Türk edebiyatından Abdülhak Hâmid Tarhan’ın eseri Duhter-i Hindu ve Alman edebiyatından Hermann Hesse’nin Sıddhartha eserinin dini ve felsefi açıdan karşılaştırılması
Göster/ Aç
Yazar
ARVASİ, Battal (Tez Danışmanı)
ARKIŞ, Güngör (Yazar)
Üst veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
Başlığı “Türk Edebiyatından Abdülhak Hamid Tarhan’ın Eseri Duhter-i Hindu ve Alman Edebiyatından Hermann Hesse’nin Siddhartha Eserinin Dini ve Felsefi Açıdan Karşılaştırılması” olan yüksek lisans tezinde yer alan eserlerden Duhter-i Hindu 1875 tarihinde, Siddhartha ise 1922’de basılmıştır.Türk Edebiyatında Şair-i Azam sıfatı ile üne kavuşmuş olan Abdülhak Hamid Tarhan’ın bu eseri basılan dördüncü tiyatro eseridir. 1946 yılında Glasperlenspiel isimli eseriyle Edebiyat Nobel Ödülünü 1954’te de bilim ve sanat alanında Pour le Mérite Ödülü’nü alan Hermann Hesse’nin Siddhartha romanı verdiği eserler arasında yedinci sırayı almaktadır. Abdülhak Hamid Tarhan, Birinci ve İkinci Meşrutiyetleri ve Cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Edebiyat-ı Cedide, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıyan sanatçı kimliğine sahiptir.Hermann Hesse 20. yüzyılın en önemli yazarlarından biridir. Her iki birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra halkın bir kısmının, özellikle genç neslin düşünsel ve kısmen ahlaki bakımdan yeni konulara odaklanma ihtiyacını karşılamıştır. Uzun seneler diplomat olarak hem doğu hem de batı ülkelerinde bulunması nedeniyleAbdülhak Hamid iki edebiyatı da tanımış; Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirirken; batı yazarlarından etkilenerek yazdığı oyunlarla Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Hermann Hesse, Nasyonal Sosyalistlerin Almanya’da iktidarı ele geçirmelerini büyük bir endişeyle izlemiştir. Almanya’daki gelişmeyi kendi biçimiyle karşı çıkarak yönlendirmeye çalışmıştır. O dönemde Yahudi ve Nasyonal Sosyalistler tarafından takibe alınan diğer yazarları etkili bir şekilde dile getirdi. Makber şiiri ile üne kavuşmuştur. Abdülhak Hamid TBMM III., IV. ve V.dönemlerde İstanbul milletvekili olarak görev yapmıştır. İstanbul’da doğan Abdülhak Hamid İran’da Tahran büyükelçisi olan babası ile küçük yaşta Tahran’a gitmiş, daha sonra kendisi Paris büyükelçiliğinde katip, Londra, Viyana, Berlin, Poti, Golos, Bombay gibi şehirlerde de bizzat konsolos olarak çalışmıştır. Batılı bir anlayışla şiire nazım yenilikleri getiren ilk şairdir. Tiyatro eserlerinde nazım ve nesir türünü birlikte kullanmıştır. Bir bakıma tiyatro türünü adeta şiirlerle süslemiştir. Hesse bencil kimlikle hükümler veren, savaşa ve yıkıcı zihniyet e davetiye çıkaran iktidarlardakiinsanların sebep oldukları savaş felaketinin ortadan kaldırılması için önce insanın kendi dünyasını yapılandırması ve eğitmesi sonra bu öz bilgi ve kendinde keşfettiği gerçeklerle dünyaya bakmasını en önemli unsur olarak değerlendirmiş ve “başkasıyla değil kendinle savaş” ana fikrini eserlerine mal etmiştir. İnsanlığı huzurluklardançıkarıp, kurtarmayı hedeflemiştir. Topluma yaklaşımı önce birey üzerinden olmuştur.Almanya’da Calw kasabasında dünyaya gelen Hesse Maulbronn, Tübingen, Basel, Gainhofen, Bern, Montagnola, Florenz, Venedig gibi şehirler ve Hindistan’a bizzat seyahat etmişse de yazdığı eserlerle Amerika da dahil olmak üzere dünyanın bir çok yerine ulaşmış eserleri yok satmıştır. Karşılaştırmayı esas alarak bu, değerleri sayılamacak kadar çok olan iki farklı ülke yazarlarının Duhter-i Hindu ve Siddhartha eserlerinin önemi ise ortak buluştukları nokta olan Hindistan ülkesinin kültür, din ve göreneklerini esas almalarındadır. Dıhteri Hindu farsça bir sözcüktür ve “Hint kızı” anlamına gelmektedir. Siddhartha ise Budizmin kurucusu Buddha’nın ismidir. Buddha, Sanskrit dilinde “uyanmak, idrak etmek, bilinçlenmek” anlamına gelen “budh” fiilinin geçmiş zaman kipidir. "Uyanmış, idrak etmiş, bilinçlenmiş” demektir. Eserlerin başlıkları konuların içerikleri hakkında ipucu vermektedir. Abdülhak Hamid eserde köle Hint kızı Surucuyi kimliğinde öncelikle açıkça Hindistanda’ki Sütti geleneğini göz önüne sererken, arka planda dagizlice İstibdat yönetiminin baskılarını, kölelik gibi toplumun en alt tabakasının zahmetli yaşamını, kadın olmanın ağır sorumluluklara rağmen uğratıldığı haksızlıkları, İngilizlerin sömürgecilik iktidar anlayışını, din farkı ya da yaş farkı ilekurulan evliliklerin sakıncalarını çok yönlü bir doğa teması ve İslam mistisizmi görüşü altında dile getirmiş ve bu aksak konuların değiştirilmesi konusunda devrimci gibi aktörlük yapmıştır. Sütti geleneğine göre kocası ölen kadın da diri diri yakılmaktadır.Bu caniyane gelenek eserde işlenmiştir. Hesse’nin bütün çabası da dünya savaşları gibi insanlığa musallat olan felaketlerin yeryüzünden def edilmesini ve kişilerin tek tek manevi yollarla kendilerini düzeltmelerini, barış, huzur, erdem gibi değerleri arayarak, arınarak, günahlardan sıyrılarak, gerektiğinde aç, açık, yoksun kalma bahasına