Cilt:58 Sayı:01 (2018)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Yakacık Çayı Havzasının (Hatay) morfometrik analizi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Altıparmak, Suzan; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Tartışma metinlerinde dilbilgisel bağlaşıklık kullanımı(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Öztürk, Bilge; Other; OtherDilbilgisel bağlaşıklık, metin, sözcük, sözcük öbekleri ve tümceler arasında oluşturulan dilbilgisel bağlar ile düşünceler arası ilişkiler sağlayan en temel araçtır ve dilsel düzlemde gönderim, bağıntı ögeleri, değiştirim ve eksilti yoluyla gerçekleştirilir. Dilbilgisel bağlaşıklık ögelerinin metni düzenleme ve sürekliliği sağlama işlevi göz önünde bulundurulduğunda okuyucu/dinleyiciyi ikna etme amacıyla oluşturulan tartışma metinlerinde sıklıkla kullanılmaları beklenmektedir. Bu savdan hareketle çalışmanın amacı, üniversite öğrencilerinin oluşturdukları tartışma metinlerinde var olan dilbilgisel bağlaşıklık ögelerinden en çok hangilerinin yeğlendiklerini saptayarak elde edilen sıklık değerlerinden hareketle bunları tartışma metinlerinin özelliklerine göre değerlendirmektir. Bu amaç doğrultusunda, çalışmanın veritabanı olarak Kocaeli Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümünde okuyan 1. sınıf öğrencilerinin 2016-2017 bahar dönemi Retorik dersi final sınavı kapsamında oluşturdukları Türkçe yazılmış tartışma metinleri alınmıştır. Metinler yazarın konuya ilişkin tezini sunduğu giriş, tezini desteklemek amacıyla gerekçelerini verdiği ve karşı savı çürüttüğü gelişme ve sonucun özetlendiği sonuç bölümü olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır. Metinlerdeki dilbilgisel bağlaşıklık ögeleri Alarcon ve Morales'in çalışmasından yola çıkılarak Halliday ve Hasan'ın Dilbilgisel Bağlaşıklık Modeli Çerçevesinde çözümlenmiş ve araştırma sorularına yanıt aranmıştır. Sonuç olarak, incelenen metinlerde en sıklıkla kullanılan ögelerin gönderim ve bağıntı ögeleri iken; en az sıklıkla yeğlenen ögelerin değiştirim ögeleri olduğu görülmüştür. Ayrıca elde edilen bulguların çalışmamızın çıkış noktasını oluşturan Alarcon ve Morales'in çalışmasıyla ve tartışma metinlerinin temel yapısıyla uyumlu olduğu söylenebilir.Item Türkiye'de bilgi ve belge yönetimi bölümü mezunlarının özel sektörde istihdamına yönelik çevrim içi yayımlanan iş ilanlarının içerik analizi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Koçoğlu, Neslihan Er; Bilgi ve Belge Yönetimi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBilgi ve Belge Yönetimi Bölümü (BBYB) mezunları hem kamu sektöründe hem özel sektörde istihdam olanağına sahiptir. Bu çalışmada BBYB mezunlarının özel sektörde istihdamı ne tür mesleki ve mesleki olmayan becerilere sahip olmaları gerektiği, hangi illerde iş olanaklarına daha fazla sahip oldukları, hangi unvanlarla istihdam edildikleri saptanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla 2015-2017 zaman diliminde çevrim içi olarak yayımlanan iş ilanlarının nitel içerik analizi gerçekleştirilmiştir. İçerik analizinin sonucunda bölüm mezunlarının “özel üniversiteler, özel okullar, hastaneler, bankalar” gibi çeşitli kuruluşlarda “kütüphaneci, kütüphane sorumlusu, kütüphane öğretmeni, arşivci” gibi çeşitli unvanlarla istihdam edildiği saptanmıştır. Ayrıca en fazla istihdam olanağının İstanbul'da olduğu; onu Ankara, İzmir, Kocaeli gibi büyükşehirlerin izlediği belirlenmiştir. İş ilanlarında istenilen mesleki koşulların "bölüm mezunu olmak, arşivcilik ve dokümantasyon konusunda bilgi ve/veya deneyim sahibi olmak; kataloglama ve sınıflama konusunda bilgi ve/veya deneyim sahibi olmak; dolaşım hizmetlerini yürütebilmek için gerekli bilgi ve/veya deneyime sahip olmak; dijitalleştirme bilgisine, becerisine ve deneyimine sahip olmak vb." beceriler üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Bunlara ek olarak ilanlarda istenilen mesleki olmayan becerilerin/koşulların ise çoğu ilanda benzer nitelikle olduğu ve "askerlik hizmetini tamamlamak, iyi düzeyde yabancı bir dil (İngilizce, Arapça vb.) bilmek, MS Office programlarını iyi düzeyde kullanabilmek, etkin iletişim becerisine