Repository logo
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    New user? Click here to register. Have you forgotten your password?
Repository logo
  • Communities & Collections
  • All of DSpace
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    New user? Click here to register. Have you forgotten your password?
  1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Şahal, Mehmet"

Now showing 1 - 13 of 13
Results Per Page
Sort Options
  • No Thumbnail Available
    Item
    Abomasum deplasmalı süt ineklerinde kan serumu, rumen sıvısı, tükürük ve idrarda biyokimyasal incelemeler
    Şahal, Mehmet
  • No Thumbnail Available
    Item
    Bilateral hydronephrosis and hydroureter in a German shpherd dog
    Şahal, Mehmet
  • No Thumbnail Available
    Item
    Bilateral hydronephrosis and hydroureter in a German shpherd dog
    (2005) Şahal, Mehmet; Hazıroğlu, Rıfkı; Özkanlar, Yunusemre; Beyaz, Latife
    A six month-old German shepherd dog was referred to clinic with complaints of urinary incontinence, polidipsia, polyuria, apathy, anorexia and continuous weakness. Abdominal pain, leucocytosis, slight anemia, mild elevation in serum urea and elevation in creatinin were detected. Extremely dilated renal pelvis and grossly thinned renal parenchyma were detected on ultrasonography and intravenous pyelography. Following the conformation of the diagnosis by the exploratory laparatomy, performed for diagnosis, the dog was euthanased with the owner's request because of advanced bilateral hydronephrosis and hydroureter. At necropsy, bilateral hydronephrosis and hydroureter with stenosis in both ureters were observed. On the histopathological examination, there were tubuler dilation and medullar fibrosis in both kidneys. In the stenotic areas of ureters; transitional cell hyperplasia, collagen bundles and haemorrhagic areas were observed. In this case, bilateral hydronephrosis and hydroureter were considered to be developed congenitally. Bu olgunun materyalini idrar kaçırma, poliüri, polidipsi, apati, anoreksi ve ilerleyen zayıflık şikayetleri ile kliniğe getirilen 6 aylık bir Alman kurt köpeği oluşturdu. Olguda abdominal ağrı, lökositozis, hafif anemi, serum üre ve kreatinin değerlerinde artış belirlendi. Ultrasonografide ve intravenöz pyelografide, aşırı derecede dilate olmuş pelvis renalis ve renal paranşimde incelme tespit edildi. Tanı amaçlı olarak yapılan deneysel laparatomide ileri derece bilateral hidronefroz ve hidroureter tanısı konuldu ve köpek sahibinin isteği üzerine ötenazi uygulandı. Nekropside, bilateral hidronefroz ve hidroüreter ile birlikte her iki üreterde stenoz gözlendi. Histopatolojide, her iki böbrekte tubuler dilatasyon ve medullar fibrozis vardı. Üreterlerin stenotik alanlarında, transitional hücre hiperplazisi, kollajen bundle’ler ve hemorajik alanlar gözlendi. Bu olguda, bilateral hidronefroz ve hidroüreterin doğmasal olarak geliştiği düşünüldü.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Cryptosporidium parvum ile deneysel enfekte sıçanlarda oral heparin uygulamasının terapötik etkinliğinin lasalosid sodyum ve halofuginon laktat ile karşılaştırmalı değerlendirilmesi
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2021) Şenel, Yasin; Şahal, Mehmet; İç Hastalıkları
