Sabri Fehmi Ülgener'de tasavvuf ve iktisat etkileşimi
Abstract
Geri kalmışlık başka bir ifadesiyle ekonomik olarak ileri gidememe olgususu yalnızca maddi unsurlara bağlı kalarak açıklanamayacak derin öğeler içermektedir. Bu öğelederden en kıymetli ve gün yüzüne çıkarılmaya değer olanı zihniyet ve din gibi manevi unsurlar olmuştur. Manevi unsurların toplumları sürükleyici devasa bir güce sahip olduğu Alman bir iktisatçı, siyasetçi ve sosyolog olan Max Weber tarafından öne sürülmekle birlikte bu görüşün ülkemizdeki temsilcisi, manevi unsurları hayatında içselleştirmiş olan bir ailede dünyaya gelme fırsatını elde etmiş Sabri Fehmi Ülgener olmuştur. Ülgener yalnızca İslâm dinini yaşamakla kalmayıp bu yaşayışı tasavvufla taçlandıran baba tarafından bir dedenin torunuydu. Öte yandan onun anne tarafından akrabaları askeri aristokrasinin üyeleri olarak nitelendirilebilecek bir konuma sahiptiler. Ülgener'in hayatında bu şekilde zıt tonların yansıması onun düşünce iklimini daha da derinleştirmiş ve aydınlatmıştır. Böyle bir yaşantı ortamının içinden yeşeren Ülgener akademik hayatında Alman mülteci hocalardan etkilenerek zihniyet araştırmalarına yelken açmış ve kendisine Weber'in "Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Doğuşu" tezini metod bağlamında rehber edinmiştir. Burada kapitalizmin Batı toplumlarında doğuşunu dine daha özelinde Kalvinizm'in iş ve yaşam ahlâkına bağlayan Weber'in aksine Ülgener'de Osmanlı toplumunun gelişmemesinin nedenini dinden ziyade İslâm'ın ilk ve öz halinden uzaklaşan batınî tasavvuf anlayışına bağlamaktadır. Ülgener'in tezinde dikkate değer nokta onun tasavvuf yaklaşımıdır. Ona göre tasavvuf iki ana akım halinde ilerlemektedir. Bunlardan birincisisi Melâmîlik iken diğeri ise Batınîlik'tir. İlk anlayışta gösterişten uzak, halk içinde Hakk'a bağlı bir anlayış tercih edilmekte, çalışmak ve kimseye muhtaç olmamak yüceltilmekte iken; ikinci anlayışta ise tüketim ve gösterişe dayalı, gayesiz, telaşsız bir hayat tasviri yapılmaktadır. Ülgener bu ikinci tasviri ortaçağlaşmış bir toplum özelliği olarak nitelendirmektedir. Nihayetinde geri kalmışlık olgusuna büyük ölçüde yön veren sermaye gibi maddi unsurların yanısıra din ve zihniyet gibi manevi unsurlardır. Ülgener'e göre bu yük ilk ve öz İslâm'da değil onu Batınî tasavvuf ile yanlış anlamlandıran insan ve toplumlardadır.