Browsing by Author "Akay, Bengü Nisa"
Now showing 1 - 6 of 6
Results Per Page
Sort Options
Item Aggressive Kaposi’s Sarcoma Associated With Golimumab Therapy(2018) Vural, Seçil; Tıp Fakültesi; Gündoğdu, Mustafa; Akay, Bengü Nisa; Korkmaz, Pınar; Şanlı, Hatice; Okçu Heper, Aylin; Kundakçı, NihalA 65-year-old male patient with a 25-year history of psoriasis and psoriatic arthritis presented to our clinic. He described the onset of new lesions three weeks ago (Figure 1). His dermatologic examination revealed purple plaque and nodules on the anterior and posterior trunk and extremities. One month ago, his examination was performed again in our clinic, and these lesions were absent. Patient's detailed medical history revealed prior use of both conventional and novel anti-tumor necrosis factor-alpha (anti-TNF-α) treatments (methotrexate 15 mg-20 mg/week for four years, etanercept 50 mg/week for two years, adalimumab 40 mg every two weeks for two years, and infliximab 5 mg/kg in usual regimen for two years). Because of refractory psoriatic arthritis; golimumab (50 mg/month subcutaneous) was started after two years of the biologic drug-free period. In a few months, patient’s arthritic complaints resolved; psoriatic plaques diminished. He had received three doses of the drug when multiple purplish macules and plaques had appeared. Skin biopsy was performed from two plaques on the left toe and abdomen. Histopathological examination was consistent with Kaposi's sarcoma (KS), characterized by endothelial and spindle cell proliferation, also scattered erythrocytes and hemosiderin deposits were observed (Figure 2a, b). Human herpesvirus-8 associated antigens were detected in situ by immunohistochemistry. Serologic testing for human immunodeficiency virus was negative. Evaluation of gastrointestinal tract with endoscopy and colonoscopy showed KS lesions. Biopsy from descending colon was consistent with an involvement of KS.Item Dermatofibromalarda dermatoskopik bulgular ve dermatopatolojik korelasyonları(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Genç, Yeşer; Akay, Bengü Nisa; Deri ve Zührevi HastalıklarıDermatofibroma, sık görülen fibrohistiyositik bir lezyon olmakla birlikte bugüne kadar çok sayıda dermatopatolojik tip tanımlanmıştır. Dermatofibromalarda dermatoskopik bulguların ve paternlerin, dermatopatolojik bulgularla ve tiplerle korelasyonuna ait sınırlı sayıda çalışma vardır. Çalışmamızın temel amacı dermatofibromaların dermatoskopik bulgularının dermatopatolojik tiplerle ilişkisini değerlendirmek; ikincil amacı, hastaların demografik özelliklerinin, dermatofibromaların sayılarının ve lokalizasyonlarının, komorbiditelerin; birbirleriyle ve dermatoskopik paternlerle ilişkisini incelemekti. Çalışmamıza Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı polikliniklerine başvuran 212 hasta ve bu hastalara ait 400 dermatofibroma dâhil edildi. Lezyonların dermatoskopik özellikleri ve dermatoskopik paternleri tanımlandı. Her bir dermatofibroma için dermatopatolojik tip belirlendi. Ayrıca hastaların; deri neoplazisi öyküsü, eşlik eden dermatolojik ve/veya sistemik hastalıklar, maligniteler, immünosüpresif ilaç kullanımı gibi demografik özellikleri sorgulandı. Çalışmamızda yer alan dermatofibromalarda saptanan en sık dermatopatolojik tip fibrokollajenöz tip (%90,5)'ti. Dermatoskopik olarak en sık saptanan bulgu damar yapıları (%65), en sık paternse periferal retiküler çizgiler ve santral beyaz yapısız alan (%30,3) oldu. Dermatofibromaların %4,8'inde halo bulgusu tanımlandı. Tipik dermatoskopik paternler lezyonların %84,7'sinde izlenirken; atipik paternler %15,3'ünde izlendi. Atipik paternlerde damar yapılarının görülme sıklığı istatistiksel olarak daha anlamlı bulundu. Fibrokollajenöz tip dermatofibromalarda en sık tipik paternler (%89,5); fibrokollajenöz dışı tiplerde ise atipik paternler (%60,5) görüldü. Araştırmamızda fibrokollajenöz tip dışındaki dermatofibromalarda, atipik dermatoskopik bulguların görülme sıklığı, fibrokollajenöz tiplere göre istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Dermatofibromalarla en sık birliktelik gösteren hastalık hipotiroidi (%17) olarak saptandı. Eşlik eden sistemik hastalığı veya neoplazisi olanlarda MEDF sıklığı, sistemik hastalığı veya neoplazisi olmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sonuç olarak, dermatofibromalar çeşitli dermatoskopik özellikler sergileyebilir. Tipik dermatoskopik paternler, dermatofibromalarda