    Cryptosporidium parvum kaynaklı kriptosporidiyoz tüm dünyada yeni doğan buzağıların en önemli enteropatojenlerinden biri olarak görülmektedir. Bugüne kadar kriptosporidiyoz ile ilgili sayısız deneysel ve klinik çalışma yapılmış olmasına karşın hastalığın önlenmesi ve tedavi konusunda mutlak bir başarı sağlanamamıştır. Tedavide, bu zamana kadar kullanılan ilaçların parazitin gelişimi ve ookist atılımı üzerine sınırlı etkisinin olması, eradikasyon sağlayamaması, ve toksisite gibi yan etkilerinin olması; yeni, etkili antikriptosporidiyal ilaç ihtiyacı doğurmaktadır. Bu çalışmada her bir grupta 7 deneğin olduğu 7 grup ve toplamda 49 sıçana deneysel enfeksiyon oluşturma maksadıyla saflaştırılmış C. parvum ookistleri inoküle edilmiştir. Heparin, koruyucu olarak inokülasyon öncesi tek doz, tedavi amacıyla ise enfeksiyonu takiben 3 farklı dozda ardarda 3 gün (7,5 mg/kg, 15 mg/kg, 22,5 mg/kg) oral uygulanmıştır. Heparinin enfeksiyonu önlemedeki etkisi, dışkı ile ookist atılımı, biyokimyasal ve hematolojik parametreler incelenmiş; kontrol grubu, halofuginon laktat ve lasalosid sodyum tedavi grupları ile karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. Bu çalışma daha önce in vitro ortamda paraziter invazyonu inhibe ettiği ortaya konmuş olan heparinin C. parvum invazyonuna etkisini in vivo değerlendirmeye yönelik ilk çalışmadır. 3 günlük tedavi süresinin sonunda 15 mg/kg dozda oral heparin sodyum, (P=0,001) halofuginon laktat (P=0,005) ve lasalosid sodyum (P=0,001) gruplarında dışkı ile atılan ookist sayısının azalmasının istatistiksel açıdan önemli olduğu bulunmuş, oral heparin uygulamasının deneysel kriptosporidiyozda terapötik etkinliğinin olduğu, 15 mg/kg dozda profilaktik amaçlı kullanılan oral heparin sodyumun deneysel enfeksiyonun oluşumuna engel olarak profilakside de etkili olduğu ilk defa ortaya konulmuş, oral heparin uygulamasının koagulasyon parametreleri, üre ve kreatinin değerleri ile karaciğer enzimleri üzerinde istatistiksel olarak anlamlı fark oluşturacak bir hasara neden olmadığı değerlendirilmiştir. Kriptosporidiyoz profilaksi ve tedavisinde, oral heparinin önemli bir alternatif ilaç olarak değerlendirilebileceği, çalışmanın bu alanda yeni çalışmaların yapılmasına ışık tutacağı kanaatine varılmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Köpeklerde Escherichia coli ve Proteus mirabilis ile oluşturulan aşağı üriner sistem enfeksiyonu ve vezikoüreteral refluksla ilişkisi
    (2005) Özkanlar, Yunusemre; Şahal, Mehmet; Kibar, Murat; Sibel, Özkök
    : Bu çalışmada 14 köpek kullanıldı. Köpekler iki gruba ayrıldı. Salisilik asit’in etil alkoldeki % 0.1’lik solüsyonu ile idrar keseleri irrite edildikten sonra, I. grup Escherichia coli, II. grup Proteus mirabilis ile mililitrede 108 mikroorganizma bulunan solüsyon kullanılarak idrar keseleri enfekte edildi. Her iki gruptaki köpeklerde üriner sistem enfeksiyonu oluşturulmadan önce, enfeksiyon oluşturulduktan sonra 7. gün ve sağaltım tamamlandıktan sonra meydana gelen klinik, laboratuar, hematolojik, biyokimyasal, radyolojik, ultrasonografik, mikrobiyolojik, patolojik bulgular incelendi. Vezikoüreteral refluks (VUR) oluşan birer erkek köpek sağaltılmayarak araştırmanın 14. günü ötenazi edilip nekropsileri yapıldı. Retrograd üretrasistografi sonuçlarına göre, Escherichia coli ile enfekte edilen 7 köpekten 3’ünde (% 42.9), Proteus mirabilis ile enfekte edilen 7 köpekten 4’ünde (% 57.1) VUR oluştu. VUR oluşan köpeklerde yukarı üriner sistem enfeksiyonuna ait bulguların varlığı tespit edildi. Sağaltımdan sonra, bir köpek hariç diğerlerinde VUR’un ortadan kalktığı belirlendi. Sonuç olarak, köpeklerde aşağı üriner sistem enfeksiyonunda mikroorganizmanın türü, enfeksiyonun süresi ve şiddetine bağlı olarak 2. derece sekonder VUR gelişebileceği, radyografik yöntemle VUR’un tanısının konulabileceği ve etkin medikal sağaltımla hastalığın büyük oranda düzeltilebileceği (% 80) tespit edildi. Fourteen dogs were used in this study. The dogs were divided into two groups. Urinary bladders were infected by an inoculum in concentration of 108 colony-forming units (cfu) contained Proteus mirabilis for group I and Escherichia coli for group II, after irritating all bladders by 0.1 % salicylic acid in ethanol. Clinical, laboratory, hematological, biochemical, radiological, ultrasonographical, microbiological