Browsing by Author "Artar, Feray"
Now showing 1 - 2 of 2
Results Per Page
Sort Options
Item Suriyeli mültecilerin Türkiye medyasındaki sınıfsal temsili(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Artar, Feray; Kasapoğlu, Aytül; Siyasal Bilgiler FakültesiHall (2005) toplumdaki kolektif anlamların oluşumu için, medyanın da katıldığı bir toplumsal anlamlandırma mücadelesinin durmadan sürdüğünü söyler. Ona göre medyanın en önemli işlevi anlamın sosyal inşasında üstlendiği ideolojik roldür (akt. İrvan, 2014). Bu kabul ile çalışan Wayne (2015, s. 21), teorideki kimi sınıf imleyenlerinin medyada nasıl karşımıza çıktığını ortaya koyarak sınıf kavrayışının bir tür sağduyu gibi metinlere işlemiş olduğunu belirtmiş ve toplumdaki sınıf kavrayışının değişmesinde medyanın rolü olduğu sonucuna varmıştır. Sınıfın kolektif/toplumsal anlamı, onun hayatımızdaki yeri ve onunla ne yapacağımız konusunda etkili ve belirleyicidir. Bu nedenle, anlamın sosyal inşasında ve dolayısıyla toplumsal sınıf kavrayışının belirlenmesinde medyanın oynadığı oluşturucu rolü sorunsallaştırmak medya ve ideoloji çalışmaları açısından olduğu kadar sınıf tartışmaları açısından da anlamlıdır. Sınıf kategorisinin ve analizlerinin başka bazı toplumsal eşitsizlikleri açıklamada yetersiz kaldığı yönünde değerlendirmeler vardır. Örneğin mültecilerin bu analizlerdeki yerini aramak bir inceleme konusu olabilir. Bu sosyolojik araştırma ise medyatik sınıf kavrayışlarının mültecileri içerme ve dışlama yönünden ampirik bir incelemesine yönelir; farklı siyasal görüşlere yakınlığı ile bilinen gazetelerin olumlu ve olumsuz mülteci temsillerinde, sınıfsal unsurların yerine ve rolüne odaklanır. Temel amacı, gazetelerin birbirilerinden farklı sınıf kavrayışlarının üretilen mülteci temsillerindeki yerini ve rolünü tespit ederek medyadaki sınıf kavrayışlarının toplumsal/kolektif sınıf temsilindeki rolünü ortaya çıkartmak olan bu araştırma, hangi sınıfsal unsurların Suriyeli temsillerine dâhil edilirken hangilerinin ihmal edildiğini betimlemeye; mültecileri içeren ve dışlayan temsil tercihleri arasında sınıfsal açıdan ne gibi farklar olduğunu anlamaya ve bu farkları sınıf, ideoloji ve temsil tartışmalarından yararlanarak açıklamaya çalışmıştır. Farklı ideolojik görüşlere yakınlığı ile bilinen 17 ulusal gazetedeki Suriyeli mülteci temsillerinin sınıfsal yönlerine odaklanan bu çalışmada, gazeteler belli yayın gruplarına ayrılmış ve ekonomik içeriğe sahip olmayan haberler elenmiştir. Bu çerçevede örneklemi 902 haber oluşturdu. Oluşan temalar ve ilişkiler içinde verinin hem niceliksel hem de niteliksel görünümlerini sunan çalışmada içerik analizi tekniği kullanıldı; temellendirilmiş kurama ait analiz aşamalarını takip eden tümevarımsal bir yaklaşım benimsendi. Elde edilen temsil unsurları eleştirel realist bir yaklaşım ile analiz edildi. Medyada sınıfsal eşitsizlik, ilişki ve mevkilerin nasıl temsil edildiğini görebilmek için literatürdeki sınıf tartışmaları üzerinden analizde kullanılacak bazı kavramlar ve kavşaklar belirlendi. Sınıf analizlerinin ayrıldığı noktalar; Toplumsal üretim ilişkileri veya bölüşüm ilişkilerine dayanma, Üretim veya tüketim aşamalarına ilişkin olma, Sınıf yapısı ya da sınıf oluşumu (ve mücadelesi) düzeylerine dayanma, Sömürü veya tahakküm (otorite) ilişkilerine daha fazla/az önem verme, Ekonomik veya kültürel konulara yer verme, Sınıf veya statüye rol verme, Sınıfları dereceli ya da ilişkisel