Browsing by Author "Baykara, Tamer"
Now showing 1 - 10 of 10
Results Per Page
Sort Options
Item Effects of polymer type, polymer:dırect tablettıng agent ratıo and tablettıng method on verapamıl hydrochlorıde extended release from hydroxypropylmethylcellulose matrıx tablets(2004) Alğın, Evren; Kılıçarslan, Müge; Karataş, Ayşegül; Yüksel, Nilüfer; Baykara, TamerThis work has focused on the effects of different hydroxypropylmethylcellulose (HPMC) types and HPMC:direct tabletting agent (DC-agent) ratio on Verapamil Hydrochloride (VRP HCl) release from monolayered and three-layered matrix tablets. Investigated polymers were Methocel K100LV, K15M, K100M and DC-agent was Ludipress® LCE. Eight formulations were prepared as monolayered matrix tablets while four formulations were prepared as three-layered matrix tablets by direct compression method. Drug release studies were carried out according to the method given for Delayed Release Articles in USP XXVII. HPMC types and ratios were found to be effective on drug release. Increasing amount and viscosity grade of HPMC resulted in a decrease in release of drug from the matrices. Tablets containing low viscosity grade HPMC at inner and outer layers presented release profiles close to or within the limits of pharmacopeia. Release data of three-layered matrix tablet (F12) and the reference product (Isoptin®- KKH) which were in agreement with USP XXVII criteria, were evaluated by mathematical models (zero order, first order, Higuchi, Hixson-Crowell, Korsmeyer-Peppas), difference factor (f1) and similarity factor (f2). The kinetics of VRP HCl release from F12 showed best fit to Higuchi model and Isoptin®-KKH well fitted to zero order kinetic model. F12 and Isoptin®-KKH were both show Anomalous transport mechanism according to their n exponent values. Depending on the results of f1 (5.2) and f2 (71.4) values, F12 and Isoptin®-KKH were found to be similar with regard to release kinetics.Item In situ oluşum yolu ile meydana gelen enjekte edilebilen implant formunda sürekli etkili ilaç salım sistemlerinin geliştirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2009) Alğın Yapar, Evren; Baykara, TamerBiyoparçalanabilen, enjekte edilebilen ve in situ oluşum yolu ile meydana gelen ilaç salımsistemleri, mikroküreler ve klasik implantlara günümüz itibariyle ilgi çekici bir alternatifolarak sunulmaktadır. Bu çalışmanın amacı, in situ polimer çöktürülmesi mekanizması ileoluşan ve 21 gün boyunca radyoterapi ile gelişen kusmanın baskılanmasını sağlayangranisetron hidroklorür içeren enjekte edilebilen polimerik implant formülasyonlarınınperformansını etkileyen kritik parametrelerin değerlendirilmesidir. Değerlendirmesi yapılanformülasyonlar; % 32 (a/a) poli(laktid-ko-glikolid) 50:50 (PLGA) polimerinin çeşitlimolekül ağırlığına (Mw) sahip türlerinin (12, 18, 34, ve 48 kDa), % 64 (a/a) çözücü veyaçözücü kombinasyonlarında (farklı suda çözünürlüğe sahip) çözülmesi ve % 4 (a/a) etkinmaddenin ilavesiyle oluşturulan homojen dispersiyonlardır. Etkin madde salım (UVspektrofotometre ile analiz edilen) profilleri formülasyonlardan başlangıç etkin maddeboşalmasının hidrofobik çözücüler ve yüksek Mw`li polimer kullanımı ile azaldığınıgöstermiştir. Çözücülerin kombinasyonunun etkin madde salımını etkilediği, hidrofilik vehidrofobik çözücü kombinasyonuna ilaveten yüksek Mw`li (-COOH açık uçlu) polimer iledüzenli etkin madde salımının sağlandığı görülmüştür. Etkin madde salımının yüklenen etkinmadde miktarından ve γ-radyasyonla sterilizasyon işleminden etkilendiği, bu işlemin veyüksek etkin madde yükleme oranının, etkin madde salım hızında artışa neden olduğu tespitedilmiştir. Etkin madde yükleme oranının (% 2-4) ve sterilizasyonun, salım profilleri üzerineetkisinin matematiksel olarak karşılaştırılması sonucu elde edilen f1 ve f2 değerlerine görearaştırılan özelliklere göre formülasyonlar farklı bulunmuşlardır. In vitro salım testiverilerine göre formülasyonlarda çoğunlukla Higuchi veya 0 derece kinetik ile salımmekanizmasına uyum görülmüştür. Seçilen en iyi salım profiline sahip formülasyonun(RDd3d6d) morfolojisi taramalı elektron mikroskobuyla, akış özellikleri viskozimetreyle,polimer degredasyonu jel geçirgenlik kromotografisiyle ve termal stabilitesi difenransiyeltaramalı kalorimetre ve termogravimetrik analiz teknikleri ile incelenmiştir. Gözenekli vesüngerimsi morfolojisi, dinamik viskozluğundaki düşüş, polimer degredasyon aşamaları,formülasyonun etkin madde salım profili ile uyumlu bulunmuştur. Termal analiz sonucuformülasyonun 4 ay boyunca 25oC`de stabilitesini koruduğu tespit edilmiştir. Seçilenformülasyonun in vivo test (yüksek basınçlı sıvı kromotografisi ile analiz edilen) sonuçlarıbirinci