Browsing by Author "Bumin, Ali"
Now showing 1 - 15 of 15
Results Per Page
Sort Options
Item Cerrahi Anabilim Dalı Radyoloji Ünitesine Getirilen Rutin Olguların Dijital Radyografi ile Değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Bilimsel Proje Raporları, 2017) Bumin, Ali; Bilgili,Hasan; Veteriner Fakültesi; Koç,BahattinTeknolojik ilerlemeye paralel olarak radyografik görüntülemenin dijital ortamda gerçekleştirilmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesi, son yıllarda radyoloji alanında ortaya çıkmış̧ en önemli gelişmelerden birisidir. Böylece daha iyi görüntü kalitesi elde etme, görüntüye mümkün olduğunca az ara basamak kullanarak hızla ulaşma, elde edilen görüntüyü saklama ve iletme hedefleri yanı sıra tüm bunlara olanak veren teknolojik gelişmelerdir. Dijital görüntü̈, bilgisayar ortamında ağ bağlantısı olan her yere gönderilebilir. Bu şekilde zaman tasarrufu sağlanır. Dijital görüntüleme, arşivleme sistemine birçok kolaylık sağlamaktadır. Radyolojik incelemeler hard disk, disket, CD, DVD ve benzeri elektronik ortamlarda fazla yer kaplamadan saklanabilmektedir. Aynı zamanda bu görüntülere kolayca ulaşılır. Kısacası, dijital radyografik görüntüleme sistemi, olabilecek minimum sürede, hastanın ve personelin ışın alma süresini en aza indirerek, arşivlenmesi kolay ve istenildiği her an hekim tarafından yeniden değerlendirmeye alınabilen, taşınması ve aktarılması kolay ve her şeyden önemlisi elektronik ortamda üzerinde ölçme ve değerlendirme yapılabilen, kontrast ve dansite ayarı çekimden sonra da düzenlenebilen, yüksek çözünürlüğe sahip, tanı için önemli olan yüksek detay verebilen bir radyografi sağlamaktadır. Böylece hastalıkların doğru tanısı konularak, doğru bir sağaltım ile hastanın iyileşmesi, sahibinin memnuniyeti ve hızlı ve doğru bir tanı konulduğu için sağaltım masrafları azaltılarak ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Digital radiography and digital evaluation of radiographs are the most important development of the recent times in radiology area, correspondingly with technological improvements. With digital radiography it is possible to have better quality radiographs, quicker obtainment of the radiographic films, storage and forwarding of the radiographic films, also better technology to make this possible. Digital images can be sent to everywhere that have internet connection. It saves time. Digital imaging provide convenience for storage systems. Radiographic images and evaluations can be stored in hard disk, CD, DVD, USB without taking up much space. It is also possible to reach this images easily. To conclude, the digital radiography system enable minimum X-ray exposure to patient and personal. It also provides, storable, easy to access and re-evaluate by medical professionals, easy to send and take radiographs, and most important of all, measurement and assessment is possible in digital systems, contrast and density can be changed after the films have been taken, also radiographs have high resolution and it is important for the right diagnosis of films. Thus, diseases can be identified correctly, cured easily, so the owner of the patient can be satisfied and by spending less money, because of quick and right diagnosis, it makes benefits to national economy.Item Glokomlu köpeklerde dorzolamid HCL'nin oküler kan akımı üzerine etkisi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Özverel, Şevket; Bumin, Ali; OtherGlokom etkilediği hemen hemen tüm köpeklerde körlüğe yol açar ve köpeklerde körlük oluşturan başlıca hastalıklardan bir tanesidir. Sağaltım için denenen birçok medikal ve cerrahi girişim sık sık başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. İntraoküler basınç kontrol altına alınabilse bile glokomun ilerleyici olması araştırmacıları glokomun patogeneziyle ilgili birçok teoriyi araştırmaya itmiştir. Özellikle Beşeri Hekimlik'te bu alanda birçok araştırma yapılmıştır. Yapılan bu araştırmalardan bir tanesi de oküler kan akımıdır. Farklı tekniklerle yapılan birçok araştırmada glokomun azalan kan akımı ile bağlantısı bulunmuş ve hem progresyonda hem de patogenezde etkili olduğuna dair kanıtlar elde edilmiştir. Birçok ilacın da oküler kan akımına etkisini tespit ederek, glokomun progresyonu ile arasındaki ilişki saptanmaya çalışılmıştır. Veteriner Hekimlik'te glokomun oküler kan akımının üzerine etkisini araştıran çok az çalışma vardır. Fakat herhangi bir ilacın glokomlu köpeklerde oküler kan akımına olan etkisinin araştırıldığı bir çalışma da yoktur. Bu amaçla glokomlu köpeklerde en çok kullanılan ilaçlardan bir tanesi olan dorzolamid HCl'nin oküler kan akımına olan etkisini araştırdık. