dc.description.abstract | Kateter ile ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonları (KİKDE), hayatı tehdit edici durumlara yol
açabilmeleri nedeniyle önem taşırlar. Koagülaz negatif stafilokoklar (KNS), KİKDE etkenleri
arasında ilk sıralarda yer alırlar. Bu enfeksiyonlarda, bakterilerin biyofilm oluşturabilme
potansiyelleri kateter üzerindeki kolonizasyonlarını sağlayarak önemli bir virülans faktörü
olarak karşımıza çıkmakta ve tedaviyi güçleştirmektedir.
Çalışmamızda 30’u sağlıklı hastane çalışanı olmayan bireylerin ellerinden, 26’sı sağlıklı
hastane çalışanı gönüllülerin burunlarından, 35’i kateter kolonizasyonu etkeni, 15’i KİKDE
etkeni (15 santral venöz kateterden + 15 bu hastaların periferik kan kültürlerinden izole), 89
kateter takılı olmayan hastaların periferik kan kültürlerinden izole edilen toplam 210 KNS
suşu kullanılmıştır. Toplam 210 suşun 74’ü (%35,23) S. epidermidis, 58’i (%27,61) S.
haemolyticus, 52’si (%24,76) S. hominis, 13’ü (%6,19) S. capitis, 8’i (%3,8) S. warnerii, 2’si
%(0,95) S. lugdunenesis, 2’si %(0,95) S. saprophyticus, 1’i (%0,47) S. sciuri olarak
tiplendirilmiştir. Periferik kan kültürlerinden izole edilen KNS suşları arasında; dahili
bölümlerden izole edilenlerde S. epidermidis oranının, reanimasyon ve yoğun bakım
ünitelerinden izole edilenlerde ise S. haemolyticus’un oranının yüksek olması istatistiksel
olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Tüm suşların antimikrobiyal direnç profilleri Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ile
çalışılmış ve hiçbirisinin teikoplanin ve linezolide dirençli olmadıkları saptanmıştır.
İndüklenebilir klindamisin direnci 13 S. epidermidis suşunda (%17,57), 8 S. haemolyticus’da
(%13,79), 17 S. hominis’da (%32,69), 3 S. capitis’de (%23,08) bulunmuştur. S.
haemolyticus’ta sefoksitin (%91,8), sefazolin (%91,8), amoksisilin-klavulonat (%91,8),
siprofloksasin (%84,48), trimetoprim-sulfometaksazol (%84,48), rifampisin (%51,72) ve
gentamisine (%81.03) karşı direnç oranlarının diğer türlere göre anlamlı oranda yüksek
olduğu ve klindamisine karşı direnç oranının da (%34.48) diğer türlere göre anlamlı oranda
düşük olduğu saptanmıştır (p<0.05)
Suşların vankomisin için minimum inhibitör konsantrasyonları (MİK) CLSI (2014) verilerine
göre değerlendirilmiş, hepsi <4 µg/ml olarak bulunmuş ve duyarlı kabul edilmiştir. Suşların
izole edildikleri bölgelere vankomisin MİK değerleri karşılaştırıldığında; burundan ve
periferik kan kültürlerinden izole edilen KNS’lerde MİK değeri istatistiksel olarak anlamlı
oranda daha yüksek saptanmıştır (p<0.001).
Suşların metisilin direncine mecA geni araştırılarak PZR yöntemiyle bakılmıştır. Toplam 210
KNS suşunun 159’unda (%78.09) mecA geni varlığı saptanmıştır. İstatistiksel olarak invaziv
suşlarda mecA geninin yüksek oranda pozitif, invaziv olmayan suşlarda ise mecA geninin
yüksek oranda negatif olarak saptanması anlamlı bulunmuştur (p<0.001). Suşlar izole
edildikleri örneklere göre gruplandırılarak birbirleriyle karşılaştırıldıklarında, ellerden izole
edilen 30 suşun 19 (%63,3)’unda mecA geninin negatif olması istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p<0,001). Fischer exact testi ile suşlar türlerine göre incelendiğinde S. haemolyticus’ta mecA geninin yüksek oranda pozitif, S. warnerii’de ise yüksek oranda
negatif saptanması istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,001).
mecA geni pozitif bulunan 159 suşun 144’ü (%90.57) CLSI (2014) tarafından önerilen
fenotipik yöntem olan sefoksitin disk difüzyon testi ile de metisilin dirençli olarak
saptanırken, 15’i (%9.43) bu yöntem ile metisilin duyarlı bulunmuştur. Buna göre metisilin
direnci saptanmasında mecA geni bulunması altın standart olarak kabul edilirse, sefoksitin
disk difüzyon testiyle metisilin direnci saptanması yönteminin duyarlılığı %91 (testin güven
aralığı: %85–94), özgüllüğü %98, (testin güven aralığı: %89-99), negatif prediktif değeri
%76.92 (testin güven aralığı: %71-82), pozitif prediktif değeri % 99.31(testin güven aralığı:
%97-99) olarak saptanmıştır.