günde hızlı çıkışı takiben 21 gün boyunca denge durumunu korumuştur. Buformülasyonun in vivo uygulama sonrası, implant çevre dokusunda 21 günlük histopatolojikinceleme sonucu normal enflamasyon ve yabancı cisim reaksiyonları saptanmış ancaknekroz veya fibröz kapsül oluşumu gözlenmemiştir ve bu sonuçlar in situ oluşan gel deponunbiyouyumlu olduğunu göstermiştir. Bu çalışma ile 21 günlük sürekli etkili enjekte edilebilenimplant sistemin faz duyarlı polimerler ve çözücü kombinasyonları kullanılarakhazırlanabileceği görülmüştür.AbstractBiodegradable injectable in situ forming drug delivery systems represent an attractivealternative to microspheres and implants as parenteral depot systems. The objective of thisstudy was to evaluate the formulation parameters critical to the efficacy of an injectablepolymeric implant of granisetron hydrochloride, formed in situ by polymer precipitationmechanism, in suppressing emesis induced by radiotherapy for over 21 days. Theformulations evaluated contained 32% (w/w) poly(DL-lactide-co-glycolide) 50:50 (PLGA)polymer having varied average molecular weight (Mw) (12, 18, 34, and 48 kDa), dissolved in64% (w/w) solvent or combination of solvents (having different water solubility) with 4%(w/w) drug added as a homogeneous dispersion. In vitro dissolution test (analysed by UVspectrofotometry) profiles showed that the initial drug burst from the formulations decreasedby using hydrophobic solvents and high Mw polymer. The combination of solvents effectedthe drug release and provided a uniform release profile combining hydrophilic andhydrophobic solvents with a high Mw PLGA (-COOH uncapped). The release is also effectedby amount of drug holding in the system and sterilization by γ-irradiation. It is found thatsterilization and high drug loading increased drug release rate. Comparison in drug loading(2–4%) and also sterilization of formulations, have a significant effect on the in vitro drugrelease according to dissolution comparison test values of f1 and f2. In vitro dissolution testdata showed; in particular, drug release profiles fitted to Higuchi and zero-order kinetics thatoccurs in most of formulations. Selected formulation with the best release profile (RDd3d6d)has been examined with morphology by scanning electron microscopy, rheologicalproperties by viscosymeter, polymer degradation by gel permeation chromatography andthermal stability by differantial scanning colorimetry and thermogravimetric analysetecniques. Porous and spongy-like structure morphology, decrease in dynamic viscosity,degredation stages of polymer were in good agreement with the drug release profile of thisformulation. Thermal analysis showed the stability of formulation upon storage at 25oC overthe 4 months. In vivo test results (analyzed by high performance liquid chromatography) ofthe selected formulation showed a burst release in the first day which was followed by asteady state later along the 20 days. In vivo application of this formulation evaluated asimplant with surrounding tissue along 21 days. Histopathological analysis of the surroundingtissues of implant showed normal inflammatory and foreign body reactions. Neither necrosisnor fibrous capsule formation could be identified over the 21 days period. The resultssuggested that in situ forming gel system was biocompatible. It is evident from this studythat the phase sensitive polymers and combination of solvents can be used for developingsustained-release injectable implant delivery systems for 21 days.Item In situ oluşum yolu ile meydana gelen enjekte edilebilen implant formunda sürekli etkili ilaç salım sistemlerinin geliştirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2009) Alğın Yapar, Evren; Baykara, TamerBiyoparçalanabilen, enjekte edilebilen ve in situ oluşum yolu ile meydana gelen ilaç salım sistemleri, mikroküreler ve klasik implantlara günümüz itibariyle ilgi çekici bir alternatif olarak sunulmaktadır. Bu çalışmanın amacı, in situ polimer çöktürülmesi mekanizması ile oluşan ve 21 gün boyunca radyoterapi ile gelişen kusmanın baskılanmasını sağlayan granisetron hidroklorür içeren enjekte edilebilen polimerik implant formülasyonlarının performansını etkileyen kritik parametrelerin değerlendirilmesidir. Değerlendirmesi yapılan formülasyonlar; % 32 (a/a) poli(laktid-ko-glikolid) 50:50 (PLGA) polimerinin çeşitli molekül ağırlığına (Mw) sahip türlerinin (12, 18, 34, ve 48 kDa), % 64 (a/a) çözücü veya çözücü kombinasyonlarında (farklı suda çözünürlüğe sahip) çözülmesi ve % 4 (a/a) etkin maddenin ilavesiyle oluşturulan homojen dispersiyonlardır. Etkin madde salım (UV spektrofotometre ile analiz edilen) profilleri formülasyonlardan başlangıç etkin