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Cerrahi Anabilim Dalı Kliniği'ne getirilen farklı yaş, ırk ve cinsiyetteki glokom tanısı konulmuş, son 14 gün içerisinde herhangi bir ilaç kullanmamış, sistemik olarak herhangi bir hastalığı bulunmayan sağlıklı 10 adet köpek (10 göz) bu çalışmanın hayvan materyalini oluşturdu. Köpeklerin 4'ü erkek, 6'sı dişi olup yaşları 4 aylık ile 6 yaş arasında değişmekteydi. Köpeklerden bir tanesi Pug ırkı, bir tanesi de Alman Av Terrieri (Jagd Terrier) olup geri kalan olgular melez köpeklerden oluşmaktadır. Yapılan fiziksel, oftalmolojik ve ultrasonografik muayene sonucunda glokom tanısı doğrulanan hastalardan Renkli Doppler Ultrasonografi cihazı ile eksternal oftalmik arterden rezistif indeks (Rİ) değeri ölçümü yapıldı. Hastalara topikal olarak günde 3 kere uygulanması için %2'lik dorzolamid HCl verildi. Beş gün süreyle günde 3 kere ilacı kullanan hastalara tekrar fiziksel, oftalmolojik, ultrasonografik ve Renkli Doppler muayeneleri yapılarak rezistif indeks değerleri elde edildi. Daha sonra elde edilen bulgular istatistiksel olarak değerlendirildi. Çalışmada eksternal oftalmik arterde 0. gün ölçümü ile 5. gün ölçümü karşılaştırıldığında 7 hastada Rİ değerinin azaldığı, 1 hastada sabit kaldığı ve 2 hastada ise arttığı tespit edildi. Yapılan istatiksel hesaplamalarda ise günde 3 kere uygulanan %2'lik dorzolamid HCl'nin 5 günlük uygulama sonrasında istatiksel olarak belirgin bir şekilde Rİ değerini azalttığı tespit edildi (p=0,009). Sonuç olarak çalışmada istatiksel olarak dorzolamid HCl'nin köpeklerde intraoküler basıncı azaltması yanında oküler kan akımını artırdığı tespitine ve güvenle kullanılabileceği sonucuna varıldı.Item İngiliz yarış atlarında metakarpal kemik lezyonlarının radyografik olarak incelenmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Karamazı, Anıl; Bumin, Ali; VeterinerTopallık veya iskelet-kas sistemi sakatlıkları, İngiliz yarış atlarında yaygın olarak görülen sağlık sorunudur. Tedavi maliyeti ve yarışlardan geri kalınan süre düşünüldüğünde, at yarışı endüstrisine ekonomik yönden büyük zarar verir. Buna ek olarak, özellikle iki yaşındaki yarış atlarında ortaya çıkan sakatlıklar hayvan refahı yönüyle değerlendirildiğinde endişe vericidir. Yarış kariyerinin sonlanmasıyla sonuçlanan birçok İskelet-kas sakatlığı, kronik olarak devam eden bir sorunun ani bir şekilde ortaya çıkması şeklinde görülür. Çoğu klinik lezyonun tek travmadan kaynaklanmadığı, ancak tekrarlayan mikro travmalar sonucunda dejeneratif süreçlere bağlı ortaya çıktığı yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Tez çalışmasının amacı, Türkiye'de İngiliz yarış atlarında görülen metakarpal kemik lezyonlarının görülme sıklığının belirlenmesi ve şekillenen lezyonların pistlerin koşu yönleri ile ilişkisinin araştırılmasıdır. At yarışı sektöründe genç yarış atlarının yarış koşacak düzeye gelebilmesi için maddi ve manevi ciddi bir emek harcanmaktadır. Bununla birlikte yarış koşmak amacıyla sahaya getirilen genç atların büyük bölümünde antrenmanlara başladıktan sonra şekillenen iskelet kas sistemi hastalıkları, yarışlara hazırlık sürecini sekteye uğratmakta ve sektöre zarar vermektedir. Bu süreci etkileyen sorunlarla ilgili Türkiye'de bilimsel anlamda yeteri kadar araştırma yapılmaması, gerek at hekimlerin gelişimini olumsuz yönde etkilemekte gerekse ortaya çıkan sorunların çözümlenmesiyle konusunda sektörün geri kalmasına neden olmaktadır. Son yıllarda dünya genelinde bu konuda yapılan çalışmalarda, safkan yarış atlarında egzersiz nedeniyle oluşan patolojilerin erken dönemde tespit edilebilmesi için, risk faktörlerini belirlemek ve görüntüleme yöntemleriyle tespit edebilmek amaçlanmaktadır. Yapılan çalışmalarda antrenman mesafesi, antrenman ve yarış zemini (çim, sentetik kum, kaba kum vb.) antrenman aralıkları ve antrenman rejiminde bulunan, atın tamamlayamadığı galoplar (hızlı tempolu dörtnala koşu) risk faktörlerinin belirlenmesinde araştırılan ayrıntılardır. Yapılan bu çalışmalarla erken tanı ve egzersiz kaynaklı sakatlanmaların sayısını azaltmak esastır. Tez çalışmasında, 2018-1019 yıllarında, Türkiye Jokey Kulübü Ankara ve İzmir Yarış Atları Hastanelerine, ön bacaklarda topallık, metakarpal bölgede ısı artışı ve ödem şikayetleri ile getirilen ve klinik muayeneleri yapılmış olan, farklı cinsiyetlerde, 2-6 yaş arası toplam 200 İngiliz yarış atının metakarpal bölgelerinin lateromedial, dorsopalmar, dorsolateral-palmaromedial oblik ve dorsomedial-palmarolateral oblik görüntüleri çekilmiş, elde edilen radyografik görüntüler değerlendirilerek lezyonlar görülme sıklıklarına, görüldükleri bölgelere, yaş gruplarına, cinsiyetlere, sakatlıkların şekillendiği pist tipine, sakatlığın antrenman veya yarış sırasında şekillenme sıklıklarına göre sınıflandırılmıştır. Bununla birlikte tanımlanan metakarpal kemik lezyonlarının koşu yönü