Sayı:48 (2022)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item POMPEİOPOLİS’TE BULUNAN DOMUS’UN GEÇ ANTİK ÇAĞ VE BİZANS DÖNEMİ EVRELERİNDEN ELDE EDİLEN MAKROBOTANİK KALINTILARIN ÖN DEĞERLENDİRMESİ(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Tatbul, Mustafa; Other; OtherPompeiopolis’te gerçekleştirilen arkeolojik kazılar Domus kompleksinin 3.yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmesinden, 11.-12.yüzyılın sonrasında terkedilmesine kadar geçen zaman içinde Geç Antik Çağ – Erken Bizans – Geçiş Dönemi (Karanlık Çağ) ve Orta Bizans dönemlerindeki dönüşümü hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. 2021 kazı sezonunda bu konutsal alanın çok dönemli iskanını temsil eden 32 flotasyon örneği incelenmiştir. Bu makalede flotasyon örneklerinden ayrıştırılmış olan makrobotanik kalıntılar analiz edilmiş, Domus kompleksinin farklı dönemlerini temsil eden örneklerden elde edilen sonuçlar bağlamlarıyla ilişkili olarak tartışılmıştır.Item NYSA AD MAEANDRUM CADDE 1-PLATEIA’DAN İKİ MERMER HEYKEL(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Öztaner, Serdar Hakan; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMimari açıdan etkileyici kalıntılara sahip Nysa ad Maeandrum (Menderes Nysa’sı) kentinde yürütülen arkeolojik kazılar, kent tarihine materyal kültürü açısından birçok bulgu sunmaktadır. Kentte güçlü bir şekilde yaşanan Geç Antikçağın kalıntılarında, çoğunlukla ikincil kontekstlerde ele geçen bulgular aynı zamanda kentin zengin Roma Dönemi’ne de işaret etmektedir. Nysa görkemli Roma Dönemi anıtsal yapılarının yanı sıra vadi üzerine inşa edilmiş üç köprüsü, tüneli, stadionu ile orthogonal planlı cadde-sokak sistemi Roma mimarisi ve mühendisliğinin topografya ile uyumlu kent planlamasının güzel bir örneğini oluşturmaktadır. Kentteki cadde sokak sistemi araştırmalarının ve kent planının doğu-batı doğrultusundaki ana aksını oluşturan Cadde 1 - Plateia çalışmaları, yoğun mimari elemanların yanı sıra çeşitli heykeltıraşlık bulgularını da sunmaktadır. Bu kapsamda bugüne kadar farklı boyutlarda ve materyal, kronolojik, ikonografik çeşitlilikte eserler belgelenebilmiştir. Bunların arasında yer alan biri kadın diğeri ise bir erkeği betimleyen iki heykel, nitelikli işçilikleri ile dikkat çekmektedir. Baş ve ayak kısımları eksik heykellerin yaklaşık 120 cm yüksekliğe sahip oldukları anlaşılabilmektedir. Kadın heykeli, uzun ve gövdesine yapışık khitonunun sol omuzundan sıyrılarak sol göğsünü açık bırakmasıyla Aphrodite’nin Louvre-Napoli tipinin normal insan ölçülerinden küçük bir temsilini oluşturmaktadır. Arketip esere benzerliği duruş ve motif bakımından son derece yakın olup ondan yalnızca her iki omzuna dökülen uzun birer saç tutamıyla ayrılmaktadır. Benzerlerine Pamphylia’dan Side’de bulunmuş Aphrodite heykellerinde rastlanmaktadır. Tanrıça, Side heykelciklerinde başında bir de stephane taşımakta, Nysa Aphrodite’sinin başı eksik olduğundan benzerlikleri daha fazla yorumlanamamaktadır. Yarı giyimli, mantosunu alt gövdesine ve de sol omuzuna sarmış erkek heykelciğinin kimliğini belirlemek ise daha zordur. Normalden küçük ölçülerde yapıldığından bu tür ikonografiyle betimlenebilen resmi kimlikli bir kişi olması mümkün görünmemektedir. Zira, küçük