Browsing by Author "KARAKAYA, Asuman"
Now showing 1 - 2 of 2
Results Per Page
Sort Options
Item Kimyasalların radyoaktif olmayan lokal lenf düğümü yöntemi ile rölatif temas alerjisi potansiyelinin araştırılması ve yama testi sonuçları ile karşılaştırılması(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010) Ülker, Özge; KARAKAYA, AsumanLokal Lenf Düğümü Yöntemi (LLNA), temas alerjenlerinin sensitize edici aktivitelerinin uygulama yerinde bulunan lenf düğümlerindeki artan indüklenmiş proliferatif cevap olarak ölçüldüğü ve bu şekilde bu alerjenlerin tespit edilerek sınıflandırılmasında kullanılan bir test metodudur. LLNA, ECVAM (European Center for the Validation of Alternative Methods) tarafından validasyonu tamamlanmış bir metod olmasına karşın iki dezavantajına dikkat çekilmektedir. Bunlardan ilki lenfosit proliferasyonunun radyoaktif bir yöntemle (H3 timidin işaretlenmesi) ölçülmesi, ikincisi de irritasyon ile alerjinin tam olarak ayrılamamasıdır. Bu nedenle çalışmamızda, hücre proliferasyonu, radyoaktif olmayan bir yöntem olan BrdU işaretlenmesi ölçülmüştür. BrdU ile işaretleme, hem in vivo ortamda I.P. enjeksiyon ile hem de hayvan refahını gözetmesi açısından ex vivo ortamda eklenerek, iki farklı şekilde yapılmıştır. Referans madde olarak çok güçlü bir alerjen olan DNCB ve ayrıca formaldehit, parafenilendiamin, fragrans karışımı ve peru balsamı AOO içerisinde değişik konsantrasyonlarda hazırlanarak 8-12 haftalık dişi Balb/c farelere uygulanmış ve sensitizasyon potansiyelleri ölçülmüştür. Ayrıca irritasyon ile gecikmiş tip alerji arasındaki ayırımı yapabilmek için kulak kalınlığının ölçülmesi ile ?Ayrım İndeksi? hesaplanmıştır. Th1 hücrelerinden salıverilen IL-2, IFN-? ve Th2 hücrelerinden salıverilen IL-4, IL-5 sitokinlerinin lenf düğümü hücre kültürü süspansiyonundaki düzeyleri ölçülmüştür. Referans madde olarak kullanılan DNCB' in in vivo ve ex vivo radyoaktif olmayan LLNA ile bulunan EC3 sonuçları, daha önce yapılmış olan radyoaktif LLNA sonuçları ile uyumludur. Karışımların alerjik potansiyelleri ilk kez bizim tez çalışmamızda tespit edilmiştir. Diğer kimyasal maddelerin sensitizayon potansiyelleri de ilk kez ex vivo radyoaktif olmayan LLNA yöntemi ile tespit edilmiştir. Ayrım indeksi, bütün maddelerin uygulanan konsantrasyonlarda 1 den büyük çıktığı için, bu konsantrasyonlarda uygulanan maddeler sadece alerjik etki göstermis, irritan etki göstermemişlerdir. Kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde artış gösteren sitokin düzeyleri, alerjik temas dermatiti oluşumuna hem Th1 sitokinlerin hem de Th2 sitokinlerin beraber katkıda bulunduğunu düşündürmektedir. Ayrıca yukarıda belirtilen bu kozmetik kimyasalları retrospektif olarak 3 yıl süreli insan yama testi sonuçları taranmış ve değerlendirilmiştir.AbstractThe murine local lymph node assay (LLNA) has been developed to detect chemical allergens, and international validation studies have been conducted (ECVAM, ICCVAM). In spite of the validity of the LLNA, attention was drawn to two disadvantages; radioactive in vivo measurement of lymph node cell proliferation (3H-thymidine labeling) and possibility of false positive results caused by non-specific cell activation as a result of inflammatory processes in the skin (irritation). In the present study, we investigated the development of non-radioactive endpoint of LLNA based on 5-bromo-2'-deoxyuridine (BrdU) (NR-LLNA) and compared in vivo and ex vivo BrdU incorporation by enzyme-linked immunosorbent assay (ELISA) in order to improve animal welfare. 