dc.description.abstract | Kızılırmak, Türkiye topraklarında denize dökülen en uzun (1355 km) nehirdir. Sivas
doğusundan kaynağını alan nehir, yarı kurak iklime sahip olan İç Anadolu Bölgesi’nin
platoları içerisinde geniş bir yay çizdikten sonra kuzeye yönelir ve Samsun’dan Karadeniz’e
dökülür. Nehrin izlediği bu yol büyük ölçüde neotektonik dönemde oluşmuş aktif fay
kuşakları tarafından belirlenmiştir. Bu çalışma Kızılırmak Nehri vadisinin Kapadokya
yöresinde ve Gülşehir-Şahinler arasında kalan kesiminde yapılmıştır. Nehir, bu alanda,
paleotektonik dönemdeki genişleme rejimi denetiminde çökelmiş olan, Geç Orta MiyosenErken Pliyosen yaşlı, ignimbirit aratabakalı akarsu-göl ortamı sedimanter istifi içerisine
vadisini kazmıştır. Dolayısıyla Geç Orta Miyosen-Erken Pliyosen yaşlı istifin oluşumundan
daha genç olan Kızılırmak akaçlama sistemi, Geç Pliyosen’de, iklimde meydana gelen
değişime ve neotektonik dönemde kendini gösteren kuzey-güney yönlü sıkışmaya bağlı
olarak, nehrin İç Anadolu Neojen göllerini kapması sonucunda kurulmuştur. Nehrin,
bölgedeki doğrultu atımlı neotektonik rejimin önemli yapılarından birisi olan ve Kırşehir Fay
Sistemi’nin güneydoğu kesimini temsil eden Gümüşkent-Tuzköy doğrultu atımlı fay havzası
içine yerleşmiş olması da bu görüşü desteklemektedir.
Kızılırmak Vadisi’nde yapılan jeomorfolojik araştırmada, nehrin günümüzdeki
seviyesinden +160 metreye kadar ulaşan yükseltilerde, günümüze kadar erozyondan
korunabilmiş olan 15 seki basamağı saptanmıştır. Sekilerin oluşumuyla ilgili kesin zaman
çizelgesi, nehrin bazı sekilerini örten bazaltlardan alınan örneklerin, 40Ar/39Ar yöntemiyle
tarihlenmesi sonucunda oluşturulmuştur. Vadideki en eski seki olarak kabul edilen yankolu
(∼+160 m) fosilize eden bazalt akıntısı Geç Pliyosen’e (∼2 My ), diğerleri Erken, Orta ve Geç
Pleyistosen’e tarihlenmiştir. Bu veriler, Kızılırmak akaçlama sistemi kuruluşunun, Geç Orta
Miyosen-Alt Pliyosen yaşlı volkanosedimanter birimleri üzerleyen ve bölgesel bir anahtar
düzey özelliği taşayan Valibaba ignimbiritinin oluşumundan sonra fakat fosilize yankol
öncesindeki (∼2.6-2.1 milyon yıl arası) bir zaman dilimi içinde gerçekleşmiş olduğunu
göstermektedir.
3
Diğer taraftan, gerek seki basamakları ve gerekse bazalt akıntılarının yaşları temel
alınarak, Kızılırmak Vadisi’nin son 2 milyon yıldaki evrim sürecinde, akarsu kazma oranının
ortalama ∼0.08 mm/yıl olduğu ve zaman içerisinde önemli değişimler gösterdiği de
saptanmıştır. Bu süre içerisindeki en yüksek akarsu kazma oranın (∼0.12 mm/yıl) Geç Erken
ve Orta Orta Pleyistosen arasında gerçekleşmiş olduğu da belirlenmiştir. Kazılma oranları
aynı zamanda bölgesel yükselim oranlarını da yansıtmaktadır. Bölgesel yükselimin tersine
Geç Erken Pleyistosen-Günümüz arasında, Gümüşkent Ana Fayı üzerindeki düşey atım oranı,
akarsuyu denetleyen rejimin doğrultu-atımlı faylanma özelliğinin doğal yansıması olarak
düşük (∼0.036 mm/yıl) kalmıştır. Bölgesel yükselim oranlarındaki değişimler, sekiler
arasındaki yükselti farklarına da yansımıştır. Yükselme hızının düşük olduğu, Geç PliyosenGeç Erken Pleyistosen ve kısmen Geç Orta Pleyistosen-Geç Pleyistosen seki basamakları
arasındaki seviye farkları düşük, bu dönemler arasında oluşan sekilerde ise bölgesel yükselim
oranına uygun olarak seviye farkları da yüksektir. Evrim süreci içerisinde zamanla güneye
kayan akarsu, Orta Pleyistosen’de faylarla ilişkili olarak vadinin güneyine hapsolmuştur.
Güncel vadi tabanının evrimini daha iyi anlamak amacıyla sondajları da içeren
jeomorfolojik araştırma yapılmıştır. Bu çalışmada, yalnızca, en çok örneğin alınabildiği en
uzun sondaj olan KP-S3 (18.3 m) ele alınmıştır. Kesin kronoloji flüvyal sedimentlerin AMS
radyokarbon yöntemiyle tarihlenmesiyle oluşturulmuş ve tarihlemeden elde edilen sonuç
vadideki ana kazılma fazının Son Buzul Maksimunun (SBM) sonunda tamamlandığını
göstermiştir. Vadideki takip eden birikme fazı SBM sonundan itibaren devam etmiştir. Bu
durum, flüvyal sistemdeki birikim artışının SBM’den Geç Glasyal’e uzanan ana iklim
değişiminde olduğunu ve bu olayın plüvyal göllerdeki çekilme zamanlaması ve Anadolu’nun
yüksek dağlarındaki paleobuzul ilerlemesinin sona ermesiyle uyumlu olduğunu
göstermektedir. Bu çalışma, Anadolu’daki flüvyal sistemlerdeki birikimin her zaman en
soğuk periyotla karakterize edilmesini reddeder. | tr_TR |