Cilt:41 Sayı:72 (2022)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:41 Sayı:72 (2022) by Author "Tarih"
Now showing 1 - 4 of 4
Results Per Page
Sort Options
Item 911 VE 944 RUS- BİZANS TİCARET ANLAŞMALARI (GEÇMİŞ YILLARIN HİKÂYESİ KRONİĞİ’NE GÖRE ‘PVL’)(Ankara Üniversitesi, 2022) Dikmen, Emine; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi750’lerde batı ve doğu yönlü gelişen İskandinav saldırıları, İsveçlileri (Ruslar) kadim Rus topraklarına yöneltmişti. Savaşçılığın yanı sıra epeyce hünerli tüccarlar olan İskandinavlar, bu yöndeki maharetlerini göstermek maksadıyla nehir yollarını sıkılıkla kullanmaya başlamışlardı. Ticaretin İtil (Volga) Nehri vasıtasıyla Hazar ve Arap topraklarına ulaşıyor olması, bu yöndeki istekleri daha da arttırmıştı. Ancak bir süre sonra İskandinavların, Doğu Slav boylarını hâkimiyetleri altında toplayarak teşkilatlı biçimde hareket etmeleri, en büyük kazancı ticaretten elde eden Hazarları tedirgin etmişti. Sert önlemlere başvuran Hazarlar sebebiyle rahatça hareket edemeyen Ruslar, Dinyeper (Özi) rotasını kullanmaya başlayarak dönemin en gözde ticaret merkezi olan Konstantinopolis ile doğrudan iletişime geçmişlerdi. Bu yeni ticaret arterinde münasebetlerin sıklaşması, kaçınılmaz olarak siyasi mücadeleleri de beraberinde getirmiş, Rusların Bizans’a saldırmaları neticesinde ilki 912 sonraki 945 senesinde akdedilen iki barış-ticari anlaşması tarihte yerini almıştı. Bu çalışmada her iki anlaşmaya dair detaylar ele alınmakla birlikte, Ruslar ve Bizans açısından siyasi ve ticari önemine değinilecektir.Item DĒMOKRATIA - OLIGARKHIA: ERKEN HELLENİSTİK DÖNEM’E DEĞİN DEMOKRASİ VE OLİGARŞİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ(Ankara Üniversitesi, 2022) Güler, Türkan Banu; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSiyasal egemenliğe ilişkin temel kavramlardan olan dēmokratia (demokrasi) ve oligarkhia (oligarşi), anayasal yönetim biçimleri olarak antik Hellen siyasi coğrafyasının tarihi koşulları içinde ortaya çıkmıştır. Arkaik Dönem’in farklı polis merkezlerinde, kısmen birbirine koşut olarak ortaya çıkmalarının ardından bu iki yönetim biçimi, değişen devletlerarası dengelerin bir sonucu olarak zaman içinde büyüyen kırılmalarla birbirinden uzaklaşmaya başlamış ve nihayet Erken Hellenistik Dönem ile birlikte yeni siyasi konjonktür içinde sadece dēmokratia, polis için arzu edilen siyasal düzen olarak öne çıkmıştır. Konu edilen bu tarihi süreç, mevcut çalışmada özgün edebi ve epigrafik belgelere dayalı olarak antik Hellen siyasal dünyasının yoğunlukla devletlerarası dinamikleri ile devlet ideolojileri ekseninde ele alınmaktadır. Araştırmada uygulanan karşılaştırmalı yöntem sayesinde dēmokratia’nın hangi tarihi koşullarda oligarkhia’yı aştığını ve yaklaşık İÖ 3. yüzyılın başlarında en iyi sivil yönetim biçimi olarak kabul edilmeye başlandığını ortaya koymak amaçlanmaktadır.Item FETİHTEN SONRA KIBRIS’TA KURULAN İLK OSMANLI VAKIFLARI(Ankara Üniversitesi, 2022) Armağan, Abdüllatif; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1571’de Kıbrıs’ın fethinden sonra Osmanlıların adada kurmuş olduğu en önemli teşkilatlardan biri vakıf teşkilatı olmuştur. Osmanlı hâkimiyetine girmesi ve ardından Osmanlı idari kurumlarının tesis edilerek Kıbrıs