Repository logo
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    New user? Click here to register. Have you forgotten your password?
Repository logo
  • Communities & Collections
  • All of DSpace
  • English
  • Català
  • Čeština
  • Deutsch
  • Español
  • Français
  • Gàidhlig
  • Italiano
  • Latviešu
  • Magyar
  • Nederlands
  • Polski
  • Português
  • Português do Brasil
  • Srpski (lat)
  • Suomi
  • Svenska
  • Türkçe
  • Tiếng Việt
  • Қазақ
  • বাংলা
  • हिंदी
  • Ελληνικά
  • Српски
  • Yкраї́нська
  • Log In
    New user? Click here to register. Have you forgotten your password?
  1. Home
  2. Browse by Author

Browsing by Author "Üçok, Cahit"

Now showing 1 - 10 of 10
Results Per Page
Sort Options
  • No Thumbnail Available
    Item
    3. Sınıf Ağız Diş Çene Cerrahisi
    (2017) Üçok, Cahit
  • No Thumbnail Available
    Item
    3.Sınıf Cerrahi
    (2017) Üçok, Cahit
  • No Thumbnail Available
    Item
    3.Sınıf Dental Anestezi
    (2017) Üçok, Cahit
  • No Thumbnail Available
    Item
    Diş çekimi sonrası gelişen alveolit olgularında fibrinolitik bakteri oranının PZR analizi ile belirlenmesi
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2019) Akbulut, Funda Gökçe; Üçok, Cahit; Diş Hekimliği
    Diş çekimi sonrası en sık karşılaşılan komplikasyonlardan biri olan alveolar osteitis; çekim soketinde yara iyileşmesinin bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur. Alveolit olgularında bakterilerin rolü birçok çalışmada gösterilmiştir. Ağız boşluğunda alveolite neden olabilen fibrinolitik aktiviteye sahip mikroorganizmalar mevcuttur. Bu çalışmanın amacı diş çekimi sonrası alveolit ön tanısı ile başvuran hastaların çekim soketlerinden alınan örneklerin Polimeraz Zincir Reaksiyonu ile incelenip T. denticola ve P. gingivalis oranlarının belirlenmesidir. Bu iki bakterinin varlığı ve alveolit olguları ile ilişkileri karşılaştırılmıştır. Ayrıca alveolit nedenleri arasında sayılan diğer parametreler de değerlendirilmiştir. 56 hastadan alınan 50 adet örnek DNA ekstraksiyonun ardından T. denticola ve P. gingivalis için özgün primerler kullanılarak PZR ile incelendi. PZR ile incelenen 50 adet örneğin 38 tanesinde (%76) T. denticola DNA'sı; 16 tanesinde (%32) ise P. gingivalis DNA'sı saptandı. Bu sonuçlar dikkate alındığında T. denticola ve P. gingivalis bakteri türlerinin soketlerde büyük oranda bulunması ile alveolit oluşum mekanizmasıyla ilişkilendirilebileceği sonucu elde edilmiştir. P. gingivalis DNA'sı saptanan tüm örneklerde T. denticola da pozitif bulunmuş ve bu iki bakteri arasındaki sinerji ortaya koyulmuştur. Alveolit'in en sık alt çenede ve en sık alt üçüncü molar diş çekimi sonrası meydana geldiği belirlenmiştir. Ayrıca anterior diş çekimlerinde alveolit'e rastlanmamıştır. En sık 50 yaş ve üzeri hastalarda alveolit görülmüştür ve çocuk hastalarda alveolit görülmemiştir. Alveolit ile ilişkisi olan diğer parametreler de değerlendirilmiş ve hastaların postoperatif uyarılara uymadığı, ağız hijyenine dikkat etmediği sonucuna varılmıştır.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Farklı yüzey özelliklerine sahip implantlarda Basic Fibroblast Growth Factor'ün implant çevresindeki sert doku iyileşmesine etkisinin mekanik testler ile değerlendirilmesi
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2009) Kartal, Yasemin; Üçok, Cahit
