Cilt:40 Sayı:70 (2021)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:40 Sayı:70 (2021) by Author "Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi"
Now showing 1 - 3 of 3
Results Per Page
Sort Options
Item İstanbul'da Hususi 'Ana Mektebi' (Ekim 1909)(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-09-30) Ercoşkun, Tülay; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiOsmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet döneminde anaokullarına duyulan ihtiyaç dile getirilmişti. Eğitim tarihimizde maarif nazırı Emrullah Efendi’nin eğitimde yenileşmenin yükseköğretimden başlatılması gerektiğini öne süren ‘Tuba Ağacı’ nazariyesine karşı çıkmasıyla tanınan Mustafa Satı Bey ya da Satı El Husrî, II. Meşrutiyet ilan edilmeden önce, bazı vilayetlerde özel ana mekteplerinin açıldığını, resmî ana mekteplerinin ise ancak Balkan Harbi’nden sonra açıldığını ve umumileştiğini ifade etmişti. Alan yazınında daha sonra İstanbul’da bu tür özel okulların yaygınlaşmaya başladığı tarih verilmeksizin belirtilmektedir. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra ise, Selanik’te Ravza-i Sıbyan Mektebi içinde Kâzım Nami (Duru) tarafından bir çocuk bahçesi sınıfı açılmıştı. Kâzım Nami’nin hatıratında bu öğretim şubesinin ilk kurucusu olmak şerefini elde ettim sözlerinden olsa gerek, Osmanlı Devleti’nde hususi ana mektebini ilk açan kişi olarak tavsif edilmektedir. Başkanlık Osmanlı Arşiv belgeleri ve dönemin gazetelerine bakıldığında ise çalışmamızda ele alacağımız İstanbul Bayezid’teki ‘ana mektebinin’ hususi anaokulu türünde Müslümanlar tarafından açılanlar arasında ilk olduğunu söyleyebiliriz. Müslüman kadınlar tarafından İstanbul’da kurulan, idarecileri ve öğretmenlerinin de kadınlardan oluştuğu okulun açılması için 17 Şubat 1909 tarihinde ruhsat başvurusu yapılmıştı. Çalışmada dönemin süreli yayınlarından Kadın/Selanik dergisi, Tanin gazetesi ve Mehasin dergisinde okulun kurucuları, amacı, programı, eğitim tarzı hakkında verilen ayrıntılı bilgiler aktarılarak ve dönemin diğer girişimleriyle karşılaştırılarak değerlendirilmiştir.Item Kaynaklar Işığında Selçuk Bey’in Çocukları(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-09-30) Çakır, Oğuzhan; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSelçuklu Devleti’nin bilinen ilk atası Selçuk Bey’in babası Dukak’tır. O, Oğuz Yabgu Devleti içerisinde ömrünü geçirmiş ve ordu kumandanlığı vazifesini ifa etmiştir. Dukak’ın vefatının ardından kumandanlık vazifesini Selçuk Bey üstlenmiş, Oğuz Yabgusu ile girdiği otorite mücadelesini kaybetmesi sonrasında ailesi ile birlikte Cend’e göçmek zorunda kalmıştır. Selçuk Bey’in göç sonrası faaliyetleri ile alakalı geniş malumatımız olduğu söylenemez. Bizim için burada önem taşıyan kısım, Selçuk’dan dünyaya gelen ve devletler kurup saltanat süren nesli olacaktır. Bu yolla, Selçuk’un oğullarının isimleri ve faaliyetlerini aydınlatmak niyetindeyiz. Selçuklulara özel olmamakla birlikte her devletin kuruluş yılları biraz daha karmaşık olarak kabul edilmektedir. Bizim araştırmada yararlandığımız kaynaklar da yer yer birbirlerini tekrarlamak, yer yer de hatalı ifadelerde bulunmak yoluyla konunun araştırılmasının zorlaşmasına neden olmuşlardır. Selçuklu tarihi uzmanlarının sayısı diğer alanlara nazaran düşük olması ile birlikte hemen hemen her konuda araştırmalar kaleme alınmıştır. Bu sebeple alanda bâkir olarak kabul edebileceğimiz konu neredeyse yok gibidir. Fakat bu, yapılan incelemelerde yeni bir görüş ortaya konulduğu taktirde konunun tekrar kaleme alınamayacağı anlamı taşımamaktadır. Ayrıca sosyal bilimler sahasında her araştırmacının kaynak tenkiti, kullanımı ve bakış açısı da birbirinden farklıdır. Biz, Selçuk’un oğullarına dair