ile ilişkisi olup olmadığı araştırılmıştır. Olgulardan 100 tanesi Ankara 75. Yıl Hipodromu'ndan, 100 tanesi ise İzmir Şirinyer Hipodromu'ndan seçilmiştir. Olguların iki farklı hipodromdan seçilmesinin nedeni, bu hipodromlarda düzenlenen yarışların ve yapılan antrenmanların farklı yönlerde olmasıdır. Ankara 75. Yıl Hipodromu'nda pist yönü saat yönündedir (sağ yönde). İzmir Şirinyer Hipodromu'nda ise yarışlar ve antrenmanlar saat yönünün tersine (sol yönde) yapılmaktadır. Çalışmaya dahil edilen 200 olguda, metakarpal bölgede, değişik lokasyonlarda toplam 293 lezyon tespit edilmiştir. Olguların %79'unun (n=158) 2-3 yaş grubunda, %21'inin (n=42) 4-6 yaş grubunda olduğu tespit edilmiştir. Çalışmaya değerlendirilen olgulardan %64,5'i (n=129) erkek, %35,5'i (n=71) dişidir. Olguların %92,5'inin (n=185) antrenman sırasında, %7,5'inin (n=15) ise yarış sırasında sakatlandığı tespit edilmiştir. Olgulardan %78,5'inde (n=157) 1 adet, %21,5'inde ise (n=43) birden fazla lezyon tespit edilmiştir. Sakatlıkların büyük kısmı kum pistte şekillenmiştir (%95,5). Çalışmada değerlendirilen ve McIII lezyonu bulunan olguların %56,5'inde (n=113) periostit, %15'inde (n=30) stres kırığı, %7'sinde (n=14) McIII eksoztozu, %10'unda (n=20) lateral kondüler kırık, %3' ünde (n=6) medial kondüler kırık, %2,5' unda (n=5), Mc III tam kırığı %1,5'unda (n=3) osteomyelit ve %1'inde (N=2) subkondral kist tespit edilmiştir. Çalışmada değerlendirilen ve MC II lezyonu bulunan olguların % 22,5'inde (n=45) eksoztoz, % 2,5'inde (n=5) kırık ve %0,5'inde (n=1) osteomyelit tespit edilmiştir. Çalışmada değerlendirilen ve Mc IV lezyonu bulunan olguların % 4' ünde (n=8) eksoztoz, % 3,5'inde (n=7) kırık tespit edilmiştir. Çalışmada değerlendirilen olguların % 10,5'unda McII ve McIII arasında sindesmopati (n=21) tespit edilmiştir. Çalışmada değerlendirilen olguların %6,5'unda (n=13) McIII ve McIV arasında sindesmopati tespit edilmiştir. Dünyada bu konu üzerinde yapılmış çalışmalarda da olduğu gibi tez çalışmasında da ortaya çıkan sonuçlar, Türkiye'de genç İngiliz yarış atlarında, metakarpal kemiklerde ortaya çıkan lezyonların çok yüksek sayıda ortaya çıktığını ve bu durumun atların yarış kariyerlerinde önemli oranda duraklamalara neden olduğunu, ayrıca sektörde ciddi maddi ve manevi kayba neden olduğunu ortaya koymuştur. Meydana gelen kayıpların önlenebilmesi için bu konuda yapılan çalışmaların sıklığı arttırılmalı ve hatta diğer anatomik bölgelerde şekillene sakatlıkların da yıllık veya sezonluk değerlendirmeler yapılarak belgelenmesi gerekmektedir. Meydana gelen sakatlıkların ve maddi kaybın önüne geçebilmek için bu tip çalışmalarda ortaya çıkan sonuçlar, sektörde çalışan veteriner hekimler, antrenörler ve at sahipleri ile paylaşılmalı ve sonuçlar ışığında ortak çözüm yolları aranmalıdır.Item Kedi ve Köpeklerde mide ve barsaklarda bulunan yabancı cisimlerin laparoskopi eşliğinde çıkarılması(Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri, 2021) Bumin, Ali; Veteriner FakültesiItem Kedi ve köpeklerde pleural efüzyonun tanısal değerlendirilmesinde radyografik, ultrasonografik ve torakoskopik yaklaşım(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2011) Şen, Yusuf; Bumin, AliPleura, göğüs kafesi duvarı içinde bulunan organların üzerini saran mezoepiteliyal kökenli bir zardır. Bu zar, akciğerleri saran ?visceral pleura? ve torasik duvarı saran ?parietal pleura? olmak üzere ikiye ayrılır. Parietal ve visceral pleural yapraklar arasında pleural boşluk bulunmaktadır. Bu pleural boşlukta az miktarda (10 kg'lık bir köpekte yaklaşık 2.4 ml) pleural sıvı bulunur. Pleural boşluk içerisindeki bu sıvı, respirasyon sırasında toraksın retraksiyonu için gerekli olan kayganlığı sağlar.Pleural boşluk içerisinde, değişik hastalıklardan kaynaklanan her çeşit sıvının miktar olarak normalin üstüne çıkmasına ?Pleural Effüzyon? denir. Pleural efüzyonlar; artan sıvının klinikopatolojik özelliklerine göre sınıflandırılmaktadır. Yangısal olmayan transudat ve seröz efüzyonlar veya düşük fibrin veya hücre içerikli yangısal transudatlar için ?hidrotoraks?, yüksek oranda nötrofil granülosit ve yüksek fibrin içerikli sıvı ihtiva eden efüzyonlar için ?piyotoraks? veya ?empiyem?, artan sıvıda kanın bulunması durumunda ?hemotoraks?, kilusun bulunmasında ise ?