madde boşalmasının hidrofobik çözücüler ve yüksek Mw`li polimer kullanımı ile azaldığını göstermiştir. Çözücülerin kombinasyonunun etkin madde salımını etkilediği, hidrofilik ve hidrofobik çözücü kombinasyonuna ilaveten yüksek Mw`li (-COOH açık uçlu) polimer ile düzenli etkin madde salımının sağlandığı görülmüştür. Etkin madde salımının yüklenen etkin madde miktarından ve γ-radyasyonla sterilizasyon işleminden etkilendiği, bu işlemin ve yüksek etkin madde yükleme oranının, etkin madde salım hızında artışa neden olduğu tespit edilmiştir. Etkin madde yükleme oranının (% 2-4) ve sterilizasyonun, salım profilleri üzerine etkisinin matematiksel olarak karşılaştırılması sonucu elde edilen f1 ve f2 değerlerine göre araştırılan özelliklere göre formülasyonlar farklı bulunmuşlardır. In vitro salım testi verilerine göre formülasyonlarda çoğunlukla Higuchi veya 0 derece kinetik ile salım mekanizmasına uyum görülmüştür. Seçilen en iyi salım profiline sahip formülasyonun (RDd3d6d) morfolojisi taramalı elektron mikroskobuyla, akış özellikleri viskozimetreyle, polimer degredasyonu jel geçirgenlik kromotografisiyle ve termal stabilitesi difenransiyel taramalı kalorimetre ve termogravimetrik analiz teknikleri ile incelenmiştir. Gözenekli ve süngerimsi morfolojisi, dinamik viskozluğundaki düşüş, polimer degredasyon aşamaları, formülasyonun etkin madde salım profili ile uyumlu bulunmuştur. Termal analiz sonucu formülasyonun 4 ay boyunca 25oC`de stabilitesini koruduğu tespit edilmiştir. Seçilen formülasyonun in vivo test (yüksek basınçlı sıvı kromotografisi ile analiz edilen) sonuçları birinci günde hızlı ç ıkışı takiben 21 gün boyunca denge durumunu korumuştur. Bu formülasyonun in vivo uygulama sonrası, implant çevre dokusunda 21 günlük histopatolojik inceleme sonucu normal enflamasyon ve yabancı cisim reaksiyonları saptanmış ancak nekroz veya fibröz kapsül oluşumu gözlenmemiştir ve bu sonuçlar in situ oluşan gel deponun biyouyumlu olduğunu göstermiştir. Bu çalışma ile 21 günlük sürekli etkili enjekte edilebilen implant sistemin faz duyarlı polimerler ve çözücü kombinasyonları kullanılarak hazırlanabileceği görülmüştür. AbstractBiodegradable injectable in situ forming drug delivery systems represent an attractive alternative to microspheres and implants as parenteral depot systems. The objective of this study was to evaluate the formulation parameters critical to the efficacy of an injectable polymeric implant of granisetron hydrochloride, formed in situ by polymer precipitation mechanism, in suppressing emesis induced by radiotherapy for over 21 days. The formulations evaluated contained 32% (w/w) poly(DL-lactide-co-glycolide) 50:50 (PLGA) polymer having varied average molecular weight (Mw) (12, 18, 34, and 48 kDa), dissolved in 64% (w/w) solvent or combination of solvents (having different water solubility) with 4% (w/w) drug added as a homogeneous dispersion. In vitro dissolution test (analysed by UV spectrofotometry) profiles showed that the initial drug burst from the formulations decreased by using hydrophobic solvents and high Mw polymer. The combination of solvents effected the drug release and provided a uniform release profile combining hydrophilic and hydrophobic solvents with a high Mw PLGA (-COOH uncapped). The release is also effected by amount of drug holding in the system and sterilization by γ-irradiation. It is found that sterilization and high drug loading increased drug release rate. Comparison in drug loading (2–4%) and also sterilization of formulations, have a significant effect on the in vitro drug release according to dissolution comparison test values of f1 and f2. In vitro dissolution test data showed; in particular, drug release profiles fitted to Higuchi and zero-order kinetics that occurs in most of formulations. Selected formulation with the best release profile (RDd3d6d) has been examined with morphology by scanning electron microscopy, rheological properties by viscosymeter, polymer degradation by gel permeation chromatography and thermal stability by differantial scanning colorimetry and thermogravimetric analyse tecniques. Porous and spongy-like structure morphology, decrease in dynamic viscosity, degredation stages of polymer were in good agreement with the drug release profile of this formulation. Thermal analysis showed the stability of formulation upon storage at 25oC over the 4 months. In vivo test results (analyzed by high performance liquid chromatography) of the selected formulation showed a burst release in the first day which was followed by a steady state later along the 20 days. In vivo application of this formulation evaluated as implant with surrounding tissue along 21 