8-12 weeks old female BALB/c mice were treated by the topical application of these chemicals; 2,4-dinitrochlorobenzene (DNCB), formaldehyde, paraphenylenediamine, balsam of peru, fragrance mix in acetone:olive oil (4:1 v/v) (AOO) at the different concentrations. Ear thickness was also measured to determine the differentiation index (DI) which demonstrates the proportion of non-specific activation due to irritating properties of test compounds. In our study we also investigate, Th1 cytokines (IL-2, IFN-?) and Th2 cytokines (IL-4, IL-5) response following sensitization of Balb/c mice. It was found that in vivo NR-LLNA and also ex vivo NR- LLNA EC3 results of DNCB and the other chemicals were good agreement with previous radioactive LLNA data. The sensitization potency of the mixtures was investigated in our study for the first time. As the differentiation index was >1 for each test compounds, irritant effect was not detected for all applied concentrations. Cytokine analyses results indicate that both Th1 and Th2 cytokines are involved in the regulation of murine contact allergy. On the other hand to evaluate the allergic potency of these cosmetic produts, a retrospective study was aso taken and evaluated the patch test results of patients with contact dermatitis.Item SİTOKİNLERİN VE SİTOKİN GENLERİNDEKİ POLİMORFİZMLERİN KÖMÜR İŞÇİLERİ PNÖMOKONYOZUNUN GELİŞİMİNDE VE KLİNİK ŞİDDETİNDEKİ ROLÜ(2006) KARAKAYA, Asuman; Eczacılık FakültesiKömür işçileri pnömokonyozu (KİP), etiyolojisi henüz tam tanımlanmamış kompleks ve çok etkenli bir akciğer hastalığıdır. KİP, hastalığın erken dönemlerinde basit pnömokonyoz (BP) olarak tanımlanırken, perifokal yaygın fibrozise donüştüğünde ve pulmoner fonksiyonlarda ciddi değişiklikler görüldüğünde, ilerleyen masif fibrozis (İMF) olarak adlandırılır. Genelde fibrotik akciğer hastalıklarının makrofaj kaynaklı sitokinler ve gelişme faktörleri aracılığı ile geliştiği kabul edilmektedir. Kömür tozunun neden olduğu enflamasyonda ve fibrozisin ilerleyen yaygın forma dönüşümünde enflamatuar sitokinlerin yanısıra, reaktif oksijen radikallerinin de önemli rolü olduğu gösterilmiştir. Kömür işçileri pnömokonyozunun oluşumunda ve gelişiminde oksidatif stresin ve sitokinlerin ve gelişme faktörlerinin salınımının etkin olduğu hipotezine dayanan bu çalışmanın ilk bölümünde, sağlıklı kömür işçileri, BP ve İMF hastalarının serum ve BAL sıvılarında pro-enflamatuar sitokinlerden interlökin-1 (IL-1), interlökin-6 (IL-6), tümör nekroze edici faktör alfa (TNF-α) ve transforme edici büyüme faktörü beta (TGF) düzeyleri ölçülmüş, yine aynı örneklerde antioksidan enzimlerden katalaz, glutatyon peroksidaz ve süperoksit dismutaz (SOD) aktivitelerine bakılmıştır. Ayrıca