şilotoraks? olarak adlandırılır.Kedi ve köpeklerde pleural efüzyonun tanısında rutin olarak klinik ve radyografik muayeneler kullanılmaktadır. Ancak kalp dışındaki toraks hastalıklarının bazıları radyogramda pleural efüzyonla aynı görüntüyü vermektedir. Özellikle diffuz akciğer neoplazileri, kist ve apseleri pleural efüzyon tablosu ile karışabilmektedir. Çoğu zaman da pleural effüzyon bir kitlesel lezyonla birlikte seyreder ve yine radyogramda efüzyon tablosundan dolayı kitle süperpozisyona uğrar ve tespit edilemez. Son yıllarda kalp dışı toraks hastalıklarının tanısında ultrasonografi de kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle ultrasonografik görüntüleme yöntemiyle pleural efüzyonlar, akciğer kist ve apseleri, diffuz kitlesel lezyonlar birbirinden ayırt edilebilir. Hatta radyogramda süperimpozisyona uğramış kitlesel lezyonlar da ultrasonografik görüntüleme ile ayırt edilebilir. Yine diğer bir tanı ve sağaltım yöntemi olan torakoskopide pleural efüzyonda kullanılmaktadır. Torakoskopi, torasik boşluk ve organlarını görüntülemek için kullanılan minimal invaziv operatif endoskopik yöntem olarak tanımlanır. Torakoskopik yaklaşım ile pleural effüzyonda %100' e yakın kesin tanı ve sağaltım yapılmaktadır.Bu çalışmada, pleural efüzyon şekillenmiş olan kedi ve köpeklerde; klinik muayene, radyografik, ultrasonografik, torakoskopik muayene sonuçları ile şekillenen efüzyon sıvısının laboratuar sonuçlarının birbirleri ile karşılaştırılması amaçlandı.Tanısal yöntemlerin birbirine olan üstünlükleri ve tutarlılıkları istatistiki açıdan değerlendirildi. Aynı zamanda henüz ülkemizde çalışılmayan kalp dışı toraks ultrasonografisi ve torakoskopi yöntemlerinin kullanımının rutin hale getirilmesi hedeflendi.Çalışmanın hayvan materyalini, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi ile özel veteriner kliniklerinden, radyodiagnostik ünitesine solunum şikayetiyle sevk edilen ve toraks grafisi istenilen çeşitli ırk, yaş ve cinsiyette 25 kedi ve 15 köpek oluşturdu.Bu çalışma ile pleural efüzyon radyografik, ultrasonografik ve torakoskopik olarak tespit edilerek, alınan pleural sıvı örneği ve biyopsi materyalleri ile hastalığın etiyolojisi saptandı ve böylece uygun sağlatım planı oluşturuldu. Aynı zamanda veteriner hekimlik alanında kalp dışı toraks hastalıklarında rutinde kullanılmayan ama hastalığın tanısında çok önemli bir yer tutan ultrasonografi ve torakoskopik görüntüleme yöntemleri de kullanılarak birbirlerine karşı olan üstünlükleri, birbirlerini destekledikleri durumlar değerlendirildi.AbstractPleura is membrane of mesoepithelial origin which lines the inside of the chest cavity and also covers the members in it. This membrane parts two as the layer covering the lungs; ?visceral pleura? and the layer lining the chest; ?parietal pleura?. Between these layers, there is pleural cavity. Some pleural fluid(a dog 10 kg has around 2.4 ml) is in this cavity. The fluid in pleural cavity ensures slipperiness needed for retraction of thorax during respiration. ?pleural effusion? is defined as abnormality in amount of all varietys? fluid caused by various diseases.Pleural effusions are categorized as clinicopahtologic characters of increasing fluid. Pleural effusions are named as ?hydrothorax? for transudat and serous effusions which are non- Inflammator, ?pyothorax? or ?empyema? for effusions containing fluid of high percentage of neutrophil granulocyte and fibrin, ?hemothorax? for detecting of blood in increasing fluid, and ?cheliothorax? for detecting of chyle in increasing fluid.Generally, clinical and radiographic inspections are practised in diagnosis of pleural effusion on dogs and cats. However, some thorax diseases except of hearth have same vision as in pleural effusion. Especially, neoplasia, cyst and abscess of diffuse lung could be confused with schedule of pleural effusion. Pleural effusions usually progresses with massive lesion and still could not be deteched in radiogram as the mass is in superposition because of effusion Schedule. İn recent years, ultrasonography is also used in thorax diseases with the exception of heart. Pleural effusions, cyst and abscess of lung, diffuse massive lesions could be distinguished especially by ultrasonographic imaging method. As well, massive lesions coming to superimposition in radiogram could also be discerned. Besides, thoracoscopy medhod of diagnosis and treatment is used for pleural effusions, too thoracoscopy is defined as a minimal invasive operative endoscophic medhod used in vision of thorasic cavity and the members of it. Close to 100% of accurate diagnosis and treatment are performed by thoracoscophic approach.This study was aimed at a comparative assessment of clinical, radiographic, ultrasonographic, thoracoscophic examinations and labaratory parametres in dogs and cats with pleural effusion. The coordination of diagnostic methods as an statistically significant differences, the procedures of noncardiac ultrasonography of thoracic cavity and the other thoracoscophic evaluations not routinely performed in Turkey also assessed.25 cats and 15 dogs in various by breeds, age and gender referred from Ankara University faculty of Veterinary Medicine Clinics and veterinary specialty