sahip olmak, takım çalışmasına yatkın olmak ve esnek çalışma saatlerine uyum göstermek vb." olduğu belirlenmiştir.Item Sessiz bir direniş: Soris Lessing'in “çatıdaki kadın” adlı kısa öyküsünde nesneleştirme ve güç savaşı(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Uçar, Asya Sakine; Other; OtherDoris Lessing'in 1963 tarihinde yayımlanan kısa öyküsü “Çatıdaki Kadın” sıcak bir yaz gününde, bir apartmanın çatısını tamir eden, farklı yaş gruplarından üç adamı merkez alır. Ancak yakınlardaki bir başka çatıda “çırılçıplak” bir vaziyette güneşlenen bir kadın bütün dikkatlerini dağıtır. Her gün güneşlenmek için çatıya çıkan bu kadını izlemeye başlayan adamlar bir süre sonar nedense kadının varlığından rahatsızlık duyarlar. Öyle ki, bu memnuniyetsizliklerini sürekli ıslık çalarak hatta kadına bağırarak göstermeye başlarlar. Fakat kadının umursamaz ve sakin tavrı erkeklerin kadının daha çok dikkatini çekmeye çalışan çabaları ve gittikçe artan öfkeleriyle sonuçlanır. Maruz kaldığı sözlü taciz ve rahatsız edici bakışlara rağmen kadın, soğukkanlılığını korumayı başarır ve sonunda bu adamlara karşı adeta üstünlük sağlar. Lessing kadın karaktere söyleyecek çok az sözcük vermesine rağmen kadının pasif agresif tutumu ile yarattığı etkinin büyüklüğü, erkek karakterlerin beklenti ve arzularına gereken cevabı verir niteliktedir. Bu çalışmada da erkek bakışı, nesneleştirme, beden ve güç dengesi gibi konular ışığında kadının bu erkeklere karşı kazandığı zafer merkeze alınarak özgür, dilediğini yapan bir kadının erkekler için adeta bir tehdit unsuru olarak algılanışı, sahip oldukları kontrol ve güce meydan okunduğunda erkeklerin nasıl şiddete varacak bir eğilim gösterdikleri irdelenecektir.Item Jane Austen’in romanları üzerine bir araştırma: evlilikteki sosyo-ekonomik güdüler ve kadın yaşamına etkileri(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Akman, Filiz Barın; Other; OtherBu makale, ünlü İngiliz edebiyatı romancısı Jane Austen'ın (1775-1817) Pride and Prejudice, Mansfield Park, Sense and Sensibility, Persuasion ve Emma başlıklı romanlarında on dokuzuncu yüzyılın başında İngiliz toplumunda yaşayan kadınlar için evlilik kurumunun sosyo-ekonomik boyuttaki özendiriciliğine ve hayatlarındaki olası etkilerine ışık tutacak kapsamlı bir araştırma yapar. Toplumun ve insanların titiz bir gözlemcisi olarak, Austen'ın orta sınıftan sıradan bireylerin günlük yaşantısını tasvir etmedeki yeteneği, yani dönemin moda edebi yönelimi olan romantik melodramların dışına çıkarak ev-içi gerçekçiliğe odaklanması, eserlerini on dokuzuncu yüzyılın başlarındaki İngiliz kültürü ve toplumu hakkında paha biçilmez bir tarihi kaynak haline getirir. Austen'ın anlatımına egemen olan bu önemli meselelerden biri de evliliktir. Kırkbir yaşındaki ölümüne kadar bekar kalan Austen'ın, romanlarında evlilik konusuna bu kadar yoğunlaşması ve evlilik kurumunu çerçeveleyen toplumsal gerçekleri, özellikle de evliliğin kadın hayatındaki sosyal ve finansal getirilerini dikkatli gözlemleriyle sunması bakımından, yazarın toplumsal gerçekler konusundaki tanımlayıcı ustalığına işaret eder. Evli bir İngiliz kadınının kanun önünde mülkiyet ve yasal haklarını kocasının velayeti altına bırakmaya zorlayan resmi uygulama olan, coverture’ e tabi tutulması sebebiyle erkeklerin kadınlar üzerindeki ataerkil egemenliğini sağlamlaştırılmasına rağmen, evlilik kadınların kamusal varlığının ev içine indirgendiği bir ortamda, orta sınıf erkeklere kısmen sunulan kariyer ve mali gelişme şansından da mahrum olmaları sebebiyle, kadınların mali durumu ve toplumsal sınıfının nihai belirleyicisi olarak karşımıza çıkmaktadır. On dokuzuncu yüzyıl İngiliz kadın hayatında evliliğin merkeziliğini göz önüne alan bu makale, Austen'ın romanlarında konunun işlenmesi ışığında, evliliğin sosyo-ekonomik bir teşvik ve ayrıca sınıfsal statü belirleme unsurları olması üzerine bir inceleme ortaya koyacaktır. Bu çalışmanın argümanı, evli bir kadının femme covert yani “zevcin himayesi” olması sebebiyle maddi ve yasal sınırlamalara tabi tutulmasına rağmen— kadının hukuki varlığının kocanın idaresi dahilinde sayılmasından ötürü—Austen'in evlilik