görme, Sınıfları çıkar uzlaşmazlığı içinde gösterme ya da göstermeme şeklinde özetlenebilir. Ancak sınıf tartışmaları bu ayrımlarla sınırlı değildir. Aynı zamanda onun geçerli ve yeterli bir kategori olmadığı da savunulur. O nedenle sınıfsal olmayan eşitsizlik ve adaletsizlik deneyimlerine sahip mülteciler gibi bir grup ile çalışmak avantajlıdır. Bu yüzden, Pakulski'nin (2014) sınıf dışı analizini dayandırdığı ve sınıf analizlerinin yetersiz kaldığını düşündüğü noktalar da analize eklenmelidir. Bunlar; Sınıfın eşitsizliğin diğer veçheleri ile rekabet halinde olması, Eğitim ve bilginin etkin rolü, Yurttaşlık ve demokrasinin toplumsal eşitlenmeye katkı sağlaması, Toplumsal cinsiyet ve etno-ırksal eşitsizliklerin yaygınlaşması, Yurttaşlığın yeni bir hiyerarşi ve bölünme biçimi ortaya çıkartması ve mülteciler gibi yurttaşlık haklarından yoksun bırakılanların "aşağı bir sınıf" oluşturması şeklinde özetlenebilir. Neyin haber olup olmayacağına karar verme biçimi olarak haber değeri, yaygın organlarının politikalarından etkilenir (Karabay, 2000, s. 92). Verilerin açık kodlaması sırasında temsilin yalnızca haberdeki unsurların bir toplamı değil haber değeri ile de ilgili olduğu görüldü. Örneğin İslamcı gazetelerde mültecilerin "çalışan" temsiline hiç rastlamadığımız gibi Solcu gazetelerde de onları "yardıma alan" kişiler olarak görmedik. Bu nedenle önce Suriyeli mültecilerin hangi tür ekonomik haberlerde yer aldığını tespit ettik. Verilerin oluşturduğu bu temalar kısaca; (1) İnsani yardım ve Sosyal hizmetler, (2) Yoksulluk ve Geçim, (3) Çalışma yaşamı, (4) Suriyeli mülteci emeği ve Türkiye piyasasına entegrasyon, (5) Yasadışı ekonomik faaliyetler ve Suç, (6) Suriyeli müşteriler ve mağduriyet rantı, (7) Suriyeli girişimci, esnaf ve işyerleri haberleridir. Farklı ideolojik perspektiflerin farklı güçteki farklı ilgileri temsil ettiğini ve bunlar arasındaki mücadeleyi medyadan izlemenin mümkün (Croteau, Hoynes & Milan, 2012, s. 154-155) olduğunu gördük. Bulgular medyanın, belli fikirlerin tanıtımı konusunda bir mücadele alanı olarak tanımlanmasını (s. 155) destekleniyordu. Mültecilerin sınıfsal eşitsizlikler, ilişki ve mevkiler yönünden temsili konusunda da bir mücadeleye tanık olduk. Bu hem gündelik (ulusal) siyaset, hem de yapısal siyaset bakımından ideolojik bir mücadeleydi. 2017 yılının ilkbahar ve sonbahar aylarında 17 ulusal gazetede yayınlanan ekonomik içerikli Suriyeli haberinden mültecilerin sınıfsal temsili üzerine beş farklı temsil biçimine ulaştık. Bunlar hem gazetelerin sınıf kavrayışı hem de mülteci yaklaşımı konusunda fikir veren ve mücadele halindeki beş söylem biçimiydi. Çoğunlukla İslamcı gazetesinde rastladığımız Yardıma Muhtaç ve Mazlum Söylemi bize iki şey söyler; (1) sınıflar arasında barışçıl bir yardımlaşma ilişkisi vardır, (2) asıl çelişki "zalimler" ve "mazlumlar" arasındadır. Böyle bir temsilde sömürü ilişkilerinin yeri yoktur, temel eşitsizliklerin kaynağı olan tahakküm ilişkisi "zenginler" ve "fakirler" şeklinde görünen sınıflar arasında değildir. Tersine "zalimlere" karşı mücadelede bu sınıflar dayanışma halindedir. Burada mültecilerin yardıma muhtaç ve ihtiyaç sahibi durumlarının nedenleri Türkiye'deki koşullarla ilişkilendirilmez; sorunun kaynağı, onları iç savaş mağduru yapan uluslararası konjonktür olarak görünür. Yardıma muhtaç mazlum temsili hem ulus-devlete ilişkin vatandaşlık bağına alternatif üretiyor, İslam coğrafyasına bir toplanma, kapanma