Çin`de kadın imgesi
Göster/ Aç
Yazar
KAPANOĞLU, Sedef (Yazar)
OKAY, Bülent (Tez Danışmanı)
Üst veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
İ nsanoğlu ilkel çağlardan bugüne kadar pek çok evrim geçirmiştir. lkçağlarda, toplumda, egemenliğin ve söz hakkının kadınlara ait olduğu görülmektedir. Bu anaerkil yapı, zamanla, yerini egemenliğin erkeklere ait olduğu ataerkil yapıya bırakmıştır. Kadın, bu ataerkil yapıyla birlikte, toplumda ikinci sınıf olarak kabul edilmeye başlanmış ve saygınlığını yitirmiştir. Pek çok ataerkil toplumda olduğu gibi, geleneksel Çin toplumunda da durum farksızdır. Aile içinde hiçbir söz hakkına sahip olmayan ve mülkiyet hakkından yoksun bırakılan kadınlar, yüzyıllar boyu dışlanmış, aşağılanmış ve yok sayılmışlardır. Geleneksel Çin toplumu, Konfüçyanist öğretilerin hüküm sürdüğü erkek egemen bir toplum olmasındandır ki, kadına hak ettiği değeri vermemiş, onu, belirli kalıplar içine koyarak, görünmez bir varlık olarak nitelemiştir. Eğitim hakkından yoksun bıraktığı kadına, pek çok kısıtlama getirmiş ve koyduğu kurallarla, kadının yaşam alanını evle sınırlandırmıştır. Çin kadınının, toplumda sosyal bir statü ve kişisel başarı kazanmasının tek yolu anneliktir. Kadından beklenen en önemli şey, ailenin soyunu devam ettirecek, sağlıklı erkek çocuklar dünyaya getirmektir. Geleneksel Çin toplumu, erkek çocuklarına, daima kız çocuklarından daha yüksek bir değer vermiş ve bunu, uyguladığı pek çok gelenekle ( doğum, evlilik ve benzeri ) açıkça göstermiştir. Kadınlar, daha küçücük bir kız çocuğuyken, acımasız geleneksel uygulamalara tabi tutulmuşlardır. Ayak bağlama geleneği adı verilen bu uygulamayla, ayakları sıkı sıkıya bağlanmış ve bir ömür boyu sakat bırakılmışlardır. Erkekler, böylelikle, kadınların üzerinde daha kolay hakimiyet kurmuşlardır. Bir toplumun gelişimi ve ilerlemesi için, erkeğe olduğu kadar, kadına da ihtiyaç duyulduğu gerçeği yüzyıllardır göz ardı edilmiştir. Ancak, kadınlar, tüm bu baskılara ve olumsuzluklara rağmen, değerli varlıklarıyla bütünün yadsınamaz bir parçası olmuşlardır. Abstract İ nsanoğlu ilkel çağlardan bugüne kadar pek çok evrim geçirmiştir. lkçağlarda, toplumda, egemenliğin ve söz hakkının kadınlara ait olduğu görülmektedir. Bu anaerkil yapı, zamanla, yerini egemenliğin erkeklere ait olduğu ataerkil yapıya bırakmıştır. Kadın, bu ataerkil yapıyla birlikte, toplumda ikinci sınıf olarak kabul edilmeye başlanmış ve saygınlığını yitirmiştir. Pek çok ataerkil toplumda olduğu gibi, geleneksel Çin toplumunda da durum farksızdır. Aile içinde hiçbir söz hakkına sahip olmayan ve mülkiyet hakkından yoksun bırakılan kadınlar, yüzyıllar boyu dışlanmış, aşağılanmış ve yok sayılmışlardır. Geleneksel Çin toplumu, Konfüçyanist öğretilerin hüküm sürdüğü erkek egemen bir toplum olmasındandır ki, kadına hak ettiği değeri vermemiş, onu, belirli kalıplar içine koyarak, görünmez bir varlık olarak nitelemiştir. Eğitim hakkından yoksun bıraktığı kadına, pek çok kısıtlama getirmiş ve koyduğu kurallarla, kadının yaşam alanını evle sınırlandırmıştır. Çin kadınının, toplumda sosyal bir statü ve kişisel başarı kazanmasının tek yolu anneliktir. Kadından beklenen en önemli şey, ailenin soyunu devam ettirecek, sağlıklı erkek çocuklar dünyaya getirmektir. Geleneksel Çin toplumu, erkek çocuklarına, daima kız çocuklarından daha yüksek bir değer vermiş ve bunu, uyguladığı pek çok gelenekle ( doğum, evlilik ve benzeri ) açıkça göstermiştir. Kadınlar, daha küçücük bir kız çocuğuyken, acımasız geleneksel uygulamalara tabi tutulmuşlardır. Ayak bağlama geleneği adı verilen bu uygulamayla, ayakları sıkı sıkıya bağlanmış ve bir ömür boyu sakat bırakılmışlardır. Erkekler, böylelikle, kadınların üzerinde daha kolay hakimiyet kurmuşlardır. Bir toplumun gelişimi ve ilerlemesi için, erkeğe olduğu kadar, kadına da ihtiyaç duyulduğu gerçeği yüzyıllardır göz ardı edilmiştir. Ancak, kadınlar, tüm bu baskılara ve olumsuzluklara rağmen, değerli varlıklarıyla bütünün yadsınamaz bir parçası olmuşlardır.