BAL, serum ve idrar örneklerinde immün sistem aktivasyonunun biyogöstergesi olarak kabul edilen neopterin düzeyleri de ölçülmüştür. Hasta grubunu uzun süre kömür madencisi olarak çalışmış ve KİP hastalığına yakalanmış 81 emekli işçi oluştururken buna karşılık kontrol grubu ise 63 işçiden oluşturulmuştur. Sitokin ve neopterin ölçümleri ELISA yöntemi ile ve antioksidan enzim ölçümleri de spektrofotometrik yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. Lokal olarak hastalığın oluşumunda ve ilerlemesinde sitokinlerin, antioksidan enzimlerin rolünü ve bir biogösterge olarak neopterinin düzeyini araştırmak için bronkoskopik kontrole tabi tutulan ve kontrol sonucu hastalık bulunmayan kontrol grubu ve yine kontrol sonucu KİP hastalığı olduğu saptanan ve radyografik sınıflandırılmayla BP ve İMF olarak iki grup oluşturuldu. Çalışmamızda elde edilen bulgular sonucunda serum ve BAL IL-1, IL-6 ve TNF-nın hastalarda kontrollere oranla istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yüksek çıkması, bu sitokinlerin hastalık gelişimine katkıda bulunacak şekilde pro-enflamatuar bir rol oynadığını göstermektedir. İlerleyen masif fibrozisli hastaların serum IL-6 ve TNF- ve BAL IL-1, IL-6 ve TNF- seviyelerinin basit pnömokonyozlu hastalara göre anlamlı olarak yüksek olması ayrıca hastalığın klinik şiddetinin artmasında da rol oynadığını düşündürmektedir. Serum TGF- düzeyleri ise ilerleyen masif fibrozisli hastalarda kontrol grubuna ve BP lu hastalara göre anlamlı bir şekilde olmasa da düşük bulunmuştur. BAL TGF- düzeylerinde bu düşüş anlamlı bulunmuştur. Bu bulgular TGF-nın fibrotik özelliğinin konsantrasyona göre değiştiğini doğrulamaktadır. TGF- düşük konsantrasyonlarda fibroblastlar üzerine stimüle edici bir etki gösterirken, yüksek konsantrasyonlarda inhibe edici bir etki göstermektedir. Ayrıca TGF-nın sıklıkla anti-enflamatuar özellik gösterdiği de düşünülebilir. Serum GPx, SOD enzim düzeyleri BP ve İMF li hastalarda, serum katalaz düzeyi ise sadece BP li hastalarda kontrollere kıyasla anlamlı bir şekilde artmış bulunmuştur. İMF li hastalarda da BP lu hastalarla kıyaslandığında anlamlı olmasa da 1.5 kat artmış bulunmuştur. Bu durum hastalığın gelişiminde reaktif oksijen türlerinin (ROT) önemini göstermektedir. BAL GPx düzeyi kontrollerde, BP ve İMF'li hastalara oranla anlamlı olmasa da yüksek bulunmuştur. Bu durum hastalık oluştuktan sonra antioksidan enzim oksidan dengesinin reaktif oksijen radikali yönüne kaydığını göstermektedir. BAL katalaz düzeyleri üç grupta da birbirine yakın bulunmuştur. BAL SOD düzeyi ise BP ve İMF hastalarında, kontrollere oranla anlamlı bir şekilde yüksek bulunmuştur, bu durum hastalık halinde ve gelişiminde süperoksit radikalinin ortamda hala yüksek miktarlarda bulunduğunu gösterebilir. Ayrıca çalışmamızda BP ve İMF li hastaların serum ve idrar neopterin düzeyleri kontrol grubu ile kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde artmış bulunmuştur. Ayrıca serum ve idrar neopterin düzeyleri arasında iyi bir korelasyon da gözlenmiştir. Neopterin düzeylerinin ölçümünün hastalığın ilerlemesinde de bir biogösterge olup olmadığını