birlikteliklerinin oluşturulmasında rol oynayan güdüleri ve ince ayrıntıları, özellikle sınıf statüsü belirleyiciliği bağlamında, gerçekçi bir şekilde ele alması kadınların on dokuzuncu yüzyıl başlarındaki İngiliz toplumunda evliliğin hayatlarındaki yeri hakkındaki görüşlerine dair önemli bilgiler sağlar.Item Bakanın gözünde: Edith Wharton’ın “Ethan Frome” isimli romanında Mattie Silver(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Yalçın, Olgahan Bakşi; Other; OtherBu çalışma, Edith Wharton’un Ethan Frome isimli romanını on dokuzuncu yüzyıl Amerikan toplumunda kadınların geleneksel rollere sıkışıp kalmalarının yanı sıra erkeklere hizmet etmek üzere yetiştirildikleri ve yaşamlarını bir dizi kısıtlama ve beklentiler çerçevesinde geçirmek zorunda oluşlarının anlatıldığı bir eser olarak incelemektedir. Ayrıca bu romanın, Mattie Silver gibi genç kadınların erkeklerin estetik beğenisini karşılayan güzel objeler olarak değerlendirildiği ve ister evli ister bekâr olsunlar kadınların on dokuzuncu yüzyıl Amerikan kadınlık kriterlerine/kurallarına uymak zorunda oluşlarını yansıttığı düşünülmektedir. Massachusetts’te Starkfield isimli kurgusal bir New England kasabasında geçen Ethan Frome isimli kısa roman, hayalleri ve arzuları trajik bir şekilde sona eren ketum bir çiftçinin, Ethan Frome’un, hikâyesini anlatır. Romanda ne çiftçinin eşi Zeena Frome ne de eşinin uzak bir akrabası olan Mattie Silver ön plandadır ki zaten anlatıda çoğunlukla yer almazlar. Buna uygun olarak da, yakın zamanda anne ve babası vefat eden Mattie Silver, Zeena’ya ev işlerinde yardımcı olmak üzere Frome çiftliğine gelmek zorunda kalmış, hayatta kalmak için ekonomik olarak Frome’lara bağımlı zayıf, korunmasız bir kişi olarak tanıtılır. İlaveten, bu çalışma, kendi hikayesini aktarabileceği bir bakış açısına ya da ayrı bir bölüme sahip olmadığı için Mattie’nin ekonomik bağımlılığının romanın anlatısında gözle görünen etkileri olduğunu savunur: kendi hikayesini anlatmak yerine, hayranının gözünde adeta kendisinden çok daha yaşlı Zeena’nın kısırlığı, hastalıklı hali ve çirkinliğini ön plana çıkarırcasına vücut bulur. Diğer bir değişle, Gilbert ve Gubar’ın (79) kavramlaştırmasına uygun olarak, adı belirsiz erkek anlatıcı, Ethan’ın Mattie’ye olan yasak aşkını haklı çıkarmaya çalışırcasına Mattie’yi bir melek, neşe ve hayat dolu, Silver (Gümüş) soyadına uygun olarak göz alıcı bir kişilikte, genç bir kadın olarak tasvir ederken, Zeena’yı ise bir canavar, cadı ve hatta deli bir kadın olarak gösterir.Item Sorumluluk ölçeği’nin psikometrik özelliklerinin değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Topcu, Merve; Other; OtherLiteratürde sorumluluk kavramı farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Araştırmaların çoğu sorumluluğun duruma bağımlı oluşuna odaklanmaktadırlar ancak kişisel sorumluluk ile ilgili kısıtlı da olsa araştırma ile karşılaşmak mümkündür. Bu yazı, kişisel sorumluluk kavramını ölçmek amacıyla bir ölçek geliştirmek ve psikometrik özelliklerini değerlendirmektedir. Ayrıca ücretsiz erişim sağlayan bu ölçek ile diğer araştırmacıları teşvik edilmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda iki set veri toplanmıştır. İlk veri seti, faktör analizi ve test - yarı test güvenilirliği içindir. İkinci data ise çakışmalı geçerlilik (concurrent validity) için kullanılmıştır. Sonuçlar, ölçeğin duygusal, bilişsel ve davranışsal olmak üzere sorumluluğun üç boyutlu olduğunu göstermiştir. Tüm ölçek ve faktörlerin geçerlilik ve güvenilirlik değerleri iyi olarak bulunmuştur.Item Batıya özgü travma yazınbilimi ve Sierra Leone’a özgü iyileşme yolları arasındaki korelasyonlar: Aminatta Forna’nin “The Memory of Love” isimli romanı(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Şen, Merve Sarıkaya; Other; OtherAminatta Forna eserlerinde travma ve travmayı iyileştirme yollarıyla ilgilenmektedir. Bu doğrultuda, The Memory of Love (2010) isimli eseri, Sierra Leoneluların 1980lerde yaşadığı sosyal ve politik ayaklanmaları ve akabinde 1991’den 2002’ye kadar devam eden iç savaşın korkunç gerçekliğini yansıtarak travma ve travmayla baş etme yollarına odaklanır. Geçmiş zamanda yazılan