days. Histopathological analysis of the surrounding tissues of implant showed normal inflammatory and foreign body reactions. Neither necrosis nor fibrous capsule formation could be identified over the 21 days period. The results suggested that in situ forming gel system was biocompatible. It is evident from this study that the phase sensitive polymers and combination of solvents can be used for developing sustained-release injectable implant delivery systems for 21 days.Item In sıtu oluşan enjektabl biyoparçalanabilir implant sistemler(2005) Alğın, Evren; Baykara, TamerSubkütan veya intramüsküler uygulanan, in situ oluşan enjektabl biyoparçalanabilir implantlar, etkin maddelerin kontrollü salımı açısından birçok avantaj sunan, mikroküreler ve standart implantlar gibi genel parenteral depo sistemlerine alternatif olma yolunda olan sistemlerdir. Bu derlemede, bu yeni implant sistemler; depo oluşum mekanizmaları, depo oluşturmada kullanılan materyalleri, hazırlama yöntemleri, uygulamaları, avantajları ve dezavantajları açısından incelenmiştir. In situ forming injectable biodegradable implants for subcutan or intramuscular administration offer many advantages for controlled drug delivery have become an alternative systems to common parenteral depot systems such as microspheres and standart implants. In this review; these newer implant systems were investigated with their depot formation mechanisms, materials used as depot components, preparation methods, applications, advantages and disadvantages.Item Lidokainin biyoadhesiv ilaç şeklinin geliştirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 1993) Duman, Gülengül; Baykara, Tamer; EczacılıkBioadhesive systems have been used for many years in dentistry and orthopedics well as in opthalmology and for surgical applications. Controlled release polymeric systems for drug delivery are often designed in order to target drugs in specific areas of the body. Biodahesive controlled release systems ar a new type of preparation that can render treatment more effective and safe, not only for topical diseases, but also for systemic ones. In the study we developed a bioadhesive disc using lidocaine as an active ingredient. Discs were prepared at various ratious of polyacrylic acid (Carbopol 934) (CP) adhesive component, hydroxypropyl cellulose (HPC) and hydroxypropyl methyl cellulose (HPMC-TC, HPMC-SH) matrix component. There were 6 types of formulations. The formulation codes were A, B, C, D, E, F). Firstly, bioadhesive strength and swelling properties of discs were examined. The purpose of this study was to develop a bioadhesive disc exhibiting sufficient adhesive properties and minimal swelling. The bioadhesive bond strength of the discs was examined in a modified tensile strength apparatus using bovine oral mucosa as the biological matrix. The swelling properties of the discs were examined in an isotonic saline solution. The increase in the lateral thickness of the bioadhesive discs against time was used as an index of swelling. The adhesive bond strength of the all 2:1 mixtures were intermediate (12 kPa) and the swelling was minimal. It was suggested that 2:1 miwtures of CP and cellulosic polymers may be most suitable for oral applications. Lidocaine as a local anaesthetic agent used in dental analgesia. This study was designed to establish the safety of an adhesive disc (lidocaine) for dental analgesia. These also include improved patient compliance. The adhesive discs were designed to adhere to the gingival mucosa, releasing lidocaine from their occlusive surface. Lidocaine disc was placed on the gingival mucosa centred around the first upper premolar tooth. The results obtained from electrical stimulation were expressed.211 Mucosal anaesthesia of the pulp was achieved in clinically. The formulations F which was contaning CP:HPMC-SH (1:2) as a matrix component was the best one for achieving mucosal anaesthesia of the pulp. The dissolution profile of lidocaine was investigated and the absorption when this dosage form was applied. Lidocaine amount measured by high performance liguid chromatography (HPLC). The results indicate that the absorption of lidocaine from the oral mucosa following the gingival administration is approximately 70 % of the administred dose with formulation F. The results also indicates, the absorption of lidocaine is higher that of the formulations D, E, F, in the first 1 hr period after gingival administration due to the addition of Na lauryl sulphate into the formulations. When the Makoid-Banakar function was employed to evaluate the in-vitro, in-vivo correlation and the test goodness of fit at 95 % confidence. The data provided did fit the model well. And