Cilt:59 Sayı:02 (2019)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:59 Sayı:02 (2019) by Author "Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi"
Now showing 1 - 14 of 14
Results Per Page
Sort Options
Item Arkaik ve klâsik hellen toplumlarının mekâna bağlı köken ve kuruluş mitosları(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Küçüker, Sultan Deniz; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKlâsik Dönem Hellen dünyasının ayırt edici nitelikleri Atina polis'i üzerinden tespit edilse de bu kültürün çerçevesi, Arkaik Dönem Hellen siyasi coğrafyasında bulunan tüm toplumların iletişim dünyası içinde belirlenmiştir. Erken Hellen toplumlarının iletişim dünyasının en önemli ortak birikimi olarak, Homeros'a atfedilen şiirler gösterilebilir ki Hellen siyasi, sosyolojik ve mitolojik hafızasına özgü birçok unsur, nitelikleriyle birlikte ilk defa bu dizelerde kendini gösterir. Konumuz bağlamında, özellikle dizelerde belirlenen mitolojik hafıza önem arz eder. Öyle ki, Hellen toplumları açısından mitolojinin yüklendiği tarihsel rol, burada ve diğer aktarımlarda konu edilen mitolojik kahramanların ya da olayların çoğunlukla siyasal nedenlerle Arkaik ve Klâsik Dönem ozanlarınca yeniden kullanılmasına, ekler görerek yeniden biçimlendirilmesine neden olmuştur. Bu çalışmada; Arkaik ve Klâsik Hellen toplumlarının kuruluş ve köken iddiaları aşamasında yoğunlukla kullanılarak öne çıkarılan mitoslar belirlenecek, toplumların mitoloji üzerinden izlediği diplomasinin iç ve dış politikalardaki etkileri ve sonuçlarına değinilecektir. Son olarak ise, Arkaik Hellen toplumlarının hafızasında olgunlaşmaya başlayan bu geleneğin, Hellenistik Dönem'le birlikte toplumlara kimlik oluşturma ve kültürel bütünlük kurma aşamasında üstlendiği işlevsel rol özetle konu edilecektir.Item Buddhist eser cātaka'daki anlatıların hint kültürüne etkisi ve alegorik yolla görsel yansımaları(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Kökdemir, Esra; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBuddhizm'in merkezinde yer alan Buddha, yaşamı boyunca Hindistan'da bulunmuş, bu toprakları gezmiş ve öğretisini de yine ilk olarak bu kıtanın topraklarında aktarmıştır. Buddha'nın anlatmak ve öğretmek istediği bu felsefe, bu çalışmanın ana konusu olan Cātaka metni içinde geçen öykülerde yer almaktadır. Buddha, aydınlanmaya erişmeden önce bir Bodhisatta olarak yaşadığı olaylar bu eserde işlenmiştir. 547 anlatıdan oluşan bu eserde Bodhisatta'nın çeşitli formlarda bedenlendiği görülmektedir. Bu anlatılar içinde işlenen en önemli unsur ise, mesleği, kastı, dini ne olursa olsun Bodhisatta'nın her zaman yön gösterici, ahlâki değerlere önem veren ve doğruyu bilen biri olarak gösterilmesidir. Buddha hangi formda bedenlenmiş olursa olsun, öyküler Buddhist öğretiyi yaymayı amaçlamıştır. Bu nedenle Buddhizm'i yaymak bir amaç, öyküler ise bir araç niteliğindedir. Eserde anlatılan öykülerin Buddha'nın yaşamından izler taşıdığı düşünüldüğü için, Buddha'nın hayatı ele alınarak Cātaka anlatıları ile benzerlikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bunun yanı sıra, bu çalışmada bu anlatıların Hint kültürüne hem edebi açıdan hem de alegorik yolla görsel yansımaları araştırılmıştır.Item De-constructıng the ıdentıty of the other vıa legal and educatıon systems: the squatter and the don, the lıfe and adventures of joaquın murıeta and amerıcan ındıan