AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİK SÜRECİNDE MERKEZİ VE DOĞU AVRUPA ÜLKELERİ VE TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME UYGULAMALARI
Göster/ Aç
Yazar
GÜNAL, Şebnem (Yazar)
KOCAMAN, Berna (Tez Danışmanı)
Üst veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
Liberalleşme eğilimleri sonucunda ortaya çıkan 'özelleştirme' konusunun, AB'ye üyelik sürecindeki Merkezî ve Doğu Avrupa ülkeleri ve Türkiye açısından incelendiği bu çalışma giriş ve sonuç hariç dört bölümden oluşmuştur. Bu çalışmanın ilk bölümünde, ekonomi, işletme, yönetim, hukuk ve politika gibi çeşitli bilim dallarının ilgi alanına giren özelleştirme kavramı en dar ve en geniş kapsamda incelenecek; özelleştirmenin amaçları ve bu amaçlara ulaşmak için benimsenecek politikalar ve uygulanacak yöntemler açıklanmıştır. Özelleştirme hem Türkiye hem de diğer ülkeler açısından çok eskilere dayanmakla birlikte, özellikle 1979'dan itibaren İngiltere'de başlayan ve tüm dünyaya yayılan bir akımdır. Bir formül ya da yöntem olmayıp, ülkeden ülkeye ve olaydan olaya farklılık gösterebilen bir yaklaşımdır. Özelleştirme sonucunda esas olarak, devletin ekonomik faaliyetlerden kısmen ya da tamamen cekilmesi hedeflenmektedir. Ülkeler içinde bulundukları şartlar ve şirket yapılarına uygun olan özelleştirme yöntemini seçmektedirler. En çok kullanılan yöntem hisse senetlerinin borsada satışı, blok satış ve çalışanların pay sahibi yapılması şeklinde uygulanabilen satış yöntemidir. Satış ile mülkiyet devri de gerçekleşirken, kamu hizmetlerinin Kontratla yaptırılması, kiraya verme, bayilik/acentalık yetkisi verme, yönetim sözleşmeleri imzalanması ve yapişlet- devret modeli gibi mülkiyet devrini gerektirmeyen yöntemler de kullanılmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sermaye piyasalarının ve tasarrufların yetersizliği nedeniyle hisse senetlerini halka satışı gerçekleştirilememekte ya da Doğu Avrupa'da görüldüğü gibi karşılıksız olarak halka dağıtılan kuponlarla kamu şirketlerinin yok pahasına elden çıkarılmasıyla sonuçlanmaktadır. İkinci bölümde, 1990'dan itibaren özellikle ekonomik alanda gerçekleştirilen reformlar sonucunda, Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde Türkiye'nin önüne geçen Merkezî ve Doğu Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilen özelleştirmeler, özelleştirme sürecinde yaşanan sıkıntılar, kullanılan yöntemler ve sonuçları ele alınmıştır. Bu bölümde açıklandığı üzere, Merkezî ve Doğu Avrupa ülkelerinde planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiste sadece mülkiyet el degiştirmemis ekonomik tedbirler kaldırılmış, toplamsal hayat ve idari yapı yeniden düzenlenmiştir. Üçüncü bölümde ise, Türkiye'de 1984 yılından itibaren büyük tartışmalarla başlayan ve temel hedefi kamu sektörünün mal ve hizmet üretimindeki payının azaltılması ve dolayısıyla devletin ekonomik yapı içindeki yerinin yeniden tanımlanması olan özelleştirme programı ve yasal çerçeve ve Türkiye'de gerçekleştirilen özelleştirmelerle kullanılan yöntemler incelenmiştir. Ülkemizde sermaye piyasasının yeterince gelişmemiş olması sınaî mülkiyetin tabana yayılmasında önemli bir engeldir. Yetersiz borsa deneyimi, halkın ekonomik