ölçülerde yapılması resmi kimliği olan kişilerin heykellerinin onurlandırma ve yüceltilme amacına ters düşmektedir. Buna karşın tanrısal ve mitolojik karakterlerin betimlemeleri tapınımdan dekorasyona birçok işleve sahip olduklarından farklı ölçülerde yapılabilmişlerdir. Sağ kolunu yüksekçe havaya kaldıran ve olasılıkla bir mızrak veya uzun bir asayı tutan figürün, duruş ve giysisi bakımından ikonografik benzerleri Zeus, Hades, Poseidon ve Askleipos gibi tanrılardır. Ancak hiçbir atribütü olmadığından daha fazlasını önermek mümkün değildir. Stilistik ve teknik işçilikleri nedeniyle heykeller için önerilen tarih MS 2.yüzyılın ilk yarısıdır. İkisi yakın yükseklikte olup her ikisinin arkası öne nazaran daha kabaca şekillendirilmiştir. Bu bağlamda cephesel bir sergilemenin amaçlandığı açıktır. Eserler, Geç Antikçağ’da devşirme yapı malzemesi olarak kullanılmış olduklarından kontekstleri dışında bulunmuş olduklarından bir yapıyla kesin olarak ilişkilendirilemezler. Bununla birlikte, yaklaşık 120 cm yükseklikleri ve arkası kabaca şekillendirilerek ön cepheden izlenmelerinin amaçlandığı anlaşıldığından, nişleri fazla yüksek olmayan bir yapıda belki süslü cephe mimarisiyle bir nymphaeum’da veya kütüphanede yer aldıklarını önermek mümkündür.Item TEOS’TAN BÜST TAÇLI BİR KADIN PORTRESİ (CLAUDIA METRODORA?)(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Kadıoğlu, Musa; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makale Teos antik kentinde 2021 yılı kazı çalışmalarında bulunan büst taçlı bir kadın portresini ele almaktadır. Beyaz mermerden yapılmış normal insan ölçülerindeki kadın portresi, başında defne tacı ve defne tacına bağlı bir levha üzerinde üç adet büst taşımaktadır. Taçtaki büstler herhangi bir tanrı ile ilişkilendirilebilecek belirteçlere sahip değillerdir. Bu makalede, büstlü taç taşıyan söz konusu portre Asia Birliği Başrahibesi (Tanrıça Roma ve Augustus Kültü), Dionysos Kültü Başrahibesi, stephanephoros ya da bir agonothetes ile ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Stilistik açıdan MS 1. yüzyılın 3. çeyreğine tarihlenen (MS 50-70) kadın portresinin büstlü kadın portreleri içerisinde en erken örnek olduğu ileri sürülmüştür. Khios ile Ephesos’ta yapmış olduğu hizmetlerden dolayı zamanında iyi tanınan ve dört kuşak boyunca takip edilebilen Tiberii Claudii sülalesinin adı bilinen ilk kadın ferdi Tiberius Claudius Kalobrotos’un kızı Claudia Metrodora ya da Tiberius Claudius Kalobrotos’un gelini Asia Birliği Başrahibesi Stratoneike olabileceği bu çalışmada önerilmiştir.Item KLASİK TAPINAK ALANLARINDA DOĞAL PEYZAJIN YAPILI ÇEVREYLE İLİŞKİSİ: BİR UZANTI VEYA BAĞLAM OLARAK DOĞA(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Karababa, İdil; Other; OtherDoğal peyzajın klasik mimarlıkla yakın ilişkisi yaygın kabul gören bir anlayış olmasına rağmen, bu konu üzerine yazılmış kaynaklar kısıtlıdır. Bu makale, argümanının odağına antik dünyada insan-doğa ilişkisinin dönüşümünü ve bu dönüşümün kutsal alan planlamasına yansımalarını alarak, geçmiş tartışmalara katkıda bulunmayı amaçlar. Sadece mimarlıkta değil, edebiyat ve sanat alanlarında da bu dönüşümün izlerini sürerek, antik dünyada insan-doğa ilişkisini bütüncül bir yaklaşımla açıklamayı dert edinir. Tanrı-insan