and pathological findings were obtained in both groups before the urinary tract infection, on 7th day of the urinary tract infection and after the treatment. The two male dogs with vesicoureteral reflux were euthanized on 14th day of the investigation and necropsies were performed. According to the findings of retrograde uretrocystography, vesicoureteral reflux detected in three out of seven dogs (42.9 %) on the Escherichia coli group and four out of seven dogs (57.1 %) on the Proteus mirabilis group. The findings of upper urinary tract infection were detected in the dogs with VUR. After the treatment, VUR was cured in all of the dogs except for one dog. Finally, second degree secondary VUR was induced according to microorganism, time and severity of the infection in the dogs with lower urinary tract infection. VUR may be diagnosed by radiography and cured (80 %) with the effective medical treatment.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Köpeklerde hipertansiyon ve antihipertansif olarak enalapril maleate'ın etkinliği
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2006) Gazyagcı, Serkal; Şahal, Mehmet
    Bu çalışmada Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı kliniğine getirilen değişik kilo ve yaşlarda, farklı ırk ve cinsiyette 20 hipertansiyonlu köpek deneme grubunu, farklı yaş, ırk ve kilo özelliğinde, her iki cinsiyetten sağlıklı 20 köpek ise kontrol grubunu oluşturdu Araştırmada toplam 40 köpek kullanıldı. Çalışmada deneme ve kontrol grubunu oluşturan köpeklerin 0. ve 14. günlerde olmak üzere ikikez klinik kontrolleri, kan basınçları değerleri, hematolojik ve serum biyokimyası muayeneleri yapıldı. Köpeklerin kan basınçları değerleri (SAB, OAB ve DAB) veteriner alanda kullanım için uygunluk sertifikası bulunan (memoprint®) cihazın manşonlarıyla osilometrik metot ölçüm tekniğine göre yapıldı. Deneme grubunu oluşturan köpeklere antihipertansif olarak günde bir kez ağızdan 0,5mg/kg dozda enalapril maleate verildi. Kontrol grubuna ise plasebo etkili tuzlu su içirildi. Hemogram için alınan örneklerden; RBC, WBC, Hb ve PCV değerleri, serum biyokimyası kontrolleri için alınan örneklerden; üre, glukoz, albumin, kreatinin, LDH, kolesterol, trigliserid, AST, ALT, GGT, ALP, Na+, K+ düzeyleri belirlendi. Kontrol grubunu oluşturan köpeklerin fiziksel muayanelerinde hipertansiyonu gösteren belirgin bir bulguya rastlanılmadı. Çalışmanın ilk günü yapılan ölçümlerde hipertansiyon belirlenen ve deneme grubunu oluşturan tüm köpeklerin kan basıncı değerlerinin kontrol grubunu oluşturan köpeklerin kan basıncı değerlerinden oldukça yüksek olduğu görüldü. İlaç uygulamasının 14. gününde ise; deneme grubunu oluşturan bütün köpeklerin SAB, DAB ve OAB değerlerinin, kontrol grubunu oluşturan köpeklerin kan basıncı değerlerine yakın olduğu ve fizyolojik değerler arasında olduğu belirlendi. Köpeklerde enalapril maleate kullanımının kan tablosu ve kan serumu düzeylerinde önemli değişmeler oluşturmadığı kaydedildi. Sonuç olarak bu çalışmada; hipertansiyonlu köpeklerin tedavisinde bir ACE inhibitörü olan enalapril maleate’ın 14 gün süreyle etkili bir şekilde kullanılabileceği, kan basınçlarının normal seviyede devam etmesi için hergün oral yolla 0,5mg/kg dozunda güvenle kullanılabileceği kanısına varıldı.AbstractIn the present study, 20 dogs with hypertension, referred to the University of Ankara, faculty of veterinary, department of Internal medicine from various breeds and both sexes and various weights and ages, constituted the experimental group and 20 health dogs with similar age, breed and weight constituted the control group. A total of 40 dogs were enrolled. In the study clinical examination, blood tension values, haematological and serum biochemical values were evaluated