Avrupa Birliği'nde bölgesel politikalar ve Türkiye'nin uyum sorunları
Abstract
Avrupa Birliği'nin kurucu antlaşmalarında belirtildiği üzere, üye ülkeler arasındaki bölgesel farklılıkların azaltılması temel amaçlardan biridir. Bölgesel farklılıkların giderilmesine yönelik olarak AB Bölgesel Politikası geliştirilmiştir. Bölgesel politika yıllar içinde reforma tabi tutulmuş ve 2008 yılı krizi sonucunda oluşturulan 2020 Stratejisi kapsamında "Akılcı Büyüme" odaklı hale getirilmiştir. Türkiye'de, bölgesel farklılıkların giderilmesi çalışmalarına 1963 I. kalkınma planı ile başlanmış, fakat merkezi kararların bölgesel yapıdan farklı olmasından dolayı başarılı olunamamıştır. Türkiye'nin AB'ye adaylık sürecinin başlamasıyla birlikte, bölgesel politika konusunda uyum çalışmaları hızlanmıştır. AB İlerleme Raporlarına göre 2009 yılına kadar sınırlı bir ilerleme kaydedilmiştir. Yapılan çalışmaları genelde yasal düzenlemeler olup, bölgesel gelişmeye etki edecek atılım sağlanamamıştır. 2010 yılında kalkınma ajanslarının kurulması ile bölgesel projeler yerel düzeyde hazırlanmaya başlanmış, bölgesel kalkınma planları hazırlanmış ve merkezin projeler üzerindeki yetkisi azaltılması amaçlanmıştır. Türkiye'nin bölgesel gelişme konusunda yaptığı uyum çalışmaları her ne kadar yasal mevzuat üzerinde uyumlu gözükse de, AB 2020 stratejisi kapsamındaki bölgesel gelişme hedeflerinden uzaktır. Bölgesel projelerin ve bölgesel kurumların etkinliğinin ölçülememesi, bölgesel farklılıkların azaltılması konusunda Türkiye'nin hangi noktada olduğu ile ilgili belirsizlik yaratmaktadır. Bölgesel politika yürütücülerinin, yerel düzeyde sadece mali bir araç olarak faaliyet göstermesi ve aktardığı fonları denetleyememesi, aynı zamanda politika üretme ve yürütme konusunda merkez ekseninden çıkamaması, etkin bölgesel gelişme politikalarını engellemektedir. Uyumun sağlanabilmesi amacı ile, uyum performansına ait hedef göstergelerinin objektif olarak hazırlanması ve takip edilmesi gereklidir. Ayrıca, AB tarafından hibe olarak verilen mali yardımlar ile bölgesel politikanın finanse edilmeye çalışılması gerçekçi değildir. Olası AB üyeliği sonrasında bölgesel bütçe dağılımının oldukça etkileneceği ve AB tarafından buna karşı bir önlem alınacağı çok açıktır. Bu sebepten dolayı Türkiye'nin sabit sermaye yatırımlarına ihtiyacı vardır ve bu yatırımların bölgesel farklılıkların yüksek olduğu bölgelere yatırımcı çekilerek yapılması ve Ar-Ge ve teknoloji yoğun sektörlere yönelik olması katma değer üzerinde olumlu etki yapacaktır. Bölgesel politika konusunda sorumlu olarak kurumların idari kapasitelerinin kuvvetlendirilmesi ile fonların bölgesel politika konusunda kullanımı konusunda verimlilik artışı sağlanacaktır. Kalkınma ajanslarının merkezi yönetimden bağımsız olarak üretecekleri bölgesel politikaların daha etkin olacağı gayet açıktır.