centers to radiodiagnostic unit for evaluation of thoracic radiography were optioned.With this study, pleural effusion was determined in radiography, ultrasonography and thoracoscopy. Ethiology of disease was established by pleural fluid sample and biopsy material which are taken so sheme of accurate treatment is supplied. On the other hand; the procedures of thoracoscophic and ultrasonographic imaging not routinely performed in Turkey in noncardiac thoracic diseases of veterinary practice and the coordination of these diagnostic methods determined.Item Kedilerde hernia diafragmatika nın böbrek resiztif ve pulzatif indeks değerlerine etkisi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Temiz, Sine; Bumin, Ali; VeterinerBu çalışmanın amacı, diyafram fıtığı şekillenmiş kedilerde preoperatif ve postoperatif oluşan patofizyolojik değişikliklerin böbrek perfüzyonuna etkisinin non-invaziv bir yöntem olan doppler ultrasonografi ile böbrek RI değeri ölçülerek belirlenmesi ve kullanılabilirliğinin incelenmesidir. Çalışmanın hayvan materyalini diyafram fıtığı tanısı konmuş 10 farklı ırk ve yaştaki kedi oluşturdu. Olguların klinik, radyografik ve ultrasonografik muayeneleri yapılarak kayıt altına alındı. Her olgunun iki farklı hekim tarafından preoperatif böbrek RI değerleri ölçümü yapıldı. Cerrahi sağaltımı yapılan her olgunun intraoperatif bulguları kayıt altına alındı ve operasyon sonrası 1. ve 10. günlerde gene iki farklı hekim tarafından böbrek RI değerleri ölçümü yapıldı. Solunum stresi ve hipoksinin şiddetli olduğu olgularda, preoperatif RI değerleri eşik değer olan 0,71 in üzerinde ölçüldü. Karaciğer konjesyonu şekillenen ve karaciğer enzimlerinde anlamlı artış belirlenen olgularda ise postoperatif 1. günde RI değerleri eşik değer üzerinde ölçüldü. Çalışmayı oluşturan dört olguda ise operasyon öncesi ve sonrası RI ölçümlerinin eşik değer üzerine çıkmadığı görüldü. Sonuç olarak; hipoksinin ve kardiyovasküler bozuklukların şiddetine göre oluşan hemodinamik değişikliklerin böbrek üzerindeki etkisinin belirlenmesinde, karaciğerin fıtıklaştığı olgularda inkarserasyon ve konjesyona bağlı hepatorenal sendromun erken tanısının konulmasında,böbrek RI değerlerindeki artış saptanarak doppler ultrasonografinin kullanılabileceği kanısına varılmıştır.Item Köpeklerde akciğer hastalıklarının tanısında bilgisayarlı tomografi ve torasik radyografi bulgularının karşılaştırılması(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2014) Boztok Özgermen, Deva Başak; Bumin, AliVücutta hayati önem taşıyan sistemlerden birisi olan solunum sistemine ait hastalıklar, solunum fonksiyonunun bozulmasına neden olarak hastanın hayatını riske sokar. Bunun için bu sisteme ait hastalıkların tanısının zamanında, doğru şekilde yapılması ve uygun bir sağaltımın planlanması gerekir. Solunum sistemi hastalıklarında doğru bir tanı ve sağaltım yapılmazsa bu durum hastanın ölümü ile sonuçlanabilir. Bu çalışmada akciğer hastalığı bulunan köpeklerin anamnezleri alındıktan sonra; köpeklerin direkt toraks grafisi alınarak akciğer hastalıklarının radyografik muayenesi yapıldı. Radyografik muayene sonunda akciğer hastalıklarına ait elde dilen bulgular; yetersiz, şüpheli veya tanısı tam olarak konuldu. Daha sonra bu olguların ileri görüntüleme yöntemi olan Bilgisayarlı Tomografi ile değerlendirilmesi yapıldı. Böylece herhangi bir patoloji varlığı, konumu ve kapsamı ile ilgili Bilgisayarlı Tomografi kullanılarak elde edilen bulgular değerlendirilerek, radyografik tanıyı doğrulayıp doğrulamadığı, ayrıcı tanıya olan etkisi ve iki yöntemin birbirine olan üstünlükleri incelenerek, akciğer hastalıklarının değerlendirilmesinde radyografik muayene ve Bilgisayarlı Tomografi bulgularının karşılaştırılması ile hastalıkların kesin tanısının konulması amaçlandı. Çalışmanın hayvan materyalini, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi kliniklerinden, radyodiagnostik ünitesine akciğer hastalığı şikayetiyle sevk edilen ve toraks grafisi istenilen çeşitli ırk, yaş ve cinsiyette 20 adet köpek oluşturdu. Olguların anamnezleri alındıktan sonra öncelikle radyografik muayeneleri yapıldı, daha sonra Bilgisayarlı Tomografi görüntüleri alınarak hastalıkların kesin tanısı konuldu, lezyonların yerleşimi ve boyutları hakkında detaylı ve kesin bilgiler elde edildi. Sonuç olarak; köpeklerde akciğer hastalıklarının tanısında sıklıkla kullanılan bir görüntüleme yöntemi olan radyografinin, özellikle kitlesel yapıların ve tümör metastazlarının tespit edilmesinde yetersiz olduğu anlaşıldı. Bilgisayarlı Tomografi ile elde edilen görüntülerle, en küçük boyuttaki lezyonlar bile rahatlıkla değerlendirildi. Efüzyon, pneumotoraks gibi hastalıklarda hastalığın tanısının konulmasında yeterli bulunan radyografi, lezyonların yerinin