John Millington Synge’in the Well of The Saints, Harold Pinter’in The Room ve Sarah Kane’in Blasted adlı oyunlarında körlük
Özet
Bu tezde John Millington Synge’in 1905 yılında yayımlanmış The Well of the Saints
(Azizler Kuyusu), Harold Pinter’in 1957 tarihli The Room (Oda) ve Sarah Kane’in 1995 yılında
yayımlanmış Blasted (Havaya Uçuruldu) adlı oyunlarında temsil edilen körlük olgusunun bir
sembol olarak sırasıyla realist tiyatro, absürt tiyatro ve suratına tiyatro çerçevesinde, ideoloji ve
birey-toplum ilişkisi bağlamında incelenmesi amaçlanmıştır.
İlk bölümde körlük sembolünün edebiyatta ve sanatta temsilleri Antik dönemden
çağdaş döneme dek incelenmektedir. Oyunların detaylı analizine geçmeden önce modernizm
ve etkileri, tiyatro sahnesi ve genel sanat bağlamında tartışılarak bu dönemin önemli bir özelliği
olan sübjektif anlatıma dikkat çekilmektedir. John Millington Synge’in The Well of the
Saints’inde körlük sembolü bireysel bütünlük ve toplumsal normlar arasında bir seçim olarak
görülmekte ve gerçekçi tiyatro akımı bağlamında incelenmektedir. The Well of the Saints
incelendikten sonra aradan geçen yarım yüzyıl ve iki Dünya savaşının tiyatro sahnesine etkisi
tartışılmakta ve II. Dünya Savaşı sonrası atmosferde absürt tiyatronun ortaya çıkışı
incelenmektedir. Harold Pinter’ın The Room oyununda körlük sembolü absürt tiyatro ile
ilişkilendirilirmekte ve körlük sembolü oyunun sonunda belirse de bu sembolün kör olan
karakter yoluyla sahneye nasıl hâkim olduğu tartışılmaktadır. Ayrıca, The Room oyununda
körlük sembolünün toplumsal ideolojik yanılgıların bir sonucu olduğu gösterilmektedir. Bu
tezdeki son çalışma olarak, Sarah Kane’in Blasted oyunu suratına tiyatro bağlamında
incelenmektedir. Şiddetin sahnelenme şekli, bireyin ideolojiyle şekillenmiş toplumsal normlar
tarafından boyun eğdirilmesi ve korkunç derecede bir şiddetin sonucu olarak ortaya çıkan
körlük sembolü bu oyun bağlamında tartışılmaktadır.
134
Bu tezde incelenen her üç oyunda da bireyin hayattaki durumu, toplumsal normlara
rağmen bireysel bütünlüğün korunması ve hayata tutunma çabası, körlük sembolü ve yan
anlamlarıyla birlikte ana izlek olmuştur. Buna bağlı olarak son bölümde üç oyun, körlük
sembolünün kullanımı, dil, dönem ve belli tiyatro geleneklerinin etkileri bakımından
karşılaştırılıp kıyaslanmış ve bireyin toplumsal normlar karşısındaki mücadelesinin zamandan
bağımsız bir olgu olduğu sonucuna varılmıştır. Her üç oyunda yer alan körlük temsiline
dayanarak, bu çalışma bireysel bütünlüğün ve kişisel alanın ideolojik toplumsal normlar
tarafından işgal edilmesi ve hâkim düzen tarafından baskılanması durumunda bireyin hem fail
hem de kurban olarak fiziksel ve psikolojik olarak yıkım yaşayacağına işaret eder. Bu bağlamda
söz konusu oyunlarda yer alan körlük temsilinin birey ve-toplum arasındaki sosyokültürel ve
politik çatışmaları ortaya koyan sembolik bir araç işlevi gördüğü söylenebilir.