anlatıların tersine, romanın çoğunluğu geniş zamanla yazılmıştır. Bu sayede, roman zamanı deneye tabi tutar ve okuyucuların Sierra Leone’un kaotik atmosferine tanıklık etmesini sağlar. Ayrıca, roman Sierra Leoneluların belirli bir amaç edinme ve çevreyle yakın iletişim kurma gibi travmayla baş etme stratejilerini konu edinir. Bu temellere dayanarak, bu çalışmanın amacı, romanın Sierra Leoneluların travmasını travmatik zamanın sınırları belirli olmayan özelliğini ve Sierra Leoneluların travmayla baş etme yollarını kullanarak nasıl ele aldığını incelemektir.Item Ortaçağ hıristiyan dünyasında bellek kavramı ve gizem oyunları: york döngüsü(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Kızılgöz, Candan; İngiliz Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBellek, Ortaçağ Hıristiyan felsefesinde oldukça önem verilen bir kavramdı. Odağına din ve aklı yerleştiren Skolastik düşünce, belleğe atfedilen önemi de bu alanlara referansla temellendiriyordu. Dolayısıyla, belleğin geliştirilmesi de dönemde sıklıkla ele alınan bir konuydu. Bu çalışma, yine aynı dönemde ortaya çıkan dini tiyatro geleneğini bir belleği geliştirme pratiği olarak ele alarak, hem aklın alanı dışında tanımlanan ve duyulara ilişkin olduğu düşünülen imgelerin yoğun bir şekilde kullanıldığı, hem de dini konu edinen ve dini otoritelerin de onayladığı bir tiyatro anlayışının yaygınlaşmasının nasıl mümkün olduğu sorusu üzerinde durmaktadır. Bu bağlamda, Ortaçağ İngiliz dini oyun geleneğinin bir örneği olan York Döngüsü, dönemin bellek anlayışının bir tezahürü olarak ele alınmıştır.Item Anadolu'da özgün bir ekonomik aktör tipi: homo kaysericus(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Geçgin, Ercan; Other; OtherKayseri, dünden bugüne, toplumsal ve tarihsel açıdan pek çok karakteristik özellikleri içinde en fazla ticaret kültürüyle öne çıkan bir kent olmuştur. Binlerce yıl öncesinden bugüne kök salan ticaret kültürü, Anadolu’nun diğer illeri ile kıyaslandığında Kayseri’yi özgün bir konuma getirmiştir. Toplumun genelindeki “Kayserili” imgesinin başat özelliği ekonomik alandaki girişkenliği ve başarısı ile ölçülmüştür. Coğrafi, tarihsel ve toplumsal etkileşimlerin bileşkesiyle meydana gelen ekonomik alandaki bu hüviyet, Simmel’in “nesnel kültür” kavramıyla açıklanmaya çalışılacaktır bu çalışmada. Yine Simmel’in “form- içerik” ilişkisinden hareketle para ekonomisinin formuna uygun özgün bir ticaret tipi olarak ”Homo Kaysericus” kavramı geliştirilmeye çalışılacaktır. Kayseri’nin uzun tarihsel momentlerinde oluşan ticaret kültürü, nesnelleşmiş ve kendisine göre bir sistem ortaya çıkartarak ekonomik alandaki aktörlerin davranışlarını ve habituslarını belirleyerek bugüne kadar uzanmıştır. Ekonomik alandaki aktörler nesnel kültürün yapısı tarafından belirlenimleri olmakla birlikte aynı zamanda dönüştürücü birer eyleyen veya faildirler. Nesnel kültürün hem aktarıcısı hem de yeniden üretici aktörleridirler. Kayseri’nin ekonomik alandaki özgünlüğün taşıyıcısı olan aktörlerin ortaya çıkardığı kolektif eyleyici tipi bu çalışmada “Homo Kaysericus” olarak tanımlanmaktadır. Bu çerçevede çalışmada, bazı somut nesnel kültür örüntü verilerinden hareket edilerek bu toplumsal tipin soyutlanışına ulaşılmak istenmiştir. Kayseri’de ticaretle uğraşan aktörlerle yapılan derinlemesine görüşmeler, gözlemler, Kayseri fıkraları gibi farklı nitelikteki metinlerden hareketle Homo Kaysericus’un izi sürülmeye çalışılmış; böylece Kayseri özelinde Anadolu’daki ekonomik alanın sosyolojik çerçevesine bir katkı sunulmak istenmiştir.Item Eliza Haywood’un “Love in Excess or, The Fatal Enquiry” ve Elizabeth Inchbald’un “A Simple Story” romanlarında kadın gücünün imkân(sızlığ)ı(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Baysal, Kübra; Other; OtherEliza Haywood ve Elizabeth Inchbald’un onsekizinci yüzyıl İngiltere’si ataerkil zemininde erkek karakterler aracılığıyla çeşitli kadın karakterler tanıtan Love in Excess or, The Fatal Enquiry (1719) ve A Simple Story (1791) romanları, kadın sesinin geçerliliğine karşılık kadınlara uygulanan baskı ve bu iki tutum arasında kadınların kurallara biat etmesi konularını tartışmaktadır. Love