sistem ve politikacılara olan güvensizliği, gayrimenkule yatırım alışkanlığı gibi nedenler, özelleştirmenin hisse senetlerinin halka arz yoluyla, kısa sürede tamamlanmasını engellemektedir. Özellikle 2000 yılında yaşanan ekonomik kriz sadece Türk Lirasının değer kaybetmesi nedeniyle, halkın gelir düzeyinde %30'luk bir düşüşe neden olmuş ve dolayısıyla tasarruflar da önemli oranda azalmıştır. Devlet işletmelerinin hisselerinin satılması sırasında, devlet tekeli yerine özel sermaye tekeli yaratılmaması için hisse senetlerinin küçük kupürler halinde satılması gerekmektedir. Özelleştirme sonucu çalışanların mağdur olmaması için, ülkemizde de tedbirler alınmaya başlanmıştır. Halkın desteğinin sağlanabilmesi için, özelleştirme kapsamına alınan kurumlarda çalışanların hakları korunmalı ve çalışanlara özel satış yapılmalıdır. Özelleştirmede başarıya ulaşmak için bir diğer faktör siyasî kararlılık ve devamlılıktır. Özellikle yabancı sermayenin teşvik edilebilmesi için, demokrasi kesintiye uğratılmamalıdır. Yüksek enflasyon indirilmeli ve sıkı para politikaları uygulanmalıdır. Özelleştirilecek KİT'ler arasında öncelikler belirlenmeli, yasal alt yapı tam olarak düzenlenmeli hisse senetleri aşamalı ve küçük nominal değerlerde satılmalı, küçük yatırımcıların alacakları hisse senetlerinin mülkiyetini borsada oyunlarla kaybetmemelerini engelleyecek yasal düzenleme yapılmalı, özelleştirme herkese açık, şeffaf ve halk arasında ayırımcılık yapılmaksızın gerçekleştirilmelidir. Dördüncü ve son bölümde ise, Avrupa Birliği müktesabatı çerçevesinde özelleştirme yaklaşımlarına değinilmiştir. Avrupa Birliği'nin serbestleşme konusunda belirlediği öncelikler onun öncelikle vatandaşları (hizmetlerin standartları ve erişilebilirliği, yeni bilgi kanallarının daha geniş kesimlerce ulaşılabilirliğive iş yaratılması açısından) ve işletmeler (yenilik getirme ve rekabeti arttırma kapasitesine ağırlık vererek) için çalışma kararlılığını göstermektedir. Özelleştirme uygulamalarının başarısının değerlendirilmesinde, sadece uygulamalardan elde edilen özelleştirme gelirlerinin miktarının esas alınması doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Özellikle zarar eden ve önemli miktarda iç ya da dış borç ve faiz yükü altında bulunan kuruluşların özelleştirilmesi sonucunda devlet bütçesinden önemli ölçüde bir gider tasarrufu sağlanacağı da dikkate alınmalıdır. Kamu kesimine ait iktisadî kuruluşların büyük bir bölümünün kaynak yetersizliği nedeniyle ağır bir borç ve faiz yükümlülüğü altına girdikleri ve devlet tarafından uygulanan sübvansiyonlarla faaliyetlerine devam ettikleri bilinmektedir. Yabancı sermaye gelişmekte olan ülkeler ve özellikle de ağır iç ve dış borç yükü altında olan Türkiye için çok önemlidir. Ancak özelleştirmenin önemli bir kısmının özel ve yabancı sermayeye doğrudan satış yöntemi ile gerçekleştirimesi de sermayenin tabana yayılması amacıyla çelişmektedir. Özel sektöre devir konusunda çok dikkatli olunmalı ve özel sektör tekelleri oluşturulmaması gerektiği unutulmamalıdır. Özelleştirme uygulamalarının, ekonominin sorunlarını çözmede kullanılabilecek bir ekonomi politikası aracı olduğu unutulmamalı ve mucizevi çözümler beklenilmemelidir.