also overall the in-vitro, in-vivo correlations were poor. But there were two set of formulations namely, formulations A-C and D-F. The correlation for the former class is better than the latter. The relations of the outputs of dissolution test with kinetic equations (first order, zero order, Higuchi, Hixson-Crowell) have been analyzed. A good linear relationship has also been established between all of the formulations and Higuchi equation. In the study once adhesion of the discs had occured (after approximately 30 s). They were self-retaining and well -tolerated. Mucosal anaesthesia was achieved desired the first 1 hr period in clinically. Adhesive disc has several potential advantages over conventional delivery techniques, these include improved patient compliance, disk can be removed easily, the adhesive disc of lidocaine is capable of by-passing the hepatic "first-pass" metabolism.Item Piroksikam etkin maddesi içeren mukoadezif bukal tabletlerde ön formülasyon çalışmaları ve in vivo değerlendirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2008) Kepsutlu, Ali Rıza; Baykara, TamerEtkin maddelerin sistemik etkiyle bukal yoldan verilişinde; hızlı absorbsiyon, karaciğer ilk geçiş etkisinin ortadan kaldırılarak yüksek biyoyararlanım elde edilmesiyle uygulanması kolay ve ekonomiktir. Piroksikam (PX), romatizmal hastalıklarda kullanılan bir etkin madde olup günde tek doz alınması yeterlidir. Bu araştırmada; biyoadezyonu sağlayan kitozan ile hidroksipropilmetilselüloz (HPMC) polimerleri kullanılmıştırÇalışmalarımızda; günlük kullanımı 20 mg olan PX etkin maddesinin farklı oranlardaki (% 9-39) polimerlerle 8 mm lik zımba kullanılarak doğrudan basımla hazırlanan bukal tabletlerde in vitro, ex vivo, in vivo deneylerle ön stabilite çalışmaları gerçekleştirilmiştirÇözünme hızı çalışmaları palet yöntemiyle (USP düzenek II) yapılmıştır. Çözünme hızı deneylerinde 5 saat sonunda % 39 HPMC içeren bukal tabletten (F2) PX'ın çözünme hızının düşük (% 46,41 ± 3,72), eşit oranda kitozan ve HPMC (% 19,5) içeren (F5) bukal tabletten ise PX'ın çözünme hızının yüksek (% 94,94 ± 6,01) olduğu görülmüştür. %39 kitozan içeren bukal tabletten (F1) PX'ın çözünme hızının yine yüksek (% 98,89 ± 5,55) olduğu görülmüştür. Geçiş çalışmaları, yatay Franz difüzyon hücresinde gerçekleştirilmiştir. 4. saat sonunda zardan geçen etkin madde miktarının % 3,34 ile en fazla F5 formülüne ait olduğu görülmüştürEx vivo deneyler taze kesilmiş sığır bukal mukoza doku örnekleriyle gerçekleştirilmiştir. Kopma anındaki uzamanın en yüksek (6,97 mm), kopma anındaki kuvvetin en düşük (0,33 N), yani biyoadezif özelliğinin yüksek olduğu tabletin F5 kodlu bukal tablet olduğu görülmüştürIn vitro ve Ex vivo deneyler sonrasında bulunan veriler doğrultusunda anlamlı sonuçlar veren bukal tablet (F5) ile oral tabletin karşılaştırılması 8 gönüllü erkek denek üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bukal ve oral tabletlere ait AUC 0?tmax ve Cmax değerleri arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (p<0.05Ön stabilite çalışmaları 40 ± 2° C ve % 75 ± 5 bağıl nem koşullarında gerçekleştirilmiş, 1., 2. ve 3. aylara ait veriler değerlendirilmiştirSonuçta; bukal tabletlerin kullanılan polimerler sayesinde, özellikle de kitozanın; düşük toksisiteye sahip, biyouyumlu, doğal ve ekonomik olması gibi avantajlarının bulunması, kitozanın biyoadezif özelliğinin HPMC' den fazla olması, sürekli salım şekillerinin oluşturulabileceği, ayrıca sistemik etki için diğer uygulama yollarına göre bukal yolun kolay ve ekonomik olduğu görülmüştür.AbstractThe buccal for drug administration has been associated with numerous advantages including rapid absorption, avoidance of hepatic `first-pass? effect, high bioavailability easy application and economic considerations. Piroxicam (PX) is used for the treatment of rheumatic diseases, and offers the convenience of once daily administration. Hydroxypropylmethyl cellulose (HPMC) and chitosan were used in combination to establish bioadhesive property of tabletsThe tablets, 8 mm diameter, were prepared by direct compression with single flat faced punch. Piroxicam of daily dosage of 20 mg at different proportions (9-39%) and polymers the prepared tablets were investigated with in vitro, ex vivo and in vivo experiments and preliminary stability testing studiesDissolution studies were conducted in a USP Apparatus II (paddle method). Dissolution of PX in high concentration of HPMC (F2-39 %) was slower (46.41 ± 3.72 %) compared to the tablets containing HPMC and chitosan with equal amount (F5-19.5 %) (p ? 