by two times on days 0. and 14th in trial and control group dogs. Blood tension values (SAP, DAP and MAP) were evaluated by the cuff of the tension device (memoprint®) for usage in veterinary field by oscillometric method. Enalapril malete was administrated at a dosage of 0,5 mg/kg once daily per orally, as antihypertensive for dogs in trial group. Control group dogs received isotonic as placebo. RBC, WBC, Hb and PCV values in samples withdrawn for hemogram; urea, glucose, albumine, creatinine, LDH, cholesterol, triglyceride, AST ALT, GGT, ALP, Na+ and K+ levels in samples withdrawn for serum biochemical controls were evaluated. At physical examination of the dogs in trial group; no clinical sign resembling hypertension was evaluated. At first day of the examination all of dogs constituting the trial group with hypertension were detected to have markedly elevated blood pressure values in contrast to the control group. On the 14thday of the drug administration. SAP, DAP and MAP values of all the dogs constituting the trial group were detected to the closer and between physiological ranges to the blood pressure values in dogs in control groups. By the usage of enalapril maleate, no significant changes on blood counts and serum biochemistrylevels were detected. As a result in the present study; it is concluded that in dogs with hypertension, Enalapril maleate, an ACE inhibitor, could be used effectively during 14 days and could be used at a dosage of 0,5 mg/kg safely for maintaining the blood pressure in normal ranges.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Köpeklerde kalp hastalıklarında holter monitorizasyon tekniği ile aritmilerin tanısı ve sınıflandırılması
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2013) Çolakoğlu, Ekrem Çağatay; Şahal, Mehmet
    Bu çalışmada edinsel ya da konjenital, semptomatik ve asemptomatik kalp hastalığı bulunan köpeklerde aritmilerin uzun dönem Holter kaydı ile teşhisleri gerçekleştirildi. Araştırmada, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Kliniği'ne getirilen farklı ırk, yaş ve cinsiyette 22' si erkek 8' i dişi toplam 30 köpek değerlendirildi. Aritmili tüm hastaların; klinik muayene, tam kan ve serum biyokimyasal anazlileri, toraks radyografi,ekokardiyografileri, klinik elektrokardiyografi ve uzun dönem Holter kayıtları gerçekleştirildi. Holter kaydı ile teşhisi yapılan aritmiler; supraventriküler, ventriküler aritmiler ve bradiaritmiler temelinde sınıflandırılarak ayrıntılı olarak değerlendirildi. Araştırmaya dahil olan aritmili 30 köpekte tüm değerlendirmeler sonucunda, aritmili hastaların % 90' ında edinsel, % 10' sında ise konjenital kalp hastalıkları teşhis edildi. Klinik semptom gösteren hastalarda en sık şikayet egzersiz intolerans (% 100), öksürük ve dispme (% 88,9) olarak belirlendi. Holter kaydı ile belirlenen kalp atım sayıları klinik grubu köpeklerde(106,67±7,67) preklinik grup ile (87,9±3,63) karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p<0.05).Köpeklerin kendi yaşam alanlarında, günlük aktivitelerini gerçekleştirirken alınan Holter kayıtlarında, ritm bozukluğu çeşidi klinik elektrokardiyografik kayda göre daha fazla bulundu(EKG'de 18 köpekte, Holter'de 29 köpekte aritmi teşhis edildi). Klinik elektrokardiyografi ile teşhis edilememiş supraventriküler erken vuru, supraventriküler taşikardi, ventriküler erken vuru ve ventriküler taşikardi gibi ritim bozuklukları uzun dönem Holter monitörizasyon ile belirlendi.Kangal köpeklerine ait uzun dönem Holter Kayıtları alınarak ayrıntılı aritmi analizi bu çalışma ile ilk kez gerçekleştirildi. Sonuç olarak aritmili köpeklerde, aritmilerin kardiyak kökenlerini belirlemede; detaylı klinik muayene, hematolojik analizler, radyodiagnostik ve elektrokardiyografi yanında özellikle geçici, devamlı