Ian McEwan'ın Beton Bahçe, Kayıp ve Amsterdam'da Düello romanlarında siyasal bilinçdışının incelenmesi
Abstract
Bu çalışmada, Fredric Jameson'ın ağırlıklı olarak Marksist bir edebiyat yaklaşımına dayanan siyasal bilinçdışı teorisi kullanılarak Ian McEwan'ın Beton Bahçe (1978), Kayıp (1987) ve Amsterdam'da Düello (1998) başlıklı romanlarının okunması, analiz edilmesi ve yorumlanması amaçlanmaktadır. Bahsi geçen romanların anlatılarında gizli olan siyasalı ve toplumsalı ortaya çıkarmak dışında, aynı zamanda herhangi bir anlatı ile onun çağdaş sosyal-politik gerçekliği arasındaki ilişkinin üzerine McEwan'ın romanlarından yola çıkan bir tartışma sunmak da bu çalışmanın bir amacıdır. Bu amaçla, bu çalışmada seçilen metinler Jameson'un anlambilimsel zenginleştirme yönteminin ilk iki ufku ışığında incelenmiştir. Her üç romanın da gerçek bir siyasal-toplumsal çelişkiye simgesel bir çözüm getiren birer simgesel edim olduğu üzerinde durulmuştur; Beton Bahçe'de Britanya imparatorluğunun çöküşü ardından gelen birlik arayışına, Kayıp'ta Thatcher döneminin çelişkili neoliberal/yeni muhafazakâr politikalarına ve Amsterdam'da Düello'da ise Soğuk Savaş sonrası paradigma değişimine yönelik. Bunun ardından, her bir romandaki anlatı, biri hâkim diğeri ise emekçi olmak üzere muhalif iki sınıf anlatısının diyalojik ilişkisini barındıran bir ideologeme olarak okunmuştur. Beton Bahçe'de, ya emperyalist idea ya da neoliberal globalleşme ikilemine sıkışmış olan anlatı aygıtının, emekçi sınıf tarafında oluşum halindeki sesler olan ve bu ikilemden çıkış alternatifleri öneren sendikal hareket ile punk alt-kültürünü gizli tutmaya çalıştığı görülmüştür. Kayıp'ta, anlatı aygıtının, kapitalist biriktirici-devamlı zaman anlayışını temsil eden eril bir zamansallığa geçit vererek bu dominant anlayışa daha döngüsel ve difüze bir zamansallık alternatifi öneren dişil zaman anlayışını baskıladığı görülmüştür. Son olarak, Amsterdam'da Düello'da, anlatı aygıtının daha iyicil, mesuliyetli ve dengeli türden bir siyaset alternatifini inkâr eden kontrolsüz bir serbest piyasanın hegemonyasına teslimiyeti açığa vurduğu görülmüştür. Sonuç olarak, Jameson'ın teorisinin, McEwan'ın yapıtlarını yeni bir bakış açısıyla ele almayı sağladığı, ve bu yapıtlardaki anlam zenginliğini ortaya çıkartarak yüzeyde ifade ettiklerinin ötesinde bilinçdışılarında çağdaş sosyal-politik gerçeklik ile nasıl kökten ilişkilendiklerini görmeyi sağladığı ortaya konmuştur.