in Excess, erkek karakter D’Elmont aracılığıyla, onun Alovysa ve Amena gibi çeşitli kadın karakterlerle olan aşk ilişkileri sonucunda değişimini yansıtarak, erkeklerle olan ilişkilerine göre tanımlanan kadınlarla ilgili onsekizinci yüzyıl sosyal, kültürel ve ekonomik gerçekliklerini betimler. Aynı şekilde, A Simple Story, Millner ile kızı Matilda’nın birbirinden farklı hikayesini aktarır. Millner, meydan okuyan ve cesaretli bir kadınken, Matilda babası Dorriforth’un yönettiği itaat ve sessizlik dolu bir hayat içerisinde kaybolmuştur. Yine de, bu romanlarda kadın karakterler bütünüyle itaatkar veya baskı altında resmedilmemiştir, çünkü bazıları halen fikirlerini ifade edebilecek kadınsal bir güce sahiptir ve hareketleri erkeklerde değişimi başlatır. Bu durum ise, kadınların kurallara boyun eğmediğinin kanıtıdır. Öte yandan, kuralları ihlal eden diğer kadın karakterler ölüm veya mutsuzlukla cezalandırılır, ki bu da Haywood ve Inchbald’un romanlarında, büyük olasılıkla güvenli bir zemin olarak kurallara boyun eğme yolunu seçmiş olabileceğini ifade eder. Bu çalışmanın amacı, onsekizinci yüzyıl İngiltere’sinin sosyal ve kültürel zeminini temsil eden Love in Excess ve A Simple Story romanlarında, Amena ve Matilda karakterlerinin sessizliği ve pasifliğine ve Melliora’nın kurallara uygun hareket etmesine karşılık Alovysa, Ciamara, Violetta ve Millner karakterlerinde resmedildiği gibi, kadınların kuralları ihlal etme yoluyla güç kazanmasının mümkün olup olmadığını tartışmaktır.Item Uyarıcı-tepki izlerliği bulunduğunda bağlam tekrarı sıralı uyumluluk etkisini değiştirmez(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) İnan, Aslı Bahar; Other; OtherSıralı Uyumluluk Etkisi (SUE) uyumlu denemelere kıyasla, uyumsuz denemeleri izleyen uyumluluk etkisinin daha düşük olması olarak tanımlanır. Bağlam tekrarının SUE üzerindeki etkisi iki deneyde incelenmiştir. İki deneyde de dört renkli Stroop görevi kullanılmıştır. Uyarıcılar iki kümeye ayrılmıştır. Birinci kümedeki uyarıcılar için uyarıcı ve bağlam arasında bir izlerlik yoktur. İkinci kümedeki uyarıcılar için ise bu türden bir izlerlik vardır. Bağlamsal özellik olarak, birinci deneyde büyük ve küçük harf, ikinci deneyde ise düz ve italik yazıtipi kullanılmıştır. Deney 1’de izlerliğin olmadığı kümedeki uyarıcılar için SUE gözlemlenmiş fakat bağlam değişiminin SUE üzerinde etkisi gözlemlenmemiştir. Kısaca, SUE hem bağlam tekrarı hem de bağlam değişimi koşullarında gözlemlenmiştir. Diğer bir deyişle, izlerlik farklı bir kümede (ikinci kümede) de olsa deney içinde izlerliğin bulunması bağlam değişiminin SUE üzerindeki etkisini kaldırmıştır. Deney 2’de ise izlerliğin bulunduğu küme için izlerlik daha güçlü hale getirilmiş ve birinci kümedeki uyarıcılar için sonuçlar tekrarlanmıştır. Bulgular, izlerlik bilgisi başka bir kümede dahi olsa, bağlam tekrarının SUE üzerindeki etkisinin ortadan kalktığını göstermektedir. Bu sonuçlar, uyarıcı, tepki ve bağlam bilgisini ve büyük olasılıkla kontrol parametrelerini de birleştiren olay temsillerinin, dinamik olarak kullanıldığını desteklemektedir.Item “Sür ve bağla”: ingiliz romanındaki atlara insansonrası gözlerle bakmak(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Akıllı, Sinan; Other; Other“Romanın yükselişi” hakkındaki akademik tartışmalarda çoğunlukla kabul edildiği üzere İngiliz romanının evrimi 1740ların ortasından sonra bir sıçrama yaşamıştır. Bu dönemi takip eden yüz yıllık süre içerisinde, yani 1840ların sonuna kadar, İngiliz romanı hızlı bir biçimde olgunluğa erişmiştir. Bu tarihsel dönem birçok akademisyen tarafından Antroposen çağının başlangıcı olarak kabul edilen Endüstri Devrimi’nin de tarihsel yoğunluk noktası ile neredeyse bire bir olarak örtüşmektedir. ‘Erken Antroposen Çağı’ olarak nitelendirilebilecek olan bu yüz yıllık dönemin neredeyse tam ortasında James Watt’ın buharlı lokomotifi icadı (1784) da yer almaktadır. Watt’ın icadı, o dönemde Britanya’daki insan toplumunun işaret, üretim-tüketim ve değiş-tokuş sistemlerinde insanlardan sonra en fazla eyleyici güce sahip hayvanlar olan atların yerini Viktorya Çağı’nın sonuna gelindiğinde “beygir gücü” ve “demir at”ların aldığı bir süreci başlatmıştır. Ancak, bu yüz yıllık sürede atlar sadece İngiltere’nin şehirlerinde ve kırsal bölgesinde çalışmaya devam etmekle kalmamış, aynı zamanda da İngiliz romanında “anlatısal iş yükü” taşımaya devam etmiştir. On dokuzuncu yüzyılın ortasında yaşanan Darwin Devrimi ile de bu kez insan-at ilişkilerinin ontolojik boyutlarına ilişkin algı bağlamında bir değişim yaşanmıştır. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki ontolojik sürekliliğe ilişkin Darwinci anlayış, İngiliz romanında da yansımalarını bulmuştur. Bu arka plan üzerinde, bu makalede öncelikle Antroposen bağlamı “romanın yükselişi” tartışması ile ilişkilendirilmektedir. Daha sonra da, insansonrası bir eleştirel konumdan bakılarak, Henry Fielding’in Joseph Andrews (1742), Jane Austen’ın Northanger Manastırı (Northanger Abbey) (1818) ve Emily Brontë’nin Uğultulu Tepeler (Wuthering Heights) (1848) adlı romanlarına atıfla canlı atların “anlatısal eyleyiciliği,” George Eliot’ın Silas Marner (1861) ve Thomas Hardy’nin Tess (Tess of the d’Urbervilles) (1891) adlı romanlarına ilişkin olarak da ölü atların “anlatısal eyleyiciliği” tartışılmakta ve örneklendirilmektedir.Item Leviathan’ın hayaletleri: Schmitt ve Neumann’da hukuk ve devlet(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Esgün, Toros Güneş; Other; Other20. yüzyıl siyaset felsefesine damgasını vuran en önemli tartışmalardan ikisi, yeni bir siyasal biçim olarak totaliter devletin tanımlanma biçimi ve hukuk devleti idealinin eleştirisidir. Almanya’da Weimar Cumhuriyeti ve ardından gelen Üçüncü Reich’taki siyasal problemler üzerinden Alman devlet kuramı bu iki tartışmada merkezi konumda olmuştur. Nazi hukukçularının Üçüncü Reich’a hukuksal temellerini kazandırmak için verdiği uğraş, sosyal demokrat hukukçular tarafından savaş sonrası dönemde çokça eleştirilmiştir. Bu çalışmada Nazi hükümetinin başhukukçusu olarak bilinen Carl Schmitt ile Frankfurt Okulu düşünürlerinden Franz L. Neumann’ın hukuk devleti eleştirileri üzerinden hukuk ve devleti nasıl tanımladıkları ve bu iki kavramı birbiriyle nasıl ilişkilendirdikleri ele alınacaktır. Zira her iki düşünür de kendi devlet tanımlarında Hobbes’un Leviathan’ını temel aldıkları halde birbirlerine zıt sonuçlara ulaşmış ve Nazi Devleti’nin hukuksal yapısı üzerinden nasıl bir devlet olarak adlandırılacağı üzerine itilafa düşmüşlerdir. Neumann, Nazi devletinde Leviathan’ın ölümünü ve Behemoth’un doğuşunu görürken, Schmitt’e göre Leviathan’ın ölümüne sebep olan hukuk devleti idealidir ve ancak totaliter bir “Lider Devleti” [Führerstaat] onu diriltebilir. Her iki düşünür arasındaki hukuk ve devlet kavramları hakkındaki bu tartışma, siyaset felsefesi geleneğindeki “hukuk antinomisi” olarak adlandıracağımız problemi canlandırmıştır. Söz konusu tartışmayı ele alarak bu antinomiyi yorumlamak, günümüzde hukuk devletini yeniden düşünmek için elverişli bir başlangıç sunmaktadır.Item Fotoğraflardan ve yüz üzerinden alınan antropometrik ölçülerden kimlik tespiti ve cinsiyet tayini(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Sağır, Seçil; Other; OtherDünyada; sosyal, psikolojik vb. gibi çeşitli çevresel etmenlerin etkisiyle giderek artan suçlu ve suçluluk oranı, yeni kimliklendirme yöntemlerinin bulunmasını gerekli hale getirmiştir. Resmi kayıtların iyi tutulduğu ülkelerde; el izi ve parmak izleri, iris ve retina tarama, yüz tanımlama, dişlerle ilgili kayıtlar, kan grubunu içeren laboratuvar kayıtları vb. belgeler kimliklendirme çalışmalarında çok işlevseldir. Ülkemizde bu belgelerin kayıtlarının eksikliği ya da olmaması kimlik tespitini güçleştirmektedir. Bu araştırmada herhangi bir belgeye, kayıta gerek duymadan bireyin kimliğinin tespit edilmesi ile bu problem biraz da olsa aşılmaya çalışılmıştır. Bunun için 20 yaşını aşmış 100 erkek ve 100 kadın bireyden oluşan bir örneklem grubu oluşturulmuş ve bu bireylerin ön ve yan cepheden olmak üzere birer fotoğrafları çekilmiştir. Bireylerin yüzlerinden alınan, önceden belirlenmiş 20 antropometrik ölçü, daha sonra fotoğrafları üzerinden de alınmıştır. Elde edilen sonuçlara göre Kadınların yüzleri üzerinden alınan bizygomatik