    Dental implantlar ile tedavi yönteminin klasik öğretisi, osseointegrasyonun oluşmasıiçin, cerrahi sonrası belli bir süre beklenmesi zorunluluğudur. Ancak geliştirilenyüzey özellikleri ve lokal biyomateryal uygulaması ile bu süre kısaltılmayaçalışılmaktadır.Çalışmamızda hedeflenen; lokal bFGF uygulamasının farklı yüzey özelliğinesahip implantlarda, 1 ve 3 aylık takiplerinde osseointegrasyon açısından farklılıkbulunup bulunmadığının tespit edilmesidir. Değerlendirme rezonans frekans analizive çıkarma tork testi ile yapılmıştır.Çalışmada 6 aylık, ortalama 2,5-3 kilogram ağırlığında 14 adet Yeni Zelandacinsi erişkin erkek tavşan kullanılmıştır. Genel anestezi sağlandıktan sonratavşanların bilateral tibialarına ikişer adet implant yerleştirilmiştir. Her bir tibiayafarklı yüzey özellikli iki implant (SLActive®, Osseosped®) yerleştirilmiştir.Deneklerin bir tibiasına; implant kaviteleri hazırlanmış, lokal bFGF uygulanmış veardından implantlar yerleştirilmiştir. Diğer tibialarına da kaviteler hazırlandıktanhemen sonra kontrol amaçlı implantlar yerleştirilmiştir. İmplantlar yerleştirildiktensonra ilk RFA sonuçları kaydedilmiştir. Tavşanlar 1. ay ve 3. ay sonundadeğerlendirilmek üzere yedişerli iki gruba ayrılmıştır. Takip süreleri sonundaimplantlar açılmış, RFA ve çıkarma tork testleri uygulanmıştır.Sonuçta; lokal bFGF uygulamasının özellikle 1 aylık deney gruplarındabelirgin olarak osseintegrasyonu arttırıcı etkisi olduğu görülmüştür. Hem kontrolhem deney gruplarında hidrofilik yüzeye sahip implantlar daha yüksek RFA veçıkarma tork değerleri göstermiştir.AbstractClassical doctrine of dental implant treatment is the neccessity of a certain waitingperiod for osseointegration. Constitution of several surface characteristics andapplication of local biomaterials may help to shorten this period.This study is designed to evaluate the effects of local bFGF application onosseointegration in implants with different surface characteristics. The assesment ismade by resonance frequency analysis and reverse torque tests after 1 and 3 monthsof follow-up.Fourteen, New Zealand adult white rabbit males, 6 months old and weighing2,5-3 kg were used in the study. Two implants (SLActive®, Osseosped®), each withdifferent surface characteristics were inserted into bilateral tibia of each rabbit undergeneral anesthesia. In one tibia, implants were inserted into local bFGF appliedcavities. In other tibias, implants were inserted into cavities without bFGF ascontrols. Initial RFA results were recorded just after implant insertion. Rabbits arethan randomly divided into two groups each with 7 rabbits for evaluation either at 1or 3 months periods. At the end of the ceratin evaluation period, RFA and reversetorque tests are performed.The results of the study showed that local bFGF application significantlyaugmented osseointegration particularly in 1 month evaluation group. RFA andreverse torque values were found to be significantly higher in implants withhydrophilic surfaces in both control and study groups.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Miyofasiyal ağrı-disfonksiyon sendromu ile durumluk-sürekli kaygının ilişkisinin tedavi öncesi ve sonrası değerlendirilmesi
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Katı, Şakir; Üçok, Cahit; Ağız ve Diş Sağlığı
