Browsing by Author "BAL, Erdal (Yazar)"
Now showing 1 - 1 of 1
Results Per Page
Sort Options
Item GÜMRÜK BİRLİĞİ VE AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİRİŞ SÜRECİNDEKİ TÜRK KOBİ’LERİNİN SORUNLARI, ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE TÜRKİYE İÇİN BİR DESTEK VE TEŞVİK MODELİ(ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İŞLETME ANABİLİM DALI) BAL, Erdal (Yazar); KARACABEY, Argun (Tez Danışmanı)21.yüzyıl ekonomilerini şekillendirecek sanayileşmedeki yeni yapılanmanın en önemli yönü, standart mal üretimine dayanan kitle tipi üretim tarzından mal çeşitlemesine dayanan atelye tipi üretim tarzına geçilmiş olması ve bunun doğal sonucu olarakta bu yeni ortama uyum sağlama yeteneği hayli fazla olan küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin dikkatleri çekerek önem kazanmaya başlamış olmasıdır. Bir zamanlar başarısız olduğu için büyüyememiş, küçük ölçeklerde kalmaya mahkum, sürekli yardıma muhtaç ve ekonomilerin kamburu olarak kabul edilen KOBİ'ler artık ekonomik dinamizmin temeli, işsizliği azaltmanın vasıtası, sosyal refahı artırıp gelir dağılımını düzeltmenin yegane yolu ve bölgesel kalkınmanın temel yolu olarak algılanmaktadır. KOBİ'lerin; bilgi sağlama sorunu, teknoloji, buluş ve inovasyon sorunu, kalite ve standartizasyon sorunu, vergisel sorunlar, yönetim ve işgücü-mesleki eğitim sorunları, pazarlama ve ihracat sorunu gibi değişik nitelikli sorunları var olmasına rağmen, KOBİ'ler üzerine yapılan hemen hemen her çalışmada üzerinde mutabakat sağlanan ve en önemli sorun olarak görülen husus, finansman problemidir. Bu çalışmada iddia edilen görüş ise, finansman alanının yeni KOBİ'lerin doğması veya varolanların mevcudiyetlerini sürdürmeleri açısından çok önemli olduğu; az gelişmiş ve Türkiye'nin de dahil olduğu gelişmekte olan ülkelerdeki KOBİ'lerin finansman açısından bir çok yanlış ve eksikliklerinin olduğu, fakat günlük tartışmaları ve özellikle Türkiye'deki literatürü meşgul edecek derecede 'en önemli' sorun olarak yansıtılmasının doğru olmadığıdır. Özellikle Türk KOBİ'leri açısından bir çok sorunun ana kaynağı olan yönetim sorunları ile ar-ge, teknoloji ve inovasyon sorunları çok daha büyük önem arz etmektedir. Ayrıca, öncelikli olmasa dahi KOBİ'ler için önemi inkar edilemeyecek olan bir sorun alanı oluşturan finansman, salt kredi kullanımına da indirgenmemelidir. En üst düzeyde GATT (General Agreement on Trade and Tarrifs)'ın temsil ettiği küreselleşme karşısında, 15 üye ülke ve yaklaşık 350 milyon tüketicili Avrupa Birliği, bölgeselleşme akımının en önemli örneğidir. Tüm olumsuz ekonomik gelişmelere karşın Türkiye, hem küreselleşme yolunda GATT'a taraf olarak hem de bölgeselleşme yolunda AB üyeliğine başvurup öncelikle Gümrük Birliği'ni gerçekleştirerek bu akımların dışında kalmamıştır. 