çağrısı yapıyor ve "antagonizmayı" Doğu ile Batı arasında kurarak medeniyetler çatışmasına dayanıyor. Hem sınıflar arasında barışçıl bir ilişki kurarak sınıfsallığa alternatif üretiyor, hem de din dışındaki etnisite, toplumsal cinsiyet gibi kimliklere… Bu söylem türü, Türkiye'nin Avrupa karşısında "cömert" ve "üstün" bir temsilini yaratması bakımından ulus-devlet çıkarlarına hizmet eder. Türkiye büyük bir İslam coğrafyasının güçlü bileşeni olarak görünür. Bu gruptaki temsiller Pakulski'nin (2014) sınıf-sonrası adını verdiği, sınıfları toplumsal eşitsizliklerde geri plana atan yaklaşımı ile uyumludur. Ekonomik nitelikteki zengin-fakir ayrımı ise doğallaşmış haldedir. İkinci Söylem türü Milli/Ulusal Yük ve Tehdit Söylemiydi. Mültecilerin, sığındıkları ülkenin ekonomisine bir yük oldukları genel kabul gören bir anlayıştır ve bu nedenle kendilerine yapılan yardım ve hizmetler eleştirilir. Yük ve Tehlike Söylemi ekonomik alan ile kültürel/siyasal alanın iç içe geçtiği bir temsil grubunu ifade etmektedir. Suriyeliler sosyal yardımlarla yaşamlarını sürdüren bir grup olarak hem ekonomik hem de milli birlik ve beraberlik, kültür, medeniyet ve siyasi kararlar açısından, vatandaşların can ve mal güvenliği açısından bir yük ve tehlike olarak sunulur. Bu bakış açısı da, bir önceki temsil grubunda olduğu gibi, "ulusal sınıflar" arasında bir mücadele sunmaz; toplumun ekonomik ve kültürel geleceği ortak hedefi çerçevesinde sınıflar işlevseldir. Sınıfsal dağılım bir işbölümü dağılımına benzer. Bu nedenle, sınıf çatışmalarının ilk sanayileşme döneminde kaldığını ifade eden Durkheim ve mesleki gruplaşmalara dayanan sınıf analizleri deneyen takipçilerine uygun bir temsil biçimi sergiler. Çünkü sınıfsal çatışmalar zamanla devlet içinde kurumsallaşmış, mesleki düzenin, fırsat eşitliği ve sosyal hareketliliğin gelişmesi ile ortadan kalkmıştır (Grusky & Galsecu, 2014, s. 77). Üçüncü söylem türüne Yaşam Şartları ve Fırsat Eşitliği Söylemi dedik. Her gruptan gazetede izlerine rastlanan ama en berrak örneklerini Liberal gazetelerde bulduğumuz bu söylem biçimi içinde mültecilere yönelik ayrımcı dilden uzak temsiller üretilmiştir. Ayrımcı dile itiraz olarak mültecilerin ulusal potansiyeline de yer verilmesi bakımından ulusal çıkar diline sahip ögeler barındırsa da asıl amaç evrensel bir eşitlik vurgusudur. Wright (2014, s. 234) sınıfın yaşam fırsatları yönünden tanımlanmasının liberal bir fırsat eşitliği kabulüne dayandığını ifade etmiştir. Bu grupta karşımıza çıkan mağdur ve dezavantajlı temsillerinin büyük orada yaşam fırsatları yönünden etkileri ile ele alındığı görülür. Tüm sınıf analizlerinde yaşam fırsatları üzerine değerlendirmeler olmakla birlikte onun en merkezi olduğu hali Weber'in insan sermayesi ve Bourdieu'nun kültürel sermaye kavramlarını içeren analizlerinde yer alır. Bu söylem grubunda da mülteciler yaşam şartları kadar profesyonel meslek sahibi, yatırımcı ve işgücü potansiyelleri ile yer aldı. Suriyeli mültecilerin sınıfsal temsilinde karşımıza çıkan bir başka söylem türü Haksız Rekabet ve Koz Söylemiydi. Buradaki temsiller, mültecileri dışlayan tavır nedeniyle Milli/Ulusal Yük ve Tehdit temsilleri ile de iç içe geçmiştir. Ancak İnsani Yardım ve Sosyal hizmetler yerine Çalışma yaşamına ilişkin olmaları bakımından onlardan ayrıldı. Bu söylem biçimi, "ulusal bütünlük"ten ziyade "ulusal hukuk"a dayanma bakımından da ayrılıyordu. Burada ulusal sınıflar daha görünür hale gelmiştir. Ancak