belirlenmesinde ve şiddetlerinin değerlendirilmesinde ise yetersizdi. Bilgisayarlı Tomografi sayesinde hastalığın şiddeti ve yerleşimi rahatlıkla değerlendirildi. Bilgisayarlı Tomografinin kesit görüntü sağlama özelliği ile radyografiye olan üstünlüğü görüldü; ancak akciğer hastalıklarının tespitinde ilk görüntüleme yöntemi olarak kullanılan radyografinin de tanı konulmasında sağladığı yararlar bir kez daha tespit edildi. Hastaların anamnez ve klinik muayenelerini takiben öncelikle radyografik inceleme yapılması, akciğer parankimi ve çevredeki organların detaylı değerlendirilmesi içinse Bilgisayarlı Tomografi kullanılması önerildi.AbstractRespiratory system is one of the vital systems in the body. Respiratory function disorders due to respiratory system diseases can be life threatening for the patients. If accurate diagnosis and treatment is not done properly, respiratory system diseases can result in death of the patient. Respiratory diseases are frequently encountered in domestic animals. Diagnosis of pulmonary diseases are often made by radiographic imaging of thorax, but radiographic examination alone is not always adequate for accurate diagnosis of the disease. Therefore, an advanced imaging method such as CT was used in this study for veterinary purposes to diagnose lung diseases. This study aimed the comparison of the two imaging methods for evaluation of pulmonary diseases in dogs. 20 dogs with various breeds, age and sex that applied to Ankara University Faculty of Veterinary Medicine radiodiagnostic unit, with complaints of lung disease made up the materials of the study. First of all, the patients underwent radiographic examination. After that, transverse CT images revealed the presence of lesions and precise information about the location and size of the diseases were obtained. As a result, radiography which is an imaging method often used in diagnosis of lung diseases in dogs, proved to be inadequate in evaluation of mass structures, particularly in the identification of tumor metastasis. With the images obtained by CT, even the smallest sized lesions were evaluated easily. For the diagnosis of diseases such as pleural effusion and pneumotoraks, radiography was found to be sufficient, but in determining the location and evaluation of the severity of lesions it was inadequate. By the help of the findings that were obtained by CT, placement and severity of the diseases was assessed easily. The superiority of CT to radiography was concluded by CT's ability to provide cross-sectional views, but as the first imaging modality for the diagnosis of lung diseases, radiographic examinatoin's benefits have been proven once again. Following the patient history and clinical examination, radiographic examination of lung parenchyma and surrounding organs must be done prior to CT examination. After that detailed evaluation of the thorax can be made by using CT.Item Köpeklerde alt üriner sistemin cerrahi hastalıklarının radyografik, ultrasonografik tanısı ve cerrahi sağaltımı(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2009) Eminağa, Başak; Bumin, AliBu çalışmada köpeklerde alt üriner sistemin cerrahi hastalıklarının tanısı için sistematik bir tanı protokolünün oluşturulması ve buna göre cerrahi sağaltım planı yapılarak elde edilen bulguların pratiğe aktarılması amaçlandı.Çalışma materyalini; Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı Radyodiagnostik Ünitesi’ne İç Hastalıkları Anabilim Dalı ve özel kliniklerden alt üriner sistem hastalığı şüphesi ile sevk edilen çeşitli yaş, ırk ve cinsiyette 15 köpek oluşturdu.Tüm olgularda yapılan klinik muayenelerin ardından direkt radyografik muayene için L/L ve V/D pozisyonlarda radyogramlar alındı. Bunun ardından gerek görülen 4 olguda indirekt radyografi uygulandı. Daha sonra, tez çalışmasına dahil edilen tüm olgularda idrar kesesi ve üretranın ultrasonografik muayenesi yapıldı.Yapılan muayeneler sonucunda tespit edilen alt üriner sistem cerrahi hastalıklarının dağılımı 8 olguda sadece ürolitiyazis (%53.3), 2 olguda sadece idrar kesesi neoplazisi (%13.3), 2 olguda ürolitiazis ile birlikte idrar kesesi neoplazisi (%13.3), 2 olguda hipospadiazis (%13.3) ve 1 olguda ektopik üreter (%6.7) şeklinde oldu. Ürolitiyazis gözlenen olguların 6’sında sadece idrar kesesinde, 2’sinde sadece üretrada, 2’sinde ise hem idrar kesesi hem üretrada ürolit tespit edildi.Tez çalışmasına dahil edilen 15 olgudan 13’ünde cerrahi sağaltımın endike olduğuna karar verildi fakat bazı hasta sahiplerinin hastaları operasyon için getirmemeleri sonucunda sadece 10 olguda cerrahi sağaltım uygulandı.Bu çalışmada elde edilen veriler ışığında köpeklerde alt üriner sistemin cerrahi hastalıklarının kesin tanısı için klinik ve laboratuvar