    Çiğneme sisteminde meydana gelen rahatsızlıkları tanımlamak ve tedavi metodları geliştirmek için, yıllar içerisinde değişik araştırmalar yapılmıştır. Bell tarafından tanımlanan ve Amerikan Diş Hekimleri Birliği (ADA) tarafından kabul edilerek günümüzde kullanılan 'Temporomandibular Rahatsızlıklar' terimi, çiğneme sisteminin tüm fonksiyonel rahatsızlıklarını ifade eder. Temporomandibular eklem hastalıkları eklem patolojisinden yada çiğneme kaslarına ait patolojilerden kaynaklanabilir. Çiğneme kaslarına ait TME hastalıkları içinde en sıklıkla karşılaşılanı miyofasiyal ağrı sendromu (MAS) dur. Temporomandibular eklem düzensizliklerinin etiyolojisinde ve tedavisinde psikolojik faktörlerin önemi bilinmektedir. Mevcut çalışmalar, TMD ile çeşitli psikiyatrik hastalar, anksiyete, depresyon ve kişilik bozuklukları gibi psikolojik rahatsızlıklar arasında bir ilişkinin olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. MAS, TME hastalıkları içinde psikiyatrik yanı en çok çalışılan alt gruptur. Araştırmamızda miyofasiyal ağrı sendromu tanısı almış 60 hastaya, tedavi öncesi ve tedavi uygulandıktan 2 ay sonrasında durumluk-sürekli kaygı envanteri isimli form doldurtulmuştur. Çalışmamızda kendi hastalarımızdan elde edilen, miyofasiyal ağrı-disfonksiyon sendromu tedavisi öncesi ve tedaviden 2 ay sonrasındaki durumluk-sürekli kaygı puanları ile Öner ve arkadaşlarının tespit ettikleri, benzer özelliklere sahip örneklem gruplarından elde edilen kaygı düzeyleri arasındaki farkın anlamlı olup olmadığı araştırılmıştır. Sonuç olarak çalışmamızda; •Tedaviden sonraki durumluk ve sürekli kaygı durumlarının, tedaviden önceye göre daha az olduğunu, •En büyük kaygının tedavi öncesi sürekli kaygı olduğunu, •En az kaygının tedavi sonrası durumluk kaygı olduğunu, •Sürekli kaygının durumluk kaygıya göre tedavi öncesinde de sonrasında da fazla olduğu görülmüştür. Anahtar Kelimeler: Depresyon, Durumluk-sürekli kaygı, Miyofasiyal ağrı-disfonksiyon sendromu (MAS).
  • No Thumbnail Available
    Item
    Morfogenezis ve sendromlar
    (2017) Üçok, Cahit
  • No Thumbnail Available
    Item
    Ortognatik cerrahi geçiren erişkin hastalarda postoperatif analjezide intraoperatif diklofenak-sodyum ile tramadolun karşılaştırılması
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2006) Tüzüner, Ayşegül Mine; Üçok, Cahit
    Ortögnatik Cerrahi Geçiren Erişkin Hastalarda Postoperatif Analjezide İntraoperatif Diklefenak-Sodyum ile Tramadol'un Karşılaştırılması Bu çalışmada amaç, bimaksüler osteotomi gerçekleştirilen hastalarda preemptif tramadol ve diklofenak sodyum uygulamasının postoperatif analjezik etkinliklerinin ağrı skorlarına (VAS, VS) ve HKA yöntemi ile opioid tüketimine etkilerini kontrol grubu ile karşılaştırmaktır. Çalışmaya Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalında maksillada Lefort-I ve mandibulada Sagital Split Ramus Osteotomisinin beraber gerçekleştirildiği, bimaksüler osteotomi operasyonu gerçekleştirilen toplam 36 hasta dahil edildi. Hastaya preemptif olarak, İ.M. 50 mg tramadol (n=12), İ.M. 75 mg diklofenak sodyum (n=12) ve serum fizyolojik (n=12) uygulaması yapılmıştır. Üç grup arasında sistolik kan basıncı, kalp hızı, postoperatif ağrı skorları (VAS, VS), postoperatif komplikasyonlar ve HKA (İ.V.) yöntemi ile opioid tüketimi karşılaştınlmıştır. Sonuçlarımız, bimaksüler osteotomi uygulanan ortögnatik cerrahi hastalarında preemptif tramadol ve diklofenak uygulamasının birbirlerine alternatif postoperatif etkin analjezi yöntemleri olduğunu ve plaseboya göre daha etkili analjezi sağladığım göstermiştir. Her iki tedavi uygulaması da postoperatif İ.V. HKA ile opioid