ulusal olanın yabancılarla paylaşılmasını engelleyen kıyas dili bu kez yasalar ve kazanılmış haklar ile kurulmuştur. Bu hali ile sınıflar arasında bir işbölümü ilişkisi yoktur ancak mücadeleden de söz edemeyiz; ilişkinin biçimi müzakeredir; sınıflar, ulusal düzeyde sürekli yeniden müzakere edilen bir mutabakat içindedir. Yani, Yük ve Tehlike Söyleminden farklı olarak bu bölümde antagonistik çelişki görünür hale gelir. Mültecilerin en önemli "ulusal zararı" müzakere ile elde ettiği hakların zayıflatılmasında bir koz haline gelmesidir. Bu temsil bazen Solcu ama daha çok Milliyetçi ve Ulusalcı gazetelerin bazılarından görülür. Son olarak mültecileri Sömürü ve Sınıf Mücadelesi Söylemi içinde gördük. Bu grupta onlar, daha çok, 'çalışan', emekçi olarak temsil edildi ve yoğun sömürü koşulları altında sunuldu. Mültecilerin ağır çalışma koşulları, linç ve rekabet içinde temsillerinin onların işçi sınıfının bir parçası olduğunu anlatmanın yolu olarak kullanıldı. Aynı anda, Türkiye'nin ise ucuz işçi pazarı olarak temsili sunuldu. Bu temsil biçimi Marksist bir sınıf yaklaşımına, Wright'ın sömürü ve özgürleşmeye dayanan sınıf analizleri tanımlamasına benzerlikler gösterir. Burada Wright'ın (2014, s. 30) sınıf analizindeki eksik parça olan "el koyma" ilkesi de görünür hale gelmiştir. Ona göre hem bir uzlaşmaz çelişki, hem üretken kaynaklardan dışlama hem de emek faaliyetlerine el koyma koşullarının bir arada olduğu yerde sömürüden söz edebiliriz. Mülteci işçi, bu temsillerde; dışlanma, ezilme ve sömürülme koşullarının tamamının altındadır. Üstelik ezme-ezilme ilişkisine yerli işçiler, işçi sınıfı aydınları ve medyası da katılabilmektedir. Wright'ın (2014) sınıf analizleri arasında yaptığı karşılaştırmayı ve sınıf tanımına ilişkin kısıtları tekrar hatırladığımızda, bu söylem türünde diğerlerinden farklı olarak dereceli değil ilişkisel bir sınıf kavrayışının olduğunu söyleyebiliriz. Sık sık antagonistik çelişki içindeki işçi ve burjuva sınıfları karşıt çıkarları çerçevesinde temsil edilir ve mülteciler dışlanmaz, içerilir. Mültecilerin ağır sömürü koşulları altında temsili geçim mücadelesi içindeki mağduriyetlerini pekiştirir ancak bu sefer sahne tüketim değil üretim alanındadır. İdeoloji analizleri medyanın (1) baskın ideolojiyi güçlendirme, (2) mücadele alanı olma ve (3) normalleştirme işlevi görme (Croteau, Hoynes & Milan, 2012, s. 156) gibi özelliklerini ortaya çıkarttığını söylemiştik. Bu tez de, medyanın, (1) baskın bir ulus-devlet ideolojisini güçlendirdiğini; (2) sınıfsal ve sınıf dışı eşitsizlik kaynaklarının bir mücadele alanı olduğunu ve (3) sınıf bölünmelerini normalleştirme işlevi gördüğünü ortaya koyar. Sınıf bölünmelerinin normalleşmesinde din, kültür, coğrafya, medeniyet bölünmelerinin, kurumsallaşmış rekabet ve fırsat eşitliğine dayanan liberal ekonomik hegemonyanın ve ulus-devlet ideolojisinin etkili olduğunu gördük. Mültecilerin sınıfsal temsili, sınıfsal bölünmeleri doğallaştıran, işlevselleştiren, hegemonik (hâkim) kılan, müzakere veya reddeden söylem türlerini görmemizi sağladı. Mültecilerin sınıfsal temsiline ilişkin farklı modelleri/söylemleri, mültecilere yönelik tutum ve sınıfsal görünüm yönünden karşılaştırdığımızda mültecileri dışlayan ve haklarında olumsuz temsiller üreten söylemlerin onları ulusal/milli toplumsal birlik ya da sınıf müzakeresinde kazanılmış yasal haklar açısından tehdit gördüğünü söyleyebiliriz. Yabancı olanı yani mülteciyi