Beylerbeyliğinin oluşturulması ve nihayet Anadolu’dan Türk-İslam ahalinin yerleştirilmesiyle Kıbrıs, klasik bir Osmanlı toprağı kimliğini kazanmış ve adada ilk vakıflar kurulmaya başlanmıştır. Fetihten hemen sonra adada Osmanlı vakıf düzeninin oluşması için her türlü ortam hazırlanmıştı. Nitekim 1572’de Sultan II. Selim tarafından ilk vakıf kurulduktan sonra adaya atanan yüksek rütbeli asker ve yöneticiler de vakıf faaliyetlerine girişmişlerdir. Kıbrıs’ta kurulan ilk Osmanlı vakıflarının en önemlileri arasında Sultan II. Selim Vakfı (1572), Kıbrıs Fatihi Lala Mustafa Paşa Vakfı (11 Mayıs 1579), Kıbrıs Beylerbeyi Kaptan-ı Derya Cafer Paşa bin Abdülmennan vakıfları (17 Ocak 1590, 2 Ağustos 1599, 4 Ocak 1602 ve 27 Mayıs 1607) ile sâbık Baf Sancakbeyi Mehmet Bey bin Ebubekir Vakfı (7 Kasım 1592) gibi vakıflar yer almaktadır. Fetihten sonra ilk planda yapılan vakıflar, Ebussuud Efendi’nin de ifade ettiği gibi, cihada katılarak şehit olanların geride kalan ailelerine, gazilere ve fethedilen yerlerin imarında sarf edilmek üzere kurulmuştur. Vakfiye ve diğer arşiv belgelerine dayanılarak hazırlanan bu çalışmada, fetihten sonra Kıbrıs’ta görev yapan Osmanlı asker ve yöneticileri tarafından adada kurulan ilk Osmanlı vakıflarına ilişkin bilgi ve değerlendirmelere yer verilmiş ve fetihten sonra adada kurulan bu vakıfların adanın imar ve iskânı ile dini, sosyo-ekonomik ve kültürel hayatına etkileri üzerinde durularak Kıbrıs’ın Türkleşmesindeki rolü ve katkılarına değinilmiştir.Item KADROCULAR VE AHMET AĞAOĞLU TARTIŞMALARI(Ankara Üniversitesi, 2022) Türkislamoğlu, Elif; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürk düşünce dünyasının önemli yayın hareketlerinden biri olarak 1932-1934 yılları arasında faaliyetlerini sürdürmüş olan Kadro dergisi yazarları ile hem Türkçülük hem de Türkiye’de liberalizmin öncü isimlerinden biri olan Ahmet Ağaoğlu arasında gazete yazıları üzerinden yapılan tartışmalar genç Cumhuriyet’in kalkınmasının hangi ilkeler etrafında olması gerektiği üzerine dikkate değer bir fikri mücadele niteliğindedir. Tartışma esas olarak Şevket Süreyya Aydemir’in 1932’de yayımlanan ve Kadro hareketine zemin teşkil eden düşüncelerinin yer aldığı İnkılâp ve Kadro (1932) kitabına ilişkin olarak Ahmet Ağaoğlu’nun Cumhuriyet gazetesinde yaptığı yorumları üzerine başlamıştır. Bu yazılara karşılık olarak yine aynı gazetede Şevket Süreyya Aydemir’in cevabi yazıları yayımlanmıştır. Sonrasında iki düşünürün yeniden cevap vermesiyle devam eden tartışmaya Yakup Kadri Karaosmanoğlu da 1933 yılı başlarında Vakit gazetesinde yazılarıyla dahil olmuştur. Bu çalışmada Ahmet Ağaoğlu ve Kadrocular arasındaki tartışmanın düşünsel yönleri üzerinde durulmaya çalışacaktır. Böylelikle Cumhuriyet’in kuruluşunun onuncu yılına doğru meydana gelen tartışma çerçevesinde Türk inkılabının nasıl yol alması gerektiği, özellikle toplumsal ve ekonomik kalkınmanın hangi ilkeler etrafında gerçekleştirilmesi konularında devrin önde gelen iki farklı düşünce odağının yaklaşımlarına ilişkin bir çıkarsama yapılması amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda önce Kadro hareketi ve Ahmet Ağaoğlu hakkında kısaca bilgi verilecek, ardından gazete yazılarına ve Kadro dergisine yansıyan tartışma metinleri ele alınacaktır.