olmayan aritmilerin teşhisinde uzun dönem Holter monitörizasyon uygulamasının gerektiği kanısına varıldı.AbstractThe aim of the current trial was to diagnosis and classification of arrhythmias detected by holter monitoring in dogs with acquired or congenital, symptomatic and asymptomatic heart disease. In this current trial, 30 dogs (22 male and 8 female in different age, sex and breeds) referred to Small Animal Clinic of Ankara University Faculty of Veterinary medicine were evaluated. The physical and cardiovascular examinations, routine laboratory works, thorax radiography, echocardiography, clinic electrocardiography and long term holter monitoring were performed in all referred dogs with arrhythmias. The arrhythmias diagnosed by Holter monitoring were classified based upon supraventricular, ventricular and bradyarrhythmias. After the diagnostic assessments of all dogs with arrhythmias;acquired heart diseasesin 90 % of dogs and congenital heart diseases in10 % of dogswere identified. The common symptom of clinic patients were identified as exercise intolerance (100 %), coughing and dyspnea (88,9 %) as well. Heart rate detected by Holter monitoring in clinic groups(106,67±7,67) were significantly higher compared by pre-clinic groups(87,9±3,63)(p<0,05).Arrhythmias detected byHolter records in dogs living their home were also much more than electrocardiograhic records(18 dogs detected arrhythmias by ecg as well as29 dogs by Holter monitoring). Thearrhythmiasnottobe diagnosed by clinic electrocardiography such as supraventricular premature beat, supraventricular tachycardia, ventricular premature beat and ventricular tachycardia were performed by holter monitorization. Itemized analysis of arrhythmias in Kangal dogs were applied for the first time in this current trial. In conclusion, it was considered the Holter monitoring for the determination of cardiac origin of arrhythmias and diagnosis of nonpermanent, temporary arrhythmias in dogs with arrhythmogenic heart disease in addition to clinical examination, hematologic analysis, radiodiagnostic and electrocardiograpy.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Köpeklerdeki dirofilariasis olgularında kan, idrar ve abdominal sıvıda biyokimyasal değişiklikler
    Şahal, Mehmet
  • No Thumbnail Available
    Item
    Pleuritis and pneumonia associated with nocardiosis and aspergillosis in a domestic short haired cat
    (2006) Hazıroğlu, Rıfkı; Şahal, Mehmet; Tunca, Recai; Guvenc, Tolga; Duru, Sibel Y.; Ataseven, Lale
    A severe, pyogranulomatous inflammation of the pleura and pnömonia associated with Nocardia spp. and Aspergillus fumigatus was described in 9 month-old, domestic short haired male cat to the respect of clinical, microbiological and pathological aspects. Severe abdominal respiration, open-mouthed breathing, weakness, dehydration and fever 39.6 °C were observed clinically. There was yellowish brown fluid in the thoracic cavity. Thick pleura and multiple adhesions were detected at necropsy. Many necrotic and pyogranulomatous lesions were observed histologically. Erkek, kısa tüylü, 9 aylık, evcil bir kedide Nocardia spp. ve Aspergillus fumigatus tarafından oluşturulan, şiddetli pyogranülomatöz plöritis ve pnömoni olgusu klinik, patolojik ve mikrobiyolojik yönleri ile tanımlandı. Klinik olarak şiddetli abdominal solunum, ağız açık vaziyette nefes alma, güçsüzlük, dehidrasyon ve 39.6 °C ateş gözlendi. Nekropside, göğüs boşluğunda sarımtırak kahve renkli sıvı mevcuttu. Plöra kalınlaşmış ve çok sayıda adezyonlar bulunmaktaydı. Histolojik olarak nekrotik, pyogranülomatöz lezyonlar dikkati çekti.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Short Communication / Kısa Bilimsel Çalışma: Cutaneous candidiasis in two guinea pigs
    Şahal, Mehmet
