Browsing by Author "Öztürk, Adnan"
Now showing 1 - 5 of 5
Results Per Page
Sort Options
Item Ağızda görülen dev hücreli granülomaların patogenezinde nükleer faktör kappa beta sinyal yolağının aktivitesinin araştırılması(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2012) Dereci, Ömür; Öztürk, AdnanDev hücreli granüloma çene cerrahisi pratiğinde önemli bir yere sahip, muhtemelen reaktif ve inflamatuar etkenlerin rol oynadığı düşünülen patolojik bir lezyondur. Ağızda santral dev hücreli granüloma kemik içine, periferal dev hücreli granüloma ise diş etine yerleşim göstermektedir. Nükleer Faktör Kappa Beta (NF-KB) lenfosit aktivasyonu, inflamasyon, hücre farklılaşması, hücre reseptörleri ve birçok sitokinin ekspresyonunun düzenlenmesinden sorumlu birçok gende anlatım düzenlenmesi yapan, hücre apoptozisi ve hayatta kalımında rol oynayan çok önemli bir transkripsiyon faktörüdür. NF-KB inflamasyonu başlatıcı hücresel yolakları harekete geçirdiği gibi, inflamasyon başlatıcı moleküller tarafından da aktive olabilmektedir. Çalışmamızın amacı immünohistokimyasal methodlarla inflamatuar gen anlatımında çok büyük rolü olan NF-KB hücre içi sinyal sisteminin doku array yöntemi kullanılarak periferal dev hücreli granülomalarda aktif olup olmadığını araştırmak, böylece bu lezyonların oluşumlarının inflamatuar anormal rejeneratif bir patogenezden köken alıp almadığı konusunda fikir sahibi olabilmektir. Arşivlerden retrospektif olarak elde edilmiş 29 olgunun klinik bilgileri incelenip, parafin bloklardan doku array yöntemiyle elde edilen kesitlerde immunohistokimyasal NF-KB boyaması yapıldı. Tüm olgular yarı-sayısal olarak değerlendirildi ve % 97'sinde şiddetli ve orta şiddetli boyanma tespit edildi. Bütün olgularda NF-KB aktivasyonu gözlendi. NF-KB aktivasyonu yanısıra yüzey epiteli bulunuşu, inflamatuar hücre birikimi, ülserasyon varlığı ve reaktif kemik bulunuşu histolojik parametreleri de incelendi ve mevcut literatür bilgileri ile karşılaştırıldı. NF-KB sinyal yolağının periferal dev hücreli lezyonlarda aktif olması bu lezyonların inflamatuar ve anormal rejeneratif lezyonlar olabileceği fikrini desteklemektedir. İlerde yapılacak çalışmalarla NF-KB sinyal sisteminin hangi yolakları aktive ederek bu lezyonların oluşumunu başlattığı anlaşılabilir. Ayrıca NF-KB sinyal sisteminin çeşitli seviyelerine etki edebilecek ilaçlar geliştirilip, periferal dev hücreli granülomaların tedavisinde kullanılabilir.AbstractGiant cell granuloma has an important place in daily oral surgery practice. It is a reactive lesion and hypotetically originated from an inflammatory basis. Santral variant is located inside the jaw bone whereas the peripheral variant occurs on gingiva. Nükleer factor kappa beta (NF-KB) signalization pathway is an essential cellular molecular system which controls inflammation, apoptosis and transcription of many genes that control cellular survival. NF-KB activates the cellular cascades which initiates inflammatory response. Likewise, inflammatory molecules may induce the activation of intracellular NF-KB pathway in order to activate related genes. The aim of this study is to detect the activity of NF-KB signalization system in peripheral giant cell granulomas by utilization of immunohistochemical methods and microarray method in order to determine the origin of the pathogenesis of the lesion. The clinical data and paraffin blocks of twenty nine cases of peripheral giant cell granuloma were retrieved from the archives. Glass slides were prepared from 3 new reconstructed paraffin blocks with tissue array method and subsequently immunostained with NF-KB anticor. All cases were evaluated in a semi-cantitative manner and it is observed that 97 % of the selected cases were highly and moderadetly stained with NF-KB immunostaining. There were not any cases which show no reactivity with NF-KB immunostain. The relation between NF-KB activation and several histologic parameters such as epithelial coverage, ulceration on epithelium, inflammatory infiltration and reactive bone production were also evaluated and discussed. The detection of the activation of NF-KB pathway