Ecofeminist reflections: The interlocked domination in Ruth Ozeki's My Year of Meats, Doris Lessing's Mara and Dann: An Adventure and Jane Rogers' The Testament of Jessie Lamb
Abstract
Bu çalışma, Ruth Ozeki'nin My Year of Meats, Doris Lessing'in Mara and Dann: An Adventure ve Jane Rogers'ın The Testament of Jessie Lamb eserlerini, kadın, hayvan ve doğa üzerindeki baskı ve otoritenin kökenini oluşturan ataerkil tahakküme odaklanarak ve ekofeminist bir çerçeve sunarak incelemeyi amaçlamaktadır. Ekofeminist kurama göre, erkek egemen bakış açısı, kendi dışındaki varlıkları —kadın, hayvan ve doğayı— bir kaynak olarak görmekte, araçsallaştırmakta, kötüye kullanmakta ve onlara hükmetmeye çalışmaktadır. Bahsi geçen romanlar, sistematik olarak sömürülen hayvan bedenleri, gözle görülür etkilerine rağmen görmezden gelinen et tüketimi, iklim değişikliği ve doğal felaketler ile kadınların karşılaştığı zorluklar, baskı ve şiddet unsurlarına ayna tutmakta ve gücünü inşa ettiği, hiyerarşik özelliklere sahip ikili karşıtlıklardan (erkek/kadın, kültür/doğa, akıl/duygu) alan, kendini bu ikili düşünceler vasıtasıyla var etmeye çalışan eril tahakkümü örneklendirmektedir. Kadın üzerindeki baskı ile hayvan ve doğa üzerindeki otorite arasında bir köprü kuran ekofeminizm, ikili karşıtlıklara ve erkek egemen bakış açısının oluşturduğu ve savunduğu kurumsallaştırılmış düzene eleştirel bir perspektifle yaklaşmaktadır. Tezin Giriş Bölümü, tezin argümanı ışığında ele alınan kuramsal çerçevenin tarih sürecinde geçirdiği evrimi tartışmaktadır. Bu tezin Birinci Bölümü, Ruth Ozeki'nin My Year of Meats başlıklı romanında, hayvan sömürüsü, et üretimi ve pazarlamasının çevre sorunları ve kadın bedeni ve doğurganlığı ile ilişkisini incelemektedir. İkinci Bölüm, Doris Lessing'in Mara and Dann: An Adventure eserinde, erkek egemen ve insan merkezci bakış açısının doğada yol açtığı sonuçların ve uygulamaların, uzak gelecekte kadınlar ve hayvanlar üzerinde varlığını sürdüren hakimiyetini açıklamaktadır. Üçüncü Bölüm ise, Jane Rogers'ın The Testament of Jessie Lamb romanına odaklanarak, hamilelik sürecindeki kadınları öldüren bir virüsle karşılaşan insanlığın ataerkil uygulamalarını, kadınların ve hayvanların hayatlarını deneysel faaliyetlere indirgeyerek onları ikincilleştirmesini tartışmaktadır. Tezin Sonuç Bölümü ise; seçilen eserlerin, ataerkinin etkin bir mekanizma olarak, yaşam, toplum ve kültürü, farklı ilişki dinamiklerinde —insan-insan, insan-hayvan ve insan-doğa— kontrol ettiğini ve bu dinamiklere ekofeminist teorinin eleştirel bir ışık tuttuğunu göstermekte olup, eserlerin kadın ve hayvan bedenlerinin kötü kullanımına, sömürüsüne ve doğa tahribatına karşı bir farkındalık yaratmaya çalıştıkları, bu durumlara ilişkin benzer çözüm önerileri sunduklarını gözler önüne sermektedir.