0.05) at the end of 5 hours. Also the formulation containing high content of chitosan (39 %; F1) presented high dissolution of PX (98,89 ± 5,55 %). Permeation studies were carried out with horizontal Franz type diffusion cells. At the end of 4 hours F5 coded formulation gave the maximum drug release and steady state flux values as 3,34 % and 0,201 mg / cm2.hours respectivelyEx vivo studies were carried out with on freshly excised cattle buccal mucosa. F5 coded formulation exhibited minumum force (0,33 N) with maximum stretching (6,97 mm) at the detachment point compared to other formulations, accordingly the highest bioadhesivenessAfter the in vitro and ex vivo experiments F5 coded formulation was selected as an ideal formulation according to its dissolution, permeation and bioadhesive properties. In vivo experiments were carried out on 8 male volunteer and buccal and oral administration of PX was evaluated. The AUC 0?tmax and Cmax values of oral tablet was found significantly higher (p ? 0,05) than buccal onesStability studies were carried out under the conditions of 40 ± 2 ? C and 75 ± 5 % relative humidity. Evaluations were made at the end of 1, 2 and 3 monthsIn conclusion buccal drug administration is easy and economic and can be considered as an alternative to systemic drug delivery. Chitosan with its excellent properties such as low toxic potential, biocompatibility, natural structure, economic cost and better bioadhesive property than HPMC is an ideal polymer and can be used for developing extended release buccal tabletsItem Studies on release of ketorolac tromethamin and indomethacin from ophthalmic hydrogel inserts(2006) Karataş, Ayşegül; Baykara, TamerHydrogels are hydrophilic, three-dimensional networks which are able to imbibe large amounts of water or biolojical fluids, and thus resemble to a large extent biological tissue. The well-tolerated safety and biocompatability of Poly (2 – hydroxyethly methacrylate) and poly (2 -hydroxypropyl methacrylate ) hydrogels especially are evident in their use as contact lens and drug release system. In this study, inserts of water-soluble Ketorolac tromethamin (KT) and water- insoluble indomethacin (IND) were prepared using hydrogels such as Poly (butyl methacrylate) (pBMA), Poly (2-hydroxyethyl methacrylate) (pHEMA), and poly (2-hydroxypropyl methacrylate) (pHPMA), and a plasticizer such as Polyethylene glycol 300 (PEG) by film casting method. Swelling properties of these inserts was determined and they were irradiated with an absorbed dose of 1.2 Mrad by means of a Co- 60 source. The effects of these parameters on the drug release were examined. The mechanism of drug release was identified by means of the semi-empirical equation developed by Korsmeyer and Peppas. Swelling of the hydrogels and release of drugs from the hydrogels increased with size of side chain, hydroxyl groups on the side chain of the acrylate and using PEG 300 in the formulation, which increase hydrophilicity. Water–soluble KT showed higher release than water–insoluble IND. It was also observed no effect of irradiation dose on the release of drugs from the inserts. Release of KT mainly fit to the Fickian diffusion mechanism, whereas drug release of IND mainly showed the non-Fickian release mechanism according to their n exponent values. Hidrojeller suyu ya da biyolojik sıviları büyük miktarlarda içen ve böylece büyük çapta biyolojik dokuya benzeyen hidrofilik ve üç boyutlu ağlardır. Özellikle poli(2-hidroksietil metakrilat) ve poli(2- hidroksipropil metakrilat) hidrojellerinin iyi-tolere edilme emniyeti ve biyogeçimliliği onların kontak lens ve etkin madde salım sistemi olarak kullanımının bir kanıtıdır. Bu çalışmada, suda çözünen ketorolak trometamin’in (KT) ve suda çözünmeyen indometazin’in (İND) poli (bütilmetakrilat) (pBMA), poli(2- hidroksietil metakrilat) (pHEMA) ve poli(2-hidroksipropil metakrilat) (pHPMA) gibi hidrojeller ve plastizer olarak Polietilen glikol 300 (PEG) kullanılarak film hazırlama yöntemiyle insertleri hazırlanmıştır. Bu insertlerin şişme özellikleri tayin edilmiştir ve insetler Co-60 kullanılarak 1.2 Mrad doz ile ışınlanmıştır. Etkin madde salımı üzerinde bu parametrelerin etkisi incelenmiştir. Etkin madde salım mekanizması Korsmeyer ve Peppas tarafından geliştirilen yarı-emprik salım mekanızmasıyla tanımlanmıştır. Hidrojellerin şişmesi ve hidrojellerden etkin maddelerin salımı yan zincir büyüklüğü ile, akrilatın yan zinciri üzerinde hidroksil gruplarının yeralmasıyla ve formüllerde PEG 300’ün kullanılmasıyla hidrofilisitenin artmasından dolayı artmıştır. Suda çözünür KT ile suda çözünmeyen İND’den daha fazla salım görülmüştür. İnsertlerden etkin maddelerin salımı üzerinde sterilizasyon dozunun bir etkisinin olmadığı da gözlenmiştir. KT’nin salımı başlıca Fick difüzyon mekanizmasına uyum