in peripheral giant cell granulomas suggest that these lesions may have an inflammatory origin. In future studies, modification of NF-KB pathway with drugs may reduce the growth potential or prevent the occurrence of the peripheral giant cell granuloma.Item Evaluation of temperature rise following the application of diode and ErCr:Ysgg lasers: an ex vivo study(2018) Öztürk, Adnan; Diş Hekimliği FakültesiPurpose: Erbium, chromium: yttrium, scandium, gallium, garnet (ErCr:Ysgg) lasers have been frequently used in oral surgical procedures and are almost seen as alternatives to diode lasers. The aim of this comparative study was to analyze in an animal model the thermal elevation induced by ErCr:Ysgg and diode lasers in soft tissue and bone. Materials and methods: Thirty freshly dissected sheep mandibles containing bone and soft tissue were divided into 120 equal parts. Gallium-aluminum-arsenide (Ga-Al-As) diode laser (λ=940 nm) with 1, 2 and 5 W output powers and ErCr:Ysgg laser (λ=2780 nm) with 2.75, 4.5 and 6 W output powers were used on soft and bone tissues separately for 3 seconds with point application. Mean temperature values before and after application of the lasers were compared in soft tissue and bone. Results: The minimum mean temperature value was observed with 2.75 W ErCr:Ysgg laser while irradiation with 5 W diode laser created the maximum values (p<0.05). Conclusion: ErCr:Ysgg laser (λ=2780 nm) with 2.75 W power generates low levels of heat compared to diode lasers and may provide safer surgery in soft and bone tissues without destructive effects of temperature increase.Item Kanseröz ve nonkanseröz baş-boyun bölgesi dokularında adenozin deaminaz enzim aktivitesinin incelenmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 1998) Dolanmaz, Doğan; Öztürk, AdnanAdenozin Deaminaz (ADA), adenozinin veya deoksiadenozin inozin veya deoksiinozine hidrolitik deaminasyonunu katalizleyen bir enzimdir. ADA tarafından katalizlenen reaksiyonun irreversible olmasından dolayı bu enzim reaksiyonu adenozin degredasyonuna oran kısıtlayıcı basamaklardan biri olarak görülmektedir. ADA bazı araştırmacılar tarafından pürin yolu enzimi olarak kabul edilirken, bir kısım araştırıcılar ise ADA'nın pürin salvage yolunun bir enzimi olduğunu düşünmektedirler. Bu araştırmada baş-boyun bölgesi kanseröz ve non-kanseröz dokularında Adenozin Deaminaz enzim aktivitesi incelenmiştir. 8 larinks kanserli ve 7 maksilla kanserli hastadan operasyon sırasında alınan kanser dokuları ve cerrahi sınıra ait sağlam dokular kullanılmıştır. Ayrıca ikinci bir kontrol grubu oluşturmak amacıyla 10 hastadan elde edilen oral mukozaya ait fibröz hiperplazik dokular da kullanılmıştır. 35 Her iki kanser grubundaki ADA enzim aktiviteleri cerrahi sınırlara ait kontrol dokularına göre daha yüksek tespit edilmesine rağmen aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Aynı zamanda fibröz hiperplazik dokulardaki enzim aktiviteleri her iki kanser grubuna göre daha düşük bulunmakla beraber aralarındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Bu araştırmada ve literatürdeki diğer çalışmalarda da görüldüğü gibi kanserde ADA enzim aktivitesi açısından bir genelleme yapmak mümkün değildir. Abstract Adenosine Deaminase (ADA) is an enzyme catalyzing hydrolytic deamination of either adenosine or deoxyadenosine to inosine or deoxyinosine, respectively. Because of the irreversibility of the reaction catalyzed by ADA, this enzyme reaction seems to be one of the rate limiting steps in adenosine degradation. Some researchers believe ADA to be a purine enzyme and some others consider it to be a pürin salvage pathway enzyme. In this study we investigated the activity of Adenosine Deaminase enzyme in cancerous and non cancerous tissues of head and neck. We used the cancerous tissues and surgical margins of 8 larynx cancer patients and 7 maxilla cancer patients. Second control group consisted of fibrous hiperplastic tissues of 10 patients who had gone under preprosthetic surgery. The ADA enzyme activities in both cancer groups were found to be higher than the control group, though this difference was