ilişkisinin entegre tanımlandığı mitolojik gelenekte, doğayı mekan edinen antropomorfik tanrılar insanoğlunun kaderini ellerinde tutarlar. Dolayısıyla bu dönemde doğaya insan eliyle yapılacak bir müdahale tanrısal olanla anlaşmayı/bütünleşmeyi gerektirir. Arkaik dönem edebiyat ve sanatında doğa bir bağlam veya arka plan olarak değil, kahramanların bir uzantısı olarak betimlenir veya resmedilir. Delfi’deki Apollon kutsal alanında da benzer şekilde, doğal olan insan yapımı olanın bağlamını oluşturmaz. İnsan yapımı olan doğal olanın bir uzantısıdır, ondan ayrılmaz. Bu kutsal alanda tanrılar ve insanoğlu, insan yapımı ve peyzaj, deneyime dayalı bir mekansal organizasyon mantığı çerçevesinde entegre edilir. Makalede, bu deneyime dayalı mekansal organizasyon mantığı sinematik kavramlar çerçevesinde tartışılır. Kutsal alanın görünürde rastgele planı ziyaretçilerin her birinin deneyimleri ile ilişkilenen çoklu hareket/gözlem sekansları kurmalarına imkan verir. Farklı montaj sekansları gibi tanımlayabileceğimiz bu çoklu deneyimler sinema terminolojisinde genel plan diyebileceğimiz tasarlanmış kareler sayesinde, ortak bir zaman ve mekan bağlamına oturtulur. Bu kareler, insan yapımı olanı doğal olanın bir uzantısı olarak ona entegre tanımlar. İnsanoğlunun kendini tanrılardan ayırdığı Yunan kentinin demokratikleşme süreci sonucunda insanın doğa ile entegre ilişkisi kırılır. Bu kırılma sonucu insan, kendi kaderinin belirleyicisi olarak düzen kurmaya kendini muktedir saymaya başlar. Doğa tanrıların mekan tuttuğu kaotik bir yer olarak kentten soyutlanır. Kökü Helenistik sahne resimlerine dayanan Roma duvar resimlerinde, mitolojik peyzajlara, mimari bir çerçevenin arkasından bakılır. Bu mimari çerçeve, Lindos’taki Athena kutsal alanı veya Praeneste’deki Fortuna kutsal alanındaki kolonadlar gibi, insan yapımı olanı doğal olandan ayırır. Bu kutsal alanlarda, Helenistik dönemde perspektif konusundaki ilerlemeler sonucu gündeme gelmiş olabilecek bazı kavramlar, doğal peyzajdan kopuk kontrollü bir iç mekan yaratılmasında etkili olurlar. Ziyaretçinin hareketinin ve bakış açısının obsesif bir şekilde kontrol edildiği bu matematiksel soyut mekan anlayışı, çoklu hareket/gözlem sekanslarına izin veren Delfi’deki Apollon kutsal alanının mekansal organizasyon mantığından çok farklıdır. Mekansal kurgu kendi anıtsallığına odaklanır ve doğal bağlamdan kopar.Item HİTİT BAŞKENTİ ŞAPİNUVA'NIN YÖNETİM BÖLGESİNDE HAYVAN EKONOMİSİ VE TÜKETİMİ(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Gerçek, Pınar Perçin; Other; OtherHititlerin bir diğer başkenti olan Ortaköy-Şapinuva’da yapılan kazılarda diğer buluntu grupları ile beraber oldukça fazla miktarda hayvan kemikleri de ele geçmiştir. Söz konusu kemiklerin büyük bir kısmının şehrin mutfak atıklarını temsil ettiği anlaşılmakla beraber ayrıca kurban kalıntıları da açığa çıkarılmıştır. Bu makale, Tepelerarası Bölgesi G Alanı kazı alanından ele geçen kemik grubu üzerinden şehrin hayvancılık ekonomisini ve tüketim modellerini açıklamayı amaçlamaktadır. Alan MÖ 14. Yüzyıla tarihlenen bir metal atölyesini temsil etmektedir. İşlik I olarak adlandırılan bu alandan ele geçen malzeme grubunun insitu olmadığı belirtilmektedir. Atölyenin işlevini yitirmesinin ardından düzenleme