Klinik olarak anlamlı karotis arter stenozlarının değerlendirilmesinde renkli doppler görüntüleme, magnetik rezonans anjiografi ve dijital subtraksiyon anjiografi yöntemlerinin karşılaştırılması
Göster/ Aç
Yazar
DÜŞÜNCELİ, Ebru (Yazar)
SANLIDİLEK , Umman (Tez Danışmanı)
Üst veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
Ateroskleroza bağlı kardiovasküler hastalıklar, birçok gelişmiş toplumda ölüm nedenleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Ateroskleroz serebral tromboembolik olayların %90'ında altta yatan sebep olup, stroke'ların 2/3 'si ekstrakranial karotis arterlerde gelişmiş plakların komplikasyonu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ağır maddi yük ve işgücü kaybına neden olmasından dolayı, aterosklerotik vasküler patolojinin doğru olarak tespiti gerekmektedir. Bu konuda DSA yanısıra çeşitli direkt ve indirekt yöntemler radyologa ve klinisyene yardımcı olmaktadır. Bu çalışmada karotis arter stenozu tanısında Doppler US ve kontrastlı 3D-MRA sonuçlan ile referans inceleme metodu olan DSA sonuçlarının karşılaştırılması amaçlandı. Klinik ve laboratuar bulguları ile karotis arter stenozu ön tanısı olan 20 olgu çalışma kapsamına alındı. Her olguda ana, eksternal ve internal karotis arterler incelendi. Olguların tümüne Doppler US, 18 olguya DSA ve 16 olguya MRA yapıldı. Ondört olguda ise her üç inceleme de gerçekleştirildi. Stenoz saptanan olgularda stenoz oranlan herbir inceleme için hesaplandı ve sonuçlar DSA ile karşılaştırıldı. Buna göre; çeşitli stenoz derecelerinde Doppler US'nin sensitivitesinin %100, spesifisitesinin %95.3-99.1, MRA'nm sensitivitesinin %100, spesifisitesinin ise %98.6-100 arasında değişmekte olduğu saptandı. Ayrıca total oklüzyon sözkonusu olduğunda Doppler US sensitivitesi %100, spesifisitesi %99.1, MRA sensitivitesi % 100, spesifisitesi % 100 olarak saptandı. Sonuç olarak, Doppler US ve 3D-MRA, karotis arter stenozu şüphesi olan olgularda, yüksek sensitivite ve spesifisite değerleri ile güvenle uygulanabilen, non-invaziv, iyonize radyasyon ve arteriyel kateterizasyona bağlı riskler taşımayan yöntemlerdir. Ancak DSA, günümüzde halen özellikle cerrahiye verilecek hastaların seçiminde ve preoperatif değerlendirmesinde vazgeçilmez bir yöntem olup, perkütan transluminal anjioplasti ve stent uygulaması gibi terapötik girişimsel yaklaşımlar için de yol gösterici bir tekniktir.