mecA geni pozitif bulunan 159 olan suşa SCCmec tiplendirimi amacıyla M-PZR protokolü
uygulanmıştır. Tiplendirimi yapılabilen 154 suşun 38’inin tip I (%24.68), 27’sinin tip II
(%17.53), 3’ünün tip III (%1.89), 59’unun tip V ( % 38.31), 15’inin tip VI (%9.74), 5’inin tip
I + V (%3.25), 2’sinin tip I + II (%1.30), 2’sinin tip I + III(%1.30), 2’sinin tip II + V(%1.30)
ve 1’inin tip III + VI (% 0.63) olduğu saptanmıştır. SCCmec tipV ve tipVI’da S. haemolyticus
oranları sırasıyla %85 ve %54,7 olarak bulunmuştur ve bu tiplerde S. haemolyticus bulunma
olasılığı diğer türlere göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksek kabul edilmiştir
(p<0.001).
Suşların biyofilm oluşturma yetenekleri mikroplak yöntemi ile kantitatif olarak gösterilirken,
slime faktör oluşumlarına da Kongo Red Agar (KRA) yöntemi ile fenotipik olarak
bakılmıştır. Mikroplakta suşların 136’sının (%64.76) biyofilm oluşturduğu, 74’ünün
(%35.23) ise oluşturmadığı görülmüştür. Mikroplak yöntemiyle biyofilm oluşumu açısından
incelendiğinde, invaziv olan ve invaziv olmayan örneklerden izole edilen KNS suşları
arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0.05). İzole edildikleri yerlere göre
incelendiğinde KİKDE etkeni olan ve kateter kolonizasyonu yapan KNS suşlarında
mikroplak yönteminde biyofilm oluşturma oranının diğerlerine göre daha yüksek saptanması
istatistiksel açıdan anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p< 0.001). KRA yönteminde toplam
210 suşun 68’i (%32.38’i) slime pozitif, 142’si (%67.62) slime negatif olarak
değerlendirilmiştir. Mikroplak yönteminde biyofilm oluşturma gücü (pozitiflik derecesi)
arttıkça KRA yönteminin de pozitif olanları saptama olasılığının arttığı görülmektedir (ilişki
katsayısı, Cramer’s V= 0.608).
Çalışmadaki tüm suşlarda icaA, icaD ve IS256 genleri araştırılmış, pozitiflik saptanan suş
sayıları sırasıyla; 47 (%22.38), 75 (%35.71) ve 100 (%47.62) olarak bulunmuştur. Genlerin
herhangi birinin pozitifliği durumunda, mikroplakta biyofilm oluşumunun da pozitif olarak
saptanması anlamlı bulunmuştur (p<0.001).
Mikroplak yöntemiyle biyofilm oluşturduğu gösterilen (zayıf, orta ya da kuvvetli düzeyde)
toplam 136 suş (57 S.epidermidis, 36 S. hominis, 33 S. haemolyticus, 7 S.capitis, 1 S.
lugdunensis, 1 S. saprophyticus ve 1 S. sciuri) minimum biyofilm eradike edici
konsantrasyonlarının hesaplanması için test edilmişlerdir. Türler arasında S. warnerii’nin
diğer suşlara göre MBEK değeri anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur (p<0.001). Ellerden
izole edilen KNS suşlarının MBEK değerleri diğer suşlara göre anlamlı derecede düşük
bulunmuştur (p<0.001).
KİKDE etkeni 15 adet suş izole edilmiştir; bunların 7’si S.epidermidis, 5’i S. haemolyticus, 3’ü S. hominis olarak tiplendirilmiştir. KİKDE etkeni olan suşlara, kateterden izole edilen
suşlar ile olan benzerliklerini ortaya koymak amacıyla Pulsed field jel elektroforezi (Pulsed
field gel electrophoresis -PFGE) uygulanmıştır. PFGE’nde aynı hastaların kateter örnekleri
ve kanlarından KİKDE etkeni olarak izole edilen suşların %100 benzer profil oluşturduğu
gözlemlenmiştir. Bununla birlikte farklı hastaların KİKDE etkenleri arasında epidemiyolojik
benzerliğe rastlanmamıştır.
Çalışmamız sonucunda elde edilen verilerin hastanemizdeki kateter ile ilişkili kan dolaşımı
etkenlerinin epidemiyolojik özellikleri ve antimikrobiyal direnç profilleri hakkında bilgi
edinilmesini sağlayarak, tedavi protokollerine ışık tutması hedeflenmiştir.
Çalışma rutin mikrobiyolojik inceleme için gönderilen hasta kültürlerinden elde edilen suşlar
üzerinden yürütülmüştür. Sağlıklı kontrollerden örnek alınması için “bilgilendirilmiş gönüllü
olur formu” hazırlanmış ve çalışma etik kurul onayı almıştır. | tr_TR |