not statistically significant. Similarly, the ADA enzyme activities of 37 fibrous hiperplastic tissues were lower than the two cancer groups but not statistically significant, This study and other studies in literature shows that, it is not possible to generalize the activity of ADA enzyme in the cancer.Item Temporomandibuler eklemde (TME) disk deplasmanlarının düşük enerji seviyeli laser ile tedavisinin subjektif ve objektif olarak değerlendirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2009) Görür, Durmuş İlker; Öztürk, AdnanTemporomandibuler eklemde (TME) disk deplasmanlarının düsük enerji seviyeli laser ile tedavisinin subjektif ve objektif olarak değerlendirilmesi Çalışmamızda, temporomandibular eklem rahatsızlıklarında muayene ile ön tanısı konulmuş ve radyografik inceleme sonucunda kesin tanısına ulaşılmış TME disk deplasmanlarında, düşük enerji seviyeli laser uygulamasının TME üzerindeki etkisinin objektif ve subjektif olarak araştırılması planlanmıştır. 13 hasta ve toplam 26 eklem çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışma grubundaki hastaların ilk olarak standart klinik muayeneleri Amerika Orofacial Ağrı Akademisi'nin kriterlerine uyularak yapıldı ki bu kriterler; hastanın tam anamnezi, mastikatör ve servikal kasların palpasyonu, TME'nin lateral ve posterior kısımlarının palpasyonu, aktif ve pasif ağız açıklığı ölçümleri, deflüzyon ve deviasyonun belirlenmesi, eklem seslerinin oskültasyonu. Bunun yanı sıra, hastaların ağrılarının subjektif tespiti için visual analog scale (VAS) kullanıldı ve sonuçlar değerlendirildi. Objektif olarak ise, Manyetik Rezonans Görüntüleme yöntemi kullanıldı. Bu görüntüleme yöntemi ile ilk olarak temporomandibular eklem disk deplasmanları kantitatif ve morfometrik analizler ile hesaplandı. Aynı işlemler tedavi sonrasında da tekrarlanarak, objektif olarak herhangi bir değişim olup olmadığı incelendi ve ölçümler karşılaştırıldı. Çalışmamızda TME efüzyon parametresi ve posterior band sinyal intensitesi ile değerlendirildiğinde her iki taraf eklemde de tedavi sonrasında efüzyon değerlerinin anlamlı derecede azaldığı görüldü (p<0,05) ve yine her iki eklemde retrodiskal dokunun sinyal intensite değerlerinin LLLT uygulamasından sonra anlamlı olarak düştüğü görüldü (p<0,05). LLLT öncesine göre tedavi sonrasında ağız açıklığında anlamlı bir artış tespit edilmiştir. (p<0.05). LLLT öncesine göre tedavi sonrasında protruziv harekette anlamlı bir artış tespit edilmiştir (p<0.05). Ancak ses bulgusunda ve lateral ağız açıklığı ölçümlerinde LLLT öncesi ve sonrası arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). Bu değerler tedavi öncesinden itibaren birbirleriyle karşılaştırıldıklarında tedavi sürdükçe VAS skorlarının anlamlı bir şekilde azaldığı görülmektedir (p<0,05). Sonuç olarak tedavi grubunda temporomandibular eklemde laser tedavisiyle eklemdeki efüzyonun azaldığı, ağrının azaldığı, retrodiskal dokunun sinyal intensitesinin iyi yönde değiştiği, ağız açıklığının arttığı tespit edilmiştir. Düşük enerjili lazerin TME'in tedavisinde etkili olabileceği subjektif ve objektif olarak kanıtlantmış olup bu tedavinin etkinliğinin daha ileri düzeylere taşınabilmesi için hasta sayısının artırılarak yeni farklı dalga boyu ve güçteki lazerler ile çalışmalar yapılması gerekmektedir. MR, temporomandibular eklem görüntülenmesi için uygun bir görüntüleme yöntemi olması nedeniyle, çalışmanın öncesinde ve sonrasında efüzyon, inflamasyon, kemik yapı ve retrodiskal dokulardaki sinyal intensiteler saptanmıştır. Bu yöntem ile hekimin yorumuna gerek kalmadan bilgisayar yardımıyla değerler objektif olarak ölçülmüştür.Abstract In our study, our aim was to evaluate the subjective and objective effects of LLLT treatment on temporomandibular disc displacements, which were prediagnosed with clinical examination and diagnosed precisely after radiological examination. 