tanı yöntemlerinin yanında mutlaka radyografik ve ultrasonografik tanı yöntemlerinin kullanılması gerektiği, bu hastalıkların cerrahi sağaltımında başarı şansının yüksek olduğu ve kullanılan tekniklerin rutinde uygulanması çok zor olmayan teknikler olduğu sonucuna varılmıştır.SummaryIn this study; constitution of a systematic diagnosis protocol for surgical diseases of the lower urinary tract in dogs together with a surgical treatment plan and making use of the obtained findings in practice was aimed.The material of this study has been obtained from 15 dogs in various breed, sex and age groups that has been reported to Ankara University Faculty of Veterinary Medicine, Department of Surgery, Unit of Radiodiagnostics with the suspicion of lower uriner tract system diseases.After the clinical examinations direct radiographies of all patients in L/L and V/D positions were taken. Indirect radiography was performed in 4 patients that were necessary. Then ultrasonographic examinations of urinary bladder and urethra were performed in all 15 patients.The distrubution of the lower urinary tract surgical diseases that were diagnosed as a result of the examinations was like this; just urolithiasis in 8 patients (53.3%), just urinary bladder neoplasia in 2 patients (13.3%), urolithiasis together with urinary bladder neoplasia in 2 patients (13.3%), hipospadias in 2 patients (13.3%) and ectopic urether in 1 patient (6.7%).Thirteen patients out of 15 were decided to be surgically treated however only 10 of them had undergone surgery because some owners didn’t bring their pets for the operation.As a result; in the presence of the data that was obtained from this study we found out that; radiographic and ultrasonographic methods besides the clinical and laboratory diagnostic methods should absolutely be used for the exact diagnosis of the surgical diseases of the lower urinary tract, the probability of success in the surgical treatment of these diseases is high and the techniques that were used for treatment are not difficult to perform in casual practice.Item Novel ultrasonographic imaging technique in cat and dog intensive care patients: A-FAST3(Ankara Üniversitesi, 2021-06-30) Şen, Yusuf; Başer, Medine İrem; Kurt, Büşra Kibar; Bumin, Ali; Veteriner FakültesiFocused Assessment with Sonography for Trauma (FAST) and Veterinary point-of-care ultrasonography (POCUS) are fast ultrasonographic diagnostic tools developed to discover pathologies in trauma patients in veterinary medicine and direct veterinarians to accurate treatment plans. Aside from detection, scoring and treatment protocol establishment in traumatic and non-traumatic hemoabdomen cases, AFAST (abdominal FAST) sonography is used effectively to define anaphylaxis, pericardial effusions and cardiac tamponade and pleural effusion symptoms. This technique when implemented every 4 hours for 3 to 5 minutes assists in identification of patient prognosis and treatment protocols through focused imaging. With this review, we aimed to explain and deliver in detail indications for AFAST3 technique, know-how and clinical benefits for trauma patients.Item Radiographic and ultrasonographic evaluation of the upper urinary tract diseases in dogs: 22 cases(2006) Temizsoylu, M. Doğa; Bumin, Ali; Kaya, Mahir; Alkan, ZekiThe objectives of the present study were to describe the complementary use of radiography and ultrasonography in the diagnosis of upper urinary tract disorders in dogs, and to compare ultrasonographic findings with the survey and contrast radiographic findings in the evaluation of canine upper urinary tract diseases. The study materials were composed of 22 dogs of various breed, age, and sex with upper urinary tract diseases. Pyelonephritis (9 cases), acute renal failure (7 cases), policystic renal disease (2 cases), bilateral hydronephrosis (one case), radiopaque nephrolith (2 cases), unilateral ectopic ureter (one case) were diagnosed radiographically and ultrasonographically. The results of the present study indicate that ultrasonography was more sensitive than radiography in diagnosis of upper urinary diseases but was incapable in qualitative evaluation of renal functions and in examination of the ureters. Survey radiographs had little value in the diagnosis of pyelonephritis, disorders of renal pelvis, ureters except for the identification of radiopaque nephrolith. It was determined that EU was valuable for determination of the ectopic ureter, hydronephrosis, and evaluation of renal function. Bu çalışmada köpeklerde üst üriner sistem hastalıklarının tanısında radyografi ve ultrasonografi kullanımını tartışmak ve ultrasonografik bulgular ile direkt ve indirekt radyografik bulguları karşılaştırmak amaçlandı. Çalışma