amacıyla başka bölgelerden getirilen ve şehrin atıkları olarak nitelendirilen enkaz toprağı ile doldurulduğu düşünülmektedir. Yapılan analiz çalışmalarının ardından hayvancılık ekonomisinin temelinin koyun ve keçiye dayandığını söylemek mümkündür. Sığırın oldukça az bir miktarda temsil edildiği ve sığır tüketiminde daha çok genç bireylerin tercih edildiği gözlemlenmiştir. Domuz ve diğer birkaç tür ise topluluk içerisinde minimum düzeyde temsil edilmektedir. Sığır tüketiminde çoğunlukla daha genç hayvanların yer aldığını söylemek mümkündür. Koyun ve keçilerin ikincil ürünlerinden faydalanıldığı açıkça gözlemlenmesine rağmen et tüketim stratejisi için de temel türler olduklarını söylemek mümkündür.Item METAL PRODUCTION IN MEZRAA HÖYÜK IN THE EARLY BRONZE AGE(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Yalçıklı, Derya; Other; OtherMetal objects and findings that suggest metallurgy activities were discovered in the Early Bronze Age architectural layers of the Mezraa Höyük. Among the finds were two crucible fragments and a casting mould. Analysis of the metal fragments preserved on the crucible parts revealed the presence of arsenical copper. Pins with forms that were well known in the Middle Euphrates Region during the Early Bronze Age make up another group of findings. In analysis, one pin was determined to be an arsenical copper alloy and the other a tin-copper alloy. This data proves that metallurgical activities were present in the second half of the Early Bronze Age and that the alloy arsenical copper was produced.Item KİŞİSEL SÜS EŞYALARI KİMLİKLER HAKKINDA NE SÖYLER? METODOLOJİK YAKLAŞIMLAR VE ANADOLU VE LEVANT’TAN ARKEOLOJİK ÖRNEKLER(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, 2022) Yelözer, Sera; Other; OtherBu çalışma, tarihöncesinde kişisel süs eşyalarının bedende taşınan ve bireyler, topluluklar ve uzak mesafeler arasında dolaşımda olan objeler olarak sosyal kimlikleri simgelemedeki rolünü ele almaktadır. Bu yorumlamaların yapılabilmesinin ön koşulu, günümüzde arkeolojide gittikçe yaygınlaşan çeşitli metodolojik yaklaşımların uygulanmasıdır. Kişisel süs eşyalarının hammadde temini, üretim süreçleri ve kimlikler gibi tarihöncesi arkeolojisi için anahtar konular hakkında neler söyleyebileceğini çözümlemek için gerekli analitik yaklaşımlara ve yorumlama biçimlerimizi zenginleştirebilecek olan etnografik örneklere dair Türkçe literatüre de katkı sunmak amacıyla, çalışmanın ilk kısmında arkeolojide kişisel süs eşyalarına dair yaklaşımlar tartışılmakta, uygulanmakta olan analitik yöntemler ile Anadolu arkeolojisinde kişisel süs eşyası çalışmaları kısaca ele alınmakta ve ardından, kişisel süs eşyalarının kimlikler ve etkileşim kavramlarıyla iç içe geçmiş ilişkisi, çeşitli etnografik örneklerle vurgulanmaktadır. Bu arka planın ardından, Anadolu ve Levant’ta Paleolitik Dönem’den Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem sonuna dek uzun erimli bir bakışla, tarihöncesinde kimliklerin, deniz kabukları, taşlar ve minerallerden üretilmiş boncukların zamansal ve bölgesel dağılımında görülen devamlılık ve değişim eğilimleriyle ilişkisi ele alınmakta ve sosyal kimliği teknoloji ve uzmanlaşma kavramlarıyla birlikte nasıl okuyabileceğimiz tartışılmaktadır.