storıes(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Gümüş, Gamze Katı; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makale, öteki olma durumları 19. yüzyıl Amerika Birleşik Devletleri'nin sömürgeci ve ırksal yasalarına maruz kalmalarından kaynaklanan Meksikalı Amerikalıları ve Yerli Amerikalıları incelemektedir. Ötekileştirilmiş bu iki grup Amerika Birleşik Devletleri'nin sömürgeci gücü tarafından yerlerinden edilen, halihazırda o bölgenin yerlisi insanlar olmasına ve bir zamanlar onlara ait topraklara olan bağları yer değiştirme ve eğitim yasaları ile koparılmasına rağmen Amerikan siyasi sistemi bahsi geçen grupların kültürel kimliğini de bozarak daha fazlasını yapmayı amaçlıyordu. Bu sistemlerin Meksikalı Amerikalıların ve Yerli Amerikalıların edebiyatlarında nasıl temsil edildiğini incelemek için Meksikalı Amerikalı ve Yerli Amerikalı kimliklerine vurgu yapan, hukuk ve eğitim odaklı benzer konular üzerinde duran üç esere bakılacaktır. María Amparo Ruiz de Burton'ın The Squatter and the Don adlı kitabı, John Rollin Ridge'in yazdığı The Life and Adventures of Joaquin Murieta ve Gertrude Bonnin'in (Zitkala-Ša) American Indian Stories adlı eseri hukuk ve eğitim sistemlerinin Meksikalı Amerikalılar ve Yerli Amerikalılar'ın edebiyattaki kimlik oluşumuna olan etkisini görmek üzere incelenecektir. Ayrıca Amerikan yasal prosedürleri Meksika-Amerika Savaşı, Guadalupe Hidalgo Anlaşması, Kızılderili Nakil Yasası ve eğitim reformu gibi olgular aracılığıyla ötekiyi parçalamayı ve beyaz halkın çıkarlarına hizmet etmeyi amaçladığından, bahsedilen bu olgular bu makalenin merkezinde yer almaktadır.Item Dijital küratörlük: kavramsal bir değerlendirme(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Özel, Nevzat; Bilgi ve Belge Yönetimi; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi“Dünya dijitalleşiyor” fenomeni günümüzde bilginin yönetsel süreçleriyle ilgili her aşamasını derinden etkilemektedir. Dijitalleşen dünyada bilgi profesyonellerinden beklenen, geleneksel mesleki işlevlerinden bilginin koruyucusu olma durumunu, dijital bilgilerin kalıcı olarak korunması ve yeniden kullanımı için de gerçekleştirmeleridir. Bu beklentiyi karşılayan uygulamalar dijital küratörlük süreçleriyle sağlanmaktadır. Yaşam döngüsü boyunca dijital verilerin muhafazasını, erişilebilir olmasını, yeniden kullanılmasını ve değerinin korunmasını sağlayan dijital küratörlük, dijital dünyanın anlamlı veri dağlarının gelecekte de yaşatılmasını öngören çabaları içermektedir. Bu çalışmanın amacı, bilimsel ya da kültürel miras ürünlerine ilişkin veri yaratma çabalarını tekrarlayan süreçlerden arındıran dijital küratörlük kavramını, temel özellikleri ve dijital bilgi yönetimi süreçleriyle olan ilgisi bağlamında değerlendirmektir. Çalışmanın, dijital küratörlük becerilerinin mesleki eğitim süreçlerine adaptasyonuna dikkat çekmesi ve konuya ilişkin literatüre katkı sağlaması beklenmektedir.Item Dünyada ve Türkiye'de işitme engellilik: zaman çizelgesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Subaşıoğlu, Fatoş; Bilgi ve Belge Yönetimi; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİşitme engelli bireyler toplumda özel bir konuma sahiptir. Bu bireyler için gerekli olan; toplumla bütünleşmelerini, toplum yaşamına uyumlarını kolaylaştıracak ve farklılıklarını giderecek olanakları sağlamaktır. Bu zaman çizelgesi, dünyada ve ülkemizde işitme engellilerin yaşamını etkileyen önemli tarihsel