anlamak için BP ve İMF hastalarının serum ve idrar düzeyleri karşılaştırılmış ve kontrollerle karşılaştırıldığında anlamlı olmasa da BP hastalarında 2 kat, İMF hastalarında da 3 kat fazla bir artış gözlenmiştir. Ayrıca BAL neopterin düzeyleri İMF hastalarında, BP ve kontrol grubu ile kıyaslandığında da artmış miktarlarda bulunmuştur. Lokal oluşumu gösterdiği için BAL neopterin düzeyleri, KİP nin immün aktivasyonunun derecesini ölçmek için iyi bir gösterge olabilir. Çalışmanın ikinci bölümünde, KİP nun kronik enflamatuar yapısına ve bazı alelik varyantlara enflamatuar hastalıklarda anlamlı oranda rastlanıldığı yönündeki genetik bulgulara dayanılarak, TNF-, IL-1, IL-1, IL-1ra, Il-6 ve TGF-genlerindeki polimorfizmlerin bu hastalığın insidansı ve/veya klinik şiddetiyle ilgisi araştırılmıştır. Bireysel duyarlıkta etnik farklılıkların büyük öneminin bulunduğu göz önüne alındığında elde edilecek olan analiz sonuçları işçi sağlığı riskinin değerlendirilmesi açısından önemlidir. Genotipleme çalışmalarından sonra in vitro olarak mutant ve mutant olmayan işçilerin monositlerinden TNF-α, IL-1α, IL-1β, IL-1ra sitokinlerinin salınımı ölçülmüş ve bu sitokinlerin genlerindeki polimorfizmlerin salınım üzerine gösterdikleri etkiler incelenmiştir. Hasta grubunu uzun süre kömür madencisi olarak çalışmış ve KİP hastalığına yakalanmış emekli 75 işçi oluştururken buna karşılık kontrol grubu ise 11 i emekli, 88 i ise çalışan kömür işçisi olmak üzere toplam 99 işçiden oluşturulmuştur. Genotipleme deneyleri PCR-RFLP yöntemleri ile yapılırken, monositlerden salınım ölçümleri ise incelenen sitokinlere özgü ELISA kitleri ile yapılmıştır. Genotipleme deneyleri sonucunda hastalık oluşumu ve ilerlemesi açısından KİP gelişimi üzerinde en fazla etki gösteren sitokin polimorfizmleri, TNF- (-238) polimorfizmi olmuş iken (hastalık oluşumunda 3,35 kat, İMF gelişiminde 3,88 kat ve hastalık genelinde ise 2,95 kat) TNF-α (-308) polimorfizmi de İMF gelişiminde anlamlı olarak etki gösterdiği bulunmuştur (2,38 kat). Bunun yanında güçlü antienflamatuar etkileri olduğu bilinen IL-6 sitokininin genotipleme deneyleri sonucunda ise koruyucu etki gösterdiği saptanmıştır. Bu sitokinlerin dışında IL-1 (+4845), IL-1 (+3953), IL1-ra (+2018) ve TGF-(Kodon 10) gen polimorfizmlerinin KİP oluşumu ve gelişimi üzerinde herhangi bir anlamlı etki oluşturmadıkları gözlenmiştir. Monositlerden sitokin salınım ölçümlerinde ise TNF- sitokininin mutant bireylerde salınımı, mutant olmayanlara göre anlamlılık göstermiştir (kömür tozu ile P0,05, LPS ile P0,01). Bu da TNF- polimorfizminin TNF- sitokinin üretimini arttırarak monositlerden salınan düzeylerini de arttırdığını göstermiştir. IL-1, IL-1ve IL-1ra sitokinlerinin mutant ve mutant olmayan işçilerin monositlerinden salınım düzeyleri arasında ise bir anlamlılık bulunmamıştır. Ancak salınımları ölçülen dört sitokinde de, aktif kömür ve LPS stimülasyonuyla salınan monosit düzeyleri, spontan salınan monosit düzeylerine göre anlamlı çıkmıştır (P0,001). Sigara içiminin ne KİP gelişimi üzerinde ne de monositlerden sitokin salınım düzeyleri üzerine herhangi bir etkisi bulunamamıştır.