  • No Thumbnail Available
    Item
    Sistemik inflamatorik yanıt sendromu ve sepsis gelişen parvovirus enfeksiyonlu yavru köpeklerde TNF-Alfa ve HMGB-1 düzeylerinin prognostik önemi
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Arun, Şule Düzlü; Şahal, Mehmet; İç Hastalıkları
    Kanin Parvovirus (CPV) yavru köpekleri etkileyen şiddetli hemorajik enteritis ve ölüme neden olan viral bir hastalıktır. CPV enfeksiyonu bulunan köpeklerde sepsis mortaliteyi yükseltmektedir. Yapılan bu çalışmada amaç; sistemik inflamatorik yanıt sendromu 'Systemic Inflammatory Response Syndrome (SIRS) ve sepsis gelişen hastalarda yangı mediyatörlerinin ne zaman ve ne oranda salındığını saptayarak prognostik duruma etkisinin belirlenmesidir. Çalışma Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı'nda gerçekleştirildi. Çalışmaya çeşitli ırk ve cinsiyette, 4- 16 haftalık yaşta 35 hasta yavru köpek (Grup A) ve 15 sağlıklı yavru köpek (Grup B) dahil edilmiştir. Semptomatik tedavi süresince hasta yavru köpeklerin 19'unun iyileştiği, 16'sının ise öldüğü belirlendi. Grup A'da ki hayvanlarda 0., 3., 6., 12., 24., 36. ve 48. saatlerde alınan kan örnek analizlerinde kanin Tümör nekroz faktör alfa (TNF-alfa) ve kanin High mobility group B1 (HMGB-1) ve SIRS kriterleri (beden ısısı (ºC), nabız ve solunum frekansları (dk), band nötrofil sayımı (%) ve total hemogram değerleri) tedavi süresince hergün kontrol edildi. Grup A'da ki köpeklerde yapılan sekans analizinde sadece tek bir köpekte bakteriyolojik üreme gözlendi. Hasta sahibinden alınan bilgilere göre herhangi bir şikayeti bulunmayan ve aşı için kliniğe getirilen Grup B'de ki köpeklerden bir kez olmak üzere kan alınarak total hemogram değerleri, kanin TNF-alfa ve kanin HMGB-1 değerleri değerlendirildi. Grup B'deki hayvanların muayeneye getirildikleri gün band nötrofil (%) sayıları, beden ısıları (°C), nabız ve solunum frekansları (frekans/dakika) ile parazitolojik ve diğer fiziksel muayeneleri (kapiller dolum zamanı, mukozaların kontrolü gibi) yapıldı. Alınan örneklerde kanin TNF-alfa ve kanin HMGB-1 Enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA) araştırma test kitleri ile değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, Grup A'da ki köpeklerde, Grup B'de ki köpeklere göre daha yüksek oranda kanin TNF-alfa ve kanin HMGB-1 saptanmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Sistemik İnflamatorik Yanıt Sendromu ve Sepsis Gelişen Parvovirus Enfeksiyonlu Yavru Köpeklerde TNF-alfa ve HMGB-1 Düzeylerinin Prognostik Önemi
    (Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri, 2017) Şahal, Mehmet; Veteriner Fakültesi; Arun,Şule Düzgün
    Kanin Parvovirus (CPV) yavru köpekleri etkileyen şiddetli hemorajik enteritis ve ölüme neden olan viral bir hastalıktır. CPV enfeksiyonu bulunan köpeklerde sepsis mortaliteyi yükseltmektedir. Yapılan bu çalışmada amaç; sistemik inflamatorik yanıt sendromu ‘Systemic Inflammatory Response Syndrome (SIRS) ve sepsis gelişen hastalarda yangı mediyatörlerinin ne zaman ve ne oranda salındığını saptayarak prognostik duruma etkisinin belirlenmesidir. Çalışma Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda gerçekleştirildi. Çalışmaya çeşitli ırk ve cinsiyette, 4- 16 haftalık yaşta 35 hasta yavru köpek (Grup A) ve 15 sağlıklı yavru köpek (Grup B) dahil edilmiştir. Semptomatik tedavi süresince hasta yavru köpeklerin 19’unun iyileştiği, 16’sının ise öldüğü belirlendi. Grup A’da ki hayvanlarda 0., 3., 6., 12., 24., 36. ve 48. saatlerde alınan kan örnek analizlerinde kanin Tümör nekroz faktör alfa (TNF-alfa) ve kanin High mobility group B1 (HMGB-1) ve SIRS kriterleri (beden ısısı (ºC), nabız ve solunum frekansları (dk), band nötrofil sayımı (%) ve total hemogram değerleri) tedavi süresince hergün kontrol edildi. Grup A’da ki köpeklerde