olayların, bireylerin, grupların, kurumların, bazı teknolojilerin kronolojik gelişim çizgisini içererek, dünyada ve Türkiye'de işitme engellilerin yaşam kalitesini iyileştirme yönünde yapılan toplumsal, kültürel, siyasi, eğitimsel ve tıbbi girişimlerin tarih içindeki gelişimine olan farkındalığı artırmayı amaçlamaktadır.Item Dürrenmatt'ın “Şüphe” adlı polisiye romanında kurgu ve üslup(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Akçit, Betül Yalçınkaya; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİlk örnekleri 19. yüzyılda görülen polisiye romanların ortaya çıkışıyla birlikte günlük hayattan gerçeklerin ve toplumsal olayların polisiye romanlarda işlendiği görülmektedir. Polisiye romanlar hızlı tüketilmeleri ve genelde yazarlarının edebî kaygı gütmeyişi gibi sebeplerle yığın edebiyatı altında değerlendirilmiştir. Böyle olsa da okurun polisiye romandaki aktif katılımı, başından sonuna içinde yer aldığı kovalamaca ve sonunda suçlunun adalete teslim edilmesi, okura belki de diğer romanlarda bulamadığı bir okuma zevki verdiğinden, polisiye romanların popülerliği 21. Yüzyılda bile devam etmektedir. Önemli bir edebiyatçı ve oyun yazarı olan Friedrich Dürrenmatt da maddi kaygılar nedeniyle polisiye roman yazmıştır. Dürrenmatt, yazdığı polisiyelerle türün şablon özelliklerinin sınırlarını aşmış ve türe yeni bir soluk getirmiştir. Polisiyelerinde kullandığı üslup da eserlerinin yığın edebiyatı altında yer alan polisiye romanlardan farklılaşmasını sağlamıştır. Bu çalışmada, Dürrenmatt'ın “Şüphe” (1951) adlı polisiye romanı iki aşamada incelenmiştir. Birinci inceleme aşamasında söz konusu roman, klâsik polisiye anlatıların kurgusal özelliklerine göre incelenmiş ve bu özelliklerle örtüşen ya da onlardan ayrılan yerleri gösterilmiştir. İkinci aşamada ise roman edebî metinlerde üslubu belirleyen unsurlara göre ele alınmıştır. Sonuçta Dürrenmatt'ın “Şüphe” adlı polisiye romanının klâsik polisiye anlatıların kurgusal özelliklerinden farklılaştığı ve taşıdığı üslup özellikleriyle yığın edebiyatı altında değerlendirilemeyeceği gösterilmeye çalışılmıştır.Item Fakirlerin Allah'ı, zenginlerin tanrısı: Orhan Pamuk romanlarında din ve maneviyat meselesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Cengiz, Kurtuluş; Sosyoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOrhan Pamuk romanlarının temel aksı olan Doğu-Batı meselesinin en önemli boyutlarından birini din oluşturmasına rağmen Pamuk'un eserlerini din meselesi etrafında analiz eden çalışmalar çok kısıtlı. Çalışmamız, Pamuk'un eserleri ile ilgili olarak pek tartışılmamış olan bu konuyu; Pamuk romanlarında din ve maneviyat meselesinin nasıl incelendiğini ve ne şekilde sorunsallaştırıldığını romanların yazılış sırasıyla teker teker analiz ederek literatüre katkıda bulunmaya hedefliyor. Pamuk, eserlerinin istisnasız hepsinde Türk modernleşme deneyiminin farklı tarihsel yönlerini incelerken, bireyin otonomisine engel oluşturabilecek hem pozitivist hem de dogmatik-dinsel tutumları eleştirel bir süzgeçten geçirmeye çalışıyor. Çalışmamız Pamuk'un katı seküler yaklaşımlara karşı dine ve maneviyata eleştirel de olsa bir alan açan, onu illa ki kötülemeyen, bir tür meşru hayat formu olarak kabul eden ama aynı zamanda onun sınırlarını ve marazlarını da dile getiren bir çerçevede yaklaştığını iddia edecektir. Pamuk'un belirli bir eleştirel sempatiyle betimlediği roman karakterlerinin bu bitmez tükenmez maneviyat arayışları, yukarıda bahsettiğimiz bu katı ikilikleri aşmak için geliştirdiği postmodern bir alternatif edebi tahayyül oluşturuyor. Nihayetinde Pamuk romanlarında ne modern bireyden vazgeçiyor, ne de ruhunu yitirmiş bir ethos'da kendi sahih varoluşunu hikâye edemeyen bir toplum anlayışını savunuyor. Bu yazı kendi tarihselliği içinde yeni evrensel yapıları ve bunlar içinde hareket edebilecek dogmatik olmayan mana arayışlarını Pamuk romanlarında ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.Item Göç araştırmaları alanında kavramsal sorunlar ve etik/politik sorumluluk(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Erbaş, Hayriye; Sosyoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiGiderek değişen türleri ile göç, günümüzde tüm dünyayı etkileyen bir olgu halini almıştır. Özellikle uluslararası göçün yaygınlığı ve kitleselliği artık ülkelerin en önemli gündem maddesi olmaya başlamış ve ülkeler arasındaki ilişkileri etkileyen politik bir alana dönüşmüştür. Önceki dönemlerden farklı olarak yalnızca azgelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere değil; kitleselleşen ve çeşitlenen hali ile azgelişmiş ülkeden azgelişmiş ülkeye yöneliş boyutu da sürece eklenmiştir. Bu dönüşümde insanların planlayarak göç etmesi değil “kaçarak” ya da “kaçmak durumunda kalarak” yaşadığı yeri terk etmek durumunda bırakılması ile birlikte gelişmiş Kuzey ülkelerinin sınırlarını yükseltmesi de etkili olmuştur. Böylesine önemli bir konuda hem evrensel bilim anlayışı ile uluslararası bilim camiasını izleme ve alana katkıda bulunma hem de göç alan bir ülkede yaşıyor olmanın verdiği sorumluluğu taşıyarak alanda araştırma yapma ve katkı sunma araştırmacılara son derece önemli etik/politik sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluğun yükünü omuzlarında taşımanın verdiği duyarlılık ile alana bakıldığında ilk dikkat çeken konu alandaki kavramsal sorunlarıdır. Bu sorun özellikle politik, bürokratik ve bazı bakımlardan akademik olarak kitlesel göçe hazırlıksız yakalanan Türkiye için daha da belirgindir. Bu durumda uluslararası göç ve göçmenlik konusu daha da hassaslaşmakta ve kavram seçiminin kendi başına bir çaba gerektirdiği ortaya çıkmaktadır. Bu çaba bilim insanı sorumluluğu ile yanlı kavramlar yerine “tarafsız” kavramların kullanılması ve yoksa “üretilmesi” anlamını taşımaktadır. Bu yazıda böylesine bir sorumluluk bilinci taşıyarak alandaki kavramsal karmaşayı örnekleme adına belli kavramlar üzerinden sorun ele alınmaya çalışılacaktır. Seçilmiş kavramlar üzerinden kavramsal sorunların nedenlerini ve kavramsal tartışmaları içeren bu çalışmada amaçlanan, göç alanında kullanılan kavramların hassaslığını göstererek farkındalık yaratabilmek ve göç konusundaki diğer kavramlar için de kullanılabilecek bir çerçeve sunabilmektir.Item Hint, Yunan, Sümer ve Türk mitolojilerinde tufan mitinin kültürel bellek açısından önemi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Akmaz, Gökhan; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMitoloji tarihi dikkatlice incelendiğinde, neredeyse bütün kültürlerde eski düzeni alaşağı edip yeni bir düzen inşa ettiren tufan felâketlerine rastlanır. Tufan ile ilgili söylencelerde tanrısal güç veya güçlerden kaynaklanan bu felâketin sebebi olarak insanın günahkârlığı gösterilir. Burada ilgili dinlerde ve mitolojilerde su arındırıcı bir metafor olarak karşımıza çıkar: Hayat verdiği gibi son derece öldürücü de olabilmesi suyun mitolojik açıdan son derece ambivalan/ikircikli durumunu ortaya koyar. Tufan mitleri, karşılaştırmalı mitoloji ve dinler tarihi açısından bakıldığında daima geçiş dönemlerinin anlatılarıdır ve atlatılmış kıyametler olarak hikâye edilirler. Bu felâketi çok az sayıda 'iyi' insanın atlatabilmesi bütün dünya mitolojilerinde yaygın bir motiftir. Bu çalışmada Hint, Yunan, Sümer ve Türk menşeli tufan anlatıları ele alınırken bir anlamda tufan mitinin mizanseni veya ana omuru ortaya konulmaya çalışılacaktır. Tufan mitinin, ilgili toplulukların travmatik birer dönemlerine işaret ettiği ve tufan sonrası nesiller için birer geriye dönük kıyamet ve dolayısıyla uyarı anlamına geldiği söylenebilir. Bu mitler, bireysel düzeyde erginlenme ile ilgiliyken toplumsal düzeyde belirli dönemler arası geçişler ile ilgilidirler. Buna göre eski düzen yıkılırken yerine yeni bir düzen inşa edilmektedir: Günahkâr ve itaatsiz insanlar yok edilirken geriye yalnızca tanrı kelamına uyan, ahlâk lı ve dindar insanlar kurtulurlar.Item Llull ve Cervantes'e göre ideal şövalye kimdir?(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Çerçioğlu, Emine Ceren; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOrtaçağda şövalyelik çoğu Batı toplumunda olduğu gibi İspanyol toplumunda da büyük önem taşımaktaydı. Hristiyanlığın koruyucusu ve savunucusu, aynı zamanda adil, cesur, erdemli ve iyi bir savaşçı olan şövalyenin özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda eserlere konu olması şaşırtıcı değildir, zira modernleşen yeni dünya düzeninde şövalye artık nostaljik bir suretten başka bir şey değildir. Llull'un 13. yüzyılda kaleme aldığı Libro de la Orden de Caballería adlı eseri şövalyeliğin esaslarını anlatmasıyla edebiyat tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Okuru, bu eserde belirtilen vasıflara sahip alışılmış şövalyeden uzaklaştıran ve hikâyesiyle hem eleştiren hem güldüren Don Quijote ise karikatürize edilmiş bir şövalyedir. Llull'un saydığı özelliklerin aksine Cervantes'in geliştirdiği şövalye figürü esasen oldukça sıradan bir yapıya sahiptir. Bu çalışmada, Llull'un şövalyelik ile ilgili tanımları ve belirttiği özellikleri ile Don Quijote üzerinden Şövalye ve Şövalye Romanları ile ilgili bilgiler sunulmakta ve bunlar örneklerle desteklenmekte ve ideal şövalyenin hangi roman kahramanı olduğu tartışılmaktadır.Item Osman Engin'in "Deutschland Allein Zu Haus" ve Hatice Akyün'ün "Einmal Hans Mit Scharfer Soße" eserlerinde kalıp yargılar(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Perk, Derya; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiYabancı kavramı genel olarak başka bir milletten olan, bilinmeyen, henüz keşfedilmeyen ve hakkında bilgi sahip olunmayan olgular için kullanılmaktadır. İnsan yabancı olduğu her şeye, onu çözümleyene kadar mesafeli bir duruş sergiler ve yabancı olanı çözümlemesi neticesinde zihninde olumlu ya da olumsuz imgeler gelişir. Bu imgeler, insanın kendi tecrübesine dayanabilir ya da duydukları ile şekillenebilir. Bu noktada da kalıp yargılar oluşur. Kalıp yargılar, değişmeyen imgelerdir ve her alanda karşımıza çıkmaktadırlar. Martina Thiele bahsi geçen kalıp yargıları sınıflandırmış ve neticesinde alansal, etnik, dini, cinsiyet ve cinsellikle ilgili, yaş, mesleki, ekonomik ya da sınıfsal, son olarak da bedenle ilgili kalıp yargılar arasındaki farkları ortaya koymuştur. Bu çalışmada Almanya'da yaşayan göçmen yazarlar