13 patients were assigned and 26 joints were observed in the study. The initial clinical examinations were made according to the Americen Orofacial Pain Academy?s criterias which are; complete anamnesis of the patients, palpation of the masticator and cervical muscles, palpation of the lateral and posterior portions of the TMJ, active and passive mouth opening measures, determination of deflusion and deviation, auscultation of joint sounds. In addition, for subjective determination of pain, we used the Visual Analog Scale (VAS) and the results were evaluated. MRI was used for objective evaluation. Primarily TMJ disc displacements were analized quantitatively and morfometricly using MRI. Same procedures were followed after treatment to compare and investigate if there was any objective changes. In our study when the TMJ effusion parameters and posterior band signal intensity were evaluated, it was seen that effusion values were significantly reduced on both joints (p<0.05), and that signal intensity of retrodiscal tissues on both sides were also significantly reduced (p<0.05) after LLLT. A significant increase in mouth opening capacity was observed when pretreatment values were compared with values after LLLT (p<0.05). A significant increase in protrusiv movements were observed after LLLT (p<0.05). However, there was no significant change at joint sounds and lateral mouth opening values (p>0.05). When compared with pretreatment scores it was seen that there was a significant reduce in VAS scores (p<0.05). In conclusion it was determined that joint effusion and pain was reduced, retrodiscal tissue signal intensity was changed for the better and mouth opening increased after LLLT. In our study it is proven subjectively and objectively that LLLT in TMJ diseases is an effective treatment and that it is necessary to conduct further studies with more patient amounts and with lasers with different wavelenghts and intensity in order to take forward the effectiveness of this treatment. Because that MRI is a suitable method for imaging the TMJ, pre and postreatment evaluations of effusion, inflammation, bone structure and retrodiscal tissue signal instenity were evaluated with MRI. With this method data was measured objectively with aid of a computer and doctor interpretation was eliminated.Item Urtica dioica ekstresinin oral kanseröz ve nonkanseröz tümörlerde adenozin deaminaz (ADA), ksantin oksidaz (XO) ve oksidan sistem üzerine etkileri(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2012) Ekincioğlu, Zehra Fırtına; Öztürk, Adnan; Ağız ve Diş SağlığıAğızdaki malign tümörler önemli ölüm nedenlerinden biri olup, Dünya Sağlık Örgütü'nün tespit ettiği en ölümcül 8 kanser içerisinde yer almaktadır. Oral benign tümörler ise ortaya çıkan hormonel değişim, toksin ve antijenlerin organizmaya zarar vermesi, yüksek büyüme potansiyeli açısından; tedavi alternatifleri araştırılmaktadır.Antioksidan etkiye sahip olan ısırgan otunun bazı kanserlerin tedavisinde etkisinin olabileceğine dair çalışmalar mevcuttur. Bu çalışma Urtica dioica ekstresinin oral kanseröz ve nonkanseröz tümörlerde adenozin deaminaz (ADA), ksantin oksidaz (XO), malondialdehit (MDA) ve oksidan sistem üzerine etkilerini araştırmak amacıyla yapılmıştır.Oral bölgede 14 malign ve 12 benign tümörü bulunan hastalardan patolojik ispatlama yapıldıktan sonra, tedavi amaçlı yapılan cerrahi işlem sırasında alınan 3-5 mm çapında örnekler -80°C' de muhafaza edilmiştir. Saklanan dokular çalışma gününde dondurucudan çıkarılıp üzerine, gerekli işlemlerin ardından aquöz ürtica dioica ekstresi uygulanmıştır.Çalışma sonucunda urtica dioicanın MDA üzerinde etkileri, etkin bir şekilde lipit peroksidasyonunu arttırdığıdır. Ürtica dioica öncelikle oksidatif stresi arttırarak, diğer enzimleri ve antioksidan savunmayı aktive etmiştir.Urtica dioicanın ADA üzerine etkileri ise etkin bir şekilde DNA turn over mekanizmasında ve pürin nükleotid metabolizmasında çeşitli etkiler göstererek enzimi inhibe etmiştir.Urtica dioicanın XO üzerine etkileri ise XO, ürik asit oluşumunu arttırmıştır. Ürtica dioica öncelikle oksidatif stresi arttırarak, diğer enzimleri ve antioksidan savunmayı aktive etmiştir.Urtica dioicanın yapılan çalışmalarda saptanan antioksidan özelliği ve enzimler üzerine etkileri nedeniyle oral bölgede malign ve benign tümörlerin tedavisi için faydalı olacağı düşünülmektedir.