genişlik, burun uzunluğu, (p<0,01), biotobasion superior genişliği, dış kantal uzaklığı, burun genişliği, burun yüksekliği ve kulak uzunluğu (p<0,001) ölçüleri, fotoğraflarından alındığında iki ölçü arasında belirgin bir fark olduğu ve yapılan t testi sonucunda da bu farkların anlamlı olduğu bulunmuştur. Erkeklere ait ölçülere baktığımızda ise, aradaki fark bizygomatik genişliği, biotobasion superior genişliği, biotobasion inferior genişliği, bitragus genişliği, trichion-stomion uzunluğu, dış kantal uzaklığı, iç kantal uzaklığı, burun uzunluğu, burun genişliği, kulak yüksekliği ölçüleri (p<0,001) anlamlı çıkmıştır. Yüz üzerinden alınan ölçülerden hesaplanan endis değerlerimizi tekrar fotoğraflardan aldığımız ölçülerle hesapladığımızda, bu değerlerin oldukça değiştiği gözlenmiştir. Fotoğraflarda, antropometrik noktaların hepsi tam olarak belirlenemediği için sonuçlarda hata payı artacağından, yüz üzerinden direkt ölçü alınabiliyorsa alınmalı yoksa bu sorunlar göz önünde bulundurularak fotoğraftan ölçü alınmaya devam edilmelidir.Item Farklı bilgi tabanlarına sahip sektörlerde yakınlık türlerinin bilgi, öğrenme ve yenilik/inovasyon süreçlerine etkisi: Eskişehir örneği(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Yılmaz, Mutlu; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBilgiyi üretme, bilgiye erişim ve öğrenme yenilik süreçlerinin temel faktörleridir. Firmaların bu faktörlere erişmesini sağlayan unsurlardan biri de yakınlıklardır. Hem coğrafi hem de ilişkisel boyuta sahip olan yakınlıklar firmaların bilgiye erişimini kolaylaştırarak onların yenilik performansını etkilemektedirler. Yakınlık türlerinin hangi sektörlerde daha etkili olduğu ya da bilgi tabanları birbirinden farklılaşmış sektörlerde hangi yakınlık türünün yenilik süreçlerini etkilediği ise henüz literatürde tam manasıyla yanıt bulamamıştır. Bu kapsamda araştırmanın amacı Eskişehir’de faaliyet gösteren ve bilgi tabanları birbirinden farklı olan sektörlerde yakınlık türlerinin bilgi, öğrenme ve yenilik süreçlerine etkisini incelemektir. Araştırmada nitel araştırma tekniklerinden derinlemesine görüşme tekniği uygulanmıştır. Elde edilen bulgulara göre yakınlık türlerinin yenilik süreçlerine etkisi bilgi tabanı farklı olan sektörlere göre değişmektedir. Bu sonuçlar neticesinde araştırma hem literatüre katkı sağlamakta hem de yenilik ile ilgili politikalara yeni bir perspektif kazandırmaktadır.Item Herkes ve Ortalama Hergünkülük: Virginia Woolf’un “Dalgalar” romanına heideggerci bir yaklaşım(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Yılmaz, Hakan; Other; OtherVirginia Woolf’un eserleri, öz farkındalığı yüksek ve içe dönük bireylerin istikrarlı temsilleriyle modernist romana örnek teşkil etmeye uygun olarak nitelendirilmiştir. Bu durum özellikle, oldukça öz bilinçli ve zıt kişiliklere sahip olan altı karakterin ele alındığı Woolf’un belki de okuması en güç eseri olan Dalgalar (1931) için geçerlidir. Bu doğrultuda, bu karakterleri birbirinden ayırt eden onlara özgü ve onları farklı kılan özellikler derinlemesine incelenmiştir. Bu çalışma, Martin Heidegger’in felsefesinin sunduğu fenomenolojik yaklaşımlardan faydalanarak, Dalgalar romanındaki karakterlerin görünürde çatışan doğalarının altında onları birbirine bağlayan daha temel bir katman olduğunu ve bu karakterler arasındaki (ben ve başkaları arasındaki) öznelerarası ilişkilerin mercek altına alınmasının ontolojik düzlemde onların birbirlerinden çok farklı olmadığını ortaya koyduğunu öne sürmektedir. Heidegger’in Varlık ve Zaman (1927) adlı eserinde öne sürdüğü ortalama hergünkülük, herkes ve evde-olma gibi kavramsal araçları kullanarak, bu çalışma, Dalgalar romanındaki karakterlerin ontolojik açıdan genelde birbirleri arasında ya da Heidegger’in deyimiyle “herkes” arasında nasıl kaybolduklarını (ya da zaman zaman nasıl kaybolmaya çalıştıklarını) tartışmaktadır.Item Shakespeare’in “Measure For Measure” adlı oyununa yeniden bakış: adalet konusu açısından problem oyunu(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Mazanoğlu, Emine Seda Çağlayan; Other; OtherWilliam Shakespeare’in Measure for Measure oyunu (1603), on