yapılan sekans analizinde sadece tek bir köpekte bakteriyolojik üreme gözlendi. Hasta sahibinden alınan bilgilere göre herhangi bir şikayeti bulunmayan ve aşı için kliniğe getirilen Grup B’de ki köpeklerden bir kez olmak üzere kan alınarak total hemogram değerleri, kanin TNF-alfa ve kanin HMGB-1 değerleri değerlendirildi. Grup B’deki hayvanların muayeneye getirildikleri gün band nötrofil (%) sayıları, beden ısıları (°C), nabız ve solunum frekansları (frekans /dakika) ile parazitolojik ve diğer fiziksel muayeneleri (kapiller dolum zamanı, mukozaların kontrolü gibi) yapıldı. Alınan örneklerde kanin TNF-alfa ve kanin HMGB-1 Enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA) araştırma test kitleri ile değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, Grup A’da ki köpeklerde, Grup B’de ki köpeklere göre daha yüksek oranda kanin TNF-alfa ve kanin HMGB-1 saptanmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Yenidoğan buzağılarda ishalin kortizol salınımı üzerine etkisi ve klinik önemi
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2003) Alpay, Metin Koray; Şahal, Mehmet; Tıp
    The Effect and Clinical Importance of Diarrhea to Cortisol Secretion in Neonatal Calves In this study a total of 30 calves were used. First group consisted of totally 14 animals that were apparently healthy 7 female and 7 male calves. Second group consisted of 8 female and 8 male diarrheic calves that were presented to our clinics. The calves in the second group were evaluated before therapy (BT) and after therapy (AT). In healthy and sick calves blood WBC, RBC, Hb, Hct, MCV, MCH, blood glucose level, creatinin, total protein, albumin, globulin, A/G, Na, K, CI and basal Cortisol levels were detected and clinical importance were evaluated by detecting the changes caused by diarrhea. For the first blood samples that were taken from the diarrhoeic calves presented to the clinic; WBC (12,84 103/mm3), RBC (7,86 106/mm3), Hb (10,26 g/dl), Hct (%36,42), glucose (82,44 mg/dl), BUN (39,50 mg/dl), creatinin (2,21 mg/dl), total protein (6,08 g/dl) and K (5,26 mEq/dL) values were founded as increased MCH (15,05 pg), CI (92,62 mEq/dl) values were found as decreased and MCV (44,67 fL), and Na (140,87 mEq/dl) values were found to be doused with in the physiological ranges. Mean plasma Cortisol level in the diarrhoeic calves (1,69 ng/dl) was found as significantly high with respect to healthy consisting the calves in the control group (0,09 Mg/dl). Within ttie end of medical terapy, consisting intravenous sodium bicarbonate and isotonic sodium chloride solutions and per oral fluid terapy according to the clinical signs and dehihydration degrees of the diarrhoeic calves, blood levels mostly reaced to the physiolgical ranges. After terapy Cortisol concerfration in recovered51 calves (0,54±0,09 yg/dl) was found to be increased in respect to the calves that never devoloped illness (0#09±0,02 fig/dl). As a result it was suggested that some systemic and metabolic changes might be developed as a ersult of disordered hemoconcentration and homeostasis induced by diarrhoea, because of high Cortisol concentration in calves have positive effects on metabolic conditions of the organism such as Ig absorbtion and keeping glucose in high concentrations besides have immunosupressive effects after terapy recovering manegement conditions within reducing of the stress factors could be necesarry. Clinical signs and dehydration degrees were detected so that blood levels were reached to the physiological levels as a result of parenteral and oral fluid therapy with and medical therapy. KEY WORDS: Diarrhea, Neonatal, Calves, Cortisol

DSpace software copyright © 2002-2025 LYRASIS

  • Cookie settings
  • Privacy policy
  • End User Agreement
  • Send Feedback