derli toplu ve dönem kaynaklarına dayanan bir makale kaleme aldık. Yararlı olmasını umuyoruz.Item Osmanlı Devleti’nde Satın Alınan Özel Kütüphaneler / Koleksiyonlar: Belgesel - Metodolojik Bir İnceleme(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2021-09-30) Anameriç, Hakan; Bilgi ve Belge Yönetimi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÖzel kütüphaneler, kurucusunun/sahibinin özel ilgi ve meraklarını yansıtan çoğu zaman bir kurulma hikâyesine sahip kimi zaman uluslararası önem ve değer atfedilen birikimlerdir. Bilim, kültür ve edebiyat alanlarında insanlık tarihine yön veren değerlerin üretildiği coğrafyalarda gelişmeye başlayan özel kütüphaneler, kişisel merak, ilgi ve alışkanlık yönelimleri içerisinde kendine has özelliklere sahip olmuşlardır. Her biri kurucusunun/sahibinin karakterini yansıtan bu birikim, süreç içerisinde benzer alanlara ilgi duyan kişiler tarafından da ilgi görmeye başlamıştır. Sahip olduğu eserlerin bilimsel çalışmalarda kullanılmasına izin veren özel kütüphane sahipleri, kendi alanları ile ilgili önemli kaynakları toplamak için büyük çaba sarf etmişlerdir. Sayıca nadir, içerik olarak yeterli ve bilgilendirici ve ithaflı eserleri de birikimlerine katmaya hedefleyen ve çoğunun bunu bir tutku haline getirdiği kütüphane sahipleri, dermelerini geliştirmek için bilim, edebiyat ve kültür camiasıyla yakın ilişkide bulunmuş, şahsî dostluklar kurmuş, çoğu kütüphanelerinin değeri ile saygı ve hürmet görmüşlerdir. Bu kütüphaneler sayı, içerik/konu ve nadirlik özelliklerinin biri veya birkaçına sahip dermeleri ile sadece kişilerin değil devlet kurumlarının da dikkatini çekmiştir. Türk kültüründe de farklı coğrafyalarda sayısız örneklerine rastlanan özel kütüphaneler, aynı zamanda kitap kültürünün de yaygınlaşmasına aracı olmuştur. Devlet yöneticileri, bürokratlar, bilim insanları, edebiyatçılar, sanatçılar gibi bilgi, merak ve okuma ile doğrudan ilişkili kesimlerde daha sıklıkla örneklerine rastlanan özel kütüphaneler, zaman içerisinde kurucularının/sahiplerinin yaşayış tarzları, insanlığa katkıları ve kuruluş, gelişim hikâyeleri ile tanınmışlardır. Bu tür kütüphaneler Doğu ve Batı kültürlerinde kimi zaman bir aileye veya hanedana ait olarak da kurulmuş ve geliştirilmiştir. Ancak kurucularının/sahiplerinin vefatları ya da kütüphaneleri ile ilgilenemeyecek durumda kaldıklarında kısa sürede dağılmışlar, varislerinin de elde olmayan nedenlerle ilgisiz kalmaları sonucunda farklı kişilere satılmışlardır. Bu özel kütüphaneler çoğu zaman diğer meraklılar tarafından -koleksiyoner, sahaf, antikacı, eskici- tarafından satın alındığı gibi genelde toplum tarafından tanınan ön plana çıkmış yerli ve/veya yabancı kişilerin özel kütüphanelerini kamu kurumları da gerekli araştırmaları da yaparak satın almıştır. Bu çalışmada kütüphanelerin kurumsallaşmaya başladığı XIX. yüzyılın ortalarından bilimsel ve kültürel bir gereksinim haline geldiği XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar olan tarihsel dönemde (1850-1922) ele alınan özel kütüphanelerin satın alınma süreci, süreç içerisinde geçirmiş olduğu muamele ve günümüzdeki durumları arşiv belgelerine dayalı olarak incelenerek değerlendirmelerde bulunulmuş, bu koleksiyonların izinin sürülmesinde kanıt olarak arşiv belgelerinden ve diğer kaynaklardan nasıl faydalanılması gerektiği konusunda metodolojik bakımdan görüş ve öneriler sunulmaya çalışılmıştır. Çalışmada arşiv belgelerinin kanıt niteliğinin ve belgeler üzerindeki bileşenlerin doğrulanması sürecinin somutlaştırılması amacıyla Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi fonlarından arşiv belgelerinden konuyla ilgili örnekler tespit edilmiş ve açıklamalar bu örnek belgeler üzerinden yapılmıştır.