sekizinci yüzyıldan bu yana problem oyunu olarak sınıflandırılmaktadır. Ancak bilim insanları ve eleştirmenler, oyunu problem oyunu yapan özellikler konusunda farklı fikirler sunmuşlardır. Oyundaki edebi tür problemi, oyunun üslubundaki belirsizlik ve okuyucuyu/izleyici tatmin etmeyen sonu, oyunu problem oyunu yapan özellikler olarak incelenmiştir. Bu makalenin amacı, Measure for Measure oyununu adalet konusunun ele alınışı açısından problem oyunu olarak incelemektir. Dük’ün yokluğu sırasında yönetimi devralan Angelo, merhamet ilkesini yok sayarak kanunları katı bir şekilde uygular ve adaleti kötüye kullanır. Dük ise ülkede artan yozlaşmayı engellemek yerine izler ve oynadığı oyunlarla vatandaşlarını kendi çıkarı için kullanır. Dolayısıyla, Angelo’nun adaleti kötüye kullanması kanunlarla ilgiliyken, Dük, vatandaşlarının adalet duygusunu yok eder. Buna bağlı olarak, kanunların uygulanmasında kanunun ruhunun yeri ve Dük’ün dolaylı ancak aktif bir şekilde olaya dâhil olurken geri planda kalmayı istemesi konularında seyircinin/okuyucunun kafasında oluşan sorular Measure For Measure oyununu problem oyunu yapan özellikler olarak incelenecektir.Item Ardahan’ın Çıldır ilçesindeki Suhara Köyü Camii’ne ait arşiv belgeleri(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Patacı, Özlem Oral; Other; OtherArdahan’daki tarihi camilerle ilgili yaptığımız araştırmalar sırasında Çıldır ilçesi Suhara Köyü (Yakınsu Köyü)’nde yer alan tarihi camiye ait, Osmanlı dönemi ve Çarlık Rusya idaresindeki döneme tarihlenen Osmanlıca belgelere ulaşılmıştır. Bugüne kadar yayımlanmamış olan bu belgeler, yapının geçmişi, inşa süreçleri gibi konulara ışık tutarak sanat tarihi araştırmalarını doğrudan ilgilendirmektedir. Nitekim Osmanlı arşiv belgelerinde Kanberzade Camii adıyla kayıtlı olan söz konusu cami bu adı, Çıldır’da Kanberzadeler olarak tanınmış aileden almaktadır. Diğer taraftan bu belgeler bir dönem Osmanlı’nın eyaleti konumundaki Çıldır’ın idari yapısı, nüfusu, toplumsal yapısı ve ortak sosyal yaşamı hakkında sağladığı ipuçlarıyla da kıymetli tarihi belge niteliğindedirler. Bu makalede söz konusu belgelerin transliterasyonu yapılarak yayımlanmakta, içerikleri hakkında bilgi verilmekte, bu belgelerin Anadolu’daki bir kasaba camiinin tarihine ışık tutması bağlamında taşıdığı öneme dikkat çekilmektedir.Item Amerikalı yazarların Irak Savaşı (2003-2011) anlatılarında ıraklı “öteki” temsili(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Kaya, Merve Özmen; Other; OtherYaşam yazını bir ulusun ulusal kimlik anlayışını gözlemlemek için ideal bir edebi türdür. Irak Savaşı (2003-2015) döneminde görev yapan Amerikalı politikacılar “Amerikalı”yı, ona atfettikleri ideal davranışları benimseme konusunda baskı altına alma ve onu düşünsel olarak tanımlama eğilimine sahiptir. Bazıları zamanın dış politikasını desteklemek ve meşrulaştırmak amacıyla yaşam anlatılarında Amerikan kimliğinin yanı sıra Iraklı “öteki” kimliğini de tanımlama çabasına girer. Cephede görev alan Amerikalıların anlatıları ise her iki kimliğin nasıl oluşturulduğu, nasıl yeniden biçimlendirildiği, içselleştirildiği, pekiştirildiği ve/veya çürütüldüğünü gösterir. Bu makale zamanın politikacı ve ordu mensuplarının Irak Savaşı anlatılarına odaklanarak, bu eserlerde Iraklı “öteki”ye yönelik önyargılı, genelleştirici, şahsiyetsizleştirici tutumları saptar. Eserlerdeki bu tutumlar göstermektedir ki, cephede görev yapmış yazarlar çoğu zaman Iraklı düşman ve siviller, direnişçi ve el-Kaide militanları, Orta Doğulu ve Müslümanlar arasındaki farkları göz ardı eder. Makalenin analiz kısmında, Paul Rieckhoff’un Chasing Ghosts: Failure and Facades in Iraq, A Soldier’s Perspective (2006) adlı savaş anlatısı üzerinden, “öteki” tanımının bireysel ve ulusal kimlik algılarının oluşumundaki rolü irdelenir; bahsi geçen olumsuz kimlik algısının sebepleri Rieckhof’un gözünden anlatılır. Bu bölüm adı geçen yazarların Iraklı “öteki” hakkındaki problemli tutumlarından ancak mitik Amerikan kimliği algısını sorgulamak ve kendi bireysel kimliklerini oluşturmak yoluyla kurtulabileceklerini ortaya koyar.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »