve 1996 yılında Çambel ve ekibi tarafından gerçekleştirilmiş olup daha sonraki kazı çalışmaları 2012 ve 2014 yıllarında iki etap halinde Osmaniye Müzesi’nce sürdürülmüştür. Alacami; Roma, Bizans ve Türk İslam Medeniyetlerini bir arada yaşatan anıtsal mimarisiyle oldukça önemli bir yere sahiptir. MS 5.- 6. yy.’da üç nefli Geç Roma-Erken Bizans Bazilikası olarak inşa edilmiş, MS 12.-13. yy. tarihleri arasında yapının apsis bölümünün batısına küçük bir şapel eklenmiştir. MS 1489/90 yıllarında ise Alaüddevle Bozkurt Bey’in oğlu Kasım Bey, yapının batı tarafına bir minare, şapelin güney duvarına bir mihrap ekleterek burayı camiye dönüştürmüş ve çatısını da kurşun levhalarla kaplatmıştır. Bu değişimin ardından yapıya babası adına “Alaüddevle Bozkurt Bey Camii” adını vermiştir. Yöre halkı tarafından uzun bulunan bu isim kısaca “Alacami” olarak adlandırılmıştır. Adana Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce yürütülen rölöve, restorasyon ve restitüsyon projeleri kapsamında Alacami bahçesinde 2014 yılında Osmaniye Müzesi’nce kazı çalışmaları başlatılmıştır. Bu çalışmalar sırasında A-5 no’lu plan karede orta yaşlardaki bir erkeğe ait olması muhtemel mermer portre baş bulunmuştur. Geç Antikçağ tabakasında bulunan baş, maalesef beraberinde bir kazı kontekstine ya da epigrafik bir bulguya sahip değildir. Bu bağlamda portrenin tarihlendirilmesi ve kimliklendirilmesi önem kazanmıştır. Portrenin kıvırcık sık buklelerden oluşan saç- sakal modeli, göz bebeğinin işlenmemiş olması, matkap yerine keskinin daha etkin kullanımı gibi stilistik ve teknik özellikler portrenin erken Hadrianus Dönemi içerisinde MS 115-120 yılları arasına tarihlendirilmesini gerektirmiştir. Başın göstermiş olduğu saç- sakal kombinasyonu ve yüz fizyonomisi portre sahibinin Hadrianus’a ait olabileceği düşüncesini de beraberinde getirmiştir. Bu sebeple çalışmamız içerisinde bu konu üzerinde durularak merkezden uzak üretilen, özgün Hadrianus portrelerinin de yardımıyla bu öneri desteklenmeye çalışılmıştır. Fakat yapılan stilistik, tipolojik ve ikonografik değerlendirmeler sonucunda Flaviopolis başının taşrada üretilen özgün bir Hadrianus portresine ait olamayacağı görüşünü mümkün kılmıştır. Bu sebeple idealize edilmeden gerçek bir kişinin betimlendiği ve aşırı gerçekçi fizyonomik özellikler gösteren bu başın Erken Hadrianus Dönemine ait zeitgesicht portre olabileceği kanısına ulaşılmıştır. Portredeki patlak gözler, alın çizgisi, karakteristik yüz hatları ve bakışlardaki derin ifade bu şekilde bir yorumu mümkün kılmıştır. Özellikle imparator Hadrianus portrelerinde görülen tanrısal ya da mağrur ifadenin yerine Flaviopolis portresinde açıkça görülen ölümlü bir kişiye ait yüz ifadesi, donuk bakışlar ve fizyonomik özellikler bu tarz bir yorumu destekler. Bu sebeple eserimizin Hadrianus’a ait özgün bir portreden ziyade; Flaviopolisli aristokrat/bürokrat bir kişiye ait olabileceği yönünde bir görüşün daha isabetli olacağını göstermiştir.
  • Item
    PERSONAL ORNAMENTS FROM CHALCOLITHIC GÜLPINAR, NORTH-WEST ANATOLIA
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Baysal, Emma; Yavşan, Çilem; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
    The site of Gülpınar, located in the Troad in north-west Anatolia has revealed settlements of the Early and Middle Chalcolithic periods (late 6th to mid-5th millennia BC). Among the artefacts recovered during the excavation is a small number of personal ornaments. This article provides descriptions of the artefacts and considers how they fit into the wider ornamentation practices of prehistory. There are few published items of ornamentation from the period during which Gülpınar was inhabited so direct comparators are in relatively short supply. However, considering earlier developments in ornamentation practices and evidence from a broad region it is possible to draw some conclusions about the choices made by the site’s inhabitants.