çilelerekatlanarak yüce ruha ulaşmasını salık vermektedir. Bunun için Buddha yaşamış bir idol olarak esere yemesi içmesiyle, giyimiyle, yaşamıyla, öğretileriyle, meditasyonlarıyla, yüce ruhla iletişimi ve aydınlanma sonucu yüzünde ve vücudunda ortaya çıkan vasıflarıyla detaylı olarak anlatılmıştır.AbstractPublished in 1875 Duhter-i Hindu by Abdulhak Hamid Tarhan and published in 1922 Siddhartha by Hermann Hesse are works included in the master thesis titled “Religious and Philosophical Comparison of Duhter-i Hindu by Abdulhak Hamid Tarhan from Turkish Literature and Siddhartha by Hermann Hesse from German Literature.This work was the fourth stage play of Abdulhak Hamid Tarhan who won the fame as greatest poem in Turkish Literature. Siddhartha was the seventh work of Hermann who won Pour le Merite Prize in 1946 with his work named Glasperlenspiel.Abdulhak Hamid Tarhan saw First and Second Constitutionalism and Republican Periods. He has an artist identity knowing literatures of Reformism Edebiyat-ı Cedide, Nationalist Literature and Republican Age. Hermann Hesse is one of the most important writers of Twentieth Century World Literature. After the First and Second World War, he confronted the need for focusing on new subjects ethically and philosophically of some parts of public especially new generations. Abdulhak Hamid Tarhan as a diplomat in both East and West nations for many years knew bothliteratures; he brought new subjects, free ideas and forms to Turkish poems and introduced philosophical thoughts to Turkish theater by his stage plays under the influence of Western writers. Hermann Hesse observed the power grab of National Socialists in Germany with great anxiousness. He tried to canalise the evolution of Germany by opposing his way. He mentioned the Jews and other writers watched by Nationalist Socialists effectively. Abdulhak Hamid became famous with his poem, Makber. He was İstanbul member of parliament on the third, fourth and fifth periodsof Turkish Grand National Assembly. Born in İstanbul, he went to Iran with his father who was Tehran Ambassador during childhood. Later he worked as clerk in Paris Embassy and as Ambassador in cities like London, Vien, Berlin, Poti, Golos and Bombay. He was the first poet who brought a Western poem innovation to the poetry. He used prose and verse techniques together in his plays. In some ways he merely decorated theater genre with poems. Hesse suggested that personal point of view should be based on configuration of the individual world by himself, to be educated and to be evaluated by self-knowledge and information acquired by realities as the most important matter in order to remove the calamity of war caused by people in power giving decision with egoist identity and inviting destructive mentality. “Do not make war with others but with yourself” was the main theme in his works. Hisobjective was to lead others to peace by saving them. His approach to community was from the individual. Born in Calw town, Hesse visited many cities of the world like Maulbronn, Tübingen, Basel, Gainhofen, Bern, Montagnola, Florence and Venice, also India, his books reached everywhere including United States and sold out of hisworks quickly. If we try to compare these writers of two different nations of whom their values are countless, the meeting point of Duhter-i Hindu and Siddhartha is that they have taken the basis point as culture, religion and traditions of India. Duhter-i Hindu took its title from Persian language meaning Indian Girl. Siddhartha is the name of Buddha, the founder of Buddhism. In Sanskrit language Buddha is the past tense form of “budh” verb meaning to wake up, to understand and to become conscious” meaning awakened, woke up, became conscious. Titles of his works give clues about the content of the subjects. While Abdülhak Hamid expressed Sutti tradition with slave Indian Girl Suruciyu identity, he expressed in the background, the oppression of the despotism government, hard life of the lowest class of the community as slavery, injustices exposed to women with heavy responsibilities, English imperialism power mind, problems of marriages based upon age or religion differences under the context ofIslam religion and nature theme with many sided themes. He supported a revolutionary role for changing these imperfect subjects. According to Sutti tradition, a woman whose husband is dead also roasted alive. This criminal tradition is treated in this play.All efforts of Hesse was to recommend in order to remove the calamities like world wars from the earth, to restore individuals themselves by moral means, to reach the Holy Spirit for searching peace, serenity and virtue even with abiding to hunger, poverty. Therefore Buddha is expressed in detail by eating, drinking, wearing, living,teaching, meditation and communication with spirit, meditation, enlightenment and qualities appeared on the face and body as the idol who lived.