materyalini üst üriner sistem hastalığı olan değişik ırk, cinsiyet ve yaşta 22 köpek oluşturdu. Radyografik ve ultrasonografik muayene sonucunda pyelonefritis (9 olguda), akut renal yetmezlik (7 olguda), polikistik renal hastalık (2 olguda), hidronefrozis (1 olguda), radyoopak nefrolit (2 olguda) ve unilateral ektopik üreter (1 olguda) tanısı konuldu. Bu çalışmanın sonunda köpeklerin üst üriner sistem hastalıklarının tanısında ultrasonografinin radyografiden daha hassas bir teknik olduğu ancak böbreklerin fonksiyonel olarak değerlendirilmesi ve üreterlerin incelenmesinde ise ultrasonografinin yetersiz kaldığı görüldü. Direkt radyografiler, radyoopak böbrek taşlarının belirlenmesi dışında pyelonefritis, pelvis renalis bozuklukları ve üreterlerin değerlendirilmesinde çok az bilgiye sahipti. Ektopik üreter, hidronefrozis ve böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesinde EU’nin değerli bir teknik olduğu belirlendi.Item Tavşanlarda kronik unilateral parsiyel üreteral obstruksiyonda diüretik kullanılarak renkli doppler ultrasonografi bulgularının değerlendirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2006) Kaya, Mahir; Bumin, Aliavşanlarda Kronik Unilateral Parsiyel Üreteral Obstruksiyonda Diüretik Kullanılarak Renkli Doppler Ultrasonografi Bulgularının Değerlendirilmesi Bu çalışmanın amacı, unilateral parsiyel ureteral obstruksiyonun Doppler ultrasonografik tanısında iki farklı diüretik kullanımının Doppler parametreleri üzerine etkisinin karşılaştırılması ve karşılaştırılan diüretiklerin Doppler ultrasonografik tanıda kullanılabilirliğinin incelenmesidir. Çalışmanın hayvan materyalini 20 tavşan oluşturdu. Tavşanlar Furosemid ve Mannitol gurubu olmak üzere 10'arlı iki guruba ayrıldı. Preoperatif Doppler değerleri alındıktan sonra tavşanlara laparatomi yapılarak sol üreterde parsiyel obstruksiyon oluşturuldu. Postoperetif 3., 6., 12., 24. saatlerde, 3. günde, 1., 2., 3., 4. haftalarda direkt ölçümle, FTS uygulaması (15 ml/kg, İ.V.) sonrası ve 1. gruba Furosemid (1mg/kg, İ.V.) uygulaması, 2. gruba ise Mannitol % 20 uygulaması (15 ml/kg, İ.V.) sonrasında yapılan ölçümlerle Doppler değerleri elde edildi. Preoperatif ölçümlerde sağ ve sol böbrekten elde edilen Rezistif indeks(Rİ) ve Pulzatif indeks (Pİ) değerleri arasında istatistiksel olarak önemli fark izlenmedi (p>0,05). Diüretik uygulamaları sonrası sol böbrek Rİ değeri ile sağ böbrek Rİ değeri arasında istatistiksel açıdan önemli fark belirlendi (p<0,05). Her iki grupta da bütün uygulamalarda ve ölçüm zamanlarında sol böbrek ortalama Rİ değeri, 0,70 eşik değerinin üzerine çıkmadı. Diüretik uygulamaları sağ böbrek Rİ değerlerinin düşmesine neden oldu. Akut ve kronik dönemde, Furosemid uygulaması Mannitol uygulamasına göre Rİ farkı ve oranını daha fazla arttırdı. Sonuç olarak, diüretik uygulamasının Rİ farkı ve oranını arttırmasından yararlanılarak, unilateral parsiyel obstruksiyonun Doppler ultrasonografik tanısında kullanılabileceği kanısına varıldı.AbstractEvaluation of Color Doppler Ultrasonography Findings Using Diuretics in Chronical Unilateral Partial Ureteral Obstruction in Rabbits. The aim of this study was to compare the effect of two differents diuretics on Doppler parameters in the diagnosis of unilateral partial obstruction with Doppler ultrasonography and to examine the usage of the two compered diuretics in Doppler ultrasonographic diagnosis. The animal material in the study consisted of 20 rabbits. Rabbits were divided in to 2 groups of 10 as furosemide and mannitol groups. After the preoperative Doppler values were taken, laparatomy was performed to create partial obstruction on left urether. On the postoperative 3., 6., 12., 24. hours, 3. day, 1., 2., 3. and 4. weeks, Doppler values obtained with direct measurament, after saline (15 ml/kg, IV) administration and furosemide (1ml/kg, IV) administration in the 1 st group and 20 % mannitol administration (15 ml/kg, IV) in the 2 nd group. Resistive Index (RI) and Pulsative Index (PI) values from right and left kidneys preoperatively did not show any significant statistical difference (p> 0,05). After diuretics administration, a statistically significant difference was observed between RI values of left kidney and right kidney. Lift kidney awerage RI value did not go above 0,70 treshold value in both groups during all procedure and measurement times. Diuretic administrations caused a RI valve drop in right kidney. In acute and chronic phases, furosemide administration increased RI difference and rate compared to mannitol administration. As a result, taking advantage of diuretics administration increasing RI difference and rate, it was concluded that unilateral partial obstruction can be used in Doppler ultrasonographic diagnosis.