tüketimini azaltabilmektedir. Tramadol ve diklofenak analjezilerinin etkinlik ve yan etki açısından farkı bulunmamıştır.AbstractComparison of Intraoperative Diclofenac Sodium and Tramadol in Postoperative Analgesia of Adult Patients Having Orthognatic Surgery The aim of this study is to compare the postoperative analgesic affect of preemptive use of tramadol and diclofenac sodium to postoperative pain scores (VAS, VS) and opioid consupmtion with PCA, with the control group in patients receiving bimaxillary osteotomy. In this study 36 patients which received both Lefort I Osteotomy in maxilla and Sagital Split Ramus Osteotomy in mandible as bimaxillery osteotomy in the Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Faculty of Dentistry, University of Ankara. Patients received preemptive 50 mg tramadol I.M (n=12)., 75 mg diclofenac sodium I.M. (n=12) and saline solution (n=12). Systolic blood pressure, heart rate, postoperative pain intensity (VAS, VS),postoperative complications and postoperative opioid consumption with PCA (I.V.) are compared between the three groups. Our results showed preemptive use of tramadol and diclofenac are effective postoperative analgesia techniques in bimaxiller osteotomy receiving orthognatic surgery patients when compared to the placebo group. Both treatment methods can decrease the postoperative opioid consumption with PCA (I.V.). There were no difference between diclofenac and tramadol in postoperative complications.
  • No Thumbnail Available
    Item
    Tenoksikam`ın mandibuler 3. molar cerrahisinde görülen postoperatif ödem üzerine etkisinin stereofotogrametri yöntemiyle değerlendirilmesi
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 1994) Üçok, Cahit; Mocan, Asriye
    Son yıllarda sıklıkla gömülü kaldıkları gözlenen yirmi yaş dişleriyle ilgili problemler ve bu dişlere ait operasyonların postoperatif döneminde karşılaşılan komplikasyonlar, ağız cerrahlarının rutin olarak karşılaştıkları durumlardandır. Gömülü veya yarı gömülü yirmi yaş dişleriyle ilgili komplikasyonlann önlenebilmesi veya minimal seviyede tutulabilmesi amacıyla günümüze kadar çok sayıda çalışma yapılmıştır. Ancak, gerek yeni antiinflamatuar ilaçların kullanıma sunulması gerekse yeni yöntemlerin geliştirilmesi bu alandaki araştırmaların devam etmesini zorunlu kılmaktadır. Bu araştırmada " Tenoksikam" isimli nonsteroidal antiinflamatuar ilacın, gömülü mandibuler yirmi yaş dişlerinin cerrahi olarak çekimlerinden sonra görülen ödem üzerine etkisini " Stereofotogrametri" yöntemini kullanarak objektif veriler yardımıyla değerlendirilmesi amaç edinildi. Buna ilaveten, 3. Molar cerrahisinin postoperatif döneminde görülen ödemin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan ağrı ve trismusun objektif yöntemlerle ölçümü de araştırma kapsamına alındı. Bu amaçla, çekim endikasyonu konmuş bilateral gömülü mandibuler yirmi yaş dişlerine sahip 10 hasta gönüllü olarak seçilerek plasebo kontrollü çift kör prensiplerine uygun olarak yapılan çalışmaya dahil edilmişlerdir. Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri sonunda, Tenoksikam'ın mandibuler yirmi yaş dişlerinin cerrahi olarak çekimlerinden sonra görülen ödem, ağrı ve trismus üzerine etkisinin plaseboya göre anlamlı olmadığı görülmüştür. AbstractImpacted mandibular third molar removal often causes considerable postoperative discomfort. The removal of an impacted third molar is the most common surgical procedure performed by oral surgeons. Postoperative swelling is an unpleasant but common sequel following oral and maxillofacial surgery that has prompt many investigators to study a wide range of drug regimens to minimize this problem. Determination of swelling after third molar surgery has been widely used as an important indicator of the postoperative reaction. A double blind randomized placebo controlled study was undertaken to compare the effects of Tenoxicam (A nonsteroid antiinflammmatory drug) and placebo in the control of pain, trismus and postoperative swelling of 10 patient who underwent the surgical removal of impacted third molars. Postoperative edema formation was followed for two days stereophotograrnmetrically. VAS method was used for determining postoperative pain for 6 hours and 6 days. Mouth opening following surgical operations was also been investigated in the postoperative lth,2nd and 7th days. No differences were found in between two groups. The overall conclusion of this clinical study is that Tenoxicam compared to placebo is a well tolerated but noneffective NSAİ drug in the postoperative course of third molar surgery
  • No Thumbnail Available
    Item
    Yirmi yaş dişlerinin çekim kararının sosyal güvenlik sistemine etkileri
    (Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 2016) Üçok, Cahit; Diş Hekimliği; Diş Hekimliği Fakültesi
    Bu çalışmanın amacı, yirmi yaş dişlerinin çekim kararlarını hastanın yaşı, cinsiyeti, diş numarası, dişin pozisyonu ve klinik durumu gibi parametrelere gore değerlendirmek ve bu kararın sosyal güvenlik sistemine olan ekonomik etkilerini vurgulamaktır. Çalışma çekim kararı verilmiş olan sürmüş yada sürmemiş 3. molar dişi olan ve rastgele seçilen 180 hastadan elde edilen verilere göre yapıldı. Hastalara ait yaş, cinsiyet, dişin pozisyonu, klinik durumuna ait veriler kaydedildi. Elde edilen verilerle hastaların yaş, cinsiyet, diş numarası, dişlerin pozisyonu ve klinik bulguları gruplandırılarak ki-kare testi ve SPSS istatistik paket programı, CHAID karar ağaçları ve SPSS clementine programı kullanılarak analizler yapıldı. Anlam aralığı olarak p=0.05 kabul edildi. Diş numarası klinik durum ilişkisi incelendiğinde, çekim kararı verilen dişler arasında en çok asemptomatik 48 n=23 numaralı dişlerin çekildiği, pericoronitis tanısı ile en çok 38 n=15 numaralı dişin çekildiği görülmüştür. Asemptomatik dişlerin %39.4 n=71 , pericoronitisli dişlerin %15 n=27 ve ortodontik sebeple ise %8.3 n=20 oranında çekim kararı verildiği izlendi. En az çekim kararı ise %3.3 n=6 TME ağrısı nedeni ile verildi. Pearson Chi-Square p=0.048 SPSS Celementine ve CHAID karar ağaçları analizine göre.; dişin klinik durumu hedef faktör olduğunda; tüm gruplamalarda asemptomatik dişlere birinci sırada çekim kararı verildiği görüldü. Sağlık harcamaları bütün dünya ülkelerinde sosyal güvenlik sistemini zorlayan boyutlara ulaşmış bulunmaktadır. Bütün içerisinde belki de küçük bir paya sahip olan üçüncü molar cerrahisini değerlendirirken ve bir dişin çekimine karar verirken konuyu bir de bu açıdan değerlendirmek doğru olacaktır. Operasyonlu veya operasyonsuz seçeneklerin temelinde düzenli aktif kontrollerin hastanın belli zaman aralıklarında klinik ve radyolojik muayeneleri yattığı unutulmamalıdır.

DSpace software copyright © 2002-2025 LYRASIS

  • Cookie settings
  • Privacy policy
  • End User Agreement
  • Send Feedback