güvenilir tanı sağlamaktadır. Ancak dermatofibromaların melanoma gibi deri tümörleri veya hastalıklarının da dermatoskopik taklitçisi olabileceği unutulmamalıdır. Çalışmamızda dermatoskopik paternler ve dermatopatolojik tipler arasındaki ilişkiye yönelik değerlendirmelerin sonucu olarak, atipik dermatoskopik paternlerin, fibrokollajenöz dışı dermatofibromalarla ilişkili olduğunu düşünmekteyiz. Demografik özellikler ve komorbiditelerle ilgili yapılan değerlendirmeler, dermatofibromaların immünopatogenezine yönelik daha fazla çalışma yapılması gerekliliğini de ortaya koymuştur.Item Kaposi sarkomu'nun deri lezyonlarında dermatoskopik bulgular ve dermatopatolojik korelasyonları(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2018) Yılmaz, Tuğçe Ertürk; Akay, Bengü Nisa; Heper, Aylin; Deri ve Zührevi HastalıklarıKaposi sarkomu endotelyal hücrelerden köken alan multifokal sistemik bir hastalıktır. Kaposi sarkomunda dermatoskopik bulguların ve paternlerin, dermatopatolojik bulgularla ve evrelerle korelasyonuna ait sınırlı sayıda çalışma vardır. Çalışmamızın temel amacı Kaposi sarkomunun dermatoskopik bulgularının araştırılması, ikincil amacı ise saptanan dermatoskopik bulguların dermatopatolojik korelasyonlarının belirlenmesi idi. Çalışmamıza Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı polikliniklerine başvuran 38 hasta ve bu hastalara ait 222 lezyon dâhil edildi. Her bir lezyonun klinik evresi belirlendikten sonra, lezyonların dermatoskopik özellikleri tanımlandı. Ayrıca hastaların; hastalık süresi, nüks olup olmadığı, eşlik eden hastalıkları, immünsüpresif ilaç kullanım öyküsü, HIV enfeksiyon varlığı ve varsa daha önce Kaposi sarkomu için aldığı tedaviler sorgulandı. Dermatoskopik incelemede en sık saptanan renk mor-pembeydi (%68,9). En sık saptanan bulgu beyaz çizgi (%55,9) ve beyaz klodlar (%37,8) oldu. Diğer bulgular daha önceki çalışmalarda da bildirilen skuamlı yüzey (%32,9), polikromatik renk değişikliği (%22,1) ve daha önce bildirilmemiş olan 4 noktalı klod (%18), yakalık bulgusu (%14,9), kıvrımlı (%17,1), nokta (%10,4), kavisli (%6,3) ve yumak damarlardı (%5). Polikromatik renk değişikliği, skuamlı yüzey ve yakalık bulgusu nodüler lezyonlarda; beyaz çizgi, 4 noktalı klod ve beyaz klodlar ise plak dönemi lezyonlarda daha fazlaydı ve bu istatistiksel olarak anlamlıydı. Damar paternlerinin varlığı ile evreler arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Dermatoskopik-dermatopatolojik korelasyonda polikromatik renk değişikliği ve eozinofilik hiyalin globüllerin varlığı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunurken, bal peteği benzeri vasküler boşlukların varlığı ile arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Polikromatik renk değişikliğinin izlendiği lezyonlarda tümör kalınlığı daha fazlaydı ve bu bulgu istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Daha önceki çalışmalarda bildirilmemiş olan beyaz çizgi ve beyaz klodların dermatopatolojik karşılığı; tümör üzerinde epidermise paralel yerleşen kollajen liflerde artış ve iğsi hücrelerin kollajeni diseke etmesi sonucu oluşan düzensiz kollajen yerleşimi olarak saptandı. Dört noktalı klodların dermatopatolojik karşılığı; akrosiringiumları çevreleyen hipergranüloz olarak izlendi. Lezyon üstünü saran yapısız yakalığın; tümörün yüzeyinde üst üste yerleşen iki farklı keratin tabakasını temsil ettiği görüldü. Skuamlı yakalıkların ise tümörün kenarlarındaki akantoz ve hiperkeratozun olduğu epidermal girinti alanlarına karşılık geldiği saptandı. Nokta, kavisli ve yumak damarların dermatopatolojik karşılığı papiler dermisteki genişlemiş kapiller damarlar olarak saptandı. Kıvrımlı damarların karşılığı ise daha çok derin yerleşimli tümörlerin üst kısmında yer alan geniş kıvrımlı vasküler yapılar olarak izlendi. Sonuç olarak çalışmamızda KS'ye dair literatürü destekleyen bulgular yanında yeni dermatoskopik bulgular tanımlanmış ve bunların dermatopatolojik karşılıkları açıklanmıştır. Tanımlanan yeni dermatoskopik bulguların Kaposi sarkomunun dermatoskopik tanısında kolaylık sağlayacağı, sistemik tutulumla seyredebilen bu hastalığın invaziv olmayan bir teknik ile erken tanısının, hastalık prognozunu olumlu yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Anahtar sözcükler: Kaposi sarkomu, dermatoskopi, dermatopatolojiItem Mikozis fungoides ile ilişkili pitriazis rotundaAkay, Bengü NisaItem Tumoral Melanosis Arising on a Mycosis Fungoides Plaque(2018) Akay, Bengü Nisa; Tıp Fakültesi