arasında bulunan Hatice Akyün ve Osman Engin'in eserleri bu sınıflandırma çerçevesinde incelenmiştir. Aynı şekilde eserlerden örnekler sunularak bireyin ya da toplumun kendisi ile ilgili oluşturduğu "öz kalıp yargılar", yabancı ya da başkası ile ilgili oluşturulan "hetero kalıp yargılar" ve yabancı ya da başkasının kalıp yargısından yola çıkarak öz ile ilgili çıkarım yapılan "meta kalıp yargılar" üzerinde de durulmuştur.Item Spatıal organızatıon and productıon actıvıtıes at bakla tepe durıng the fırst half of the 3 mıllennıum bc(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Gündoğan, Ümit; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiCoğrafi, iklimsel ve kültürel benzerliklere sahip olan Batı Anadolu sahil kesimi ve Doğu Ege Adaları'nda, MÖ 3. Binyıl'ın başlarında yerleşim modelleri ve yapı tipleri açısından birbiriyle benzer bir mimari gelişim süreci yaşanmıştır. Bakla Tepe mimarisi üzerinde yapılan detaylı çalışma yalnızca Batı Anadolu sahil kesiminin değil aynı zamanda Doğu Ege Adaları mimarisinin ve yerleşim dokusunun gelişiminin de anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. MÖ 3. Binyıl'ın başlarında Bakla Tepe ve Batı Anadolu sahil kesimi yerleşimleri güçlü savunma sistemleri ile çevrelenmiştir. Sur ile çevrile alanların kısıtlı olması, yeni yerleşim planlama sistemini ortaya çıkarmış ve sur içinde kalan tüm alanlar mümkün olan en verimli şekilde kullanılmaya çalışılmıştır. Bu organizasyon şemasına uygun olarak, üretim aktiviteleri yerleşimin içinde ve dışında özel alanlarda üretilmiştir.Item Üç tema üzerinden Niyazi Berkes sosyolojisi: toplumsal yapı, çağdaşlaşma ve aydınlar(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Sümer, Mustafa Doğacan; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmanın amacı Türk düşünce dünyasının en üretken isimlerinden biri olan Niyazi Berkes'in sosyolojisini tarihsel bir bağlam içerisinde ele almaktır. Türk sosyolojisinin kurumsallaşması ve gelişimi açısından önemli akademik müdahalelerde bulunan Niyazi Berkes'in sosyoloji alanındaki üretimlerini üç tema altında sınıflandırmak mümkündür: toplumsal yapı, çağdaşlaşma ve aydınlar. Bu çalışmada üç temaya yönelik çözümlemeleri yorumlanacak ve çözümlemelerinin Türkiye'deki sosyal bilim pratiğindeki yeri anlaşılmaya çalışılacaktır.Item Yabancı dil öğretiminde yeni bir paradigma: yöntem sonrası dönem(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Özel, Rabia Tekin; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÇok kültürlülüğün ve buna bağlı olarak çok dilliliğin yaygın olduğu günümüz dünyasında, insanlar arasında iletişim kurmak ve bunun için de ikinci bir dili öğrenmek önemli hale gelmiştir. İkinci dili öğretirken de, hangi öğretim yönteminin uygulanması gerektiği her zaman sorun olmuştur. Yabancı dil öğretiminde neden başarılı olunamadığı ya da daha iyi bir dil öğretiminin nasıl gerçekleştirilebileceği konusundaki düşünceler, kuramcıları ya da dil öğreticilerini sürekli bir yöntem arayışına itmiştir. Bu çalışmada, yabancı dil öğretiminde yöntem sorunu ele alınmıştır. Yabancı dil öğretimini gerçekleştirmek için öğrenme-öğretme sürecinde geçmişten bugüne oluşturulan ve uygulanan yöntemler üzerinde durulmuş; yöntemin gerekliliği tartışılmış; postmodernizmin etkisinde gelişen yöntem sonrası dönem algısı ve bu yeni paradigmanın uygulanabilirliği konusunda bilgi verilmiş ve eğitimin paydaşlarının değişen rolleri ortaya konulmuştur.