Roman sanatının kökeni: Don Kişot örneği bağlamında ve kökensel olarak Defoe'nun Moll Flanders, Richardson'ın Pamela ve Fielding'in Joseph Andrews eserlerinin incelenmesi
Özet
Roman, kökenlerini epik ve romanslardan alan, çeşitli edebi türleri deneyip bunlardan yepyeni bir tür ortaya çıkaran bir sanattır. Bu sebeple de roman sanatının atası olarak kabul edilen Cervantes'in Don Kişot'undan önce çeşitli Ortaçağ romanslarının kökensel özellikleri, bu romanslarda anlatılan ideal şövalye, diğer karakterler ve olay gelişimi öğelerini birincil kaynaklardan irdelemek büyük önem taşımaktadır. Romanın kökensel özellikleri incelenirken, Don Kişot'un (1605-15) yanı sıra Defoe'nun Moll Flanders (1722), Richardson'ın Pamela (1740) ve Fielding'in Joseph Andrews (1742) eserlerinin kökensel özelliklerinin karşılaştırılması önemlidir. Bu eserler romanın karakteristik özelliklerinden olan yansıttıkları döneme dair eleştirel bakış açılarına sahip olup geleneksel olay örgüsünden sıyrılıp her biri yeni özelliklere bürünmüştür. Bu eserlerdeki bir diğer ortak nokta ise çeşitli parodiler ortaya koymalarında yatmaktadır. Hayal dünyasında yaratılan kurgulardan soyutlanıp gerçeklik duygusunun benimsendiği bu öykülerde karakterler doğruyu ve erdemi sorgularken sıradan günlük hayatlarına devam etmektedirler. Bu dört eser, epik, romans, tragedya tarzında öyküler, yerel deyişler, şiirler, mektuplar ve sonelerden örnekler içerse de bunların hiçbirini benimsemez. Böylelikle bu farklı özelliklerle romanlar, kendilerine yarattıkları bu özgün ve insan merkezli dünyada okuyucularına deneyimlemeleri için yepyeni bir dünya sunar.