dışlayan temsil gruplarında sınıflar "ortak düşmana" karşı yakınlık kuruyordu. Mültecileri dışlayan temsiller ulus-devlet ve vatandaşlık ideolojisine bağlı ulusal/milli bütünleşmeye dayanırken mültecileri içeren ve onlara ilişkin olumlu temsiller üreten söylem türlerinin ulus-devlet ideolojisi ve vatandaşlık kategorisine alternatif dayanaklara sahip olduğu görüldü. Yardıma muhtaç ve Mazlum Söylemi vatandaşlık ve sınıf kategorilerine alternatif olarak dini ve coğrafi bir bütünleşmeye; Yaşam şartları ve Fırsat eşitliği Söylemi liberal kapitalist ekonominin evrensel kabulüne; Sömürü ve Sınıf mücadelesi Söylemi ise evrensel bir sınıf mücadelesine davet etti. Hemen hiçbir gazete, mültecileri içermek isterken onların ulusal faydalarından, dışlamak istediklerinde ise olumsuz etkilerden söz eden bir ulusal çıkar dili kullanmayı ihmal etmedi. Mültecilerin ulusal fayda ve zarar yönünden temsil edilmediği BirGün, Evrensel ve Özgürlükçü Demokrasi gazeteleri büyük oranda Sömürü ve Sınıf mücadelesi Söylemi içinden temsiller seçmişti. Yani toplumsal sınıf bölünmelerini reddeden temsiller ulus-devletin çıkarını da reddeden temsiller yaratıyordu. Sınıflar arasındaki çelişkiyi kabul edip ulus-devlet ideolojisini sürdürenler ise sınıflar arasında bir mücadele yerine en iyi ihtimalle müzakere noktasına ulaşabiliyordu. Bu tez, mülteci yaklaşımı konusundan ayrışan fikirlerin sınıf kavrayışı yönünden de farklılıklar taşıdığını ortaya koymuş, farklı sınıf kavrayışlarının sınıfın toplumsal/kolektif anlamı/temsili üzerinde süren mücadeleye nasıl katıldığını göstermiştir. Medya organları insanlar arasındaki sosyo-ekonomik eşitsizlik, ilişki ve mevkilere ilişkin bir sınıf temsiline sahipti ve bunlar herhangi bir insanın ya da olayın temsilinde kullanılarak sürekli yeniden üretiliyordu. Bu nedenle sınıfsal temsil (class representation) ve sınıf temsilinin (representation of class) sınıfın toplumsal/kolektif anlamı açısından önemli olduğu düşünülmelidir. Sınıfın toplumsal anlamına yani kolektif sınıf temsiline odaklanmak hem teorik hem de politik bir değere sahiptir. Toplumsal sınıf temsili mücadelesi, sınıf siyaseti için de önemlidir.Item Tarihi kent dokusunun toplumsal dönüşümü: Ankara Kalesi örneği(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012) Artar, Feray; Demir, Erol; SosyolojiThis study presents that because of urban renewal projects, it is possible to expect some changes similar to the encountered in gentrification process in Ankara Kalesi where a historical urban centre and immediate surroundings. There are some factors which prevent gentrification in the area but we can expect similar problems like displacement with support of urban renewal projects.Before projects, rumours of them have affected the residents and shopkeepers of Ankara Kalesi. They could imagine future of Ankara Kalesi and immediate surroundings. Homeowner residents (substantially they are shacks) have some hopes and expectations. They want to get some benefits from the alteration process because Ankara Kalesi will increase in value. On the other hand, tenant residents who are waiting for to buy a flat and move using the economic opportunities of the area (social welfares, low-cost housing, being centrally located etc.), worry about their future.In consequence, this study suggests that it could be possible to reduce gentrification impacts of urban renewal projects by means of a social impact assessment study.