6 Mart 1995 tarihinde Ortaklık Konseyi Toplantısı'ndan çıkan 1/95 sayılı Karar sonrası esasında Türkiye uzun bir süre 'ne olduğu tam olarak bilinmeyen' bir olguyla karşı karşıya kalmıştır. Yeni bir dönem ile karşılaşılacağı bilinmekle birlikte, bu yeni dönemin tam olarak nasıl şekilleneceği konusunda ilk aşamada sadece yüzeysel bilgiler gündemde yer tutmuştur. Gümrük Birliği'nin olası etkileri kamuoyunda tartışılmaya başlandıktan sonra yavaş yavaş bazı gerçekler ortaya çıkmaya başlamıştır. Gümrük Birliği'nin KOBİ'ler üzerine olan etkileri incelendiğinde, Gümrük Birliği'nin özellikle ilk dönemlerde Türk KOBİ'leri üzerinde olumlu ve olumsuz bazı etkiler yarattığı ancak ilerleyen dönemlerde bu yeni ortama alışılmaya başlandığı tespit edilmiştir. Sağlanan destek ve teşvikler açısından AB ile Türkiye karşılaştırmasında bazı genellemeler yapılabilir. Karşılaştırmaya göre Türkiye, AB normlarına en yakın destek ve teşvik mekanizmasına KOBİ'lerin ihracata yönlendirilmesi ve uluslararasılaşması ile finansman kaynaklarının güçlendirilmesi ve bunlara ulaşımda sahiptir. Ancak, gerek ihracat gerekse finansal destek ve teşviklerde yurtdışındaki başarılı örnekler incelenerek benzer mekanizmalar Türkiye'de kurulmuş olmasına rağmen en büyük sorun, bu mekanizmaların fonksiyonel olmaları için gerekli olan parasal kaynağın yaratılarak sisteme dahil edilememesidir. Karşılaştırma sonucuna göre Türkiye'nin en zayıf olduğu alan, KOBİ'ler üzerindeki idari ve bürokratik engellerin kaldırılması yönündeki gayretlerdir. AB'ndeki yapıya uygun olarak bu çalışma kapsamında geliştirilen modelde, sanayide yeniden yapılanma çok önemli olup, sanayide yeniden yapılanma sürecinde ilk aşamada, sanayileşme politikasının teknoloji, bilgi üretimi ve eğitimini esas alan altyapı yönü 'olmazsa olmaz' bir zorunluluktur. Bu sürecin diğer kritik yönü ise, bu altyapı üzerine ülkeye rekabet gücü kazandıracak sektörlerin seçimidir. 'Sanayide yeniden yapılanma' kavramı çerçevesinde Türkiye'de yapılan bir genel yanlış, sadece yurtdışında rekabet gücü yüksek olan sektörlerin genellikle Türkiye'nin lokomotif sektörleri olarak adlandırılmasıdır. Bu değerlendirmelerin haklı yönleri olmakla birlikte eksik olan yönleri de çok fazladır. Eksik olan hususlardan birisi, Türk sanayi yapısının sadece bu mevcut lokomotif sektörlerden ibaret olmaması gerektiği ve henüz Türkiye'de mevcut olmayan, fakat geleceği şekillendirmesi beklenen yeni teknolojilere dayalı iş kollarının dikkate alınmamasıdır. 2000'li yıllara ilişkin Türk sanayileşme politikasının dayandırılacağı sektörlerin seçiminde ağırlıklı bir bölümün bu yeni teknolojilere dayalı iş kollarına verilmesi gerekmektedir. Çalışma kapsamında önerilen modelin 4 önemli unsuru bulunmaktadır. Bunlar sırası ile, KOBİ ihtiyaçlarının tesbiti ve ortaya konması; bu ihtiyaçlara yönelik politikaların oluşturulması; bu politikalar çerçevesinde KOBİ'lere sunulacak olan soyut ve somut nitekli yardımların belirlenmesi; bu yardımların KOBİ'lere ulaşımını sağlayacak kurumsal kapasitenin belirlenmesidir. Çalışma kapsamında yapılan öneriler ile geliştirilmesi girişiminde bulunulan modelin eksikleri veya yanlışları ne olursa olsun, günümüzün değişen koşulları ve sanayileşme trendleri çerçevesinde Türk KOBİ'lerinin dağınık destek ve teşvik mekanizmaları yerine, ilgili tüm hususları bir bütün halinde dikkate alan, Devlet'in müdaheleci olma yerine ağırlıklı olarak düzenleyici olduğu, etkin bir yapı ile içinde yer aldığı bütüncül modeller çerçevesinde desteklenmesi ve değerlendirilmesi artık bir gereklilik arz etmektedir.