gösterirken, İND’in salımı onların n eksponent değerlerine göre başlıca Fick difüzyon mekanizmasına uymayam salım göstermiştir.Item Sürekli etkili implant sistemlerin veteriner alandaki uygulamaları(2006) Alğın, Evren; Baykara, Tamerİmplant sistemler vücut içine, deri altına veya kas içine yerleştirilen uzun süreli etkin madde salımı ile lokal veya sistemik etki sağlayan dozaj şekilleridir. Veteriner tıp alanında, uzun süreli etki veya tedavi istenen uygulamalarda, parenteral sistemler son yıllarda ise özellikle implant sistemler önem kazanmıştır. Bu derlemede vajinal, deri altı veya kas içine uygulanan sünger, katı, mikropartiküler veya enjektabl implant sistemler, üreme kontrolü, ektoparazit kontrolü, aşılama, büyümenin desteklenmesi ve diğer uygulama alanlarında yapılan çalışmalar ve ticari ürünler açısından ele alınmıştır. Implant systems such a dosage form which are embeded into body, subcutaneous site or muscle to provide local or systemic therapeutic effect by releasing drug in a sustained manner. In the field of veterinary medicine, parenteral systems especially implant systems have gain importance, in the last decade, in long term effect or therapy applications. In this review rubber, solid, microparticular or injectable implant systems applying via vaginal, subcutaneous or intramuscular route highlighted by investigations and commercial products in terms of reproduction control, ectoparasite control, vaccination, growth promotion and other application fields.Item Vajinal uygulamaya yönelik olarak Lactobacillus gasseri suşları içeren mukoadezif tabletlerin hazırlanması, teknolojik ve biyolojik açıdan değerlendirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2008) Kayserioğlu, Bahar; Baykara, TamerBu çalışmada Türk kadınlarının vajinal floralarından izole edilmiş, probiyotik özellikleri kanıtlanmış, düşük ve yüksek EPS üretimi kapasitesine sahip Lactobacillus gasseri (L. gasseri H14 ve L. gasseri H15) suşlarını içeren vajinal tablet formülasyonlarının hazırlanması planlanmıştır. Laktobasilleri içeren dozaj formları, vajinal ortamda uzun süre kalarak mikroorganizmaların vajinal epitelyumda kolonizasyonunu sağlamak amacıyla mukoadezif polimerler kullanılarak hazırlanmıştır. Mikroorganizmaların canlılığını sürdürmek ve tabletlerin hazırlanmasındaki aşamaların (karıştırma, yüksek basınç gibi) canlı hücreler üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak amacıyla bakteriler liyofilize edilmiştir. Liyofilize toz, farklı mukoadezif polimerleri (poliakrilik asit, sodyum aljinat, hidroksipropilmetil selüloz) içeren formülasyonlara ilave edilerek doğrudan basım yöntemi ile tablet haline getirilmiştir. Tabletlerin mukoadezif özellikleri, pH 6,0 fosfat tamponunda şişme, dağılma ve domuz mide mukozasından izole edilmiş müsinin kullanıldığı adezyon çalışmaları ile belirlenmiştir. EPS üretiminin Lactobacillus gasseri suşlarının adezyon özellikleri üzerindeki etkisi HeLa hücre kültürlerine adezyon çalışmaları ile saptanmış, tabletlerde kullanılan mukoadezif polimerlerin bakterilerin epitel hücrelere adezyonu üzerindeki etkileri aynı çalışmayla incelenmiştir. Tabletlerde bakterilerin canlılık oranları koloni sayma metodu ile, tabletlerden açığa çıkış özellikleri statik yöntem kullanılarak in vitro çıkış çalışmaları ile incelenmiştir. Dozaj formlarına yüklenmek üzere liyofilizasyon sonrası canlılık ve epitel hücrelere adezyon özellikleri açısından L. gasseri H15 uygun aday olarak seçilmiştir. Hazırlanan tabletlerin mukoadezif özellikleri, şişme ve dağılma süreleri incelendiğinde kullanılan polimerler arasında HPMC, dağılma süresinin çok uzun olmaması ve diğer polimerlere göre yüksek mukoadeziflik göstermesi nedeniyle ilaç şekillerinde kullanılmaya aday polimer olarak seçilmiştir. Liyofilizasyon işleminin ve mukoadezif polimerlerin kullanıldığı tabletlerin L. gasseri H15 suşunun HeLa hücrelerine adezyonunu etkilemediği ve bakterinin bu yöntem ile adezyon özelliklerini kaybetmeden dozaj şekli haline getirilebileceği sonucuna varılmıştır. AbstractIn this study, it is planned that vaginal tablets containing Lactobacillus gasseri isolates (L. gasseri H14 and L. gasseri H15) with low and high EPSs production levels isolated from Turkish women vaginal flora are prepared. Pharmaceutical dosage forms containing lactobacilli were prepared using mucoadhesive polymers in order to keep the microorganisms in the vaginal epithelium for a long period of time and colonize properly. Bacterial suspensions were lyophilized for increasing the time of viability of the microorganisms and decreasing the negative effects of the tabletting process steps (mixing, high pressure e.g.) on the microorganisms. Lyophilized bacteria were