Osmanlılar'da Logaritma
Özet
İster fen ister sosyal bilimci olsun bilimin geldiği son aşamayı anlatan ya da yeni
bilgiler eklemeye çalışanlara bu kural ne zaman ortaya çıkmış, neden bu şekilde çözmek
zorundayız veya neden böyle anlamalıyız soruları sorulduğunda, çoğunlukla tatmin edici
bir yanıt alınamaz. Alınamaması da çok şaşırtıcı değildir, çünkü bilim insanları o kadar
bugün ve yarınla ilgilidirler ki, uğraştıkları bilim dalının orta ya da uzak geçmişiyle ya
çok az ilgilidirler ya da hiç ilgili değildirler. Doğal olarak da araştırma yaptıkları bilim
dalının geçmişi hakkında neden sonuç ilişkisine dayanan bir açıklama yapamazlar. Bu
özellikle fen bilimlerinde ve ülkemizde görülen bir durumdur.
Her Türk genci gibi ben de tarih diye siyasal tarih bigileriyle donatıldım. Siyasal
tarih birikimim tarihsel olayların bir neden sonuç ilişkisi içinde gerçekleştiğini
anlayacak düzeye geldiğinde, aynı neden sonuç ilişkisinin Biyoloji, Kimya, Fizik ve
Matematik için de geçerli olması gerektiğini düşünmeye başladım. Aristoteles’in
Fizik’ini okuduğumda ise bilimle felsefe arasındaki sıkı ilişkiyi gördüm. Aristoleles’in
felsefesinin kendisinden önce gelen, bir kısmına doğa filozofu dediğimiz bilim insanı ve
matematikçilerin evren ve doğa hakkındaki bilgilerine dayandırıldığını, o birikim
üzerine inşa edildiğini farkettim. Böylece, felsefenin neden bir dönem bilimlerin bilimi
olarak görüldüğünü, XV. yüzyıl öncesinde neden felsefecilerin fizikçi, kimyacı hekim,
matematikçi, hukukçu olduklarını anladım. Kısacası, bir filozofun evreni, insanı, varlığı
bilgiyi, etiği nasıl ve neden öyle tasarladığını anlamanın önkoşullarından birisi, onun
sahip olduğu bilim paradigmasına bilmektir.
Osmanlılar’ın felsefe birikimlerinin ne olduğu ya da ne olabileceğini tesbit
edebilmek için öncelikle bilim ve matematik birikimlerini tesbit etmek gerekir
düşüncesindeyim. Bunu yapmanın en iyi yolu matematikle başlamaktır. Çünkü
matematik formel bir bilimdir, daha sonradan ortaya çıkan kurallar öncekilerle çelişik
olamaz, deneyle yanlışlanamaz. Matematik teoremler, kurallar çoğunlukla doğada ya da
gök yüzünde görülen bir olguyu açıklamak için oluşturulmuş mantıksal yöntemlerdir. Bu
yüzden ortaya çıkış tarihleri, bize o günkü insanların ne tür sorunlarla uğraştıkları ve ne
gibi teknolojik aletler yapabilecekleri hakkında sağlam fikirler verir.
Osmanlılar’ın matematik birikimi geriye doğru Sümerliler’e kadar bir süreklilik
taşır. Mısır, Yunan, Hint, İslâm uygarlıklarının matematik birikimine sahiptirler ve bu
birikime bir biçimde katkıda bulunmuşlardır. Fakat, Osmanlılar ve genelde Müslümanlar
matematiksel bilgiyi işleyen ve Doğu’dan Batı’ya aktaran bir konumdadır. XV.
yüzyıldan itibaren ise durum tersine döner, Batı matematiksel bilginin işleyicisi ve
aktarıcısı olur.
Osmanlılar’ın Doğu yerine Batı’dan aldıkları ilk matematiksel bilgi
Logaritma’dır. Bu yüzden Batı’da üretildikten ne kadar sonra alındı, ne kadar etkili
kullanıldı, ne derece kavrandı, sadece kullanıldı mı yoksa daha mükemmeli üretilmeye
mi çalışıldı? Sorularına verilecek yanıtlar Osmanlılar’ın özelde matematik, genelde de
bilim birikimlerini ortaya çıkarmamıza ve gerçeğe en yakın biçimde değerlendirmemize
olanak sağlayacağından, araştırmamızda bir Logaritma Risalesi seçildi.
Kuşkusuz Osmanlılar’ın logaritmaya ilişkin birikimlerinin ortaya çıkarılabilmesi
için Takiyüddin’in (d.1526 - ö.1585) trigonometri çalışmaları, Çınarî (ö. 1790),
Şekerzâde Feyzullah Sermed (ö.1787) ve Gelenbevî’nin (ö.1790) logaritma üzerine
yazdıklarının ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir, fakat bu bir Yüksek Lisan tezinin
sınırlarını aşan bir çalışma olacağından, Hüseyin Rıfkı Tâmânî’nin Logaritma Risâlesi
seçilmiştir.