tabletted using different mucoadhesive polymers such as polyacrylic acid, sodium alginate, hydroxypropylmethyl cellulose by direct compression technique. Mucoadhesive properties of tablets were determined by the swelling and disintegration studies in pH 6,0 phosphate buffer and the adhesion studies were made using mucin isolated from porcine stomach. The effects of the EPSs levels produced by the bacteria on the adhesion capacity of the strains of lactobacilli to HeLa cells were determined by the adherence assays and the effect of the different mucoadhesive polymers on the adhesion of lactobacilli were examined by the same method. Viability of the bacteria was encountered by the colony count method, release of bacteria from tablets was examined by the static in vitro release method. L. gasseri H15 was chosen as the candidate strain to load into tablets for its high viability after lyophilization and good adhesion properties on epithelial cells. When mucoadhesive properties, swelling degree and disintegration of our tablets were investigated, HPMC was chosen as the polymer for its disintegration time which is not so long and high mucoadhesive properties among other polymers. As a result, it was concluded that lyophilization process and tablets with mucoadhesive polymers did not effect adhesion of L.gasseri H15 strain to the HeLa cells and dosage form of the bacteria could be prepared with this method without losing adhesion properties of the bacteria.Item Zidovudinin transdermal uygulanmasında geçiş arttırma çalışmaları(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2007) Atılay Takmaz, Evrim; Baykara, Tamer; EczacılıkIn order to prepare formulations, polimethyl methacylate type polymers (Eudragit RL 100, RS 100) and ethyl cellulose polymers were used either alone or in combination with each other. Films were prepared by solvent evaporation method in stainless steel discs (3,6 cm in diameter). Each of the monolithic films includes 2,5 % w/w or 5 % w/w AZT and 25 % w/w dibuthyl sebacate of the dry polymer weight. HPLC and UV spectrophotometric analyses were used to determine amount of the drug in the films. Film thicknesses and diameters and in vitro and ex vivo release studies from films with franz diffusion method was performed. In vitro release study from films was studied with franz diffusion cells by using 0,22 ?m cellulose acetate membrane. The effect of polymer type on the in vitro release of zidovudine from films was performed and it was found that, the films that includes Eudragit RL 100 (%100 w/w) showed more rapid in vitro drug release among the formulations and films prepared by ethyl cellulose (%100 w/w) have the slowest in vitro drug release among the formulations. All the formulations were best fitted to Higuchi release kinetics. The effect of iontophoresis on the in vitro release of zidovudine was performed for 2 hours with 0,1 mA/cm2 and 0,5 mA/cm2 direct current by using Ag/AgCl electrodes and the results showed that the effect of iontophoresis on the release of zidovudine from the films were increased by increasing the current. In the ex vivo experiments, 5 cm2 dorsal skin of male wistar rats (250-300 weight) were used as membrane. These experiments were studied on the films coded as, AA14B (100 % Eudragit RL 100) and AA18B (Eudragit RL 100: Ethylcellulose (1:1) mixture) which were included the active substance at 5 % w/w. The passive diffusion of zidovudine from these films compared with iontophoresis application (0,1 mA/cm2 and 0,5 mA/cm2 current, DC current, Ag/AgCl electrode, 2 hours) and pre-treatment of chemical penetration enhancer (% 1 w/w and % 5 w/w DMSO solution, 2 hours). It was investigated that, the zidovudine amount transported from wistar rat skin increased by using these penetration enhancers. After 2 hours of iontophoresis application, it was found that the amount of zidovudine which transported from wistar rat skin was significantly increased by increasing the application current. Also the lag time for the study was significantly decreased. Significant difference was not found between effect of the 0,5 mA/cm2 iontophoresis and DMSO pre-treatment applications, in terms of zidovudine amount which transported to the receptor fluid. Also, no significant difference was found between the concentration effects of DMSO that applicated to wistar rat skin. The both enhancement methods were statistically have the same efficacy but the data obtained from iontophoresis application had smaller standard deviations then DMSO pre-treatment. This was the reason that we decided to enhance transdermal delivery of zidovudine by iontophoresis application in contrast with DMSO pre-treatment.